Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    BİR ÖĞRETMENİN NOT DEFTERİ

    avatar
    tülay demirci


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 29/11/10

    BİR ÖĞRETMENİN NOT DEFTERİ Empty BİR ÖĞRETMENİN NOT DEFTERİ

    Mesaj  tülay demirci Cuma Ara. 24, 2010 1:52 pm






    İLK KIVILCIM

    Bir bakış, bir duruş, bir gülüş…
    Liselim benim. Yürüdüğüm yolların ardında senin aşkınla tanışacağımı bilseydim bambaşka yürürdüm o yolları.

    Aynı havayı soluduğumuz kasabanın merkezinden eve dönüyordum. Evin önünde kız kardeşim lise arkadaşıyla derin sohbetlere dalmış, beni bile fark etmiyordu. O an sadece başımı kaldırıp onlara bakmıştım. Nerden bilebilirdim liselimin bir bakışla beni benden alacağını. Allah’ım bu nasıl bir şey bedenimi hissetmiyorum. Onu görünce neden aklım başımdan gitti. İçimde neden bir anda bir şey alevlendi. Hiç böyle olmamıştım. Bu neydi, ne demekti anlayamadım. Bildiğim tek şey kalbim acıyor.

    İçimdeki bu acıyla eve girmiştim. O da gitti. Onu daha önce defalarca gördüm. Neden ilk defa böyle bir şey oldu. Oturdum, düşündüm. Ne oluyor bana. İçimde tarif edemediğim bir şeyler var. Belki bir kıvılcım, belki bir ateş, belki bir acı, belki bir tutku… O günün gecesinde tüm soruları yanıtsız bırakarak başımı koydum yastığa, başka alemlere daldım.

    Sabah oldu. Yeni bir gün… Başka bir heyecan… Tuhaf bir mutluluk…

    Bugün kasaba merkezine çıkacağım. Gözlerim seni özledi. Seni bir kez görebilmek için her şeyi yaparım.

    Ben kalktığımda kardeşim çoktan okula gitmişti. Demek ki sen de okuldasın. Geleceğim sana bir tanem…

    İçimde bir buruklukla, zorla kalktım yataktan. Annemin ‘‘oğlum kahvaltını yap hadi’’ sesiyle fırladım yataktan. Elimi yüzümü yıkadım ve oturdum sofraya. Aklımda sen, fikrimde sen. İki lokma bir şeyler attım ağzıma kalktım sofradan. Sana gelmek üzere hazırlanmaya başladım. Nihayet çıktım yola. Yürümeye başladım büyük büyük adımlarla. Sonunda gelmiştim lisenin yakınına seni görmek umuduyla. Herkes derste nasıl geçer bu zaman. İsyanla hüznün buluştuğu bir anda bitmişti nihayet ders. Ve sen karşımdasın aşkım. Güzel yüzün melek yüzün yine benimle. Ama benim farkımda bile değilsin. Allah’ım ne olur o da benim farkıma varsın. Ne olur benim hislerim benim duygularım onda da olsun.

    Seni sabırla bekleyeceğim. Seni bıkmadan usanmadan bekleyeceğim.

    Bir gün sende beni benim seni sevdiğim gibi sever misin? Keşke bunları sana da söyleyebilsem. Ama yapamam. İlk defa bu duyguları seninle yaşıyorum. Seni izlerken huzur buluyorum. Sen de beni fark etsen. Allah’ım ne olur beni fark etsin.

    Ben bu arada liseye öğretmenlik için başvurdum. Ama zaman alır dediler. Beklerim dedim.

    Sürekli lisenin etrafına gelir, onu gözler olmuştum. Ama o farkımda bile değildi. Senin soluduğun havayı solurken bile huzur buluyorum ben. Sen neden beni anlamıyorsun. Beni neden fark etmiyorsun liselim. Oysa ben seni çok seviyorum. Kimsenin sevemeyeceği kadar çok…

    Etrafında hep birileri var. Ama ben yalnız seni görüyorum. Yalnız seni. Senin yanında olmayı ne çok istiyorum bir bilsen. Ah bilsen canın yanardı. Oysa kıyamam ben sana.

    .















































    4 AY SONRA…


    Okuldan cevap gelmişti. Beklediğim o güzel haberi almıştım. Lisede bir süre görev yapacaktım. Hazırlıklarımı tamamladım. On iki şubat Cuma günü görevi yapmaya başlayacaktım. Ders programımı elime aldım ve göreve başladığım gün liselime dersim vardı. Allah’ım. Elim ayağım titredi. İçim acıdı sanki. Her gece dua ediyorum beni fark et diye. Beni sev diye. Belki de bu benim için çok büyük bir fırsattı.

    Ve o Cuma günü gelmişti nihayet. Bütün günü sabırsızlıkla zor akşam ettim. Son ders olmuştu nihayet. Heyecanla adım adım onun sınıfına doğru yol aldım. İçeri girdim. Herkes kalktı ayağa. Ama benim gözüm hiçbirini görmüyor. Gözüm onda. O an göz göze geldik. İçimde bir şeyler koptu sanki. Nutkum tutuldu.

    En arka sırada yalnız başına oturmuş, üniversite sınavı için çalışıyordu. Ona yaklaşmaya başladım. Her adımda heyecanım iki katına çıkıyordu. En arka sıranın yanındaydım. Ona bu kadar yakındım. Benim için ne büyük mutluluktu. Ama içimi bir korku sarmıştı. Acaba hislerimi öğrenip benden uzaklaşır mı? Hislerimi tahmin eder mi? Ben en yakın dostlarıma bile bunu itiraf edememişken o anlarsa ne yaparım. Uzaklaşır mı benden? Biraz sakinleşince tüm bu korkuları bir kenara bırakıp onunla konuşmaya çalışacaktım. Belki beni o da fark ederdi. Benim hislerimi belki o da yaşardı.

    Ona ufak tefek sorular sormaya başlamıştım. Yavaş yavaş konuşmaya başlamıştık. Allah’ım ne büyük mutluluk… Ona ulaştım. Bir yıldız kadar uzak olan liselime ulaştım. Artık fark et beni. Sen de sev beni. Sensiz olamam. Yaşayamam ki…

    Allah’ım ne kadar heyecanlıyım. Herkes bana bakıyor bense sana…Ben yalnız seninle konuşuyor, yalnız seninle ilgileniyorum ;ama sen bunu anlamıyorsun

    Seni seviyorum liselim.





















    ACI BİR HABER



    Günler günleri haftalar haftaları takip ediyordu.

    Ben hayatımı yerle bir edebilecek bir habere sarsılmıştım. Mahvolmuştum. Dünyam başıma yıkılmıştı liselim. Duydum ki ben her gün heyecanlar içinde senin beni fark etmeni sabırla beklerken sen yanlış denizlerde boğuluyormuşsun. Allah’ım söylemeye bile gücüm yok. Biliyorum hata yapıyorsun. Olmayacak duaya amin diyorsun. Olmayacak, üzüleceksin liselim. Oysa ben sana kıyamam. Ne olur ateşe yürüme bile bile...






































    ONUNLA BERABER BİR DERS DAHA

    Son sınıftaydı o. Rahat rahat çalışabilsin diye derslerimde sıkmıyor çoğu zamanı ders çalışması için boş geçiriyordum. Ama onu rahat bırakamıyordum. Her anımı onunla geçirmek istiyordum. Her an onunla konuşmak istiyordum.

    Bir psikoloji dersindeydik. Serbest bırakmıştım sınıfı. En arka sıraya doğru yol almaya başladım. Adım adım ona yaklaşıyordum.

    Nihayet yanındaydım. Yakınındaydım.

    Onun olduğu derslerin nasıl geçtiğini hiç anlamıyordum.

    Yine bir yerlerden konu açıp onunla konuşmaya çalışıyordum.

    Sınıfa seslenerek:

    - Benim sınavım zor olur, biliyor musunuz? Hepinizi yakacağım sınavda. (liselime dönüp) Özellikle de seni yakacağım. Dedim.

    O, o an yüzünde hafif bir tebessümle bana baktı. Gözlerime baktı. Ama hala gözlerimin içindeki aşkı okumuş değildi.

    İlk dersimiz bir anda su gibi akmıştı. Nasıl geçtiğini anlayamamıştım.

    İkinci dersimizde yine onun etrafında dolanırken sağ elinin küçük parmağının tırnağını uzattığını fark etmiştim. Fırsat bu ya hemen ona takılmaya başlamıştım. Öğretmen havasında ona karışmaya başlamıştım. Ona ulaşmak onunla biraz daha fazla konuşabilmek için böyle her şeyi fırsat bilmeye başlamıştım.


    Neden hala beni anlamamakta ısrarlısın liselim. Tüm sınıfı bir kenara atıp sadece seninle ilgilenmemin sebebini hiç mi düşünmüyorsun?


    Seni seviyorum liselim.















    SINAV ZAMANI


    Sınav haftası gelmişti. Liselimin dersine girmiştim. Sınav için bilgi vermek istedim. Öğrenciler son sınıf olunca biraz tölerans tanımamızı istedi. Bende biraz tölerans tanıdım en çok da liselim istedi diye…

    Psikoloji kitabındaki sorulardan yirmi tanesini seçtim. Beş tanesini soracağımı söyledim. Sonra sırf liselime:

    - Soruları sen cevaplandır. Bir cevap kağıdı hazırla. Sınıfça çoğaltırsınız. Dedim.

    Her fırsatta onunla konuşuyordum, onunla ilgileniyordum ama o bunu anlamıyordu. Ona olan sevgimi fark etmemişti. Etmiyordu.

    Diğer gün liselim cevap kağıdını hazırlamış. Sınıfa teslim etmiş. Cevap kağıdı elime ulaştı. Sınavı yaptık. Kağıtları okuyacağım ama cevap kağıdındaki liselimin yazısını okuyamıyorum ki. Ne sınav kağıdındaki yazıyı ne cevap kağıdını okuyamıyorum.

    Bir sonraki dersimiz oldu. Bana malzeme çıktı. Liselime sürekli takılıyorum yazısından dolayı. Okuyamadım ya uğraşıp duruyorum. Acaba bu uğraşmalarım zoruna gidiyor mu, yoksa hoşlanıyor mu? Ah bir anlayabilsem…

    Seni ne çok seviyorum. Bir anlasan beni. Seni bu hayatta mutlu edecek olan kişinin ben olduğumu bil anlasan. Bir bilsen seni ne çok mutlu ederim.

    Ne olur liselim gel artık bana. Sen de benim seni sevdiğim gibi sev. Beni sevmesen bile benimle ol, benim yanımda yeter bana. Sensizlik ölüm liselim. Ölüm.





















    AŞKA MEKTUP…


    Merhaba LİSELİM

    Sensiz olmanın acı verdiği bir günü daha yaşıyorum. Yine sensizim. Yine sen yoksun. Yanımda, yakınımda, etrafımda, çevremde… Bana biraz olsun ümit ver. İşte o zaman neler başarabileceğimi tahmin bile edemezsin.

    Keşke bu kağıda yazdıklarımı çıksam karşına söylesem haykıra haykıra. Ama yok yapamıyorum, beceremiyorum. Ben ki ilk defa aşkla tanıştım. Sen beni ilk defa aşkla tanıştırdın.

    Çok seviyorum. Ama gözlerin bunu görmüyor. Senin sınıfına derse gelirken neden erkenden geliyorum. Neden tüm ders boyunca herkesi bir kenara atıp hep seninle ilgileniyorum neden anlamıyorsun. Seviyorum çünkü seni. Hiç kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum. Artık gör bunu anla. Sev beni. Çok sev beni.

    Bu hayatta çok çaresiz kaldım. Ama hiç bu kadar çaresiz kalmadım. Benim aşkımı gözün hala görmüyor ya hani seninleyken sensiz bırakıyorsun ya beni öldürüyorsun işte o zaman beni.

    Senin bana bir yıldız kadar uzak olduğun zamanlarda seninle sadece konuşmak, bir kez olsun gözlerine bakmak gözlerime bakman yeterliydi bana. Ben öyle sanmıştım. Ama seni böyle severken hep yanımda ol istiyorum. Benimle ol tüm zamanını benimle geçir istiyorum. Sadece gözlerin bana baksın. Yüreğin beni sevsin beni görsün istiyorum. Seni çok seviyorum. Hak etmiyor muyum bunu?

    Gel artık liselim. Çok seviyorum seni çünkü. Sensiz nefes alamıyorum çünkü.





















    ÇARESİZLİK EN BÜYÜK HASTALIKMIŞ, YENİ ANLADIM


    Allah’ım neden bu kadar çaresizim. Ne olur o da beni sevsin. Etrafında bir de benim olduğumu fark etsin.

    Ben de varım liselim. Ben de varım. Ben de. Ben de. Ben de

    Şimdi çıksam karşına… Haykırsam seni sevdiğimi doya doya. En içten duygularımla. Seni seviyorum desem defalarca. Bağırsam, çağırsam, haykırsam en son sesimle… seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum diye. Ne kaybederim hayatta. Tek kelime, tek cevap…

    Seni…

    İşte ben bu kadar çaresizim. Sana sevdiğimi haykıramayacak kadar acizim hayatta. Karşına çıkıp sevdiğimi defalarca haykıramıyorum.

    Çok mutsuzum Allah’ım. Onsuz bir hiçim artık ben. Onu çok seviyorum. Ama o benim aşkımı fark etmiyor bile. Ne yapmalıyım ben.

    Sana gelip “seni seviyorum” desem seni tamamen kaybetmeyeceğimi bilmiyorum. Benden tamamen uzaklaşırsan yaşayabilir miyim hiç sensiz?

    Ya seni kazanırsam… Ya seni nasıl sevdiğimi öğrenince beni fark edersen… Bu gerçekten olabilir mi? Peki ya kaybedersem. İşte bu ihtimal söndürüyor tüm cesaretimi. Seni seviyorum ama çok çaresizim çok.























    KÜÇÜK ŞEYLER




    Artık aramızdaki buzlar erimiş gibiydi. Bana karşı daha ılımlı artık. İyi ki gelmişim okula.

    Önceden gözlerine bile bakamazdım. Ben baksam bile sen fark etmezdin. Eskiden sadece gözlerime bakman yeterliydi. Şimdiyse sadece benim yanımda ol, sadece benimle konuş. Sadece benim gözlerime bak istiyorum. Allah’ım çok şey mi istiyorum senden. Ne olur o benimle olsun. Onu benden başka kimse hak etmiyor. Ben çok seviyorum onu.

    Ben onun kara gözlerine hayat buluyorum. Kara gözlerinin derinliğinde boğuluyorum. Yavaş yavaş tükeniyor bedenim. Beni mutlu edecek tek güzel bir şey istiyorum.

    Bana bir baktığında dünyalar benim oluyor. Bir kez bana güldüğünde, gözlerimin içine bakarak güldüğünde neler hissettiğimi, dünyanın nasıl benim olduğunu bir bilsen, ah bir bilsen.



















    SENİ SEVİYORUM…


    Sana uzak kentlerden birinde,
    Zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi,
    Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi,
    İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri?
    Seni seviyordum ve senin haberin yoktu.
    Saçlarını izliyordum uzaktan,
    Kulağının arkasına düşüşü ve burnun,
    Herkesten başkaydı işte.
    Güldüğün zaman hep yukarı bakardın
    Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı,
    Ne güzeldiler.
    Sen bilmiyordun, ben seni seviyordum.
    Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler.
    Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu,
    Geri dönüyordu çoğalarak.
    Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum her şeyi
    Her şeyi erteleyişim oluyordun
    Kalp ağrısı oluyordun,
    Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun
    Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk
    Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyor
    Ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyordum
    Cesurduk
    Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller
    Ben seni seviyordum sen bilmiyordun.
    Sevinçlerim oluyordun ara sıra
    Sen hiç bilmiyordun
    Sonra herhangi biri oldun
    Bütün sevinçlerim bittikten sonra
    Yağmurlar yağdı serin haziran akşamları
    Derken bir gün uzaktan gördüm seni
    Saçların bana inat her şeye meydan okuyarak işte yine aynı
    Kalbimi acıttın, her zaman ki gibi
    Değiştik sanıyordum ve yine sen bilmiyordun
    Şimdi bunları anlatsa sana birileri
    Kim bilir ya da boş ver bilme en iyisi


    İCLAL AYDIN







    Bu şiirde kendimi buluyorum. Benim çektiğim acıyı, verdiğim yaşam mücadelesini kısacası her şeyi anlatıyor.

    Seni seviyorum, bilmiyorsun. Keşke biraz cesur olsam kaşına çıkıp seni seviyorum diye haykırabilsem ama yapamam. Asla yapamam bunu. Ya seni tamamen kaybedersem; nasıl yaşarım ki o zaman.

    Seni sevdiğimi hiçbir zaman bilemeyeceksin. Benimle beraber mezara gidecek bu aşk.
    İçimdeki aşkı ancak kağıda dökecek kadar cesurum. Anla liselim ne kadar çaresizim.

    Acaba sende beni sever misin? Ne yazık ki bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Yapamam, karşına çıkıp; “ben senin öğretmeninim, ayrıca biraz da büyüğüm senden, olsun yine de seviyorum seni” diyemem. Nasıl denir ki bu zaten.

    Seni sevdiğimi bilemeyeceksin hiç.


    Neden peki böyle oluyor Allah’ım. Ne olurdu artık beni fark etse. O da beni benim onu çok sevdiğim kadar sevse. Bu hak etmedim mi bu kadar zamandır?
































    DAHA ÇOK YENİ…

    Uzun ve düşünceli bir gecenin ardından sabah olmuştu. Sabah kalktım, kahvaltıya gittim. Biraz sonra olacakların tüm hayatımı etkileyeceğini bilseydim uyur muydum tüm gece?

    Kardeşimle beraber kahvaltıya oturduk. Kardeşim bana özel sorular sorup durdu.

    - Senin sevgilin var mı?

    - Olmadığını bilmiyor musun?

    - Sevdiğin var mı peki?

    Uzun bir düşüncenin ardından ona döndüm

    - Yok. Dedim

    - İyi sevindim buna!

    - Neden?

    - Bir şey diyeceğim sana.

    - Evet.

    - Biri var.

    - Nasıl yani.

    - Seni seviyormuş.

    - Saçmalama ya öyle şey mi olur?

    - Hemen tepki verme ya belki öğrenince hoşuna gider.

    - Kim?

    - En yakın arkadaşım. Dostum. Ondan bile öte.

    - Yoksa tahmin ettiğim mi?

    - Evet.





    Bunları duyduktan sonra hiçbir şey diyemedim. Sustum, kaldım. Sevinsem mi üzülsem mi? Ciddi mi bu kız yoksa dalgaya mı alıyor beni? Ne hissedeceğimi bile kestiremedim. Neydi bu şimdi ki.

    Bir yandan içimde mutluluktan çok büyük fırtınalar kopuyor. Bir yandan her tarafımı korkunç şüpheler sardı. Ama ne olursa olsun bunları duymak ne büyük mutluluk. Allah’ım çok mutluyum duygularımı, hissiyatımı tarif bile edemiyorum.

    Hayatımda hiç olmadığım kadar mutluyum. Bu bir rüya olmalı. Hala uyanamadım galiba. Kimse uyandırmasın beni bu sabah. Çekeyim yorganı kafama.

    Rüya değildi bu. Gerçekti her şey. Beni far etsin diye aylardır dua ettiğim liselim beni fark etmişti sonunda. Bu bir şaka ya da rüya.

    İçimdeki bütün mutluluk ve şüpheyle okula gitmiştim. Onu görecektim ve bende seni seviyorum diye haykıracaktım.

    Okula vardım. Her tarafıma baktım onu göremedim. Bugün onunla dersim de yoktu. Yanına da gidemezdim. Bütün gün tüm uğraşlara rağmen onunla karşılaşamadım. Bu durum beni çok üzmüştü. Böyle bir günde, onun beni fark ettiğini öğrendiğim bir günde, onu görememek, karşısına çıkıp “seni seviyorum” diye haykıramamak ne kadar da acı.

    Akşam olmuştu. Kalbimdeki tüm hayal kırıklığıyla eve gittim. Bütün gece sabahlara kadar onu düşündüm. Seneler sonrasının hayallerini kurmaya bile başlamıştım artık. Yüzümde anlamsız bir gülümseme, gözlerim bir noktada takılı kamış onu düşünüyordum. Hep onun hayalini kuruyordum. İçimde tuhaf heyecanlar başlıyordu.

    Yarın haftanın son günüydü. Haftanın son gününde, haftanın son dersimde nihayet onu görecektim.

    Bütün gece sabahı zor ettim. Nihayet sabah olmuştu ve ben okula gidiyordu. İçimde büyük bir heyecan tuhaf bir mutluluk vardı. Nasıl bir duygu ki bu aşk dedikleri şey. Bir de tarif edebilsem roman olur.

    Büyük büyük adımlarla okula gitmiştim. Kardeşimin yanına baktım, her tarafa baktım. Bir sorun vardı. O yoktu. Göremedim onu. Neyse ki derste görecektim.

    Bu günü çok zor akşam ettim. Ama akşam olmuştu ve nihayet son ders. En büyük ders. En heyecanlı ders.











    Zil çaldı. Sınıfa gitmek için merdivenleri ağır ağır inmeye başladım. Kalp atışlarım yavaş yavaş hızlanmaya başlıyordu. Büyük bir heyecanla merdivenleri indim. Sınıfa doğru yaklaştım. Bir an durdum kapıda derin bir nefes aldım. Yavaşça açtım kapıyı. Sınıfı süzmeye başladım. Gözlerim hemen onu aramaya başladı. En arka sıraya doğru çevirdim kafamı. Allah’ım bu nasıl bir hayal kırıklığı. O yoktu.

    Nerdeydi? Neden gelmemişti?

    Bir konuşma yapmıştım ve sınıfı serbest bırakmıştım.

    - Bu sene son seneniz arkadaşlar. Bu seneden sonra inşallah üniversite sıralarında oturursunuz. Serbestsiniz. Çalışabilirsiniz.


    Bütün hayal kırıklığımla masamdan uzaklaşarak onun sırasına doğru ilerlemeye başladım. Onun sırasına geçtim. Orada oturmaya başladım. Bütün ders onun masasında oturarak onu düşündüm.

    Üzgündüm. Mutsuzdum. Gözlerim dolmuştu. Benden mi kaçıyordu yoksa. Artık yüzümü mü görmek istemiyordu? Neden peki? Ben ne yaptım ki ona? Benden uzak mı kalmak istiyordu artık? Üzüldü mü benim onun hislerini öğrendiğimi duyunca? Kardeşimle aramda öyle bir muhabbetin geçeceğinden haberi yokmuş çünkü.

    Belki onu daha göremeyecektim. Belki artık yüzüme bakmayacaktı. Bütün ders kendimle konuştum durdum.

    Sonunda ders bitmişti. Okulun önünde öğrenciler sıra olmuştu. Bayrak inmişti. İstiklal Marşı’nı okumaya başlamıştık.

    Bugün böyle olmamalıydı. Onu bir kez görebilsem. Sadece bir kez daha.

    Allah’ım gözlerime inanamıyorum. İşte bu o.bugün okula gelmemişti. Aklınca benden kaçmak istemişti ama üniversite kursuna gelmişti.

    Yanımda öğrencilerim vardı. Onun yanında bir arkadaşı. Ben hepsini geride bıraktım, yavaş yavaş ona yaklaştım. Beni fark etmemişti henüz. Sonra iyice yaklaştım ona. Beni gördü o da başını yavaşça öne eğdi. Bana ilk kez bu kadar fark bakmıştı. Konuşmaya başlamıştık.

    - Bugün dersime neden gelmedin?

    - Ders çalıştım evde.

    - Nasılsın?

    - İyiyim siz nasılsınız?



    - Ben de iyiyim işte. Ne var ne yok?

    - Ne olsun işte dersler falan.

    - Hadi bakalım kolay gelsin sana.

    - Sağ olun hocam.


    Benimle zor konuşuyordu. Hissetmiştim. Daha fazla sıkıştırmak istemedim.

    Onu görmüştüm. Onunla konuşmuştum. Onun gözlerine bakmıştım. Artık gönül rahatlığıyla eve gidebilirdim. Mutluydum. Huzurluydum. Bu günü hiç unutamazdım. Dualarım sonunda kabul olmuştu.

    Artık uzun bir hafta sonu tatiline girmiştik. Bu hafta sonunun benim hayatımın en uzun hafta sonu olacağını biliyordum. Onu görmeden göremeden koskoca iki gün geçecekti. Nasıl geçecekti ki? Bilmiyordum. Sadece çok zor olacağını biliyordum.

    Biraz sevinç, biraz keder, biraz hüzün…

    Bu iki günü zor bela geçirmiştim. Hep onu düşünerek her an onun hayalini kurarak hafta sonunu bitirmiştim. Artık bambaşka bir haftaya başlayacaktım. Belki de bütün hayatımı şekillendirecek bir hafta…

    Pazartesi günü olmuştu nihayet. Uzun geçen uykusuz gecelerin ardından nihayet sabırsızlıkla beklediğim o hafta olmuştu.

    Bugün onu sadece istiklal marşı sırasında ve teneffüs aralarında gördüm. Benim ona baktığım gibi o da bana bakıyordu ama bir fark vardı. Onun bakışlarının anlamını bildiğim gibi o benim bakışlarımın anlamını bilmiyordu.


    Benden sürekli bakışlarını kaçırıyordu. Acaba gerçekten benim ona hissettiklerimi o da bana karşı hissediyor muydu? Galiba evet. Çünkü o bana benim ona baktığım gibi bakıyordu.














    Aşk sevdiğini her an görmek, ona her an bakabilmek değildir. Aşk birbirini uzaktan da izler. Gizli gizli de izler. Onu görmeden onun yanında olmadan onun nefesini hissetmeden de aşk vardır. Aşk hep vardır. Aşk daima yaşar ve yaşatır.

    Aşk sevmektir. Aşk özlemektir.

    AŞK NEFES ALDIĞINI HİSSETMEK DEĞİL, NEFES ALDIĞINI BİLMEKTİR…

    Hayat insana neler getiriyor. İnsanı hayatta neler bekliyor. Tam bitti dediğin noktada hayat neler de getiriyor insana.

    Yarın başıma neler gelecek bilmiyorum. Yarın ne sürprizler bekliyordu beni.

    Bugün onunla dersim yoktu. O yüzden çok anlamsız bir gündü. Nihayet yeni bir güne başlamıştım.

    Bugün Salı. Bugün her şey başka güzel. Ağaçlar ne kadar güzel. Güneş ne kadar da güzel parlıyor. Ben hayatımda hiç böyle mutlu olmamıştım. Önceden sevmeyi sevilmeyi hiç tatmamıştım. Ne kadar da güzel bir şeymiş birini sevmek, onun seni sevdiğini bilmek.

    Bugüne kadar neler yaşadım. Ne acılar çektim kimse bilemez. Çok zor zamanlar geçirmiştim. Hayata atıldığımda daha sekiz yaşındaydım. Daha ikinci sınıfta çalışmaya başlamıştım. Küçük bir çocuğun kalbindeki tüm saflıkla okul harçlığımı çıkarmaya çalışıyordum. Hatta kardeşime bile harçlık veriyordum.

    O yaşımdan beri hep çalışıyordum. Hayata tutunmak için hayatta var olmak için bende varım diye bilmek için sürekli çalışıyordum. Ailemin yükünü zaman zaman sırtıma alıp taşıyorum. Ağırdı ama hiç altında kalmadım. Sorumluluğumu hep biliyordum.

    İşte ben böyle hayat mücadelesi verirken ne birini sevmeye ne de sevmeye çalışmaya vaktim kalmıyordu. Bu var olma savaşında, mutlu olmaya sevmeye hiç fırsat vermedim. Sorumluluklarım vardı çünkü. Ama anladım ki;

    “Aşktan istediğiniz kadar kaçın, istediğiniz kadar beni görmeden geç deseniz bile o hep yapacağını yapıyor.”


    Sanırım olması gereken de bu…











    BÜYÜK KONUŞMA

    Bu akşam bir davete çağrılmıştım. Gitmek için hazırlanmaya başladım. Aslında gitmek istemiyorum. Ayıp olmasın işte gideyim. Evden çıkmıştım. Yürümeye başlamıştım. Ama hap onu düşünüyor, hep onun hayalini kuruyordum. Nasıl olacaktı böyle? Bir kapı sadece aralandı o kadar devamı yok. Bir şeyler yapmalıyım ama cesaret edemiyordum yine de. Benim hislerimi öğrenip beni yanlış anlamasını ya da yanlış tanımasını istemiyordum. İşte bu yüzden bildiğim her şeyle bir köşede oturmuştum.

    Davete geldiğimde çok sevdiğim bir öğrencimle karşılaşmıştım. Ama arkadaş gibiydik. Öğrenci öğretmen ilişkisinden çok bir arkadaş bir dost gibiydik.

    Selamlaştık, konuştuk, girdik içeri. Yavaşça bana yaklaşarak kulağıma bir şeyler fısıldadı.

    - Seninle konuşmak istediğim bir mesele var.

    - Konuşuruz kardeşim.

    - Tamam.


    Benimle ne konuşacaktı acaba çok merak etmiştim doğrusu. Bu içinde bulunduğum meraklı bekleyişle yemek yemeye başlamıştım. Karşılıklı bakışıp bakışıp arada bir kaşık atıyorduk yemeğe. Anlıyorum ki o da sabırsızdı konuşmak için. Tabi bende.

    Neyse ki yemek bitmişti. Arkadaş dışarı çıkalım mı der gibi bir bakışın ardından onu takip etmeye başlamıştım. Dışarı çıkmıştık. Konuşma için hazırlanmaya başlıyordu.

    Başlamıştı artık konuşmaya. Sabırsız bekleyişin ardından merakla dinlemeye başlamıştım onu.

    - Bak abi bu aralar sen bir şeyler duymuşsun.

    - Ne gibi?

    - Birin sana karşı olan hisleri gibi.

    - Evet duydum.

    - Ne düşünüyorsun peki.

    - Ne düşünebilirim ki her şey çok yeni zaman istiyor.

    - Olsun ya zaman olur.

    - Hem o öğrencim nasıl olur.

    - Ne sakınca olabilir ki ya bunda.

    - Ya bunu duyan olduğunda neler düşünülecek. İkimiz için de iyi şeyler demeyecek kimse.

    - Beni tanıyor musun adam gibi?

    - Evet tanıyorum.

    - Peki bana her koşulda inanır, güvenir misin?

    - Elbette.

    - Seni hiç aldattım mı, seni hiç kandırdım mı?

    - Hayır kardeşim.

    - O zaman bana inan onun gibi bir kız tanımaya değer. O çok harbi, dürüst bir kız. Gerçekten delikanlı bir kız. Ona her koşulda inanır güvenirim. Dostum çünkü o benim.

    - Ne diyeceğimi bilemiyorum. Şaşırdım. Bunu beklemezdim.

    - Ben sadece şunu söylemek istiyorum.

    - Evet.

    - Sen çok şanslı birisin.

    - Neden.

    - Çünkü onun gibi birini Allah herkese nasip etmez.

    - Her şey çok yeni zamana ihtiyaç var. Benim de bu fikre alışmam lazım.

    - Anlıyorum ama çok uzatma sen yine de bu zamanı.

    - Neden?

    - O her an insanın karşısına çıkan biri değil. Böyle şanslar bir kere gelir insanın ayağına.

    - Yani bende öyle düşünüyorum. İyi bir kıza benziyor. Olgun biri.

    - Ne diyelim hayırlısı olsun o zaman.

    - Evet hayırlısı artık.

    - İyi düşün gerçekten. Kısa zamanda en doğru kararı ver.

    - Tamam.

    - Bunu ilk öğrendiğimde yani o bana ilk söylenince vay be hocadaki şansa bak sen dedim.

    - Biraz olumlu bakabiliyorum. Ama zaman istiyorum ve bu konuşmalar sadece üçümüz arasında kalsın.

    - Tamam.


    Duygularımı neden gizleme gereği duymuştum? Niye bilmesini istemedim? Korktum aslında. Hala inanmıyorum. Hala büyük bir şakanın içindeyim.

    Düşündüklerim sadece bu idi. Hem çok şaşkındım. Hem de kalbimde bir burukluk vardı. Bütün bunlar bir şakadan bir dalgadan mı ibaretti diye düşünüp kalmıştım. Ama bir yandan çok mutluydum. Yüzde bir bile olsa bir doğruluk payı vardı. Bu da benim içimde fırtınaların kopmasını sağlamıştı.

    Allah’ım içim içime sığmıyordu. Çok heyecanlıydım. Onun görünce ne yaparım acaba diye düşünmeye başlamıştım.

    Biraz zaman geçtikten sonra okula gelmiştik. Okulun son günleri gelmişti. Herkes de bir serbestlik vardı. Sınavlar da bitmişti nasıl olsa.

    Onu her gördüğümde dilim damağım kuruyordu. Heyecanlanıyordum. Ama belli etmek istemiyordum. Hala duygularımı gizliyordum. Çekiniyordum. Öğrenmesini istemiyordum. Acaba ne yapmaya çalışıyorlar. Önce kardeşim sonra öğrencim. Ben onunla konuşmadan içim rahat etmeyecekti. Ama nasıl olacaktı bu?

    Hemen öğrencimi çağırmıştım. Bir yerlerden ondan falan konu açmaya çalışmıştım. Sonra benimle ilgili olumsuz bir şey öğrendiğini söyledi bana. Hatta her şeyi bir anda silip attığını söyledi. Böyle olmamalıydı.

    - Bize hemen bir konuşma ayarla.

    - Nasıl yani?

    - Beni yanlış tanımasını istemiyorum.

    - Anladım

    - Yanlış düşünceleri kafasından atmam lazım.

    - Tamam. Ben onunla konuşayım. Yarın konuşursunuz.

    - Tamam. Sağ olasın kardeşim.

    - Tamam.


    Akşam olmuşu haberimi de aldım yarın eski bilgisayar salonunda konuşacaktık. Hem ona kendimi anlatmaya fırsatım olur hem de onun duygularının ciddiyetini anlarım.

    Sabah olmuştu. Okula gelmiştik. Öğleden sonraki ilk derste onun dersi boşmuş benimde dersim yoktu. Bu konuşma için çok uygun bir zamandı. Şimdi yapılacak tek şey sabır ve heyecanla. Bu gün her şey tam anlamıyla şekillenecekti.

    Öğleden sonra olmuştu. Şimdi sadece onun gelmesini beklemek kalmıştı.


    - Hazır mı her şey kardeş?

    - Evet. Bekle sen gelecek şimdi.

    - Tamam.


    Onun gelmesini beklemeye başlamıştım konuşacağımız yerde. Kapı yavaşça açılmaya başlamıştı. Kapıyı yavaş yavaş açtı ve içeri girdi. Başını öne eğmiş gözlerime bakamıyordu. Ben de farklı değildim. Çok heyecanlanmıştım. Boğazım kuruyordu. Nefesim kesiliyordu. Nefes alamıyordum hatta. İşte bunu adı aşktı.

    Lafa ben başlamıştım. Yoksa o hep susacaktı.

    - Merhaba.

    - Merhaba hocam.

    - Nasılsın?

    - İyiyim. Sizi sormalı.

    - Bende iyiyim. Ne var ne yok başka.

    - İşte ne olsun. Sınav hazırlığı falan. Siz?

    - Bende okul, sınavlar falan uğraşıyorum.

    - Hımmm.

    - Evet seni dinliyorum.

    - Neyi dinliyorsunuz?

    - Nasıl başladı?

    - Bilmiyorum ben de tam olarak.

    - Neden?

    - Ama ben sizi dinlemeye geldim. Konuşmayı siz istediniz.

    - Benim için ne duydun bilmiyorum. Beni yanlış tanımanı istemem. Bende bir olur o da tek olur.

    - Güzelmiş.

    - Şimdi sen anlat.

    - Anlatılacak pek bir şey yok aslında. İnsan başına gelen hangi kazanın farkında olur. Hangisini önceden kestirebilir. Bu da öyle bir şeydir.


    Bu konuşma boyunca gözlerime bile bakmadı. Bakamadı. Hisleri gerçekten doğruydu belki.

    - Peki siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz.

    - Sıcak bakıyorum.

    - Sevindim buna.

    - Sadece bana zaman ver bu fikre alışmam için.

    - Tamam.

    - Ben şöyle düşünüyorum.

    - Nasıl?

    - Önce arkadaş gibi konuşalım.

    - Tamam olur.

    - Birbirimizi tam anlamıyla tanıyalım.

    - Haklısınız.

    - Ondan sonra olacağı varsa olur.

    - Evet.

    - İnşallah bende seni senin beni sevdiğin gibi severim.

    - İnşallah. Gerçekten inşallah böyle olur. böyle olması için hep dua edeceğim.


    Ben seni öyle çok seviyordum ki tahmin bile edemezsin. Ama sana söyleyememiştim. Korktum. Kilitli sandıklara koydum aşkımı. Ama yine de itiraf edemedim sana. Söylemem mi gerekirdi bilmiyorum. Zaten ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum ki.

    İlk defa böyle duygular yaşıyordum. Bu çocukça heyecanları ilk kez hissediyordum kendimde. Çok mutluyum. Tarif edemiyordum duygularımı.

    Benimle konuşurken o çok heyecanlıydı. Sadece belli etmek istemiyordu. Fakat başını kaldırıp gözlerime bile bakamıyordu. Ben farklı değildim. Ben de çok heyecanlandım ama duygularımı gizlemeyi bildiğim gibi heyecanımı da gizlemiştim.


    Günler hızla geçiyordu. Yılsonu partisi için hazırlıklar başlamıştı. Gitmeyecektim. Ama özel bir davet vardı. Beni o davet eder de gelmemi ister de gitmez miyim?

    Bu akşam okulun son sınıf öğrencilerinin partisi vardı. Eminim çok güzel olacak.

    Kardeşimin sınıfına gittim. Kızlar toplanmış bir araya kaynatıyorlardı. Tabi o da vardı. ben içeri girince başını öne eğdi sustu. Ben de dışarı çıkıyordum. Kapıyı açtım. Sınıfın dışına çıktım arkamdan hoş bir ses tonu bana seslendi. O idi.

    - Hocam?

    - Efendim.

    - Bu gece partide benimle bir dans yapar mısınız?

    - Tabi olabilir.

    - Tamam hocam teşekkür ederim.

    - Tamam.


    Çok mutlu olmuştum. Ben böyle tepki verince onun da gözlerinin içi parlamıştı. Hissetmiştim. Gerçekten her şey çok güzel olacaktı. Zaten o söylemese bile ben planlamıştım. Onunla ilk dansımı yapacaktım.






    Akşam saatleri olmuştu. Parti yavaş yavaş başlamıştı. Ama ben henüz gitmemiştim. Formalitelerin ve gösterilerin bitmesini bekliyordum.

    O sürekli kankasına mesaj atıp duruyordu ne zaman geleceksiniz diye. Benim onun yanında olduğumu biliyordu çünkü.

    Artık yavaş yavaş çıktık. Partiye gelmiştik. Partinin en güzel kızı karşımda duruyordu. Bana bakıyordu. Ben de hayranlıkla ona bakıyordum. Çok mutluydum artık. İçim huzur doluydu.

    Dans müziği çalmaya başlamıştı. Bense bir köşede oturup beni dansa kaldırmasını bekliyorum. Fakat küçük bir pürüz çıkmıştı. Onun benim yanımda görmek istemediği biri gelmişti yanıma. Oturdu. Bir şeyler sormaya başlamıştı. Konuşuyordu ama ben dinlemiyordum bile. Sadece aklım ondaydı. Ne düşünür benim için. Beni ve yanımdakini gördü. Sahnenin perdesini kaldırıp sinirle sahnenin arkasına geçti. Kıskanmıştı, kızmıştı bana. Gerçekten sinirlenmişti bana. Korktum beni bırakacak diye. Hemen kalktım bende onun yanına doğru gitmeye başlamıştım. Baktım sahnenin arkasında başını öne eğmiş bir başına oturuyordu. Sinirini atmak için konuyu değiştirmeye çalıştım.


    - E hani dansa kaldıracaktın beni.

    - Siz bulmuşsunuz partnerinizi.

    - Ya yanlış anladın. O geldi yanıma. Oturdu.

    - İstemiyor olsaydınız gelmezdi gerçekten.

    - Yanlış anlıyorsun. Benim bir suçum yok.

    - Evet belli. Yanlış anlamadım. Her şey görünüyor zaten.

    - Ben sana anlatmıştım bu meseleyi. Biliyorsun durumu.

    - Evet.

    - Tamam. Şimdi uzatma hadi.

    - Tamam.



    Onun gönlünü almıştım. Elinden tuttum. Dans pistine kadar götürdüm. O orada beni beklemeye başlamıştı. Bende güzel bir şarkı açtırmak için bilgisayarın başına gittim. Şarkı başlamıştı.

    - Seni severdim. Ve sana rağmen…

    Elinden tutmuştum. Eli elimde gözü gözümde. Nasıl mutluydum. Bana bakamıyordu. Gözleri hep yerdeydi. Oysa ben hep onu izlemiştim. Çekingenliğini… Utangaçlığını… Heyecanını…

    Bugünleri de görecekmişim. Onunla konuşmaya onu konuşturmaya çalışıyordum. Heyecanı yüzüne vuruyordu. Ben de çok heyecanlıydım. İlk defa sevdiğime bu kadar yakındım. Uzun bekleyişlerin ardından ilk defa o benimleydi. Ama tüm duygularımı saklayabiliyordum. Zaten hiç açığa vuramadım ki. Bilmemeliydi.


    - E nasıl gidiyor hayat?

    - Güzel.

    - Evet öyle.

    - Ne var ne yok başka?

    - Bildiğiniz gibi işte.

    - Parti de çok güzel değil mi?

    - Siz olusunuz da güzel olmaz mı?

    - Gerçekten böyle mi düşünüyorsun evet tabi.

    - Sevindim.

    - Evet.

    - Kardeşim biraz sıkılmış gibi.

    - Siz sıkmışsınızdır belki.

    - Olabilir.

    - Tamam. Birazdan kardeşinizi dansa kaldırın da konuşun biraz.

    - Tamam.

    - Eğleniyor musunuz?

    - Evet çok.

    - Gelmek istemiyordunuz bir de.

    - Geldiğim iyi oldu ama.

    - Evet. Ben da çok sevindim.

    - Neden?

    - Beni kırmayıp gediğiniz için.

    - Ben seni kıramam ki

    - Nasıl yani?

    - Yani öyle.


    Neler diyordum ben? Seni gerçekten hiç kıramazdım ben. Ama bunu bilmemelisin. Sonra benim için yanlış düşüncelere kapılmanı istemem.

    O zamanlar sadece böyle olmasını istiyordum. Düşündüğüm tek şey; onun bilmemesiydi. Bilmesinin aslında ne sakıncası olabilirdi ki. Onu böyle severken o da beni severken neden gizledim acaba hep.

    Her şey ne kadar da yolunda gidiyordu. Çok mutluyduk ikimizde. Onu ne kadar sevdiğimi bilmiyordu ama. Onunla ilgilenmem çok hoşuna gidiyordu. Ama bilmiyordu ki onu nasıl sevdiğimi. Bilmiyordu ki onunla ilgilenmek en az onun kadar benim de hoşuma gidiyordu. Onun yüzünün güldüğünü görmek, hem de benim sayemde görmek, çok güzeldi.

    Her şey ne kadar da hızlı gelişmişti. Bir anda dünyam değişti. Adeta yeniden doğdum.

    Zaman hızla geçiyordu sınav zamanı gelmişti. Tüm son sınıf öğrencileriyle aram çok iyiydi. Sınavda onlarla gelmemi istediler. En çok da o istemişti. Ben hiç kimseyi duymaz olmuştum. Sadece o istiyor diye gitmiştim. Ama o bunu bilmiyordu. O her an yanımda idi. Çok güzeldi. Akşam mesaj atmıştı bana. Çok mutlu olmuştum. Zaten o atmasa ben atacaktım. Çok mutluydum.

    Konuşmaya başladık. Bir anda şu sözler döküldü ağzımdan:

    - Seni seviyorum.

    - Ama nasıl olur?

    - Oldu işte.

    - Çok şaşırdım.

    - Zaten çok uzun bir zamandır aklımda, düşündüğüm her şeyde, aldığım he nefeste, ağzımdan çıkan her sözde sadece sen vardın. Ama bunu ne sen ne de başka biri bilmiyordu. Hep içimde sakladım. Duygularımı dışarı vuramadım. Neden bilmiyorum ama hep saklama gereği duydum. Belki de beni yanlış anlamandan korktum. Ama sonunda söylüyorum. Haykıra haykıra söylüyorum. Seni seviyorum. Uzun bir senenin ardından artık söyleyebiliyorum. Seni seviyorum.


    Şimdi aradan seneler geçti. İşte bu da benim aşkımın hikayesi. Her şey böyle başladı, böyle gelişti. Artık çok mutluyuz ikimizde.






















      Forum Saati Perş. Mart 28, 2024 12:39 pm