Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    YAŞAM HEP PLANLI MI ?

    avatar
    01001060040


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 24/12/10

    YAŞAM HEP PLANLI MI ? Empty YAŞAM HEP PLANLI MI ?

    Mesaj  01001060040 Cuma Ara. 24, 2010 7:16 pm

    ‘ En güzel arkadaşlıklar okul yıllarında başlar.’ demişti babası Şahin‘e babası onu üniversite ye götürürken. İlk kez evinden ayrılıyordu Şahin ne ilkokula ne de liseye benzeyecekti şimdi okul ailesi olmayacaktı. Ankara hukuk a gitmenin verdiği gurur bu yolculuk esnasında kaybolmuşa benziyordu. Elbette ölene kadar ailesiyle kalamazdı bunun bilincinde idi ama yine de üzgün ve mutsuzdu. Okulun açılmasına henüz bir hafta vardı ama Şahin erken gelip okul açılana kadar Ankara’ya alışmak istemişti. Hep başarılı çalışkan idealist bir öğrenci olmuştu Şahin avukat olmak istiyordu çocukluğundan beri. Hemen hemen her annenin isteği gibi Şahin’ in de annesi oğlunu doktor görmek istiyordu ama doktorluk hiç de Şahin’ e göre değildi kan tutardı onu çocukluktan beri. Avukatlık tam bana göre bir meslek diyordu her zaman. Gerçekten de öyleydi lisanı gayet düzgündü ve ağzı iyi laf yapardı okulu bitirmesi için gereken ezber kabiliyeti de oldukça iyiydi. ‘Hedeflerime 4 yıl kalmışken bu üzülmelerim de neden sorusunu kendisine sorarken verdiği tek cevap; Ben bir insanım.’ demesi idi. ‘İnsan hayatta her istediğine sahip olsa bile tam anlamıyla mutlu olamaz neden?’ diye soran felsefe hocasına Şahin’in verdiği cevap onun bu düşündüklerinin dile gelmesi olmuştu lise de. Şahin; Bunun nedeni her insanın sonunun ölüm olması şüphe yok ki en büyük nedendir. İnsan ölümü ne kadar unutabilir ki? Hemen hemen her gün cami önlerinden gördüğümüz cenazeler haberlerden gördüğümüz kazalar, ölüm gerçeği ile yaşayacağını, bir sonu olduğunu unutmaması insanı bu dünya da tam mutlu yapamaz hocam.’ Hocası biraz karamsar bulmuştu Şahin’ i ama haklı olduğundan da kimsenin şüphesi yoktu. Ankara’daydı artık. Saat 14.15’ ti vedalaşma vakti gelmişti. Annesi ile vedalaşıyordu önce, ailenin en büyük oğluydu annesinin ilk göz ağrısıydı ağlıyordu tabi ikisi de bir annenin evladından ayrılması çok zordu. Ev hanımı idi Sultan Hanım. Oğlunu hiç yanından ayırmamıştı ta ki bugün e kadar hep aynı çatı altında uyumuşlardı. Anne nasihatlerini dinledikten sonra şimdi kardeşiyle vedalaşıyordu, Şahin den 3 yaş küçüktü kardeşi lise 2.sınıfa gidecekti bu yıl annesinin istediği gibi bir evlattı kardeşi(!)sayısal bölümü tercih etmişti. Abi kardeş iyi anlaşıyorlardı tabi aralarında tatlı kavgalarda olmuyor değildi. Sıra babasına gelmişti oğulları uğruna her şeyi yapardı babası, bankacıydı Arif Bey. Oğluna ettiği nasihat de oğlunu kayıt yaptırırken söylediği sözdü yine ‘ En güzel arkadaşlıklar okul yıllarında başlar unutma ve sen her zaman ailenin yüzünü güldüren bir evlat oldun bundan sonra da umarım öyle olur biz hep yanındayız unutma.’ demişti. Aile İzmir’e evlerine doğru yol alırken Şahin de kalacağı özel yurttan içeri adımlarını atmaya başlamıştı. Yeni evi burasıydı artık dört katlı bir yurttu, odaları ikişer ve üçer kişilikti ilk defa gelenler ikişer kişilik odalara alınıyorlardı oda arkadaşları da okudukları bölüme ve memleketlerine göre ayrılıyordu. Yurtta Şahin Ankara’ ya erken gelen dört öğrenci daha vardı. Bunlardan biri de Şahin’in oda arkadaşı Dursun’du. Dursun ile kayıt zamanında ve kalacakları yurda kayıt esnasında göz göze gelmiş hatta çok eski iki dost gibi samimi bir tokatla yıllarca devam edecek arkadaşlıklarının ilk adımını atmışlardı. Yurtta ki görevlilerden Ali Şahin’i odasına götürüyordu. İkinci katta kalacaktı. Okul ile arasında pek mesafe yoktu yürüyerek altı ila yedi dakika da okula gidebiliyorlardı. Gelmişlerdi odaya Dursun odada idi eşyalarını yerleştiriyordu. Ali tekrar tanıştırmıştı onları birbirleriyle. Ali: -Ben artık gidiyorum. Bir ihtiyacınız olursa koridorun sonunda benim odam oraya gelebilirsiniz. Dedi ve gitti. Artık Şahin ile Dursun yalnız kalmıştı odada. Şahin:
    -Tekrar merhaba artık uzun bir zaman beraber kalacağız herhalde. Dursun: -Evet nasıl olsa okulumuzda aynı yurdumuzda birbirimize bir an önce alışsak iyi olur. Diyordu gülerek. Şahin: -Haklısın. Demişti oda gülerek. Nerelisin? Dursun: -Orduluyum demişti. Artvin doğumlu idi Dursun. Babası ve annesi öğretmendi. O yüzden epey şehir dolaşmıştı son olarak da İzmir de idiler. Babası İhsan Bey Ordulu annesi Elmas Hanım ise Trabzonlu idi. Dursun da geleneklerimizde de olduğu gibi soy babadan devam eder deyip ben Orduluyum diyordu nerelisin sorusuna cevap olarak. Sen nerelisin? Şahin: -İzmir. Dursun: -İlk defa ayrılıyorsun galiba ailenden? Şahin: -Evet. Çok mu belli ediyorum? Diyordu gülerek. Dursun: -Yok pek belli etmiyorsun şimdilik. Ama ilerleyen saatlerde ne olur bilemem. İlk kez ayrılınca benim için epey zor olmuştu ağlamıştım hatta ama o zaman henüz çocuktum şimdi de üzülüyorum ama ağlayacak kadar değil. Diyordu gülerek yine Şahin: -Bende zannetmiyorum ağlayacağımı nede olsa artık on sekiz yaşında delikanlılarız ağlarsam çok utanırım valla demişti Şahin. Epey gülüşmüşlerdi ilk diyaloglarında ikisinin aklından da aynı şey geçiyordu şu an ‘’İyi çocuk umarım hep böyle iyi anlaşırız. ‘’ Diyaloglarını yine Ali bölmüştü. Gelin isterseniz sizle bir Ankara turu yapalım demişti. Olur demişti ikisi de aynı anda. Akşam saatlerine kadar dolaşmışlardı Ankara’yı ikisinin de yakındığı şer Ankara da denizin olmamış olmasıydı. Burada insanlar canları sıkıldığında içleri ferahlamak istediğinde ne yaparlar ki diye düşünüyordu Şahin. O ne zaman canı sıkılsa sahile gider gözlerini denizin derinliklerine diker bütün dertlerini unuturdu. O martı seslerini, serin rüzgar bunları da özleyecekti artık Şahin. Dursun da alışık sayılırdı denizin olmamasına İzmir den önce Kayseri de görev yapmıştı ailesi pek de deniz tiryakisi değildi zaten. Şahin akşam olunca Ali’ye; -Burada deniz yok insanlar canı sıkılınca ne yapıyor ki burada? Diye sorunca Ali: -Canın sıkılınca bunun cevabını kendi kendine verirsin demişti. Okulun açılmasına kadar geçen beş günlük sürede Ankara turları sürmüştü. Akşamları da kitap okuyorlar, film izliyorlar muhabbet ediyorlardı. Yurt artık kırk kişilik kapasitesini doldurmuştu. Yurtta hukuk okuyan ikinci, üçüncü ve son sınıfların bulunması Dursun ve Şahin için oldukça iyiydi. Bazı okul kitaplarını onlardan temin ederiz düşüncesiyle Ali’nin yanına gidip ondan rica etmişlerdi Ali de hukuk öğrencilerini bir araya toplayıp hem onları birbirleriyle tanıştırmış hem de ikinci sınıflardan kitapları isteyip onları Dursun ve Şahin‘e vermişti. Ali oldukça iyi bir yere sahipti çocukların gözünde onların isteklerine yardımcı olur, çocuklar da bu durumun bir neticesi olarak Ali’nin söylediklerine riayet ederlerdi. Dursun ve Şahin den başka birinci sınıf hukuk öğrencisi yoktu yurtta. İkinci sınıf öğrenci sayısının üç olması kitap bulmaları konusunda onlara kolaylık sağlamıştı. Yarın açılıyordu okul. Bu gece biraz heyecanlıydılar. Gecenin ortasında Dursun’un Şahin’e : -Uyudun mu? Sorusu onların artık sabah a kadar konuşmalarının başlangıcı olmuştu. Nasıl uyuyabilirdi ki? Yıllardır hayalini kurduğu üniversitenin başlangıcı sabah olacaktı. Eğer bu gece uyursa yıllardır kurduğu üniversite hayallerine ihanet etmiş sayılırdı kendince. Şahin de bu soruya düşüncelerinin doğrultusunda : -Hayır, dedi. Bu gece uyuyabileceğimi sanmıyorum. Dursun: -Bende uyumayacağıma göre bu gecenin geçmesi için konuşacak bir konu bulsak iyi olur. Şahin : -Haklısın. Hangi takımlısın? Dursun: -Trabzonspor. Sen? Şahin: -Fenerbahçe, dedi. Her erkek gibi Dursun ve Şahin de futbol konuşuyordu. -Hım. Eskiden büyük takımdı Fenerbahçe son yıllarda artık her kupa bizim oluyor son dört yılda dört kez lig şampiyonu üç kez Türkiye kupasını üç kez de süper kupayı aldık 2011 den bu yana tek büyük biz kaldık ligde, demişti Dursun: -Olabilir sizde 2011 e kadar çeyrek asır ligde şampiyon olamamıştınız. Gülüyordu Dursun ve : -Sizde otuz beş yıldır Türkiye kupasını alamıyorsunuz, dedi. Şahin: -Hem Avrupa da daha kayda değer bir başarınız yok geçen yıl çeyrek final de elendiniz ondan önce gruptan çıkar çıkmaz ilk maçta eleniyordunuz. Ama olsun sizin takımada büyük saygım var yetiştirdiğiniz futbolcular sayesinde milli takımımız geçen yıl dünya kupasında final oynadık şanssız bir şekilde de ispanya ya yenildik demişti. Dursun: - Evet. Milli takım her takımdan önemli Fenerbahçe de futbol da olmasa bile basketbol da voleybol da erkek ve bayan takımların Avrupa da ki başarıları hepimizi gururlandırdı. Basketbol ve voleybol un milli takım iskeletini de siz oluşturuyorsunuz. Futboldan ümidi kesince tabii sizde farklı alanlara yöneldiniz bu ülke size çok borçlu demişti, gülerek. Şahin: -Evet çok önemli noktalara değindin önemli olan milli başarı biz zaten onun için artık baktık sizin takımda futbol aşkı var bıraktık sizi siz orayı toplayın biz diğer branşlarda milli takımı ve ülkeyi kurtarırız, diyordu gülerek bahane den bol bir şey yoktu Fenerbahçeliler için kabul edemiyorlardı aslında asla Trabzonspor’ un şampiyonluğunu bunu ikisi de iyi biliyordu. Bu durum yine de onların arasın da hoş bir muhabbet geçmesini sağlamıştı. Dursun: -Saat üç olmuş uyku tutmasa bile yine de uyumamız lazım insanız sonuçta iki saat uyursak yeter. Şahin: - Evet yarın ölü gibi dolaşmayalım, Allah rahatlık versin. Dedi. Dursun: -Sana da. Telefonların saatlerini kuralım da ne olur ne olmaz ilk günden geç kalmayalım. Dedi. Şahin: -Ben sekiz e kuruyorum okul dokuz da zaten kahvaltı yaparız hazırlanırız falan yol derken yetişiriz. Dursun: -Tamam. Ben de sekiz e kuruyorum. Kaldırırız birbirimizi eğer birimiz kalkmazsa dedi Şahin’ e bakarak. Şahin: -Tamam biraz daha uzatırsak lafı birbirimizi uyandırmamıza gerek kalmayacak uyuyalım artık dedi. Uyuyabilmişlerdi sonunda artık. Yarın zor bir gün olacaktı okulun en zor günleri hep ilk günler ve son günler olmuştur ilkokuldan liseye bu hep böyle olmuştur. Üniversite de bu böyledir. İlk günler ve son günler asla geçmek bilmez. O ilk tanışmalar da tam bir fiyaskodur. Kimse kimseyi tanımaz henüz sorulacak sorular hep aynıdır. Sorular kısa cevaplar kısadır. Öyle de olması gerekir zaten insan ilk tanıştığın kişiye uzun uzun sorular soracak değilsin. Genelde : - Adınız ne? - Nerelisin? - Hangi lise den mezunsun? - Hangi takımlısın? . . . . . Sabahın ilk ışıkları odanın camından giriyordu. Şahin’in yüzüne gelen bu güneşin tatlı ışıkları onu sabah tatlı bir şekilde uyandırmıştı. Çalar saat de henüz yeni çalıyordu, Dursun da alarmın sesiyle uyanmıştı. Şahin : - Günaydın, diyerek günün ilk kelimelerini söylemişti. Dursun : - Sana da günaydın demişti. İkisi beraber yataklarından kalkıp lavabo ya doğru yol almışlardı. Daha sonra yemekhane ye doğru gittiler. Ali abileri de orada idi. Karşılıklı selamlaşmanın ardından kahvaltı masasına oturmuşlardı. Uzun zaman sonra ailelerin evinden başka bir yerde kahvaltı yapıyorlardı. İlk zamanlar güzel gelir yurt kahvaltıları biraz alıştıktan sonra kahvaltı için uyanmak bile istemezsin bu ilginç bir şey sayılabilir. Yurdun en önemli faydası askere gidince anlaşılır. İlk defa evinden ayrılanlara tam bir fiyaskodur askerlik. Alışık olunan ev yaşamının dışına çıkınca alışılmamış bir şekilde başlar. Her şey mantıksız gelir. Belki de bu yüzden ‘’ Mantığın bitti yerde askerlik başlar. ‘’ lafı ortaya çıkmıştır. Dursun ile Şahin artık hazırdı okula gitmek için beraber çıkmışlardı yola. Okula doğru yol aldılar bu kısa mesafeyi kat ederken hiç de kısa düşüncelerde değillerdi. Şahin okula annesinin elini tutarak gittiği ilk günü hatırlıyordu ağlamaklı gözler, ağzında sakız gibi sürekli ‘’ben okula gitmek istemiyorum’’ lafı o ilk gün öğretmenin ona canavar gibi gelişini hatırladıkça, gülümsüyordu. Dursun’un düşüncelerinde de hemen hemen aynı şeyler vardı tek fark Dursun’u okula babası götürmüş ve Dursun un elini tutmamış onun çantasını taşımıştı ikisi de aynı anda birbirlerinin gülümsediklerini görünce; Dursun daha önce davranmış : - Galiba aynı şeyleri düşünüyoruz. Şahin: - Galiba deyip neydi o ilk günler deyip gülmüştü. - İyi ki de bizim ağlamalarımıza kulak asıp da bizi okula göndermemezlik yapmamışlar dedi gülümseme ile. - Evet o sıralar hiç kesilmezdi karın ağlarım, demişti Şahin. - O sıralar bir salgın vardı galiba benim de ağrırdı karnım demişti gülerek. - Anaokulu faydalı oluyor şimdilerde mumla arıyoruz okul önlerinde ağlayan, annelerinin elini tutup ağlayan, öğretmenine çekingen davranan öğretmeninden korkan öğrencileri, demişti. - Haklısın nerde o çekingen nesiller demişti. Gitgide daha rahat yetişiyor yeni nesil bunda şüphesiz ebeveynlerin ve öğretmenlerin rolü vardır. - Bizde mi öğretmenlik okusa idik dedi, Şahin. - Dursun da biz öğretmen haklarını savunsak daha iyi dedi. Herkes sevdiği işi yapsın en iyisi ve en güzeli demişti. Şahin: - Doğru diyorsun ama herkes sevdiği işi yapamıyor maalesef sınavda neyi kazandığı ise onu olmak zorunda. Dursun: - Öyle ama hayatta hiçbir şey kolay olmuyor mesela sen tıp okumak istersen yirmi dört saat çalışmak zorundasın bazıları sınav anında kaybediyor biraz acımasız bir söz olacak ama insan kendisini kontrol edemiyorsa da kazanmasın zaten. Yalnızca durumu olmadığı için okuyamayanlara üzülüyorum ben demişti. - Haklısın ama ben yine de sınava karşıyım dedi, Şahin. Dursun da: - Bence sınav yapmaktan daha adaletli bir durum söz konusu değil şuan. Orta öğretim de ki başarıları esas alıp yerleştirme yapsalar bu sefer de lisede ki öğretmenlerine kalmış olacak sınavı kazanmam. Kimisi sözlüleri yüz yüz verirken kimisi de altmıştan yukarı çıkmıyor sözlülerde. Hiç de iyi olmaz. Ortaöğretim notları. Şahin: - Peki Avrupa da ki gibi olsa? Dursun: - Her isteyen girse yani istediği bölüme ilk sınıfı geçebilen devam etse o da iyi değil maalesef bazı öğretmenler yalnızca öğrenci harç parası versin diye bırakıyorlar öğrenciyi sonra bir yıl kaybolup gidiyor. Sapık öğretmenlerde yok değil. Kızları geçirir erkekleri bırakır. Fanatik hocalarda vardır Fenerbahçelidir gider Galatasaraylıyı bırakır. En iyisi şu an ki bence. Dedi. Şahin de : - Çok farklı açılardan baktın olaya dedi gülerek. - Yalan mı ama? - Olur mu çok doğru söylediklerin dedi. - Lise de epey tartışmıştık bu konuları derslerde sizde yapmışsınızdır bu muhabbetleri kesin. Şahin: - Okul da dershane de haftalık muhabbet konusu gibi konuşuyorduk. - Evrenseldir öğrenci muhabbetleri her ülke de vardır bu muhabbetler. - Evet kesinlikle, dedi Şahin dershane de konuşmayı hiç sevmezdim ama sonuçta biz para verip oraya ders dinlemeye gidiyoruz. Boş muhabbet yapmamak lazım derste teneffüslerde konuşsak yeter. Dursun: - Ben dershane ye para vermedim hiç hep indirim sınavlarında başarılı olurdum. Ama yine de derste konuşmaya karşıyım. - Ben yalnızca üçüncü sınıfta ücretsiz girdim, genelde yarı yarıya indirim kazanıyordum. - Sende dört yıl gittin değil mi dershane ye? Dedi Dursun. Şahin de : - Evet dedi, epey zahmetli oldum aileme diye devam etti biraz mahcubiyetli bir ses ile Dursun: - Mahcup etmedin ama aileni koskoca Ankara Üniversitesinin hukuk fakültesini kazandın demişti okulu göstererek. - Tabii diyerek yanıtladı Şahin. Gelmişlerdi okulun önüne pek bir kalabalık yoktu genel olarak birinci sınıflar doldurmuştu okulun önünü onlarda acemilik ile gelmişlerdi. Bir daha ki yıl onlarında okula gelmeyeceğini en iyi sabah onları okulun girişinde karşılayan güvenlik görevlileri biliyordu. Okulun en önemli parçalarıydı güvenlikçiler her sabah bıkmadan usanmadan her öğrencinin kimliğini kontrol ediyorlardı. Bu duruma alışmak ilk gelen öğrenciler için zor oluyordu. Her sabah kimliği çıkarıp göstermek bir zulümdü. Bir bakıma da iyi oluyordu öğrencilerin kendilerini önemli hissetmesine yardımcı oluyordu. Siz seçilmiş kişiler siniz sizden başkasını almıyoruz okula anlamlarını çıkarmak bu kimliği gösterme işi biraz olsun anlam kazanmış olurdu. Dursun ve Şahin de şimdi güvenliğin önünde idiler. Kimliklerini gösterdikten sonra sınıflarına doğru yol aldılar. Amfi kapısından içeri girmişlerdi. Yarısı dolmuştu amfinin onlarda girdiler içeri herkesin suretinde bir parça hüzün gözlenebiliyordu. Sınıf mevcudu seksen dokuz kişiydi. Dursun ve Şahin den sonra gelenlerle de bu sayı tamamlanmıştı. Biraz sonra da bölüm hocası sınıfa gelmişti ve : - Sayın hakimlerim, sayın savcılarım v değerli avukat arkadaşlar hoş geldiniz, diyerek tatlı bir şekilde karşılamıştı yeni öğrencilerini. - Benim adım öndeki sıfatlarla beraber Profesör Doktor Naim Yılmaz. Sizleri tanımak uzun sürer ama hiç değilse önce isimlerinizden başlayalım sonra tekrar size dönüp nerelisin diye soracağım şimdiden hazırlayın cevaplarınızı demişti Naim hoca. Ön sıralardan başlamam hiçbir zaman soru sormaya evet en arkanın solundan başlayalım tanışmaya dedi ve uzun sürecek olan bir isim sıralamasını başlattı. - Ahmet - Fazıl - Muhammet - Yiğit - Aydan - Rümeysa - Deniz - Dursun - Şahin - Serkan - Tuğrul -Ayşe - Sibel - Ebru - Taner - Tuncer - Seda - Temel - Fahriye - Sedat.. - ….. diye devam ediyordu isimler, herkes ne gerek vardı ki buna sanki bu kadar ismi ezberleyebilecek diye konuşuyorlardı kendi aralarında birbirlerini tanıyanlar. Liste sona erdikten sonra gözler hocada idi. İlginç bir hoca olduğunu ilk girişte belli etmişti zaten biraz da çatlaktı herhalde. Biraz sonra Naim Hoca seksen dokuz öğrencinin isimlerinin elli altısının ismini tek tek onlara hitaben söyleyince herkes şaşkınlık içerisinde kalmıştı. Naim Hoca da tekrar öğrencilere dönerek : - Hukuk da hafıza çok önemlidir arkadaşlar ben bu yaşta bu kadar ezber yapabiliyorsam siz den çok daha fazlasını bekliyorum demişti. Normal dışı bir insan olduğumu düşünebilirsiniz haklısınız da sizde normal dışısınız bir buçuk milyon kişinin girdiği sınavda ilk iki bine girmek hiçte normal değil, demişti. Bu sözleri öğrencileri epey mutlu etmişti o şaşkın ve hüzünlü suretlerine bir parça da gurur ilave etmiş oluyordu. İşini çok iyi yapardı Naim Hoca öğrenci psikolojisinden çok iyi anlardı. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen, meslekte yirmi sekizinci yılı olmasına rağmen ilk günkü heyecanı ile giriyordu derslere öğrencilere o heyecan ile bakardı. Öğrencileri de çok şanslı idi. Naim Hoca’nın maharetleri bununla sınırlı kalmamıştı. Biraz sonra öğrencilerine hitaben tekrar onlara soru soracağının habercisi olan elini kaldırıp : - Şimdi de hangi şehirden geldiğinizi söyleyin, dedi ve ekledi: - Tabi ki arka sol taraftaki Ahmet’ten başlıyoruz, dedi. Yine uzun bir liste oluşmuştu, - Adıyaman - Denizli - Malatya - Şanlıurfa - Karaman - Mersin - Rize - Ordu - İzmir - Adana - Yozgat - Manisa - Bilecik - Erzurum - Kars - Muş - Van - Sivas - …. Yine uzun bir listenin sonunda ortaya elli altı farklı il vardı yirmi üç nisanda ki meclise benziyordu. Naim hocanın sürprizleri devam ediyordu yine bu kez de öğrencilerin isimlerini ve hangi şehirli olduklarını söylüyordu. Tabi doğal olarak sayıda düşüş vardı. Elli altı olan isim sayısı otuz dokuz a düşmüştü. Öğrenciler ilk kez böyle bir öğretmen görüyorlardı. Genelde ilk ve orta öğretimde ki öğretmenlerin isimleri ezberlemeleri öğretmenlerin bir ayını alıyordu. Öğrenci öğretmenin ağzından kendi adını duymadan da asla öğretmene tam olarak ısınamıyorlardı. Öğretmenin: - Oğlum sen söyle? - Kızım sen söyle? Bazen de öğrencinin başına kadar gelip: - Sen söyle? Sözleri öğrenciyi hocam hala benim adımı öğrenememiş hissi uyandırıyordu. Bu şekilde de öğrenci de öğretmene hep soğuk bir gözle bakardı. Naim Hoca bir nevi şov yapmıştı öğrencilere karşı ama bu şovunda bir sebebi vardı öğrencilere hitaben : - Biraz önce hafızanın önemini söylemiştim şimdi de gerekli olan bilgileri depolamayız. Mesela Sibel Genç’in peltek olduğunu bilmek hiç de gerekli bir bilgi değildir. Hafızamız da yer kaplamamalı çünkü bizim en önemli olan hafıza gücüdür. Ben mesela Sibel’in peltek olduğu yerde Arif’in nereli olduğunu hafızama alabilirdim. Siz anayasayı ezberleyemeden ceza hukukunu bilmeden bu okulu bitiremezsiniz zaten bu da beni çok kızdırır. Bir öğrenciyi beş yıldan fazla sınavımda görünce sinirlerim oynuyor, dedi hafif bir tebessümle. Sizden şiirler ezberlemenizi isteyeceğim tabii öyle iki kıtalık şiirler değil, her şairin şiirini değil Yahya Kemal, Necip Fazıl yahut Mehmet Akif’ten ezberleyeceksiniz, dedi. Tamam artık çıkabilirsiniz demişti o sırada bir ses duydu: - Bir haftamız doldu, demişti. Naim Hoca sesin geldiği yöne döndü, kapının oradan geri dönüp kürsüye çıktı ve: - Deniz arkadaşınıza teşekkür ediyorum bir şeyi eksik söylemiştim onu hatırlattı bana dedi gülerek. - Nedir söylemediğiniz sorusu gelince de Naim Hoca da : - Şiir ezberinizi yarın dinleyeceğim dedi. - Hocam yapmayın seslerine karşılık Naim Hoca da : - Hafta da üç gün dersimiz var. Söylediklerimi yapın ki günleriniz zehir gibi geçmesin demişti. Fazla yüklenmeyeceğim üstünüze korkmayın sizi isim ve illerinizden başka bir de yeteneklerinizle tanıyalım dedi gülerek ve çıktı sınıftan. Evet ilk derslerini geride bırakmışlardı artık üniversite de yeni öğrenciler. Kimilerinin umduğu gibi geçmemişti ders Naim Hoca profili yoktu zihinlerinde. Daha yaşlı pek öğrenciyi önemsemeyen birini bekliyor gibiydiler. Dursun ve Şahin de şaşkındı. Şahin: - Hiç de rüyamda gördüğüm hocaya benzemiyor demişti gülerek Dursun da dudak büzüşünü düzelterek: - Aslında iyi bir hocaya benziyor ben açıkçası burada hocaların bizimle konuşacaklarını bile zannetmiyordum. Şahin: - Sevecen bir adam dediği gibi onu sevmeliyiz baksana adam haftanın üç günü bizimle işkence olmasın okul bize. Dursun: - Hepsi bunun gibi değildir. Şahin: - Ben bundan iyisini beklemiyorum valla. Dursun: - Hedeflerin küçük senin dedi. İkisi de gülüyordu. Şahin: - Nasıl olacakmış bundan iyisi? Dursun: - Gelecek mesela sınıfa benim adım şu diyecek isteyen derse gelir isteyen gelmez burası üniversite özgürsünüz diyecek. Şahin gülmeye başladı ve : - İstersen biraz dışarı çıkalım. Dedi Dursun: - Tabi hadi çıkalım, dedi. Okulun kapısına asılan ders programı öğrencileri oraya çekiyordu. Şahin: - Bizde alalım mı ders programını dedi. Dursun: - Akşam yurtta bakarız şimdi bizde kalabalığa dahil olmayalım. Şahin: - Tamam. Ders ne zaman başlayacak? Dursun: - Yedi dakika var ağaçların oraya gidip geliriz. Şahin: - Tamam. Dedi ve oraya doğru yürümeye başladılar. Dursun: - Sigara içiyor musun? Diye sordu. - Yok sen? C - Bende içmiyorum iyi o zaman sağlıklı bir yaşam süreceğiz seninle beş yıl dedi. - İnşallah dedi Şahin. Seninle çok iyi anlaşacağız da tek sorun ne biliyor musun? Diye sordu. Dursun: - Bir yanlışımı mı gördün yoksa? Dedi tedirgin bir sesle. Şahin: - Yok yok dedi gülerek. - Peki nedir? Diye sordu Dursun. - Senin Trabzonsporlu olman tek sorun dedi Şahin. Dursun da gülmeye başladı bu sefer ve: - Tamam tamam ben rica ederim Sadri Başkan’dan bu yıl veririz size maçları dedi gülerek. Şahin: - Kaleci Onur’dan rica et bence adam yıllardır panter gibi bekliyor kalenizi herkes satsa maçı o yine satmaz bence… Böyle uzayıp giderken futbol muhabbeti ağaçların oradan dönüp tekrar sınıfa doğru yol almaya başlamışlardı. Herkes bahçede ikişerli üçerli gruplar halinde geziyordu. Bazıları da yalnızlara oynuyordu. Köşe başlarında sigara içiyor yahut telefonla görüşerek yalnızlıklardan bir nebze kurtulmak istiyorlardı. Şahin onları gözlemledikçe Dursun gibi bir arkadaşa sahip olduğuna seviniyordu. Telefonla konuşanları görünce de aklına birden annesi geldi. ‘’ Beni aramayı ihmal etme. ‘’ demişti ona oğlundan ayrılırken Dursun’a dönüp: - Ben bir anne mi arasam acaba? Dursun: - Birlikte ararız diğer arada şimdi geç kalmayalım derse dedi. - Ders vardı değil mi valla ailem aklıma gelince unutuyorum hepsini dedi. Şahin gözleri nemlenmişti bile. - Tamam sen zaten gurbetçiye bağladın dersi de dinlemezsin okulun ilk günü zaten derse girmesek de olur. Gel kafeterya ya gidelim hem orda konuşuruz çay falan da içeriz dedi. Şahin bu sözlere bir çocuk gibi sevinmişti. Dursun a olan hislerini bu anlayışlı fedakar cümleler bir kat daha arttırmıştı. Şahin: - Olur hadi gidelim dedi. Kafeterya ya doğru yöneldiler bu kez de. Kafeteryanın yolunu kayıt gününden biliyordu Dursun. Onun gösterdiği yöne doğru gidiyorlardı. ATM’nin yanında durmuştu. - Paran yoksa sıkıntı yapma ben veririm dedi Şahin. - Yok ondan değil de bir yerden burs alacaktım okulun ilk günü gelir dediler inanmamıştım. - Gelmiş mi bari dedi Şahin gülerek, - Valla da gelmiş helal olsun adamlara dedi gülerek para çekmeden geri aldı kartını ATM’den. Şahin: - İyi bari sendeniz o zaman dedi gülere Şahin. - Tamam tamam benden ol dedi Dursun da. - Olmaz önce ben söylemiştim ödeyeyim mi diye dedi Şahin. - Madem ikimizde ödemek istiyoruz o zaman tavla oynayalım yenilen öder tabi tavla biliyorsan? - Biliyorum tabi yalnız oyuna ısınmam biraz zaman alabilir. Beş el bir oyun eder üç oyun alan kazanır tamam mı? - Tamam dedi Dursun. Gelmişlerdi kafeterya ya oturdular balkon tarafına. Şahin çıkardı önce telefonu akabinde de Dursun. Aradılar aileleri ikisinin de konuşurken yüzlerinde ki mutluluk görülmeye değerdi. Konuşmaları bittiğinde ikisinin de birbirlerine söylediği ilk sözler: - Annemin selamı var olmuştu. Annelerinin çocuklar üzerinde kısa süreli tesiri geçtikten sonra iki çay söylemişlerdi. Masa da duran tavlayı ilk olarak açan Şahin olmuştu. Pullar dizilmiş çaylar gelmiş ve oyuna başlamışlardı. Zorlu ve zevkli bir oyunun sonunda Dursun Şahin’i üç iki yenmişti. Şahin oyun esnasında aldıkları tostların parasını da ödemişti. Tekrar sınıfa dönmüşlerdi. Sınıfın bir kısmı gelmemişti. Geçen derste onlar yoktu. Yoklamalar başlayınca bu dersten kaçmalar olmayacaktı elbet onlar da bunu konuşuyorlardı. O esnada derse hoca gelmişti. Hiç öğrencilere bile bakmadan tahtaya yönelip adını soyadı sıfatlarıyla beraber yazmıştı. Daha sonra da istediği kitabı tahtaya yazmıştı. Daha sonra öğrencilere yönelip : - Yoklama almam isteyen derse gelir isteyen gelmez ancak gelenlerin bu kitapla gelmesi zorunludur. Demişti tahta da yazan kitap ismini göstererek. - Gözün aydın. Demişti Şahin Dursun’a dönerek. Derste gülmemek için ikisi de kendini zor tutuyordu. Dursun: - İşte hayallerimin hocası dedi. Bu konuşmaları Dursun ile Şahin’in önde oturan Olgun da onları duyup gülmüştü. Hoca tekrar başlamıştı konuşmaya. - Bu haftalık ders yapmayacağız iyi günler hepinize deyip dışarı çıkmıştı. Dursun ve Şahin beklerken onlara dönen Olgun: - Benim adım Olgun. Diyerek elini Şahin ile Dursun’a uzatarak selamlaşmıştı onlarla ve Dursun: - Ben Dursun buda Şahin. Tanıştığımıza memnun olduk diyordu. Şahin de onaylamıştı gülümseyerek. Olgun da: - Ben de dedi. Size bir şey daha söyleyeyim arkadaşlar ders bitti. İsterseniz şuradan ders programını alabilirsiniz, demişti. Elindeki kağıdı göstererek. Şahin uzanmıştı kağıda doğru Şahin not alırken Dursun ve Olgun konuşmaya devam ediyorlardı. Şahin kaleminin olmadığını elini cebine atınca fark etmişti. Olgun bu durumu anlayıp kalemini uzatmıştı Şahin’e. Şahin: - Teşekkürler. Dedi Sakaryalı idin değil mi? - Evet dedi. Dursun gülümseyerek: - Senin de Naim Hoca’dan aşağı kalır bir yanın yok maşallah Şahin demişti. Hepsi gülmeye başlamıştı. Olgun da onlara dahil olarak birlikte okul çıkmışlardı. Kyk yurdunun önüne gelince Olgun durmuştu ve: - Ben burada kalıyorum arkadaşlar iyi günler size dedi. - İyi günler demişti Dursun ve Şahin’de. Olgunu orada bıraktıktan sonra onlar da doğrudan yurtlarına gitmişlerdi. Ezberlemeleri gereken şiirleri onları bekliyordu. İlk yurda girince girişteki bilgisayar odasına oturmuşlardı. Şahin: - Hangi şiiri çıkartacaksın? - Kaldırımları çıkartacağım Necip Fazıl’dan sen? Diyerek cevap vermişti Dursun Şahin’e dönerek. Şahin de: - Ben de Yahya Kemal’den sessiz gemiyi çıkartmayı düşünüyorum diye cevapladı. Biraz sora ikisi de şiirlerini çıkartmışlardı. Kendi odalarına doğru yol aldılar. İlk önce Şahin odaya girmiş ve pencereyi açmıştı. Dursun da onun peşinden odaya girdi. Biraz havasız kalmıştı oda Şahin’in pencereyi açmasıyla içeriye giren rüzgar açık olan kapının sert bir şekilde kapanmasına neden olmuştu. Bu sesten birkaç dakika sonra Ali abileri gelmişti. Önce kapıyı çalmıştı. Şahin: - Buyurun diyerek cevap verdi. Ali girmişti içeri Dursun a baktı önce Dursun yorgun görünüyordu yatağa uzanmıştı. Şahin de elbiselerini çıkartmış eşofmanlarını giymiş diğer elbiselerini katlıyordu. Ali : - Nasılsınız arkadaşlar? - İyidir abi ne olsun okul hayatı başladı tekrar bizim için hayatta öğrendiğimiz tek meslek şu an öğrencilik bizde onu yapıyoruz. Dedi Şahin gülerek. - Bu okul bizi yoracağa benziyor Ali abi dedi. Dursun da. - Alışırsınız hele bir yazın sersemliğini üzerinizden atında daha rahat olacaksınızdır. Naim Hoca ile tanıştınız mı? Şahin: - Buralarda epey meşhur herhalde Naim Hoca Ali abi. Tanıştık tanışır tanışmaz da elimize verdi şiirleri dedi masanın üzerinde şiirleri göstererek. - Klasik Naim Hoca sizi uyarmayı unutmuşum geçen yılki öğrencilere de aynı ödevi vermişti epey kulaklarını çınlatmışlardı onlarda Naim Hoca’nın - Naim Hoca değil de Ali abi Servet Hoca daha çok hoşuma gitti benim, demişti Dursun yüzündeki tebessümle. - Servet Hoca hangisiydi ya ondan pek bahsetmiyorlardı tanımıyorum galiba Servet Hoca’yı dedi. - Pek bahsetmemeleri normal Ali abi muhtemelen ders programına bile almamışlardır Servet Hoca’nın dersini çünkü Servet Hoca yoklama almıyormuş. Demişti Şahin. - Hım. Öyle demeyin ya yine de arada siz dersine uğrayın. Üniversite de alttan ders almaktan daha kötü bir şey yoktur. Sizin bölümde biraz zor alttan ders kalmaması genelde nazar boncuğu olarak en az bir ders bırakırlar sizin bölümdekiler. Siz hangi şiirleri aldınız? Diye sordu Ali. - Ben sessiz gemiyi aldım. Ali abi senin bir tavsiyen varsa başka şiir alayım, dedi Şahin Ali abisine bakarak. - Sessiz gemi güzel şiir iyi bir tercih yapmışsın tebrikler Şahin dedi Ali. Sen hangi şiiri aldın Dursun? - Kaldırımları aldım Ali abi dedi. - Senin ki de güzelmiş dedi Ali. - Naim Hoca zaten Yahya Kemal, Necip Fazıl yahut Mehmet Akif’ten şiir istemişti bizde bunları seçtik dedi Dursun. - Ben sizi rahat bırakayım o zamanda sizde ezberleyin şiirleri akşam yemeğinden önce gelirim yanınıza önce şiirlerinizi dinler daha sonra da beraber yemekhaneye gideriz dedi kapıdan çıkarken Ali. - Tamam Ali abi dedi ikisi de biz de birazdan başlarız ezberlemeye diye devam etti Şahin. - Peki Şahin hadi görüşürüz deyip kapıyı kapattı Ali. - Başlasak mı ezbere dedi peşinden Şahin. - Başlarız bu Naim Hoca bakalım nasıl dinleyecek hepimizi baktık ezber olmuyor geçeriz Naim Hoca’nın kürsüsünün önüne bize sıra gelene kadar muhtemelen ders biter zaten. Şahin gülmüştü Dursun’un bu sözlerine şiir kağıtların masanın üzerinden alıp birisini Dursun’a uzatarak: - Naim Hoca’nın ne yapacağı belli mi olur biz öyle yaparsak kesin bize ilk önce bize okutturur dedi Şahin. Dursun da Şahin’in uzattığı kağıda alıp: - Hadi bakalım önce hangimiz ezberleyecek dedi gülerek. Şahin de : - Seninki benimkinden zor gibi görünüyor bu sözlerine pişman olsa ezberleyemeyince dedi. - Hadi bakalım nesine giriyoruz iddia ya? - Sen kaşındın tavla ya benzemez bak bir daha söylüyorum. - O zaman yine çay ve tostuna olsun, dedi Dursun. - Kabul tamam ilk bitiren benimki bitti der şiirini okur yanlış yaparsa beş dakika ceza alır diğerine gelir sıra o okuyamazsa tekrar bitirdim diyene döner sıra anlaştık mı? Diyerek elini uzattı Dursun’a doğru Şahin. - Anlaştık dedi Dursun Şahin’in elini sıkarken. Yarış başlamıştı. İlk on dakika da hiçbirinden bir hareket yoktu. İlk önce Şahin - Ben bitirdim, dedi. - Oku istersen hemen nasıl olsa hata yapacaksın dedi Dursun. - Çok beklersin sen daha dedi Şahin ve elindeki kağıdı Dursun’a doğru uzatırken kapı açıldı ve içeride oluşan cereyandan kağıt yere düştü. Ali abileriydi gelen. Elinde kahve fincanlarıyla kapıyı dirseği ile açmıştı. - Ezberlemişsiniz galiba dedi. - Evet Ali abi şimdi Şahin okuyacak hadi başla demişti Dursun. - Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kakışta ne mendil, ne de bir kol, Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünya’da seven ve sevilen nafile bekler; Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden. Diye kusursuz bir şekilde okumuştu Şahin. Ses tonunu da oldukça iyi ayarlamıştı. Dursun: - Valla bravo dedi. Bir an kendimi yolcu hissettim. Ben artık senin bu yorumlamandan sonra bir daha şiir falan okumam. Diyordu Dursun. - Gerçekten de epey iyi yorumladın Şahin tebrikler. Demişti Ali abileri de. Şahin biraz şımarmış suretinde: - O sizin güzelliğiniz diyerek sahnede iyi bir performans sergileyen sanatçıların gelen alkışlara karşı yaptığı cevabı aratmamıştı bu sözleri. Kahveleri yudumlamaya başlamışlardı. Şahin ve Ali’nin gözleri Dursun’un üzerinde idi bunu fark eden Dursun biraz kızarmış bir şekilde: - Birazdan okuyacağım son düzeltmeleri yapıyorum, dedi. - Acele etmene gerek yok bizim vaktimiz var demişti Ali. - Dursun bey bekliyoruz evet dedi Şahin gülerek. - Kahveler bitsin geliyor. Bu arada kahveler için teşekkürler Ali abi. - Önemli değil sen yeter ki şiirini ezberlemeye bak ben sana daha çok kahveler getiririm. - Ben bir lavaboya kadar gideyim, deyip kalktı Şahin. - Pencereyi de kapatır mısın? İçerisi yeteri kadar havalandı. Dedi Ali elindeki fincanı masaya bırakırken. - Tabi Ali abi. Deyip pencereyi kapattı Şahin… Lavaboya da gidip geldikten sonra artık Dursun da şiirini okumak için hazır bir şekilde Şahin’i bekliyordu. - Tamam Şahin gel bitirdim ben de ezberi bir de bende gel bir de benim yorumumu dinle dedi ve başladı şiirine: - Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında yürüyorum, Arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim, biride serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler. Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi; Kaldırımlar içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, Sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim yol gitsin; İki yanımda aksın, bir sel gibi fenerler. Tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler. Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya, Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi… Bu uzun şiirin ardından derin bir nefes almıştı Dursun. - Senin şiirin epey uzunmuş bu kısa sürede bunu ezberlemen gerçekten şaşırtıcı dedi Ali. - Birden ezberlemedim tabi Ali abi ben biliyordum önceden bu şiiri de unutmuşum lise ikinci sınıfta ezberlemiştim bu şiiri hatırlıyordum bir bölümünü okurken de hafızam bana yardımcı oldu dedi. Şahin: - Sende az içten okumadın hani insanı etkiliyor şiir okuduğunda sesin bende kendimi sen şiirini, okurken bir başıma zifiri karanlık bir o kadar da soğuk bir sokakta zannettim dedi. - Abartma lütfen kendimi iyi okudu zannedeceğim yoksa dedi. - Güzeldi güzel dedi. Ali. - Teşekkürler Ali abi dedi Dursun. - Şimdi de yemek yemeğe gidelim haydi, dedi Ali - Tamam abi gidelim dediler ve çıktılar o dadan yemekhane ye inip yemek yedikten sonra Ali abilerinin arabasıyla yine Ankara’yı turlamışlardı. Kızılay da inip biraz yayan olarak dolaşmışlardı. Kalabalıktı. Sinema ya girdiler. Orada oyalandılar bir zaman. Fiyatlar öğrenci içindi adeta her şeyin fiyatı uygundu. Sokakları dolduran öğrencilerdi. Normal aileler akşam pek çıkmazlardı dışarı evlerinde oturmayı tercih ederlerdi. Maç olduğu günler sokaklar biraz daha eğlenceli sayılırdı. Ankaragücü ve Gençlerbirliği’nin maçları için deplasmana gelen takımların oyuncuları da Kızılay da gezerlerdi. Ülkemizin nadide başkenti denizden başka her şeye sahipti. Aranan her şeyin bulunduğu bir şehirdi. Hava akşama doğru biraz serinlemişti. Şahin Ali’ye dönüp: - Yağmur yağar mı ki? Dedi havaya bakarak. - Hava da yıldız yok kapalı. Yarın muhtemelen yağar. Dedi Ali de. - Artık eve gitsek mi ben üşümeye başladım, rüzgar da başladı hafiften dedi Dursun. Ellerini birbirine sürtüp ısınmaya çalışırken. - Hadi gidelim o zaman arabayı şu ilerden sola dönüşteki otoparka bırakmıştım oraya doğru yürüyelim. - Gidelim demişti ikisi de. Biraz sonra arabanın yanına geldiler. Pek de trafik sorunu yoktu başkentte. Yollar gayet genişti. Bu yollarda kaza yapmakta maharet istediğinden pek trafik kazası meydana gelmiyordu. Nadiren de olsa aşırı hız ve alkollü araç kullanmadan kazalar meydana gelebiliyordu. Ali küçük yaştan beri araç kullandığı için gayet güvenilir bir şekilde araç kullanırdı. Trafik kurallarına da uyarak iyi bir şoför oluvermişti. Araca geçtikten sonra yağmur başlamıştı. Yola çıkar çıkmaz kırmızı ışıkta duramamış bir kamyon Ali’nin arabasına çarpmıştı. Arabayı biraz sürükledikten sonra durabilen kamyon arabanın ezilip hurdaya dönmesine neden olmuştu. Aracın içinden sağ çıkabilmek olası gözükmüyordu. Akşamın huzurunu acı bir siren sesi bölmüştü. Ambulanslarla hastaneye taşınmıştı kazazedeler. Kamyoncunun durumu hafif sıyrıklardan ibaretti. Dursun, Şahin ve Ali’nin ise durumu ağır gözüküyordu. Üçü de kanlar içinde getirilmişlerdi. Ailelerine acı olay duyurulmuştu. Üç evde de büyük bir acıya neden olmuştu bu haber. Herkes apar topar arabasına atlayıp Ankara’ya doğru yola koyulmuştu. Ameliyathaneye alınan. Dursun, Şahin ve Ali’nin durumunun son derece ciddi olduğu ameliyathaneye girmeden doktor da anlayabilmişti. Ameliyat başladı. Aradan geçen altı saat sonunda aileleri kapının önünde evlatlarını bekliyorlardı. Doktor ameliyathane den çıkıp kurtaramadık dediği anda üç anne baygınlık geçirmişti. Babaların içlerine attıkları acı onları çok ağırdan yaralamıştı. Hayat her zaman uymuyordu planlara. Hayat sürprizlerle dolu değil yalnızca tek bir sürpriz ile doluydu. Kimin ne zaman öleceğini hayat söylüyordu. Artık ne genç hukuk öğrencilerinin gelecek planı ne de Ali kalmıştı hayatta. Onlar giderken geri de kalanların yaptıklarının hiçbir önemi yoktu. Giden geri gelmiyordu. Şahin’in ezberlediği son şiir olan sessiz gemi çok manidar bir vaziyet ile açıklıyordu son yolculuğu. Dönmüyordu hiç kimse gemiden.
    Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.






    SON -



      Forum Saati C.tesi Nis. 27, 2024 12:36 am