Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    ANLAM ARAYIŞI

    avatar
    1001060004


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 14/10/10

    ANLAM ARAYIŞI Empty ANLAM ARAYIŞI

    Mesaj  1001060004 C.tesi Ara. 25, 2010 3:04 pm

    ANLAM ARAYIŞI


    Sanki bir parçaya ayrılmıştı. İçinden o çok sevdiği sözü geçirdi.”Gitmek, tüm kalanları yanında götürmektir”.Belli, belirsiz hem yakın hem uzak, tanıdık bir anda ama bir sürü düşünce geçti aklından o düşüncelerle eskisinden daha fazla yaralar açıldı ruhunda.Sonsuzluktu.Nefesi kesiliyordu.Hiç acımadan her defasında daha ağır saplandı ruhuna bıçaklar.Kan revan içindeydi.Boğuluyordu onca duygunun girdabında.Kimsesizdi ruhu,anlamını yitirmişti.canı yanıyordu bu acıyla etrafında hiç kimse, hiç bir şey yokmuş sadece o ve duyguları varmış gibi hissediyordu.Sanki bu duruma bütün hücreleri aynı anda tepkiler yağdırıyordu.yüreği yanıyordu bir kor düşmüştü yüreğinin ortasına bu kor onu öyle üşütüyordu k,.acıyı duyuyordu,görüyordu hatta öyle somutlaşmıştı ki elini uzatsa dokunacaktı.Bu , bu şey her neyse bitsin diyordu.Bütün hücrelerinde duyduğu bu şey kanını çekiyordu,kanı çekiliyordu.Azalmıyordu her an her dakika daha da artıyor, katlanıyordu,hiç bitmeyecek gibiydi.Midesinde bir boşluk vardı.Kalbi çok hızlı atıyordu.Boşluklar hiç dolmayacaktı.Bunu oda adı gibi biliyordu.Yavaş yavaş yok olmak,erimek bundan farklı değildi.Aklı devreden çıkalı çok olmuştu,bilinçsizdi.Hiçbir şeyin farkında değildi.Damarları ve burnunun direği sızlıyordu.Acı bir sızı vardı boğazında sesi çıkmıyordu,sesini çıkaramıyordu.Elleri,ayakları buz kesmiş,suratı da sapsarıydı,gözleri öyle büyümüştü ki varlık ruhunu terk ediyordu öyle yavaştı ki bu durum içinden birileri bir şey çekip,alıyordu.Burnuna toprak kokusu geliyordu,nemli toprak kokusu sert,acı,ağır bir koku bu koku genzini yakıyordu,yutkunmasını engelliyordu.Sesini,soluğunu,kendini kaybetmek hissizleşmek istiyordu.Ona biraz güç veren,dayanmasını sağlayan bilinçaltında biteceğini bilmeseydi.Sanki vücudu dayanmaktaydı,hayır dayanmıyordu.Teslim olmuştu,çırpınıyordu,bırakmıştı kendini.Bundan sonra hep eksik hissedecekti.Onu hayata bağlayan, hayatı anlamlı kılan yaşama sebepleri,inancı,varlığını hep bildiği güç aldığı şeyler vardı.Umudu gitmişti.O tanışmadan tanınan,görmeden özlenen varlığıyla yanında olmayan ama ta içinde olan mutluluğu hüznü kederi hayatı anlamıydı.Ruhunun en kuytusunu en saklı sırrını söylemeden bilen nefesiydi.Buz muydu?Artık o sıcacık elle elinden hiç bir şey gelmezdi,gelemezdi.Neden dedi.7.5 Milyar kişinin içinden neden o?Sordu,kalbini yokladı.isyan faydasızdı.Ölüm vardı,son bölüm çok hüzünlüydü.Öylece gidişini mi izleyecekti.Yalnız kalmak değildi bu kimsesizlikti.Dışarıda yağan kar üzerine yağıyordu her şey çok uzaktı.Siluetlerle boğuşuyordu odasında.Eskiden tasavvur bile edemeyeceği bu durumu gece saat 03.00 da öğrenmişti.Hayır,yo,olmaz,hayır olmuştu ilk sözü.Elinden aniden kayıp gitti.Telefon olduğu yere yıkıldı kaldı.Bilinçsizce uzanıverdi yere boydan boya.Evinin bütün ışıkları yanıktı bu karanlık habere isyan edercesine 26 yaşındaydı.Yunus Fas ta yaşıyordu.Uzun zaman önce buraya göç etmişti.Doğu kültürü hayranıydı.Ülke ülke dolaşıyordu.Son durak Fas idi.Buradan ayrılmak istemediği için yerleşmişti.Burayı çok seviyordu.Dar,labirent sokaklar onu mutlu etmeye yetiyordu.belki de onu buraya çeken şey annesiydi.Annesi o çok küçükken ölmüş,babasıyla yaşıyordu.Fas’a gelene kadar 1.75 boylarında siyahi biriydi.Yusuf ,inançlı,cesur,kimi zaman deli dolu, kimi zaman çok hüzünlüydü,duygusaldı.Çok farklı bir havası vardı.yavaş yavaş doğruldu bir an durdu.Yaşadıklarını gerçekten yaşamış mıydı bir rüya ya da bir hayal miydi?Olanlar.Gitti,dedi rüya falan değil beni böylece bırakıp gitti.Olanları anlayamıyordu.Ölmek bu kelimeye o kadar yabancıyım ki dedi durdu hayır ben 26 yaşına kadar ölümle yaşadım ama annemin öldüğünü bile hatırlamıyorum.Annesinden başka hiçbir yakını ölmemişti şu ana kadar.Ölüme hem yakındı hem de uzak.Beni bırakıp gitti dedi tekrar.Bu sefer içindeki ses haykırdı.”Bencil!”O öldü belki ölürken çok canı yandı belki cennet’e gidemedi.Belki çok üşüyor şuan.Sense kendini düşünüp duruyorsun ben ne olacağım diye kafasına o an dank etti.Onun için en zoru yeni başlıyordu.Gerçekten nasıl ölmüştü,canı yanmış mıydı ölürken nasıl ölmüştü?Ölmüş müydü,Nerede,ne zaman,kim haber vermişti ya ne kadar olmuştu bir sürü soru Geçti aklından. Durdu ne önemi vardı o ölmüş, ölmüş dedi. Nerede ne zaman önemlimiydi? Ölüm, ölüm, öldü, ölmüş demeye başladı sanki deliriyordu. Ya da delirmişti. Bütün sebepler bir mi olmuştu? Ne zaman kendini dışarı attı farkında değildi. Umrundada değildi zaten belki geç belki erken ne önemi var? Yürüyordu sokaklarda yalpalaya yalpalaya. Ayaz sanki yutacaktı onu. O çok sevdiği dar sokaklar yutacaktı sanki onu, üstüne geliyordu sokaklar darmadağındı, toparlanamıyordu bir türlü. Bir yerlere saklanmak ve oradan hiç çıkmamak orada ölmek istedi. Ama öylece gidemez dedi. Son yolculuğunda yanında olmak dedi. Alaycı bir ifadeyle nasıl yanında olmak ama dedi. Aniden koşmaya başladı. Ağlaya ağlaya koşuyordu. Yorulduğunda kendini mezarlıkta buldu. Haykırıyordu “Gitme” diye mezarlığın kapısından girdi. Kapı öyle gıcırdadı ki yüreğine işledi ses. Eve gitti. Pasaport, para, sırt çantasına bir şeyler doldurdu. Havaalanına gitti. Beklemeye başladı. Aklında da onun sevdiği bu şarkı beni anlatır gibi dediği şarkı vardı.

    Küçük kız acelen nereye
    Bir selamın yok mu
    Eteklerin zil çalıyor
    Örgülerin nerede
    Korkuyorum yorulacaksın
    Boş sokaklarda diye
    Küçük kız acelen nereye

    Küçük kız acelen nereye
    Küçük kız acelen nereye

    Kim bilir neydi derdin
    Neler geçerdi aklından
    Başka başka şeyler anlatırdın da bana
    Yine de anlamanı isterdin
    Herkesten daha fazla
    Ne söylesem de yetmezdi sana ne yapsam da

    Küçük kız acelen nereye
    Küçük kız acelen nereye

    Hangisi anlatır seni
    Susmak mı ağlamak mı
    Önemsenmeyi beklerken
    Yitip giderdin ya hani
    Bu şehir derdin ya hep
    Mutsuz ederdin kendini
    Hep bir şeyler eksikti
    Ne yapsam da

    Küçük kız acelen nereye
    Küçük kız acelen nereye
    Küçük kız ne zaman büyüdük söyle

    Hangi zamanlara yolculuğun
    Hangi hevesler peşinde bu bekleyiş
    Ya neden bu yenilgi daha şimdiden
    Sabahın erken saatlerinde uyanmıştı. Ama yataktan kalkamıyordu. Uyur-uyanık bir halde yatakta dönüp duruyordu. Bir türlü kalkamıyordu. O sıcacık terk etmek çok zor geliyordu. Sonunda kalkmayı başardı. Kızıl saçlı yeşil gözlü, Gözlerinden karamsarlık okunan orta boylarda beyaz tenli biriydi. Yorgun adımlarla odada dolaşıyordu. Genişçe yuvarlak bembeyaz kocaman bir yatak, beyaz yastıklar, beyaz gardırop, sehpa, vardı. İnsan bu beyazlıkta kendini kirli hissederdi. Düzenli ve tertemiz bir yatak odasıydı. Kocaman boy aynası yatağın başucunda duruyordu. Elini yüzünü yıkadı, eşofmanlarını giydi. Anahtarlarını da alıp çıktı. Bu ev şehrin dışında bir göl eviydi.2 katlı ahşap çok şık döşenmiş sanki masal evi izlenimini veren gölün içinde çok güzel etrafı sakin yeşil 100 yıl öncede buradaydım edasıyla öylece gölde salınan çiçeklerle dolu adeta dört mevsim eviydi. O güzelim patikada yürümeye başladı ağır adımlarla daha sonra adımlarını sıklaştırdı. Yalnız bir kadın için burası ürkütücü sayılabilirdi. Eve döndüğünde ikide bir saatine bakıp duruyordu. Karnının guruldadığını hissetti, çok acıkmıştı hemen bir düş aldı ve kahvaltı hazırlamaya başladı. Gözü duvardaki o geçen yıl su altında çektiği fotoğraflara takıldı. En büyük tutkusu su altı fotoğrafçılığı ve dalmaktı özlediğini hissetti neredeyse hiç dalış yapmayalı 1 yıl olmuştu. İş hayatı öyle yoğun ki sürekli bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi kollarındaki lekeler çekti dikkatini, eğer bir şeyi çok stres yapmışsa vücudu onu hep bu şekilde uyarırdı. Titre ve kendine gel! Komutuyla kendin biraz olsun rahat bırakır az sonra kaldığı yerden kendini daraltmaya devam ederdi.24 yasındaydı. Küçük değildi fakat kendi sorumluluğu bütünüyle üstlenmek ona çok zor gelmişti. Melankolik ve depresif kişiliği onu hep zorluyordu. Tez konusunda tam da buydu. Önce kendime faydalı olmalıyım dedi. Alaylı bir ses tonuyla beklide ansızın planlamadan çekip gitmeliydi. Bütün düşüncelerin kahvaltı masasında bırakıp, hazırlandı. Bu kıyafetle onu gören bu kadar zayıflayacağım saplantısına anlam veremezdi. Elbisesiyle sonbaharın ortasında adeta baharı getirmişti. Arabasına atladı ve anında radyoyu açtı. Radyodaki kız yine pazartesi sendromundan bahsediyordu.
    — Evet, belki henüz kalkmadınız, belki uyanmamış numarası yaparak yatağınızda dönüp duruyorsunuz, belki evinizden çıkıp arabamızda seyir halindesiniz. İstanbul, güneşli bir güne uyandı. Hava 25° fakat bu güneşli hava öğleden sonra kendini parçalı bulutlu bir havaya bırakacak o yüzden kalkmadıysanız hemen kalkın ve bugünün bir kısmının da olsa tadını çıkarın. Yolların ve trafiğin durumunu öğrenmek içinse Sevgili Murat Kazanamaz “a bağlanıyoruz. —Günaydın Murat evet yollar ne âlemde?
    — Herkese Günaydın E5 karayolunda trafik felç olmuş durumda, köprü de geçişler biraz önce rahatlandı diyebilirim.
    —Teşekkürler
    Kendide bu çığırtkan kıza bu kadar nasıl uyandı anlam veremedi. Kendine şarkı tuttu.
    Yağdı yağmur aktı sel Doğdu Eylül'ün kızı esen
    Günün sürpriz ismi Ehlen ve Sehlen
    Çok zaman kaybetti deve pireyle Ben de küçüktüm eskide
    Göğe bakardım Gözlerim dönerdi maviye
    Gergedanın ezik kalbim üzerinde koşturması
    Aynı benin farklı el de yepyeni bir hal alması
    Uykudan evvel yolculanan günün hatırlanması
    Derinden bir iç yanması YANDIM
    Bana gelirsen kalbin elinde gel
    Kemiklerinden sıyrılıp ta gel
    Baharı bekle akasyalarla gel
    Çuvallamayız korkma bir omuz ikimize de yeter
    Söyle bana daha önce hiç kimseciklere söylemediğin sözler
    Hayrımı isteyen şükür birkaç yaratılanda var
    Hala öldürdüğüm örümceğin üzerimde bedduası var
    Hata yapmaktan korkan KOLO hata üzerine hata yapar
    Sanki taşınırken düşer tabutum ölüm çıkar
    Bir eksi daha yazıldı birden haneye Gerek yok bahaneye
    Utanç için bul kusur şahaneye
    Mum kendini lav zannetti söndü döndü laleye
    Şükür rahmet düştü tane tane her bir daneye
    İste sade iste ayrı 7 pınardan su toplarım
    İste eski medeniyetler gibi yerin dibine batarım
    Ben gerçeğim onlar hayal İste sana ispatlarım
    Bir sevsen beni gönlündeki derdi siler atarım


    Aradan çok yıllar geçti Çok sular aktı Düştüm bu hale
    Eller heva hevesine düşkün Konuştu halimi 7 mahalle
    Herkes anladı Ne yazık ki anlatamıyorum derdimi yare
    Kalbim ellerden düştü Oldu ciğerde pare pare

    Göründüm güçlü düzeldim sandım ama hep bunalımdayım
    Ne mümkün dengede durmak Fırtınadan bir uçurumdayım
    Daha filmi anlatmadan ağlarsın Sen nasıl bir insansın
    Ben senle aşka düştüm Parçalandım tane tane

    KOLO kayıp ülkenin prensesi ondan duyulmaz sesi
    Büyütmüş beni ölülerin üvey sevgisi
    Fermanı verdim ve vuruldu Cellâdın hain kellesi
    Azarlandığım anlar ve insanların küfrü sözleri
    Bakar kör bir hayat yaşadık hurma ağacı altında
    Buka vuruldu kahra ateş düştü bağrıma
    Kötü niyetle sorulan bir sorusun iyilik arama cevapta
    Kendini öldüren bir akrebim ben yangın ortasında
    Altın suyuna batırdın tekrar sattın eski hurdayı
    Ben de sen kalana kadar soydum izbe dükkânı
    Özledim sinirliyken gelip derdime sırnaşmanı
    İnfilak eder gözlerime düşen intihar uçakları
    Sonunda geldin elinde tozlu yapma çiçeklerin
    Ehh teşekkür ederim Bana da birkaç dakikanı verdin
    Sen çocukları korkutan o soğukkanlı cin prenssin
    Ağlamak istedim 40 dereceyle yandı gözlerim


    Aradan çok yıllar geçti Çok sular aktı Düştüm bu hale
    Eller heva hevesine düşkün Konuştu halimi 7 mahalle
    Herkes anladı Ne yazık ki anlatamıyorum derdimi yare
    Kalbim ellerden düştü Oldu ciğerde pare pare

    Göründüm güçlü düzeldim sandım ama hep bunalımdayım
    Ne mümkün dengede durmak Fırtınadan bir uçurumdayım
    Daha filmi anlatmadan ağlarsın Sen nasıl bir insansın
    Ben senle aşka düştüm Parçalandım tane tane

    Etkisindeyim görmüş olduğum şaşkınlıkların, kurtulmalıyım! Dışında kalmalıyım alışkanlıklarımın.
    Bana benden haber veren rüyalarımın bir anlamına varmalıyım,bir yoldan çıkışa varmalıyım!..
    Yaşadıklarım ve anımsadıklarımdan ibaretim ben. Umursadıklarım sadık olanlar, dışladıklarım özüne bağlı
    kalmayanlar.
    Sözüne yalan katan terazi şaşkınlar, farazi malumatları, şüpheciliğimin sebebi insanlar yada insan olup insanlık dışı
    roller kapanlar.
    Rabbime hamd-ü senalar olsun, yazdırıyor ilham kalemi Elhamdülillah, yolundayım ne eyleyim âlemi?
    İnsanlar komik, onları anlaman için yeter mimik. Tek sahipliğimiz bilmem kaç gram et ve içine sığınan kemik.
    Onuda toprak alır elde var ölüm,hüzünlü son bölüm



    Yaklaş bana yanmassın!Yansanda o senin içinde yangın
    Şu an aklına düştüm,aklın yolu birdir dedim yürüdüm.
    Mevzum nedir anlarsın, arzum sana yalvarsın.
    Şu an kendimi gördüm, küçüldükçe küçüldüm. Eyvah!


    Şu an beni dinlediğini biliyorum, seni görür gibi oluyorum, analiz ediyor yazıyorum, açımı bulup çiziyorum, gözümü
    siliyor yanıyorum,
    düşünü biliyor üşüyorum, ama bir çözüme varıyorum, dinle!
    Sınıf arkadaşlarım yazdıklarımı silsin. Hayat bilgisi kitaba sığmaz başkalarına yedirin. Fazla rahattan delirin. Gazla!
    Menzilimden gidin, gerçeklerimi bana verin, fıtratınızı gerdirin!
    Heves ve hırs toz misali, maneviyat dev saray. Yaşananlara şahidimiz şems ve ay. Özel hayatlar deşifre olmuş
    her şey açık vay vay,
    laboratuar içinde hangimiz değil yedek kobay. Bende kaçacak ayak yok bu taarruz meydanından, benden
    sakın!
    Akın akın birlikler lirik sürer mikrofondan, uyuşmakta can damarlarım, patlayan dikişlerimi yamarım...


    Sevgim gerçek olmasaydı ağlayabilir miydim?
    Aşkın bende olmasaydı nasıl gülebilirdim?
    Ateş beni yaktıkça daha çok soğuyorum, soğuyorum
    Ben ateşi körükledikçe, buz gibi donuyorum
    Bana şaşkın bakıyorlar, onları da anlıyorum
    Evvel zaman bir damla iken durumum, elhan derya hâl buluyorum.

    Çıksın artık be kalem, tek bir harf çiz bari.
    Vaktim olur zayi, etme böyle kırma yârini.
    Bir işaret et! Bir çizikten yol bulurum.
    Bir çizikten değil miydi onca köprü kurduğum?
    Ey askerim kurşunum, kulun hâli aynı kalem-i kurşun.
    Anlatayım şöyle ki;
    Dışa kapanıktır başı, yavaş açılır dışa ilki.
    Ucu sivrildikçe olur sanki ormanda gezen tilki.
    Aşk şarabımı alkol sanar kınarlar beni.
    De ki öyleyse Sago başı dönmüş ayyaşın teki.
    Manzarayı bilir misin hiç görmediğin yerlerdeki?
    Bilmeden konuşmak aptallık değil de ne ki peki?
    Anlamsızlaşmış bakışları çoğunun.
    Şeytanlaşmış içi melek görünen çocuğun.
    Düşününce kötüyü tahmin edemezsin ateşini içime işleyen soğuğun
    Bana bir çıkış yolu bulun, sonu gelsin kâbusumun.
    Artık Kasva yorgun düştü.
    Seher vaktim umut kuşum yine cik cik ötüştü.
    Yunus, Sago mahkûmuyla her gün görüştü
    24 saatlik günler onunla hayat bölüştü.
    Rap Konuştu

    Vazgeç ahmak, bu ne hâldir Diyorlar.
    Lakırdılar sular seller.
    Ne varmış canım şu hâlimde?
    İnsan olan hâlden anlar.
    Bana şaşkın bakıyorlar, onları da anlıyorum.
    Evvel zaman bir damla iken durumum, elhan derya hâl buluyorum.


    İki sıfır bir sıfır Sagopa Kajmer Kaf-Kef yav
    Bak rap konuştu
    Mikrofonumun üzerinden minik minik kelebekler uçuştu
    Kalbim coştu
    Herkes susuştu
    Ne oldu? Ne oldu? Ne oldu? Ne oldu...

    Lan sana diyorum ne oldu!

    Sevgim gerçek olmasaydı ağlayabilir miydim?
    Şarkıya eşlik ederek geliyordu sanki gerginliği biraz azalmıştı. Camını açtı ve deniz kokusunu duymayı denedi ama bu kirlilik devam ettiği sürece bunun olmayacağını biliyordu. Sabah neden nedeni bu kadar gergin olduğunu sorgulamaya çalıştı. Dünkü izlediği filmden fazlaca etkilendiği anlaması zor olmamıştı. Peki, neydi onu bu kadar gergin eden şey? Evet, onu gergin eden böyle çileden çıkaran şey yalnızlık, yalnız kalma korkusuydu. Bu duyguyla başa çıkamıyordu Ama yalnız değildi. Dostları vardı. Özgür, Yağmur, Leyla, Dilara, Ufku… Özgür sadece bir dost değildi. Derin hiç dostluk kavramı yeterli değil, Bendeki seni anlatmaya yetmez. Sen benim dostum, sırdaşım, kardeşim hepsinin, derdi. Özgür. Yağmur’dan Leyla’dan, Dilara’dan herkesten başkaydı onun için. Özgür, karakterli, dürüst, düşündüklerini korkmadan söyleyebilen, cesur, yetenekliydi. Derinden biraz daha kısa, uzun siyah saçları büyük ela gözleri vardı. Edebiyat bölümünü bitirmiş Dünyaca ünlü bir yazardı. Yılın 4 ayını Türkiye’de ailesi ve arkadaşlarıyla geçiyordu. Diğer zamanlarsa farklı ülkelerde seminer veriyordu. Derin onun normalden daha zeki olduğunu düşünürdü ve insan ilişkilerinde gerçekten çok iyiydi. Birkaç aya kadar evlenecekti. Ömer onun çocukluktan beri tanıdığı biriydi. Ömer’le mutlu olacağına inanıyordu.26 yaşına kadar yapmak istediklerini yapmıştı Evli, mutlu, çocuklu bir hayata yavaş adımlarla ilerliyordu. Ama evlilik yaşayacakları yer, ev,eşyalar,aileler onda büyük bir stres oluşturuyordu.Yağmurla da özgür gibi lisede tanışmışlardı.Yağmursa uzun kahverengi saçları kahverengi gözleri vardı.Hafif topluca bir yapısı vardı.Bunun için hep diyet yapıyordu.Ama derin onun böyle daha güzel olduğunu düşünürdü hep. Yağmur İzmir’de mali müşavirdi. Umutla evliydi. Çok şirin bir kız bir oğlan çocukları vardı. Yağmur aradığı mutluluğu umutta bulmuştu yani aslında bakılırsa Derin yalnız değildi. Ama bu durum böyle anlarda aklına bile gelmiyordu. Tam tamına 1 saati yolda geçmişti, Arabadan her zamanki büfenin önünde indi gazetesini sakızını aldı. Aniden üniversiteye gitmekten vazgeçti. Telefondan dalış kulübünü aradı yarın için randevu aldı. Telefonu kapatırken bugünde uğrayıp etkinlikleri alırım dedi. Karşıdaki Simit evinden mis gibi simit kokuları geliyordu. Hemen attı kendini içeri 1 simit 1 poğaça çay siparişi verdi Gazeteye öylece dalmış okurken, şirin garson kızın siparişlerini getirdi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım diyordu kendi kendine. Kulübe gidip programlara baktı. Sekreter kız hangisine gelmeyi düşünürsünüz diye sordu. Tam bir şey söyleyemem ama Akdeniz ‘de olmak ilgimi çekti üstelik gezi de var. Araştıracağım deyip, kulüpten ayrıldı. Derin 3 gündür aynı rüyayla hıçkırarak uyanıyordu. Rüyasında dar sokaklarda ağlaya ağlaya birinden ya da bir şeylerden kaçıyordu. Sanki bir gölge onu takip ediyor, o da bu gölgeden düşe kalka kaçmaya çabalıyordu. Birilerinden yardım istemeye çalışıyordu, fakat sesi çıkmıyordu. Bütün gücünü bir şey emiyordu. Saçları darmadağındı, çok zayıflamıştı, suratı bembeyazdı. O koşturmacıdan sonra yaşlıca bir kadın kendisine yaklaştı elini uzattı. Derin ise öylece kadına baka kaldı. Kadının elini tutacak gibi oldu ama ani bir tereddütle elini geriye çekti. Kadının yüzü öyle temiz gözüküyordu ki Derin kendini elini çektiği için suçladı. Kadın gülümsedi ve elini tekrar uzattı. Derin bu kez elini tereddütsüz tuttu kadının. Kadının elinin soğukluğuyla irkildi kendinin ki de sıcak sayılmazdı fakat yinede irkildi. Bir an için huzurlu hissetti kendini, sakinleşiyordu yavaş yavaş nefes alışı düzelmişti daha rahat nefes aldı. Kadın Derin’in elini avucunun içine aldı.“Burası neresi?” diye sordu. Kadın çamur ve çizik içindeki eliyle sus işareti yaptı başparmağını dudağına götürerek. Derin çok korkuyordu. Aklında binlerce soru yankılandı. Neredeyim? Bu kadın kim? Niye susturdu beni? Niye elimi tutuyordu? Elleri niye öyleydi? Normalde tanımadığı birine elini vermeyi bırak, konuşmazdı bile ne olmuştu da vermişti elini üstelik kendini suçlayarak. Kadın yaşlılığından beklenilmeyecek çeviklikle hızlı hızlı yürüyor, kızı da peşinden sürüklüyordu. Sadece kesik kesik nefes sesleri geliyordu. Ortalık zifiri karanlıktı, ses seda yoktu. Ne bir ışık ne bir insan vardı. Yaşlı kadın elini öyle sıkı tutuyordu ki Derin elini hissedemiyordu. Ortalığı sis kaplamıştı. Kadın aniden durdu mezarlığa bakmaya başladı Derin’i çekiştirerek mezarlığa girmeye çalışıyordu. Derin kadının elini bırakmaya çalışıyordu ama kadın buna izin vermiyordu zorla kızı da soktu mezarlığa ve bir mezar başına oturdu kadın elini bıraktığında Derin elinin çamur olduğunu gördü. Kadın iç çekiyordu. Derin gitmek istiyordu ama onu orada tutan anlam veremediği bir şey vardı, gidemiyordu. Kadını teselli etmek istedi, yapamadı. Rüyayla gerçek arasında bir şeydi bu tam bir rüyada değil, gerçekte değildi. Kız etrafına bakıyordu kazılmış bir mezar gördü ayağını bir adım geriye atıyordu ki yaşlı kadın aniden bileğini kavradı, gitmesine izin vermedi. Derin’i boş mezara doğru itiyordu, Derin sesini çıkaramıyordu daha sonra bağırdı kendi sesi onu ürkütmüştü bırak! Diyordu kadın bu bağırışlara aldırış etmeden onu itiyordu tam bu sıra Derin’in ayağı bir şeye takıldı ve mezara yuvarlandı, düşerken başını bir şeye vurmuştu, başı kanıyordu etrafa ağır bir koku yayıldı. Uyandığında burnuna hala o koku geliyordu. Midesi çok bulanıyordu kendini banyoda buldu o koku içine sinmiş gibiydi. Yatağına tekrar uzandığında yastığının sırılsıklam olduğunu fark etti. Zihnini toparlamaya çalıştı. Ama bir türlü olmuyordu. Kafası kazan gibiydi. Sersemlemişti, Gözlerini bir noktaya dikip rüyasını gözden geçiriyordu. Rüyasının her anını hatırladığına şaşırıyordu normalde rüyalarını belli belirsiz hatırlardı. Gün boyu rüyasının etkisinden kurtulamayacağı kendisi de biliyordu, Bütün günü çöpe attık, hiç çıkmasam mı diye geçirdi içinden yapması gerekenleri unutmuş gibi alışveriş yapacağım bavulumu toplayacağım… Dedi. Sesli sesli kendine kabul ettirmek istercesine, o çok sevdiği evi, boğuyordu bütün fotoğraflar sanki duvardan firar etmiş odanın içinde kaos oluşturuyorlardı. Evde daha fazla duramıyordu düşünüp, kendini dışarı attı. Kendini en iyi hissettiği yerdeydi
    Şimdi, havayı içine çekiyordu, acıktığını hissedip bir Kafeye gidip kahvaltı etti. Burayı bu kadar sessiz sakin bulması ona kendini rahat hissettirdi. Sessizliği telefonunun çalması bozdu. Arayan Yağmurdu.
    —Selam Neredesin?
    –Kahvaltı yapıyorum bir yerde biraz sonra üniversiteye uğrayacağım oradan alışveriş yapıp bavulumu hazırlamam gerek yarın sabah erkenden gidiyorum. Küçük bir tatil yapacağım dedi. Yağmur da
    —bende düğünde ne gibiyim diye bakıyorum ama pek bir şey de yok gibi çocukları anneme bıraktım geziyorum dedi. Şaka maka düğüne de az kaldı Yağmur ya, öyle tabi sayılı gün malum çabuk geçiyor bakalım sen makûs talihini ne zaman yeneceksin? Gülmek iyi gelmişti Derin ‘e yağmurla sohbet etmeyi, onu çok özlediğini hissetti. Erkenden kalkıp havaalanına gidip beklemeye başladı, kendini mutlu hissediyordu.
    O gece zifiri karanlıktan çıkmasını beklediği şey, onun her şehirde aradığı içinde boşluğu doldurmasını beklediği ‘o’ şey miydi? Bilinmezlik, bilinmezlik… Bu bilinmezlikler neyin onu beklediğini bilmemekte olması, her yerdeki bu bilinmezlik görünüşte ona bir şey yapmıyordu ama sürekli bu bilinçaltındaki düşünceler gece rüyalarıyla açığa çıkıyordu. Bu yaşına kadar hep yanında umudunu taşımıştı. Belki sahip olduğu tek şey umuduydu. Düşüncelerinin, rüyalarının, duygularının temelinde annesi vardı hep rüyasında peşinden koştuğu, kişinin ‘de annesi olduğu düşünüldü. Annesini düşündüğünde hep o filmdeki diyalog gelirdi aklına
    - Neden ölüyorsun anne?
    — Vaktim doldu, sıram geldi aaaa hayır, sakın korkma bir tanem, ölüm de hayatın bir parçası.

    Vakit varken tomurcukları topla, zaman hala uçup gidiyor ve bugün gülümseyen bu çiçek yarın ölüyor olabilir.
    Annesiyle ilgili hiçbir şey bilmemek onu üzerinde stres yaratıyor ve büyük bir baskıya maruz kalıyordu. Annesi neden ondan kaçmıştı bunu annesinin ölümüne yorup daha fazla düşünmemişti rüyasını fakat annesiyle ilgili sorular beynini kemirmeye devam ediyordu. Ne kimseyle konuşmak, aranmak, ne kimseyi tanımak istiyordu. İsmini düşündü. Yunus Annem bana niçin bu ismi koymuştu acaba diye düşündü. Artık bu bilmediklerini bilmek istiyordu aslında hep istemişti ama hazır hissetmemişti o kadar istemesine karşın onu engelleyen bir şeyler vardı bu vakte kadar. Şimdiyse hazır hissediyordu. Sorularına cevaplar bulacaktı kendisininse bu cevaplara kayıtsız kalamayacağını da biliyordu. Babasının hiç anlatmadığı bu konuyu bırak kapatmak, açtırmadığını, hep annesiyle ilgili bir şeyler sorduğunda geçmiş geçmişte kaldı bunu düşünüp durmanın ne sana ne sana faydası var demesini düşündü. Annesiyle ilgili bildiği şey Kıbrıslı olmasıydı o halde Kıbrıs tan başlamak gerekiyordu.1 saat sürmüştü bavulunu hazırlayıp, biletini ayarlamak. Bildiklerini sıralamaya başladı. Annem Kıbrıslı, ben orada doğdum peki yıl? Ben doğduktan 2 ay sonra Babam onun da hep dolmasından iç yanardı. Nereden ve neyin üzerine gitmesi gerektiğini bulmuştu. Kıbrıs tan kaç yaşında ve ne zaman ayrıldıklarını bilmiyordu.Önce gidip otele yerleşti,uyudu ve dinledi.Sabah erkenden kalkıp işe başladı annesinin nerde yaşadığını,nüfus kayıt dairesinden öğrenmişti.Hemen o eve gitti.Kapıyı çaldı.13-14 yaşlarında güzelce bir kız açmıştı kapıyı.Bir aile yaşıyordu şimdi bu evde uzun zamandır burada yaşıyorlardı.bu evde kiracıydılar.Yunus evi gezdi,öyle farklı bir havası vardı ki bu evin büyülenmişti.Kimin kiraladığını ve adresini alıp evden ayrıldı.Duygusal anlamda çok yorgun hissediyordu kendisini bir şeyler yiyip,hemen uyudu.Sabah erkenden kalkıp evi aileye kiralayan adamı buldu.Bu adam annesini tanıyordu.Yunus’un adamı hiç gözü tutmamıştı.Konuşurken,annesini anlatırken adamın gözlerini kaçırması,ifadelerindeki çarpıklıklar güvensizlik yaratmıştı.Yunus’ta Adam,annesini çok önceden tanıyordu,komşulukta etmişlerdi.Annesinin çok yakın arkadaşı olduğunu,annesini ölünce babasının burada duramadığını evi de kendisine emanet edip gittiğini anlattı.Annesiyle kendinin haftada bir gün dalış eğitimi yaptıklarını ,Yunus’un doğumuyla bu durumun seyrekleştiğini ve daha sonra tekrar başladıklarını bir dalış sırasındaysa kendisinin annesini kaybettiği daha sonra da bir daha annesiyle ilgili hiçbir haberin alınamadığını anlattı.Açık denizde daldıkları içinde daldıkları içinde arama-kurtarma ekiplerinin elinden bir şey gelmediğini anlattı.Yunus annesinin nasıl biri olduğunu babasıyla nasıl tanıştıklarını soruyordu fakat adam bu sorulara hep kaçamak cevaplar veriyor.Yunus’u bir an önce başından savmak ister gibi bir hal sergiliyordu.Bunlar tabiî ki Yunus’un dikkatini çekiyordu.Adamla tekrar görüşmek istediğinde adam çok yoğun olduğunu dalış ekiplerinin geldiğini onlarla dalış yapması gerektiğini kendisine bir kere daha vakit ayıramayacağını söylemişti.Yunusta kendisinin de dalmayı çok sevdiğini bir dalışta kendine eslik etmek istediğini söyledi.Adamla randevulaşıp oradan ayrıldı.
    Sonunda otele yerleşebilmişlerdi. Günün programını aldı. Çok acıkmıştı bir şeyler söyledi hemen yiyip uyudu. Bir kaç saat uyuduktan sonra gurupla çeşitli yerleri dolaştılar. Derin gerçekten burayı çok beğenmişti. Özellikle de bazı binalar ona büyüleyici gelmişti. Burayı gerçekten de çok sevmişti bazı şeyler dışında otele geldiğindeyse ayakları acayip şişmişti. Yarın sabah erkenden kalkıp dalışa gitçeklerdi. Heyecanı uyumasına engel olmamıştı. Başını yastığa koyar koymaz sızmıştı. Yunus adamın dediği saatten daha önce gitmeyi düşündü. Adamdan annesiyle ilgili biraz daha bir şeyler öğrenmek istiyordu. Annesinin boğularak ölmesi onu çok etkilemişti biliyordu ki en zor ölümlerden biri boğulmaktı. Bütün gece gözünü kırpmamış hep annesini eve ona esrarengiz gelen ölümünü düşünmüştü. Erkenden kalkıp randevulaştıkları gemiye gitti. Etrafında pek kimse yoktu. Gemiye gidip adamı sordu fakat adamın henüz gelmediğini söylediler. Adamın gelmesinden 5–10 dakika sonra kafile gelmişti. Konuşmaya hiç vakit olmamıştı, adam da zaten Yunus’u hiç konuşturmamıştı. Gemi Akdeniz’in maviliklerine açılmıştı. Dalış için herkes hazırlanmıştı. Derin denizi, deniz kokusunu çok özlediğini fark etti. Yunus ise annesiyle beraber gibiydi, sanki annesi uzun yıllar sonunda onunla beraberdi. İkiside farklı duygularla buluşmuşlardı. Akdenizle, Deniz her ikisi içinde büyük bir tutkuydu. Derin küçüklükten beri çok severdi denizi en büyük hayali saklı koy dalmaktı. İşi mesleği sanki amaç için sadece maddi araçlardı. Gerçi bu koyda dalmak tehlikeli sayılırdı. Ama o yine de çok istiyordu, bu amacı gerçekleştirmeyi. Alışamamıştı bir türlü sığlara onun yolu derinlerdeydi, derinlerse masvayiydi. Sevememişti bir türlü alı, moru, pembeyi. Kendini buluyordu uçsuz bucaksız o masmavi sonsuzlukta. Kimi zaman sesiz, sakin, çarşaf gibi an olur dalgalanır her şeyi önüne katar. Küçükten beri hep özenirdi gemilere uzak yere gidenlere, dalgıçlara mavi ve yeşilin muhteşem birlikteliğine ve uzun zaman sonra o birlikteliğin tamda içindeydi biraz heyecanlıydı aslına bakılırsa.1 saati geçmişti dalalı mutluydu, çok mutluydu iyiki gelmişim diye geçiriyordu ki içinden oksijen gelmeye başladı. Tüpten nefesini kendini bildi bileli 2 dakikadan fazla tutamazdı hemen yukarı çıkmaya çabaladı var gücüyle. Derin, Yunus’un dikkatini çekmişti bir aksilik olduğunu görmüştü Yunus, hemen yanına gitti. Derin’in maskesini verdi, rahat bir nefes aldı ve teşekkür etti su altı diliyle derin beraber yukarı çıkmaya başladılar. Maskeyi değişe değişe suyun yüzüne varabilmişlerdi. Teşekkür ederim, saol rica ederim, iyimisin? Korktum biraz ama iyiyim çok saol Yunus gülümsedi. Ben Yunus derin, Daha sonra gemiye çıktılar. Derin eğitmene çok sinirliydi. Gidip eğitmene bağırıp çağıracaktı. Eğitmenin odasına giderken Yunusta onu yalnız bırakmamıştı. Yunus duygularıyla baş etmeye çalışıyordu. Kalbi sıkışır gibi olmuştu önce rüyada boşluğa düşer gibi olursun ya işte kalbi öyle olmuştu. Ve sonrada kalbi tekrar hızlı hızlı atıyordu. Elleri buz gibi ve ıslak olmuştu. Soğuk soğuk terliyordu. Öyle yakın hissediyordu ki onu elini kalbine koysa oradaydı sanki. Sarsılmıştı toparlanamıyordu bir türlü. Bağrışmalar onu kendisine getirmeye yetecek güçteydi. Konuşulanlar onu beyninden vurulmuşa döndürmüştü. Hiç tahmin edemezdi annesiyle ilgili en önemli, sırları şimdi duyacağını annemi bu adam öldürmüş! Diye bir noktaya sabitlemiş gözlerini, bu cümleyi tekrar edip duruyordu. Derin neler olduğuna anlam verememiş, etrafına şaşkın şaşkın bakıyordu. Önce
    İyi misin?
    Diye sordu ama Yunus bu soruya cevap verecek güçte değildi. Sadece dinliyordu konuşulanları konuşma bitti ancak gözlerini o sabit noktadan alamıyordu. Derin’in olanları anlaması uzun sürmedi. Yunus’u sarsmaya başladı fakat bir türlü kendine gelmiyordu. Yunus’un elinden tutup hızlı adımlarla onu oradan çıkardı ve sakinleşmesini bekledi. Ona su getirdi zaten limana yanaşılmıştı. Grubuna onlarla gelmeyeceğini söyleyerek Yunus’u gemiden dışarı çıkardı. Onu ilk gün gördüğü çiçeklerle dolu şirin kafeye götürdü. Öylece sustular birkaç saat sessizliği bozan Derin oldu. İyi değilsiniz anlıyorum ama bana anlatmak istersen dinlerim dedi. Yunus yine suskundu. Bir an sonra anlatmaya başladı kim olduğunu annesine olanları hayatına dair her şeyi korkmadan çekinmeden sadece adını bildiği tanımadığı bu kıza anlatmıştı. Duru, yalın, saf anlatımı Derin’de farklı hisler uyandırmıştı. Sanki karşısında hayatını anlatan bu adama kendisini bağlayan bir şeyler hissediyordu. Bağlılık duygusu hiç kimseye, hiçbir şeye hissetmediğini düşündüğü bu duyguyu 2 çift göze hissetmişti. Onda kendini bulmuştu “Ve sen ben değirmenlere karşı bile bile birer yitik savaşçı, akarız dereler gibi denizlere beklide en güzeli böyle” Ona karşı bir yaşamışlık hissediyordu ve sanki hep varmış yüreğinde gibi bir duygu, sadece dinliyordu ve gözünü kaçırmadan ona bakıyordu. Yunus peki ya şimdi, şimdi ne yapacağım? Biraz durdu sanki söyleyip söylememek arasında tereddüt yaşıyordu”Ama sen varsın”dedi. Derin bunu beklemiyordu o da “Ben, evet varım”dedi. Yunus telefonunu aldı ve birini arıyordu. Babamı arıyorum şimdi söyleyemezsem bir daha söyleyemem dedi. Olanı biteni anlattı. Babası da kendisinden farklı değildi. Hemen Kıbrıs’a geleceğini söyledi ve kapattı telefonunu. Yatağına uzandığındaysa, sorularına cevap bulmuştu ama bunu hiç beklememişti, annesinin iğrenç bir intikam uğruna öldürülmesini. Sürekli başa sarıp olanları geçirdi aklından intikam hem de bir hiç uğruna öldürülmesi üstelik denizde savunmasız bir kadının öldürülmesi kanına dokunuyordu. Derin beni oradan çıkarmasaydı. O…orada öldürürdüm, galiba diye geçirdi aklından, yüreğinde öyle büyük bir nefret patlaması yaşıyordu ki, kendine nasıl hâkim olduğuna şaşıyordu. Daha sonra Yunus, Derin’i oteline bırakmış, kendi de oteline gelmişti.Şu anda yanında olmasını istediği tek kişi Derindi.Aradı neredeyse bütün gece konuşmuşlardı.uykuya yenik düşen yunus olmuştu.Derin turu yarıda keseceğini söylemiş,guruptan ayrılmıştı.Sabah çok geç kalkmış hemen özgür’ü aramış,olanlara bir bir anlatmıştı.Yunus’tan çok etkilendiğini,ilk kez böyle bir şeyin olduğunu ve daha bir sürü şey.duygularını kendiside tanımlayamıyordu.içindeki bir şeyler sanki onun devreye giriyordu.varlığını o hissettirir gibiydi.Biriyle birlikte var olabilme.Oysa o halsizdi kalbi tam her şeyden herkesten vazgeçmek üzereyken gelmişti.Biraz gecikmişti bu geliş ama gelmişti.bu saatten sonra önemli olan da bu değimliydi ? Onunla demek bir hayatı paylaşmak yaşamak istiyordu. Yunusta Derin’i çağıran bir şeyler var gibiydi. Hani bir alışverişe çıkarsın almak istediğin bir şey vardır kafanda ve onu bulunca işte bu dersin. Tamam, aradığımı buldum işte, tamda buydu Derin’in hisleri. Yunus geç kalmış bir mutluluğu getirmişti. Tükenmesine aldırmadan onunla yaşamak istiyordu. Bir şeyleri. Bir anda derdi dedim oldu, acısına ortak oldum hüznüne, anlattıkları beni öyle etkiledi ki hüzünlü böyle yıpranmış duygusal bir hali vardı. Daha sonra o adamın annesini öldürdüğünü düşününce de o halleri, kocaman gözleri, elleri… Demişti Özgür’e. saat 2 yi geçiyordu hala yatağın içinde düşünmekteydi Derin. Yunus’u aramayı düşündü. Uyanmış mıdır rahatsız mı ederim, ilk günden aramasam mı gibi endişelerin bir kere bırakıp aradı kalbi ağzındaydı. Konuşursa ağzından fırlamasında ya da gürültüsünün duyulmasından korkmuştu.-
    Merhaba, Derin ben
    -Selam, sesini tanıyorum, tanıtmaya gerek yok Derin - tamam napıyorsun, uyandırmadım dimi?
    – Uyanalı oldu biraz, gecede yorgunluktan mı neden uyuya kalmışım kusura bakma - Yo, problem değil
    - Babam geldi onu aldım havaalanından biraz öncede kahvaltı yaptık dinlenmek için odasına çıktı, olanları anlamak kabullenmeye çalışmak çok, zor, çok.
    - — Sen ne yapıyorsun?
    - — uyandım, öylece duruyorum?
    - – Anladım
    - — Tamam, sen babanla ilgilen sonra görüşürüz, ihtiyacın olursa
    - – biliyorum tamam, hoşça kal
    - – hoşça kal.
    - Telefonu kapatır, Yunusta babasının yanına çıkıyordu, kapı çaldı,çaldı fakat açan olmadı kapıyı Yunus korktuğu şeyin başına gelmesinden korkuyordu.Görevlileri çağırdı kapı açıldı fakat babası yoktu.Derin’i aradı ,olanları anlattı.Hemen o adamın evine gittiler fakat korkulan olmamıştı etraf çok sakindi.Yunus içindeki endişeyi babasını görmeden atamayacaktık.Derin gemiye gidelim belki oradadır dedi tam gitmek üzereyken bir polis arabası geliyordu karşıdan,Yunus kendini yapmaz ,yapmamıştır diye ikna etmeye çalışıyordu.Derin sakin ol dedi.Yunus’un elini tutarak.Derin Yunus’u bırakıp,polislerin yanına gidiyordu.
    - – Merhaba memur bey evine girdiğiniz adamla dalış yapmıştık hiçbir şeymi oldu.
    - –Birkaç saat sonra önce gemi de ölü bulurdu. Derin çok şaşırmıştı gayri ihtiyarı aaaa sesi çıkmıştı ağzından, Kafasına kaynar sular dökülmüştük korkum gerçek mi oldu yapmamıştır, yapmasın offf dedi. Yunus ileride duruyordu hala sordu. Derin polislere olayı nasıl ölü bulunduğunu, niçin öldüğünü öğrenmeye çalışıyordu fakat polisler bilgi vermek istemiyorlardı. Yunus da babasına ulaşmaya çalışıyordu bu 5. arayışıydı çalıyordu telefon fakat babası telefonu açmıyordu. Telefon son çalışında açıldı.
    - —baba nerdesin sen mi yaptın?’’
    - — oteldeyim, neyi ben mi yaptım?
    - —adam ölmüş,2 saattir sana ulaşmaya çalışıyorum
    - –ne ölmüş mü?
    - —Baba sen yapmadın değil mi yapmadım de, baba nerdesin diyorum cevap versene.
    - —Ben hava almaya çıkmıştım oğlum odama çıkmıştım, dinleneceğim diye
    - — baba nerdesin sen mi yaptın.
    - —Hayır, ben hiç bir şey yapmadım.
    - — Adam ölmüş.
    - — Ben yapmadım şimdide oteldeyim.
    - —Ayrılma otelden geliyorum.
    - Derin adamın 11–1 saatleri arasında öldüğünü söylemişti, havaalanına babasını almaya gittiği saatte. O zaman babam yapmamış uçak rötar yapmıştı, bir saat havaalanında beklemiştim. Peki, kim dedi sorar gözlerle. Derin’i de alıp otele varmışlardı. Artık babasının yapmadığını biliyordu ve endişesi gitmişti, babasının lobiye çağırmıştı önce derin’i tanıştırdı. Oturup konuşmaya başladılar. Adamın ölümünden bahsettiler. Yunus’un içi öyle rahatlamıştı ki aslında normalde böyle bir şeyi babasından beklemezde fakat ortada normal bir durum da yoktu.

    - Çok şükür baba gerçekten çok korktum biran yaptığını düşündüm ama şükür ki yapmamışsın.

    - Oğlum bir insanı öldüren bütün insanı öldürmüş gibidir. Nasıl katil olacağımı düşündüm anlamıyorum, neyse bu konuları kapatalım artık siz nasıl tanıştınız?

    - Derine daha bir sürü sorular sormuştu, Yunusun babası. Derin acıktığını hissetti öyle çok konuşmuştu ki çeneside yorulmuştu.

    - Acıktın mı? Hem de nasıl.

    - Tamam, hadi bir şeyler yiyelim baba hadi

    - Yok, oğlum çok yoruldum biraz dinlenmem gerekiyor, siz çıkın.

    - Peki, sen bilirsin baba görüşürüz.

    - Afiyet olsun, hoşça kal Derin h

    - Hoşça kalın çok memnun oldum.

    - Deniz kenarında küçük bir lokantaya gelmişlerdi önce balık yiyip daha sonra konuşmaya başladılar. Derin, Yunus’a Saklı Koy’da dalmak istediğini en büyük hayali olduğunu anlattı,

    - Yunus bende eşlik etmek isterim

    - Olur, ama 7–9 ay sonra tur ozaman gideriz olur mu?

    - Olur, tabi düşüncesi bile beni heyecanlandırıyor, öyle çok istiyorum ki.

    - Saat 12’yi geçeli çok olmuştu önce Derin’i bıraktı. Yunus sonradan otele geldi. Derin’e karşı içinde onunda tanımlayamadığı duyguları vardı ve bu duyguları onu mutlu ediyordu. Derinle vakit geçirmek, onu dinlemek huzur veriyordu. Kendisine bu duygularla kafasını yastığa koyar koymaz uyumuştu. Sabah önce babasını yolcu etti, sonrada Derin’in oteline gitmişti dün gece şehri gezmeye karar vermişlerdi.

    - Bu şehirden etkilenmemek elde değildi.

    - Derin

    - Yarın iznim bitiyor pazartesi iş başı yapmam gerekiyor yani.

    - Polis merkezine gidip olanları öğrenmişlerdi. Adam intihar etmişti her şeyi aslında Yunus’u görene kadar hiçbir vicdan azabı duymadığını ama onu görünce bu vicdan azabına dayanamadığını yazıp intihar etmişti. Bu durum Yunusu da babasını da çok etkilemişti ama artık kapatma kararı almışlardı bundan dolayı

    - Yarın yolcuyum dedi. Yunus ayrıldıktan korkmuyordu çünkü Derin ‘ i bırakmayacağını biliyordu.

    - – İstanbul’a gelirim dedi hatta Fas’a İstanbul’dan geçerim sen de Fas’a gelirsin, gelirsin değil mi?

    - – hım bilmem gelirim heralde

    - – Ben seni bu saatten sonra bırakmam Derin, belki İstanbul ‘a bile taşınabilirim. Beni Fas’a bağlayan bir şey yok fakat biraz zamana ihtiyacım var o arada da hep gelir gideriz zaten bir hayalimiz var

    - — Hayalimiz

    - – Evet, bizim hayalimiz.

    - – Tamam, geç oldu daha bavulumu toplamam lazım

    - – Haklısın benim de İstanbul-Fas biletimi de ayarlamam gerekiyor.

    - – Hemen mi gidersin Fas’a.

    - – Bilmiyorum, ama sanırım birkaç gün daha izin alabilirim yaşadığın şehri görürüm, işini, arkadaşların,

    - — Aaaaa evet diye kesmişti Derin, Yunus’un sözünü.

    - – Anlatmıştım ya özgür evleniyor 2,5 – 3 hafta var o zaman da gelirsin beraber gideriz düğüne olur dimi? Çoğu arkadaşım orda olacak hepsiyle tanışırsın süper olur

    - – Gülümsemişti Yunus tamam ne zaman istersen gelirim. Gülümsemişlerdi birbirlerine. İstanbul’a inmişlerdi. Önce Yunus’u bir otele yerleştirmişti Derin sonra da eve geldi eşyalarını düzeltti. Ev tertemizdi. Hemen telefona sarılıp Dilara’yı aradı evimizi ben gelmeden temizlettiğin için çok teşekkür ederim. Dilocan çok saol,- ımmm rica ederim ne demek ne yaptın nasıl yorgun değilsen buluşalım mı akşam, - Aslında anlatacaklarım var

    - – heee özgür bahsetti biraz noluyoruz kızım?

    - – valla anlatacağım ama tamam akşam buluşalım seni biriyle tanıştıracağım yemek falan yeriz gezeriz biraz. Sonra sen bizim evde kalırsın o ara anlatırım olur mu?

    - – vay vay olur tamam anladım e gece konuşuruz o zaman

    - – tamam, bebeğim görüşürüz alırım seni

    - – tamam, görüşürüz.- hazırlanması 4 saat sürmüştü tam tamına Yunus da merak edip aradığı.

    - — neredesin

    - –hazırlandım. Çıkmak üzereyim. Ama önce Dilara’yı alacam o da gelecek bizimle problem olmaz değimli senin için

    - – yok, canım ne problemi tamam bekliyorum. Dilara’yı alması uzun sürmemişti iyiki yurt eve yakın Dilara ya valla ya çok şükür Dilara 1 aylığına yurda kalmaya gitmişti. Ders çalışmak için yoksa 2 si ev arkadaşlarıydı. Dilara Marmara üniversitesi’nde Hukuk okuyordu. Son sınıftı bu yıl. Çok yetenekliydi. Harika bir sesi vardı, çok güzel grafifitiler yapardı. Aslında hep bir şarkıcı olmak istemişti hatta lise döneminde bir rock grubunun solistiydi bir seçim yapması gerekmiş o da müziği hobi olarak yapmak istemişti hobisi yüzünden sınıfta kalmıştı birkaç yıl ona bu yıl mezun oluyordu. Onun da kızıl saçları vardı ama onunki Derin’in ki gibi dalgalı değildi düzdü. Derin o çok sevdikleri şarkıyı açtı.

    - Bir perişan bir pişman
    İki hâli bozgun üzgün
    Yüzleri yere düşmüş herkese dargın
    İlaçsızlık hastalığına yakalanmış iki naçar
    Bir anahtar var elimde her kapıyı açar
    İşte kapılar ve işte dışta kalan bizler
    Bir tarafta ahenkle dans eden saçlar
    Bir tarafta başı kesikler
    Bana tek taraflı adaletinizden sakın bahsetmeyin
    Adalet kirli atlet
    Siz onları üzdünüz
    Siz onları kapının dışına sürdünüz
    Onları ağlattınız saçlarını dağıttınız
    Rüzgârlara bıraktınız siz bıçaklar sapladınız
    Sessiz olun deyip ağızlarımızı kapadınız
    Yaşlı başlarınızı kaldırın ve
    Hem yaşınızdan hem de başlarınızdan utanın
    Sesim sonuna kadar açıldı haydi gelip kısın
    Ben dostlarımın zırhıyımdır
    İstediğiniz kılıcı batırın dayanırım
    Kimsecikte çıt yok, gören dilsizler ve duyan insafsızlar
    Olacak iş değil
    Dolacak olan benim gözüm değil de nedir
    Akıllarınızda ne Uhud kaldı ne Hendek ne de Bedir



    Bir gün elbet, senin de canın çıkacak
    Ne sandın ya ihtimal mi var
    Günü gelecek, tadı varacak, ölüm alacak, seni buradan
    Bir gün elbet, sana da soracaklar
    Ne sandın ya ihtimal mi var
    Soru gelecek, cevap olacak, zaman alacak intikamımı...


    Kesilen ağaçlar gibiyim budandıkça güçlenirim
    Oynadığım oyunlar gibi ölsem de devam ederim
    Bir gök taşı çarpsa yüzümün yarısını alsa
    Kaç kez öldürüldüysem bir o kadar öldürdüm ben
    Sevgi nefret oynuyor ince çizgilerde koşuyor
    Bugün duacın, yarın bedduacın işte oynuyor
    Çukurlar kazıyor kazdığından çıkamıyor
    Küçük gölde öldüysem büyük denizde yüzdüm ben
    Ben görünmezim hayatımın fonu siyah elbisem
    Siyah benim fikirlerim ateş böceği dokunamam ellerim yanar
    Ne kaybettiysem hepsini geri aldım ben
    Hayatım kurtlar sofrası
    Kimle yediğimi tanıyamam
    Aklım deliler odası yüzüm muşmulamsı
    Kalbim hiddet kuyusu içine düşenler boğuldu
    Bahçem mezarlık ne sandın gözlerim kızamık!


    Bir gün elbet, senin de canın çıkacak
    Ne sandın ya ihtimal mi var
    Günü gelecek, tadı varacak, ölüm alacak, seni buradan
    Bir gün elbet, sana da soracaklar
    Ne sandın ya ihtimal mi var
    Soru gelecek, cevap olacak, zaman alacak intikamımı... Hiçbir şeyde gözüm yok
    Olmayacak duaya âmin sözüm yok
    Aklım benden uçtu gitti
    Uzun zamandır haber yok
    Bak bana dikkatle
    Sence ben militan mıyım
    Sakallarımı yolsam, ahbaplarından mıyım
    Geyik muhabbetine katılsam, söyle dostlarından mıyım
    Nerdeyim, sen nerdesin
    Sen ne boş bir kellesin
    Sana dünyalıklar ellesin
    Salıncaklarını tayfunlar yellesin
    Rauf, Musavvir. Allah birsin, Azze ve Cellesin
    Biliyorum sen herkeslesin
    Ama en güzeli benlesin
    Sınırı yok, bu hiçlik mertebesinin
    Tarifi yok, dünyadaki sahipsizliğimin
    Kafasına vur oynayacağını al bu orta yaşlı bebeğin
    Tadı asabi acısı kardeş asiliğimin
    Bir gün ödenir hesabı bütün sinsiliğinin
    Kardeşim diyorsun, anlamını bilmeden kardeşliğin
    Amerika açıkça "jack"idir karın deşenliğin...



    Sana dememiş miydim? Böğrüme keskin bıçaklar
    Saplayanlar da var.
    Ben iyi bilirim
    Kim kime dost, kime düşman
    Kabuk bile tutamayan yaraların hatırına susmam




    Sen iyi biri değilsin, neden iyi şeyler duymak istiyorsun
    Zor saatlerde, sabır gösteremiyorsun
    Biliyorum, kul yaptı sanıyorsun
    Zalimi zalim kuluna kırdırırken Hak
    Hepimiz farklı bir hat, bizi işler tek hattat
    Nasıl yıktın kaleni ellerinle anlat
    Ben suç aletleriyle gezen bir suçsuzum deme
    Onca yıllık hafiyeyim, hâlâ aynı taifeyleyim
    Doğru birdir, yalan çok, zengin kafiyeyim
    Ecelle emel aynı anda yere atılan iki taş misali
    Bir uzağa yuvarlanır, biri yakına düşer
    Emel uzak, yakın ecel, isteğine erişemeden bulur seni
    Ooooooo, yandı hakkını helal etmezse annesi
    Ölümün şiddetini soruyorlar sana söyle 3 kılıç darbesi
    Sahipsiz değilsin, var oluşun göz hapsi, sana söylemedim mi



    Sana dememiş miydim? Böğrüne keskin bıçaklar,
    Saplayanlar da var.
    Ben iyi bilirim,
    Kim kime dost, kime düşman,
    Kabuk bile tutamayan yaraların hatırına susmam

    - Hem dinleyip hem sürüyorlardı şarkıyı Derin’in heyecandan elleri titremeye başladı. Arabadan inince. Sürekli Dilara’ya nasıl olmuşum?

    - İyimi? Bu kıyafet abartılı mı olmuş olmamış mı?

    - – ya olmuş çok güzel olmuş sakin ol biraz – doğru söyle çok mu şişmanım yoo Dilara söylesene

    - – Gayet iyisin tamam mı şimdi rahat ol tamam sakin hadi girelim.
    Kapıda bekliyordu yunus oda en az Derin kadar heyecanlıydı. Yine elleri terlemeye başlamıştı.
    – Çok güzelsin
    – –sağ ol, tanıştırayım, Dilara, Yunus
    – – Memnun oldum Dilara
    – –Bende
    – – Aslında çok tanıdık geliyorsun bana hepinizden bahsetti Derin
    – – Bizim pek konuşma vaktimiz olmadı ama sende adından söz ettirecek gibisin
    – — Hepsi gülümsemişti
    – – bizim Dilara ile gittiğimiz yani kızlar gelince de mutlaka hep gittiğimiz boğazda bir restoran var, canlı müzikte tabi oraya gideceğiz diye açıklama yapmıştı. Derin restorana gitmeleri yarım saati bulmuştu. Liseden arkadaşlarıyla Derin yılda en az bir kez toplanırlardı. Hep beraber gezerlerdi. En son Bosna’ya gitmişlerdi ve tabi buluşma noktaları İstanbul olurdu. Genelde buluştuklarında da hep giderlerdi bu restorana. Leyla’nın Ufuk’un doğum günlerini de kutlamışlardı. Yağmur’un bebekleri olduğunda da buraya gelmişlerdi. Derin işe girdiğinde, Dilara son sınıfa geçebildiğinde kutlama yemeklerini burada yemişlerdi. En güzel zamanlarına eşlik etmişti. Burası tıka basa dolmuştu. Dilara patlamak üzereyim dedi bir hışımla evin kapısını açtırıp lavaboya gitmişti. Derin hala yemeğin etkisindeydi, kelebek gibiydi bütün gece, sersem sersem sırıtmıştı bir yandan da onları anlatarak. Sabaha karşı uyumuşlardı. Derin iki saat uyuyup evden çıkmış, Yunus’u da alıp üniversiteye geçmişti. Ona tez devini gösterdi. Okulu gezdirip, kam püste çay ısmarladı. Derin’in öğleden sonra bir derse girmesi gerekiyordu. Beraber girdiler derse, Yunus’ta arkada bir yer bulup oturmuştu. Derin’i izlemek ona büyük bir keyif veriyordu. Tam dersten çıkarken Yunus’un telefonu çaldı. – bir problem varmış, yarın gitmem gerek dedi. Derin susmuş bir şey söylememişti ama çok üzülmüştü, gidince biterse diye bir korku düşmüştü aklına, Yunus bunu sezip – yine gelirim, uzak değil nasıl olsa sende gelirsin, üzülme hem ben seni bırakmam korkma, söz geleceğim yine. Özgür’ün düğününe de geleceğim, bırakmayacağım seni tamam mı? – tamam diyebilmişti güçlükle. Derin’in sanki boğazında bir şey düğümlenmişti yutkunamıyordu. Ansızın gözlerinden yaşlar döküldü, ağlamamaya çalışıyor ama olmuyordu. Hâkim olamıyordu gözyaşlarına, ne alıyorsun diye sordu. Bilmiyorum, sen gidersen bitecek gibi geliyor. Yaşanıp bitti gibi olsun istemiyorum. Daha çok yolumuz, yıllarımız var, ben beklerim. Sen de beklersin.
    – – geç kamış gibiyiz birbirimize Kıbrıs’ta da düşünüştüm.
    – –geç mi bilmiyorum ama ben ömrümün kalanını seninle geçirmek istiyorum. Bunu çok iyi biliyorum hep bağlanacak bir şeyler ararmışım gibi geliyor şimdi ama hiç kimseye bağlanmadım kaybedersem korkusuyla senin için bu korkuyu göze alıyorum. Hayatımın geri kalanında hep ol istiyorum, artık sensiz olmaz güven bana. Biraz sahilde yürüyelim mi?
    – – olur, yürüyelim. Derin eve geldiğinde de aynı korkuyla başa çıkmaya çalışıyordu. Kaybetme korkusu ama biraz daha iyiydi, bütün gün Dilara’yı aramış nede Dilara onu aramıştı. Merak etti uyumadan, bir arayayım.
    – – alo Dilo ne haber?
    – – pekiyi değilim ya, ben uyurken gitmişsin bende üç gibi senden çıktım kahvaltı falan yaptım işte. Bir saate kadar da iyiydim, midem yine kötü oldu, niye böyle oldu anlamadım. Bulanıp duruyor
    – – yapma ya,
    – — tamam, bende biraz önce gelmiştim eve, çıkayım da geleyim. Yurda alırım seni yeter dön evine artık, ben gelir pılını pırtını toplarım senin. Finallerinde bitti artık valla. Kızdırıyorsun beni ha, yalnız kaldım koca evde bir başıma ya arkadaşımı istiyorum bekle çıkıyorum
    – – Olum bir yere gidebildiğim yok ağrıdan tamam bekliyorum,5 dakikaya oradayım kurtaracağım seni oradan.
    – –Kaç beni burada bırak sen geliyorlar naninani…
    – – espri yapmaya başlamışız ağrımız geçmiş anlaşılan
    – –hadi çabuk ol
    – – tamam, arabanın kaloriferini yakmıştı Derin önce Dilara’yı alıp arabaya bindirdi sonra tekrar yurda çıkıp Dilara’nın eşyalarını toplayıp tekrar indi.
    – –Niye kötüyüm gel al diye aramadın
    – –sen aradın ya ben aramadan niye aramadım
    – – Yunuslasındır girmeyeyim aranıza diye
    – – saçmalama Dilara ben
    – – nereye gidiyoruz?
    – – Hastaneye
    – – Ne hastanesi ya, gitmem ben hastaneye falan eve gidelim hadi.
    – – bir baksınlar bakalım neyin varmış, sonra başka bir yere gitmeyeceğiz eve geleceğiz zaten merak etme. Telefonuma bir bak montumda orda cebinde
    – — tamam, Yunus arıyor-aç sen araba kullanıyorum, müsait olunca arayayım.
    – —Alo
    – –Derin
    – – Dilara ben Yunus ne haber?
    – – İyi sağ ol sen
    – – Fena değil, Derin araba kullanıyor.
    – – ne oldu yani bir yere mi gidiyorsunuz.
    – – ben biraz rahatsızım da zorla götürüyor Derin beni
    – – hangi hastaneye gidiyorsunuz?
    – – ya Yunus gerçekten saol ama gelme yani
    – – tamam, sen söyle Yunus otelden çıkıp taksiyle hastaneye gidiyordu bu sırada da Dilara’nın midesi yıkanıyordu. Yunus hastaneye geldiğinde Dilara’yı odaya almışlardı bile.
    – – Geldim
    – – Ben hallederdim aslında saol
    – – ne oldu iyi mi?
    – – midesini yıkadılar, 1 saate kadar çıkarmış,
    – Ha iyi o zaman geçmiş olsun
    – – sağ ol, uyuyor şimdi de
    – – bir şeyler içelim mi?
    – – olur, çantamı alıyım da geleyim.
    – – Nasıl olmuş ya ne olmuş yani?
    – – Dün aşırı yedi yani eve gelince de çıkardı falan zaten ama sonra iyiydi. Eve gelince de aradım gün içinde hiç konuşmayınca kötüyüm dedi. İşte ben de gittim aldım falan gerisini de sen biliyorsun zaten.
    – – sen iyi misin?
    – – Bilmiyorum. İyiyim heralde
    – — Aç mısın? Canım bir şey yemek istemiyor ya
    – – sen açsan simit alalım
    – – olur, sen otur ben alırım
    – – tamam, Ben Dilara’ya bir bakayım,
    – — Ben de geleyim.
    – – Sen bitir.
    – – Bitti zaten Derin gülümsemişti Dilara da ayaklanmıştı bile Herkes için yorucu bir gün olmuştu. Dilara mışıl mışıl uyuyordu fakat ne Derin ne de Yunus’un gözünü kırpmıştı İkiside birbirlerini düşünüyorlardı ve ayrılışı, Yunus’un aklında Derin’in çok sevdiği o şarkı vardı uçağın kalkmasına 2 saat kalmıştı. Derin arabayı kullanıyordu. Sessizliği Yunus bozdu
    – –ee düğün ne zaman, nerede
    – –aslında daha tam karar vermemişler nerde yaşayacaklarına düğün burada olacak ama bence burada yaşarlar yani her şeyi evi düğünü burada olacak şekilde ayarladılar. Özgür her an vazgeçmezse burada bende gideceğim zaten yanına buradan yardımcı çalıştım ama yanında da olmak istiyorum
    – —Anladım, ol tabi
    – —Kimle evleniyor, yani nasıl oldu.
    – —Aileleri komşuydu yani çok küçüklükten beri tanışıyorlardı zaten Özgür Ömer’in çocukluk aşkı, önce özgür sevmiyordu ama sonra o da sevdi ve evlilikle devam edecek inşallah.
    – —Ne güzel, inşallah çok mutlu olurlar-inşallah. Özgür belki herkesten çok hak ediyor mutlu olmayı bu zamana kadar çok üzüldü, yıprandı artık mutlu olsun, bende tekrar teyze oluyum istiyorum.
    – —Peki, sen
    – —Ben
    – —Niye hayatında biri olmadı bu zamana kadar
    – —Aslında hoşlandığım, sevdiğim ya da öyle sandığım kişiler oldu, fakat ben her uzak durmaya çalıştım niye bilmiyorum hiç böyle yoğun şeyler hissetmemiştim şimdiye kadar. Senin?
    – —Benim boş ver çok uzun hikâye bol bir zamanda anlatırım ama hiç kimse olmadı senin gibi hani dedin ya hiç bu kadar yoğun hissetmemiştim diye öyle yani-bir söz var özgür de bende çok severiz “Beni sana çağıran her neyse sustur, yaşanınca tükenir bilirsin” belki de tükenmesinden korktuğum için hiç kimseyle bir şeyler yaşamadım.
    – —anlıyorum, belki benlede yaşamazdın
    – –Evet, belki ama olaylar ama ne biliyim hani birazda öyle gelişti bende engel olmaya çalışmadım, ya da olamadım bilmiyorum.
    – —Anladım.
    – —Öyle işte bu şarkıyı seviyorsun
    —Evet, Nev…

    Böyle mi geçer bu rüya
    Çok mu sevdin kederleri
    Hangi günahın bedelisin
    Sen mühürlü kaderim
    Hep mi cefa gördüğün reva
    Yok mu sende hiç vefa
    Yok mu sende hiç vefa

    Mühürlü kaderim ben gibi erir misin
    Mühürlü kaderim bir yol verir misin
    Gün olur bu rüyadan ben de geçerim
    O gün sen de bitersin
    Eyvallah der o şarabı ben de içerim
    O gün sen de bitersin
    O gün sen de bitersin

    Olmuyor ne yapsam olmuyor
    Çok mu gördün hevesleri
    Hasret senden yana
    Sevda senden yana
    Değişmedin kaderim
    Hep mi hüsran
    Bana hep mi veda
    Yok mu sende hiç deva


    – Efkârlıyım başım duman
    Sitemim var ey koca çınar
    Zor günümde nicesini andım
    Muhabbet yetmezmiş bilmedim

    Dün bugün dedim gönlüm avuttum
    Yarın yetmezmiş bilmedim
    Dert bir yandan
    Sevda bir yandan

    Derman yetmezmiş bilmedim
    Sitem ne çare
    Şu dünyanın haline kandım
    Ben yalnızmışım bilmedim

    Gönül için için yanar da
    Sabır yetmezmiş bilmedim
    Sitem ne çare
    Efkârlıyım başım duman
    Sitemim var ey koca çınar

    – —Nerden anladım. Uçakta buraya gelirken de mırıldanıyordun
    – –Ha olabilir evet çok severim bu şarkıyı, Nev söylüyor. Nev’i de çok severim, sesi çok güzeldir, sonra şarkı sözleri derindir ne biliyim bir ayrı severim Nev’i yeri ayrıdır bende söylemeyecektim ama hadi söyleyeyim sana hediye aldım. Sevdiğim sanatçıların albümleri Nev de var arkadaki kutuda.-Şimdi açabilir miyim?-İstiyorsan aç tabi sen bilirsin
    – –Ooo baya var sağ ol, teşekkür ederim
    – –Rica ederim. Hepsini dinleyeceğim
    – —Tamam, özellikle Nev, Sagopa Kajmer, Kolera, Manga, Gripin, Emre Aydın.
    – —Tamam, ben sana bir şey alamadım mektupta yazmışsın-yazdım ama şimdi okuma, uçakta okursun, sorun değil
    – —Tamam, uçakta okurum, ama Fas’tan bir şeyler yollarım. Aaaa unutuyordum hediye değil ikimize de aldım, görünce sen geldin aklıma ben de aldım eşi de bende,bak
    – —Çok güzel sağ ol
    – —Ne demek canım rica ederim
    – —veda zamanı
    – —sevemedim vedaları kendimi bildim bileli-elveda demedikten sonra sorun yok
    – –Derin susmuştu ve yine sözlerinden yaşlar dökülüyordu. Gözden kaybolmak üzereydi. Yunus, ardından bakakalmıştı Derin’ ağlamaya arabanın içinde devam ediyordu. Müziği de sonuna kadar açmıştı. Emre Aydın söylüyordu. O da sessiz sessiz ağlıyordu Aslında ağlarken çok değişik olduğunu söylerlerdi. Suratının çok donuk olduğunu sadece gözlerinden yaşlar döküldüğünü söylerlerdi. Kendini araba kullanabilecek kadar iyi hissetmiyordu. Torpido gözünden çok sevdiği kitabı çıkardı. En sevdiği yerlerine kağıt yapıştırmıştı. Okumaya başladı Kitab-ı Aşk’tan.
    – Aşk, iğne ile dikilince bir dikiş kıyamete kadar sökülmez imiş. Hayatını aşka bölünce hayat çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır, her şeyden sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da.
    Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvi açıydı aşk ve maddeyi manaya veren en cömert sancıydı. Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüyle belki; belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü.
    Aşk bir bakış bir gülüşmüydü bazen bir bakış, bir koşuşmuydu? Aşk gönül kumaşında bir nakışmıydı. Leylaların, Şirinlerin, Aslıların nazımıydı o yoksa Mecnunların, Ferhatların, Keremlerin niyazı mı? Hangisinde belirmişti ilk kıvılcımı aşkın.neydi aşk…açıkken göz bebeğimize yerleşende göz yumduğumuzda,gönlümüze sızanda aşk değil miydi bir vakitler?

    Gözlerin gözlerime değince
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Beni sevmiyordun, bilirdim
    Bir sevdiğin vardı, duyardım
    Çöp gibi bir oğlan, ipince
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Ne vakit karşımda görsem
    Öldüreceğimden korkardım
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Ne vakit Maçka'dan geçsem
    Limanda hep gemiler olurdu
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi
    Sessizce bir cigara yakardın
    Parmaklarımın ucunu yakardın
    Kirpiklerini eğerdin, bakardın
    Üşürdüm, içim ürperirdi
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Akşamlar bir roman gibi biterdi
    Jezabel kan içinde yatardı
    Limandan bir gemi giderdi
    Sen kalkıp ona giderdin
    Benzin mum gibi giderdin
    Sabaha kadar kalırdın
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Güldü mü cenazeye benzerdi
    Hele seni kollarına aldı mı
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.
    Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
    Kendi yolumu çizdiğimde anladım.
    Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
    Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
    Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
    Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım...
    Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
    Neden hiç ağlamadığını anladım..
    Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
    Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..
    Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
    Çok acıttığında anladım..
    Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
    Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
    Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
    Yüreğini elime koyduğunda anladım..
    ''Sana ihtiyacım var, gel! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
    Sana ''git'' dediğimde anladım..
    Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
    Git dediklerinde gittiğimde anladım..
    Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
    Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım...
    Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
    Gerçekten pişman olduğumda anladım..
    Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
    Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
    Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
    Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
    Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
    Sevgi emekmiş,
    Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...


    Artık ağlamıyordu, birinin yokluğu ona hiç böyle acı vermemişti sonra da şiir defterini çıkarttı okumaya başladı. Şiirler, nasıl da geçmişti o kadar gün belki herkese bir an gibi gelmişti ama Derin ve Yunus’a yıllar gibi Derin düğün yardımı için özgür ‘ün yanına gitmiş, ona baya yardım etmişti, o kadar işten sonra düğün günü gelip çatmıştı. Son hazırlıkları yapılıyordu gelin odasında özgür’ün. Ayakkabısının ahını, Dilara’nın, Leyla’nın, Ufku’nun ve Derin’in isimleri yazılmıştı. Özgür’ün bütün dostları oradaydı. Yağmur – makûs talihini yenen biri daha dedi. Herkes çok heyecanlıydı. En çok da Ömer ve Özgür tabi. Ömer’in yanında da arkadaşları, Özgür’ün erkek kardeşi, Umut ve Yunus vardı. Yunus geleli 4 gün olmuş fakat Derin’le oturup uzun uzun konuşamamışlardı. hazırlıklardan Yunusta yardım istemişti, hazırlıklara Derin’in en yakın arkadaşlarıyla tanışmıştı. onu en çok heyecanlandıransa Derin ‘in ailesiyle tanışmak olmuştu zaten Yunus bir an önce evlenmek istiyordu.Derinle,artık Derin de hazırdı evliliğe.Yunus her şeyi ayarlamıştı.Yüzük,teklif her şeyi zaten Derin kabul ettikten sonra da hemen babası gelecek ve nişan yapılacaktı.Daha fazla geç kalmak istemiyordu 2 si de birbirine Yunus işini de ayarlamış hatta İstanbul’a yerleşmeye hazırlanıyordu,ev bile bulmuştu 2 si

      Forum Saati Cuma Nis. 26, 2024 6:16 pm