Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    HAYALLER VE UMUTLAR -2

    avatar
    01001060028


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 18/12/10

    HAYALLER VE UMUTLAR -2 Empty HAYALLER VE UMUTLAR -2

    Mesaj  01001060028 Perş. Ara. 23, 2010 11:08 am

    Süleyman yine bu aralar da Mehtap'ın pek fazla şey düşünmemesi için onun ilgisini başka şeylerle çekmeye çalışıyordu. Ona aşkını hissettirerek pişman olmasını engellemeye çalışıyordu. Gece yatmadan önce bunun için ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Fazla düşünmeden aklına mektup yazmak geldi. O romantik bir erkekti. Duygularını, aşkını Mehtap'a anlatarak yapacaktı bunu da. Heman yataktan kalkıp eline bir kağıt kalem aldı ve yazmaya başladı. Ertesi gün ders anlatamaya gittiğinde verecekti bu mektubu. Süleyaman her bir duygusunu iyice tattarak kaleme kağıda döktü duygularını. Ertesi gün olduğunda yine Süleyman Mehtap'lara ders çalışmak için gitti. Çalıştıktan sonra da Mehtap'ın arkasını dönük olmasını fırsat bilip kitabının arasına yerleştiriverdi duygularını özenle anlattığı mektubunu. Sonra da evine gitti. Mehtap'ın mektubu görmesini bekliyordu sabırsızlıkla. Sonra dayanamayıp Mehtap'a bir mesaj attı. Mesajda “ Sevgilim kitabının arasında ne var?” yazıyordu. Mehtap okuyunca başta ne olduğunu anlamadı. Sonra matematik kitabını eline alıp karıştırmaya başladı. Evet, bir mektup buldu. Süleymen bırakmıştı bu mektabu. Kalbi küt küt çarpmaya başladı heyecandan. Kağıdı eline alıp açarken titriyordu. Sevgilisinin, hayatının aşkının bu yaptığı karşısında gözleri dolarak mektubu okumaya başladı.
    İnan içimden çok şeyi anlatmak, haykırmak ve tek yapabildiğim yazmak geçiyor. Olmuyor gülüm içimdeki dağları aşamıyorum. Yazayım diyorum kalemim ateş olup değdiği yeri yakıyor. Kuş olup sana uçayım diyorum çöllerden çıkamıyorum, yol vermez bentleri geçemiyorum.
    Yanılgı içinde yaşadığım, düşlerimi sakladığım gizemli bir gecede bana hediye edilen en değerli yangındın. Yanılgı içinde bir yangın, zaman içinde bir zamansızlık, kabus içinde bir düştün sen. Kolomb'un karşısına Amerika'yı çıkaran kader, bu yorgun kaptanın karşısına seni çıkarmıştı. Dingin bir liman kenti gibiydi gözlerin, huzur kokan çiçeklerin vardı. Bir gül kadar asil, bir papatya gibi masum ve bir yıldız kadar uzaktın.
    Belkide yıllardır varlığını bilmeden aradığım düşlerimin saklı leylası sendin. Ayışığına tutulmuş bir aşkın yüreğime düşen cemresiydin. Öyle süzülüverdin ki kalbime sessiz, ölesiye eşsiz. Ben neyi anlatıyorum bilmiyorum. Ben buraların adamı değilim gülüm. Yıldızlardan geliyorum ben, aşkın doğduğu yerden. Ayışığına vurulduğum bir geceden, göz kırpan bir yıldızın gözyaşından geliyorum. Dedim ya ben buraların adamı değilim.
    Bu akşam yangınlardayım ben. Yıldızları getirin bana, ayışığı sarsın beni, yağmurlar alsın bedenimi. Adını koyamadığım birşey var içimde kelimelerin sırtına yükleyemediğim bir aşk. Bende şair gibi diyorum ''Yak lügatları şair!''. Evet yakmalı şair lügatları. Yakıyorum tüm kelimeleri, yakıyorum tüm kitapları, okuduğum ve bildiğim her şeyi.
    Anlatmak istediğim belkide bir gülün hikayesiydi. Kalemim ateş olup değdiği heryeri yaktı, bana kalansa sadece yazık bir nakarattı. Anlatılmayacak kadar gül padişahtır! Çaresiz kelimelre sığmayacak kadar gül şahtır! Anlatmak istediğim tek Gülşah'tır! Bunu ise bir şişeye koyup denize atıyorum. Eminim ki dalgalar emanetini sahibine verecektir.
    Sen...Yüzümdeki gülüşlerin,ellerimdeki terlemenin,yüreğimdeki deli atışın sebebi...Her gece uykum,her sabah güneşim.Yıldızım,ay'ım,akan kanım.Bitmeyen masalım.Bahçedeki çiçeğim,çiçekteki rengim.Gökyüzüm,denizim,mavim sen...
    Sevdamın adresi,aşkımızın menzili,içkimdeki tat,yaşadığım hayat sen...Sebebim,niyetim,geleceğim,geçmişim,bilinmezl iğim,belirsizliğim,kararlılığım,kararsızlığım sen...Bitmez yolculuğum,sonsuzluğum.Sen,gözüm,elim,yüreğim.Bebe ğim sen...
    Hani gidecek olsan,yollarına sererim tüm kır çiçeklerini.Bilirim basamazsın çiçeklere de yine kalırsın benimle.Üzülecek olsan,içim erir,kalırım öyle.Seni üzen bişey beni bin üzer inan.Kırıyorsam seni,bu benim dengesizliğimdendir,şaşırmışlığımdandır.Kendimle kavgalıyım ben.Bir yanım sana tutkun,bir yanım çok bencil.Kayboluşlara vuruyorum kendimi,seni üzdüğümü bilmeden.Her kayboluşum yara açıyor sende biliyorum.Ah ben,nasıl da vurdumduymaz olabiliyorum bazen...Bakma bana birtanem,içimdeki aşkın büyüklüğünü ölçme bunlarla.Seviyorum diyorsam seni,öyle.Gereğinden fazla 'erkeğim'bazen,bağışla...
    Seni bilirim ben,bir tek seni.Seni söylerim,seni duyarım her yerde ve her zaman.Sensiz olmaya gücüm yok artık,sensizliğe katlanmak benim harcım değil.Seni her şeyinle,ay parçası yüzünle,duruşunla,gülüşünle,bakışınla,konuşmanla,ç ocukluğunla,olgunluğunla,kızgınlığınla,şaşkınlığın la,güçlülüğünle,zayıflığınla kabul etmişim bi kere.ne değiş,ne de değiştir beni.Biz böyle sevdik birbirimizi.Seni sen yapan ne varsa kabulümdür hepsi.
    Seni özlemek diye bir şey de var bu hayatta ve bu bazen öylesine dayanılmaz oluyor ki...yokluğunu Yaşamayı beceremiyorum,üzgünüm.İçimdeki o 'fazla erkek'yokluğunda çekiliyor bir köşeye ve ben güçsüzlüğümle başbaşa kalıyorum.Katlanamıyorum anla,sensizliği 'yok' hükmünde sayıyorum.Sensizlik diye bir şey yok,öyleyse sensiz kalmak da yok.
    Şimdi hangi denizin kıyısındaysan,hangi göğün altındaysan önce o sonsuz maviliğe sonra da başını yukarı kaldırıp yıldızlara bak.Aşkımı,yüreğimi,içimdeki seni mavilere yükleyip gönderiyorum,tut onu.Tut ve bırakma...Ben maviyi sende buldum,beni başka renklerle kandırma...
    Mehtap bu mektubu okurken gözleri ağlamaktan şişmişti, kızarmıştı, kan çnağına dönmüştü. Halbuki mutluktan ağlyordu. Süleyaman'ın kendisini böylesine delice sevdiğini bilmiyordu. Bunu bu gün daha iyi anlamıştı.Artık onlardan mutlusu yoktu. Süleyman arada sırada elinde bir şiir parçasıyla gelip Mehtap'ın kitabının arasına bırakıyordu. Mehtap ise her akşam ders bitiminde ne kadar kitabı varsa önüne alıp getiriyor sayfalarını tek tek kontrol ediyordu. Yine böyle yaptığı akşamlardan birinde bir kağıda rastladı. Bu kağıdın eskilerden kaldğı belliydi. Heyecanlandı, okumaya başladı.
    Ellerim ellerini tutmaktan bıkmayacak,
    Gözlerim gözlerine bakmaktan yılmayacak,
    Kalbimde açtırdığın aşk çiçeği,
    Sen istemedikçe asla solmayacak,
    Hayatımda ilk ve son alacaksın,
    Bir başka aşk aramayacaksın,
    Mademki kalbime girdin bir kere,
    Orada hep sevgiyle kalacaksın,
    Ayrılık olmasın diye hep dua edeceğim,
    Aşkımızı dilimden hiç düşürmeyeceğim,
    Söz veriyorum sana bir tanem,
    Seni ömrümün sonuna dek seveceğim,
    Söz veriyorum.
    Mehtap Süleyman'ın bu halerini tandıkça anladıkça ona daha çok aşık oluyordu. İkisi de en az birbirleri kadar aşıklardı birbirlerine. Çok mutlulardı. Birbirlerini üzmemeye çalışıyorlar ama buna gerek bile yoktu çünkü ilişkilerinde her şey yolunda gidiyordu. İkisinin de mutlulukları gözlerinden okunuyordu.
    İki sevgili aşklarını zirvede yaşarlarken sınav zamanı da yaklaşıyordu. Süleyman hiç heyecanlanmıyordu hatta tam tersi içini korku sarıyordu. Sınavı kazanırda ellerinden uçup gider diye telaşlanıyordu. Artık son zamanlarda ders anlatmak bile istemiyordu. Mehtap ise ders anlatmasını istiyordu çünkü bu sefer de kazanamazsa hayattan tamamen kopabilirdi. Bir daha hayatla barışmamamk üzere küsebilirdi de. Aşkın tadını, hayatın tadını henüz almışken hayattan kopmakta istemiyor du. O yüzden derslere sımsıkı sarılmıştı. Süleymanda mehtapın ders çalışmasına fırsat vermiyor, sürekli görüşmek istiyordu. Mehtap Süleymana karşıda çıkamıyordu. Anca geceleri çalışabiliyordu. Çalışabildiğinde de tüm vaktini en verimli şekilde değerlendiriyordu. İşte mehtap hem sınavla hem süleymanla Uğraşırken sınavada günler kalmıştı. İçini tatlı bir telaş kaplamıştı çünkü bu kez çok umutluydu, heyecanlıydı. Umutlarına bağlı hayalleri vardı.
    İşte sınavın son iki gününe girilmişti. Süleyman Mehtapa huzur vermiyor, tabiri caizse nefes aldırmıyordu. Mehtap da Süleymanın bu tavrına karşı koyamıyordu. İşte bu sıralarda tartışmalar da başlamıştı. Süleyman çok agrasif analyışsız biri oluvermişti. Mehtap da bu davranışlara bir anlam veremiyordu. İki gün de böyle tartışmalarla geçti ve sınavdan önceki gece Mehtap yine hayallere, umutlara daldı. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesinde işletme bölümü okuyacak, mezun olduktan sonra güzel bir işi olacaktı. Tabi bu arada Süleyman da kendisine bir iş bulup çalışacaktı sonrasında evleneceklerdi, mutlu bir yuvaları olacaktı.
    Süleyman ise hala Mehtap'la evlilik düşünmüyordu. Tek değişen şey Mehtap'a olan aşkıydı, daha çok aşık olmuştu, daha çok bağlanmıştı. Sürekli yanında olsun, nefesimi hissetsin istiyordu. Çok alışmıştı ona. Madde bağımlıları nasılsa Süleyman da Mehtap'a öyle bağlanmıştı. Mehtap ise Süleymanın davranışlerından çok bunalmıştı. Kendisine nefes aldırmadığını farketmeye başlamıştı. Mehtap en güzel hayalleri içinde uykuya daldı. Sabah ise uykusunu almış şekilde uyandı. Yüzünde geniş bir gülümseme vardı. Bu kez gerçekten çok umutluydu. Kendine güveniyordu,başarabilirdi. Kendine güveni geldi. Enerjik bir hareketle yatağından kalktı, elini yüzünü yıkadı. Odasına gelip yatağını düzeltti.Sonra mutfağa geçti, kahvaltı hazırladı. Annesini, babasını, kardeşini de uyandırdı. Hep beraber kahvaltı yaptılar. O gün kahvaltıya Süleymanı da çağırdılar. Mehtap, Süleyman geleceği için çok heyecanlıydı. hem sınav gününe hemde Süleymana hazırlanıyordu, çok güzel olmalıydı çünkü sınava süleyman götürecekti. Mehtap bir ara saate baktı. Şimdilerde Süleymanı, hayatının aşkını uyandırması gerekiyordu. Hemen odasına geçti tabi. Süleyman'ı aradı. Onu güzel sesiyle ve güzel sözleriyle uyandırdı çünkü oda gelecekti. Mehtpı sınava götürüp getirecekti. Artık tüm hazırlıklar bitti. Mehtap annesi babası kapının önünde Süleymanın arabasıyla gelmesini bekliyorlardı. Çok bekletmeden geldi. Hep beraber arabay bindiler ve sınavın olacağı okula doğru yol aldılar. Geldiklerin herkes Mehtapa bir şans öpücüğü veripi dualar okuyarak sınava gönderdiler. Mehtap ise kendisine güvenmişliğin verdiği cesaretle yapabildiği kadar soru yaptı. Sınavdan çıktığında ise sınavın güzel geçtiğini yüzündeki gülümsemeden anlaşılıyordu. Süleyman ise bu durumdan çok rahatsız olmuş keyfi kaçmıştı.
    Günler hep böyle hızla geçip gidiyordu. Süleymanın ailesi ile Mehtapın ailesinin araları çok iyiydi. Hemen hemen hergün birbirlerine gidip geliyorlardı. Hem çok samimiydiler hemde birbirlerine çok güveniyorlardı. Eskisi gibi çok görüşemiyorlardı ama az görüşselerde yetiyordu.Birbirlerinin yanında zaman öyle akıp geçiyordu ki ne olduğunu anlayamıyorlardı.
    Puanların açıklandığı günler gelip geçmişti bile. Mehtap sevgilisini öpücüğü ile girdiği sınavdan iyi bir puan almıştı. istediği bölümü istediği üniversitede okuyabilirdi. İşte bunun sevinci vardı yüzünde. Hayalleri yeniden canlandı, hayallerine yenileri ekledi. En güzel hayallerini Süleymanla kurdu, Umutlarını sınava bağladı. Tercihlerine ilk olarak Dokuz Eylül Üniversitesi işletme bölümünü yazdı. sonralarınada İzmire yakın olan üniversitelirin işletme bölümleriyle doldurdu. Bu aralarda Süleyman Mehtapın hep yanındaydı artık oda delicesine bağlanmıştı bu aşka... Tutkunu olmuştu, tutulmuştu. Onsuz biran bile düşünmek istemiyordu. onu düşünmeden biranını bile geçirmek istemiyordu. Nereye baksa mehtapı görüyordu. Karasevdaya tutulmuştu.
    Mehtapın hayallerini,umutlarını bağladığı sınav sonuçları artık açıklanmıştı. Tercihlerininde yapmıştı. Aradan fazla vakit geçmeden yerleşip yerleşmediğini belli olduğu gün gelmişti. Ogece mehtap hiç uyuyamadı. Sevinçten, mutluluktan, hayal kurmaktan gözüne uyku girmedi. Kapkara bir gecenin bitip, yerine güneşin aydınlattığı bir yeryüzünün gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Bu kez çok umutluydu çünkü başardığına inanıyordu. Süleymanı... Mutluluk içerisinde gözlerini kapayıverdi ve uyudu.
    Güneş ışınlarını gülümseyerek saçarken Mehtap uyandı. Yatağından kalkar kalkmaz bilgisayar odasına gitti. Heyecandan bilgisayarın başlatma düğmesine bile basamıyordu. Umutlu olsa da korkuyordu, tereddütlüydü. Süleyman ise Mehtapın kazanmasını istemiyordu. Ya ondan uzaktayken başkasını severse? Çok seviyordu, o yüzden böyle birşeyide kaldıramazdı. Bunları düşünmek bile istemiyordu çünkü düşündükçe içini korkular kaplıyor, sıkıntılar içinde kendini buluyordu. Mehtap bilgisayarın başında beklerken Süleyman da telefonunun başında tetikte bekliyordu. Mehtapın "Kazandım." dememesi için içindende binbir dua ediyordu. Kazanırsa kafasında ki kötü düşüncelerin gerçekleşmesinden korkuyordu. Kötü hayallerdi bunlar. Aklına geldikçe kalbi sıkışıyor içi sızlıyordu. Çok ince bir sızıydı: Mehtap'sızlık. Elindeki telefona gelen mesaj sesiyle daldığı düşüncelerden sıçradı. mesajı açıp açmamakta tereddüt etti bir an. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Açmalı mıydı? Açmamalı mıydı? Merak ediyordu ama açmak da istemiyordu. Sonra düşündü. Nasıl olsa öğrenmiyecek miydi? Ha şimdi öğrenmiş, ha sonra öğrenmiş... Gerçek değişmeyecekti. Gözleri elindeki telefondaydı ama aklı, içini kemiren birçok soru işaretleriyle boğuşuyordu. İçinden bir ses açması gerektiğini söylüyor ama diğer bir seste açmaması gerektiğini söylüyordu. Kafası çok karışıktı doğru karar veremiyordu. Kararsızdı. Aklına düşünceler, sesler akın ediyordu. Acaba hangini yapmalıydı? Doğrunun ne olduğunu bilemiyordu. En sonunda bütün bu düşüncelerden sıyrılırcasına birden telefonunun mesajı açma düğmesine dokunuverdi. Gelen mesaja bakıyordu ama görmüyordu. Gözleri dalmıştı, tekrar kafası dağılmıştı. Kendine gelmek için gözlerini etrafta gezdirdi sonra tekrar telefonunun ekranına baktı. Okudu. Mesajda yazılan "Kazandım Süleyman!Başardım, Başardık! Artık hayallerimiz gerçek olacak umutlarımız boşa değilmiş." yazısıydı. Süleyman şimdi üzülsün mü sevinsin mi bilemiyordu. Sadece aklında bin bir tane soru cevabını bekliyordu. Bu sorular ona nefes aldırmıyor, boğazına yapışmış bir dev gibi boğuyordu. Ne yani? Gidecek miydi şimdi? Uçacak mıydı kollarından, ellerinden, dudaklarından, teninden? Hayır buna izin veremezdi. Süleyman aklına ilk gelen cümleyi yazdı Mehtap'a "Gitmeyeceksin!". Mehtap Süleyman'ın vereceği cevabı heyecanla bekliyordu. Onun da çok mutlu olacağını düşünüyordu. Yüzü gülüyordu. Gözleri Süleyman'ın atacağı mesajı sabırsızlıkla bekliyordu. Bu sabırsızlık mesajın gelmesiyle son buldu. Hemen mesajı açtı ve okumaya başladı. Okuduğunda ise tam anlamıyla hayal kırıklığına uğradı, beklediği cevap bu değildi. Ne yapacağını ne diyeceğini bilemedi birden. Bir daha okudu mesajı, önce yanlış okuduğunu düşündü ama doğru okumuştu."Gitmeyeceksin!" yazıyordu. Tekrar hayal kırıklığına uğradı. Neden böyle bir cevap verdiğini anlayamadı. O kadar zaman birlikte olmuşlardı, hatta Süleyman yardım etmişti, o çalıştırmıştı. Şimdi nasıl olur da diyebilirdi böyle birşeyi, aklı almıyordu.Mehtap'a destek olan zaten Süleyman'dı. Onu yeniden umutlandırmıştı, hayallerini yeniden kurdurmuştu. Renksiz, monoton olan hayatını canlandırmıştı. Hem gitmese ailesine ne diyecekti? Ne hesap verecekti? Emeklerini boşa mı çıkaracaktı? Babası aldığı üç beş kuruşla evini geçindirmeye çalışırken Mehtap yapılanları karşılıksızmı bırakacaktı? Hayır, ne olursa olsun gitmeliydi. Bu konuda Süleyman kendisine engel olsun istemiyordu. Gidecekti! Gerekirse Süleyman'ı da karşısına alacaktı ama gidecekti. Onsuz bir hayatı bile göze almıştı artık. Hayallerinden Süleyman'ı çıkardı. Bir anlık sinirle "Gideceğim!" yazıp gönderdi. Süleyman ise gelen mesaj karşısında çıldırdı, sinirden deliye döndü. İşte korktuğu başına geliyordu. Mehtap bırakacak mıydı onu? Yok, hayır! Belki de bırakmazdı. Kulağına fısıldadığı sevgi sözcükleri vardı. Onları hatırladı. Bırakmayacaktı, bırakamazdı, bırakmamalıydı. Süleyman sinirle, korkuyla, ayrılık acısıyla yatağına uzandı. Kafasında ki soru işaretleri düşündükçe çoğalıyor, çoğaldıkça içinden çıkamıyordu. Beyni iyice yorulmuştu ve düşünürken uyuya kalmıştı. Mehtap ise Süleyman'a kızıp telefonunu kapatmıştı. Süleyman mantıklı düşünmeye karar verene kadar açmamayı düşünüyordu telefonunu. Hemde konuşmayacaktı onunla. Yolda görse yüzünü çevirecekti. Yanlış düşündüğünü, hata yaptığını bilmeliydi. Mehtap odasından çıkıp annesinin ve babasının yanına gitti. Sevinci kursağında kalmıştı ama onlara birşey belli etmemek için yüzüne sahte bir tebessüm kondurdu.Ailesi çok sevindi. Hem kendi emeklerinin, hem kızlarının emeklerinin hem de Süleyman’ın emeklerinin boşa gitmeyeceğini düşünüyorlardı. Kızlarını kutladılar. Evde bir süre bu sevinç hâkim sürdü. Sonrasında ise kayıt yapma, yerleştirme derken, Mehtap’ın okula başlayacağı zaman geldi. Kayıt yaptırma, yerleştirme arasında Süleyman ile mehtap’ın ilişkileri bir iyi bir kötü durumda ilerliyordu. Birbirlerini çok sevseler de bu konular yüzünden sık sık tartışıyorlardı. Süleyman Mehtap’ı kaybetme korkusundan değişik davranışlarda bulunuyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Baskı yapıyor, bağırıp çağırıyordu. Bazen ise Mehtabın kollarına sığınıp, onsuz yapamayacak kadar güçsüz olduğunu gösteriyordu. Böyle zamanlarında Mehtap Süleyman’a kendisini bırakmayacağını hep onunla olacağını söylüyordu. Süleyman da bu sözüne güvenmek istiyordu, içini rahatlatıyordu; çünkü inanmak istediği bunlar değildi. Mehtap'a güvenmek istiyordu. Onda duruluyordu karmakarışık hayatı. Hemen hemen her gün bir diğerinin aynısını geçiriyordu. Süleyman Mehtap’ı kaybetme korkusuna bile âşıktı. Onunla olan her şey çok anlamlıydı, her şey onunla değerliydi. Hayat onunla güzeldi. Bu nedenle tartışmalar çıkıyordu. Belki çok sevmese de, çok kıskanmasa ilişkide bu kadar üzülmeyecek, kaybolmayacaktı. Böyle çok sevmeseydi de onsuz bir hayat güzel olmayabilirdi de. Çok sevmek istemiyordu; ama seviyordu. Üzüleceğini biliyordu, ama kopamıyordu. Duygularını engellemeyi ya da elinde bir sihirli değnekle Mehtap’ın gitmesini engelleyebilmeyi çok istiyordu, elinden bir şey gelmiyordu. Her şey Süleyman ‘ın kontrolü dışında gerçekleşiyordu. Mehtap’sa Süleyman’ın baskıları altında ve ailesinin sevinciyle İzmir’e gidecekti okuyacaktı, hayalleri vardı. Süleyman’ı çok sevse de engel olmayacaktı. Bunca zaman sınav için çalışmıştı, şimdi emekleri boşa mı gitsin idi? Hayır, zaten iki kez sınava girmişti bu sefer başarmıştı artık geri dönemezdi hem Süleyman’ın işi yoktu. Okumayıp evlense nasıl geçineceklerdi? Evlenmeleri için zaten zamana ihtiyaçları vardı. Süleyman iş bulmalıydı. Süleyman ise hala evlilik düşünmüyordu; çünkü Mehtapla evlenmek istemiyordu. Mehtap’a deli gibi âşıktı; ama evlenemezdi, istemiyordu. Artık ne mehtapla evlenmek istemiyordu nede başka bir kadınla. Kimseyi mehtap’ı sevdiği kadar sevemeyeceğini de biliyordu. Bunlara rağmen kafasından evlenmeyi silmişti. O mehtap’ın kendisine uzak hallerini daha çok seviyordu. Yanında olmasını istiyordu; ama o bu duyguya âşıktı zaten: Mehtap’ı yanında delicesine isteme duygusu. Onda hissettiği güveni, huzura, aşka tutulmuştu kısacası aşka âşık olmuştu. Âşık olmaya aşkın hissettirdiği duygulara bağlanmıştı. Bu duygularım da sadece mehtap yaşatabilirdi. Onda başlamıştı çünkü bu aşk. Ona âşık olmuştu. Bu nedenle onu kaybetmeye dayanamazdı, onsuzluğu göze alamazdı. Hayatına anlam veren gerçekten Mehtap olmuştu. Gitse de sevecekti onu ve hep mehtap’ına hayatının aşkına sadık kalacaktı.
    Mehtap’ın gitmesine, üniversitesine gitmesine çok az bir vakit kalmıştı. Değişmesine, yeni arkadaşlarının olmasına, yeni ortamlara girmesine, özgürlüğüne kavuşmasına çok az bir vakit kalmıştı. Süleyman’ın baskılarından kurtulup kendi başına kalabildiği zamanlarda bunları düşünüyordu. Yeni hayaller kuruyor . Gözleri pırıl pırıldı. Gülüşü her zamankinden canlıydı. Başarmıştı, gidecekti. Üniveristeli olmanın bir havası vardı onun için. Bu havayı oda yaşayacaktı. belki Süleyman’la yaşayacaktı, belki de Süleymansız… Süleyman’ın tavırları onu çok boğuyor, bunaltıyordu. Sıkılmaya başlamıştı Süleyman’ın tavırlarından. Çok sevdiği, kıskandığı için böylesine mantıksız davrandığını biliyordu; ama böyle olduğunu Süleyman’a söyleyemiyordu; çünkü yanlış düşünmesinden korkuyordu. Mehtap oraya gidince sınıfları hiç zorlamayacaktı. İnceldiği yerden koparacaktı. Aslında oda çok kararsızdı. Bazı zamanlarda Süleyman’ı istiyor, bazı zamanlarda ise ondan uzak olup, ayrılmak istiyordu. Kendisini nasıl sevdiğini bildiği için buna çokta cesaret edemiyordu. Kendini engelliyordu. Ayrılmayı çoğu kez düşünmüştü; ama yapamıyordu. Sanki içindeki duygular sahteydi. Beklide onu Süleyman, a bağlayan sadece bu sahte duygulardı. Bunun kendi içinde çok mantıklı bir açıklaması da vardı. Mehtap’ın hayatında Süleyman’dan önce kimse olmamıştı. Ona ilk iltifat eden de Süleyman idi. ona ilk dokunan,dudağını,tenini öpen ilk erkekti.Eli sadece onun eline. Gözleri sadece onun gözlerine değmişti. Belki de bu yüzden sevmişti. İlk yalancı duygularına aldanmış olabilirdi. Hem de geri dönmek istemiyordu. Bu duygular içinde çok kararsızdı duyguları düşünceleri bir anda değişiyordu bazen kendi bile anlamıyordu. Duyguları saçma geliyordu. Belki de artık bu düşüncelerden kurtulacaktı. İşte Mehtap Bu durumlardayken gitme zamanı geldi. Tüm hazırlıkları bitirdi. Artık gitmek için hazırlanıyordu. Süleyman ise bu durumu kabullenemiyordu, gitmesini istemiyordu. Engel olamayacağını da biliyordu. Mehtap bu konuda tavrını belli etmişti çünkü. Elinden bir şey gelmiyordu, sadece Mehtap’ın gitmesini bekleyecekti. Giderken de onu yolcu edecekti. İçi buna nasıl dayanacaktı onu da bilmiyordu. Sivas’tan İzmir’e bilet alındı. Valiz toplandı.
    Mehtap üniversiteye gideceği için seviniyordu; ama bir yandan da ailesinden ayrılacağı için üzülüyordu. Süleyman’ı ardında bırakmakta zor geliyordu. Otogara gelmesi bile çok zor olmuştu hem Mehtap hem Süleyman hem de ailesi için. Otogara geldiler. Onları oraya Süleyman getirmişti. Kızlarının gizli aşkı Süleyman... Bu anlar üç taraf için de çok zor geçiyordu hele Süleyman öyle bir aşkla tutulmuşken diğerlerinden daha da zordu onun için. Artık otobüsün hareket saati geliyordu Mehtap ağlıyor ailesi ağlıyor gözyaşlarını döküyorlardı. Süleyman ise en tuzlu gözyaşlarını içine akıtıyordu bu gözyaşları da onu eritiyor, bitiriyordu. İçinden Mehtap’tan ve ailesinden daha çok ağlıyordu. Kalbi acıyordu. Mehtap olmadan geçecek zamanları düşündükçe kalbine sancı saplanıyordu. “Gitme!” diyemiyordu. Gidecekti. Güle güle Mehtap…
    Mehtap yolda düşünceleri ile tek başına kaldı. En sonunda istediği oluyordu. Ailesinden uzakta, Sivas’tan uzakta ve sevgilisinden uzakta olacaktı. Sivas’ta ki hayatı için sondu ama İzmir de ki hayatı için başlangıçtı. Gerçekten yeni bir şeyler olacaktı. Hayallerinin yolunda ilerliyordu. Evet, bu yol aslında İzmir yolu değildi, hayallerinin yoluydu. Çünkü hayallerini bu yolda kurmuş, umutlarını bu yola bağlamıştı. Gözleri sevinçten mi gülmekten mi dolu dolu oluyordu bilmiyordu. Gitmek, uzaklaşmak mı yoksa gelmek yakınlaşmak mı? Her ikisini birden hissediyordu gitmek ve gelmek, uzaklaşmak ve yakınlaşmak. Mehtap bu düşünceler arasında otobüs koltuğunda oturduğu yerde uyuya kaldı.
    Sabah saatlerinde İzmir’e vardı. Uyumuştu ama yol yorgunluğu vardı üstünde. Ailesi ile geldiğindeki gibi yaptı her şeyi. Fazla uğraşmadan işlerini halletti. Yurda yerleşti. Burda her şey yabancı geliyordu ona. Tanımadığı insanlar, tanımadığı bilmediği ortamlar. Ona yabancı idi her şey yabancı geliyordu beklediği bu değildi o daha sıcak bir ortam bekliyordu. Alışamayacağını düşündü. Şimdiden çok zorlanmıştı çünkü. İşte ilk günü böyle geçti. Odasında ki kızlarla tanıştı, onları tanımaya çalıştı. İlk olduğu için onlara fazla yaklaşmak, yakın ilişkiler kurmak istemiyordu. Çünkü her yerden bin bir türlü insan geliyordu.Hangi birine güvenebilirdi ki? Güvenemezdi. Güvenmemesi gerektiğini de biliyordu. Yorgundu. Bu düşünceler yol, yeni yüzler, yeni sesler, yeni insanlar tanımak onu epey yormuştu. Uyumak istiyordu. Başını bu yabancı yastığa, yabancı yatağa koyunca çok tuhaf olmuştu. Evden uzakta, başka bir yerde, başka bir yatakta… Uykusu vardı ama bu durum onu uyutmuyordu. Huzursuzdu. İlk günün verdiği huzursuzluk, mutsuzluk, yorgunluk hep üstündeydi. Aklında yeni şeyler, gözlerinde yeni tanıdık insanların yüzü varken uyku tutmuyordu. O Süleyman’la aynı şehirde ona yakın olarak uyumak istiyordu ama bu artık imkânsızdı. Süleyman… Şimdi Süleyman’ın eksikliğini hissediyordu. Keşke yanında olsaydı da onun yanında olmanın huzurunu yaşasaydı. Onunla birlikte olmanın verdiği güveni tekrar yaşasaydı. Mutlulukları yeniden tadabilseydi. Süleyman için bunları düşünürken yorgun gözleri ve yorgun vücudu uykuya teslim oluverdi. Ertesi sabah Mehtap gözlerini bambaşka bir yerde açmıştı. Kahvaltısını evde yapamayacaktı. Başkalarının yaptıklarını yiyecekti. Çok tuhaf duyguları bunlar onun için; çünkü ilk kez hissediyordu. İlk değerlenmede bulunduktan sonra okula gitmek için kalktı, hazırlandı. Okula giderken de attığı her adımda kalbinin “küt” sesi içinde adımı güçleniyordu. Yaklaştıkça kalbini göğsünde değil de kulağında hissetmeye başladı. Heyecandan öyle hızlı çarpıyordu ki neredeyse soluğu kesilecek, kalbi duracaktı. Okulun içine girmişti şimdi sonra sınıfını bulacaktı. Kim bilir sınıf arkadaşları nasıl insanlardı?Okulun içine girmişti şimdi sonra sınıfını bulacaktı. Kim bilir sınıf arkadaşları nasıl insanlardı. Anlaşabilecek miydi? Aklında ki bu sorular onu daha da kaygılandırıyordu. En sonunda sınıfını da bunaldı. Kapalı olan kapıya uzanırken heyecanı en üst seviyedeydi. Heyecanı ona cesaret vermiş olacaktı ki kapıyı açabilmişti. Sınıfa girdiğinde fazla kişi yoktu. Kendine bir sıra bulup oturdu sonrada heyecanını bastırdı ve arkadaşları ile konuşması gerektiğini düşündü bunu da yaptı. Hem de gayet samimi bir ifade ile yaptı bunu. Kendinden beklemiyordu. Yoksa geldiği ilk günden değişmiş miydi onu üniversite, bilemiyordu. Mehtap bu duygu, düşünce karmaşası inçinde tek sığınak olarak Süleyman’ı görüyordu. Ona güvenip ondan destek almak istiyordu. Artık ikisi birbirlerinin hayatlarında olmazsa olmaz parçalara dönüşüvermişti. Ne Süleyman mehtap’sız yapabilir ne de mehtap Süleymansız yapabilirdi. Onlar artık birbirlerinin tek dayanaklarıydılar. Süleyman bu durumdan çok hoşnuttu çünkü Mehtap ‘ın kendisini bırakmayacağını anlamıştı. Mehtap Süleyman’ın desteği ile alışma dönemlerini atlatmıştı. Artık bir sürü arkadaşı vardı. Eskisi gibi Süleyman’ın eksikliğini de hissetmiyordu. Yine de bunu belli etmiyordu, hem kendisine hem Süleyman’a. Birkaç hafta daha böyle geçti.Kim bilir sınıf arkadaşları nasıl insanlardı?Okulun içine girmişti şimdi sonra sınıfını bulacaktı. Kim bilir sınıf arkadaşları nasıl insanlardı. Anlaşabilecek miydi? Aklında ki bu sorular onu daha da kaygılandırıyordu. En sonunda sınıfını da bunaldı. Kapalı olan kapıya uzanırken heyecanı en üst seviyedeydi. Heyecanı ona cesaret vermiş olacaktı ki kapıyı açabilmişti. Sınıfa girdiğinde fazla kişi yoktu. Kendine bir sıra bulup oturdu sonrada heyecanını bastırdı ve arkadaşları ile konuşması gerektiğini düşündü bunu da yaptı. Hem de gayet samimi bir ifade ile yaptı bunu. Kendinden beklemiyordu. Yoksa geldiği ilk günden değişmiş miydi onu üniversite, bilemiyordu. Mehtap bu duygu, düşünce karmaşası inçinde tek sığınak olarak Süleyman’ı görüyordu. Ona güvenip ondan destek almak istiyordu. Artık ikisi birbirlerinin hayatlarında olmazsa olmaz parçalara dönüşüvermişti. Ne Süleyman mehtap’sız yapabilir ne de Mehtap Süleyman'sız yapabilirdi. Onlar artık birbirlerinin tek dayanaklarıydılar. Süleyman bu durumdan çok hoşnuttu çünkü Mehtap ‘ın kendisini bırakmayacağını anlamıştı. Mehtap Süleyman’ın desteği ile alışma dönemlerini atlatmıştı. Artık bir sürü arkadaşı vardı. Eskisi gibi Süleyman’ın eksikliğini de hissetmiyordu. Yine de bunu belli etmiyordu, hem kendisine hem Süleyman’a. Birkaç hafta daha böyle geçti.Mehtap’ın birçok tanıdığı vardı artık.Vaktinin çoğunu arkadaşlarıyla geçiriyordu.Süleyman’ın yokluğu onu hiç rahatsız etmiyor, hissetmiyordu bile.oysa Süleyman Mehtap’ın kendisinden uzaklaşmaya başladığını fark etti. Şimdi bunu hiç kabullenemiyordu çünkü kendini Mehtapsızlığa alıştırabilmeye çalışırken Mehtap ellerinden tutmuştu.Yola devam edeceklerini kuvvetli sinyallerle göztermişti bunu tekrar başaramazdış. Mehtap yanında olmayıdı.gece gündüz Mehtap’ı düşünmekten gözüne uyku girmiyordu.Süleyman ise çok ihmal edildiğinin farkındaydı.çareyi Mehtap’ı zorlamakta gördü.bunu da onu tehtid ederek yapabilirdi fakat neyle tehtid edecekti onu bilmiyordu.fazla uzun düşünmeden aklına geliverdi.sınav öncesinde bereaber olduklarını ailesine anlatarak korkutmayı planladı.Evet, Mehtap için en etkilisi bu olacaktı.bu Mehtap’ı süleyman’a döndürebilirdi. Hem de sonsuza dek.hep yanında olacaktı belki bu sayede.bu çok iyi bir fikirdi, aklına iyice yattı.bunu yapacaktı. süleyman’ın aklında bu fikirlerin dolandığı birgün de tartışmaya başladılar. Zaten Süleyman Mehtap’ın çokta umrumda değildi. Verdiği sözleri, kurduğu hayalleri unutmuştu. Yerlerine daha güzellerini kurdu. Süleyman’ın çekilmez tavırlarıyla bu hayalleri gerçekleştiremezdi.hayalleri vardı onun, mümkünse hayalleri için Süleyman dan bile vazgeçebilirdi.Mehtap hayallerinin önünde duran, engel olan süleymanı hayatından çıkartmak istediğini düşünmeye başladı.tartışma ilerledikçe daha da alevlendi şiddetlendi.ikiside birbirlerinden laflarını sıkılmıyorlardı.aakıllarından da ne geçerse kırılıp kırılmayacak düşünmeden söyleyiveriyorlardı.Mehtap için inceldiği yerden kopsun demek çok kolay olacaktı; ama süleyman’ın tepkisinden de korkuyordu.birbirleri ile konuşurken yüksek sesle konuşuyorlar, bağırıyorlardı. Süleman’ın kalın sesiyle:”Beni bırakamazsın!” demesinde ki kendine güvenmişlik Mehtap’ı çileden çıkarmıştı. Onsuz yapabileceğini, bırakabileceğini ona göstermek istiyordu.süleyman Mehtap’ın bu laf karşısında bir şey söylemeden altta kalacağını düşünüyordu; ama bu kez çok yanılmıştı çünkü Mehtap değişmişti.hem de çok değişmişti.düşünceleriyle, konuşmalarıyla, tavırlarıyla bambaşka bir insan olmuştu. Bu söz karşısında çılgına dönen Mehtap sinirle:”Bırakırım!” deyiverdi. İşte Süleyman’ın da beklediği buydu. Şimdi kaç zamandır kafasında planladığı şeyi  gerçekleştirebilirdi onu tehtid edecekti. Beklediği andı bu, en uygun zamandı. Süleyman’ın sesinde bir rahatlık, bir gevşeklik, bir umursamazlık gelmişti. Tam bu ses tonuyla:
    —Bırakamazsın, diye tekrarladı.
    —Bırakamazsın; çünkü bırakırsan yaşadıklarımızı ailene anlatırım. Benim olduğunu söylerim onlara! Dedi.
    Mehtap şok olmuştu her şeyi bekliyordu ama bunu beklemiyordu.Meğerse süleyman’ı ne çok yanlış tanımıştı. Kulaklarına inanamadı.Sessizce,konuşmadan bir süre düşündükten sonra Mehtap:
    —Tamam, anlatma. Seni bırakmayacağım, diyebildi.
    Karşılığında pis bir gülümsemenin getirdiği alaylı bir ses tonuyla:
    —İşte böyle güzelim, akıllı ol, dedi
    Sonra telefonu kapattılar. Mehtap konuşulanların etkisindeydi.Çökmüştü.Süleyman ise planın başarıya ulaştığı düşüncesiyle yüzüne gülücükler yerleştirdi ama bunlar sahte gülüşlerdi.İkisininde çok mutsuz olacağını biliyodu ama bunu elinde olmadan yapıyordu.
    İlişkileri bir zaman daha zorlama ile sürdü. Mehtap ise Süleyman’a karşı rol yapıyor, arkadaşları ile birlikteyken de kendisi oluyordu. Bu durumdan çok bunalıyordu, ama yapacak bir şey yoktu. Süleyman ne derse ne isterse onu yapacaktı, mecburdu buna. Ailesi öğrenirse her şey mahvolacaktı çünkü o zaman okula gidemezdi. Göndermezlerdi. Ya Süleyman’la evlendirirlerdi ya da öldürürlerdi. Sonra ailesinin yüzüne nasıl bakacaktı, ne diyecekti? Hem ailesi öğrenirse mutlaka mahallede öğrenirdi. Sonra oturabilecekler miydi mahallede, sokağa eskisi gibi rahat çıkabilecekler miydi Mehtap her şeyin farkındaydı. Bunların hepsini düşünmüştü. O yüzden en mantıklı olanını yapacaktı; Süleyman la ilişkilerini bu şekilde gittiği yere kadar devam ettirecekti. Süleyman ne kadar isterse Mehtap onunla olacaktı. Olmak zorundaydı. Bunu sadece kendisi için yapmayacaktı. Ailesi için yapacaktı. Onların huzuru bozulmasın diye Süleyman’a boyun eğecekti. Şimdi çok pişman oluyordu Süleyman’a kendini verdiği için. Ama artık yapacak bir şeyi yoktu.
    Zamanın rüzgârına kapılıp giden bu ilişki artık Mehtap için işkenceden de öte bir şey olmuştu. Süleymanın bozduğu, yıktığı durumları bir başkası düzeltir olmuştu. Evet, Mehtap başka bir erkekle yakınlaşıyordu. Mehtap’ın içinde kopan fırtınalardan sonra sığındığı tek limandı. Artık ondan güç alıyordu. Süleyman’ın işkencesinden oluşan yaraları o sarıyordu. Ama bilmiyordu da Mehtap’ı böylesine yıkanın kim olduğunu ve neden yıktığını. Hiç bilemeyecekti belki de. Süleyman da Mehtap’ta açtığı yaraların biri tarafından sarıldığını hiç bilemeyecekti. Her şey belki, belki, belki… Mehtap bir taraftan dağılıyor bir taraftan toplanıyordu. Adeta hayatı bu gel gitler içinde zindana dönmüştü. Bir yandan Süleyman’a başka bir erkeğin varlığını hissettirmek istemiyor, bir yandan da diğerine Süleyman’ı hissettirmek istemiyordu. Bu ikilem içinde bir oyana bir buyana savrulup gidiyordu.
    Zaman geçtikçe Süleyman’ dan dan daha da soğuyor Salim’e daha çok yaklaşıyordu. Bu yaklaşmada ona güç veriyordu. Süleyman’dan artık korkmaması gerektiğini söyleyen bir güç vardı. İnanmalı mıydı inanmamalı mıydı buna karar veremiyordu. Ya Süleyman söylerse hem Mehtap’ın hayatını hem de ailesinin hayatını mahvederse o zaman Salim’de yanında olmayacaktı, ailesi de. Hayatta, şu koskoca hayatta yalnız, bir başına kalacaktı. Bunların olmasını istemiyordu ama elinde olmadan da Süleyman’a bir şeyler hissettiriyordu. Bir gün Süleyman bir şeyler olduğundan şüphelenip Mehtap’a sordu:
    —Sende uzun zamandır tuhaflık var. Seni bana aitmiş gibi hissetmiyorum hatta tam tersine başkalarının kollarındaymışsın gibi doğuyor içime. Bak Mehtap eğer öyle bir şey varsa sende bitersin, ailen de, sevgilinde…
    —Hayır, yok yok, öyle Bir şey. Tek şunu bil: Senden nefret ediyorum!
    Bu cümleyi söyleyebildi ancak. Sonrasında hıçkıra hıçkıra bağıra bağıra ağladı.
    —hayatımı mahvettin pislik! Oysa ben sana güvenip kendimi verdim. Gerçekten sevmeyen biri varsa oda sensin. Kendinden soğuttun beni sen yaptın! Kaç zamandır senin zorunla sevgilinim. Bu hiç dokunmuyor mu sana?
    Süleyman ise gülerek gayet rahat bir tavırla:
    —Dokunmuyor güzelim. Sen yanımdasın ya…
    Mehtap:
    —Allah belanı versin senin. Neden anlamıyorsun istemiyorum seni yeter! Bırak artık peşimi nefret ediyorum senden nefret! Anlamıyor musun? Mahvettin, bitirdin beni. Hayatımı da beni de bitirdin, zindana çevirdin. Yeter! Sen öldürdün beni sen! Bırak… Bırak…
    Telefon kapandı. Süleyman elindeki içki şişelerinin birini bitirip birine başlıyordu. Durmadan, duraksamadan alkol alıyordu. Zaten Mehtap’la konuşmadan öncede çok içmişti. Artık bilincini de kaybediyordu. Ne yaptığını bilemez halde kendini sokağa attı. O gece sonrasında ne olduysa kimse bilmiyordu.Çünkü ne Süleyman ortalıktaydı, ne de sokakta hiçbir iz bırakılmadan, titizce öldürülen sarı saçlı, uzun boylu, dolgun vücutlu kadın maktulün katili…


      Forum Saati Cuma Nis. 19, 2024 7:20 am