Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    HAYAT BU MUYDU?

    avatar
    1001110010


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 16/12/10

    HAYAT BU MUYDU? Empty HAYAT BU MUYDU?

    Mesaj  1001110010 Salı Ara. 21, 2010 7:04 pm

    ÖNSÖZ


    Uyumaya değil,
    Rüyalarıma gidiyorum.
    Orda yaşayacağım isteğimce
    Uyanıkken hiç yaşayamadığım
    Hepsi de güzeldi
    ,gençti
    Sevdim,sevildim diye aldanarak
    Son gördüğüm onlar olacak
    Bunca yıldır sevgiye dayanamadığım

    Ölüme değil
    Sonsuzluğa gidiyorum
    Orda dinleneceğim gönlümce
    Yaşarken hiç dinlenemediğim


    AZİZ NESİN

    Ölüm böyle bir şey işte.Yaşayamadığın;ama umut ettiğin o kadar çok şey vardır ki şu dünyada, bir bakmışsın ömür gelip geçmiş ve hayattan umduğun her şey ölümle birlikte uçup gitmiş.Bilememişsin ne yapacağını ölüm alıp gidince seni,zaten kim bilebilir ki ölümün ne zaman geleceğini?
    Ömer de bilemezdi.Harç parası kazanmak için gittiği inşaatta tüm yaşamını,hayallerini kaybedeceğini.Otuz lira karşılığında umutlarının yok edileceğini,nereden bilebilirdi ki?
    İşte bu hikayede bunu anlattım.Ömer Çetin,halleri,yaşamı,okulu…Onunla ilgili her şeyi,kendimle de özleştirerek anlattım.Çağdaş Türk Edebiyatı bölümü ikinci sınıfta okuyan ve harç parasını çıkarmak için gittiği İstanbul’da yapılacak olan bir lise inşaatının dördüncü katından düşerek her şeyini kaybeden Tutaklı bir genç.Ağrı’dan çıkıp hayatını kazanmaya giden bir gencin hayatını kaybetmesini anlatan bir öykü bu.
    Belki sadece öykü olduğu için her şey gerçek olmayabilir bu öyküde;ama tek büyük gerçek,tek büyük soru var:’’Hayatını kurtarmak isteyen;ama çalışmak zorunda olan her gencin sonu böyle mi olacak?’’Kim bilir birkaç kişi soruyor olabilir bu soruyu kendine;ama önemli olan herkesin sorması.Umarım bu öyküden sonra okuyan herkes, biz gençleri en azından beş dakika daha fazla düşünür.
    Sonuç olarak bu sadece benim değil,Ömer’in değil tüm zorlukla okuyan gençlerin hikayesi ve unutulmaması gereken bir husus:Ne zaman bu gençlerin hayalleri hayal olarak kalmamaya başlayacak?





    DAİMA
    MUĞLA ÜNİVERSİTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI ÖĞRENCİSİ KALACAK OLAN ÖMER ÇETİN ANISINA



    *1*



    Zor olacak.Ailemden,sevdiğimden çok zor ayrılacağım.Hep böyle mi devam edecek hayat?Hep yokuşlu,acı veren yüzünü mü gösterecek bana? Hep böyle mi olacağım?
    Az da olsa bir umudum var.Biter belki bu günler diye.Bir gün ben de çektiğim bu eziyetlerin, bu yorgunlukların mükafatını alırım diye.Görebilir miyim ki o günleri? Bilmem belki hayat bana da gülümser.Fazla bir şey istemem kahkahalarla gülmesin sorun değil sadece birazcık gülümsesin bana o da yeter.
    Üniversite ikinci sınıfa geçtim.Yaklaşık iki yıl sonra ben de bir öğretmen olup çalışacağım rahatça.Rahatça diyorum çünkü o gelecek günleri şimdiden özlüyorum.İşte ileride ben de rahatça çalışacağım.Artık ellerim donmayacak,çatlamayacak soğukta.Ben de tertemiz ellerle, tertemiz elbiselerle ekmek götüreceğim evime.’’UMARIM.’’
    İsyan edesim geliyor bazen hayata haykırmak istiyorum:’’Ben ne yaptım hayat sana; ne istiyorsun benden?’’ diye.İçimdeki çığlıkları bir duysa; ama nerde hep karşı hayat bana.
    Çocukluğumdan beri çalışıyorum.Hayat bu yolu gösterdi;ben de gidiyorum.Önce babamı aldı ellerimden.Daha altı yaşındaydım o zamanlar.Nerden bilebilirdim ki canım babacığımın ellerimden kayıp gideceğini, beni bu dünyada yalnız bırakıp dönüşü olmayan bir yolda ilerleyeceğini.O gitti ve bana emanet üç kardeş bıraktı.O gittiğinde canım kardeşlerim yeni dünyaya gelmişti. Çok iyi hatırlıyorum o günü babamın ölümünün üçüncü günü üçüzler geldi dünyaya.Üç küçük melek…Tanrı bir can aldı, üç can verdi bize.O zamanlar çok sormuştum kendime:’’Bu üç meleğin bize armağan edilmesi için babamın bizden gitmesi şart mıydı?’’Kendi kendime çok sordum; ama hiç cevap bulamadım nedense .Ama olsun babamdan bize kalan üç kardeşim vardı ve onlara bakmak boynumun borcu olmuştu.Söz vermiştim kendime okulumu asla bırakmayacaktım yeminim vardı anneme, okuyup öğretmen olacağım diye.Okuyacaktım; tabi kardeşlerim ve anneme de bakacaktım.Zordu tamam; en iyi öğrendiğim tek şey vardı o zamanlar babamdan : Asla vazgeçmemek.Çünkü başarıya ancak zorluklar aşılarak ulaşılabilir.
    Bunu biliyordum ve zaten bu yüzden vazgeçmedim.Hem her okul çıkışında işe gittim hem de başarı ile bitirdim her senemi.Zoru gerçekleştirdim ben; yani başarıya giden yolda adım attım işte.Büyük çabalarla bitirdim ortaokulu.Şimdi lise vardı önümde ve ben de çalıştım,çalıştım,çalıştım.Anadolu lisesini kazandım ve bu sefer şanslıydım.Hayat ilk defa gülümsemişti az da olsa bana.Ailemin olduğu yerde liseyi okuyacaktım ve onlara bu sayede yardımcı olabilecek,kardeşlerime sahip çıkabilecektim.Düşündüğüm gibi de oldu.Gündüzleri akşamüstü saat beşe kadar okulum vardı, bir saat aradan sonra doğru lokantaya tabi.Gece saat on ikiye kadar.Eve bir gelirdim ki tüm ışıklar sönmüş annem,bizim üçüzler Esma,Elif ve Engin uyumuş olurdu.Tam kapıyı açardım ki canım kardeşim Engin hemen sese uyanır ve gelirdi yanıma.Erkek ya hani, kızların abisi görüyordu herhalde kendini ki;’’İşte abi sen gelinceye kadar sahip çıktım annem ve kardeşlerime.Onlara hiçbir zarar gelmedi’’ der gibi bakardı gözlerime.Ben de onun alnına ödül niyetine bir öpücük kondurup yatırırdım onu.Onun uykuya dalışını seyretmek kadar güzel bir şey yoktu benim için.
    Yıllar geçti böyle işte.Tam anlayamamıştım; hayat ben büyüdükçe kolaylaşıyor muydu, zorlaşıyor muydu; yoksa aynı zorlukta mı kalıyordu?İşte lise son sınıfa gelmiştim büyük çabalarla.Önemli bir sınav vardı o sene.Her şey bu sınava bağlıydı. Ama ben neler neler atlatmıştım, bu mu korkutacaktı beni.Oluyordu işte hem çok ders çalışmak hem de yine çok çalışıp kardeşlerine bakmak, birlikte gidiyordu.Zaten gitmek zorundaydı, başka bir çare yoktu ne yazık ki.
    Girdim o yıl sınava ve Muğla Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünü kazandım. Çok mutluydum.Sadece ben değil;tüm ailem, sevdiklerim, beni tanıyan herkes çok mutluydu.Keşke o mutluluk hep devam etseydi.Okulum bitmişti tamam ;ama ya şimdi ne olacaktı.Harç parası, yurt parası, kitap parası, yemek, içmek ve tabi ev, kardeşlerim,annem, onların okul masrafı, ev ihtiyaçları…Liste kabarıp gidiyordu işte.Bunları düşününce delirmemek elde değildi.Ama onlara sağlam bir abi lazımdı.Bunu çok hem de çok iyi biliyordum.O yüzden İstanbul’a gitmeye; orada çalışıp para biriktirmeye karar verdim.Okul bitince sadece üç gün evde kalıp yola çıkacaktım.Hazırlıklara başladım.Önce küçük bir bavul, yanına yolluk;çünkü yol uzun boşuna molalarda fazladan para harcama lüksüm yoktu.Tabi en önemlisi biraz yol parası ne olur ne olmaz diye.
    Hep ailemin yanındaydım şimdiye kadar.Ayrılmadım ki hiç onlardan.Şimdiye kadar her gün onların o tertemiz kalplerinin yansımış olduğu güzel yüzlerini istediğin her an gördükten sonra, üç ay da olsa onlardan ayrı kalmak çok zor gelecekti.Buna alışmak elbette çok, çok, çok zor olacaktı.Bunu çok iyi biliyordum; ama elden gelen bir şey olmadığı gibi bir an önce onlardan ayrılıp geleceğimiz için para kazanmaya gitmek zorundaydım.
    Artık işte son bir gün kalmıştı.Gidiyordum hiç bilmediğim diyarlara.Orda beni neler bekliyordu acaba?Her şey güzel mi gidecekti; yoksa yine hep olduğu gibi zorluklar mı çıkacaktı zaten yeterince taşlarla dolu olan yoluma.Umudum var demek isterdim her şeyin güzel olacağına dair; ama içimdeki ses kendimi boşuna kandırmamam gerektiğini ve yine hep olduğu gibi hayatın bana bir çelme daha takmaya çalışacağını haykırıyordu sanki.Ona ne kadar kulak vermek istemesem de bir şekilde sesini duyurmayı başarıyordu bana; ama kararlıydım ne derse desin umrumda değildi ve ben yolumdan vazgeçmeyecektim.Dediğim gibi de yaptım, tüm hazırlıkları bitirdim ve işte ertesi gün yola çıktım.Çok zor oldu geride gözü yaşlı ailemi bırakmak;ama şimdiden onlara umut bıraktım ve söz verdim.Geriye gelirken mutluluk getirecektim.Evet zor oldu ayrılık; ama İŞTE GİDİYORUM.


    *2*



    Yoldaydım, yine yollardaydım.Çok eskiden yakın yerlere giderdim çalışmaya.O zamanlar da gidiyordum; ama tek fark yakın yerler değil artık İstanbul’a gidiyordum.Adana nerde,İstanbul nerde.O yol bitmez diye düşünmüştüm; gerçi eninde sonunda o yollar da bitiyormuş,öğrenmiştim.Yoldayken başlamıştım bir şeyler karalamaya,ellerim kendi kendini yönetiyordu.Önce bir kalem ve bir kağıt buldu; sonra başladılar çizmeye.Ama nedense çizilenler geride bırakmış olduğum yüzlerdi.Hala saklarım o resmi.Baktıkça geçmiş gelir aklıma,acı dolu geçmiş.Zaman geçtikçe bakmıştım ki resim bitmiş; yerini yazı almaya başlamıştı.İşte bulmuştum zamanın nasıl geçeceğini:Yazarak.
    Ardından başladım yazmaya.Önce ruh halimi yansıttım bembeyaz sayfalara; sonra geçmişim, geleceğim, hayallerim, anılarım yerleşiverdi o sayfaya.Sanki hepsi yerini biliyordu,sanki zaten çok önceden hazırlardı yerlerini almaya.Onlar bu kadar hazırken ben de yazdım,yazdım, yazdım.Bir sayfayla başlayan yazı beş sayfa olmuştu bile.Yazdıkça içim rahatlıyor, içim rahatladıkça yazmak istiyordum.Ben de ilk molada gittim kendime bir defter aldım.Artık
    hiçbir şey önemli değildi sanki, o otobüste yalnızca ben ve defterim vardı.Umutlarımı gülümseyen yüzümle yazıyordum .İşte o zamandan beri yazıyorum.Belki çok iyi değil yazdıklarım; ama ben yazdıkça huzur buluyorum ve önemli olan da bu bence.O yüzden hala devam ediyorum ya yazmaya.
    Neyse zaman geçmişti öylece ve varmak üzereydim İstanbul’a.Bırakmıştım yazmayı ve başlamıştım o büyüleyici güzelliğe sahip olan müthiş kıza.Onun adı da kendi gibi müthişti: İstanbul.Güzeller güzeli.Büyülenmiştim adeta.Aklım almamıştı; bir şehre gece nasıl bu kadar yakışabilirdi.Nasıl bu kadar ışık bir arada olup da onun tacı gibi olabilirdi ve en tuhafı da nasıl olur da bir insan hem bu şehre bu denli hayranlık duyup hem de aynı derecede bu şehirden korkabilirdi.Sanki insanı içine alacak ve bir daha asla bırakmayacaktı.İşte beni korkutan da buydu.Onu izledikçe bu korku geçiyordu.Yavaş yavaş korkulu veya heyecan dolu düşüncelerin yerini endişe alıyordu.Ve tabi iş bulabilir miyim korkusu…Bu düşünceler beynimi kemirirken otobüs durdu.İşte gelmiştim koskoca İstanbul’a.Hemen iş bulmanın bir yoluna bakmalıydım.Bunun için de önce annemin burada yaşadığını söylediği babamın asker arkadaşını bulmaydım.İyi ki elimde hem adamın adresi hem de numarası vardı.Hemen bir telefon kulübesi bulup aradım Salih Amca’yı.Yalnız benim değil tüm ailenin amcasıydı o.Herkesi sever, herkes de onu çok severdi.Hep duyardım onun ismini.Umarım onunla birbirimizi severiz diye dua etmiştim.

    *3*

    Sonunda buldum Salih ağabeyimi.Belki o bana bir iş ayarlar diye düşünüyordum, daha doğrusu umuyordum.O akşam beni çok iyi ağırladılar.Ailesi ve o çok iyi insanlar.Hala daha görüşürüz onlarla.Geçen yıl iki çocuğunu da aldım Adana’ya götürdüm bir hafta bizde kalmışlardı ve çok güzel zaman geçirmiştik.Neyse biz konumuza dönelim değil mi kadim dostum?Salih amcam ertesi gün onun çalıştığı yerde iş yerine gidip eleman ihtiyacı var mı bakabileceğimizi söyledi ve bu benim için çok büyük mutluluk olmuştu.İlk defa inşaat işçiliği yapmayacaktım;çünkü ortaokuldayken bir yazım orda geçmişti.Hem en büyük şans benim için, İstanbul’da ücretler Adana’dakinden biraz daha yüksekti.Bu da tüm yaz sonunda biraz daha fazla para demekti.Yani kışın az da olsa rahatlık demekti.O gece ilk defa rahat uyuyordum sanki veya bu yorgunluktan ileri gelen bir şeydi.O sabah erkenden uyanmıştım nedendir bilmem sanki ilk defa çalışmaya gidecek gibiydim ya da bu heyecan şehirdendi.Ama şehrin güzelliğine bakacak zamanım yoktu hiç.Çok çalışmam lazımdı çok.Kahvaltıdan sonra hemen iş yerine gittik.İçimde öyle bir umut vardı ki ama bu umutlu halim çok sürmedi.Çünkü eleman ihtiyacı yokmuş orada.İçime bir acı çökmüştü.Salih amcam üzülmemem gerektiğini en büyük korku ve üzüntünün umutsuz kalmak olduğunu söyledi ve ben de tekrar umut dallarına sarılmaya karar verdim.Koskoca İstanbul bana mı iş vermeyecekti sanki.Bekleyecektim sonuna kadar karalıydım.Derken Salih amcamı orada bırakıp iş aramaya gittim ve akşama gezmediğim inşaat kalmadı.Sanki herkes her işi almıştı, bana hiçbir yerde iş yoktu.Akşam olmuştu eve gitme vakti gelmişti; ama elleri bomboş geri dönüyordum.Eve varınca ev halkı bana moral vermeye çalışıyordu.Onların sayesinde kendime geldim ve yeniden iş aramaya hazır bir şekilde çıktım yollara.
    Bu seferki adresim bulunduğumuz çevre değil daha uzaklar oldu.Yapacak bir şey yoktu, ne kadar uzak olursa olsun iş bulmam şarttı.Bunları her düşündüğümde gözümün önüne zavallı kardeşlerim ve canım annem geliyordu.
    O yüzden daha da hırs kaplıyordu içimi.Ama yine ellerim bomboş gidiyordum eve.Artık alışmıştım sanki; çünkü günler hep aynı geçiyordu.Bir hafta olmuştu İstanbul’a geleli hala iş yoktu.Her akşam bana iş bulup bulmadığımı sorduklarında ‘’Ne yazık ki yine iş yok, çok aradım; ama yok’’ demekten çok yorulmuştum.
    Yemekten sonra yine iş bulamamanın hüznü,kaldığım yere ufacık da olsa yararımın olmamasının acısı ve yarının nasıl olacağı korkusuyla sessizce odaya gidip başımı yastığa koyup saatlerce ağlamıştım.O günleri asla unutamam.


    *4*
    Bir Pazar sabahıydı.Çok iyi hatırlıyorum; çünkü en çok eğlendiğim ve bir o kadar da içimin acıdığı tek gündü.O gün Salih amcam ‘’Hadi bakalım bugün pikniğe gidiyoruz.Tek bir pazarımız var onda da eğlenmek hakkımız değil mi? Şimdi herkes tüm sorunları sadece bugünlük unutsun.Yarın tekrar hatırlatırım neşe geldi birden.Bir de heyecan tabi; çünkü ilk defa pikniğe gidiyordum.Babam sağ iken hiç götürmemişti ya da zamanı olmamıştı garibin.Bu yüzden asla kızmadım babama;çünkü biliyordum o da isterdi bizi her Pazar alıp bir yerlere götürmeyi,isteğini gerçekleştirememişse bu onun suçu değil ki.
    Erkenden çıktık o sabah yola, çok güzel yerlere geldik, her yer yemyeşildi.Upuzun ağaçlara kafamı kaldırıp bakınca sanki gökyüzüne uzanacak gibi oluyordum.Salih amcamın eşi Neriman teyzem öğle yemeği için mangalı hazırlarken;Salih amcam küçük rakısını açmış,zevkle dereden geçen berrak suyu izliyordu.Ardından hafif bir türkü tutturmuş’’Etek sarı,sen etekten sarısan sarısan. Kurban olam Bey Dağı’nın karısan.’’ diyordu.O kadar güzel söylüyordu ki ben de uzandım çimenlerin üzerine yüzükoyun onun türküsü ile mest oluyordum.Yemekten sonra çocuklarla beraber önce ip atladık,ardından top oynadık, sonra da saklambaç oynayıp yaşayamadığım çocukluğumu yaşadım sanki.Ama uzun sürmedi bu mutluluk birden gözümün önüne annem ve kardeşlerimin gözleri yaşlı hali geldi.İşte o an tutamadım kendimi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.Kimse başta hiçbir şey anlayamadı.Sonra Salih amcam herkesi gönderdi yanımdan,oturdu karşıma ve ;’’Çok iyi anlıyorum seni oğul.Ben de çok ağladım senin gibi,çok çektim.Düşün ki annem ben doğarken ölmüş, babamı da on yaşındayken kaybettim .Çalıştığı inşaattın beşinci katından düşmüş.Ben de üvey anne elinde büyüdüm.Üvey falan ama anne sonuçta deme;hiç öyle değildi.Anne gibi değildi benim için.Babam ölünce onun bana bakmak zorunda olmadığını, zaten kendine zor baktığını söyleyip gönderdi beni inşaata.Hem de babamın düşüp öldüğü inşaata.Günlerce babam gitmedi gözümün önünden; sanki her yerde onun sesi yankılanıyordu.Çok zordu oğul çok zor.Ama sen benim gibi değilsin, sen benden daha fazla şeye sahipsin.Annen ve dünyalar güzeli üç kardeşin var.Bunu unutma ve güçlü ol.Neler başarmadın ki sen.İşte bu yüzden asla pes etme evlat.’’dedi.O an ona sarılıp deliler gibi ağladım.Ağladıkça gözlerimden yaş değil, yüreğimden kan akıtıyordum sanki.Salih amcam da bana sarılıp:’’Ağla oğlum.Ağla da rahatla yavrum.’’dedi ve saçlarımı okşadı.O günden sonra Salih amcam değildi o benim.Salih babamdı.
    Akşam oldu ve eşyalarımızı toplayıp doğru eve gittik.O akşam ilk defa hiçbir şey düşünmeden uyudum. Sabah olunca mutlu bir şekilde yataktan kalktım ve elimi yüzümü yıkayıp kahvaltıya geçtim.Sofrada herkes vardı Salih amcam hariç.Onu sorunca Neriman teyzem dışarı telefonla konuşmak için çıktığını söyledi.İçimi bir endişe kapladı ve aklımdan sayısız sorular geçmeye başladı:Acaba annemlere bir şey mi oldu,Salih amcamın bir sorunu mu var ,kötü bir olay mı oldu?..Daha neler neler…Neyse ki sorularım yanıtını çabuk buldu.Salih amcam içeriye gülümseyerek girdi ve o an anladım güzel bir şey olduğunu.Ne olduğunu bilmesem de güzel bir şey olmuştu işte ve bu mutluluk vericiydi..Keyifle kahvaltımızı yaptık;ama kahvaltı boyunca aklım hep Salih amcamın ne konuştuğundaydı.Sonunda dayanamadım ve sordum ne olduğunu.O da bize:’’Artık iş arama!’’Hepimiz birden şaşırdık;çünkü oldukça ciddi söylemişti.Bir süre sessiz kaldıktan sonra:’’Evet artık sana iş miş aramak yok.Artık bizim inşaatta çalışacaksın.Geçen günlerde bir eleman rahatsızlandı, işten çıkacak gibiydi.Sana hemen söylemek istemedim;çünkü daha ne olacağı belli değildi.Boşu boşuna umutlandırmak istemedim;ama şimdi her şey kesin artık işe beraber gidip geleceğiz küçük bey.’’ dedi o anda yerimden hızla kalkıp ellerini öptüm , sonra da tüm aileye sarıldım.En mutlu günümdü o gün.Artık bir işim vardı ve artık para biriktirmeye başlayabilecektim.Hemen kalkıp yerimden hazırlandım ve doğru iş yerine gittik.Hiç bir an bile kaybetmeden çalışmaya başladım; çünkü kaybettiğim zamanlar yeter de artardı bile.
    O kadar hevesle çalışıyordum ki herkes:’’Amaaaan nasıl olsa az sonra pili biter, herkes başta onun gibi olur.Akşama kalmaz serilir yere.’’ dedi.Hiç duymadım bile onları aynen aralıksız devam ettim işime.Çok mutluydum,tüm umudum yediden canlanmıştı.Sadece verdiğim ara öğle yemeği içindi.O da bir saatti zaten,sonra aynı tempoyla devam ettim.Akşam olunca herkes yavaşlamıştı;ama ben yine aynıydım.Bu sefer de herkes gençliğime verdi bu denli hızlı çalışmamı ve ben mutluydum kimseyi haklı çıkarmamış, alnımın akıyla ilk günümü tamamlamıştım.
    Yolda giderken Salih amcam:’’İyi çalışıyorsun evlat!Ustabaşı çalışmanı çok beğenmiş.Böyle çalışmaya devam edersen bizim gibi günde otuz lira alabilecekmişsin.Aferin sana,yüzümü kara çıkarmadın.’’ dedi.O sözler kollarımı kabarttı ve söz verdim kendime:’’İşte böyle aynen devam oğlum Hasan!’’ diye.
    Eve giderken yarım kilogram tatlı aldık işteki ilk günümün şerefine.Paramız daha fazlasını almaya yetmedi ama olsun yarım kilogram da yeterdi bize.Önemli olan beraberce tatlı yiyip tatlı konuşmak değil miydi sanki?Önce yemek,sonra tatlılar ve en sonda güzel bir sohbetle günümüzü bitirdik ve artık uyku vaktiydi;çünkü ertesi gün iş vardı.Başımı yastığa koyunca yüzümde hafif bir gülümseme ile uykuya daldım.O günleri anı anına çok iyi hatırlıyorum;çünkü İstanbul’un bana ilk gülümsemesi vardı o günlerde.


    *5*

    Her gün erkenden kalkıp doğru işe gidiyordum.Tüm gün hevesle çalışıp iş bitince doğru eve gidiyordum.Tüm yaz böyle geçecekti kararlıydım.Umduğum gibi de oldu.Yaz sonunda eve giderken yeterince param vardı.Eve giden yol hiç bitmedi sanki.Çok mutluydum;çünkü evde umutla bekleyen kardeşlerime umut götürüyordum.İşte bu çok büyük heyecandı benim için.
    Adana’ya vardığımda kendi memleketimi ne kadar özlediğimi fark ettim.Doyasıya baktım her yere;güzeldi benim şehrim çok güzel burayı güzel yapan sevdiklerimdi,ailemdi.Nasıl bu şehir onlarla güzelse benim hayatım da onlarsız azaptı.Ben onlar için her şeyi yaparım onlar benim canım.Şu satırları yazarken bile gözümü kaldırdığım an onların resmini görüyorum.Her an resimlerine bakmak istiyorum;çünkü yine uzaklarda İstanbul’dayım ve yine çalışıyorum.Ama olsun ucunda ailemin mutluluğu var ve bu her şeye değer bence can dostum.
    İyi ki yazmaya başlamışım gerçekten.Beni en iyi anlayan sensin.Kimseye anlatamıyorum hiçbir şeyimi.Zaten anlatacak imkanım da yok;ama ben böyle iyiyim.Kendime iyi bir arkadaş buldum;her şeyi sana anlatıyorum daha ne olsun can yoldaşım.
    Neyse konumuza dönelim biz;daha anlatacak nelerim var sana.Derken evin önüne vardım, baktım ki bizim küçükler tatlı tatlı oyun oynuyorlar.Biraz izledim onları sonra seslendim.Hepsi birden başını kaldırdı ve :’’Aaaaaaa abim gelmiş.’’deyip boynuma atladılar hemen o anı asla unutamıyorum çünkü ilk evden uzaklara gidişimin ardından ,uzun bir süreden sonra ilk yuvama dönüşümdü.Küçüklerle özlem giderdikten sonra anneme sürpriz yapmaya gittik.Zavallı annem yine mutfakta, yine yemek bulaşıkla uğraşıyordu.Şöyle bir sarıldım boynuna hemen heyecanla bana döndü ve gözlerinde yaşlarla sarıldı,öptü,kokladı.Öyle özlemiştim ki onun kokusunu kolay değil bu daha liseyi yeni bitirmişsin ve tüm anne sevgisini ,baba sevgisini ve tabi ki özlemini annende gideriyorsun.Bir de bu yetmezmiş gibi ondan aylarca uzak kalıyorsun.
    Elbette kolay değil hem de hiç kolay değildi.
    Özlem gidermenin ardından annemin o güzel yemekleriyle karnımı doyurdum.Sanki ilk defa doyuyordu karnım, demek ki onlar yokken ben hiç yemek yememişim ya da yedim sanmışım.
    O gün,sadece konuşmak, neler neler anlatmakla geçti.Üç ay uzak kalmıştım evden;ama neler yaşanmıştı neler.Hepsini teker teker , yavaş yavaş anlattım onlara.
    Anlattığım her şeyi öyle heyecan dolu izliyorlardı ki onlar beni izlerken ben de onların gözlerindeki meraka dalıp gidiyordum.Evin reisi olmak gibi bir şeydi bu. Ama çok güzel bir duyguydu.
    Her şeyi; güzel anıları, kötü olayları, işi,evi, sabahı,akşamı vs. anlattıktan sonra sıra okul hazırlığına gelmişti.Okulun açılmasına sadece dört gün kalmıştı ki bunun neredeyse bir günü yolda geçecekti.Kısacası bana kalan üç gündü.O üç günü doyasıya dinlenmeyle geçirmek istiyordum.Ertesi gün sabah uyanınca Salih amcamın sözleri geldi aklıma:’’Bugünlük dertleri unutalım;zaten başka hangi günümüz var ki?’’Hemen yerimden kalkıp anneme:’’Bugün çocukları da alıp dağa çıkalım anne.Meyvelerimizi de alalım yanımıza atıştırırız.’’ dedim.Annem kabul etti tabi.Çocuklarla beraber her yeri gezdik o gün:Dağa çıktık, yollarda yürüyüş yaptık, dere kenarını gezdik…Eve dönüş zor oldu ama.Bizim küçükler hiç yorulmamışlardı sanki daha çok gezmek istiyorlardı.Zor da olsa döndük evimize.
    Bizim yorulmamış olan küçük hanımlar ve küçük beyimiz banyolarını yapınca koltukta uyuyakaldılar.Tabi onları kucağına alıp uyutmakta bana düştü.Zevkle üstlerini örtüp salona geçtim, annem uyumak üzereydi.Ona da yatağına geçmesini söyledikten sonra ben de defterimin başına geçip yaşadıklarımı yazmaya başladım.Yazdıkça öyle rahatlıyordum ki sanki kırk yıllık dostumla dertleşiyordum.O dertleşme sabahın ilk ışıklarına kadar devam etti; sonra ben de kadim dostuma veda edip uymaya gittim.
    O gün öğleye kadar uyumuşum.Kalkıp bir güzel kahvaltı yaptım.Ardından bizim ilçeyi gezmeye çıktım, çok özlemiştim.Kozan Adana’nın an güzel ilçesi bence.Dağların ortasında,sayısız kaleleri, harabeleri olan güzeller güzeli bir ilçe.İlçe merkezini şöyle bir gezdikten sonra ilk işim kaleye,benim en sevdiğim yere çıkmak oldu.Kozan Kalesi’ne.Bence Adana’nın en güzel kalesi orası.Adana’nın tam ortasında, yüksek bir yerden tüm Adana’yı izlemek kadar güzel bir şey yok benim için.Oraya çıkıp da memleketimi izlemek, gökyüzüne yükselip oradan Adana’ya selam vermek gibi bir şey benim için.
    O günü kalede,il merkezinde geçirdikten sonra eve dönüp ailemle oturdum,sohbet ettim doyasıya.Saatler geçtikçe gitme vaktinin yaklaştığı hep aklıma geliyor ve içimi bir hüzün kaplıyordu.Ne kadar düşünmemeye,bir günümün daha olduğunu aklıma getirmeye çalışsam olmuyordu.İlla ki ben gidince ne yapacaklar, acaba bu kazandığım para yetecek mi bu sene; yoksa bir yerlerde çalışmam mı gerekecek düşünceleri kafamdaki yerini hızla alıyordu.Ama unuttuğum bir şey vardı.Ben burs başvurusu yapmıştım.Eğer o burs çıkarsa çalışmama gerek yoktu ve bu sayede rahat rahat derslerime yoğunluk verebilecektim.İşte bunları düşünürken uyuya kalmışım.
    Ertesi gün hazırlıkları yapma zamanıydı; çünkü o akşam yolcuydum. Bavulumu hazırlamak fazla uzun sürmedi bile.Geri kalan zamanımın hepsini kardeşlerim ve annemle geçirdim.Zaten ne kadar çok zaman geçirirsem onlarla o kadar iyiydi;çünkü ben onları çok özleyecektim.Ara dönem tatilinde gelecektim; ama iki gün kalıp ya çalışmaya gidecektim ya da Adana’da iş bulacaktım.
    O günün her saatini, her saniyesi kardeşlerimle geçirdim.Akşam olmuştu sonunda işte.Yemekteyken kimseden ses çıkmıyordu.Sanki herkes gidişimin hüznünü yaşıyordu.Neşe vermek için birkaç espri yaptım;ama hiç işe yaramadı ne yazık ki.En sonunda dayanamayıp:’’Ama yapmayın böyle çok uzağa gitmiyorum ki Muğla’ ya gidiyorum ve zaten temelli de değil bir dönemliğine.Zaten nasıl geçtiğini anlamazsınız bile; çünkü sizin de sınavlarınız olacak değil mi?’’ dedim.Sonra hüznün duvarlarını aşıp gülümsemeye başladılar.’’ Ha şöyle ya! Ne istiyorsunuz bakayım ne getireyim size gelirken.’’Ardından hepsi sıralamaya başladı.Biri bebek,biri yemek yapmak için olan oyuncaklardan, diğeri de araba istedi.Getirebileceğimi söyleyince hepsi boynuma atladı.
    Saat sekiz olmuş, gitme vakti gelmişti.Vedalaşıp çıktım evden.Kimsenin gelmesini istemiyordum;çünkü onların gözlerinden düşen tek bir gözyaşını görmek bile öldürüyordu beni.Evden çıktığımda geri dönüp baktım ki hepsinin boynu bükük kaldığını gördüm.Bu da yetti bile içimin kan ağlamasına.
    Otogara vardığımda saat sekiz buçuktu.Zaten varır varmaz otobüs gelmiş , ben de hemen eşyalarımı yerleştirip otobüse binmiştim .Camdan dışarı baktığımda hala kardeşlerimin yaşlı gözleri beliriyordu aniden gözlerimin önünde.O yaşlı gözleri görür görmez başımı çevirdim ve başladım yine yazmaya.Yazdıkça içimdeki o ağlama hissi gidiyordu.O yüzden sürekli yazdım, yazdım, yazdım.
    Yol boyunca ya uyudum ya da yazdım.Önce yazıyor sonra da yazdıklarımı umut denizine atıyordum sanki.
    Sonunda yol bitmişti.Otobüsten indiğimde sanki yürümeyi bilmeyen;ama yeni yürümeye çalışan bebek gibiydim ve çok yorgundum.Otogardayken şöyle bir etrafa baktım.Her yer farklıydı ve işte o zaman dedim ki kendi kendime:’’Oğlum Hasan işte yeni bir hayat daha başlıyor.Umarım her şey hayırlı olur.’’Ardından otogardan çıkarken aklımdan geçen tek şey:’’Keşke bu günleri babam da görebilseydi.’’ oldu.


    *6*

    O günüm yurda yerleşme, eşyaları yerleştirme işleri ile geçti.Günün sonunda epeyce yorulmuştum.Yemek bile yemeden uyuyakalmışım öylece.Hem yol hem yurda yerleşme işleri çok yormuştu beni.Ertesi sabah uyanıp kahvaltı yaptıktan sonra hemen kampüsü gezmeye başladım.Muğla’nın Fethiye’ ilçesi tarafındaki girişine inşa edilmiş bir üniversite.Fakülteler birbirine çok fazla uzak olmamakla birlikte tüm üniversite içinde rahatça araba ile gezecek kadar büyük.Bir tepeyi tamamen kaplamış,yanlarında hatıra ormanı ve uygulama alanları olan ve Muğla’nın merkezini kendisine manzara alan bir üniversitede okuyacaktım artık.Sınıfları teker teker gezdim o gün.Merakla her yeri inceledim;çünkü orası artık benim geleceğime uzanan önemli bir köprü olacaktı.Genelde beş altı katlı,sınıfları tekli sıralarla dolu,bahçesi ağaçlarla kaplı güzel bir üniversite.O gün Muğla’ya ısınmakta zorlanmayacağımı düşündüm.Dediğim gibi de oldu.Bu sene üçüncü sınıftayım ve Muğla’yı gerçekten çok seviyorum.
    İşte pazartesi yani okulun açıldığı gün gelmişti.Heyecan vardı içimde; çünkü yeni insanlarla, yeni bir yerde, yeni bir hayata başlayacaktım.Kim olsa heyecanlanırdı.Oda arkadaşlarımla kahvaltıyı yaptıktan sonra doğru sınıfların olduğu binaya gittik.Arkadaşlarla tanıştık.Daha ilk hafta olduğu için hiçbir hoca derse gelmedi tabi.E biz de daha yeniyiz ya hemen belli oluyordu halimizden.Neyse arkadaşlarla tanıştık bir hafta boyunca,kaynaştık öylece geldi geçti zaman yani.İkinci haftada yavaş yavaş dersler başladı artık.Güzel gidiyordu her şey; ama içimde de bir korku vardı yalan değil.Çünkü ne zaman bir şeyler iyi gitse illa başka bir şey bozuyordu bu durumu.Ben de hep böyle devam ettiği için normal olarak korkuyordum.
    Derken iki hafta sonra yanılmadığımı anladım.Engin grip olmuş,sonra da grip zatürreye çevirmiş.Acilen hastaneye kaldırmışlar ve üstelik iki gün olmuş bu olay olalı.Duyunca şok oldum tam gidecektim geriye ki annem arayıp tehlike olmadığını ,daha küçük olduğu için kolay atlatacağını söyledi.İşte o zaman içime sanki soğuk sular serpildi.Öyle bir korkuydu ki ailenden birinin daha elinden uçup gideceğini düşünmek; bu korkuyu yaşamayı bırak anlatmaya çalışmak bile bir ölümdü benim için.
    Neyse ki o günler çabuk geçti.Engin iyileşip hastaneden çıktı.Onun bu hastalığı bizi hem ruhsal hem maddi anlamda bizi çok yıprattı.O kadar ki yeniden iş bulmam şart oldu.O günlerde daha Muğla’da yeni biri olarak nerede iş bulacağımı bilmiyordum; ama bildiğim tek şey vazgeçmek yoktu.İnsan vazgeçmeyince gerçekten başarıyormuş bunu çok iyi anladım hem de çok.
    Aradan üç dört gün geçtikten sonra İbrahim diye bir arkadaşla tanıştım.Daha yirmi yaşında olmasına rağmen sınavı kazanmış ve rektörlükte işe başlamış.Duyunca çok şaşırdım.Çünkü üniversitede o yaşta birinin çalışması tuhaf gelmişti; ama büyük başarıydı onunki.Hatta bazen iç geçiriyordum keşke okulumu bitirmiş ve şu anda çalışan bir memur olsaydım diye.Belki de her şey daha kolay olurdu.Eve bakmak, kardeşlerimi okutmak, onların ihtiyaçlarını karşılamak…Ya da en hayırlısı böyle yaşamamdır değil mi? Kim bilebilir ki ileride ne olacağını?
    İbrahim ile gün geçtikçe iyi arkadaş oluyorduk ve tanıdıkça daha da sevmeye başlıyordum onu.Bir gün annemle konuştuktan sonra canım sıkkın bir şekilde telefonu kapatmamdan bir şeyler olduğunu anlamış ve ardından beni soru yağmuruna tutmuştu.Biraz utanıp sıkılsam da anlattım, o da:’’Neden utanıyorsun ki kardeşim?Çok normal şeyler bunlar ve benim de durumum çok iyi değil zaten bak bu yaşta memurluğa başladım.Üstelik aldığım maaşa hiç dokunamadan eve gönderiyorum,kendi ihtiyaçlarımı bile karşılayamıyorum yani.Hem sana yardımcı olmak isterim ki olabilirsem de çok mutlu olurum inan.’’Onun bu sözleri çok mutlu etti beni.Dediği gibi Muğla’da tanıdığı bir sürü esnaf varmış, beni onlarla tanıştırdı.İş konusunda yardımcı olacaklarmış bana.Oldular da zaten.Sonunda çok uğraşmadan bir iş buldum.Okul çıkışı başlayıp gece saat on bire kadar çalışabileceğim bir lokanta.Çok büyük değildi, ama özellikle öğrencilerin uğrak yeriydi.
    İşe çok geçmeden başlamıştım bile ve gayet da rahattı iş benim için.İşim bittikten sonra gidip ders de çalışabiliyordum.Fazla maaşı yoktu; ama beni o kış için rahatlatacaktı biraz.O kadar alışmıştım ki çalışmaya artık hiç yorgunluk hissetmiyordum.
    Bazen düşünüyorum da bu hayat benim mi?Bence değil; bu hayat başkasının.Hiçbir zaman kendim için bir şey yaptığımı hatırlamıyorum ki ben.Bambaşka bir şey bu.Hem bir hayatı yaşıyorsun hem yaşadığın hayat senin değil.Ne yaparsan başkası için yapıyorsun.Bir adım atmak istiyorsun acaba şu ne düşünecek hakkımda, ya kötü bir şey derlerse, acaba şu ne yapmamı isterdi, ya kızarsa , ya kırılırlarsa diye düşünmekle geçiyor hayat denilen; ama daha ne olduğunu bile anlayamadığım şu yol.Şimdi soruyorum sana can dostum:Ben ne yaşıyorum?..
    Umudum var yine de, bir gün ben de mutlu olacağım; biliyorum, ben de bir gün kendi hayatımı yaşayacağım.Ne zaman olur bu hiçbir fikrim yok; ama olsun umudum var ya o da yeter bana.

    *7*


    İş,okul,dersler,sınavlar,ödevler derken koskoca bir yıl gelip geçti işte.Nasıl geçti anlamadım bile.Artık sınav dönemi başlamıştı ve tabi daha çok çalışma dönemi de.Bu yüzden işi bırakmaya kara verdim;çünkü şu son iki hafta çok önemliydi.Ertesi gün hemen patronla konuşmaya gittim ve durumu anlattım, zaten o da beni anlayışla karşıladı.İş yerinden çıkmadan önce:’’Sen çok iyi bir elemansın ve çok çalışkan bir insansın.Unutma her işe ihtiyacın olduğunda burada sana mutlaka yer var.’’ dedi.Bu konuşma son derece mutlu etti beni.Benim hakkımda böyle düşündüklerini bilmezdim.Ama kesinlikle çok gurur verici bir duyguydu bu.Vedalaştıktan sonra yurdun yolunu tuttum.Ara vermeksizin ders çalışmalıydım.Bölümümden dolayı her dersim sözeldi ve bu ezber ve iyi öğrenmeyi gerektiriyordu.
    Sıkı bir ders çalışmanın ardından sınav haftası gelmişti işte.İşin açığı içimde ne olduğunu bilmediğim bir duygu vardı: Korku muydu bu duygu endişe miydi?Bildiğim tek şey o haftayı en güzel şekilde atlatmam gerektiğiydi.Onun için sürekli ve özellikle planlı bir şekilde çalışıyordum.
    Derken sınavlar başladı.Zaten şu sınavlara başlamak önemli gerisi nasıl olsa geliyordu.Hafta hiç ummadığım kadar çabuk geçti.Sınavlarımın her nasıl geçtiğini soranlara:’’İyi; ama iyinin de iyisi vardır.’’diyordum.Çünkü amaç hep en iyi olmaktır ya zaten.Herkes bunun için çalışır,uğraşır.Amaç zirveye ulaşmaktır; çünkü zirve bu, söylemesi bile güzel ki orda olmak kim bilir ne kadar güzeldir.Zaten zor ya ulaşmak o yüzden çeker herkesi kendine.Zoru kim sevmez ki değil mi can dostum?
    İşte okulun ilk yılı bitti ve benim iki haftalık tatilim başladı.İki haftalık diyorum; çünkü yine hemen ardından İstanbul’a gideceğim yani yine ertesi sene için yatırım işte.Hazırlığımı yaptıktan sonra sevinçle çıtım yola.Çok mutluydum, uzunca bir aradan sonra tekrar canlarımı görecektim.Elimde kalan son paranın yarısı ile canlarıma minik hediyeler aldım.Engin’e küçük bir araba, kızlara da küçük;ama çok şirin iki bebek aldım.Aslında kendimi çok şanslı hissediyordum;çünkü kardeşlerim gerçekten yetinmeyi ve küçük şeylerle mutlu olmayı çok iyi bilen çocuklardı.Onlarla gurur duyuyordum.
    Yola çıktım ve yaşadıklarımı teker teker gözümün önünden geçirmeye başladım.Bu önemliydi benim için hem de çok.Babam bana:’’ Ne yaşarsan, ne yaparsan sonraları gözden geçir oğlum; çünkü insan geçmişine bakarak geleceğine yön vermelidir.Ancak bu şekilde daha az hata yapar ve daha az pişman olur.’’ demişti.Bu sözü o zamanlar anlayamamıştım; ama aklıma kazınmıştı.Çünkü babamdan öğrendiğim çok az şey olmuştu.O hep çalışıyordu ve bu yüzden onu az görüyordum.Az konuşuyorduk onunla,az zaman geçiriyorduk belki; ama konuştuğumuz her kelime hala aklımdadır.Hepsi değerlidir benim için.Bunları düşünürken birden aklıma geldi kafamdan bu düşünceleri geçirmek yerine kalem kağıdımdan geçirmeliydim ve işte o zaman sana yazmaya başladım.Yol boyunca durmaksızın yazdım.Ya da yazmak demeyelim de dertleştim seninle.
    Şimdi evdeyim işte.İlk geldiğimdeki sevinci anlatmam sana.Hele hediyeleri görünce çocukların boynuma atlaması bambaşkaydı.Onlar mutlu olunca dünyalar benim oluyor.Onlara bu canım kurban olsun ya.Bir hayat nedir ki bin hayatım olsa yine veririm onlara.
    Gece oldu işte, uyudu bile tüm ev halkı.Bu akşam nasıl geçti anlayamadım.İnsan evinde hiç olmadığı kadar mutlu oluyor.Ben bu mutluluğu özlemişim.Akşam yemeğini beraber yemeyi,çay içerken sohbet etmeyi,birbirinin yüzünü görmeyi…Artık hep böyle yapacağım,her fırsatta yazacağım.Belli mi olur ileri de torunlarıma bile gösterebilirim.
    Neyse yarın bizimkiler ve karşı komşularla pikniğe gideceğiz.Çocuklar ve annem için bir değişiklik olacak, uzun zamandan beri evdeydiler.Annem bir yere götürecek olduğunda çocuklar itiraz edip hep beni beklerlermiş.Şimdi ben varım diye çok heyecanlılar, heyecandan çok zor uyudular.Aslınsa benim için de çok iyi olacak yarın.Çok yorgun hissediyorum.Bu beden yorgunluğu değil sanki başka bir şey.Düşünceler yordu beni.Ben uyuyayım yarın çok güzel olacak iyi geceler dostum.Yarın görüşürüz.
    Bugün nasıl geçti hiç anlayamadım.Çok güzel saatler yaşadım komşular ve ailemle.Bu arada çocukluk arkadaşımı gördüm.Çok değişmiş bambaşka biri olmuş sanki.Çok iyi arkadaştık küçükken,çok güzel günler geçirmiştik.Bugün hepsini teker teker andık ve yarın o eski yerimizde görüşüp konuşmaya karar verdik; kalede yani.
    Hala şaşkınım biliyor musun arkadaşım?O eski Emine değil artık.Tamam, görünüş olarak değişmiş;ama yüz hatları, içten gülüşü,iyilik dolu kalbi hep aynı; hiç değişmemiş.İyi ki…Neden bilmiyorum; ama çok heyecanlıyım yarın için.Tabi bu heyecan geçmişin yeniden canlanacak olmasından hem de en iyi arkadaşım Emine ile bir gün geçirerek.
    Emine benimle yaşıt ve o da üniversite ikinci sınıfa geçmiş.Uzun zamandır görüşemiyorduk.Bugün söylediğine orta okul ve liseyi Konya’da dayısının yanında okumuş, sonra da Konya’da Selçuk Üniversitesini kazanmış;yani o da geleceğin coğrafya öğretmeni adayı.Kısacası meslektaşım olacak.Onu uzun zamandır görmüyordum ve bu yüzden huyları değişti mi, tavırları değişti mi bilmiyorum ve çok merak ediyorum.Neyse ki yarın tüm merakım gidecek.
    Canım dostum Emine’yi tekrar görmenin heyecanıyla sana bugün daha başka neler olduğunu anlatmayı unuttum.Bizim küçükler,Emine, onun kardeşi ve ben hep beraberdik.Oyunlar oynadık, gezdik, koştuk daha neler neler…Büyüklere yemek yapma ve dinlenme görevi verildi.Hallerinden de gayet mutlulardı zaten. Onları öyle görmek beni ve tabi Emine’yi çok mutlu etti.
    Bu arada can dostum yarın Emine ile görüşeceğimden kimsenin haberi yok.
    Unutma aramızda.


    avatar
    1001110010


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 16/12/10

    HAYAT BU MUYDU? Empty Geri: HAYAT BU MUYDU?

    Mesaj  1001110010 Salı Ara. 21, 2010 7:07 pm

    *8*


    Sabah nasıl kalktığımı bilemiyorum.Çok heyecanlıydım ve kahvaltı bile yapmadan yola çıktım hemen.Annem:’’Oğlum bu saatte nereye?En azından bir iki lokma bir şeyler yeseydin.’’diye arkamdan bağırdı;ama dönen kim?
    Hemen çarşıdan iki simit alıp yoluma devam ettim,oraya varınca bir baktım ki Emine her zamanki yerimizde oturuyor ve beni bekliyor.Sonra gülümseyerek ona hiç değişmediğini eskiden de çok düzenli bir çocuk olduğunu,okula hiçbir zaman geç kalmadığını söyledim.O da aynı şekilde benim de değişmediğimi,hep o çok heyecanlı çocuk kaldığımı söyledi.Bu konuşmaların ardından oturduk,Adana’yı izleyerek sohbete devam ettik.
    Eski günleri özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi; ama Emine’nin o sıcacık gülümsemesiyle özlediğimi fark ettim.Ya da bu özlediğim eski günler değil sadece Emine’ydi.Emin değilim bu konuda.Sadece enim olduğum tek bir konu var;o da:Çocukluk arkadaşım bambaşka bir insan olmuş.Ne bileyim anlatamıyorum işte.
    Neyse can dostum daha nereleri gezdik onları anlatacağım sana.Kalede öğleye kadar kaldıktın sonra gezerken düşündük de Seyhan ilçesine gitmeye karar verdik;ama tabi bugün içinde değil yarından haftaya.Çünkü Emine’nin ailesiyle sorun yaşamasını istemiyorduk.
    Seyhan başka bir yer benim için,yaşadığım yerden bile değerli; çünkü babamın çocukluğu geçmiş orada.Hep anlatırdı nehir kıyısında oyun oynamalarını,balık tutmaya çalışmalarını; ama bir türlü tutamayışlarını.Hatta bir keresinde nehre düştüğünü,herkesin onu kurtarmak için koştuğunu, ölümden son anda kurtulduğunu…O zamanlar ölümden son anda kurtuldu belki; ama ölüm bu insanın yakasını hiç bırakmıyor ki.Hep nefesin kadar yakın oluyor; fakat sen onu uzak sanıyorsun.O da hatırlatıyor cümle aleme kendini ‘’Ben buradayım,gitmem hiçbir yere.’’ dercesine o sıcacık nefesini alarak.İşte Seyhan deyince aklıma hep bunlar geliyor.Oraya sadece babamın anıları için gideceğim; çünkü babamın ellerimden kayıp gitmesinden Seyhan sorumlu değil.O yüzden seviyorum orayı; çünkü babamdan parçalar var orada ve ben o parçaları en sevdiğim arkadaşım Emine ile keşfedeceğim.O gün gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum.
    Artık Emine ile ayrılma zamanı gelmişti, evden bizi beklerlerdi.İkimizde farklı yollardan eve döndük.Amacımız bizi yanlış anlayıp, sorun çıkarmamalarıydı.Eve varınca annem nereye gittiğimi sordu.Ben de arkadaşlarla buluştuğumu söyleyiverdim.Sonra da üzerimi değişip bahçeye çıktım,yapılacak işler vardı.Bahçeyi düzenlemeye başladım,gereksiz otları yoldum,ağaçların kuruyan dallarını koparıp attım.Sonra masa ve sandalyeleri yerleştirdim.İşin sonunda bahçe güzel bir hal aldı.

    Şöyle geri çekilip baktım ve gerçekten güzel olmuştu.Ardından annem çay demlemiş getiriyordu,onun ardından da bahçeye ellerinde kek ve kurabiyelerle Emine ve annesi girdi.Onu görünce içimde tuhaf bir şeyler oldu; ama anlamını bilmediğim güzel şeyler.
    Onlar da gelince herkes masanın etrafına toplandı.Ben de ellerimi yıkayıp, üzerimi değişip onlara katıldım.Güzel bir çayın ve sohbetin ardından akşam yemeğini beraber yemeye karar verdiler aile büyükleri.Yalnız çocuklar daha gelmemişti,karanlık çökmesine rağmen.Hepimiz çok merak etmiştik sonra ben çıktım dışarı büyük bir merak ve endişeyle aramaya başladım.İlk işim okula gitmek oldu.Şükür ki fazla aramama gerek kalmadı.Okulda toplantı varmış ve bizim küçükler bunu bize söylemeyi unutmuş.Artık çıkış saatlerini bekledim ve beraber eve döndük.Eve varınca annem çok kızdı,biraz da bağırdı onlara.Tabi onların koruyucu meleği olarak tutamadım kendimi ve araya giriverdim hemen.Araya girdim, onları kurtardım;ama tabi ben de söyleyeceklerimi söyledim.Onları nasıl merak ettiğimizi,nasıl onlar için endişelendiğimizi anlattım.Onlar da ilk önce benden sonra da annemden özür dileyip kendilerini affettirdiler.Tüm bunların ardından hep beraber komşularımıza yemeğe gittik.
    İçeri girdiğimizde mis gibi yemek kokuları geliyordu.Mutfaktan üzeri önlüklü Emine çıktı ve yemeğin çoktan hazır olduğunu söyledi.Yemekleri Emine yapmıştı; yani eskisi gibi becerikliydi ve bu durum ona olan hayranlığımı bir kat daha arttırmıştı.
    Tüm akşam sohbetlerle,anıları anlatmayla,gelecekle ilgili planları anlatmayla geçti.Benim için güzel bir akşamdı,tabi ailem için de.Herkes halinden oldukça memnundu.
    Neredeyse her günümüz komşularla; yani Emine ile geçiyordu.Neden bilmem;Emine’ye karşı hissettiklerim başka boyutlardaydı.Ama bu boyutun ne adını koyabiliyordum ne de birine söyleyebiliyordum.Tek bildiğim her gün Emine’yi görmek istediğimdi ve zaten görüyordum da.Hem de onu göreceğim her anı sabırsızlıkla bekleyerek.
    Sonunda Seyhan’a gideceğimiz gün geldi.Yarın gidiyoruz işte.Çok güzel bir gün bizi bekliyor.Şu Adana’da bu kadar güzel günler geçireceğim hiç aklıma gelmezdi.Tabi tüm bu güzellikleri sağlayan Emine.Yarın nasıl geçecek öyle merak ediyorum ki anlatamam.Umarım hiçbir aksilik çıkmaz.
    Bu gece bitmiyor dostum,saat daha on bir.Şöyle bir kafamı kaldırıp baktım da Emine’nin de ışığı yanıyor.Anlaşılan o da uyuyamamış.Ne büyük rastlantı ki ikimizin de odası birbirimize dönük aramızda sadece bir yol var.
    On dakika önce bir anda aklıma Emine’nin numarasının bende olmadığı geldi ve bu hiç iyi değildi bence.Biz yarın nasıl haberleşecektik.Sadece bunun için hemen çıkıp evden Emine’nin penceresinin dibine gittim.Pencereyi tıklatıp geri çekildim ve açmasını bekledim.Beni görünce çok şaşırdı ve:’’Ne işin var bu saatte hem de burada.Önemli bir şey mi var?Bence gören olmadan hemen git buradan.’’ dedi.
    Ben de gayet kendimden emin bir şekilde:’’Şey yarın nasıl haberleşeceğimiz geldi aklıma.Telefon numaran yok ki bende.Bunun için rahatsız ettim kusura bakma.’’ dedim.O da güldü ve bana bir kağıt uzattı.’’Hadi hemen git.’’ dedi.Kağıdı aldığım gibi odama geri döndüm.Heyecanla açtım baktım ki üzerinde bunu yapacağımı düşündüğü o yüzden de numarasını hazır olarak yazıp koyduğu, kağıdın köşesinde bir gülücükle yazıyordu.Numarayı hemen kaydettim.Aradan kızın gözlerine bile bakamayan ben bunu nasıl yaptım diye düşündüm.Ardından da halime gülmek geldi içimden.Hiç kendimden beklemediğim şeyler oluyordu hayatımda.Neyse artık uyku vakti, yarın büyük gün benim için.
    Bugün nasıl güzel geçti anlatamam dostum.Emine ile harika zaman geçirdik.İlk önce Seyhan’da saatlerce oturduk, konuştuk.Sonra babamın yaşadığı,oyunlar oynadığı,çocukluğunu geçirdiği her yeri adım adım gezdik.Ardından balık tuttuk,yürüyüş yaptık kısacası tüm Seyhan’ın tadını çıkardık.
    Demiştim ya kendimden hiç beklemediğim şeyler oluyor diye sana.Bak bugün başka neler oldu:
    Emine ile konuşurken söz bana geldi.Ben de numarasını öyle isteyeceğimi nasıl bildiğini sordum.O da yüzü kızararak:’’Seni tanıyorum Hasan ve dün gece ışığın hiç sönmedi.Ne bileyim hissettim sanırım.’’Hazır bunu söylemişken ben de:’’Yani sen de gece boyunca benim ışığıma baktın öyle mi? dedim.Ardından devam ederek:’’Bak Emine bana ne oluyor hiç bilmiyorum bambaşka bir insana döndüm ve düşünürken fark ettim ki bunu sen yaptın.’’Ben öyle deyince suçlu bir ifadeyle gözlerime baktı ve tam bir şey söyleyecekken izin vermeden ben konuştum:’’Bu farklı bir şey sabaha kadar düşündüm.Bir insan hem birini sürekli görmek isteyip hem de bu da yetmezmiş gibi rüyalarında görmek için de dua eder mi? Ben ediyorum Emine.Çünkü sen bambaşka bir insansın ve en önemlisi hayatımı şekillendirmek istediğim insan sensin.’’dedim. Bu konuşmaların ardından ne söyleyeceğini bilemedi ve kalktı gitti yanımdan.Arkasından öylece bakakaldım ve ben de sonra eve döndüm.Düşünüyorum da acaba hata mı yaptım düşündüklerimi söylemekle.Galiba bu gece de sabaha kadar bunu düşünmekle uyuyamayacağım can yoldaşım, dert arkadaşım .
    Sabahın ilk ışıkları ile uyuyakalmışım.Uyandığımda herhalde öğle olmak üzereydi.Zaten beni uyandıran da annemdi.Hiç o vakte kadar uyumadığım için o da merak etmiş haliyle.Uyanır uyanmaz ilk işim pencereden Emine’nin odasına bakmak oldu.Bırak odayı,koskoca evde hiçbir kıpırtı yoktu.Merak etmedim diyemem;işin doğrusu meraktan deliye döndüm.Anneme de soramadım; çünkü ne diyecek,nasıl hesap soracak bilemiyordum. Ben de en sonunda Emine’nin babasına bir şey sormam gerektiğini; ama onları göremediğimi söyledim.Canım annem de onların bugün şehir merkezine akraba ziyaretine gittiğini söyledi. Akşama döneceklermiş; bunu duyunca çok sevindim.Artık akşam olsun diye beklemeye başladım, zaman da geçmek bilmedi bugün.Bizim küçükler geldi,oyun oynamak için etrafımda döndü durdu;ama onlarla oyun oynamak hiç içimden gelmediği gibi,yüzüm de gülmüyordu hiç ne yazık ki.Annem bu durumu fark etmiş olacaktı ki:’’Oğlum,canım evladım neyin var böyle?Yüzün hiç gülmüyor,eskiden oyun oynamak için geldiklerinde çocukları hiç geri çevirmezdin.Bilmediğim bir şeyler mi var oğlum?’’ dedi.Başta hiçbir şey yokmuş gibi davrandım ya da ben öyle sanıyorum;ama tabi doğal olarak annem buna hiç inanmadı.Sadece inanmasa iyiydi.Böyle durumlarda annem konunun üstüne gider ve gerçeği öğreninceye kadar da insanı bırakmaz; bugün bana yaptığı gibi.Ben ona bir şey olmadığını söyledikçe o üsteledi sağ olsun.Ne yapayım ben de anlattım bir şeyler.Ona Emine’ye karşı farklı şeyler hissettiğimi ve bunu ona söylediğimi;ama söyledikten sonra yüzüme bir daha bakmadığını; üstelik onu görmeyi çok istediğimi utana sıkıla anlattım.Sonunda annem bana bakıp güldü.Neden güldüğünü sorduğumda:’’Canım benim, bu muydu derdin?Ben de çok önemli bir şey oldu sandım.’’ deyince tepem attı,kızmış bir halde:’’Nasıl yani anne,bu konu önemli değil mi?Sana ileride evlenmek istediğim kızdan bahsediyorum,sen ne diyorsun bana?’’deyiverdim.Tabi bunu söyledikten sonra ileri gitmiş ve terbiyesizlik etmiş olmak korkusuyla hemen başımı yere eğdim.Annem de:’’Öyle demek istemedim oğlum.Diyebileceğim tek şey zamana bırak, bak nasıl değişecek her şey ve işte o zaman sen de şaşıracaksın;beni daha iyi anlayıp;bana hak vereceksin evladım.’’dedi.
    Aradan zaman geçiyordu;ama hala ne gelen ne giden vardı.Saatlerce bahçede bekledim belki gelir de görürüm diye.Tam umudu kesmek üzereyken sokağın başından araba çıktı,işte o an sevinçten öldüm sandım.Bir kenara geçip başladım izlemeye.Emine çıktı arabadan bir ara göz göze geldik,başını çevirdiği gibi eve girdi bir daha da çıkmadı zaten.Ben de sonra odama girdim ve saatlerce çıkmadım.Ardından başladım işte sana yazmaya dert arkadaşım.Şimdi sen söyle dostum bu kız neden böyle yapıyor?En azından sevmiyorsa söylesin bana, ben de acımla yanayım;yok seviyorsa o da beni söylesin bana cennete kavuşayım.Anlayacağın dertliyim be can dostum.Ama umudum var yine, ne yaparsın umut etmekten başka bir şey kalmıyor ki bana.
    Aradan üç gün geçti hala bir ışık bile yok.Gideceğim artık İstanbul’a,seneye okul için çalışmam lazım.Yarından sonra çıkıyorum yola ve hazırlıklara başladım bile zaten.Buradan gitmek ve çalışmak iyi gelir sanıyorum.En azından uzak olduğu için göremiyorum diye avuturum kendimi.Burada her şey zor oluyor,kafanı kaldığın an görebileceğin kadar yakında olmasına rağmen günlerdir onu görememek gerçekten kötü benim için hem de çok kötü. Neyse ki yine akşam oldu kardeşlerimle uğraşırken,evin ve bahçenin işlerini yaparken.Karar verdim yarın Seyhan’a gideceğim son kez.Hem özledim hem de Emine’ye en son orada doyasıya bakmıştım.Tamam kesin gideceğim.Zaten işler de bitti.Neyse yorulmuşum bugün yeterince, benim için uyku vakti geldi.İyi geceler arkadaşım.


    *9*


    Sabah erkenden kalktım,kahvaltımı yapıp hemen yola koyuldum.Seyhan’ı,o bakmaya doyulmaz güzel nehri özlemiştim.Yol bitmedi sanki;ben gittikçe o yol uzuyor gibiydi.Sonunda vardım nehre,yerim boştu ve hemen gidip oturdum.Farkına varmadan Emine’yi düşünmeye başlamıştım.O günkü güzelliği,bakışı,gülüşü gözümün önünden gitmiyordu.Başımı çevirince yine aynı gülüşle Emine’yi gördüm karşımda.İnanamadım karşımdaki Emine miydi;yoksa hayal miydi bu.Şöyle elimi uzattım yüzüne dokundum ve heyecanla:’’Gerçeksin!’’diye bağırdım.O da bana gülüp:’’Tabi gerçeğim şaşkın.Yarın gideceğini duydum ve ilk burada olacağın aklıma geldi ve tahminim de doğruymuş baksana.’’dedi.Ben de nasıl orada olduğumu tahmin edebildiğini,tabi neden hiç karşıma çıkmadığını ve neden bana hala bir cevap vermediğini sordum.Bir süre nehre bakıp düşündü ve başladı anlatmaya:’’Birincisi seni tanıyorum demiştim hatırlıyorsan;evet seni gerçekten tanıyorum ki bu yüzden nerede olduğunu düşünmeden geldim buraya.İkincisi karşına çıkmadım;çünkü böyle bir itirafı bu kadar çabuk zamanda yapacağın aklıma gelmiyordu; bu yüzden çok şaşırdım ve iyice düşünmeye karar verdim.Üstelik kara verirken her daim seninle konuşursam sağlıklı karar veremeyeceğimi düşündüm.İşin doğrusu bir süre kaçtım senden.Tabi kaçarken seni de izlemediğimi sanma;hatta o hallerin hoşuma gitmedi değil.Zaten o hallerin karar vermemde yardımcı oldu bana.’’ dedi ve yine gülümsedi güzel güzel.Onun bu gülümsemesi bana huzur ve mutluluk verdi.O hep bana öyle güzel,huzur dolu baksın istiyorum hem de ömrüm boyunca.
    Konuşmaya biraz ara verdik,öylece nehri seyrediyorduk.Sonra yine bana bakmadan konuştu:’’Ve karar verdim işte.Sen hayatını şekillendirmek istediğin insanın ben olduğumu söylemiştin ya ve ben de şu hayatın geri kalan kısmını seninle yaşamak istiyorum.’’dedi.İşte o an dünyalar benim oldu.Ona nasıl sarıldığımı bilemiyorum o mutlulukla.
    Sonra o mutlulukla eve döndük.Yolda yürüyor muydum uçuyor muydum bilmiyorum.Eve gelince anneme öyle bir sarıldım ki canım annem bana:’’Sana demiştim bak.Sabır,zaman diye.’’dedi.Onun bu sözlerinin ardından yine tüm mutluluğumla sarıldım ve odama gittim.Hemen de sana yazmaya başladım dostum.Sadece sana anlatabiliyorum tüm mutluluklarımı ve üzüntülerimi.Ama bugün en mutlu günüm.Sanırım hayat bana da gülümsemeye başlıyor ve ben artık mutlu olmaya başlıyorum ve biliyorum ki bunun gerçekleşmesinde Emine’nin payı çok büyük.Artık hayat benim için Emine ve ailem.
    Yarın gidiyorum,tüm yaz burada değilim.Emine’yi görmeden zaman nasıl geçecek bilmiyorum;ama olsun zorlukların bitmesine ne kaldı ki şurada.Annemin dediği gibi: SABIR…
    İşte artık gidiyorum.Çıktım bile yola ve gözümün önünde hala Emine ve ailem var.Annemler biraz alıştı sanki yıllardır hep bir yerlere gittiğim için; ama işte yine üzülüyor insan.Aslında onlardan fazla ben üzülüyorum.Annemin yanında yine bir oğlu ve iki kızı var; ya benim yanımda?Hasret kalıyorum o güzel yüzlere ve zaten var olan özlemime şimdi Emine’nin özlemi de eklendi.Ama olsun Emine’nin özlemi bile güzel.Evet, aslında o özlemiyle güzel.
    Ayrılık zor oldu,yine annemlerin gelmesini istemedim.Evde vedalaştık onlarla.Evden çıktığımda eskiden doğru otogara giderdim; bu sefer karşı komşumuza uğramadan geçmedim.Kapıyı Emine açacak diye beklerken,annesi çıktı karşıma.Ardından babası da geldi;ama emine yoktu.Çok merak etmeme rağmen soramadım.Onlardan ayrıldıktan hemen sonra Emine’yi aradım.Bana arkadaşının hasta olduğunu ve hemen yanına gittiğini söyledi.Bir şey diyemedim;ne yapsın kız,hasta arkadaşını bırakıp gelemez ya.Öyle düşünürken zaten otogara varmışım.Otobüsü beklerken yanıma biri geldi ve:’’Oturabilir miyim?Boş mu burası?’’dedi.Ben de başımı kaldırıp baktım ki karşımdaki Emine. O mutlulukla sarılmışım kıza.Ardından beş dakika geçmeden otobüs geldi.Canım Emine’mden ayrıldım işte.O bana bakarken benim öylece gitmem çok zor oldu.
    Yolda gidiyorum;ama gözümün önünden gitmiyor o güzel gözler.Bana bakışları,gülüşü,sevinişi,üzülüşü hepsi aklımda.Artık ne yaparsam sadece kendim ve ailem için değil;Emine için de yapacağım.Çünkü artık o da benim ailemin bir üyesi.
    İstanbul’a geldim sayılır.Gerçi İstanbul’a mı yoksa o koşuşturmanın tam ortasına mı bilemiyorum.Her neyse sonuçta geldim ya;önemli olan da bu zaten.Artık tatil bitti ve şimdi çalışma vakti.Salih amcamın yanına gitmeliyim hemen.Zaten otobüs de durmak üzere. Yolculuk seninle güzel geçiyor can dostum.
    Gelir gelmez Salih amcama koştum.Onunla konuşacak o kadar çok şeyim vardı ki…Eve varınca baktım ki hepsi evde.İşin doğrusu o saatte Salih amcamın evde olması şaşırttı beni; ama sonradan o günün pazar olduğu aklıma geldi.Camdan beni gören çocuklar heyecanla açtılar kapıyı.Onlara minik hediyelerim vardı; ben de hemen oracıkta veriverdim hediyelerini.Herkes heyecan dolu gözlerle açıyordu.Bu heyecanı görmek bambaşka bir şey.Çocukların yanında Salih amcam ve Neriman teyzeme de hediyem vardı:’’Çok büyük değil,ama çam sakızı çoban armağanı.’’diyerek verdim hediyelerini.Onlar da hediyelerine hiç bakmadan sevinçle sarıldılar.Sevinçle; çünkü daha önce kimse onları anne baba yerine koyup bırak hediye almayı bu kadar sıcak davranmamış.O gün çok keyifli geçti akşam yemeği, güzel bir çay ve sohbetin ardından Salih amcam:’’Hadi oğlum sen git uyu.Unutma yarın iş var hem yol yorgunusun da.’’dedi.Ben de kalkıp yatağıma gittim.Gerçekten de çok yorulmuşum hani.
    Sabah erkenden kalkıp iş yerine gittik.Sabah olmasına rağmen çok sıcaktı.Hem sıcak hem de bunaltıcı bir hava vardı.Bugün gerçekten zorlayıcı geçti; ama yılan,vazgeçen kim ki?İş yerine yeni arkadaşlar gelmiş.Onlar da üniversite öğrencisiymiş.Altı kişiyiz toplamda.Ben Muğla’da,Hüseyin Ankara’da,Ahmet İzmir’de,Mustafa ve Baran Konya’da ve Cemil de Mersin’de okuyormuş;ama onlar da benim gibi zor durumda olduğu için çalışıyorlarmış.Sadece harç parasını çıkarmak ve ailelerine maddi yardımda bulunabilmek için.Hepsi çok iyi insanlara benziyorlar,iyi anlaşacağımızı umuyorum.
    Saatlerdir o arkadaşları düşünüyorum. Ahmet, Mustafa ve Baran birinci sınıfta ; Hüseyin, ben ve Cemil ikinci sınıftayız.Ne olacak böyle bizlerin sonu?İsim isim değil; tüm harç parası için çalışmak zorunda kalan biz öğrencilerin sonu ne olacak? Kim bilir kaç taneyiz?Sigorta yok,güvence yok;aksine tehlike çok,dert çok,tasa ve acı çok…Nereye gidiyoruz hiç bilmiyorum;ama bildiğim tek şey bizler mutlu olmaktan vazgeçmiyoruz.Düşünüyorum da; acaba ne kadar zor şarlara dayanabiliriz diye bizi mi sınıyorlar;yoksa tüm zor şartları görüp bizim ders almamızı ve okumanın kıymetini mi bilmek istiyorlar? Bu sorunun cevabı ya yok ya da kimse cevaplamak istemiyor ve bu yüzden bize sadece tüm zorlukları çekmek düşüyor.Ne yapalım kader, ama eminim ki bir gün onlar da çeker.
    Böyle işte arkadaşım, yarın anlatırım daha neler oluyor şu acımasız hayatta.Şimdilik iyi geceler.


    Bugün içimde bir sıkıntıyla gittim işe.Sanki ayaklarım geri geri gidiyordu;ama hiç umurumda olmadan çıktım yola.İş yerine gidince fark ettim ki herkeste aynı sıkıntı var.İsteksiz bir şekilde;ama yine de işimizi tam yaparak devam ettik işte.Öğleye doğru bir gürültü duyuldu,herkes elindekileri bırakıp doğruca gürültünün doğduğu yere koştu.Vardığımızda gördük ki Baran duvarları boyamak için yapılan iskeleden tüm malzemeyi düşürmüş, üstelik kendi düşmekten son anda kurtulmuş.Herkes Baran’ın iyi oluğunu görünce derin bir nefes aldı.Malzemeler kimsenin umurunda değildi haliyle.Zavallı Baran aşağı indiği gibi malzemeleri toplamaya çalıştı,Salih amcam hemen yanına gidip;’’Bırak oğlum,canından kıymetli mi?Hem bak öğle yemeği vakti geldi, gidelim artık yemeğe çok acıktık bak.Zaten sonra toplar işimize devam ederiz dedi.’’Sonra hep beraber yemeğe gittik.İşin doğrusu hepimiz çok korkmuştuk;ama belli etmemeye kararlıydık.Unutmak bu olayı en iyisi olacaktı.
    Yemek arasından sonra tekrar iş başı yaptık,artık herkes daha dikkatliydi.Çünkü gerçekten de inşaat işi çok tehlikeli;ama yapacak hiçbir şeyimiz yok.Çünkü herkes ailesine ekmek yemek götürmek derdinde;ucunda ölüm olsa bile.Akşam eve gelirken hiç konuşmadım,konuşamadım ki.Her an gözümün önüne Baran’ın o hali geliyordu.Eve varınca ev halkı bizi sevinçle karşıladı.Onları,Salih amcamı şöyle bir izledim de gerçekten bir gram da olsa mutluluk için insan nelere katlanıyor.Neriman teyzem artık öz teyzemden de yakın bana,hele Salih amcam babam gibi.Onların ailesinin dağıldığını düşünmek bile,onlardan birine bir şey olduğunu düşünmek bile çok kötü.Tam bunları düşünürken Neriman teyzem yemeğin hazır olduğunu söyledi,biz de oturduk hemen sofraya.İşte o sofrada neşe içindeyken her şey unutulup gitti.En azından şimdilik.
    Dün gece Emine’yi rüyamda gördüm.Öylece bana bakıyordu.Hemen aradım ve bana çok iyi olduğunu,annemin kardeşlerimin de gayet iyi olduğunu anlattı.İşte o zaman derin bir ‘’oh!’’ çektim.Neden telaşla sorduğumu öğrenmek isteyince onu rüyamda gördüğümü anlattım.O da:’’Ne var yani?Ben hep görüyorum seni rüyamda, o özlemekten oluyor merak etme sen dedi.’’İşte bu özler sanki dünyaları verdi bana.İşte bana da mutlu olma sırası gelmişti.Telefonu kapattığımda uçacak gibiydim sevinçten.O sevinçle, neşe içinde çalıştım akşama kadar.Bugün çok güzel geçti benim için.Her anımda Emine vardı çünkü.
    Yine akşam oluyor;ama bir türlü zaman geçip de evime gidemiyorum.Yalan değil yoruldum artık.Yirmi bir yaşındayım ve kendimi bildim bileli çalışıyorum.Zor gelmiyor değil;ama yapacak hiçbir şey yok.Mecburum,en azından üniversite bitene kadar.Sonrası nasıl olsa halledilir.Aslında her gün bunlar düşünmek en kötüsü.Çünkü düşünerek hiçbir yere varılmıyor.En iyisi kendini işine vermek ve ben de öyle yapıyorum zaten.
    Yarın pazar.Hiç bir yere adımımı dahi atmamak,öylece uyumak istiyorum.Ama amcam hep beraber göle balık tutmaya gidelim diye ısrar ediyor çocuklar için.Evde çok sıkılmışlar ve haklılar,dışarı çıkmak onların en doğal hakkı;ama işte hiç içimden gelmiyor ki benim.Neyse ki Salih amcam kabul etti ve:’’Tamam madem.Sen bir güzel yat dinlen dedi.Ama unutma gittiğimiz yer çok yakın sıkılınca kalk gel olur mu?’’dedi.Ben de kabul ettim.
    Şimdi çocuklar,amcamlar uyudu,ben de seninle dertleşmemden sonra kitap okuyacağım. En azından yararlı bir şeyler yapmış olacağım;boş boş durmaktansa.Hep aynı şeyleri yapıyoruz.Sürekli yat,kalk,işe git,gel,tekrar yat…Hep aynı şeyler yani.Şimdi bu kitapla en azından kendimi geliştireceğim ve bence kendini geliştirmenin en güzel yollarından birisi kitap okumak.
    Artık kitabımla buluşma zamanım geldi canım arkadaşım.Sana yarın ve hep yazacağım, emin ol.İyi geceler sadık arkadaşım.
    Bizim inşaat bugün yarın bitecek.Oradan sonra artık nerede çalışırız bilmiyorum.Salih amcam bir yerde iş olduğunu ve araştıracağını söyledi;ama o da tam belli değil işte.Şimdiki grubu dağıtmak istemiyoruz.Özellikle üniversiteli olanlar ve Salih amcam tabi.Çünkü hepimiz çok iyi çakışıyoruz.Tek sorunumuz bu iş bitince ne yapacağımız.Hepimiz başladık bile araştırmaya.
    Herkes işin bitimi yaklaştıkça ve başka bir iş bulamadıkça daha kötü oluyor.Gerçekten de zor.İnsanın umutlarının damla damla tükenmesi zor.Umut insanın kanı gibi,insan umut ettikçe hayatta kalıyor ve umudun yavaş yavaş tükenmesi kanının vücudundan çekilmesi gibi geliyor.Kansız kalanın nasıl ölüm kapısını çalıyorsa,umutsuz kalanın da yaşamının anlamı kalmıyor.İşte ha kan ha umut aynı şey bence;ama ben umutsuz kalmayacağım kesinlikle. Çünkü umut bana babamdan miras kaldı.
    Saatlerce yazmak istiyorum sana.O kadar muhtacım ki konuşmaya birinle;ama senden başka kimseyle konuşamıyorum ki,senden başkasına güvenemiyorum ki.Zaten herkesin derdi var,ben ne anlatayım,kime anlatayım,nasıl cesaret edeyim.Bilmiyorum;ama artık yaşamak zor geliyor desem yalan da olmaz hani.Ya bu hayattan temelli gitmek ya da buralardan yapayalnız gitmek istiyorum.Kimse iyi gelmiyor bana yazmaktan başka.Kimseye bu hallerimi anlatamıyorum;çok düşünüyorum yapayalnız gitmeyi.Ama babacığım,canım babacığım bana bunu öğretmedi.Gidemem başta ailem var,sonra sevdiğim, yok gidemem, olmaz.Tamam benim umudum olmayabilir;ama onların umudunu da kaybetmeye hiç hakkım yok.O yüzden vazgeçemem ve umuduma sahip çıkacağım sonuna kadar.Çünkü o umut benim kanım.
    Yeni bir güne daha başladık ve bugün iş yerindeki son günümüz.Bitmiş halde teslim edeceğiz inşaatı.Patron gayet memnun kaldı yaptığımız işten ve herkese teşekkür ettikten sonra tam vedalaşıyorduk ki:’’Nereye böyle beyler ne yani siz bana tertemiz iş teslim edeceksiniz;ben de sizi salıvereceğim öyle mi?Yok mümkün değil,daha yapacağınız işler var hadi bakalım yarın izin.Sonrasında kocaman bir site inşa edeceğiz beraber.’’dedi.İşte o anda herkes birbirine sarılmaya başladı.Şöyle bir baktım ki herkesin gözlerindeki o sönen umut ışığı yeniden ve eskisinden çok çok kuvvetli parlıyordu.Bu harika bir duygu bence;yani insanın yaşama yeniden kavuşmasından bahsediyorum.O gidecek olan kanın damarlarında yeniden dolaşmaya başlamasından yani.
    Tüm bu olanların ardından eve döndük.Mutluluğumuzu evdekilerle doyasıya paylaştık ve sonra ben de Emine’yi aradım.Sevicimi onunla paylaştım,çok mutlu olduğunu ve her şeyin daha iyi gideceğini bildiğini söyledi.Onun bu umut verici sözlerini duymak bence gerçekten dünyalara bedel.Birinden hep destek görmek insanı dünyanın en güçlü insanı kılıyor bence ve en üzüntülü,en umutsuz anlarında bile ömrüne sevinç ve umut katabiliyor o insan. Hayatımda böyle bir insan olduğu için ben çok şanslıyım.Galiba Emine benim iyilik meleğim.İyi ki hayat yolumuzu yine çakıştırdı, iyi ki…
    Bugün yine ve yeni baştan işe başlıyoruz.Çok büyük bir hevesle geldik iş yerine ve eline küreği,el arabasını,çapayı alan hemen işinin başına geçti.Kim ne yapacağını çok iyi biliyordu ve ben de;bu yüzden işin iki günde bitecek bölümünü bir günde bitirdik.Patron her zaman olduğu gibi bize memnun memnun bakıyordu:’’İnanın bana siz bu grupla çalışmaya devam ederseniz işsiz kalmanız mümkün değil diyebilirim.En azından benim yapılacak tüm işlerimin sizin ellerinizden çıkmasını isterim.’’ dedi patron paydos vermeden önce ve biz de o mutlulukla evlerimize doğru yol aldık.
    Sabah akşam derken,işe git gel derken,dertlerle uğraşırken zaman gelip geçiyordu.Bir gün herkes işine dalmış bir halde çalışırken çok kuvvetli bir ses duyuldu.Patlama sesi desek değildi;başka bir şeydi bu.Telaşla sese doğru gittik, nerden bilebilirdik dünyada hiç aklımıza gelmeyecek şeyin başımıza geleceğini.Sesin çıktığımızda berbat ötesi gerçekle karşılaştık,ummadığımız;ama koskocaman bir tokat gibi yüzümüze inen gerçekle.Hayatım boyunca bugünü unutmayacağım.Hiç hak etmediğimiz bir şeyi yaptı hayat bize parçamızı aldı bizden ve ben bu günden ölesiye nefret ediyorum.Üstelik ben hayatta oldukça da nefret edeceğim bundan adımın Hasan olduğu kadar eminim.
    Demiştim ya sana sesin kaynağına heyecanla gittik diye;neymiş biliyor musun sesin kaynağı?Bilmeyi bırak tahmin bile edemezsin;çünkü kimsenin aklına bile gelmez ya gelemez.
    O güçlü sesin kaynağı Baran’dı Baran.Zavallı arkadaşım iskeleden düşmüş kanlar içinde yatıyordu.O hali gözümün önünden gitmiyor.Garip kolları iki yana açılmış,dizlerini kıvırmaya çalışmış;ama olmamış ve gözleri kapalı,üstelik kanlar içinde yatıyordu.Çektiği acı yüzünden belliydi.Onu öyle görünce donmuş,kalmışım.Herkes koşuşturmaya başlamış ve biri ambulansı çağırmış Baran’ı alıp acile götürmüşler.Ben kendime geldiğime kimseler kalmamıştı etrafta herkes dağılmıştı.Zaten kendime gelmem kolay olmadı,beni kendime getiren Salih amcamın o tokatıydı.Bana on beş dakika boyunca seslenmiş,ama kıpırdamamışım bile.En sonunda dayanamayıp bir tokat atmış bana ve işte o tokat getirdi beni bana.
    Şimdi haberini alabildim Baran’ın.Hastanedeymiş ve sağ tarafının üstüne düştüğü için kolu ve bacağı kırılmış arkadaşımın.Biz daha kötü bir şey olmadığına dua ediyoruz,ama yazık ki o çocuk çalışamayacak,ailesine bakamayacak ve kendi harç parasını çıkartamayacak.Şimdi sorayım mı sana arkadaşım ve hayat:Hak mı Baran’a tüm bu olanlar;yazık değil mi ona?Ya daha kötüsü olsaydı,ya Baran da babacığım gibi kayıp gitseydi ellerimden,benden.Ne yapardım o zaman ben?
    Keşke babam burada olsaydı.O beni böyle çaresiz bırakmazdı,böyle aciz.Ama yok işte ve gelmeyecek de biliyorum.Boşuna dememiş Yahya Kemal’’Gidenlerin her biri memnun ki yerinden,çok seneler geçti dönen yok seferinden.’’Gerçekten de baba; memnun olduğun için mi beni bu hayatta yapayalnız bırakıyorsun.Çok isterdim gel baba gitme demeyi;ama biliyorum ki gelmeyeceksin gelemeyeceksin.Her şeyimi anlatan tek kelimem var bu hayatta o da:KEŞKE…
    Neyse konumuza dönelim biz.Baran çıktı hastaneden,bayağı iyiymiş durumu ve gittikçe de iyiye gidiyormuş.Benim, Baran’ın hasta ziyaretine gitmem gerekiyordu;ama ben gidemedim.Yolda giderken adımlarım geriye sayıyordu sanki.Ona yönelik tek bir adımda o hali gözlerimin önünde bitiveriyor,benim için kabuslar oluyordu.Bu durumu nasıl atlatacağım konusunda hiçbir fikrim yok.Emine veya annemlere anlatsam diye düşünmüştüm.Sonra aklıma onların normalden daha fazla telaşlanacağı,hatta bana çalışmayı bile bıraktırabilecek kadar endişelenecekleri aklıma düştü ve hemen ben bu fikrimden vazgeçtim.Ben de sana yazıyorum ve rahatlıyorum can dostum.İyi ki varsın.
    Tüm bu yaşananlar hiç kolay değil doğru;ama insana sabır,huzur, sessizlik katıyor bu olaylar.Hatta hayata karşı direnmede gücüne güç katıyor insanın ve insana direnç kazandırıyor.
    Şimdilik bu kadar sohbet yeter arkadaşım,yarın devam edelim.Zaten sabah iş var; sonuçta her şeye rağmen hayat devam ediyor ve biz de bu devam eden yolculuğa,hayata, ayak uydurmak zorundayız.Şimdilik iyi geceler yarın görüşmek üzere can dostum.
    Bugün iş güzel geçti ve bir haftaya Baran geliyormuş duyunca hepimiz çok sevindik.Artık ekip eski haline geliyordu yani.Baran’ın gelişini dört gözle bekliyorduk. Hevesle çalışıyorduk ve zaten patron da bu halimizden gayet de memnundu yani.
    Bu arada Emine ile çok iyiyiz,neredeyse her gün konuşuyoruz.O da benim gibi çalışmaya başlayacakmış;çünkü harç parasını çıkarmak istiyormuş.Sevdiğim insanın bu kadar ince düşünmesi çok hoşuma gitti doğrusu.Üstelik bana durumumuzu ailesine söylemek istediğini söyledi,ben de çok istediğimi;ama daha zamanı olduğunu söyledim.Bence biraz daha zaman geçmeli ve hatta ben kendim söylemeliyim.Çünkü benim söylemem ne kadar ciddi olduğumu gösterir,bu fikrimi Emine’ye söyleyince beni haklı gördü ve gayet de sevindi.Bazen rüyada olduğumu düşünüyorum.Hayatta bu kadar iyi,anlayışlı biriyle karşılaşacağım aklıma gelmezdi.Çok hem de çok şanslıyım.










    *10*


    Baran geldi bugün,tekrar çalışmaya başladı bizimle.Her şey eskiye döndü yani,güle oynaya çalışıyoruz hep beraber.Çalışmak her geçen gün daha mı zevkli oluyor ne?Olur tabi insanın sevdikleri yanı başında olunca dünyanın tüm yükünü bile kaldırabilir bence.
    Hep dua ediyorum başka kötü bir şey olmasın diye,hep bir korku var içimde.Sevdiklerimden birini bile kötü durumda görmek kahrediyor ve en önemlisi çok korkutuyor beni.
    Korku…Ne garip bir duygu, insan her an yaşayabiliyor bu duyguyu.Bazen sevdiğin birine zarar gelecek diye,bazen kendine bir şey olacak diye,bazen istediğin bir şey olmayacak diye…Daha korkulacak o kadar çok şey var ki şu hayatta;ama en önemlisi korku insanları daha çok bağlıyor bence birbirine.Onların değerlerini daha iyi anlıyorsun,onları ne kadar çok sevdiğinin bir kez daha farkına varıyorsun.Ya da tam tersi mi bilmiyorum;tüm bunları düşünürken bile kendinden bahsediyorsun ya içinde hep bir BEN oluyor gibi bence.Ne bileyim ya şu olmazsa dediğimiz şey kendimiz için istediğimiz şey veya ya şunu kaybedersem dediğin zaman bile bir noktasında yine ben kelimesi geçiyor işte.Çünkü o kişiyi kaybedersem ben ne yaparım diyorsun sonuçta.Yani yine ben ben ben…Mümkün olmuyor ki ben yerine sen kullanmak.Herkes kolay kolay önemli olan benim için sensin diyor ya o zaman bile ben diyor.Bence kimse şu hayatta tamamen ‘’sen’’diyemez.
    Baran’dan bahsederken nerelere geldik biz böyle dostum benim?Ama iyi oldu bu düşüncemi de paylaşmış oldum seninle.Rahatlıyorum sana her şeyi anlattıkça,seninle her şeyi paylaştıkça.İyi ki varsın can dostum.
    İşte çalış çalış bitti koskoca yaz ve haftaya gidiyorum evime ve cananıma.Herkesi çok özledim,özellikle de Emine’yi.Görmeyeli sanki yıl oldu onu.Bu kadar özleyeceğim aklıma gelmezdi ki ve bu kadar seveceğim de.O bambaşka bir insan bence,keşke daha önce tanıyabilseydim onu.Ama derler ya her şeyde vardır bir hayır.Belki de bu daha hayırlı oldu benim için.Ya da ne olursa olsun Emine sonuçta sevdam oldu benim.
    Gidiyorum ve çok mutluyum hem de çok.Çünkü yolun sonunda canım ve ailem var. Onların gideceğimden haberi yok.Beni iki gün sonra bekliyorlar ve bakalım beni görünce ne yapacaklar.En çok Emine’yi merak ediyorum,görüşmeyeli o kadar çok oldu ki.Onu görmek bu kadar temponun ardından çok iyi gelecek bana.Onu görmek benim ödülüm.
    İşte yaklaştım evime,buradan bir daha hiç gitmek istemiyorum;ama bir sene daha ayrı kalmak zorundayım.Sonra nereye gidersem tüm sevdiklerimi de götüreceğim beraberimde.Götüremezsem bile içim rahat olacak;çünkü onların geleceğini sağlama almış olacağım.Hele bir öğretmen olayım,en büyük hayalim bu benim ve bu hayalimi gerçekleştirmeye çok az kaldı.
    Neyse hayalleri şimdilik en azından bir kenara bırakalım;çünkü ben artık yuvamdayım.Bahçeden içeri girer girmez annemi gördüm.O beni fark etmedi bile,ardından sessizce yaklaşıp o yılların yorgunluğunu taşıyan bembeyaz yüzüne bir buse kondurdum.Bir anda arkasını döndü ve boynuma atlayıverdi.Öyle özlemişim ki anne kokusunu anlatamam.Derin derin içime çektim.Mis gibi annem kokusu vardı burnumda hep.Dünyanın en güzel çiçeği bile geçemez onun yerine, o güven dolu bir şey.Eskiden yanımda annem olmadan uyuyamazdım.Bir başkası gelse bile yanıma gözümü kırpmazdım;ama annemin yanı başında olursam benim uyuma vaktim on dakikayı geçmezdi.Annemin kollarında derin bir uykuya dalar giderdim.
    Doğrusu o günleri özledim,keşke o günlere bir saat de olsa geri dönebilseydim.Her şeye bedel bu bence.O mutlu günleri yaşayabilsem tekrar ne güzel olurdu.Neyse ben iyice duygusallaştım galiba,annemlerin halini anlatmayı unuttum yine.Derken kardeşlerim okuldan gelecekti ve kapıyı ben açmayı planlıyordum.Dediğim gibi de yaptım.Bizim küçükler sevinçten atlayıverdiler boynuma.Bu akşam sevinç dolu geçti,benim geldiğimi görmeyen sadece Emine kalmıştı.Ben de kalktım gittim onların evine,kapıyı annesi açtı içeriye girince Emine’nin televizyon izlediğini gördüm.Bir anda kafasını çevirdi ve:’’Aaaaa ne zaman geldin?Ama hani…’’diyebildi sadece ve tabi yerinden kalkacağını da bilemedi yerine oturacağını da.Çünkü yanında babası vardı.Onlardan kalkıp eve gelinceye kadar üç saat geçti,sohbet çok iyiydi doğrusu
    Eve gelince derin bir nefes aldım;sanki Adana’ya gelmeden önce hiç nefes almamış gibiydim.Başımı yastığa koyunca tüm yorgunluğun ve mutluluğun etkisiyle anında uyuyakalmışım.
    Sabah kahvaltısını Emine hazırlamış,sabahın nur ışığıyla birlikte onu görmek huzur verici.Tam bir büyük aile gibi olan kahvaltımızı yaptık ve o bir saat çok güzel geçti.Ardından kahve, sohbet…Bir kahvenin kırk yıllık hatrı var diye boşuna dememişler.Umarım o yıllar hatrı kadar güzel geçer.
    Şu son bir hafta ve ardından okul,yine iş,sonra okul ve yine iş…İşte böyle geçecek önümüzdeki bir senem.Doğrusu mutlulukla sabrediyorum;çünkü sonu güzel bitecek biliyorum ya da umuyorum.
    Hazırlıklar tamam çıkıyorum yine yollara,ne de olsa Muğla beni bekler.Tüm sevdiklerimle vedalaştım.Otobüsün kalkmasına az bir zaman kaldı.Çıktım evden; artık herkes alışmış gitmelerime ve herkes biliyor nasıl olsa geleceğim geriye.O yüzden ağlamalar kalmadı artık.Bir kişi hariç tabi:Emine.O hep ağlıyor ardımdan;aslında benimle birlikte o da gidiyor Konya’ya.Tek fark yönlerimiz farklı tabi şimdilik.İleri de hep aynı yönde gideceğiz biliyorum.Çünkü hayat yolumuz aynı olacak.
    Yola çıkalı bir saat oldu.Artık yol yormuyor beni;çünkü tüm senenin yorgunluğu var üzerimde.Üstelik yol boyunca uyumayı düşünüyorum.Belki dinlenirim bir nebze.Bana iyi uykular dile dostum,Muğla’ya varınca görüşürüz.
    Canım Muğla burayı kendi memleketim gibi seviyor ve özlüyorum.Cennetten bir köşe burası.İlçeleriyle, köyleriyle,yaylalarıyla ve cana yakın insanlarıyla,hele bir de şivesiyle apayrı bir yer burası.Hele bir de bana gelip de’’Nedip durusun gardeş,anlatıve gari.’’diyorlar ya o kadar hoşuma gidiyor ki.Çok değişik, ve bir o kadar da güzel bence.
    Dersler başladı,çok sıkı çalışıyorum.Bu sene öyle fazla paraya ihtiyacım olmayacak..Tabi idareli kullandığım sürece ve öyle de olacak.Bir süre yazamayabilirim arkadaşım derslere yoğunlaşmam lazım.Görüşmek üzere.



    *11*

    Sana yazmayalı üç ayı geçti ve sınavlar da bitti.Sonuç gayet güzel.Biliyor musun?Çok mutluyum;çünkü hayatım tamamen düzene giriyor,istediğim şekli alıyor.Emine ailesi ile konuşmuş,onlar bizi anlayışla karşılamış;üstelik babası:’’Bu on beş günlük tatilde gelsin küçük bir söz yapalım.Yaza da nişan yaparız.En azından laf,söz olmaz.Bizim için de iyi olur.’’demiş.Çok mutlu oldum ve artık yarın gidiyorum.Yol bitmez tükenmez gelecek bana biliyorum;ama olsun sonu iyi olacak ya biliyorum.
    Eskiden sadece bir hafta öyle dinlenmeye gelirdim buraya ve şimdi amacım bambaşka.Emine ile kaderimizi paylaşmaya geldim.Ben gelince baktım ki söz akşamı için hazırlıklar bitmiş bile çok hızlı bir şekilde;çünkü Emine’nin geri dönüp çalışması gerekmiş.
    Söz akşamı çok güzel geçti.Önce kahveler sonra kız isteme töreni ardından yüzükler ve en son Emine’nin babasından güzel bir konuşma.’’Bak Hasan!Çok iyi bir çocuk olduğun için aranızdaki bu bağa sevindim.Sen hem iyi bir evlat,hem iyi bir baba hem de iyi bir abi oldun ailene.O yüzden yerin başka bende.Seni de oğlum gibi severim ve kızımı da aynı samimiyetinle seveceğini ve koruyacağını da bilirim.İstediğim tek şey senden,çok mutlu olun oğlum.Unutma ben senin de babanım ve senin için de kızım için olduğu kadar endişe duyuyorum evladım.’’dedi.Onun bu sözleri çok güven verdi bana.Muğla’ya huzur içinde döndüm.Artık hayat bana o kadar anlamlı geliyor ki anlatamam bunu.İnsanın yaşamına bir anlam daha katması,hayata bağlanmak için bir neden daha demek oluyor ve artık benim de bir değil birçok nedenim var.
    Sınavlar başlıyor yine dostum ve ben çok hevesli çalışıyorum.Vizeler bitsin bakalım sonuçlar nasıl gelecek merak ediyorum.Sonra da finaller var tabi,biliyorum ki onlar da iyi geçecek,bunun için elimden gelenin en iyisini yapacağım.Çünkü her şey iyi bir hayat için.
    Hocalarla aram çok iyi.Derslerim de iyi olunca bana okulda kalmayı teklif ettiler.Galiba kabul edeceğim;çünkü bir öğretmen atamasının bu kadar zor olduğu bir ülkede böyle bir teklif gelince işimi şansa bırakmak delilik olur herhalde.Emine’nin de fikrini aldım,çok mutlu oldu bu duruma ve hayal gibi ;ama o da aynı tekliften almış ve o da kabul edecek.Aynı işi yapacağız ne mutlu bana.
    İşte bu sene de bitiyor şu son sınavlardan sonra.Bu yıl üç hafta kalacağım Adana’ da sonra İstanbul’a geçeceğim.Çünkü bir hafta nişan hazırlıkları,nişan;bir hafta aile ziyaretleri;son bir hafta da evimde dinlenerek zaman geçireceğim.Yoğun bir tatil geçireceğim yani biraz.
    Adana,güzeller güzeli şehir.Bana hem acıların en büyüğünü yaşatan hem dünyaları veren şehir.Hem benden canımı alan hem de üç can birden veren şehir.Bu ne inişli çıkışlı yol böyle,acaba hiç düzlük yok mu şu hayatta?Düze inebildim diyebileceğim bir zaman yok mu hiç anların ,tarihlerin birinde.Bazen çok mutlu oluyorsun ve işte diyorsun sonunda;tabi hemen arkasından geliyor bir hayal kırıklığı ne yaparsın kaderimmiş deyip çekiliyorsun bir kenara.Şimdi çok mutluyum,tamam;ama korkuyorum acaba üzüntü ne zaman çalacak kapımı?
    Nişan güzel geçti.Hayatımın dönüm noktası:28 Haziran 2010.Bu tarih işte mutluluğumun en koyu hali.Umarım hiç bozulmaz bu hikaye.Emine o akşam o kadar güzeldi ki...Yeşil gözlerine öyle güzel yakışmış ki krem rengi elbise,aynı gelin gibi olmuş.Gelinim olmuş o benim.Hala aklımda kıvır kıvır saçları,yıldızlar gibi parlayan gözleri,o saf ve temiz gülüşü…Küçücük bir çocuğun yüreğinden kopup gelen bir dilek gibi saf bir güzelliği vardı o akşam.Hayal gibi benim için;ama gerçek olan bir hayal.
    Nişanın ardından gezmeye başladık aileleri.Adetlerimize göre önce oğlan tarafı teker teker gezilir ve ailenin güzeller güzeli gelini tanıtılır.Üç gün boyunca herkes gezilir ve ardından kız tarafı gezilir.Amaç damadı daha iyi tanımaktır;çünkü o da artık o ailenin bir üyesi sayılır.Bir hafta bunun yorgunluğuyla geçti
    Gelelim sonraki haftaya,işte o hafta bizim.Emine ile gezebildik gönlümüzce.Bizim için önemi olan her yere gittik.Ama öncelikle babamın mezarına götürdüm onu.Gelinini,kızını görsün istedim.Bu kadar güzelliklerle donatılmış bir kızı sevdiğim ve onun istediği gibi bir evlat olduğum için benimle gurur duysun istedim.Tüm bunların ardından benim İstanbul’a çalışmaya gitmem gerekti.Malum şu harç ve harçlık meselesi.Hüzün dolu günler başlıyordu yani.Çok hızlı bir çalışma yapmam gerek kısacası.Çünkü şu son bir yıl içinde hayatım tamamen değişecek.Yeni bir bölüm başlayacak film gibi olan ömrümde.
    Bu sefer ayrılık çok ama çok zor oldu.Ağlamamak için zor tuttum kendimi.Hem kendimi zor tuttum hem de Emine’yi çok zor avuttum.Hiç beklemeden çıktım yola;çünkü ne kadar gecikirsem o kadar zor olacaktı ayrılık.
    O yol çok çabuk geçti;çünkü geri dönüşü bekliyordum sabırsızlıkla üstelik daha gitmeden.Gider gitmez işe başladım.Tabi tüm olanları Salih amcama anlattım önce ve onu okul bitince düğünüme çağırdım mutlaka.Geleceğine söz verdi:’’Bir tanecik oğlumun düğünü bensiz mi olacak?Mümkün değil,’’ dedi.Ertesi gün işe başladık ve ben artık her şeyin yoluna girdiğine inanıyorum;çünkü şükür ki şimdiye kadar kimseye bir şey olmadı ve umut ettiklerim oluyor sırasıyla.Umarım hiç bozulmaz bu durum.

    Gecemi gündüzüme katıp çalışıyorum;çünkü daha çok para biriktirmem lazım.Bu sene çok harcama olacak belli;ama olsun ne fark eder ki ;zaten çalışmak iyi gelir bana.Tekdüze gidiyor bu yaz hayat,iş,günler…Hayret ettim doğrusu.Gerçi şu sıralar çok da umurumda değil nasıl gittiği;çünkü bildiğim tek şey var:O da sadece çalışmak.
    Bu gece ek iş buldum; küçük bir nakliye kamyonuna halı yüklenecek.Adam dükkanını kapatmış ve sabah yola çıkıp Antalya’ya geçecekmiş.O yüzden gece yüklemek gerekiyormuş halıları.Çok zor değil,üstelik iki yüz lira verecek ben de Salih amcamla gidip yarı yarıya paylaşacağım parayı;yani ikimizde nasiplenmiş olacağız.
    İş kolay geçti;ama çok yoruldum doğrusu,bir de gece saat ikide bitince daha yorucu oldu.Eve yeni geldim ve çok uykum var.Sabah erkenden kalkıp işe gideceğim,yarın kolay geçse bari.Bittim yorgunluktan iyi uykular dostum ve unutmadan her şey için teşekkürler.


    29 AĞUSTOS 2010

    Ben Salih,Hasan’ın amcası ya da benim deyimimle babası.Seni,Hasan’ımın tek dert ortağı olan seni daha yeni buldum.Acım çok büyük.Canım evladım neler yaşamış,neler hissetmiş senden öğrendim,ölmek istiyoruz hepimiz.Hasan’a kavuşmak istiyoruz.O yok artık aramızda,bugün ellerimizden kayıp gidişinin üçüncü günü dayanamıyorum bu acıya.
    Ne oldu diye sormak istiyorsun belli,canlanmış tüm sayfaların.Beni arkadaşım bırakmazdı diyorsun belli kan ağlıyor tüm satırların.Hasan en son sana yazdığı günü sabahında melek olup gitti aramızdan.
    Çok yorgundu.Gelme dedim kabul etmedi;yapma dedim uyu bak dalgınsın,bitkinsin dedim geldi.İnan bana hep baktım ona takip ettim.Ama nasıl bilebilirdim onun dördüncü kattan düşeceğini.Üstelik hangi ara çıkmış oraya da kalıp tahtalarını sökmeye başlamış bilmiyorum.Görmedim bile.Nefret ediyorum kendimden onu bırakmamalıydım.Gerekirse dövseydim keşke de o gün işe gitmeseydi.Bittim ben,bittim.
    Diğer arkadaşların anlattığına göre Hasan çıkmış dördüncü kata,haber vermiş Mustafa’ya başladığını sonra Mustafa da gitmiş yanına.Başlamışlar çalışmaya.Aradan beş dakika geçmiş geçmemiş tahtanın birine takılmış Hasan ve sonra o kahredici olay olmuş:Hasan’ım düşmüş.O gürültüyü duyunca koştum yanına gözleri açıktı hala nefes alıyordu.Öldüm işte o zaman sevinçten,hemen ambulans çağırdık.Ona:’’Hasan’ım,canım evladım; bak bana ben Salih amcan buradayım aç gözlerini yavrum.İyi olacaksın bak bana yanındayım.’’dedim.Ama ağlamaktan kendimi alamıyordum.Sadece ben değil herkes deli gibi ağlıyordu.O an Hasan bana dönüp:’’Baba!’’dedi kesik kesik çıkan sesiyle.Ben de:’’Söyle oğlum,söyle canım yavrum!’’dedim.Çok acı çektiği belliydi.İnleyerek:’’Babam,hayat bu muydu?..’’dedi ve o güzel gözleri kapanıverdi.Kendimi kaybetmişim o an;hastanede açtım gözümü ve başımda o,üniversitede okuyan Hasan gibi para kazanmaya çalışan evlatlarımı gördüm.Tutamadım gözyaşlarımı.Hepsi sarıldı bana,ben ağladıkça onlar da ağladı.
    Annesine ve zavallı Emine’ye haber gidince yıkılmışlar.Hala Emine hastanedeymiş.Hasan’a gideceğim diye intihara kalkışmış.Ölümden dönmüş garip;ama hala uyutuluyormuş.
    Bunlar artık son satırlarım,sen hep bende kalacaksın;çünkü Hasan’dan kalan tek hatıramsım. Şimdi Adana’ya gidiyorum,kimse bilmez oradan neden göçüp geldiğimi.Çünkü Hasan’ın babası Harun benim kardeşim gibiydi.Onu kaybedince duramadım oralarda.Tekrar oraya gitmek,kardeşimin acısı üstüne onun oğlunun,benim de canımın acısını yaşamak çok ama çok zor.Ben artık nefret ediyorum Adana’dan;çünkü iki can aldı canımdan.Ama pes etmek yok,onların emanetleri var bende.Onlar hep benim himayemde olacak.
    Artık yazamıyorum sana.Her kelime öldürüyor beni.Oysa benim yaşamam lazım;çünkü Hasan’ın cevaplamam gereken bir sorusu var...

      Forum Saati Cuma Nis. 19, 2024 6:52 am