Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    KARDEŞ SEVGİSİ

    avatar
    1001100080


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 28/10/10

    KARDEŞ SEVGİSİ Empty KARDEŞ SEVGİSİ

    Mesaj  1001100080 Çarş. Ara. 15, 2010 10:43 pm

    KARDEŞ SEVGİSİ

    Küçük bir sahil kasabasında, Murat ve kardeşi Zeynep çatısı delik, duvarları sıvasız bir gecekonduda yaşıyorlardı. Murat, on dokuz yaşlarında, uzun boylu, esmer bir delikanlı, kardeşi Zeynep ise altı yaşlarında, kısa boylu, yüzünde gamzeleri olan sevimli bir kızdı.

    Murat’ın annesi kardeşi Zeynep’i doğururken ölmüş, babası ise bir iş kazasında ölmüştü. Murat, kardeşi Zeynep’e bakabilmek için inşaat işçisi olarak çalışıyordu. İşe giderken evde kimse olmadığından kardeşini, evin tek yaşayan Ayşe nineye bırakıyordu. İşte böyle bir hayat sürdüren Murat, hayatın kendisine haksızlık ettiğini düşünüyor. Ama kardeşi için yılmadan ve usanmadan hayatla mücadele ediyordu.

    Bir sabah Murat yine kardeşi Zeynep’i komşusu Ayşe nineye bırakacakken kardeşi Zeynep’e:

    - Hadi Zeynep gidiyoruz. Diye seslendi.

    Odadan hiç ses gelmedi. Murat merak edip odaya girdi. Kardeşi Zeynep’i uykuda sanıp:

    - Hadi uykucu gidiyoruz. Dedi.

    Zeynep’ten yine ses gelmeyince Murat, Zeynep’i kendine doğru çevirdi. Zeynep’in baygın olduğunu fark etti ve burnundan kan geldiğini gördü. Murat telaşlı bir şekilde Zeynep’i kucaklayıp kasabanın sağlık ocağına götürdü. Sağlık ocağındaki doktora:

    - Doktor bey kurtarın, kurtarın! Diye bağırdı.

    Doktor Murat’a sakin olması gerektiğini ve kendisini odanın dışında beklemesini söyledi. Ama Murat kardeşini o halini gördükten sonra donup kalmış, doktorun dediklerini duymuyordu. Doktor, Murat’a bağırıyor ama Murat bir an bile yerinden kımıldamıyordu. Sağlık ocağında çalışan hemşire Murat’ı odanın dışına itince kendisine gelebildi.

    Murat için gergin, heyecanlı ve merak dolu dakikalar geçmek bilmiyor. Elleri titriyordu. Bir an kapının aralandığını gördü ve hemen kapının yanına koştu. Kapı aralığından kardeşinin uyandığını görünce içinden sevinç çığlıkları atmak geldi. Ama doktorun yüzüne baktığında böyle bir ifadenin olmadığını gördü. Doktora:

    - Kardeşime ne oldu? Doktor bey dedi.

    - Kardeşine ilk müdahaleyi yaptık ama kardeşinin durumu hiç iyi değil onu en yakın zaman da şehirdeki hasta haneye götürmek ve orda tahlil yapılması gerekiyor.

    - Ne tahlili doktor bey, neden bahsediyorsunuz? Deyince

    - Bak oğlum kardeşinde bir hastalıktan şüphe ediyoruz.

    - Ne hastalığı doktor bey?

    - Kardeşinin kan kanseri olduğundan olabilir dedi.

    Murat bu kelimeleri doktorun ağzından işitince içinde bir sıcaklık kaplamış, yüzü kıpkırmızı olmuş, terlemeye ve ağlamaya başlamıştı. Doktor Murat’a sakin olması gerektiğini söylüyor ama Murat doktorun hiçbir sözünü duymuyor ve durmadan ağlıyordu. Murat bu şekilde yirmi dakika ağladıktan sonra kendisini toparladı. Gülümseyerek kardeşinin odasına girdi. Zeynep’e:

    - Korkuttun beni bir daha bunu yapma tamam mı? Dedi.

    - Tamam, abi çiğim
    Murat gülümsemesine rağmen durgun olduğu her halinden beliydi. Zeynep bunun farkına varınca Murat’a:
    - Abi çiğim ne oldu? Neden üzgünsün dedi

    - Yok, abi çiğim üzgün falan değilim.
    Akşama kadar sağlık ocağında kaldıktan sonra kardeşi Zeynep’i eve getirdi. Ve yemeğini yedirip uykuya yatırdı.

    Murat o gece kardeşi Zeynep’e uzun süre bakarak ağladı. Bir ara kardeşi Zeynep uyanacak gibi olunca ağladığını fark etmesin diye diğer odaya girdi. Uzun bir zaman geçtikten sonra kapı çalınmaya başladı. Kardeşi Zeynep uyanmasın diye hemen gidip kapıya baktı. Bu gelen komşusu Ayşe nine idi. Zeynep’in sağlık ocağına götürüldüğünü duymuş ve sabaha kadar bekleyememiş, merak edip Zeynep’in durumunu sormaya gelmiş. Murat’a:

    - Oğlum ne oldu? Zeynep’i sağlık ocağına götürmüşsün dedi.

    - Ayşe nine biraz sessiz konuşalım Zeynep uyuyor onu uyandırmayalım

    - Tamam, oğlum ne oldu? Söyle dedi.

    - Bu sabah Zeynep’i baygın halde buldum. Telaşla sağlık ocağına götürdüm.

    - Vah kuzum… Şimdi iyi mi? İyileşti mi? Dedi.

    - Yok, nine doktor bir hastalıktan şüphelendiler

    - Ne hastalığı oğlum? Dedi.

    - Kan kanseri… Ama Ayşe nine Zeynep bilmiyor. Ona söylemeyelim.

    - Vah kuzum vah! Buda mı? Gelecekti başınıza

    - Dur nine bu sadece bir şüphe yarın şehirde Zeynep’e tahlil yapılacak ona göre belli olacak

    - İnşallah bir şey çıkmaz yavrum dedi

    - İnşallah Ayşe nine

    Ayşe nine evine gittikten sonra Murat sabaha kadar hiç uyuyamadı. Odada bir ileri bir geri gidip durdu. Oturamadı. Çünkü oturduğu zaman heyecandan elleri, ayakları titriyordu. Ve aklına hep şu soru geliyordu.

    - Acaba kardeşimde bu hastalık var mı?

    Murat sabaha olunca kardeşini tahlilleri yaptırmak için şehre götürecekti. Ama Murat kardeşinin bu hastalıktan haberi olmasın diye ona bahane söylemek için düşünceye daldı. Bu sırada kardeşi Zeynep uyanıp sessizce abisinin arkasından gelip gülümseyerek abisine sarıldı. Murat, düşünceye daldığı için bir abda irkildi. Ve Zeynep’e:

    - Zeynep bu gün şehre gidelim mi? Diye sordu.

    - Neden abi çiğim?

    - Ben buradaki sağlık ocağındaki bakımı hiç sevmedim. Seni birde şehirdeki hasta haneye gösterelim. Dedi

    - Neden abi çiğim hasta mıyım? Diye Zeynep sorunca Murat dona kaldı. Hiçbir şey demeden Zeynep’in yüzüne baktı. Ve Zeynep’e:

    - Yok, Zeynep ne hastalığı sadece ben buradaki bakımı sevmedim. Dedi
    Murat’ın bu andaki düşünceleri o kadar yoğundu ki bir an ağlayacaktı. Çünkü kardeşi Zeynep o kadar güzel bakmıştı ki gözleriyle Murat’ın gözlerine bakıyordu. Onun içiç Murat’ın yüreği buna dayanamadı… Zeynep abisine:

    - Tamam, abi çiğim dedi.

    - Ha şöyle sözümü dinle hem seni parka götürürüm.

    - Yaşasın! Dedi.

    Zeynep’in keyfine diyecek yoktu. Çünkü hem şehir gezmiş olacak hem de parkta oynayacaktı. Ama Murat, yoğun merak ve şüphe ile şehre gidiyordu.

    Murat ve Zeynep hazırlıklarını tamamladıktan sonra evden çıkacakken Ayşe nine Murat’a:

    - Murat, şehre mi gidiyorsunuz? Dedi.

    - Evet, Ayşe nine.

    - Allah yolunuzu açık etsin. Dedi.

    - İnşallah Ayşe nine.

    Kasabanın otobüs terminaline geldiklerinde yarın saat sonra şehre giden otobüse bindiler ve şehre doğru yola çıktılar. Şehir ile kasaba arası bir saat olduğundan Zeynep abisinin kucağında uyuya kalmıştı.

    Nihayet şehre geldiklerinde Murat, Zeynep’i uyandırdı. Ve hasta hanenin yolunu tuttular. Hasta haneye geldiklerinde kayıt yaptırmak ve sıra almak için kayıt bölümüne yönlendirdiler. Kayıt bölümünde işleri bitince sırasını beklemek üzere hasta kabul bölümüne geçtiler.

    Hasta kabul bölümü çok kalabalıktı. İnsanlar birbirlerini yüzüne ve doktor beyin çağırdığı hastalara bakıyorlardı. Murat ve Zeynep bu kalabalığa bakınca şaşkın bir şekilde boş buldukları bir yere geçtiler. Murat bu bekleyişin ne kadar süreceğini merak ediyor. Çünkü bu bekleyişin Murat’ı dayanılmaz bir heyecanla baş başa bırakıyordu. Her geçen dakika Murat’ı daha kötü yapıyordu. Zeynep abisinin bu durumunu önceleri fark etmemiş ama abisi titremeye başladığını görünce abisi Murat’a:

    - Abi çiğim ne oldu? Neden titriyorsun? Diye sordu.

    - Yok, bir şey Zeynep. Şu sıra gelse de içeri girsek.

    Nihayet o gergin ve heyecanlı dakikaları geride bırakacak bir duyuldu. Doktor kapının ardından:

    - Zeynep gelsin! Diye seslendi.

    Murat bu sesi duyunca içindeki heyecan birazda olsa geçmiş ve rahatlamıştı. Zeynep küçük olduğu için doktorun odasına Murat ile beraber girmişti. Doktor, Zeynep’i tedavi ettikten sonra Zeynep’e bir şeker verip Zeynep’e:

    - Sen abini kapıda bekle bakalım. Dedi.

    Zeynep kapının önüne gelip beklemeye başladı. Bu arada hasta insanlara garip garip bakıyordu. Doktor Murat’a:

    - Daha önce bir rahatsızlığı var mı? Diye sorunca

    Murat kasabada olanları anlattı. Ve sağlık ocağındaki doktorun tahlil yapılması gerektiğini söyledi. Doktor Murat’ı dikkatlice dinledikten sonra Murat’a:

    - Evet, doğru söylemiş. Kardeşine hemen tahlil yapılması gerektiğini söyledi. Murat ve kardeşi Zeynep’i tahlil bölümüne yönlendirdi.

    Murat, şehirdeki doktorunda bu hastalıktan şüphe duyup tahlil istemesi Murat’ın içindeki şüphe ve merak duygusunu daha da arttırdı. Bir an önce şu tahlilleri yaptırıp sonuçları almak istiyordu… Kapıda duran kardeşi Zeynep’e:

    - Hadi gidiyoruz. Dedi.

    - Dışarı mı?

    - Yok, Zeynep biraz daha hasta hanedeyiz. Dedi.

    - Neden? Ben burada çok sıkıldım.

    - Sık dişini birazdan birkaç test yaptırıp gideceğiz. Dedi.

    Murat, kardeşi Zeynep’i tahlil bölümüne getirdiğinde burada da koridoru kaplamış bir kalabalık karşılaştılar. Murat bir yandan hasta hane sistemine kızıyor. Bir yandan da içindeki yeniden başlayan heyecanı bastırmaya çalışıyordu. Zeynep’i bir korku içini kaplamıştı. Ve abisi Murat’ın elini sımsıkı tutuyordu. Çünkü tahlil için kan aldıran çocukların çığlıklarını duyuyordu. Abisi Murat, düşünceleri yoğun olduğu için önceleri kardeşi Zeynep’in bu durumu anlamamıştı. Ama Zeynep’in korkudan titremeye başladığını görünce Zeynep’e:

    - Korkma Zeynep bir şey yok. Sadece birkaç test yapacaklar. Hem ben yanında olacağım. Dedi.

    - Tamam, abi çiğim.

    Murat’ın bu sözleri Zeynep’i birazda olsa azatlaştırmıştı. Ama yine de içindeki korku gözlerinden anlaşılıyordu.

    Tahlil odasında Zeynep’in yaşlarında bir kız çocuğu annesinin kucağında hıçkıra hıçkıra ağlayarak çıktı. Daha sonra tahlil odasında Zeynep sesi duyuldu. Zeynep önce gitmek istemedi. Abisi Murat’a:

    - Abi çiğim ne olur gitmeyelim. Dedi.

    - Bu senin iyiliğin için Zeynep diyerek Zeynep’i kucaklayıp odaya girdi.

    Odada hemşire vardı. Murat hemşireye:

    - Hemşire hanım bizim ufaklık biraz korkuyor ondan odaya bende girdim. Dedi.

    - Tamam, Zeynep’e gülümseyerek:

    - Sen ne şeker bir kızsın, korkacak hiçbir şey yok tamam mı? Dedi.
    Zeynep, abisi Murat’ın kucağından hiç inmek istemedi. Hemşire bunu görünce işini daha kolay halletmesi için onu rahatsız etmek istemedi. Hemşire şırıngayı hazırlarken Zeynep korkudan abisi Murat’a sımsıkı tutunuyordu. Hemşire şırıngayı Zeynep’e doğru getirirken Zeynep abisi Murat’a bakarak:

    - Hayır, hayır! Diye bağırdı

    - Korkma, korkma Zeynep bak benim kucağımdasın.
    Hemşire Zeynep’e bakarak:

    - Korkma hemen bitecek, şimdi kolunu uzat, gözlerini kapat ve ben aç deyinceye kadar açma tamam mı? Dedi.

    Zeynep önce tereddüt etti. Ama sonra abisi Murat’ın da hemşirenin söylediklerini tekrarlayınca gözlerini kapatarak kolunu uzattı. Hemşire Zeynep zayıf bir kız olduğu için kan alacak damarı hemen buldu. Bu arada Murat Zeynep’e:

    - Korkma, korkma hemen bitecek diye mırıldanıyordu.

    Zeynep, iğnenin ilk battığı andan ağlayarak abi diye bağırdı. Murat soğukkanlı bir şekilde Zeynep’i kımıldamaması için sımsıkı tuttu. Zeynep, kan alma işlemi boyunca ağladı. Hemşire işini bitirince hemen Zeynep’in kolundaki iğne yaptığı yere pamuk koydu. Zeynep hala ağlamaya devam edince abisi Murat Zeynep’e:

    - Tamam, bitti işte bak koluna pamuk koyduk diyerek Zeynep’in kolunu işaret etti.

    Zeynep, ilk önce ağlamaktan abisinin ne dediğini anlayamamıştı. Ama iğnenin acısı geçtikçe ağlamayı bırakmaya başlamıştı. Hemşire Murat’a ve Zeynep’e bakarak:

    - Geçmiş olsun. Dedi.

    - Teşekkürler hemşire hanım. Acaba bu tahlil sonuçlarını ne zaman alabiliriz? Dedi.

    - Bir hafta sonra alabiliriniz. Dedi.

    Zeynep, kan alınma işlemi bitmesine rağmen hasta haneden çıkana kadar abisi Murat’ın kucağından inmedi. Çünkü acaba başka bir şeyler yapacaklar mı? Düşüncesi onu çok korkutmuştu. Abisi Murat Zeynep’in bu halini görüce Zeynep’e:

    - Korkma artık gidiyoruz. Dedi.

    Ama Murat’ın bu sözleri Zeynep’e hiç de inandırıcı gelmemişti. Hasta haneden dışarı çıkınca ancak o zaman derin bir ‘’oh’’ çekti. Abisi Murat Zeynep’e gülümseyerek:

    - Nereye gitmek istersin? Şimdi diye sordu.

    Zeynep gülümseyerek:

    - Parka! Diye bağırdı.

    Murat, Zeynep’i parka götürdüğünde Zeynep hiçbir şeyden habersiz oynarken, Murat bankta oturarak Zeynep’i izliyor bir yandan tahlil sonuçlarını merak ediyordu. Bu merak Murat’ın kafasını bir matkap gibi deliyor ve ona büyük bir acı veriyordu.

    Güneş kendini kaybettirmeye başlayıp akşam olmaya başlayınca Murat ve Zeynep evin yolunu tutmuşlardı. Eve geldiklerinde Zeynep çok yorulmuş ve onun için hemen yatmıştı. Murat ise uzanıp yatakta tavana bakıyordu. Murat öylece sabaha kadar merak içinde tahlili sonucunu düşündü…
    Sabah olunca kahvaltıya Zeynep’in odasına gidip Zeynep’e:

    - Hadi bakalım kahvaltı hazır diye seslendi.

    Ama Zeynep’ten hiç ses çıkmadı. Murat Zeynep’in yine bayıldığını sanarak Zeynep’e:

    - Zeynep! Diye bağırdı.

    Zeynep korkuyla uyandı ve abisi Murat’a garip garip baktı. Murat Zeynep’e sarılarak:

    - Şükürler olsun. Dedi.

    - Neden bağırdın abi çiğim çok korktum.

    - Bir şey yok Zeynep hadi kahvaltıya dedi.

    Murat, bu durumlarda sakin olması ve bu durumlara alışması gerektiğini biliyordu. Murat için bu hastalığın sadece bir ihtimal bile olması Murat’ı korkutmaya yetiyordu. Murat ve Zeynep kahvaltılarını yaptıktan sonra her zaman olduğu gibi Murat işine gitmek üzere Zeynep’i Ayşe nine bırakmaya götürmüştü. Murat kapıyı çaldı. Ayşe nine:

    - Kim o? Diye seslendi.

    Murat yüksek sesle:

    - Murat, Ayşe nine Zeynep’i bırakmaya geldim.

    Ayşe nine meraklı gözlerle kapıyı açtı. Ve Zeynep’e bakarak:

    - Sen içeriye gir kızım dedi.

    Zeynep içeri girdiği zaman Murat’a bakarak:

    - Oğlum ne oldu? Doktor ne dedi? Diye sordu.

    - Şehirdeki doktorda bu hastalıktan şüphelenip tahlil istedi. Deyince Ayşe nine Murat’a bakarak:

    - Vah yavrum! Ne talihsiz başın varmış senin! Diye ağlamaklı bir sesle Murat’a seslendi.

    - Dur Ayşe nine şimdi Zeynep duyacak. Hem daha tahlil sonuçları açıklanmadı.
    Murat, Ayşe nineye Zeynep’e bir şey fark ettirmemesini söyledi. Ve iş yerine gitti. Murat iş yerine gittiğinde ustası Murat’ı azarladı. Murat’a:

    - Oğlum neredesin? İki gündür yoksun. Dedi.

    Murat’ta ustasına olan biten her şeyi anlattı. Ustası da Murat’ı anlayışla karşıladı. Ve Murat’a:

    - Geçmiş olsun oğlum ama bir daha gelemeyeceğini söyle ona göre yerine adam çalıştırılalım. Dedi.

    - Tamam, usta.

    Murat, işini yaparken çok düşünceli ve bir o kadar da hırçın davranıyordu. Sanki içinde bulunan merak ve kuşkudan intikam alıyordu. Ama bu hiçbir işe yaramıyordu. Bunu gören ustası Murat’a:

    - Bak oğlum içinde hangi düşünceler olduğunu bilmiyorum. Ama bu düşüncelerini bu şekilde çözemezsin bu şekilde sadece kendine zarar verirsin dedi.

    - Usta ne yapacağımı bilmiyorum. Ya gerçekse bu hastalık?

    - Oğlum kaderinde varsa bu hastalık olur yoksa olmaz. Bu hastalık olduğu zaman hayata daha iyi sarılacak, sabırlı olacaksın. Yoksa keder ver üzüntü seni de kardeşini de öldürür diyerek
    Murat’a öğütler verdi. Ona bu günlük izin verdi.

    Murat, evin sokağına geldiğinde Zeynep, sokakta oynarken abisini eve geldiğini gördü. Ve abisi Murat’a koşarak sarıldı. Ve abisi Murat’a:

    - Neden bu kadar erken geldin? abi çiğim dedi.

    - İşim erken bitti. Hadi sen arkadaşlarınla oyna ama fazla yorulma dedi.

    Murat evin kapısını açacağı zaman Ayşe nine Murat’a:

    - Hayırdır oğlum neden erken geldin? Sen bu kadar erken gelmezdin. Dedi.

    - Usta izin verdi.

    - Oğlum kendine dikkat et. Sen sabırlı olmazsan Zeynep’in hali ne olur? Dedi.

    - Haklısın Ayşe nine dedi ve eve girdi.

    Murat eve geldiğinde bir an kendini çok yalnız hissetti kendi kendine bu hastalığın ihtimallerini düşünmeye başladı. Aslında bu hastalığın ihtimallerini bile düşünmek ona büyük bir acı veriyordu. Ama başka çare yoktu bunu düşünmek zorundaydı. Çünkü kardeşi Zeynep’e bir şeyler olma ihtimali onu çok korkutuyordu.

    Murat’ın kardeşi Zeynep’e bu kadar bağlı ve kardeşi Zeynep’e bu kadar çok sevdiğini kendisi bile tahmin etmiyordu. İşte bu zaman diliminde anladığı tek şey sevdiklerinin kıymetini onları kaybetmeden anlamış olmasıdır.

    Murat bu duygu ve düşünceler içerisinde uykuya dalmıştı. Akşam olduğunda Zeynep abisi Murat’ı uyandırarak abisi Murat’a:

    - Abi çiğim ben acıktım. Yemeği ne zaman yiyeceğiz? Dedi.

    - Sen git elini, yüzünü yıka bende o arada yemeği hazırlayım.

    - Tamam, abi çiğim dedi.

    Murat yemeği hazırlayıp Zeynep’i çağırdıktan sonra masaya oturup yemek yemeğe başladıklarında bir ara Zeynep’in yorgun ve halsiz olduğunu gördü. Zeynep’e:

    - Neden bu kadar çok yoruldun? Ben sana demedim mi? Fazla yorulma diye! Seslendi.

    - Yok, abi çiğim bu sefer her zamankinden daha az oynadım.

    - Peki, neden bu kadar çok yoruldun?

    - Bilmiyorum abi çiğim bende anlayamadım.

    Murat, Zeynep’in bu kadar az oynayıp kendini çok yormasına inanamadı. Çünkü bu bir hastalığın belirtisi olabilirdi. Murat, Zeynep’e tedirgin bir şekilde:

    - Peki, Zeynep bu gün oyun oynarken burnundan hiç kan geldi mi?

    - Yok, abi çiğim.

    - Bak Zeynep emin misin?

    - Yok, abi çiğim eminim.

    - Bak Zeynep benden korkup söylemiyorsan kötü olur sonra!

    - Yok, abi çiğim kan akmadı.

    - Pekâlâ, Eğer burnundan kan gelirse bana hemen haber vereceksin tamam mı?

    - Tamam, abi çiğim. Ama sen bu soruları bana neden soruyorsun? Ben hasta mıyım? Deyince
    Murat, bir an doldu kaldı. Sonra kendini toparlayarak Zeynep’e:

    - Hiçbir hastalığın falan yok senin bunu kafana sok! dedi.

    Zeynep abisi Murat’ın bu durumuna çok şaşırmıştı çünkü abisi her zamankinden daha sinirliydi. Onun için abisi Murat’a:

    - Abi çiğim bu günü neden bu kadar sinirlisin? Dedi.

    - Hayır, sinirli değilim sana öyle gelmiş. Hadi senin yatma vaktin gelmiş hadi sen doğru yatağa.

    - Tamam, abi çiğim dedi.

    Zeynep, yatıktan sonra, Murat, biraz düşünmeye başladı. Kendi kendine acaba hastalık var mı? Varsa bile bu kadar çabuk mu etkisini gösteriyor diyordu. Murat, bu düşünceler içerisinde sabahın nasıl olduğunun farkına bile varmadı. Kurduğu saat bir anda çalınca kendine geldi. Zamanın bu kadar çabuk geçmesi ve kendisinin tahlil sonuçlarının açıklanacağın günün yaklaşması kendisini heyecanlandırıyordu…

    İşte Murat tedirgin ve heyecanlı şekilde günlerin nasıl geçtiğini anlayamadan tahlil sonuçlarının açıklanacağı güne geldi. Murat, sabah olduğunda kahvaltıyı Zeynep ile birlikte yapıp her zaman olduğu gibi Zeynep’i Ayşe nineye bırakmaya götürdü. Ayşe nine Zeynep’i içeriye gönderdikten sonra Murat’a:

    - Ne zaman alacaksın oğlum tahlil sonuçlarını?

    - Bugün gideceğim Ayşe nine dedi.

    - Hayırlı haberlerle gelirsin inşallah olum dedi.

    - İnşallah Ayşe nine dedi.
    Murat evden ayrıldıktan sonra işe gitti. Ustasına bugün tahlil sonuçlarının açıklanacağını ve bunun için izin istedi. Ustası Murat’a:

    - İnşallah hayırlı haberlerle gelirsin oğlum bu gün izinlisin dedi.

    - İnşallah usta, teşekkür ederim. İzin verdiğin için dedi.

    Murat, şehre gitmek üzere otogardan biletini aldı. Ve otobüs koltuğuna bindi. Murat, o gün hiç şehre gitmek istemedi. Çünkü Murat kendini olumlu bir sonuca hazırlamıştı. Aksi takdirde yıkılacağını biliyordu işte düşüncelerle şehre giden Murat nihayet şehre varmıştı. Hastaneye gittiğinde tahlil sonuçlarını danışmadan aldı ve doktorun odasına doğru yürümeye başladı. Doktorun odasına yaklaştığında her adımda sanki yüreği göğsünden çıkacak gibi atıyor. Heyecandan elindeki kâğıt titremeye başlıyordu.

    Murat bu duygularla kapıyı çalıp içeriye girdi. Doktor Murat’ı ilk önce tanıyamadı. Murat doktora:

    - Kardeşimle bir hafta önce gelmiştik, tahlil sonuçlarını göstermeye geldim değince Doktor Murat’ı hatırlayarak Murat’a:

    - Gel oğlum otur şöyle dedi.

    Murat, elindeki tahlil raporlarını doktora verdi. Doktor büyük bir dikkatle tahlil raporlarını incelemeye başladı. Âmâ bir ara doktor büyük bir şaşkınlıkla rapora bakmaya başladı. Murat bu şaşkınlığın farkına vardığında doktora:

    - Neler oluyor doktor bey dedi.

    Doktor bir rapora bir de Murat’a bakarak buruk bir sesle Murat’a:

    - Bak oğlum sakin ve sabırlı olmanın istiyorum çünkü kardeşinin tahlil sonuçları hiç de iç acıcı değil şüphelendiğimiz hastalık doğru çıktı. Maalesef kardeşin kan kanseri bunun için bir an önce tedaviye başlamak gerekir dedi.

    Murat bu hastalığın doğru çıktığını duyunca bir an başından aşağı kaynar sular dökülmüşçesine kıpkırmızı olmuştu kulağı hiçbir şey duymuyordu. Doktorun ağzından dökülen kelimeler boşluğa akıp gidiyordu. Murat’ın gözleri de morarmaya başlamıştı. Doktor Murat’ın bu durumunu görünce Murat’a bir bardak su verdi. Murat suyu yudumladıktan sonra kendini birazda olsa toparlaya bildi. Doktor Murat’a:

    - Bak oğlum gerçekçi olmak gerekirse bu hastalıktan kurtulanların sayısı sınırlı sayıda ama yine de ümidimizi yitirmeden tedavimizi sürdürüp kardeşine uygun bir ilik bulmamız gerekir dedi.

    - Peki, kardeşime uygun bir ilik bulamazsak.

    - O zaman kardeşini kaybedersin olum dedi.

    Doktor, Murat’a öğütler vererek onu teselli etmeye başladı. Ama Murat’ın içi yanıyor çünkü kardeşi onun hayattaki tek akrabasıydı onsuz bir hayat bile düşünmek istemiyordu.

    Doktor, bu tedavini çok masraflı olduğunu söyledi. Bunun için Murat’a hayat güvencesinin olup olmadığını sordu. Murat kendisinin sadece inşaat işçisi olduğunu ve hayat güvencesinin olmadığını söyleyince Doktor, Murat’a:

    - Bak oğlum kardeşine uygun iliği bulsak bile kardeşini bu hastalık sürecinde tedavilerinin yapılması şarttır. Bu tedaviler için para bulmak gerekir dedi.

    - Bu tedaviler için toplam ne kadar gereklidir doktor bey dedi.

    - Doktor bey toplam ücretin elli bin TL olduğunu söyledi.

    Murat, bu miktarı duyunca şok oldu. Doktor beye:

    - Doktor bey ne kadar çok söylüyorsunuz dedi.

    - Oğlum, normalde hayat güvencen olsa bile devlet bu miktarın yarısını karşılıyor dedi.

    - Peki, doktor bey bu parayı bulabilirsem sizinle irtibata geçerim dedi ve odadan çıktı.
    Murat, kendisini hastaneden nasıl attığının farkında bile değildi. Sahilde öylesine deniz kenarına oturmuş denize uzun uzun bakıyordu. Denizde bugün dalgalarını kıyıdaki kayalara çok sert vuruyordu. Murat sanki bu dalgaların içinde yüreğine çarpılmış gibi kendi kendine hep şu soruyu soruyordu:

    - Neden bu hastalık bizim başımıza geldi.

    Murat, Zeynep’in bir şey anlamaması için kendini topladıktan sonra kasabaya doğru yola çıktı. Kasabaya geldiğinde akşam olmuş evin sokağına gelmişti. Kendisine tekrardan çeki düzen verdikten sonra Zeynep’i Ayşe ninenin evinden almaya gitti. Kapıyı çaldı kapıyı açan Zeynep abisine:

    - Abi! Diye bağırdı.

    Murat, Zeynep’i yıllardır hiç görmemiş gibi sımsıkı sarıldı.
    Ayşe nine arka odadan Zeynep’e:

    - Kimmiş o kızım diye seslendi.

    - Abim Ayşe nine deyince Zeynep Ayşe nine hemen kapıya geldi. Meraklı gözlerle Murat’a bakmaya başladı. Murat durumu anlayınca Zeynep’e:

    - Hadi eve git ben geliyorum dedi.

    Zeynep gittikten sonra Ayşe nine Murat’a bakarak:

    - Ne oldu? Oğlum tahlil sonuçları açıklandı mı? İnşallah hayırlı bir haber vardır dedi.
    Murat, Ayşe ninenin sorusuna sessiz kaldı. Ayşe nine Murat’ın bu sessizliğine bir anlam veremeyerek Murat’a bakarak:

    - Oğlum ne oldu? Söylesene meraktan öleceğim dedi.

    Murat Ayşe nineyi daha fazla meraklandırmadan ağlamaklı bir sesle:

    - Ayşe ninem tahlil sonuçları kötü çıktı. Doktorların şüphelendiği hastalık doğru çıktı dedi.

    Ayşe nine Murattan bu sözleri duyduktan sonra bayılacak gibi yerinde bir iki adım sendeledi. Murat, Ayşe nineyi düşmesin diye koluna girerek kapını önündeki sandalyeye oturtturdu. Ayşe nine Murat’a bakarak gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve o zaman Murat’ta ağlamaya başladı. Böylece birbirlerine bakarak dakikalarca ağladıktan sonra Ayşe nine kendini toparlayarak Murat’a:


    - Oğlum doktor başka bir şey söyle dimi? Bu hastalığın tedavisi yok mu? Dedi.

    - Evet varmış.

    - E… o zaman hemen tedavi ettirelim dedi.

    - Ama Ayşe nine, bu tedavi için elli bin TL istediler.

    Ayşe nine ömründe hiç sahip olamadığı bu miktarı duyunca çok şaşırmıştı. Murat’a bakarak:

    - Peki, oğlum bu kadar parayı nereden bulacaksın dedi.

    - Bulacağım işte nine bir yerden mutlaka bulacağım, bulmak zorundayım yoksa hayattaki tek varlığım elimden kayıp gidecek.

    - Tamam, oğlum sakin ol, Allah sana elbet bir kapı açar sen yeter ki sabırlı ol diyerek Murat’ı teselli etti.

    Murat, Zeynep’in bir şeyden şüphelenmemesi için Ayşe ninenin evinde daha fazla kalmadan evine gitti.Murat eve geldiğinde Zeynep oyun oynuyordu. Zeynep’e:

    - Aç mısın? Bir şeyler hazırlayayım mı? Diye sordu.

    - Yok, abi çiğim aç değilim Ayşe nine bana yemeğimi yedirdi.

    - Pekâlâ, o zaman elini, yüzünü yıka yıkadıktan sonra yat dedi.

    - Tamam, abi çiğim.

    - Murat, Zeynep’i yatırdıktan sonra Zeynep’e bir süre baktı ve daha sonra kendi de yatağa uzandı.

    Murat, sabaha kadar bir yandan ağladı bir yandan da kardeşini tedavisi için gerekli olan parayı nasıl bulacağını düşündü. Sabah olduğunda murat sefil haldeydi, gözleri ağlamaktan ve uykusuzluktan mosmor olmuştu. Murat bu duruma kardeşine fark ettirmeden işe gitti. Ustası Murat’ın bu halini görünce:

    - Ne oldu oğlum bu halin ne!

    - Sorma ustam dün kardeşimin tahlil sonuçlarını almaya gittim.

    - Kötü mü çıktı yoksa?

    - Evet, ustam kötü çıktı kardeşim çok hasta…

    - Oğlum sabırlı ve dimdik ayakta durman gerekli sen ayakta durmazsan kardeşinde sefil duruma düşer.

    - Evet, ustam biliyorum ama kardeşimin tedavisi için doktor çok para istedi.

    - Ne kadar oğlum?

    - Elli bin TL

    - Murat’ın ustası da bu miktarı öğrenince çok şaşırdı. Çünkü hayatında bu parayı hiçbir arada görmemişti. Murat’ta ustasının bu durumunu bildiği için ondan para isteyemedi. Ama Murat’ın aklına inşaatın sahibi Ali Bey gelmişti. Murat ustasına:

    - Ustam ben bu parayı bulmam lazım yoksa kardeşim gözümün önünde ölecek dedi.

    - E… ne yapacaksın?

    - Ustam Ali Bey’e söylesek acaba bana bu parayı verebilir mi?

    - Yok, olum nerden verecek o adam vurdumduymaz biridir. Hem de inşaat için yeni malzeme aldı artık hiç vermez.

    - Ustam yine de bir soralım belki de verir.

    - Tamam, soralım ama pek umutlanma dedi.

    Murat ve ustası parayı istemek üzere Ali Beyin yanına gittiler. Murat durumunu Ali Bey’e olup biteni anlattı ama Ali Bey ustasının söylediği gibi inşaat için yeni malzeme aldığını söyleyerek bu parayı veremeyeceğini söyledi.

    Murat, Ali Bey’in yanında boş elle dönünce aklına kredi çekmek geldi ve bankaya gitti. Bankadaki görevli kredi çekmek için iki kefile ve aynı zamanda o kefillere birer mal sahibi olması gerektiğini söyledi. Murat bu kredinin kefilsiz çekilemeyeceğini öğrenince buradan da eli boş döndü çünkü Murat bankanın istediği gibi bir kefil bulamazdı.

    Murat, bu şekilde iki hafta boyunca çareler aramaya başladı. Ama hiçbir çare bulamadı sonunda kardeşi Zeynep te hastalığın belirtileri bas göstermeye başladı. Zeynep hastalıktan dolayı yüksek ateşle yatağa düştü. Murat çaresizce Zeynep’i sağlık ocağına götürdü. Ama bunun bir faydasını görmüyordu.

    Murat en sonunda bu parayı bulabilmek için hırsızlık yapmaya karar verdi. Çünkü Murat’ın kardeşi Zeynep, karşısında hastalıktan dolayı ateşler içerisinde yanıyordu ama Murat’ın elinden hiç bir şey gelmiyordu. Birde buna Zeynep in ağlamaklı bir sesle:

    - Abi çiğim beni kurtar demesi Murat’ı çileden çıkartıyordu. Ve Murat’ı delilik noktasına getiriyordu.

    Bundan dolayı Murat bu duruma bir son vermek için bu yolun tek yol olarak görüyordu
    Bir gün yine Zeynep’in ateşler içerisinde ki sancıları başladı. Murat, Zeynep’i Ayşe nine ye emanet ederek önceden kafasında belirlediği kasabanın çarşısında ki kuyumcu dükkânını soymaya karar verdi. Bunun sebebi ise kasabada parası en çok olan kuyumcu olarak bilinirdi. Ama Murat’ın hesaba katmadığı bir şey vardı. Kasaba küçük bir yer olduğu için soygun yaptıktan sonra hemen yakalanacağı hiç aklına gelmemişti…

    Murat kuyumcu dükkânının önüne geldi kafasında planladığı gibi dükkânın en sakin bir anında dükkâna girdi. Soygunu yapıp dışarı çıkacağı zaman kuyumcu:

    - İmdat, İmdat! Dükkânı mı soydular diye bağırdı.

    Murat büyük bir panik ve şaşkınlıkla bir anda koşmaya başladı ama kasaba küçük bir yer olduğundan etraftaki esnaf tarafından Murat kolayca yakalandı. Ve esnaf tarafından jandarmaya teslim edildi.

    Kuyumcu, Murat’ın durumunu anlatmasına rağmen şikâyetini geri almadı. Murat mahkemeye çıkarıldı ve mahkeme Murat’ın durumunu da göz önünde bulundurarak 2 yıl hapsine karar verdi.

    Murat, yaptığının hata olduğunu hapishanedeki yatağına uzandıktan sonra. Anlayabildi. Çünkü kendisine göre başka çaresi kalmamıştı ve işin ucunda kardeşinin hayatı söz konusuydu. İşte bu unsurlar Murat’ın hatasını geç anlamasına sebep olmuştu.

    O günden sonra kardeşi Zeynep ile Ayşe Nine her hafta Murat’ın ziyaretine geliyorlardı. Murat, görüş günlerini dört gözle bekliyor o günlerde kardeşine bakıyor ve onu ne durumda olduğunu görüyordu. Zeynep ilk zamanlarda Ayşe Nine ye abisinin neden hapishaneye düştüğünü soruyor Ayşe Nine ise bunun bir yanlışlık olduğunu söyleyip geçiştiriyordu.

    Murat her hafta olduğu gibi görüş gününe hazırlık yapıyordu, sabah olduğunda görüş saati gelmesine rağmen Ayşe Nine ile kardeşi gelmemişti o gün Murat deliye dönmüştü kendi kendine şu soruyu soruyordu acaba kardeşime bir şey mi oldu? Diye kendini yiyip bitiyordu ve Murat'ın korktuğu basına gelmişti çünkü kardeşi o hafta içerisinde yüksek bir ateşlenme geçirmiş ve bunu atlatamayarak ölmüştü.

    Murat kardeşinin ölüm haberini duyunca olduğu yerde bayılmış, bunun etkisiyle iki gün boyunca ne yemek yemiş ne bir su içmiş öylece yatağında tavana bakmış. Murat kardeşinin ölümünden hap kendini sorumlu tutmuş her gün üzüntü stres ve kederli bir şekilde yaşamaya başlamış sonunda akciğerinde ödem oluşması sonuncu kaybetmiş.
    OSMAN ÇALIŞKAN

    [justify]

      Forum Saati Perş. Mart 28, 2024 12:21 pm