Artık her şey daha da farklı olmalıydı onun için. Bu yıl son sınıfa başlayacaktı. Çalışma temposunu artırmalı, hayatını tekrardan bir düzene sokmalıydı. Başta ailesi olmak üzere dershane ve okul hocaları çok şey bekliyorlardı Lale’den. Bütün hepsi hayallerini kurduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanabileceğini söylüyor, ona olan güvenlerini her fırsatta dile getiriyorlardı. Bu sözler onu rahatlatmaya yettiği gibi bir yandan da strese sokuyordu. Üstünde diğer arkadaşlarından daha fazla bir sorumluluğun olduğunu hissediyordu. Bunları düşünerek elinden gelenin daha fazlasını yapmaya çalışıyor, onların beklentilerini boşa çıkarmak istemiyordu. Yaz tatili boyunca sürekli ders çalışmıştı. Geçmiş konuların tekrarı yaparak, gelecek konulara göz atarak geçmişti neredeyse tatili. Ailesinin destekleri onu daha da motive ediyordu. Özellikle annesi ona her konuda yardımcı oluyor, çalışma ortamından yediği yemeğe kadar bütün her şeyini organize etmeye çalışıyordu. Bazı zamanlarda bu aşırı ilgi Lale’yi rahatsız ediyor, kendini baskı altında gibi hissediyordu. Babası annesine göre daha anlayışlı idi bu konuda. Onu çok fazla sıkmıyor, söylediği motive edici sözlerle kızını rahatlatıyordu. Lale’nin gerek derslerinde ki başarısı gerek hal ve hareketlerinde ki düzgünlük çevresi tarafından yaşıtlarına örnek gösteriliyor, çevresindekiler ona gıpta ederek bakıyorlardı. Kardeşi Emre ise ablasının aksine şımarık hareketli bir çocuktu. Ablası ona da örnek gösterilmeye çalışılıyordu fakat Emre yine kendi bildiğini okuyor, ders çalışmamaya, yaptığı haylazlıklara devam ediyordu. Lale bu kadar, ilgiye rağmen diğerleri gibi şımarıklık yapmıyor, aksine bunları övünmekten hiç hoşlanmıyordu.
Yine bir Pazar sabahı idi ama bu pazarın diğerlerinden bir farkı vardı. Ertesi gün okullar açılacaktı. Lale bugünün gecesinde bunları düşünerek uyumuş ve aynı düşüncelerle doğan güneşle beraber uyanmıştı. Saate baktı, henüz altıya on vardı. Kardeşine doğru baktı üzeri açılmıştı Emre’nin. Kalkıp kardeşinin üzerini örttü, onu uyandırmamak için yavaş adımlarla odadan ayrıldı. Uykuluydu biraz. Kendine gelmek için elini yüzünü yıkadı. Evin içinde dolaştı biraz. Kendine geldiğini hissedince ders çalışmak için odasına geçti. Genelde bu saatlerde çalışmak adeti idi Lale’nin. Eline bir test kitabı alıp masaya oturdu. Ders çalıştığında saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyordu Lale. Yine öyle olmuştu. Annesinin ona seslendiğini bile duymamıştı. Annesi kızının hala uyanmadığını düşünüp odasına çıktı. Oda da yoktu Lale. Bu sırada zar zor Emre’yi uyandırdı annesi. Lale onların sesleri ile irkilmiş, kendine gelmişti. Yerinden kalkıp yan odaya geçti.
Anne: Günaydın kızım ders mi çalışıyordun yine.
Lale: Günaydın evet uyku tutmadı da.
Anne: Biz de burada kaç saattir Emre Bey’i uyandırmaya çalışıyoruz.
Bu sırada Emre onların konuşmasını fırsat bilip tekrar uykuya dalmıştı. Annesi daha fazla uğraşamayacağım deyip aşağı inmiş uyandırma görevini Lale’ye teslim etmişti.
Lale: Emre haydi kalk artık bak televizyonda maç varmış kalkmazsan izleyemeyeceksin çabuk.
Emre maç kelimesini duyunca yerinden fırlamıştı hemen. Emre’nin en büyük tutkusuydu maç izlemek. Lale de inmişti kardeşinin arkasından. Emre kandırıldığını televizyonu açınca anlamış ama iş işten geçmişti bir kere. Babası çocuklarını kahvaltı masasında bekliyordu.
Baba: Nerede kaldınız öğle olacak şimdi.
Lale: Tamam geldik baba.
Emre’ye dönerek haydi artık oflamayı bırak da gel. Bizi bekliyorlar. Emre istemeye istemeye televizyonun başından kalkıp masaya oturdu. Önce oğlu ile ilgilendi Mustafa
Bey. Neşelendirmek için biraz maç muhabbeti yaptı oğlu ile. Emre’nin uykusu açılmış, keyfi yerine gelmişti maçtan bahsedince. Mustafa Bey genelde çok yoğun çalıştığı için çocuklarını ancak kahvaltısı masasında görebiliyordu. Bu yüzden ikisiyle de tek tek ilgileniyor, gönüllerini alıyordu. Sıra Lale’ye gelmişti.
Mustafa Bey: Nasılsın bakalım güzel kızım. Heyecanlı mısın dedi esprili bir şekilde Malum yarın okullar açılıyor.
Lale: Dalga geçme baba görende birinci sınıfa başlayacağım falan zannedecek. Bir heyecan falan yok yani. Annesi lafa karıştı hemen.
Anne: Bence en büyük heyecanını bu yıl yaşayacaksın. Şimdiden kendini alıştırırsan iyi edersin.
Lale annesinin sözüne tam bir şey söyleyecekti ki Emre lafı karıştırıp konuyu başka başka yerlere getirdi. Lale’de tekrar yorum yapma gereği duymayıp izin isteyerek odasına çıktı. Odanın kapısını açtığında telefonu çalıyordu. Arayan Ayşe idi. Ayşe Lale’nin en yakın arkadaşı, dert ortağı, sırdaşı her şeyiydi.
Ayşe: Günaydın çalışkan hanım. Ders mi çalışıyordun? Yoksa rahatsız mı ettim.
Lale’nin sesi sitem eder gibiydi. Ayşeeeee derken.
Ayşe: Tamam kızma hemen. Ben sana bugün dışarı çıkalım mı diyecektim. Okul öncesinde moral olmuş olur bize de ne dersin?
Lale: Çok iyi olur aslında buna ihtiyacım vardı zaten.
Ayşe: Tamam. Ben bir iki saat sonra gelirim size. Görüşürüz canım.
Lale: Görüşürüz
Ayşe gelene kadar ders çalışmak için masanın başına geçti ama; konsantre olamıyordu bir türlü. Sabah ki azmi gitmişti şimdi. Belki de sıkılmışımdır diye geçirdi içinden. Fakat tempo daha yeni başlıyordu onlar için. Bu yüzden bu ihtimali kafasından silmeye çalıştı. Biraz rahatlamak için televizyon izledi. Saatine baktı, Ayşe’nin gelmesine daha çok vardı. Saatler geçmiyordu bugün sanki. Oyalanmak için Emre ile ilgilendi biraz. Sonrada ömrünün yarısı neredeyse mutfakta geçen annesini yanına gitti.
Lale: Yine güzel kokular geliyor anne ne pişirdin?
Anne: Evet sevdiğiniz yemekler var menüde. Özellikle de senin.
Lale: Üzgünüm ama benim payımı akşama sakla. Ayşe ile buluşacağız bugün. Biraz dolaşıp stres atacağız.
Anne: Yarın görüşeceksiniz ya nasılsa kızım. O zaman atarsınız stresinizi.
Lale: Planımızı bozma işte anne. Söz akşam geldiğim zaman kaybettiğim vakitleri telafi ederim ben.
Anne: Öyle demek istemediğimi çok iyi biliyorsun sende. Tamam. Çıkın ama sakın gecikmeyin.
Tam o sırada kapı çaldı. Gelen Ayşe’ydi. İki arkadaş hasretle kucaklaştılar. Evleri birbirlerine çok uzak olmamalarına rağmen neredeyse bir aydır yüz yüze görüşmemişlerdi.
Lale: Montumu alıp hemen geliyorum.
Ayşe: Tamam acele etmene gerek yok ben bekliyorum.
Lale: Geldim canım nereye gidiyoruz.
Ayşe: Bilmem her zamanki kafeye gidelim mi?
Lale: Olur gidelim canım.
Ayşe: Anlat bakalım Lalecim nasıl geçti tatil?
Lale: Nasıl olsun işte her zamanki gibi farklı bir şey yok yani. Senin nasıldı?
Ayşe: Benimde öyle sayılır. Farklı olarak bu yıl biraz ders çalıştım dedi.
Lale: Bak bu güzel haber işte. Bir ön hazırlık olmuştur bu sene için.
Ayşe: Hocalar gibi konuşma şimdi. Neyse Boşver bunları ben sana Arda ile yaptıklarımızı anlatayım sana.
Lale: Sen hala orda mısın Ayşe? Hani görüşmeyecektiniz artık. Bak bu yıl çok önemli bunun farkındasındır umarım.
Ayşe: Offf. Lale bırak şimdi bunları her şey bitmişti ama ben Arda’yı yanlış anlamışım tamamen. Bana her şeyi açıkladı yani bir sorun yok.
Lale: Yine de sen bilirsin Ayşe. Ben ona güvenmediğimi sana en başından beri söylüyorum. Bir kere yaşça çok büyük senden. Sen lise son o üniversite son. Bence geçici bir hevestir onun ki. Sonra senin üzülmeni istemem.
Ayşe: Lalecim bu konuyu lütfen kapatalım yoksa ikimizin de kalbi kırılacak. Senide bu konuda anlayamıyorum bir türlü. Hayatı kendi kabuğunda yaşıyorsun hep. Hayat sadece dersler ve sınavlardan ibaret değil. Sen de biraz etrafına bakıp sevecen olsan iyi olur.
Lale: Galiba sen bu yılın önemini anlayamamışsın. Bu yıl hayatımızın büyük bir bölümünde dersler ve sınavlar olmalı. Sana son sözümü söylüyorum. Benim böyle şeylerle işim olmaz asla. Hele de bu yıl.
Ayşe: Tamam kızma hemen sen bilirsin düşüncene saygı duyarım.
Lale: Kalkalım istersen geç oldu.
Ayşe: Tamam canım haydi kalkalım. Beni almaya Arda gelecek senide bırakalım istersen.
Lale: Teşekkür ederim canım benim bir yere uğramam lazım.
Ayşe: Tamam sen bilirsin o zaman. Yarın görüşürüz okulda.
Lale: Görüşürüz canım hoşça kal.
Lale eve giderken Ayşe ile ne kadar farklı görüşlere sahip olduğunu düşündü. Lale’nin aklı fikri üniversite sınavı iken Ayşe’nin fikrinde bu gibi düşüncelere pek yer yoktu. Belki de arkadaşlık bu dedi içinden. Farklı düşüncelere rağmen dost kalabilmek. Buna benzer düşüncelerle bahçe kapısını açtı Lale. O sırada heyecanlı bir ses biliyor musun maçı 3–2 kazandık diye bağırıyordu. Bu bağıran Emre’den başkası değildi. Emre maçı, maçta olanları bir solukta anlatıverdi ablasına. Lale özendi birden kardeşine, onun yaşında olmayı ne kadar da çok isterdi şimdi. Sıkıntı yok, sınav stresi yok ne kadar da masum bir hayat diye düşündü.
Lale: Tamam haydi içeriye girelim Emre. Geri kalan ayrıntılara evde devam edersin. Üşüteceksin terli terli. Hastalanırsın bak daha ilk haftadan gidemezsin okula. Bu sırada annesi çocuklarının sesini duyup kapıyı açtı.
Anne: Geç kaldınız ama sonra konuşuruz sizinle. Haydi, ellerinizi yıkayıp bana yardım edin sofrayı hazırlayalım birazdan babanız gelir yemeğe otururuz.
Lale annesini duymuyordu bile. Merdivenleri ikişer ikişer atlayarak odasına çıktı. Bugün dışarıda bir hayli zaman geçirmişti. Bir an önce oturmalıydı derslerinin başına. Lale yemeğe kadar biraz çalıştı. Yemeği yedikten sonra dinlendi biraz. Sonra tekrar devam etti kaldığı yerden. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı Lale. Saat bayağı geç olmuştu. Yarın okulun olduğunu hatırlamıştı. Aslında Lale bunu hiç unutmamıştı ama son üç- dört saattir aklında değildi okul. Bu düşüncelerle kapadı gözlerini Lale.
Okul saatine iki saat vardı Lale gözlerini açtığında. Hazırlanıp kahvaltıya indi. Yıllardır adet haline gelmişti onun için sabah kahvaltıları. Günün en önemli öğünü olduğu için o derece önem verirdi Lale kahvaltısına.
Babası iş için erken çıkmıştı bu sabah. Eğlenceliydi kahvaltıları yine eski okul zamanları gibi. Emre’nin okul sendromu başlamıştı yine.
“Bugün okula gitmesem ne olur? İlk gün ders olmaz nasıl olsa”gibi bahanelerle annesini kandırmaya çalışıyordu Emre.
Onları kavgalarıyla baş başa bırakarak evden ayrıldı Lale. Okul yürüme mesafesindeydi evlerine. Yolda giderken sınıftan bazı arkadaşlarını gördü. Konuştu, hasret giderdi onlarla. Okula dair her şeyi çok özlediğini fark etti birden. İlk dersleri sınıf hocaları Cengiz Hocaya idi. Herkes gibi oda çok severdi Cengiz Hocayı. Cengiz Hoca tatilin nasıl geçtiğini, tatilde neler yaptıkları gibi klasik sorular sordu ilk dersinde. İkinci dersinde bu yıl girecekleri sınavdan bahsedeceğini, motive edici bir konuşma yapacağını söyleyip sınıftan çıktı. Yan sırada oturan
Ayşe: Off! Böyle bir konuşma olmasa daha ilk günden şaşırırdım zaten.
Lale: Ayşeeeee!
Teneffüste herkes kendi âlemindeydi. Bazıları birbirine tatilde nereleri gezdiklerini, nasıl eğlendiklerini anlatıyor. Bazıları ise nasıl ders çalıştığını, hangi konuları bitirdiğinden bahsediyordu. Birden Lale’nin bakışları herkes gibi kapıya yöneldi. Kapıda sınıflarına doğru gelen yabancı biri vardı. Herkes meraklı gözlerle onu süzüyordu. O ise bu bakışlara aldırış etmeyip gayet rahat bir tavırla boş olan bir sıraya geçip oturdu. Ahmet bu durumlarda her zaman ki gibi biraz meraklı bir tavır ile:
Ahmet: Merhaba. Hoş geldin sınıfımıza.
Deniz: Hoş bulduk.
O sırada Cengiz Hoca geldi sınıfa. Deniz’i göstererek: “Arkadaşlar! Deniz benim önceki çalıştığım okuldan eski bir öğrencim. Bazı özel nedenlerden dolayı son yılında bu okula geldi. Onunla hemen kaynaşacağınıza, derste ve ders dışı aktivitelerde birlik olacağınıza eminim. Bu arada unutmadan Deniz çok başarılı bir öğrencidir. Bu da tatlı bir rekabet ortamı demektir sizin için. Bu sözleri söylerken Cengiz Hocanın bakışları Lale’nin üzerine döndü. Lale bu bakışları fark edebiliyordu. Onunda bakışları Deniz’in üzerindeydi. Birden onun ne kadar soğuk biri olduğu kanınsa vardı. Ayşe’ye fısıldayarak:
Lale: Soğuk birine benziyor baksana. Hoca ondan bahsederken onu överken gülümsemedi bile. Öyle değil mi sence de?
Ayşe: Önyargılı olma bence onunda haklı sebepleri vardır kendince. İlk girdiği bir ortamda kahkaha atmasını beklenemez herhalde.
Lale: Bilmem belki de senin dediğin gibidir.
Ayşe: Bence sen şu çocuğun başarılı olmasına bozulmuş olmayasın. Lale sitemli bir tavırla:
Lale: “Aşk olsun Ayşe”
Ayşe: Tamam tamam kızma hemen. Haydi, susalım artık hoca bize doğru bakıyor.
Cengiz Hoca ders boyunca girecekleri üniversite sınavından, planlı çalışma yöntemlerinden bu ve buna benzer konulardan bahsediyordu.
Lale hocayı dinler gibi görünüyordu. Aklı Deniz’ e takılmıştı o an. Ayşe’nin söylediği gibi Deniz’in başarısına takmıştı kafasını belki de. O sırada hocanın sınıfa sorduğu soruyla aklındaki düşüncelerden sıyrılıp kendine geldi. Ders soru ve cevaplarla geçmişti. Teneffüste başta Ahmet olmak üzere bazı öğrenciler Deniz’in etrafına toplandılar. Deniz sadece gülümsemek ve sordukları sorulara kısa kısa cevaplar vermekle yetindi. Lale ara sıra Deniz’e doğru bakıyor onun hal ve hareketlerini gözlemlemeye çalışıyordu. İkinci, üçüncü ders derken son derse girmişlerdi.
Son ders matematikti. Matematikçide diğerleri gibi sınavdan ve sınavın öneminden, ders çalışma yöntemlerinden bahsetti. Öğrencilerden bazıları daha ilk günden böyle sohbetlerin bünyelerine ağır geldiğini söylüyor, kendilerince dalga geçiyorlardı. Sonunda bitiş zili çalmıştı Lale’nin anlam veremediği bir halsizliği vardı. Hiç ders işlenmemesine rağmen bitkin hissediyordu kendini. Daha ilk günden böyle olursa sonrasını hayal bile etmek istemiyordu. Bu durumu evdekilerin de dikkatini çekmişti.
Baba: Sen iyi misin kızım? Yemekte de doğru düzgün bir şeyler yemedin zaten. İstersen bir doktora gidelim. Hava değişimi olabilir.
Anne: Bence Lale’nin durumu tamamen psikolojik kendini daha en baştan strese soktu. Biraz rahat davranması lazım ki derslerine konsantre olsun.
Lale annesinin her lafı dönüp dolaştırıp sınava getirmesine bozuluyor fakat bir şey söyleyemiyordu.
Lale: Gerek yok baba biraz dinlenirsem geçer yorgunum sadece o kadar.
Annesiyle de benzer konuşmalar yaptıktan sonra odasına çekildi. Uyumayı denedi olmadı. Ders çalışmayı denedi daha fazla kendinden kaçamayıp Deniz’i düşünmeye başladı. Onu düşünmek istemese de alıkoyamıyordu aklını. Deniz’in sınıfa girişi, hal ve hareketleri geliyordu gözünün önüne. Etkilemişti bu durum onu öyle hissediyordu. Bu düşüncelerle uykuya daldı Lale.
Gecenin üçünde sıçrayarak uyandı Lale. Önce yarı açık yarı kapalı olan gözlerini açtı iyice ve korku dolu bakışlarla etrafı süzmeye başladı. Kafasını yanında yatan kardeşine doğru çevirdi. Emre hiçbir şeyden habersiz derin bir uykudaydı. Bunu gören Lale biraz da olsa sakinleşebilmişti. Başucunda duran bardaktan birkaç yudum su içtikten sonra başını yavaşça yastığına koydu. Gördüğü rüyayı düşünüyordu. Rüyasında kendini derin, karanlık ve dipsiz bir kör kuyuya düşmüş olarak gördü. Avazı çıktığı kadar bağırıyor “ Çıkarın beni buradan, yardım edin” diye haykırıyordu. Birden kuyunun başında duran Deniz’i fark etti. Derin bir nefes aldı onu görünce. Onun kendine yardım edebileceğini düşündü bunun için Deniz’in adını haykırmaya başladı fakat umduğu yardımı bulamadı Deniz’den. Deniz Lale’nin haykırışlarına aldırmıyor hatta başında kahkahalar atıyordu. Lale bu kahkahaları duydukça kuyunun dibine battıkça batıyordu sanki. Bu kahkahalarla son bulmuştu rüyası. Altı üstü bir rüya diye söylenerek kendini rahatlatmaya çalışsa da bu rüyadan çok etkilenmişti Lale. Bunları düşünmemeye çalışarak gözlerini tekrar kapadı.
Çalan saatin sesiyle uyandı Lale. Sonra kafasını uyuyan kardeşine doğru çevirdi ve ona “Kalk bakalım uykucu” diye seslendi, yastığını kardeşine doğru fırlattı Lale. Emre ablasına naz yapmayı çok severdi ve yine öyle yaptı her zamanki gibi.
Emre: Ablaaaa! Bugünde okula gitmesem ne olur sanki diye söylendi.
Lale:”Her zaman aynı muhabbet Emre bak yanına gelirsem yapacaklarımı sen düşün.” Dedi ve yatağından kalktığı gibi kendini Emre’nin yanına attı ve onu gıdıklayarak uykusunu dağıtmaya çalıştı ve başardı da. Bu sırada anneleri onları uyandırmak için odanın kapısını açtığında gördüğü manzara karşısında gülümsemekten kendini alıkoyamadı. Sonra güle oynaya kahvaltıya indiler. Masa da oturan ve arkası dönük olan babalarının bir yanağına Emre diğer yanağına Lale birer buse kondurarak “Günaydın babacığım” dediler. Babaları da aynı tavırla onların yanaklarına birer buse kondurarak “Allah neşenizi daim etsin inşallah diyerek gülümsedi. Hep birlikte keyifli bir kahvaltı yaptılar.
Lale genelde erken giderdi okula. Bugün de öyle yaptı. Sınıfa geldiğinde henüz pek kimse yoktu. Geçip sırasına oturacaktı ki Ayşe’nin sesini duydu.”Günaydın Lale erkencisin yine” dedi ve heyecanlı heyecanlı Arda ile dün okul çıkışı neler yaptıklarını, nasıl eğlendiklerini anlatmaya başladı. Lale Ayşe’nin anlattıklarını dinler gibi gözüküp hiçbirini duymuyordu bile. En sevmediği muhabbetlerdi bunlar çünkü. Bunu Ayşe’ye defalarca söylemesine rağmen o anlatmaya devam ederdi hep. Lale de en sonunda böyle bir çözüm bulmuştu. Arada bir çaktırmamak için “evet, haklısın” gibi şeyler söylüyordu. O sırada “Herkese günaydın” diye bir ses duyuldu. Sesin sahibi Deniz’den başkası değildi. Lale ister istemez kafasını kaldırıp sesin geldiği yere doğru çevirdi bakışlarını. Deniz’in bu davranışına şaşırmıştı. Birden Ayşe’nin sesi ile irkildi.
Ayşe: Şu yeni gelen çocuk var ya hani neydi adı?
Lale: Deniz
Ayşe: Bizim karşı apartmana anneannesinin yanına yeni taşınmışlar annesiyle birlikte. Babası ekonomik sorunlardan dolayı intihar etmiş. Denizlerin maddi durumu çok iyiymiş aslında ama sonra her şey değişmiş. Böyle olunca da babası canına kıymış. Bu yüzden annesi ile Deniz ortada kalınca anneannesinin yanına taşınmak zorunda kalmışlar.
Lale: Bu kadar şeyi anında nasıl öğrendin. İnan şaşırıyorum sana.
Ayşe: Yani sen bu kadar anlattıklarıma değil de oraya takıldın öyle mi?
Lale: Hayır. Tabiî ki. Yaşadıkları üzücü bir durum gerçekten. Bir de bu yılda onun için bayağı talihsiz bir durum. Birden her şeyini kaybetmek, farklı bir ortama girmek,yetmezmiş gibi bir de sınav var tabi. Ben kaldıramazdım onun yaşadıklarını.
Ayşe: Ben de kaldıramazdım gerçekten. Bütün bunlara rağmen Deniz de Cengiz Hocanın övgüler yağdırdığı kadar varmış bu arada. Anneannesi Deniz’in yaşadığı olaylara rağmen azimle derslerine daha sıkı sarıldığını, gece gündüz demeden ders çalıştığından bahsetmiş anneme.
Lale düşündüklerinden utandı birden. Gerçektende onun soğuk biri olduğunu düşünürken Ayşe’nin dediği gibi önyargılı davranmıştı. Meğerse ne olaylar yaşamış, neler geçmişti başından Deniz’in. Gidip konuşmak istedi onunla ama vazgeçti sonra. Lale bu düşüncelerle boğuşurken kapıda hoca göründü. İlk dersleri Türkçe idi. Hoca kısa bir giriş yaptı konuya. Artık dersler başlamış sayılırdı. Hocalar daha ilk zamanlardan öğrencileri sıkmamak için yavaş yavaş giriş yapıyorlardı konulara. Bugünde böyle geçmişti. Ertesi günde, sonraki günlerde tekrarı gibiydi diğer günlerin sanki Lale için. Bu arada okul dershane koşuşturması başlamıştı. Hafta içleri de okul yetmezmiş gibi bir de dershaneye gidiyor, orada da birkaç saat etüt yapıyordu. Ailesi bu dönemde ona karşı desteklerini daha da artırıyor. Sürekli gürültü yapan kardeşi bile onun için sesini çıkarmıyordu. Bu durumda Lale’nin gözünden kaçmıyor, oda ilk günlerdeki rehavetinin aksine tüm dikkatini derslere veriyordu. Lale’nin hayatında bu rutin hareketlilikler devam ederken bir ay geride kalmıştı bile. Bu süre içerisinde Lale ile Deniz selamlaşmalar hariç tek bir kelime bile konuşmamışlardı. Lale hala Deniz’in davranışlarını gözlemlemeye devem ediyor, onun kişiliğini anlamaya çalışıyordu.
Bugün haftanın son günü ve son saatiydi. Ders programına göre dersleri coğrafya idi ama hocanın önemli bir işi çıktığı için tarih hocaları gelmişti derslerine. Hoca kendi konusuna devam eder diye bekliyordu tüm sınıf fakat hoca farlı bir şey yapıp bu yıl müfredatlarında olmayan Osmanlı Tarihinden bahsetmeye başladı. Ders soru-cevap şeklinde geçiyor, öğrenciler kendilerince yorum getiriyorlardı konuya.
Lale de herkes gibi fikrini söylemek için kaldırdı elini. Lale konuşmasını bitirmeden Deniz onun düşüncesi ile ilgili bir şeyler söylemeye başladı. Hoca Deniz’e sabretmesini ona da söz hakkı vereceğini söylese de Deniz devam ediyordu. Lale susmuştu sonunda. Onun bu kadar tepki vermesine anlam verememiş hatta çok sinirlenmişti.
Deniz: Bence Lale’nin düşünceleri çok saçma. Bir defa onun dediği gibi olsaydı sonucu bu şekilde olmazdı bugün.
Lale bu sözlerin gerisini duymuyordu bile. Yanaklarının kızardığını hissedebiliyordu. Nasıl olurda bir aydır derste ağzını açmayan çocuk bir anda hareketlenmiş adeta susmak bilmiyordu. Lale susmaya daha fazla dayanamadı. Bir şeyler söyleyecekti ki süre izin vermedi ona. Belki de mantıklı olan bu diye geçirdi içinden. Sınıftan çıkarken Deniz’e doğru sert sert baktı. Gidip sormak istedi dersteki davranışını ama vazgeçti sonradan yürüdü gitti.
Deniz de göz ucuyla Lale’ye doğru bakıyordu o sınıftan çıkarken. İleri gittiğini, fazla sert çıktığını daha yeni anlıyordu. Huyu böyleydi Deniz’in. Ani tepkiler verir sonra farkına varırdı hep. Yine öyle oldu. Arkasında oturan Ahmet’e dönerek
Deniz: Biraz fazla oldum galiba.
Ahmet: Biraz öyle oldu. Lale bu konularda hassastır zaten. Bu biraz fazla oldu. Sana bir tepki vermemesine şaşırdım doğrusu. Ders bitmeseydi alırdın cevabını.
Deniz yaptığından iyice utanmıştı. Gönlünü nasıl alabilirim acaba diye soruyordu kendine.
Lale’nin kızgınlığı eve geldiğinde de devam ediyordu. Sudan bir sebepten dolayı annesiyle de tartışmıştı. Kendinden bile beklemediği tepkiler verdi o akşam ailesine okulda olanlardan dolayı. Bunları düşünerek yattığı yerde uyuyakaldı.
Uyandığında rahatlamıştı Lale. Uyumak her zamankinden iyi gelmişti ona. İlk iş olarak mutfağa gitti. Annesi kahvaltıyı hazırlıyordu o sırada.
Lale: Günaydın anneciğim. Biliyorum kızgınsın akşam olanlar yüzünden. Özür diliyorum sizden. Bir daha aynı şeyi tekrarlamayacağım. Buna emin olabilirsin.
Anne: İnşallah tekrarlamazsın. Ne kadar sıkıntılı bir dönemde olduğunu biliyoruz kızım. Ne kadar anlayışlı olduğumuzun sende farkındasındır umarım. Bu durumu suiistimal etmezsen seviniriz.
Lale: Tamam çok çok özür diliyorum. Şimdi çıkmam gerek görüşürüz.
Anne: Kahvaltını yapmadan çıkmazdın hayırdır?
Lale: Geciktim biraz o yüzden dershanede yerim bir şeyler diyerek annesini atlatmayı başardı.
Lale dershaneye geldiğinde hoca çoktan derse başlamıştı. Özür dileyip yerine geçti. Diğer günlerden farkı yoktu bugününde onun için. Yoğun geçen derslerin ardından eve gitmek üzere ayrıldı dershaneden yolda aklına Ayşe’ye vermesi gereken bir notun olduğunu hatırladı. Ayşe’yi arayarak evde olup olmadığını sordu önce. Aldığı olumlu cevabın ardından Ayşelerin semtine giden otobüslerden birine bindi. İki durak sonra aynı otobüse Deniz’ de bindi. Deniz’in dershaneden çıktığı elindeki bir yığın kitaptan ve bitkin halinden anlaşılıyordu. İlk Lale fark etti Deniz’i. Deniz Lale’den çok uzakta oturuyordu ve arkası dönüktü. Lale’yi göremezdi istese de. Rahattı bu yüzden Lale. Ayşelere yaklaştığını fark edince inmek için hazırlandı. Arka kapıya daha yakın olduğu için oraya yöneldi. Deniz’ de aynı durakta inecekti. Oda ön taraf kalabalık olduğu için Lale gibi arka kapıya yöneldi. Arka arkaya indiler otobüsten. Lale arkasında Deniz’in olduğunun farkında değildi. Bu defa onu gören Deniz olmuştu. Ayşelere doğru ilerleyen Lale’ye seslendi Deniz.
Deniz: Merhaba Lale nasılsın? Sende mi bu taraflarda oturuyorsun yoksa?
Lale: Derste yaşananlardan sonra Deniz’in bu kadar rahat olmasına anlam veremezken soğuk bir eda ile:
Lale: Merhaba. Yok, hayır burada oturmuyorum ben.
Deniz Lale’nin soğuk davranışlarının farkındaydı.
Deniz: Lale derste olanlar için özür diliyorum senden. Biraz ileri gittim galiba. Öyle yapamamalıydım ama bir an için kontrol edemedim kendimi.
Lale konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyordu.
Lale: Önemli değil. Benim şimdi gitmem gerekiyor. İyi akşamlar diyerek kestirip attı. Kendide şaşırmıştı bu hareketine. Hızlı hızlı adımlarla yürüdü Ayşelerin apartmanına doğru merdivenleri ikişer üçer atlıyordu. Garip duygular hissediyordu Lale adını koyamadığı heyecanlıydı sanki.
Deniz de arkasından bakakalmıştı Lale’nin. Böyle bir tepki vermesini beklemiyordu ondan. Eve doğru yürürken oda Lale’yi düşünüyordu. Dersteki durumu, azmi, davranışları bakımından diğerlerinden çok farklı bir kız diye geçiriyordu içinden.
Lale Deniz ile karşılaştığından Ayşe’ye hiç bahsetmedi. Notları bırakıp çok acelesi olduğunu ve hemen eve gitmesi gerektiğini söyledi. Ayşe anlam verememişti arkadaşının haline.
Ayşe: Neyin var Lale iyi misin sen?
Lale: İyiyim bir şeyim yok. Dershane yormuş olabilir. O kadar sadece başka bir şey yok yani.
Ayşe arkadaşının verdiği kaçamak cevaplardan anlamıştı başka bir şeyin olduğunu ama üstelemek istemedi.
Ayşe: Tamam canım sen öyle diyorsan öyledir.
Lale: Bırak dalgayı şimdi Ayşe. Gerçekten çok geciktim merak ederler evden. Hoşça kal.
Ayşe: Tamam güle güle canım
Yol boyunca Deniz’i düşündü Lale. Kızmıştı kendine. Ufak bir olayı ne kadar da abartıyorum dedi kendi kendine. Deniz’in ailevi olaylarını da hatırlayınca iyice kızdı kendine. Büyütmeye gerek yoktu artık. Aklına koymuştu. Okula gidip bu defa o özür dileyecekti Deniz’den. Bu yüzden hiç sevmediği pazartesi gününü iple çekiyordu.
Hafta başı gelmişti nihayet. Lale’nin gözleri okula girdiğinden beri hep Deniz’i arıyordu. Bahçede yoktu Deniz. Sınıftadır ümidiyle merdivenleri hızlı hızlı çıktı Lale. Yanılmamıştı Deniz kendinden geçmiş bir vaziyette önünde duran kitabına gömülmüştü. O kadar dalgındı ki Lale’nin kendisine günaydın dediğini bile duymamıştı. İkinci kez “Günaydın” dedi Lale. Deniz kafasını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Lale’yi görünce şaşırmıştı biraz.
Deniz: Günaydın. Nasılsın görüşmeyeli?
Lale: İyi nasıl olsun işte.
Lale lafı uzatmayı sevmezdi hiçbir zaman. Söyleyeceği ne varsa dolandırmadan söylerdi. Bu sefer yapamıyordu aynı şeyi. Okuldan, dershaneden, laf açıyor ama konuyu bir türlü söylemek istediği yere getiremiyordu. Sonunda cesaretini toplayıp konuya girmeyi başardı.
Lale: Geçen gün olanlardan dolayı üzgünüm Deniz.
Deniz hatırlayamadı birden. Düşündü biraz. Lale Deniz’e yardımcı olmak için.
Lale: Hafta sonu yolda olanlar hani.
Deniz: O gün için üzgün olunacak bir şey yok bence. Esas ben tekrar özür diliyorum senden.
Lale: Unuttum ben o günü.
Deniz: Anlaştık o zaman. Sorun yok yani.
Lale gülümsemekle yetindi Deniz’in son söylediğine. Yerine otururken bile hala gülümsemeye devam ediyordu. Ayşe arkadaşının durumunu fark etti hemen. İmalı bir şekilde
Ayşe: Hayırdır neşenizi neye borçluyuz Lale Hanım.
Lale: Neşeli miyim? Farkında değilim hiç. Her zamanki halimmiş gibi geliyor bana.
Ayşe: Yok böyle değilsin her zaman. Deniz ile ilgili bir durum bence. Baksana ikinizin de ağzı kulaklarında.
Lale bir şey söyleyemedi Ayşe’ye. Daha doğrusu söyleyecek bir şey bulamadı. Haklıydı çünkü Ayşe. Deniz’i görünce daha önce hissetmediği duyguları hissediyordu. Düşüncelerinde dahi yer vermediği o kelime geldi aklına. Acaba aşık mı olmuştu Deniz’e. Sonra bu düşünceyi aklına getirmemeye çalıştı. Hiç olmayacak şey hele de bu yılda dedi kendi kendine. Kestirip atmaya çalıştı bu düşünceyi kafasından. Lale o gün Deniz’den tarafa bakmamaya özen gösterdi. Teneffüsler de dahi yerinden kalkmayıp soru çözmeyi tercih etti. Deniz de aynı şekilde gün boyu yerinden kalkmamıştı. Ders çıkışında sınıf hocaları bir grup öğrenci ile özel görüşme yapacaktı. Bu öğrenciler arasında Deniz ve Lale de vardı. Hoca yaptıkları görüşmede onlardan çok umutlu olduklarını, hepsinden güzel dereceler beklediklerini söyleyip herkese bazı kaynaklar verdi. Aralarında dönüşümlü olarak kullanmalarını istedi. Bunları kontrol edeceğini özellikle vurguladı. Lale ile Deniz görüşme sırasında tek kelime konuşmadılar. Sadece iyi akşamlar dediler ayrılırlarken.
Lale’nin okul çıkışında dershanesi yoktu bugün. O yüzden eve erken gitmişti. Zaman kaybetmemek için yemeğini babasının gelmesini beklemeden yedi. Sonra dinlendi biraz. Dinlenirken de bugünü düşündü Ayşe’nin söylediklerini. Annesinin sesiyle kendine geldi.
Anne: Kızım oturdukça oturuyorsun. Haydi derslerinin başına artık.
Lale: Tamam başlıyorum hemen.
Odasına çıkıp masanın başına geçti. Günlük tekrarını yaptı önce. Ardından planına göre bu akşam yapması gerekenleri yaptı. Lale yıllardır planına göre çalışırdı. Eskiden beri alışkanlık haline getirmişti bunu. Okul sınavlarına üniversiteye hazırlık derken epey yoruluyordu Lale. Okuldaki sınavları vardı bu aralarda o yüzden bir haftası bu şekilde yoğun geçmişti.
Nihayet okul sınavları bugün sona ermişti. Son iki saatleri de boştu. Lale gitmek üzere hazırlandı. Ayşe’nin çıkıp dolaşma teklifini yorgunum diye geri çevirmişti.
Deniz: Hemen gidiyor musun Lale? Kantinde biraz oturalım istersen.
Lale bu teklife hayır diyememişti. Kantine kadar konuşmadan yürüdüler. Aralarındaki sessizliği ilk önce Deniz bozmuştu.
Deniz: Ee anlat bakalım nasıl gidiyor çalışmalar?
Lale: İyi sayılır şimdilik. Senin nasıl gidiyor?
Deniz: Benimde iyi sayılır.
Lale: Sana bir şey sormak istiyorum.
Deniz: Tabi ki.
Lale: Nereyi hedefliyorsun?
Deniz: Çocukluğumdan beri en büyük hayalim olan hukuk fakültesi hedefim. Babamda çok isterdi başarılı bir hukukçu olmamı.
Lale baba kelimesini duyunca durakladı biraz. Babasının başına gelenleri Ayşe’den öğrenmişti. Ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Sonra Deniz Lale’nin konuşmasına fırsat vermeden devam etti.
Deniz: Babam yaşadığımız ekonomik sıkıntılardan dolayı intihar etti. Annem ve ben çok zor bir dönem geçirdik. Hem bu olaydan önce hem de sonrasında. İkimizin de toparlanması bir hayli zaman aldı. Özellikle de benim. Okulumu ve dolayısıyla alıştığım çevreyi bırakmak çok zor oldu. Anneannemin yanına taşınmak zorunda kaldık bu yüzden. Hem de böyle önemli bir yılda. Babamı da kaybetmek bende derin bir yara bıraktı.
Deniz yaşadıklarını anlatırken çok kasılmıştı ve bir o kadarda üzülmüştü. Elinde olmadan gözlerinden birkaç damla yaş süzülüvermişti. Bu sırada Lale Deniz’i rahatlatmak için konuyu değiştirdi.
Lale: En son hangi filmi izledin?
Deniz: Umut’ u izledim. Duydun mu o filmi?
Lale filmi çok iyi biliyordu bu yüzden sorduğu soruya da pişman olmuştu. Ne yapacağını bilemedi. Çünkü film oğlunun hayatı için kendi hayatından vazgeçen bir babanın öyküsüydü. Deniz’in hayatına benzer çok yön vardı filmde. Bu da Lale’yi daha da derinden etkilemeye yetmişti. Konuyu dağıtmak için saatine baktı Lale ve dedi ki:
Lale: Umut’u bilmiyorum ama saatte bakacak olursak benim durumum çok umutsuz.
Deniz gülümseyerek:
Deniz: Senin yanında zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım.
Lale Deniz’in söylediklerini duymamazlıktan geldi. Sonra görüşürüz deyip ayrıldı yanından. Lale Deniz’in son sözlerini nasıl yorumlayacağını şaşırmıştı. Acaba ona olan duyguları karşılıklı mıydı? Ben ona ne hissediyorum ki dedi kendine. Karşılık bulayım. Bu düşüncelerle eve nasıl geldiğini anlayamadı. Bu düşüncelerinden kurtulmak için bir şeyler yapmalıydı. Ders çalışmaktan başka bir şey bulamadı ve masanın başına oturdu. Bu sıralar isteksizdi ama. Çalan zilin sesiyle irkildi babası gelmiş olmalıydı. Bu defa annesinin seslenmesini beklemeden yemek için aşağı indi. Lale’nin dalgın halleri babasının da gözünden kaçmamıştı.
Baba: Bir problem mi var kızım neden bu kadar durgunsun kızım?
Lale: Bilmiyorum baba yorgun gibi hissediyorum kendimi sürekli.
Baba: Biraz rahatla kızım bu kadar kasma kendini sonunda ölüm yok ama fazlada gevşetme tabi. Ben senin bu dengeyi en iyi şekilde kuracağından eminim.
Babası ile konuşunca birazda olsa rahatlamıştı Lale. Annesinden daha anlayışlıydı babası. Annesi babası kadar hoşgörülü değildi bu konuya. Babasının söyledikleriyle motive olup dersin başına geçti Lale. Kendine belirlediği hedefi çoktan aşmıştı bu gece. Lale saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan çalıştı. İleride pişman olmak istemiyordu. Gelip geçici bir heves uğruna.
Ertesi gün sınıfta gayet resmiydiler. Sonra ki günlerde böyle geçmişti. Lale bir türlü anlam veremiyordu bu duruma. Bir gün gayet samimi bir şekilde oturup konuşuyorlar. Sonra birbirlerini hiç tanımıyormuş gibi davranıyorlardır. İlk dönemin bitmesine de iki hafta kalmıştı. Son sınavlarını oluyorlardı şu sıralar. Bir yandan da dershane ki tempo artarak devam ediyordu. Bugün teneffüste sınıf hocaları yanlarına gelip ders çıkışında özel öğrenci grubunu toplayacağını kimsenin bir yere ayrılmamsını söyledi. Lale tatili nasıl değerlendireceğimiz konusunda bize yardımcı olacak diye geçirdi içinden. Fakat hocaları daha da fazlasını yapmış. Öğrencileri ikişerli gruplara ayırarak birbirlerini eksik olduğu konuları bu şekilde tamamlama fırsatı vermişti onlara. Lale’ ye grup arkadaşının Deniz olduğu söylendiğinde ikisi bir an göz göze gelmişlerdi. Lale bir ara itiraz etmeyi düşündü ama ne diyeceğini bilemediği için vazgeçti. Çıkışta ne yapabilecekleri, nasıl bir yol izleyecekleri hakkında konuşmaya başladılar.
Deniz: Şanslıyım tatilde seni göreceğim için rahat bırakmam seni haberin olsun.
Lale bu sözler karşısında gülümsemekle yetindi. Fakat içinde bir türlü anlam veremediği bir heyecan vardı. Aslında Lale’ de mutlu olmuştu tatilde Deniz’i göreceği için.
İki hafta çok çabuk geçmişti. İlk hafta yoğun geçen sınavların ardından ikinci hafta okulda dersler genelde boş geçtiği için bu haftayı dershaneye giderek değerlendirdi Lale. Deniz’ de son hafta Lale’ye dershanede olacağını hızlandırılmış kurslara katılacağını söylemişti.
İlk dönemin son günüydü bugün. Lale hem karnesini almak hem de sınıf arkadaşlarıyla vedalaşmak için gitti okula. Bir renklilik vardı bugün okulda. Ara sınıflar tiyatro gösterisi hazırlamışlardı akşam için. Sınıfa girdiğinde gözleri ilk Deniz’i aradı Lale’nin sınıfta yoktu. Gözleri onu ararken Ayşe gözüktü kapıda. Ayşe ile lafa dalıp unutmuştu Deniz’i. Hoca elinde karnelerle sınıfa girdi. Sınıftakiler büyük bir heyecanla yerlerine oturdular ve ardından hocanın klasik konuşmasını dinlediler mecburen. Ardından beklenen an geldiğinde Lale’nin aklına Deniz geldi yeniden. “Neredeydi? Neden gelmedi? Bir sorun mu vardı?” gibi sorular beynini meşgul etmeye başladı. Sonra hocanın Lale’nin ismini söylemesiyle yerinden kalktı ve hocasının yanına giderek karnesini aldı. Lale’nin her zaman ki gibi başarılı bir karnesi vardı. Ayşe’nin ki de fena sayılmazdı bu dönem. Hoca sınıfın genel durumunun geçen yıllara oranla daha iyi olduğunu bu performanslarını sınavda da göstereceklerine tüm hocalarla beraber inandıklarını söyleyip sınıfı motive etti. Ayrıca bu yarıyıl tatilini çok iyi değerlendirmelerini söyledi ve eklemeye devam etti. Üniversite sınavının ilk basamağı olan YGS ye çok az bir zaman kaldığından bu tatilin onlar için büyük bir fırsat olduğundan bahsetti ve bu cümlelerle bitirdi konuşmasını. Lale’nin gözleri hep kapıdaydı. Belki gelir diye bekliyordu Deniz’i. Hoca sınıftan çıkacağı sırada geriye dönüp Lale’ye seslendi.
Hoca: Lalecim Deniz’in karnesini de sana veriyorum. Siz nasıl olsa tatilde grup çalışması için görüşüceksiniz. Verirsin o zaman karnesini ona ve kendisini tebrik ettiğimi söylemeyi ihmal etme sakın. Bu arada unutmadan çok çalışın size çok güveniyorum.
Lale “tamam hocam biliyorum” diyerek Deniz’in karnesini hocasından aldı. Sınav notlarından da belli olduğu gibi çok başarılı bir karnesi vardı Deniz’in. Lale sınıf arkadaşlarıyla görüşüp gitmek için hazırlandı.
Ayşe: Akşam ki tiyatro gösterisine gelecek misin Lale?
Lale: Kendimi çok iyi hissetmiyorum gelemem büyük ihtimalle
Ayşe: Israr sevdiğini bildiğim için üstelemiyorum. Sen bilirsin ama yine de gelmeye çalış. Son defa eğlenirdik hep birlikte.
Lale “tamam düşünürüm” diyerek Ayşe’nin yanından ayrıldı.
Deniz’i arayıp neden karneyi almaya gelmediğini sormayı düşündü. Sonra aramasının kendince hoş olmayacağı kanısa vardı. Lale kapıdan girdiğinden evde gergin bir hava hâkimdi. Emre’nin karnesidir bu durumun sebebi diye aklından geçirdi. Yanılmamıştı. Emre’nin karnesinde 3 tane zayıf vardı. Annesi Emre’yi karşısına almış bu duruma bir son vermesi gerektiğini artık derslerine azimle sarılmanın zamanının çoktan geldiğini söylüyordu. Emre’de annesi dinlemiş gibi davranıyordu. Lale’nin karnesine bakma gereği bile duymamıştı annesi. Lale’ye dönerek kızım gidip kardeşinle bir de sen konuş onun anlayacağı dili sen daha iyi bilirsin diye söylenerek mutfağa gitti. Lale Emre ile sonra konuşmasının daha iyi olacağını düşünüp odasına çıktı.
Lale önce üzerine rahat bir şeyler giyindi. Müzik dinlemeye başladı. Müziğin etkisiyle yattığı yerde uyuyakalmıştı. Sonra annesi odaya girdi ve Lale’nin üzerine bir yorgan örtü. Yanağına bir buse kondurarak odanın kapısını yavaşça kapatarak çıktı.
Lale uyandığında gözlerindeki şişkinlikten anladı ne kadar uyuduğunu. Yataktan kalktı banyoda yüzünü yıkadı. Sonra odasına tekrar döndü pencereden bakmaya başladı ve o sırada aklına yine Deniz takıldı. Telefonu eline alıp Deniz’e mesaj atmayı düşündü. Hala karar vermiş sayılmazdı ne yapacağına. En sonunda mesaj atmanın mantıklı olduğuna karar verdi. Ve sonunda “Selam nasılsın? Neden dün karneyi almaya gelmedin” yazarak mesajı yolladı. Heyecanla cevap gelmesini bekliyordu. Odada turlamaya başladı bir yandan da kendine kızmaya. Neden Deniz’le bu kadar yakından ilgileniyordu kendide buna bir cevap bulamıyordu ya da bulmaktan korkuyordu. Ve sonunda beklediği mesaj gelmişti. “ Deniz kendini iyi hissetmediği için gelemediğini yazmıştı. Ayrıca müsait olduğu ilk fırsatta ders planı yapmaları için görüşmeleri gerektiğini” de eklemişti mesajına. Lale heyecanlanmıştı Deniz’in son cümlesine. Cevap olarak yarının kendisine de uyarsa olabileceğini yazdı. Sonunda yarın okulun orda ki kafede buluşmak üzere sözleştiler. Lale yarın olmasını şuan o kadar çok istiyordu ki içi içine sığmıyordu adeta. Sonra Emre’nin sesiyle irkildi. Ablasını kahvaltıya çağırıyordu. Kendinden beklenmeyen bir davranış sergilemiş evdekilerden önce uyanmıştı bu sabah Emre. Okullar tatil olduğu için neşesi yerindeydi. Karnesi aklına bile gelmiyordu. Annesi karne ile ilgili tam bir şey söyleyecekti ki annesine engel oldu Lale. Emre’ye dönerek “Bugün dışarı çıkalım mı seninle ne dersin?” dedi Lale. Emre düşünmeden kabul etti bu soruyu. Kahvaltıdan sonra iki kardeş çıktılar. Önce sinemaya gittiler. Sonra bir şeyler yiyip akşama doğru eve döndüler. İkisi içinde güzel bir gün olmuştu bugün. Özelliklede Lale için. Evde oturup beklese zaman hiç geçmez boyunca ders çalıştı Lale. Böyle yaparak şu sıralar bir türlü rahatlamayan vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu.
Beklediği gün sonunda gelmişti Lale’nin. Lale’nin dershanedeki dersleri Deniz gibi sabah başlayıp öğleye kadar bitiyordu. Bundan dolayı ikisi de derslerini aksatmamak için öğleden sonrayı seçmişlerdi. Lale biraz gecikeceğini söyleyip ayrıldı evden. Yoğun ve bir o kadar da sıkıcı geçen derslerin ardından buluşacakları yere gitmek üzere ayrıldı dershaneden. Lale kafeye gittiğinde Deniz köşedeki masalardan birine geçmiş yüzü kapıya dönük bir biçimde oturuyordu. Lale’nin geldiğini görünce ürkek bir tavırla kendini fark ettirmek için elini kaldırdı. Lale Deniz’i fark etmiş yanına doğru yürüyor bir yandan da düşünüyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi adeta selam verirken. Klasik selamlaşma, hal hatır sorma muhabbetlerinin ardından ders çalışma zamanlarını ayarladılar. Tatil boyunca dört defa bir araya gelecekler; Lale Deniz’in başının dertte olduğu trigonometriyi, Deniz de hiç soru kaçırmam dediği analitik geometriyi anlatacak bu şekilde birbirlerinin eksiklerini tamamlayacaklardı. Sohbet ders konusundan farklı farklı yerlere gelmişti. Deniz Lale’yi ilk gördüğünde çok havalı ve şımarık biri olduğu zannettiğinden bahsetti. Lale’nin heyecanı geçmiş rahatlamıştı. Oda ilk geldiğinde ona karşı düşündüklerini söyledi. Lale şu an o kadar çok mutlu hissediyordu ki kendini ne ders ne sınav hiçbir şey gelmiyordu aklına. Sessizlik olmuştu bir anda. Deniz’in sesi bozdu bu anı.
Deniz: Sana bir şey söylemek istiyorum. Belki de bunu en başından söylemeliydim ama cesaret edemedim bir türlü. Sana karşı ilk gördüğüm andan beri bir şeyler hissediyorum. Gelip geçici bir şeydir diye bekledim ama geçmedi hatta artarak devam etti inan bana.
Deniz son sözlerini söylerken Lale’nin gözlerinin içine bakıyordu. Utandığını hissetti Lale hem de çok. Ne diyeceğini bilemedi. Böyle bir şeyi ilk kez yaşıyordu. Lale Deniz’in duygularının karşılığına kat kat sahipti ama nasıl söyleyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Deniz Lale’nin bir şey söylemesine fırsat vermeden devam etti.
Deniz: Belki bunları sana söylemem hata ama saklamak çok daha zordu benim için.
O konuştukça Lale’nin yüzü renkten renge giriyor, söyleyecek söz bulamıyordu. Bir an önce uzaklaşmak istiyordu buradan.
Lale: Gitmem gerek geç oldu. Sonra görüşürüz.
Dışarı kendini zor attı Lale. Yürüyordu hızlı hızlı. Bir yandan da düşünüyordu. Otobüste karşılaştıkları zaman geldi aklına. Aynı şeyi yine yapmış
Deniz’i yüzüstü bırakmıştı.
Deniz de çıktı Lale’nin arkasından peşinden gitmek istedi ama vazgeçti. Peşinden gitsem daha ne söyleyeceğim ki söylemek istediğim her şeyi açıkça söyledim zaten dedi kendi kendine. Duygularının karşılıklı olmasına dua ediyor, aksi durumu aklından bile geçirmek istemiyordu. Halsiz ve isteksiz bir şekilde zili çaldı Deniz. Kapıyı anneannesi açmıştı. Gözünden kaçmamıştı torununun bu durumu. Babasından sonra Deniz’in üstüne daha da düşer olmuşlardı annesi ile birlikte.
Anneanne: Neyin var yavrum? Durgusun biraz.
Deniz önemli bir şey yok diyerek odasına çekildi. Annesi henüz işten gelmemişti. Annesi maddi sıkıntılar yüzünden geç saatlere kadar çalışıyor, onu hiçbir şeyden mahrum bırakmamak için çabalıyordu. Odasında ne yapacağını bilemeden belki saatlerce oturdu Deniz. İçeriden gelen “Yemek hazır” sesiyle kendine geldi. Annem gelmiş olmalı diye düşündü. Annesine halini hissettirmemek için toparlandı biraz.
Anne: Oğlum nasılsın? Anneannen yorgun olduğunu söyledi.
Deniz: Biraz öyleyim ama abartılacak bir şey yok. Dinlenince geçer.
Anne: Tamam uzat tabağını haydi. Bak anneannen en sevdiğin yemeklerden yapmış.
Deniz çok sevdiği karnıyarığı bile sırf annesi bir şeyler anlamasın diye zorla yemeye çalıştı.
Lale’nin durumu da farksız değildi Deniz’den. Bir yandan duygularının karşılıklı olduğuna seviniyor, diğer yandan da her şeyin bir zamanı olmalı bu yıl böyle bir şey imkânsız diyordu kendi kendine. Lale’nin yemekteki durumu annesinin gözünden kaçmamıştı. Kızıyla dertleşmek için odasına çıktı fakat Lale sadece yorgun olduğunu üstüne basa basa söylemiş annesini inandırmıştı. Annesi nereden bilebilirdi ki kızının derdinin sınavlardan çok çok başka şeyler olduğunu. Cevaplarını bir türlü bulamadığı sorularla uykuya daldı Lale.
Uyur uyanık bir halde sabaha doğru kalktı Lale. Son birkaç gündür çalışıyor gibi göründüğü ama kendini bir türlü veremediği derslere konsantre olmaya çalıştı. Kahvaltıya kadar çalıştı Lale. Bugün dershanesi de yoktu. Aklına Ayşe gelmişti.
Arkadaşına çok ihtiyacı vardı şu an. Saate bile bakmadan telefona sarıldı Lale. Ayşe’nin sesi uykulu uykulu geliyordu.
Lale: Ayşe bugün dershaneden sonra bize gelebilir misin? Seninle konuşmam gereken şeyler var.
Ayşe: Tamam canım gelirim dershane çıkışı. Bir problem yok demi.
Lale: Gelince konuşuruz. Bekliyorum mutlaka.
Lale telefonunu elinden bırakmıyor, Deniz arar belki de mesaj atar diye geçiriyordu aklından. İsteme istemeye de olsa dersin başına oturdu Lale. YGS ‘ye üç ay gibi kısa bir zaman kalmıştı. Temposunu artırması gerekirken o tam tersini yapıyordu şu anda. Kitapları görünce Deniz ile birlikte çalışmalara devam etmeleri gerektiğini hatırladı. Nasıl olacak bu olanlardan sonra diye sordu kendi kendine. Yanıtını veremiyordu sorduğu sorunun. Bu düşüncelerle boğuşurken Ayşe’nin sesini duydu. Aşağı indiğinde onu annesi ile sohbet ederken buldu.
Lale: Hoş geldin Ayşe. Biz odama çıkalım istersen daha rahat oluruz.
Bunları söylerken sesindeki heyecan anlaşılıyordu Lale’nin. Annesi Lalelerin ders çalışacaklarını zannettiği için
Anne: Evet siz odaya çıkın Emre rahat vermez size burada.
Ayşe Lale’nin tavırlarından garip bir durum olduğunu anlamıştı. Merdivenleri koşarak çıktı iki arkadaş. Lale odanın kapısını soluk soluğa açtı. Ayşe meraktan çatlıyordu bu arada.
Ayşe: Neyin var senin? Anlat lütfen
Lale olanları kendi duyguları ile birlikte bir bir anlattı. Ayşe şaşkındı. Lale’den hiç beklemezdi. Onun bu yıl sınavdan başka bir şey düşünmeyeceğini sanıyordu.
Ayşe: Önce rakiptiniz şimdi…
Lale cümleyi tamamlamasına fırsat vermedi, sözünü kesti hemen.
Lale düşündüğün gibi bir şey olamaz, imkansız derken gözleri dolmuş ağlamaya başlamıştı arkadaşının kucağında.
Ayşe: Seni anlayamıyorum Lale. Birbirinizi seviyorsunuz işte sınavı da bu kadar abartma artık. Rahat olmaya çalış biraz. Hem bu şekilde davranarak derslere de veremezsin kendini.
Arkadaşı ile konuşmak iyi gelmişti Lale’ye. Daha sağlıklı düşünmeye başlamıştı. Kararını vermişti Deniz’e duygularının karşılıklı olduğunu söyleyecekti.
Üç gün geçmişti bu olayın üzerinden. Lale hissettiklerini Deniz’e söylemek istiyor ama bunu nerede, nasıl yapacağını bilemiyordu. Yine bazı şeyleri Deniz’den bekliyor, telefonunu elinden düşürmüyordu.
Deniz’de Lale’yi düşünüyordu. Ne yapması gerektiğini de bilemiyordu. Bu durum onu daha çok üzüyor ve aklını karıştırıyordu. Sonunda dayanamayıp Lale’yi aramaya karar verdi. Telefonun sesiyle heyecanlandı. Bir an için duraksadı ve acaba Deniz mi arayan diye düşündü. Yanılmamıştı arayan Deniz’di. Heyecanını bastırmaya çalışarak açtı telefonu.
Lale: Efendim.
Deniz: Nasılsın Lale?
Lale: İyiyim sağol. Sen nasılsın?
Deniz: Eh işte. Seni merak ediyorum kaç gündür neden hiç aramadın beni?
Lale ne diyeceğini bilemedi bir an için. Biraz duraksadı ve sonra toparlardı söyleyeceklerini.
Lale: Ders çalışıyordum yoğun bir ders programı yaptım kendime. O yüzden zaman bulamadım.
Deniz: Madem yoğun bir program hazırladın kendine beni de dâhil eder misin? Uygun mu yarın senin için?
Lale hayır diyememiş ve bu teklifi kabul etmişti. Sözleşmişlerdi yarın kütüphaneye gidip ders çalışmaya.
Yine bir Pazar sabahı idi ama bu pazarın diğerlerinden bir farkı vardı. Ertesi gün okullar açılacaktı. Lale bugünün gecesinde bunları düşünerek uyumuş ve aynı düşüncelerle doğan güneşle beraber uyanmıştı. Saate baktı, henüz altıya on vardı. Kardeşine doğru baktı üzeri açılmıştı Emre’nin. Kalkıp kardeşinin üzerini örttü, onu uyandırmamak için yavaş adımlarla odadan ayrıldı. Uykuluydu biraz. Kendine gelmek için elini yüzünü yıkadı. Evin içinde dolaştı biraz. Kendine geldiğini hissedince ders çalışmak için odasına geçti. Genelde bu saatlerde çalışmak adeti idi Lale’nin. Eline bir test kitabı alıp masaya oturdu. Ders çalıştığında saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyordu Lale. Yine öyle olmuştu. Annesinin ona seslendiğini bile duymamıştı. Annesi kızının hala uyanmadığını düşünüp odasına çıktı. Oda da yoktu Lale. Bu sırada zar zor Emre’yi uyandırdı annesi. Lale onların sesleri ile irkilmiş, kendine gelmişti. Yerinden kalkıp yan odaya geçti.
Anne: Günaydın kızım ders mi çalışıyordun yine.
Lale: Günaydın evet uyku tutmadı da.
Anne: Biz de burada kaç saattir Emre Bey’i uyandırmaya çalışıyoruz.
Bu sırada Emre onların konuşmasını fırsat bilip tekrar uykuya dalmıştı. Annesi daha fazla uğraşamayacağım deyip aşağı inmiş uyandırma görevini Lale’ye teslim etmişti.
Lale: Emre haydi kalk artık bak televizyonda maç varmış kalkmazsan izleyemeyeceksin çabuk.
Emre maç kelimesini duyunca yerinden fırlamıştı hemen. Emre’nin en büyük tutkusuydu maç izlemek. Lale de inmişti kardeşinin arkasından. Emre kandırıldığını televizyonu açınca anlamış ama iş işten geçmişti bir kere. Babası çocuklarını kahvaltı masasında bekliyordu.
Baba: Nerede kaldınız öğle olacak şimdi.
Lale: Tamam geldik baba.
Emre’ye dönerek haydi artık oflamayı bırak da gel. Bizi bekliyorlar. Emre istemeye istemeye televizyonun başından kalkıp masaya oturdu. Önce oğlu ile ilgilendi Mustafa
Bey. Neşelendirmek için biraz maç muhabbeti yaptı oğlu ile. Emre’nin uykusu açılmış, keyfi yerine gelmişti maçtan bahsedince. Mustafa Bey genelde çok yoğun çalıştığı için çocuklarını ancak kahvaltısı masasında görebiliyordu. Bu yüzden ikisiyle de tek tek ilgileniyor, gönüllerini alıyordu. Sıra Lale’ye gelmişti.
Mustafa Bey: Nasılsın bakalım güzel kızım. Heyecanlı mısın dedi esprili bir şekilde Malum yarın okullar açılıyor.
Lale: Dalga geçme baba görende birinci sınıfa başlayacağım falan zannedecek. Bir heyecan falan yok yani. Annesi lafa karıştı hemen.
Anne: Bence en büyük heyecanını bu yıl yaşayacaksın. Şimdiden kendini alıştırırsan iyi edersin.
Lale annesinin sözüne tam bir şey söyleyecekti ki Emre lafı karıştırıp konuyu başka başka yerlere getirdi. Lale’de tekrar yorum yapma gereği duymayıp izin isteyerek odasına çıktı. Odanın kapısını açtığında telefonu çalıyordu. Arayan Ayşe idi. Ayşe Lale’nin en yakın arkadaşı, dert ortağı, sırdaşı her şeyiydi.
Ayşe: Günaydın çalışkan hanım. Ders mi çalışıyordun? Yoksa rahatsız mı ettim.
Lale’nin sesi sitem eder gibiydi. Ayşeeeee derken.
Ayşe: Tamam kızma hemen. Ben sana bugün dışarı çıkalım mı diyecektim. Okul öncesinde moral olmuş olur bize de ne dersin?
Lale: Çok iyi olur aslında buna ihtiyacım vardı zaten.
Ayşe: Tamam. Ben bir iki saat sonra gelirim size. Görüşürüz canım.
Lale: Görüşürüz
Ayşe gelene kadar ders çalışmak için masanın başına geçti ama; konsantre olamıyordu bir türlü. Sabah ki azmi gitmişti şimdi. Belki de sıkılmışımdır diye geçirdi içinden. Fakat tempo daha yeni başlıyordu onlar için. Bu yüzden bu ihtimali kafasından silmeye çalıştı. Biraz rahatlamak için televizyon izledi. Saatine baktı, Ayşe’nin gelmesine daha çok vardı. Saatler geçmiyordu bugün sanki. Oyalanmak için Emre ile ilgilendi biraz. Sonrada ömrünün yarısı neredeyse mutfakta geçen annesini yanına gitti.
Lale: Yine güzel kokular geliyor anne ne pişirdin?
Anne: Evet sevdiğiniz yemekler var menüde. Özellikle de senin.
Lale: Üzgünüm ama benim payımı akşama sakla. Ayşe ile buluşacağız bugün. Biraz dolaşıp stres atacağız.
Anne: Yarın görüşeceksiniz ya nasılsa kızım. O zaman atarsınız stresinizi.
Lale: Planımızı bozma işte anne. Söz akşam geldiğim zaman kaybettiğim vakitleri telafi ederim ben.
Anne: Öyle demek istemediğimi çok iyi biliyorsun sende. Tamam. Çıkın ama sakın gecikmeyin.
Tam o sırada kapı çaldı. Gelen Ayşe’ydi. İki arkadaş hasretle kucaklaştılar. Evleri birbirlerine çok uzak olmamalarına rağmen neredeyse bir aydır yüz yüze görüşmemişlerdi.
Lale: Montumu alıp hemen geliyorum.
Ayşe: Tamam acele etmene gerek yok ben bekliyorum.
Lale: Geldim canım nereye gidiyoruz.
Ayşe: Bilmem her zamanki kafeye gidelim mi?
Lale: Olur gidelim canım.
Ayşe: Anlat bakalım Lalecim nasıl geçti tatil?
Lale: Nasıl olsun işte her zamanki gibi farklı bir şey yok yani. Senin nasıldı?
Ayşe: Benimde öyle sayılır. Farklı olarak bu yıl biraz ders çalıştım dedi.
Lale: Bak bu güzel haber işte. Bir ön hazırlık olmuştur bu sene için.
Ayşe: Hocalar gibi konuşma şimdi. Neyse Boşver bunları ben sana Arda ile yaptıklarımızı anlatayım sana.
Lale: Sen hala orda mısın Ayşe? Hani görüşmeyecektiniz artık. Bak bu yıl çok önemli bunun farkındasındır umarım.
Ayşe: Offf. Lale bırak şimdi bunları her şey bitmişti ama ben Arda’yı yanlış anlamışım tamamen. Bana her şeyi açıkladı yani bir sorun yok.
Lale: Yine de sen bilirsin Ayşe. Ben ona güvenmediğimi sana en başından beri söylüyorum. Bir kere yaşça çok büyük senden. Sen lise son o üniversite son. Bence geçici bir hevestir onun ki. Sonra senin üzülmeni istemem.
Ayşe: Lalecim bu konuyu lütfen kapatalım yoksa ikimizin de kalbi kırılacak. Senide bu konuda anlayamıyorum bir türlü. Hayatı kendi kabuğunda yaşıyorsun hep. Hayat sadece dersler ve sınavlardan ibaret değil. Sen de biraz etrafına bakıp sevecen olsan iyi olur.
Lale: Galiba sen bu yılın önemini anlayamamışsın. Bu yıl hayatımızın büyük bir bölümünde dersler ve sınavlar olmalı. Sana son sözümü söylüyorum. Benim böyle şeylerle işim olmaz asla. Hele de bu yıl.
Ayşe: Tamam kızma hemen sen bilirsin düşüncene saygı duyarım.
Lale: Kalkalım istersen geç oldu.
Ayşe: Tamam canım haydi kalkalım. Beni almaya Arda gelecek senide bırakalım istersen.
Lale: Teşekkür ederim canım benim bir yere uğramam lazım.
Ayşe: Tamam sen bilirsin o zaman. Yarın görüşürüz okulda.
Lale: Görüşürüz canım hoşça kal.
Lale eve giderken Ayşe ile ne kadar farklı görüşlere sahip olduğunu düşündü. Lale’nin aklı fikri üniversite sınavı iken Ayşe’nin fikrinde bu gibi düşüncelere pek yer yoktu. Belki de arkadaşlık bu dedi içinden. Farklı düşüncelere rağmen dost kalabilmek. Buna benzer düşüncelerle bahçe kapısını açtı Lale. O sırada heyecanlı bir ses biliyor musun maçı 3–2 kazandık diye bağırıyordu. Bu bağıran Emre’den başkası değildi. Emre maçı, maçta olanları bir solukta anlatıverdi ablasına. Lale özendi birden kardeşine, onun yaşında olmayı ne kadar da çok isterdi şimdi. Sıkıntı yok, sınav stresi yok ne kadar da masum bir hayat diye düşündü.
Lale: Tamam haydi içeriye girelim Emre. Geri kalan ayrıntılara evde devam edersin. Üşüteceksin terli terli. Hastalanırsın bak daha ilk haftadan gidemezsin okula. Bu sırada annesi çocuklarının sesini duyup kapıyı açtı.
Anne: Geç kaldınız ama sonra konuşuruz sizinle. Haydi, ellerinizi yıkayıp bana yardım edin sofrayı hazırlayalım birazdan babanız gelir yemeğe otururuz.
Lale annesini duymuyordu bile. Merdivenleri ikişer ikişer atlayarak odasına çıktı. Bugün dışarıda bir hayli zaman geçirmişti. Bir an önce oturmalıydı derslerinin başına. Lale yemeğe kadar biraz çalıştı. Yemeği yedikten sonra dinlendi biraz. Sonra tekrar devam etti kaldığı yerden. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı Lale. Saat bayağı geç olmuştu. Yarın okulun olduğunu hatırlamıştı. Aslında Lale bunu hiç unutmamıştı ama son üç- dört saattir aklında değildi okul. Bu düşüncelerle kapadı gözlerini Lale.
Okul saatine iki saat vardı Lale gözlerini açtığında. Hazırlanıp kahvaltıya indi. Yıllardır adet haline gelmişti onun için sabah kahvaltıları. Günün en önemli öğünü olduğu için o derece önem verirdi Lale kahvaltısına.
Babası iş için erken çıkmıştı bu sabah. Eğlenceliydi kahvaltıları yine eski okul zamanları gibi. Emre’nin okul sendromu başlamıştı yine.
“Bugün okula gitmesem ne olur? İlk gün ders olmaz nasıl olsa”gibi bahanelerle annesini kandırmaya çalışıyordu Emre.
Onları kavgalarıyla baş başa bırakarak evden ayrıldı Lale. Okul yürüme mesafesindeydi evlerine. Yolda giderken sınıftan bazı arkadaşlarını gördü. Konuştu, hasret giderdi onlarla. Okula dair her şeyi çok özlediğini fark etti birden. İlk dersleri sınıf hocaları Cengiz Hocaya idi. Herkes gibi oda çok severdi Cengiz Hocayı. Cengiz Hoca tatilin nasıl geçtiğini, tatilde neler yaptıkları gibi klasik sorular sordu ilk dersinde. İkinci dersinde bu yıl girecekleri sınavdan bahsedeceğini, motive edici bir konuşma yapacağını söyleyip sınıftan çıktı. Yan sırada oturan
Ayşe: Off! Böyle bir konuşma olmasa daha ilk günden şaşırırdım zaten.
Lale: Ayşeeeee!
Teneffüste herkes kendi âlemindeydi. Bazıları birbirine tatilde nereleri gezdiklerini, nasıl eğlendiklerini anlatıyor. Bazıları ise nasıl ders çalıştığını, hangi konuları bitirdiğinden bahsediyordu. Birden Lale’nin bakışları herkes gibi kapıya yöneldi. Kapıda sınıflarına doğru gelen yabancı biri vardı. Herkes meraklı gözlerle onu süzüyordu. O ise bu bakışlara aldırış etmeyip gayet rahat bir tavırla boş olan bir sıraya geçip oturdu. Ahmet bu durumlarda her zaman ki gibi biraz meraklı bir tavır ile:
Ahmet: Merhaba. Hoş geldin sınıfımıza.
Deniz: Hoş bulduk.
O sırada Cengiz Hoca geldi sınıfa. Deniz’i göstererek: “Arkadaşlar! Deniz benim önceki çalıştığım okuldan eski bir öğrencim. Bazı özel nedenlerden dolayı son yılında bu okula geldi. Onunla hemen kaynaşacağınıza, derste ve ders dışı aktivitelerde birlik olacağınıza eminim. Bu arada unutmadan Deniz çok başarılı bir öğrencidir. Bu da tatlı bir rekabet ortamı demektir sizin için. Bu sözleri söylerken Cengiz Hocanın bakışları Lale’nin üzerine döndü. Lale bu bakışları fark edebiliyordu. Onunda bakışları Deniz’in üzerindeydi. Birden onun ne kadar soğuk biri olduğu kanınsa vardı. Ayşe’ye fısıldayarak:
Lale: Soğuk birine benziyor baksana. Hoca ondan bahsederken onu överken gülümsemedi bile. Öyle değil mi sence de?
Ayşe: Önyargılı olma bence onunda haklı sebepleri vardır kendince. İlk girdiği bir ortamda kahkaha atmasını beklenemez herhalde.
Lale: Bilmem belki de senin dediğin gibidir.
Ayşe: Bence sen şu çocuğun başarılı olmasına bozulmuş olmayasın. Lale sitemli bir tavırla:
Lale: “Aşk olsun Ayşe”
Ayşe: Tamam tamam kızma hemen. Haydi, susalım artık hoca bize doğru bakıyor.
Cengiz Hoca ders boyunca girecekleri üniversite sınavından, planlı çalışma yöntemlerinden bu ve buna benzer konulardan bahsediyordu.
Lale hocayı dinler gibi görünüyordu. Aklı Deniz’ e takılmıştı o an. Ayşe’nin söylediği gibi Deniz’in başarısına takmıştı kafasını belki de. O sırada hocanın sınıfa sorduğu soruyla aklındaki düşüncelerden sıyrılıp kendine geldi. Ders soru ve cevaplarla geçmişti. Teneffüste başta Ahmet olmak üzere bazı öğrenciler Deniz’in etrafına toplandılar. Deniz sadece gülümsemek ve sordukları sorulara kısa kısa cevaplar vermekle yetindi. Lale ara sıra Deniz’e doğru bakıyor onun hal ve hareketlerini gözlemlemeye çalışıyordu. İkinci, üçüncü ders derken son derse girmişlerdi.
Son ders matematikti. Matematikçide diğerleri gibi sınavdan ve sınavın öneminden, ders çalışma yöntemlerinden bahsetti. Öğrencilerden bazıları daha ilk günden böyle sohbetlerin bünyelerine ağır geldiğini söylüyor, kendilerince dalga geçiyorlardı. Sonunda bitiş zili çalmıştı Lale’nin anlam veremediği bir halsizliği vardı. Hiç ders işlenmemesine rağmen bitkin hissediyordu kendini. Daha ilk günden böyle olursa sonrasını hayal bile etmek istemiyordu. Bu durumu evdekilerin de dikkatini çekmişti.
Baba: Sen iyi misin kızım? Yemekte de doğru düzgün bir şeyler yemedin zaten. İstersen bir doktora gidelim. Hava değişimi olabilir.
Anne: Bence Lale’nin durumu tamamen psikolojik kendini daha en baştan strese soktu. Biraz rahat davranması lazım ki derslerine konsantre olsun.
Lale annesinin her lafı dönüp dolaştırıp sınava getirmesine bozuluyor fakat bir şey söyleyemiyordu.
Lale: Gerek yok baba biraz dinlenirsem geçer yorgunum sadece o kadar.
Annesiyle de benzer konuşmalar yaptıktan sonra odasına çekildi. Uyumayı denedi olmadı. Ders çalışmayı denedi daha fazla kendinden kaçamayıp Deniz’i düşünmeye başladı. Onu düşünmek istemese de alıkoyamıyordu aklını. Deniz’in sınıfa girişi, hal ve hareketleri geliyordu gözünün önüne. Etkilemişti bu durum onu öyle hissediyordu. Bu düşüncelerle uykuya daldı Lale.
Gecenin üçünde sıçrayarak uyandı Lale. Önce yarı açık yarı kapalı olan gözlerini açtı iyice ve korku dolu bakışlarla etrafı süzmeye başladı. Kafasını yanında yatan kardeşine doğru çevirdi. Emre hiçbir şeyden habersiz derin bir uykudaydı. Bunu gören Lale biraz da olsa sakinleşebilmişti. Başucunda duran bardaktan birkaç yudum su içtikten sonra başını yavaşça yastığına koydu. Gördüğü rüyayı düşünüyordu. Rüyasında kendini derin, karanlık ve dipsiz bir kör kuyuya düşmüş olarak gördü. Avazı çıktığı kadar bağırıyor “ Çıkarın beni buradan, yardım edin” diye haykırıyordu. Birden kuyunun başında duran Deniz’i fark etti. Derin bir nefes aldı onu görünce. Onun kendine yardım edebileceğini düşündü bunun için Deniz’in adını haykırmaya başladı fakat umduğu yardımı bulamadı Deniz’den. Deniz Lale’nin haykırışlarına aldırmıyor hatta başında kahkahalar atıyordu. Lale bu kahkahaları duydukça kuyunun dibine battıkça batıyordu sanki. Bu kahkahalarla son bulmuştu rüyası. Altı üstü bir rüya diye söylenerek kendini rahatlatmaya çalışsa da bu rüyadan çok etkilenmişti Lale. Bunları düşünmemeye çalışarak gözlerini tekrar kapadı.
Çalan saatin sesiyle uyandı Lale. Sonra kafasını uyuyan kardeşine doğru çevirdi ve ona “Kalk bakalım uykucu” diye seslendi, yastığını kardeşine doğru fırlattı Lale. Emre ablasına naz yapmayı çok severdi ve yine öyle yaptı her zamanki gibi.
Emre: Ablaaaa! Bugünde okula gitmesem ne olur sanki diye söylendi.
Lale:”Her zaman aynı muhabbet Emre bak yanına gelirsem yapacaklarımı sen düşün.” Dedi ve yatağından kalktığı gibi kendini Emre’nin yanına attı ve onu gıdıklayarak uykusunu dağıtmaya çalıştı ve başardı da. Bu sırada anneleri onları uyandırmak için odanın kapısını açtığında gördüğü manzara karşısında gülümsemekten kendini alıkoyamadı. Sonra güle oynaya kahvaltıya indiler. Masa da oturan ve arkası dönük olan babalarının bir yanağına Emre diğer yanağına Lale birer buse kondurarak “Günaydın babacığım” dediler. Babaları da aynı tavırla onların yanaklarına birer buse kondurarak “Allah neşenizi daim etsin inşallah diyerek gülümsedi. Hep birlikte keyifli bir kahvaltı yaptılar.
Lale genelde erken giderdi okula. Bugün de öyle yaptı. Sınıfa geldiğinde henüz pek kimse yoktu. Geçip sırasına oturacaktı ki Ayşe’nin sesini duydu.”Günaydın Lale erkencisin yine” dedi ve heyecanlı heyecanlı Arda ile dün okul çıkışı neler yaptıklarını, nasıl eğlendiklerini anlatmaya başladı. Lale Ayşe’nin anlattıklarını dinler gibi gözüküp hiçbirini duymuyordu bile. En sevmediği muhabbetlerdi bunlar çünkü. Bunu Ayşe’ye defalarca söylemesine rağmen o anlatmaya devam ederdi hep. Lale de en sonunda böyle bir çözüm bulmuştu. Arada bir çaktırmamak için “evet, haklısın” gibi şeyler söylüyordu. O sırada “Herkese günaydın” diye bir ses duyuldu. Sesin sahibi Deniz’den başkası değildi. Lale ister istemez kafasını kaldırıp sesin geldiği yere doğru çevirdi bakışlarını. Deniz’in bu davranışına şaşırmıştı. Birden Ayşe’nin sesi ile irkildi.
Ayşe: Şu yeni gelen çocuk var ya hani neydi adı?
Lale: Deniz
Ayşe: Bizim karşı apartmana anneannesinin yanına yeni taşınmışlar annesiyle birlikte. Babası ekonomik sorunlardan dolayı intihar etmiş. Denizlerin maddi durumu çok iyiymiş aslında ama sonra her şey değişmiş. Böyle olunca da babası canına kıymış. Bu yüzden annesi ile Deniz ortada kalınca anneannesinin yanına taşınmak zorunda kalmışlar.
Lale: Bu kadar şeyi anında nasıl öğrendin. İnan şaşırıyorum sana.
Ayşe: Yani sen bu kadar anlattıklarıma değil de oraya takıldın öyle mi?
Lale: Hayır. Tabiî ki. Yaşadıkları üzücü bir durum gerçekten. Bir de bu yılda onun için bayağı talihsiz bir durum. Birden her şeyini kaybetmek, farklı bir ortama girmek,yetmezmiş gibi bir de sınav var tabi. Ben kaldıramazdım onun yaşadıklarını.
Ayşe: Ben de kaldıramazdım gerçekten. Bütün bunlara rağmen Deniz de Cengiz Hocanın övgüler yağdırdığı kadar varmış bu arada. Anneannesi Deniz’in yaşadığı olaylara rağmen azimle derslerine daha sıkı sarıldığını, gece gündüz demeden ders çalıştığından bahsetmiş anneme.
Lale düşündüklerinden utandı birden. Gerçektende onun soğuk biri olduğunu düşünürken Ayşe’nin dediği gibi önyargılı davranmıştı. Meğerse ne olaylar yaşamış, neler geçmişti başından Deniz’in. Gidip konuşmak istedi onunla ama vazgeçti sonra. Lale bu düşüncelerle boğuşurken kapıda hoca göründü. İlk dersleri Türkçe idi. Hoca kısa bir giriş yaptı konuya. Artık dersler başlamış sayılırdı. Hocalar daha ilk zamanlardan öğrencileri sıkmamak için yavaş yavaş giriş yapıyorlardı konulara. Bugünde böyle geçmişti. Ertesi günde, sonraki günlerde tekrarı gibiydi diğer günlerin sanki Lale için. Bu arada okul dershane koşuşturması başlamıştı. Hafta içleri de okul yetmezmiş gibi bir de dershaneye gidiyor, orada da birkaç saat etüt yapıyordu. Ailesi bu dönemde ona karşı desteklerini daha da artırıyor. Sürekli gürültü yapan kardeşi bile onun için sesini çıkarmıyordu. Bu durumda Lale’nin gözünden kaçmıyor, oda ilk günlerdeki rehavetinin aksine tüm dikkatini derslere veriyordu. Lale’nin hayatında bu rutin hareketlilikler devam ederken bir ay geride kalmıştı bile. Bu süre içerisinde Lale ile Deniz selamlaşmalar hariç tek bir kelime bile konuşmamışlardı. Lale hala Deniz’in davranışlarını gözlemlemeye devem ediyor, onun kişiliğini anlamaya çalışıyordu.
Bugün haftanın son günü ve son saatiydi. Ders programına göre dersleri coğrafya idi ama hocanın önemli bir işi çıktığı için tarih hocaları gelmişti derslerine. Hoca kendi konusuna devam eder diye bekliyordu tüm sınıf fakat hoca farlı bir şey yapıp bu yıl müfredatlarında olmayan Osmanlı Tarihinden bahsetmeye başladı. Ders soru-cevap şeklinde geçiyor, öğrenciler kendilerince yorum getiriyorlardı konuya.
Lale de herkes gibi fikrini söylemek için kaldırdı elini. Lale konuşmasını bitirmeden Deniz onun düşüncesi ile ilgili bir şeyler söylemeye başladı. Hoca Deniz’e sabretmesini ona da söz hakkı vereceğini söylese de Deniz devam ediyordu. Lale susmuştu sonunda. Onun bu kadar tepki vermesine anlam verememiş hatta çok sinirlenmişti.
Deniz: Bence Lale’nin düşünceleri çok saçma. Bir defa onun dediği gibi olsaydı sonucu bu şekilde olmazdı bugün.
Lale bu sözlerin gerisini duymuyordu bile. Yanaklarının kızardığını hissedebiliyordu. Nasıl olurda bir aydır derste ağzını açmayan çocuk bir anda hareketlenmiş adeta susmak bilmiyordu. Lale susmaya daha fazla dayanamadı. Bir şeyler söyleyecekti ki süre izin vermedi ona. Belki de mantıklı olan bu diye geçirdi içinden. Sınıftan çıkarken Deniz’e doğru sert sert baktı. Gidip sormak istedi dersteki davranışını ama vazgeçti sonradan yürüdü gitti.
Deniz de göz ucuyla Lale’ye doğru bakıyordu o sınıftan çıkarken. İleri gittiğini, fazla sert çıktığını daha yeni anlıyordu. Huyu böyleydi Deniz’in. Ani tepkiler verir sonra farkına varırdı hep. Yine öyle oldu. Arkasında oturan Ahmet’e dönerek
Deniz: Biraz fazla oldum galiba.
Ahmet: Biraz öyle oldu. Lale bu konularda hassastır zaten. Bu biraz fazla oldu. Sana bir tepki vermemesine şaşırdım doğrusu. Ders bitmeseydi alırdın cevabını.
Deniz yaptığından iyice utanmıştı. Gönlünü nasıl alabilirim acaba diye soruyordu kendine.
Lale’nin kızgınlığı eve geldiğinde de devam ediyordu. Sudan bir sebepten dolayı annesiyle de tartışmıştı. Kendinden bile beklemediği tepkiler verdi o akşam ailesine okulda olanlardan dolayı. Bunları düşünerek yattığı yerde uyuyakaldı.
Uyandığında rahatlamıştı Lale. Uyumak her zamankinden iyi gelmişti ona. İlk iş olarak mutfağa gitti. Annesi kahvaltıyı hazırlıyordu o sırada.
Lale: Günaydın anneciğim. Biliyorum kızgınsın akşam olanlar yüzünden. Özür diliyorum sizden. Bir daha aynı şeyi tekrarlamayacağım. Buna emin olabilirsin.
Anne: İnşallah tekrarlamazsın. Ne kadar sıkıntılı bir dönemde olduğunu biliyoruz kızım. Ne kadar anlayışlı olduğumuzun sende farkındasındır umarım. Bu durumu suiistimal etmezsen seviniriz.
Lale: Tamam çok çok özür diliyorum. Şimdi çıkmam gerek görüşürüz.
Anne: Kahvaltını yapmadan çıkmazdın hayırdır?
Lale: Geciktim biraz o yüzden dershanede yerim bir şeyler diyerek annesini atlatmayı başardı.
Lale dershaneye geldiğinde hoca çoktan derse başlamıştı. Özür dileyip yerine geçti. Diğer günlerden farkı yoktu bugününde onun için. Yoğun geçen derslerin ardından eve gitmek üzere ayrıldı dershaneden yolda aklına Ayşe’ye vermesi gereken bir notun olduğunu hatırladı. Ayşe’yi arayarak evde olup olmadığını sordu önce. Aldığı olumlu cevabın ardından Ayşelerin semtine giden otobüslerden birine bindi. İki durak sonra aynı otobüse Deniz’ de bindi. Deniz’in dershaneden çıktığı elindeki bir yığın kitaptan ve bitkin halinden anlaşılıyordu. İlk Lale fark etti Deniz’i. Deniz Lale’den çok uzakta oturuyordu ve arkası dönüktü. Lale’yi göremezdi istese de. Rahattı bu yüzden Lale. Ayşelere yaklaştığını fark edince inmek için hazırlandı. Arka kapıya daha yakın olduğu için oraya yöneldi. Deniz’ de aynı durakta inecekti. Oda ön taraf kalabalık olduğu için Lale gibi arka kapıya yöneldi. Arka arkaya indiler otobüsten. Lale arkasında Deniz’in olduğunun farkında değildi. Bu defa onu gören Deniz olmuştu. Ayşelere doğru ilerleyen Lale’ye seslendi Deniz.
Deniz: Merhaba Lale nasılsın? Sende mi bu taraflarda oturuyorsun yoksa?
Lale: Derste yaşananlardan sonra Deniz’in bu kadar rahat olmasına anlam veremezken soğuk bir eda ile:
Lale: Merhaba. Yok, hayır burada oturmuyorum ben.
Deniz Lale’nin soğuk davranışlarının farkındaydı.
Deniz: Lale derste olanlar için özür diliyorum senden. Biraz ileri gittim galiba. Öyle yapamamalıydım ama bir an için kontrol edemedim kendimi.
Lale konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyordu.
Lale: Önemli değil. Benim şimdi gitmem gerekiyor. İyi akşamlar diyerek kestirip attı. Kendide şaşırmıştı bu hareketine. Hızlı hızlı adımlarla yürüdü Ayşelerin apartmanına doğru merdivenleri ikişer üçer atlıyordu. Garip duygular hissediyordu Lale adını koyamadığı heyecanlıydı sanki.
Deniz de arkasından bakakalmıştı Lale’nin. Böyle bir tepki vermesini beklemiyordu ondan. Eve doğru yürürken oda Lale’yi düşünüyordu. Dersteki durumu, azmi, davranışları bakımından diğerlerinden çok farklı bir kız diye geçiriyordu içinden.
Lale Deniz ile karşılaştığından Ayşe’ye hiç bahsetmedi. Notları bırakıp çok acelesi olduğunu ve hemen eve gitmesi gerektiğini söyledi. Ayşe anlam verememişti arkadaşının haline.
Ayşe: Neyin var Lale iyi misin sen?
Lale: İyiyim bir şeyim yok. Dershane yormuş olabilir. O kadar sadece başka bir şey yok yani.
Ayşe arkadaşının verdiği kaçamak cevaplardan anlamıştı başka bir şeyin olduğunu ama üstelemek istemedi.
Ayşe: Tamam canım sen öyle diyorsan öyledir.
Lale: Bırak dalgayı şimdi Ayşe. Gerçekten çok geciktim merak ederler evden. Hoşça kal.
Ayşe: Tamam güle güle canım
Yol boyunca Deniz’i düşündü Lale. Kızmıştı kendine. Ufak bir olayı ne kadar da abartıyorum dedi kendi kendine. Deniz’in ailevi olaylarını da hatırlayınca iyice kızdı kendine. Büyütmeye gerek yoktu artık. Aklına koymuştu. Okula gidip bu defa o özür dileyecekti Deniz’den. Bu yüzden hiç sevmediği pazartesi gününü iple çekiyordu.
Hafta başı gelmişti nihayet. Lale’nin gözleri okula girdiğinden beri hep Deniz’i arıyordu. Bahçede yoktu Deniz. Sınıftadır ümidiyle merdivenleri hızlı hızlı çıktı Lale. Yanılmamıştı Deniz kendinden geçmiş bir vaziyette önünde duran kitabına gömülmüştü. O kadar dalgındı ki Lale’nin kendisine günaydın dediğini bile duymamıştı. İkinci kez “Günaydın” dedi Lale. Deniz kafasını sesin geldiği yöne doğru çevirdi. Lale’yi görünce şaşırmıştı biraz.
Deniz: Günaydın. Nasılsın görüşmeyeli?
Lale: İyi nasıl olsun işte.
Lale lafı uzatmayı sevmezdi hiçbir zaman. Söyleyeceği ne varsa dolandırmadan söylerdi. Bu sefer yapamıyordu aynı şeyi. Okuldan, dershaneden, laf açıyor ama konuyu bir türlü söylemek istediği yere getiremiyordu. Sonunda cesaretini toplayıp konuya girmeyi başardı.
Lale: Geçen gün olanlardan dolayı üzgünüm Deniz.
Deniz hatırlayamadı birden. Düşündü biraz. Lale Deniz’e yardımcı olmak için.
Lale: Hafta sonu yolda olanlar hani.
Deniz: O gün için üzgün olunacak bir şey yok bence. Esas ben tekrar özür diliyorum senden.
Lale: Unuttum ben o günü.
Deniz: Anlaştık o zaman. Sorun yok yani.
Lale gülümsemekle yetindi Deniz’in son söylediğine. Yerine otururken bile hala gülümsemeye devam ediyordu. Ayşe arkadaşının durumunu fark etti hemen. İmalı bir şekilde
Ayşe: Hayırdır neşenizi neye borçluyuz Lale Hanım.
Lale: Neşeli miyim? Farkında değilim hiç. Her zamanki halimmiş gibi geliyor bana.
Ayşe: Yok böyle değilsin her zaman. Deniz ile ilgili bir durum bence. Baksana ikinizin de ağzı kulaklarında.
Lale bir şey söyleyemedi Ayşe’ye. Daha doğrusu söyleyecek bir şey bulamadı. Haklıydı çünkü Ayşe. Deniz’i görünce daha önce hissetmediği duyguları hissediyordu. Düşüncelerinde dahi yer vermediği o kelime geldi aklına. Acaba aşık mı olmuştu Deniz’e. Sonra bu düşünceyi aklına getirmemeye çalıştı. Hiç olmayacak şey hele de bu yılda dedi kendi kendine. Kestirip atmaya çalıştı bu düşünceyi kafasından. Lale o gün Deniz’den tarafa bakmamaya özen gösterdi. Teneffüsler de dahi yerinden kalkmayıp soru çözmeyi tercih etti. Deniz de aynı şekilde gün boyu yerinden kalkmamıştı. Ders çıkışında sınıf hocaları bir grup öğrenci ile özel görüşme yapacaktı. Bu öğrenciler arasında Deniz ve Lale de vardı. Hoca yaptıkları görüşmede onlardan çok umutlu olduklarını, hepsinden güzel dereceler beklediklerini söyleyip herkese bazı kaynaklar verdi. Aralarında dönüşümlü olarak kullanmalarını istedi. Bunları kontrol edeceğini özellikle vurguladı. Lale ile Deniz görüşme sırasında tek kelime konuşmadılar. Sadece iyi akşamlar dediler ayrılırlarken.
Lale’nin okul çıkışında dershanesi yoktu bugün. O yüzden eve erken gitmişti. Zaman kaybetmemek için yemeğini babasının gelmesini beklemeden yedi. Sonra dinlendi biraz. Dinlenirken de bugünü düşündü Ayşe’nin söylediklerini. Annesinin sesiyle kendine geldi.
Anne: Kızım oturdukça oturuyorsun. Haydi derslerinin başına artık.
Lale: Tamam başlıyorum hemen.
Odasına çıkıp masanın başına geçti. Günlük tekrarını yaptı önce. Ardından planına göre bu akşam yapması gerekenleri yaptı. Lale yıllardır planına göre çalışırdı. Eskiden beri alışkanlık haline getirmişti bunu. Okul sınavlarına üniversiteye hazırlık derken epey yoruluyordu Lale. Okuldaki sınavları vardı bu aralarda o yüzden bir haftası bu şekilde yoğun geçmişti.
Nihayet okul sınavları bugün sona ermişti. Son iki saatleri de boştu. Lale gitmek üzere hazırlandı. Ayşe’nin çıkıp dolaşma teklifini yorgunum diye geri çevirmişti.
Deniz: Hemen gidiyor musun Lale? Kantinde biraz oturalım istersen.
Lale bu teklife hayır diyememişti. Kantine kadar konuşmadan yürüdüler. Aralarındaki sessizliği ilk önce Deniz bozmuştu.
Deniz: Ee anlat bakalım nasıl gidiyor çalışmalar?
Lale: İyi sayılır şimdilik. Senin nasıl gidiyor?
Deniz: Benimde iyi sayılır.
Lale: Sana bir şey sormak istiyorum.
Deniz: Tabi ki.
Lale: Nereyi hedefliyorsun?
Deniz: Çocukluğumdan beri en büyük hayalim olan hukuk fakültesi hedefim. Babamda çok isterdi başarılı bir hukukçu olmamı.
Lale baba kelimesini duyunca durakladı biraz. Babasının başına gelenleri Ayşe’den öğrenmişti. Ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Sonra Deniz Lale’nin konuşmasına fırsat vermeden devam etti.
Deniz: Babam yaşadığımız ekonomik sıkıntılardan dolayı intihar etti. Annem ve ben çok zor bir dönem geçirdik. Hem bu olaydan önce hem de sonrasında. İkimizin de toparlanması bir hayli zaman aldı. Özellikle de benim. Okulumu ve dolayısıyla alıştığım çevreyi bırakmak çok zor oldu. Anneannemin yanına taşınmak zorunda kaldık bu yüzden. Hem de böyle önemli bir yılda. Babamı da kaybetmek bende derin bir yara bıraktı.
Deniz yaşadıklarını anlatırken çok kasılmıştı ve bir o kadarda üzülmüştü. Elinde olmadan gözlerinden birkaç damla yaş süzülüvermişti. Bu sırada Lale Deniz’i rahatlatmak için konuyu değiştirdi.
Lale: En son hangi filmi izledin?
Deniz: Umut’ u izledim. Duydun mu o filmi?
Lale filmi çok iyi biliyordu bu yüzden sorduğu soruya da pişman olmuştu. Ne yapacağını bilemedi. Çünkü film oğlunun hayatı için kendi hayatından vazgeçen bir babanın öyküsüydü. Deniz’in hayatına benzer çok yön vardı filmde. Bu da Lale’yi daha da derinden etkilemeye yetmişti. Konuyu dağıtmak için saatine baktı Lale ve dedi ki:
Lale: Umut’u bilmiyorum ama saatte bakacak olursak benim durumum çok umutsuz.
Deniz gülümseyerek:
Deniz: Senin yanında zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım.
Lale Deniz’in söylediklerini duymamazlıktan geldi. Sonra görüşürüz deyip ayrıldı yanından. Lale Deniz’in son sözlerini nasıl yorumlayacağını şaşırmıştı. Acaba ona olan duyguları karşılıklı mıydı? Ben ona ne hissediyorum ki dedi kendine. Karşılık bulayım. Bu düşüncelerle eve nasıl geldiğini anlayamadı. Bu düşüncelerinden kurtulmak için bir şeyler yapmalıydı. Ders çalışmaktan başka bir şey bulamadı ve masanın başına oturdu. Bu sıralar isteksizdi ama. Çalan zilin sesiyle irkildi babası gelmiş olmalıydı. Bu defa annesinin seslenmesini beklemeden yemek için aşağı indi. Lale’nin dalgın halleri babasının da gözünden kaçmamıştı.
Baba: Bir problem mi var kızım neden bu kadar durgunsun kızım?
Lale: Bilmiyorum baba yorgun gibi hissediyorum kendimi sürekli.
Baba: Biraz rahatla kızım bu kadar kasma kendini sonunda ölüm yok ama fazlada gevşetme tabi. Ben senin bu dengeyi en iyi şekilde kuracağından eminim.
Babası ile konuşunca birazda olsa rahatlamıştı Lale. Annesinden daha anlayışlıydı babası. Annesi babası kadar hoşgörülü değildi bu konuya. Babasının söyledikleriyle motive olup dersin başına geçti Lale. Kendine belirlediği hedefi çoktan aşmıştı bu gece. Lale saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan çalıştı. İleride pişman olmak istemiyordu. Gelip geçici bir heves uğruna.
Ertesi gün sınıfta gayet resmiydiler. Sonra ki günlerde böyle geçmişti. Lale bir türlü anlam veremiyordu bu duruma. Bir gün gayet samimi bir şekilde oturup konuşuyorlar. Sonra birbirlerini hiç tanımıyormuş gibi davranıyorlardır. İlk dönemin bitmesine de iki hafta kalmıştı. Son sınavlarını oluyorlardı şu sıralar. Bir yandan da dershane ki tempo artarak devam ediyordu. Bugün teneffüste sınıf hocaları yanlarına gelip ders çıkışında özel öğrenci grubunu toplayacağını kimsenin bir yere ayrılmamsını söyledi. Lale tatili nasıl değerlendireceğimiz konusunda bize yardımcı olacak diye geçirdi içinden. Fakat hocaları daha da fazlasını yapmış. Öğrencileri ikişerli gruplara ayırarak birbirlerini eksik olduğu konuları bu şekilde tamamlama fırsatı vermişti onlara. Lale’ ye grup arkadaşının Deniz olduğu söylendiğinde ikisi bir an göz göze gelmişlerdi. Lale bir ara itiraz etmeyi düşündü ama ne diyeceğini bilemediği için vazgeçti. Çıkışta ne yapabilecekleri, nasıl bir yol izleyecekleri hakkında konuşmaya başladılar.
Deniz: Şanslıyım tatilde seni göreceğim için rahat bırakmam seni haberin olsun.
Lale bu sözler karşısında gülümsemekle yetindi. Fakat içinde bir türlü anlam veremediği bir heyecan vardı. Aslında Lale’ de mutlu olmuştu tatilde Deniz’i göreceği için.
İki hafta çok çabuk geçmişti. İlk hafta yoğun geçen sınavların ardından ikinci hafta okulda dersler genelde boş geçtiği için bu haftayı dershaneye giderek değerlendirdi Lale. Deniz’ de son hafta Lale’ye dershanede olacağını hızlandırılmış kurslara katılacağını söylemişti.
İlk dönemin son günüydü bugün. Lale hem karnesini almak hem de sınıf arkadaşlarıyla vedalaşmak için gitti okula. Bir renklilik vardı bugün okulda. Ara sınıflar tiyatro gösterisi hazırlamışlardı akşam için. Sınıfa girdiğinde gözleri ilk Deniz’i aradı Lale’nin sınıfta yoktu. Gözleri onu ararken Ayşe gözüktü kapıda. Ayşe ile lafa dalıp unutmuştu Deniz’i. Hoca elinde karnelerle sınıfa girdi. Sınıftakiler büyük bir heyecanla yerlerine oturdular ve ardından hocanın klasik konuşmasını dinlediler mecburen. Ardından beklenen an geldiğinde Lale’nin aklına Deniz geldi yeniden. “Neredeydi? Neden gelmedi? Bir sorun mu vardı?” gibi sorular beynini meşgul etmeye başladı. Sonra hocanın Lale’nin ismini söylemesiyle yerinden kalktı ve hocasının yanına giderek karnesini aldı. Lale’nin her zaman ki gibi başarılı bir karnesi vardı. Ayşe’nin ki de fena sayılmazdı bu dönem. Hoca sınıfın genel durumunun geçen yıllara oranla daha iyi olduğunu bu performanslarını sınavda da göstereceklerine tüm hocalarla beraber inandıklarını söyleyip sınıfı motive etti. Ayrıca bu yarıyıl tatilini çok iyi değerlendirmelerini söyledi ve eklemeye devam etti. Üniversite sınavının ilk basamağı olan YGS ye çok az bir zaman kaldığından bu tatilin onlar için büyük bir fırsat olduğundan bahsetti ve bu cümlelerle bitirdi konuşmasını. Lale’nin gözleri hep kapıdaydı. Belki gelir diye bekliyordu Deniz’i. Hoca sınıftan çıkacağı sırada geriye dönüp Lale’ye seslendi.
Hoca: Lalecim Deniz’in karnesini de sana veriyorum. Siz nasıl olsa tatilde grup çalışması için görüşüceksiniz. Verirsin o zaman karnesini ona ve kendisini tebrik ettiğimi söylemeyi ihmal etme sakın. Bu arada unutmadan çok çalışın size çok güveniyorum.
Lale “tamam hocam biliyorum” diyerek Deniz’in karnesini hocasından aldı. Sınav notlarından da belli olduğu gibi çok başarılı bir karnesi vardı Deniz’in. Lale sınıf arkadaşlarıyla görüşüp gitmek için hazırlandı.
Ayşe: Akşam ki tiyatro gösterisine gelecek misin Lale?
Lale: Kendimi çok iyi hissetmiyorum gelemem büyük ihtimalle
Ayşe: Israr sevdiğini bildiğim için üstelemiyorum. Sen bilirsin ama yine de gelmeye çalış. Son defa eğlenirdik hep birlikte.
Lale “tamam düşünürüm” diyerek Ayşe’nin yanından ayrıldı.
Deniz’i arayıp neden karneyi almaya gelmediğini sormayı düşündü. Sonra aramasının kendince hoş olmayacağı kanısa vardı. Lale kapıdan girdiğinden evde gergin bir hava hâkimdi. Emre’nin karnesidir bu durumun sebebi diye aklından geçirdi. Yanılmamıştı. Emre’nin karnesinde 3 tane zayıf vardı. Annesi Emre’yi karşısına almış bu duruma bir son vermesi gerektiğini artık derslerine azimle sarılmanın zamanının çoktan geldiğini söylüyordu. Emre’de annesi dinlemiş gibi davranıyordu. Lale’nin karnesine bakma gereği bile duymamıştı annesi. Lale’ye dönerek kızım gidip kardeşinle bir de sen konuş onun anlayacağı dili sen daha iyi bilirsin diye söylenerek mutfağa gitti. Lale Emre ile sonra konuşmasının daha iyi olacağını düşünüp odasına çıktı.
Lale önce üzerine rahat bir şeyler giyindi. Müzik dinlemeye başladı. Müziğin etkisiyle yattığı yerde uyuyakalmıştı. Sonra annesi odaya girdi ve Lale’nin üzerine bir yorgan örtü. Yanağına bir buse kondurarak odanın kapısını yavaşça kapatarak çıktı.
Lale uyandığında gözlerindeki şişkinlikten anladı ne kadar uyuduğunu. Yataktan kalktı banyoda yüzünü yıkadı. Sonra odasına tekrar döndü pencereden bakmaya başladı ve o sırada aklına yine Deniz takıldı. Telefonu eline alıp Deniz’e mesaj atmayı düşündü. Hala karar vermiş sayılmazdı ne yapacağına. En sonunda mesaj atmanın mantıklı olduğuna karar verdi. Ve sonunda “Selam nasılsın? Neden dün karneyi almaya gelmedin” yazarak mesajı yolladı. Heyecanla cevap gelmesini bekliyordu. Odada turlamaya başladı bir yandan da kendine kızmaya. Neden Deniz’le bu kadar yakından ilgileniyordu kendide buna bir cevap bulamıyordu ya da bulmaktan korkuyordu. Ve sonunda beklediği mesaj gelmişti. “ Deniz kendini iyi hissetmediği için gelemediğini yazmıştı. Ayrıca müsait olduğu ilk fırsatta ders planı yapmaları için görüşmeleri gerektiğini” de eklemişti mesajına. Lale heyecanlanmıştı Deniz’in son cümlesine. Cevap olarak yarının kendisine de uyarsa olabileceğini yazdı. Sonunda yarın okulun orda ki kafede buluşmak üzere sözleştiler. Lale yarın olmasını şuan o kadar çok istiyordu ki içi içine sığmıyordu adeta. Sonra Emre’nin sesiyle irkildi. Ablasını kahvaltıya çağırıyordu. Kendinden beklenmeyen bir davranış sergilemiş evdekilerden önce uyanmıştı bu sabah Emre. Okullar tatil olduğu için neşesi yerindeydi. Karnesi aklına bile gelmiyordu. Annesi karne ile ilgili tam bir şey söyleyecekti ki annesine engel oldu Lale. Emre’ye dönerek “Bugün dışarı çıkalım mı seninle ne dersin?” dedi Lale. Emre düşünmeden kabul etti bu soruyu. Kahvaltıdan sonra iki kardeş çıktılar. Önce sinemaya gittiler. Sonra bir şeyler yiyip akşama doğru eve döndüler. İkisi içinde güzel bir gün olmuştu bugün. Özelliklede Lale için. Evde oturup beklese zaman hiç geçmez boyunca ders çalıştı Lale. Böyle yaparak şu sıralar bir türlü rahatlamayan vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu.
Beklediği gün sonunda gelmişti Lale’nin. Lale’nin dershanedeki dersleri Deniz gibi sabah başlayıp öğleye kadar bitiyordu. Bundan dolayı ikisi de derslerini aksatmamak için öğleden sonrayı seçmişlerdi. Lale biraz gecikeceğini söyleyip ayrıldı evden. Yoğun ve bir o kadar da sıkıcı geçen derslerin ardından buluşacakları yere gitmek üzere ayrıldı dershaneden. Lale kafeye gittiğinde Deniz köşedeki masalardan birine geçmiş yüzü kapıya dönük bir biçimde oturuyordu. Lale’nin geldiğini görünce ürkek bir tavırla kendini fark ettirmek için elini kaldırdı. Lale Deniz’i fark etmiş yanına doğru yürüyor bir yandan da düşünüyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi adeta selam verirken. Klasik selamlaşma, hal hatır sorma muhabbetlerinin ardından ders çalışma zamanlarını ayarladılar. Tatil boyunca dört defa bir araya gelecekler; Lale Deniz’in başının dertte olduğu trigonometriyi, Deniz de hiç soru kaçırmam dediği analitik geometriyi anlatacak bu şekilde birbirlerinin eksiklerini tamamlayacaklardı. Sohbet ders konusundan farklı farklı yerlere gelmişti. Deniz Lale’yi ilk gördüğünde çok havalı ve şımarık biri olduğu zannettiğinden bahsetti. Lale’nin heyecanı geçmiş rahatlamıştı. Oda ilk geldiğinde ona karşı düşündüklerini söyledi. Lale şu an o kadar çok mutlu hissediyordu ki kendini ne ders ne sınav hiçbir şey gelmiyordu aklına. Sessizlik olmuştu bir anda. Deniz’in sesi bozdu bu anı.
Deniz: Sana bir şey söylemek istiyorum. Belki de bunu en başından söylemeliydim ama cesaret edemedim bir türlü. Sana karşı ilk gördüğüm andan beri bir şeyler hissediyorum. Gelip geçici bir şeydir diye bekledim ama geçmedi hatta artarak devam etti inan bana.
Deniz son sözlerini söylerken Lale’nin gözlerinin içine bakıyordu. Utandığını hissetti Lale hem de çok. Ne diyeceğini bilemedi. Böyle bir şeyi ilk kez yaşıyordu. Lale Deniz’in duygularının karşılığına kat kat sahipti ama nasıl söyleyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Deniz Lale’nin bir şey söylemesine fırsat vermeden devam etti.
Deniz: Belki bunları sana söylemem hata ama saklamak çok daha zordu benim için.
O konuştukça Lale’nin yüzü renkten renge giriyor, söyleyecek söz bulamıyordu. Bir an önce uzaklaşmak istiyordu buradan.
Lale: Gitmem gerek geç oldu. Sonra görüşürüz.
Dışarı kendini zor attı Lale. Yürüyordu hızlı hızlı. Bir yandan da düşünüyordu. Otobüste karşılaştıkları zaman geldi aklına. Aynı şeyi yine yapmış
Deniz’i yüzüstü bırakmıştı.
Deniz de çıktı Lale’nin arkasından peşinden gitmek istedi ama vazgeçti. Peşinden gitsem daha ne söyleyeceğim ki söylemek istediğim her şeyi açıkça söyledim zaten dedi kendi kendine. Duygularının karşılıklı olmasına dua ediyor, aksi durumu aklından bile geçirmek istemiyordu. Halsiz ve isteksiz bir şekilde zili çaldı Deniz. Kapıyı anneannesi açmıştı. Gözünden kaçmamıştı torununun bu durumu. Babasından sonra Deniz’in üstüne daha da düşer olmuşlardı annesi ile birlikte.
Anneanne: Neyin var yavrum? Durgusun biraz.
Deniz önemli bir şey yok diyerek odasına çekildi. Annesi henüz işten gelmemişti. Annesi maddi sıkıntılar yüzünden geç saatlere kadar çalışıyor, onu hiçbir şeyden mahrum bırakmamak için çabalıyordu. Odasında ne yapacağını bilemeden belki saatlerce oturdu Deniz. İçeriden gelen “Yemek hazır” sesiyle kendine geldi. Annem gelmiş olmalı diye düşündü. Annesine halini hissettirmemek için toparlandı biraz.
Anne: Oğlum nasılsın? Anneannen yorgun olduğunu söyledi.
Deniz: Biraz öyleyim ama abartılacak bir şey yok. Dinlenince geçer.
Anne: Tamam uzat tabağını haydi. Bak anneannen en sevdiğin yemeklerden yapmış.
Deniz çok sevdiği karnıyarığı bile sırf annesi bir şeyler anlamasın diye zorla yemeye çalıştı.
Lale’nin durumu da farksız değildi Deniz’den. Bir yandan duygularının karşılıklı olduğuna seviniyor, diğer yandan da her şeyin bir zamanı olmalı bu yıl böyle bir şey imkânsız diyordu kendi kendine. Lale’nin yemekteki durumu annesinin gözünden kaçmamıştı. Kızıyla dertleşmek için odasına çıktı fakat Lale sadece yorgun olduğunu üstüne basa basa söylemiş annesini inandırmıştı. Annesi nereden bilebilirdi ki kızının derdinin sınavlardan çok çok başka şeyler olduğunu. Cevaplarını bir türlü bulamadığı sorularla uykuya daldı Lale.
Uyur uyanık bir halde sabaha doğru kalktı Lale. Son birkaç gündür çalışıyor gibi göründüğü ama kendini bir türlü veremediği derslere konsantre olmaya çalıştı. Kahvaltıya kadar çalıştı Lale. Bugün dershanesi de yoktu. Aklına Ayşe gelmişti.
Arkadaşına çok ihtiyacı vardı şu an. Saate bile bakmadan telefona sarıldı Lale. Ayşe’nin sesi uykulu uykulu geliyordu.
Lale: Ayşe bugün dershaneden sonra bize gelebilir misin? Seninle konuşmam gereken şeyler var.
Ayşe: Tamam canım gelirim dershane çıkışı. Bir problem yok demi.
Lale: Gelince konuşuruz. Bekliyorum mutlaka.
Lale telefonunu elinden bırakmıyor, Deniz arar belki de mesaj atar diye geçiriyordu aklından. İsteme istemeye de olsa dersin başına oturdu Lale. YGS ‘ye üç ay gibi kısa bir zaman kalmıştı. Temposunu artırması gerekirken o tam tersini yapıyordu şu anda. Kitapları görünce Deniz ile birlikte çalışmalara devam etmeleri gerektiğini hatırladı. Nasıl olacak bu olanlardan sonra diye sordu kendi kendine. Yanıtını veremiyordu sorduğu sorunun. Bu düşüncelerle boğuşurken Ayşe’nin sesini duydu. Aşağı indiğinde onu annesi ile sohbet ederken buldu.
Lale: Hoş geldin Ayşe. Biz odama çıkalım istersen daha rahat oluruz.
Bunları söylerken sesindeki heyecan anlaşılıyordu Lale’nin. Annesi Lalelerin ders çalışacaklarını zannettiği için
Anne: Evet siz odaya çıkın Emre rahat vermez size burada.
Ayşe Lale’nin tavırlarından garip bir durum olduğunu anlamıştı. Merdivenleri koşarak çıktı iki arkadaş. Lale odanın kapısını soluk soluğa açtı. Ayşe meraktan çatlıyordu bu arada.
Ayşe: Neyin var senin? Anlat lütfen
Lale olanları kendi duyguları ile birlikte bir bir anlattı. Ayşe şaşkındı. Lale’den hiç beklemezdi. Onun bu yıl sınavdan başka bir şey düşünmeyeceğini sanıyordu.
Ayşe: Önce rakiptiniz şimdi…
Lale cümleyi tamamlamasına fırsat vermedi, sözünü kesti hemen.
Lale düşündüğün gibi bir şey olamaz, imkansız derken gözleri dolmuş ağlamaya başlamıştı arkadaşının kucağında.
Ayşe: Seni anlayamıyorum Lale. Birbirinizi seviyorsunuz işte sınavı da bu kadar abartma artık. Rahat olmaya çalış biraz. Hem bu şekilde davranarak derslere de veremezsin kendini.
Arkadaşı ile konuşmak iyi gelmişti Lale’ye. Daha sağlıklı düşünmeye başlamıştı. Kararını vermişti Deniz’e duygularının karşılıklı olduğunu söyleyecekti.
Üç gün geçmişti bu olayın üzerinden. Lale hissettiklerini Deniz’e söylemek istiyor ama bunu nerede, nasıl yapacağını bilemiyordu. Yine bazı şeyleri Deniz’den bekliyor, telefonunu elinden düşürmüyordu.
Deniz’de Lale’yi düşünüyordu. Ne yapması gerektiğini de bilemiyordu. Bu durum onu daha çok üzüyor ve aklını karıştırıyordu. Sonunda dayanamayıp Lale’yi aramaya karar verdi. Telefonun sesiyle heyecanlandı. Bir an için duraksadı ve acaba Deniz mi arayan diye düşündü. Yanılmamıştı arayan Deniz’di. Heyecanını bastırmaya çalışarak açtı telefonu.
Lale: Efendim.
Deniz: Nasılsın Lale?
Lale: İyiyim sağol. Sen nasılsın?
Deniz: Eh işte. Seni merak ediyorum kaç gündür neden hiç aramadın beni?
Lale ne diyeceğini bilemedi bir an için. Biraz duraksadı ve sonra toparlardı söyleyeceklerini.
Lale: Ders çalışıyordum yoğun bir ders programı yaptım kendime. O yüzden zaman bulamadım.
Deniz: Madem yoğun bir program hazırladın kendine beni de dâhil eder misin? Uygun mu yarın senin için?
Lale hayır diyememiş ve bu teklifi kabul etmişti. Sözleşmişlerdi yarın kütüphaneye gidip ders çalışmaya.