Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    TESADÜF DEĞİL AŞK

    avatar
    1001060017


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 09/10/10

    TESADÜF DEĞİL AŞK Empty TESADÜF DEĞİL AŞK

    Mesaj  1001060017 C.tesi Ara. 25, 2010 7:58 pm

    TESADÜF DEĞİL AŞK
    Sonbaharın kendini iyice hissettirdiği,yaprakların sararıp döküldüğü ve yağmur damlalarının ince ince düştüğü bir eylül sabahı uyanmak zorunda kalmak beni çok sinir ediyordu.O anda en son isteyeceğim tek şey olabilirdi o da;sımsıcak yatağımdan kalkıp okula gitmek.Yağmur damlaları adeta ninni söylüyor,bu muhteşem ninniyle gözlerim kapanıyor,sonra telefonun o iğrenç alarm sesiyle gözlerim yeniden açılıyordu.Gitmemek için adeta kendimle boğuşuyordum ama biçare yataktan kalkıp sallana sallana lavaboya gittim.Yüzümü yıkamak o kadar zor geliyordu ki sanki ucunda ölüm vardı.Korkarak da olsa yüzüme elimin ucuyla bir iki damla su değdirdim ve odaya geri dönüp üzerimi değiştirmeye başladım.Bir şey olsa da gitmesem diye düşünüyordum ama bu dersten bir kere daha devamsızlık yaptığımda sınıfta kalma ihtimalim hiç aklımdan çıkmıyordu.Sonra yanıma Tuncay geldi ve o biraz hızlı olmam gerektiğini yoksa geç kalacağımızı söyledi.Tuncay;bizim sınıfta o da benimle beraber PDR okuyor.Ordulu kendisi ve benim yaşımın küçük olduğuyla-kendisi yirmi yaşında ve başka bir üniversiteyi bırakıp gelmiş ve bu konularda bizden tecrübeli olduğu için-alay eden çok zeki ve bir o kadar da samimi bir arkadaşım.Sonra Ali de geldi.Ali de Kütahyalı,konuşmalarıyla bizi çoğu zaman güldüren bir arkadaşım ve o da Tuncay gibi hakiki ve samimi dostlarımdan birisiydi.Hepimiz de birinci sınıftık.Kahvaltı her zaman ki gibi şen şakrak bi şekilde gülüp eğlenmeyle geçti ama biraz da acele ettik tabi.
    Yurttan çıktık hızlı adımlarla dolmuş durağına gittik.Bizim şehirde-şehrin küçük olması itibarı ile-sadece dolmuşla taşıma yapılıyordu şehir içinde.Dolmuşta telsiz konuşmaları kulağıma takılıyordu ve gülünç konuşmalara şahit oluyordum.Bu arada uykum biraz açıldı ama arada bir esnemeler gelip gidiyordu.Dolmuş da sanki inat yapar gibi yavaş yavaş gidiyordu bir de aksine bütün kırmızı ışıklar bizi durduruyordu.İçimden inşallah kimse hastaneye gitmez yoksa kesin geç kaldık diyordum.Dolmuşçu gür bir sesle “hastane var mı hastane” diye sordu.Dolmuş şoföründe önce ben hemen şöyle önüme arkama bakındım ve kimseden ses çıkmadı sonra şoför ne olur ne olmaz dercesine yeniden sordu “hastane var mı hastane.”.Ben de bir anda “yok” diye atıldım hemen bir yandan da içimden “oh be dedim” tam rahatladım koltuğa yayılırken arkadan yaşlı bir ses“Oğlum kusura bakam ben dalmışım bir an ben hastanede ineceğim.” Dedi ve o anda kalkıp yaşlı adamın boğazına sarılıp onu öldürmek istedim.Şoför,aynasından bana bakarak “sen niye yok diyorsun kardeşim,az kalsın senin yüzünden dönüşü geçiyordum” dedi.Ben de “Ben ne yapayım kardeşim sen sordun ses çıkmayınca ben de okula geç kalmayayım diye yok dedim.”Adama sert çıkışınca adam sesini kesti ve arabayı bir anda hızlandırdı ve bir anda birkaç arabayı sollayıverdi adeta sinirini yoldan çıkarırcasına.Bayağı sinirlenmiş olmalı ki inmek isteyen iki yolcuyu bile duymadı.
    Sonunda okula geldik saate bir baktım tam on iki dakika geç kalmıştık.Geriye döndüm ve Tuncay’a “sınıfa gitmemize hiç gerek yok on iki dakika geç kalmışız,kesin yok yazıldık,gel şurda oturalım.”dedim.O da “Olur mu olum en azından şansımızı deneyelim,olmazsa yine gelir otururuz.” Dedi.Sınıfın kapısına geldik Tuncay’a “Sen gir,şimdi sabah sabah fırça yemeyi hiç çekemem.”Tuncay da kapıyı çaldı ve girdi ve sonra da beni çağırdı ben de sınıfa girdim ama hoca falan yoktu sınıfta.O anda uykulu gözlerim birden açıldı,belki de devamsızlık yüzünden kalmaktan son anda kurtulmuştum.Hiç bozuntuya vermeden hemen yerimize geçtik yerimize geçerken de arkadaşları selamladık ve yerimize oturduk.Sınıfta herkes kendi alemindeydi;kimileri bir masanın etrafında toplanmış gülüşüyorlardı,kimileri de ikişerli gruplarla tartışma yapıyordu,bazıları da çok enteresandır o gürültü de kitap okuyordu.Sonra biz de Tuncay’la toplu oturup da gülüşenlere katıldık ve biz de başladık gülüşmeye,tabi yok yazılmamanın da verdiği keyifle daha bir keyifle gülüyorduk.
    Derslere girdik çıktık derken akşam ettik ama çok yorulduk.Hele de son iki saat hoca öyle güzel konuştu ki adeta bizi uyutmak için konuşuyordu ninni söyler gibi.Dolmuşa bindik bir kişilik yer vardı Tuncay’a oturmasını söyledim ama içimden de ne olur oturmasın diye Allah’a yalvarıyordum.Tuncay da sağolsun anlayışını gösterdi ve “Yok sen otur sen bayağı yorgun görünüyorsun,ben böyle iyiyim.” dedi.Daha Tuncay lafını bitirmeden hemen kendimi koltuğa attım yanımda güzel ve alımlı bir kız oturuyordu ama onun bu güzelliği beni çok da ilgilendirmiyordu ve yorgunluktan onu güzelliğini hiç görmüyordum.Dolmuş tamamen dolunca hareket etti.Daha iki yüz metre gitmedik yokuşu inince dönüşte yaşlı bir adam bekliyordu.Şoför adamın tam önünde durdu.Yaşlı adam içeri girince çok yorgun olmama rağmen ona yer vermek istedim ve ayağa kalkıp “Gel amca şöyle otur” dedim ve elimle koltuğu işaret ettim.Adam yanımdan geçerken ne olduğunu anlamadığım kesif bir koku hissettim.Ayrıca adam bir nezaket gereği olsa da teşekkür etmek yerine hemen yerime gitti oturdu.Ben de içimden “ulan ne insanlar var iyilik yapıyorsun bir teşekkür bile etmiyor.” Diye geçirdim.Sonra da ön tarafa Tuncay’ın yanına doğru ilerledim.Dolmuş tekrar hareket etti.Yolda bi kaç kişi daha el kaldırdı ama yer olmadığı için şoför onları almadı ve telsizle arkasındaki dolmuşa yolda birkaç kişinin olduğunu ve biraz acele gelmesini söyledi.Üniversiteden dönüşte büyük köprü ile küçük köprü arasında yolcu indirmek yasaktı.Küçük köprüye gelmeden önce şoför uyardı: “Burdan sonra büyük köprüye kadar inmek yasak inmek isteyen var mı burada?İki kadın inmek istediğini söyledi ve indiler.Onların yerine de arka tarafta ayakta duran iki kişi hemen oturdu.Biz yine ayakta gidecektik yani.Burdan sonra bir on dakika falan kimse inmeyecekti.Sanki herkes önüne konsantre olmuştu hiç kimse etrafına bakmıyordu ve gözlerinden yorgun oldukları besbelli okunuyordu.Uyuklamaklı bir halleri vardı.Biz de önümüzü tam döndük yola doğru ve bir elimiz cebimizde diğer elimiz tutacaktan tutuyordu.Dolmuş usul usul ilerlerken yorgunluğuma daha fazla engel olamadım ve ayakta uyuklamaya başladım.Gözlerim açılıyor ama hemen geri düşüyordu göz kapaklarım.Bir anda bir çığlık sesi beni yerimden zıplattı.Şoför de bir anda o şaşkınlıkla arabayı bir sağa bir sola savurdu ve hemen sağa çekip arabayı durdurdu.Arkadan bir kız sesi “Yeter artık ya yaşından başından utan pis sapık üstelik bir de sarhoş leş gibi içki kokuyor.” Diye bağırıyordu.Herkes başını çevirmiş arkaya bakıyordu.Ben de döndüm baktım ve çığlık atan kız biraz önce yaşlı adama yer vermek için yanından kalktığım kızdı.O zaman sapıklık yapan da büyük ihtimalle yer verdiğim o yaşlı adamdı.Bu arada dolmuştaki erkekler hemen toplandık oraya ve kız haykırarak konuştu bu kez yüksek sesle konuştu:” Dolmuşa bindiğimden beri beni taciz ediyor üstelik de sarhoş” dedi.Birkaç genç hemen adamın kollarından tuttu ve dolmuştan attılar.Dolmuş şoförü de geldi ve dört beş kişi temiz bir dayak attılar yaşlı adama.Yaşlı adama acımak hiç kimsenin içinden gelmiyordu.Herkes ona tiksinerek bakıyordu ona vurulan her yumrukta kendileri vuruyormuş gibi rahatlıyorlardı.Önce ben de inmek bir iki yumruk olsun ben de vurmak istedim ama sonra vazgeçtim bu duygudan.Şoför ve gençler iyi bir dayak attıktan sonra yerlerine geçtiler ve yolumuza devam ettik.Yorucu ve bir o kadar da maceralı bir günün ardından yurda geldik.Ben hemen yatağıma uzandım her zamanki gibi.Ne yapayım çok seviyordum uyumayı.
    Uyandığımda karşı yatakta iki kişi sohbet ediyordu gülüşerek.Birisi Selim Abi’ydi diğeri de onun arkadaşı olmalıydı ilk defa görmüştüm.Ben uyanıca Selim Abi “Kusura bakma Kayhan seni de uyandırdık.” Dedi her zamanki kibarlığıyla.Ben de hafif bir tebessümle “Uyandır abi senin canın sağolsun,zaten çok uyudum uyanayım artık.” Dedim.O da beni rahatsız olmadığının memnuniyetini göstererek hafif bir tebessümle karşılık verdi bana.Biraz sonra Ali ve Tuncay odama geldiler.Herzamanki gibi akşam yemeğine gidecektik.
    Hazırlandıktan sonra yurttan çıktık güvenlik görevlisinin insanı sinir eden bakışları altında.
    Güvenlik görevlileri de diğer yurt memurları gibi-temizlikçiler hariç- öğrenciye çok soğuk davranıyorlardı.Sorulan bir soruya ya da danışılan bir konuya çok ters tepkiler veriyorlardı.Bu da haliyle öğrencilerin güvenlik görevlilerinden ve memurlarından nefret etmesine neden oluyordu.
    Herzamanki lokantaya gidiyorduk yemek yemeye.Orası hem hesaplıydı hem de yemekleri güzeldi,tam öğrenci yeriydi zaten.Sürekli öğrenciler gelir giderdi.Orda yemek yerken geçen bir saat içinde masalar defalarca dolar-boşalır-yeniden dolardı.
    Biz de kendimize boş bir masa bulabildik.Daha doğrusu biz içeri girdiğimizde yeni kalktılar masadan,garson masayı temizledikten sonra masamızı kaptık hemen ne de olsa orda boş masa bulmak bayağı zor bir işti.Lokanta yine her zamanki gibi çok kalabalıktı.Garsonlar vızır vızır çalışıyorlardı.Kimisi yemek getiriyor,kimisi kimisi boşalan tabakları topluyor,kimisi boş masaları siliyor kimisi de temizlenen masaları yeniden donatıyordu.Siparişlerimizi verebildik bir on beş dakikalık bekleyişin ardından.
    Yemekler geldiğinde sipariş vereli bir on beş dakika olmuştu.Garson bu gecikmeden dolayı özür diledi yemeklerimizi masaya koydu.Derin bir uyku iyi gelmişti ve bu güzel uyku beni çok acıktırmıştı.Açlığın verdiği bir iştahla ve hızla yedim yemeğimi ve arkadaşların yemeklerini bitirmesini bekledim.Onlar da yemeklerini bitirdiler ve hesabı ödemek üzere kasaya yöneldik.Ben ve Tuncay hesabı ödedik,Ali de bozuk parası olmadığı için yirmi lira verdi kasaya.Parasının üstü olarak verilen paralardan iki lirasında sorun vardı.Ali “Bunların ikisi de sahte.” Dedi.Kasiyer diğer müşterilerin bunu duymasının pek iyi olmayacağını çok iyi bildiği için hemen savunmaya geçti ve “Neresi sahte kardeşim,hem kimse almazsa ban getir nasıl olsa başka zaman da geliyorsunuz o zaman getirirsiniz.” Dedi.Sonra geri değiştirmek istedi ama Ali o iki sahte parayı aldı ve çıktık lokantadan.Daha yüz metre gitmeden Ali o bir liraların ikisinin de ortasını çıkardı,bu da paraların basbayağı sahte olduklarını gösteriyordu.Ali hiçbir şey söylemeden-bir elinde paranın ortası diğer elinde paraların dış tarafları-ellerini bize doğru kaldırdı ve paraları gösterdi.Biz hemen paraları geri götürmesini ve adama çok sert bir tepki göstermesini istedik.Adam hem sahte para veriyordu hem de haklıymış gibi o kadar insan içinde bizi azarlıyordu.Bunun altında kalmak istemedik ama bu olayın direkt muhatabı Ali olduğu için onun gitmesi daha uygundu.Ali de gitmek istemedi ve paraları biraz ilerisinde duran çöpe attı.Canımız sıkkın bir şekilde yurda doğru devam ettik.Giden iki lira neyse haklı olduğumuz halde haksızmış gibi yediğimiz fırça canımızı sıkmıştı.Ali’yle bu yüzden tartıştık biraz yolda.Ben anında parayı adama geri götürmesini ve o kadar müşterinin içinde adamı rezil etmesini istemiştim ama o insafını kullanarak “Her zaman gittiğimiz yere yanlış yapmayalım hem o kadar müşterinin içinde olmaz öyle şey.” Dedi.Ali’nin bu lafı üzerine konuyu kapattık.Yurda geldik,telefonumu şarja taktım.
    Telefonum bir saatten fazla süre kapalıydı.Telefonu açtığımda gelecek olan mesajların sayısını tahmin etmeye çalışıyordum.Ne zaman kapalı olsa açtığımda telefona önceden gönderilmiş ama telefonum kapalı olduğu için yeni gelen mesajlar yağardı.Sevgilim beni çok merak ediyordu galiba.Ee biraz da merak etmeliydi tabi sonuçta ortada bir buçuk yıllık mutlu ve güzel bir ilişki vardı.Birbirimizi çok benimsemiştik bu yüzden birbirimizden haber alamadığımız zaman çok fazla tedirgin olurduk.
    Kız arkadaşım üniyersiteye daha yeni yerleşmişti,Bir iki gün önce falan işte.İlk yerleştirme de –biraz salaklığımız yüzünden- bir yere yerleşememişti çünkü;ikimiz de aynı bölümleri ve aynı ünİversiteleri yazmıştık ve üstüne üstelik bize verilen otuz tercihin sadece on tanesini kullanmıştık kesin gelir havasıyla.Sonuçta da o yerleşemedi ve sadece ben yerleştim.O da birkaç gün önce yerleşmişti.Onun üniversiteli olması beni çok sevindirmişti ki o kazanana kadar kendi kazandığım üniversiteye bile sevinememiştim bölümümün çok revaçta olduğu ve bir on sene deha da revaçta olacağı bir bölüm olduğu halde.Onun kazanmasıyla beraber ben de daha üniversiteyi yeni kazanmış gibi mutlu oldum ve bir haftadır da çok mutluydum.
    Telefonu açtım hiç mesaj yoktu.Heralde biraz sonra gelecek diye telefonu masanın üzerine bıraktım şarj olması için ve yatağıma uzandım mesajların gelmesini bekliyordum.Yirmi dakika falan bekledim ama hala mesaj yoktu ortada.Bu biraz tuhafıma gitmişti çünkü;daha önce hiç böyle olmamıştı ve en azından on tane mesaj gelmesi gerekiyordu.Sonra biraz düşündüm ve kendi kendime “Demek ki şarjımın bittiğini fark etti onun için de boş yere mesaj atmadı.” Dedim.Sonra kalktım mesaj attım “Özür dilerim canım telefonumun şarjı bitti de onun için mesaj atamadım,konuşmamız yarım kalmıştı şimdi devam edebiliriz kaldığımız yerden.” Dedim.O da beş dakika falan sonra cevap attı ve “Önemli değil zaten benim de işim vardı şu anda da hala işim var işim bitince konuşsak olur mu?” diye cevap attı.Ben de işi bittiğinde mesaj atmasını söyledim.Fazla belli etmek istemedim bu gerçekten çok tuhafıma gitmişti,normalde gereğinden fazla iki saat fırça atması gerekirdi ya da ben abartıyordum onun gerçekten işi vardı ve bu yüzden mesaj atmamıştı ve şu anda da işi olduğu için fırça atmak istememişti.Sonra telefonu şarj olmaya devam etmesi için geri masanın üzerine bıraktım ve yatağıma tekrar uzandım.Yatağa uzanmadan önce de telefonun müzik çalarını açmıştım ve orda sevdiğim şarkıların bir listesi vardı ve sırayla çalıyordu şarkılar.Ben de şarkılara eşlik ediyordum mırıldanarak bir yandan da kız arkadaşımın üniversiteyi kazanmasının mutluluğunu doya doya yaşıyordum ve onunla önümüzdeki dört yıl içerisinde yapacağımız şeylerin hayalini kuruyordum.Şarkılar kulağıma o kadar hoş geliyordu ki göz kapaklarım yavaş yavaş kapanıyordu,bu kapanışlara engel olamıyordum.
    Uykuyla beraber biraz önceki hayallerim bir anda canlanıverdi gözlerimin önünde.Kız arkadaşımla beraber sahilde geziyoruz ve ellerimiz birbirine sımsıkı kenetlenmiş,birbirimize aşk dolu gözlerle bakarak yürüyoruz.Deniz tam karşımızda öylece durmuş bu iki aşığı selamlıyor.Sonra denize karşı oturduk ve başını omzuma koydu.O kadar mutluyduk ki ikimiz de birbirimize bu anın hiç bitmemesini söyleyip duruyorduk.Tam onun yanağına sımsıcak bir öpücük kondurup romantizmi zirveye çıkaracaktım ki ve kulağıma adımı çağıran bir ses geldi ve o anda sevgilim kayboluverdi yanımdan.Etrafıma baktım deniz de yoktu.Sadece yatağımın sol tarafında duran Tuncay’ı görüyordum.Bunun rüya olduğunu anlamam fazla sürmedi tabi.Rüya o kadar gerçekçiydi ki o anın etkisinden kurtulamamıştım ve Tuncay’ın söylediklerini duymuyordum.Sonra Tuncay yüksek bir sesle “Kayhan kalk olum imza atmaya ineceğiz.” Dedi.Bu sesle beraber gerçek hayata hemen geçiş yaptım.Tuncay’a çok kızgındım o,hayatımda hep hayalini kurduğum anı o gıcık eden sesiyle bozmuştu.Acaba gözlerimi kapatsam kaldığımız yerden devam edebilir miydik,bunu büyük bir istekle denedim ama hiçbir faydası olmadı ve ben bu anın bozulması hasebiyle ağlamaklı bir tavırla yataktan kalktım.Tuncay’a kızgın bir ses tonuyla “Ne oluyor olum,nereye bağırıyorsun.” Dedim.Bu sert çıkışın karşısında Tuncay şaşkınlığını gizleyememişti.O da sinirlenmişti ve haklıydı da hem beni uyandırmaya geliyordu hem de benden azar işitiyordu.O da kızgın ve alaycı bir şekilde “Olum sabahtan beri uyuyorsun,bu kadar kıymetli mi uykun ne bağırıyorsun,iyilik de mi yapmayalım yani.” Dedi.
    Aşağı indik ve imza atılan yerde epeyce bir kuyruk vardı.”Önce bir tost yiyelim,sonra sıra azalınca gelir imza atarız.” Dedi Tuncay.Kantine girdik ama kantini de dışarıdan pek farkı yoktu,kantinde de bir hayli sıra vardı.Tuncay’a “En iyisi biz biraz oturalım,hem ben biraz kendime geleyim uykum biraz dağılsın sonra yemek yeriz.” Dedim.O da başıyla onayladı ve hemen sağımızda duran masaya oturduk televizyona karşı.Televizyonun sesi yine hiç duyulmuyordu bu hep böyle oluyordu televizyon açılıyordu herkes televizyon izleme bahanesiyle aşağı iniyordu ama kimse de televizyon izlemiyordu.Herkesin de derdi aynıydı;kızlar ve erkekler tabiri caizse piyasa yapmak için iniyordu kantine.Televizyonu ne gören vardı ne de duyan.Biz de sağ çaprazımızda duran kızların masasından gözetlemeye alınmıştık,hissediyordum bunu.Tabi bakışlara karşılık vermemek de ayıp olurdu.Sandalyemi hafif sola doğru çektim ki görüş açısını iyi tutturayım.Bu arada sıra biraz azalmıştı.Tuncay tostları ve çayları almak için kalktı,ben de masaya başkaları oturmasın diye masayı bekliyordum malum o kalabalıkta yer bulmak biraz zordu.Tuncay da kalkınca bir an tek kaldım masada utanır gibi oldum.Yemeği beklemek en sevmediğim şeylerden birisiydi ama karşıdaki kızlarla bakışmak sıkıntımı biraz geçiriyordu.Kızlar oturdukları masada sürekli yer değiştiriyorlardı.Bakıştığım kız ise bir sırtını bana dönüyor bir geri dönüyor yüzünü.Ne yapmaya çalıştığını kestiremiyordum.Yanındaki kızlar arada bir bakıp bakıp gülüyorlardı bana.Bu durum canımı biraz sıkar gibi oldu ama Tuncay yetişti imdadıma,Tuncay yanıma oturunca biraz daha rahatladım.
    Yemeği yedik saat on bir olmuştu.Telefonun saatine bakarken mesaj olup olmadığına da baktım ama maalesef hala mesaj yoktu.Yaklaşık beş saat olmuştu ve ben biraz sinir oldum bu duruma “Beş saattir bitmez nasıl işmiş bu.” Dedim kendi kendime.Ben yine sabredemedim ve mesaj attım.On yedi dakika sonra mesaja cevap geldi.Beni en çok rahatsız eden durumlardan birisi de mesajıma çok geç cevaplar atmasıydı.Gelen mesaj çok can sıkıcıydı ve şöyle yazıyordu mesajda: “Canım işim bitti ama ben çok yoruldum uyumam lazım sonra konuşsak olur mu?”.Adeta başımdan aşağı kaynar su döküldü.İçimden “Hayır ya ne sonrası iki gündür sonra sonra diyorsun daha doğru düzgün konuşamadık.” Diye çıkışmak geliyordu ama sonra “neyse” dedim şimdi gecenin on birinde sorun çıkmasını istemiyordum. “Tamam canım” diye cevap attım ama gerçekten çok canım sıkılmıştı.Tuncay’a “Ben yukarı çıkıyorum.” Dedim.O da “Ben de yukarı çıkacağım ama beni biraz bekle ben bir su alayım geleyim sora yukarı çıkarız.” Dedi.Tuncay suyunu alınca yukarı çıktık.Yukarı çıkar çıkmaz kendimi yatağa attım zaten canım da çok sıkılmıştı.Arkadaşlar yukarıya odalarına çağırdılar ama ben çıkmak istemedim uykumun olduğunu söyledim şimdi yukarı çıkıp da bu asık suratımla onların da canını sıkmak istemedim.Biraz karşı yatakta yatan Selim Abiyle sohbet ettik.O da moralimin neden bozuk olduğunu sordu ben de onu bir iki cümleyle geçiştirdim.Telefonun müzik çalarını açtım,kulaklıkları taktım ve üst ranzanın tahtasındaki yazıları okuyordum.Müzik yine beni yavaş yavaş etkisi altına aldı,yazılar gittikçe bulanıklaşıyordu ve uyku gittikçe bastırıyordu.
    Yine sabah olmuştu ve yine o telefonun o iğrenç alarm sesi geliyordu kulağıma.Her sabah uyandığımda bu iğrenç sesi değiştirmeyi planlıyorum ama her defasında da aynı sesle uyanıyorum;”CLOCK ALERT 1”.Yine isteksiz bir halde kalktım yatağımdan.Hazırlanıp üzerimi giymem kırk dakika sürdü.Normalde on dakikada kahvaltıya inmem gerekirken kırk dakika yetmiyordu.Yine okula gitmemek için için kendi kendime bahaneler düşünüyordum ama maalesef bir bahane bulamıyor ve kendimi kandıramıyordum.
    Tuncay ve Ali de hazırlandıktan sonra kahvaltıya indik.Ben biraz patates kızartması,peynir,zeytin ve çilek reçeliyle iki çeyrek ekmek aldım.Ali;iki parça salam,peynir,zeytin ve çikolata aldı.Tuncay ise;tereyağı,bal,biraz sosis ve biraz da patates kızartması aldı.Hiç de iştahım yoktu,boğazım kurumuştu ve lokmalar geçmiyordu boğazımdan.Dün akşamdan dolayı biraz canım sıkılmıştı ama bu sıkıntıyı gidermek için sevgilime bir “günaydın” mesajı attım.Bir iki lokma aldıktan sonra yemeyi bıraktım çünkü;gerçekten hiç iştahım yoktu ve zorla da yemek istemiyordum,zorla yemek yediğim takdirde neler olacağını tahmin edebiliyordum.Arkadaşlarım da kahvaltılarını bitirdikten sonra dolmuş durağına doğru yola çıktık.Altı-yedi dakikalık bir yolumuz vardı dolmuş durağına varana kadar.
    Hemen yurdun iki yüz metre falan ilerisinde yaya geçidinin orda on-on beş kişilik kalabalık vardı.Kalabalığı görünce biz de orda ne olduğunu merak ettik ve hemen oraya koştuk.Oraya vardığımda ilk gördüğüm yüzüstü yatan bir kız olmuştu.Sol kolu altında kalmış,sağ kolu da geriye doğru bükülmüş bir şekilde öylece duruyordu.Hiç kıpırdamıyordu,herkes ona yardım etmek istiyordu ama hiç kimse de ilk yardım açısından tam manasıyla bir şey bilmiyordu.Ben de lise de öğrendiğim ilkyardım bilgilerime güvenerek bir şeyler yapmak istiyordum ama kızın o halini görünce korkudan her şeyi unuttum.Kaç kere kalp masajı yapıp kaç kere suni nefes vermek gerekiyordu.Bilincinin açık olup olmadığını nasıl anlıyorduk ya da iç kanamasının olup olmadığı nasıl anlaşılıyordu.Bildiğim her şeyi birbirine karıştırmıştım ama yine de onun yanına gitmeliydim,eğer ben böyle durumlarda sakin olup bu bilgilerimi kullanamayacaksam ne zaman kullanacaktım teorik olarak bildiğim şeyleri pratiğe çeviremezsem neden öğrenmiştim ki bunları çünkü;bu tür bilgiler sadece uygulanmak içindi.Tuncay’ı da yanıma aldım ve kızın yanına gittik benim tedirgin olduğum zamanlarda Tuncay bana yardım edebilirdi ona bu konularda güveniyordum böyle anlarda gayet soğukkanlı birisi olabileceğini düşünüyordum en azından.
    Kızın başucuna geldik ve hemen kızın yanına eğildim ve ilk yaptığım şey şahdamarını kontrol etmekti.Eğer şah damarı atmıyorsa onun için yapılacak çok da fazla birşey kalmamış olacaktı ya da en azından ben öyle biliyordum.Neyse ki şahdamarı tembel de olsa atıyordu.O an çok mutlu olmuştum belki biraz sonra ona yapacağımız yanlış bir müdahaleyle onun hayatına son verecektik ama yine de şahdamarının attığını görmek onu kurtarmış kadar sevindirmişti.
    İlk yapmamız gereken onu sırtüstü çevirmek olmalıydı ve zaten öyle de yaptık.Ona zarar verebileceğimizden çok korkuyordum.Hatta onu bu şekilde bırakıp ambulansın gelmesini beklemek istiyordum çünkü;ona yapacağımız yanlış bir müdahale onun hayatına son verebilirdi ve bu yüzden biz hapis cezası alabilirdik.Sürekli gel-gitler yaşıyordum ona yardım etmemizin ya da etmemizin doğru olduğu konusunda.Sonunda kesin kararımı verdim ve ona yardım edecektim çünkü;nabzı çok zayıf atıyordu ve ambulansın gelmesini bekleyecek kadar dayanamayabilirdi.
    Onu yavaşça sırtüstü çevirdik.O anda aklıma geldi nefes yolunun açık olup olmadığını kontrol etmemiz gerekiyordu.Bunun için bir metal ya da bir ayna gerekiyordu.Çok kısa zamanda çabuk kararlar vermemiz gerekiyordu.Etrafıma bakındım ve kızın çantasını gördüm ve hemen kızın çantasını istedim Tuncay’dan.Büyük ihtimalle kızın çantasında ayna vardı.Tuncay çantayı hemen getirdi ve çantayı karıştırırken aynayı buldum.Kızın başının arkasına geçtim,kızın kafasını kucağıma aldım ve aynayı ağzına tuttum.Ayna da herhangi bir buğulanma görünmüyordu ve galiba kızın nefes yolunu dili tıkamıştı.İşaret parmağımı kanca şeklinde yaptım ve parmağımı kızın ağzına soktum.Kızın içeri kaçan dilini çıkarmaya çalışıyordum ama dili çok geriye kaçmıştı ve parmağımla çıkaramıyordum.Dilini bu şekilde çıkaramayacağımı anlayınca bir sonraki aşamaya geçmem gerekiyordu ama aklımdaki o müdahalenin bu amaçla yapılıp yapılmayacağı konusunda tereddütlüydüm.On-onbeş saniye düşündüm ve bu müdahalenin bu amaçla yapılacağına emin oldum ve tekrar kızın başının arkasına geçtim.Kollarımı kızın kollarının altından geçirdim,iki elimi yumruk yapıp göğüs kafesinin dört parmak altına koydum yumruğumu ve yumruğumla oraya bastırıp geri bırakıyordum ve bu arada Tuncay da kızın ağzına aynayı tutuyordu eğer aynada herhangi bir buğulanma olursa kızın nefesi açılmış olacaktı.Bu şekilde yedi-sekiz defa yapınca Tuncay “Tamam oldu,başardık nefes alıyor.” Diye bağırdı.Evet dilini boğazından çıkarmayı başarmıştık.Kızı yine sırtüstü yatırdık ve başının altına bir şeyler koyduk.Nefes almasını kolaylaştırınca nabzı da rahatlamıştı ve eskisi gibi tembel değildi.Şimdi sıra bilincinin açık olup olmadığını anlamaya gelmişti bunu yapmak için birkaç soru sormak yeterliydi ama heyecandan ne yapacağımı bilemedim,kal geldi bir an ve hemen Tuncay’a döndüm,Tuncay “Ben hallederim” dercesine bir bakış attı ve hemen ona soru sormaya başladı.Kız sorulara çok zorlanarak cevap veriyordu,sesi çok az duyuluyordu bu yüzden Tuncay kızı duyabilmek için kızın ağzına eğiliyordu.Kızın sorulara cevap vermesiyle bilincinin açık olduğunu anlamıştık,bunu da başarmamız bizi gerçekten çok mutlu etmişti.Beni bu aşamadan sonra en çok korkutan iç kanamaydı ve iç kanama olup olmadığını anlamak çok zordu ve bu bizi çok çok fazla aşıyordu.Tuncay’a baktım o da olumsuz bir şekilde başını salladı.Ne yapacağımızı çaresizce düşünürken kız elimi öyle sıkı tutuyordu ki sanki gücünü benden alıyordu.Bu arada ambulansın sesi duyuldu ve biz ambulans sesiyle derin bir nefes aldık- hiçbir zaman aklıma gelmezdi ambulans sesi duyunca sevineceğim-.
    İki dakika içinde ambulans geldi.O iki dakikayı beklemek bana bir ömür gibi gelmişti.O iki dakikayı sadece kızın yüzüne bakarak geçirdim.Gencecik bir kızdı ve çok güzeldi.Daha hayatının baharında tüm hayalleriyle onun öleceği ihtimali beni çok korkutuyordu.Geride kalanlarının halleri gözümün önünde canlanıyordu.Öylece kızın yüzüne bakarak dalmış gitmiştim.Birisi omzuma dokunuyor ve “beyefendi beyefendi” diye beni ayıktırmaya çalışıyordu.Bir anda o kötü canlandırmadan uyandım ve başımı geriye doğru çevirdim.Hemen gözümün tam önünde sağlık görevlisi duruyordu.Onları görünce çok sevindim neredeyse boyunlarını kucaklamak geldi içimden.Sağlık görevlileri geride kalmamızı ve müdahaleye engel olmamızı söylediler ama kız elimi o kadar sıkıyordu ki elimi elinden ayıramıyordum ve gözleri de gitme,gitme diye haykırıyordu sanki.Sağlık birkaç müdahalede bulundular ve hemen sedyeye koydular hastaneye götürmek için.Yanımızdan götürürlerken sağ tarafına hafiften döndü ve çok güzel bir tebessüm attı bana.Adeta gözleri gözlerime teşekkürlerini haykırıyorlardı.
    Ambulans yanımızdan siren sesleriyle hızlı bir şekilde ayrıldı.Ambulans da gidince kalabalık yavaş yavaş dağıldı.Birkaç kişi “Allah razı olsun sizden,kızın hayatını kurtardınız.” Diyerek memnuniyetlerini bildirdiler.Polisler bizim ifadelerimizin alınması için karakola gitmemiz gerektiğini söylediler.Biz de dersimiz olduğunu ve yarın boş olduğumuzu o zaman gelip ifade verebileceğimizi söyledik ve bunun mümkün olup olmadığını sorduk,onlar da kabul ettiler.Kızı kurtarmanın mutluluğu içerisinde okula doğru yürümeye başladık.
    Dolmuş durağına vardık ve dolmuşa bindik.Şoför yolcuları tamamen doldurduktan sonra yavaş yavaş hareket etmeye başladı.İçimizde büyük bir rahatlık ve mutluluk vardı ona daha kötü bir şey olmaması ve onun iyileşmesi için dua ediyorduk.
    Okula vardığımızda birinci ders bitmiş,İkinci dersin de on beş dakikası geçmişti.Bu da demek oluyordu ki iki ders yok yazılmıştık.Dışarı çıktık ve avludaki banklardan birisine oturduk.Etrafımıza bakınıyorduk,bu arada kız arkadaşıma attığım mesaj aklıma geldi.Cep telefonumu çıkarıp baktığımda hayal kırıklığına uğramıştım,çünkü mesajıma karşılık vermemesi düşündürmüştü her zaman beni.Bu durum canımı sıskada biraz önce bi hayat kurtarmanın verdiği mutluluğu yaşıyorduk ve bu yüzden kız arkadaşımın mesaj atmaması çok da canımı sıkmıyordu.
    Tuncay gidip iki çay aldı geldi,çaylarımızı içtik ve bu arada bikaç arkadaşla sohbet ettik.Bizim sınıftakilerde çıkmaya başladılar.Onlarla da selamlaştık,konuştuk,sınıfa girdik.Bi on dakikalık aradan sonra ders başladı.Dersler her zaman ki gibi çok sıkıcıydı.Uykumu getiriyordu hocalar.Bi ders sonra öğle arasıydı.Tuncay ve iki arkadaş daha yemekhaneye yemek yemeye gittik.Yemekhanede de her zaman ki gibi kuyruk vardı.En azından fişlerimizi önceden almıştık yoksa birde fiş sırası beklemek zorunda kalacaktık.Yemek sırasına geçtik söylene söylene.Sıra yavaş yavaş ilerliyordu.Biz de sıra beklerken yemekhanedekilere bakıyorduk,tanıdık birileri var mı varsa beraber yemek yeriz diye.Sonunda sıra bize gelmişti.Yemeklerimizi aldık ve en başlardaki boş masalara yöneldik.Masalarda hiçbir şey yoktu.Ne tuz vardı -tuza her yemekte ihtiyaç vardı çünkü;yemekler tamamen tuzsuz çıkardı- ne ekmek ne de su…Diğer masalardan onları tedarik ettik.
    Yemeğe daha yeni başlamıştık,daha bir kaç kaşık almıştık ki kızın bir tanesi bağırmaya başladı: ”Yeter ya,anladık düzgün yemek yapamıyorsunuz da,bari temiz yapın,bu nasıl iş,pilavımda kurt çıktı.” diye bağırıyordu. O anda bütün kafalar kıza çevrildi.Herkes hemen elindeki kaşıkları bıraktı.Sonuçta yemekte kurt çıkmıştı ve bu küçümsenemez ve affedilemez bir durumdu.Kız bağırırken ağzıma bir kaşık pilav almıştım,onu bile yutamadan ağzımda öylece kalakaldım.Sonra herkes ayağa kalktı ve birkaç kişi daha “böyle şey olmaz kardeşim,bizi öldürmeye mi çalışıyorsunuz” diye söylenmeye başladı ve sonra biz ve diğerleri de katıldı bu tartışmaya.Hatta birkaç kişi aşçının üzerine yürüdüler.Sonra onlar da sakinleştirildi ve on kişilik bir grup orada bizden imza topladı.Bu imzalar toplanıp rektörlüğe verilecekti gerekli izinler alındıktan sonra.
    Yemek yiyememiştik,sabah da kahvaltı yapmamıştım,iyice acıkmıştım.Yukarı kantine çıktık,birer tost ve çay aldık.Tostlarımızı yedik,çayımızı içerken arkadaşlardan mesaj geldi.Kafede olduklarını bizim de oraya gitmemizi söylüyorlardı.Zaten biz de sıkılmıştık.Biraz okey falan oynar,arkadaşlarla sohbet eder zaman geçerdi.Çayımızı içtikten sonra kafeye doğru gittik.Biz kafeye girdiğimizde bizimkiler çoktan oyuna başlamışlar,üç kişide boşta bekliyordu.Biz de vardık yanlarına.Ayşe,Yağmur ve Özkan boşta bekliyorlardı.Ayşe ve Yağmur bizimle beraber yan masaya okey oynamaya oturdular,Mehmet ve Özkan da tavla oynamak için tavla istediler.Oyunda Tuncay ile ben,Yağmur ile Ayşe eş olduk.Tuncay,benim bu işleri iyi becerdiğimi düşündüğü için hemen beni seçti eş olarak.Kendimize birer tane sıcak kivi söyledik,bir yandan kivilerimizi içtik,bir yandan okey oynadık bir yandan da hoş bi sohbet ettik.Zaman çok çabuk geçmişti.Oyunu Ayşe ve Yağmur kazandı.Tabi Tuncay bu fırsatı bulurda kaçırır mı,hemen alay etti benle “sen ne biçim oynuyorsun bu oyunu” diye.Biz dörtlü çıktık kafeden,diğerleri de son ellerini oynayıp geleceklerdi arkamızdan.
    Kapıda her zamanki gibi güvenliğe sinir ola ola kimliklerimizi gösterdik.güvenlik görevlileri insanı gerçekten sinir ediyorlardı.Bazen kimlikleri gözlerine soka soka gösteriyorduk hiç umursamadan bakmıyorlardı.bazen kimliği göstermek için tam elini cüzdanına atıyorsun “Tamam geç.” Diyorlardı daha cüzdanı çıkarmadan.Bazen de kimlik göstermeden geçerken arkamızdan çağırıyorlardı “Arkadaşlar her zaman mı söyleyelim içeri girerken kimliklerinizi gösterin!” diyorlardı.
    Sınıfa girdik ders bilgisayardı.Herkes bilgisayar dersine bir sıkıntıyla geliyordu.Herkesin kafasında aynı şey vardı; “yine mi uygulama yapıyoruz ya..”.
    Bilgisayar derslerimiz sürekli uygulamayla geçiyordu.Yine öyle oldu ,hoca geldi önce kendisi anlattı sonra bizden ona benzer iki çalışma istedi.Bir de “erken bitiren çıkabilir” diye bir durum söz konusuydu.Her zaman hoca bunu söylüyordu sanki bizle alay eder gibi.Millet uygulamaları iki derste zor bitiriyordu hatta bazen bitiremeyenler oluyordu ve onlar da yarım yamalak kaydedip çıkıyorlardı,buna rağmen hoca inatla “bitiren çıkabilir” diyordu.sanki ortada bitiren varmış gibi.
    Ben de dersin bitimine son beş dakika kala bitirdim uygulamalarımı ve bir iki dakika Tuncay’a yardım ettim, o da son toparlanışlarını yaptı ve çıktık.
    Bir de dolmuş beklemesi vardı şimdi bu akşam vaktinde.Akşam çıkış saatinde dolmuş beklenen yer tıklım tıklım doluyordu.Dolmuş şoförleri de bize inat yapar gibi biz nerde duruyorsak ya bizden ilerde ya da bizden geride duruyordu ve durduğu anda da doluyordu bizim hiç şansımız kalmıyordu.Şoförler özellikle de kızların çoğunlukta olduğu yerlerde duruyorlardı.Biz yukarda beklersek aşağı da dururlardı,biz aşağıda beklersek de yukarıda dururlardı.
    Dokuz-on dakika falan bekledik ve ilk dolmuş her zamanki gibi bizden biraz aşağıda durdu ve biz hiç istifimizi bozmadan diğer dolmuşu beklemeye başladık çünkü; biliyorduk ki bu dolmuşa binme ihtimalimiz yoktu onun için de hiç kendimizi bozmadan diğer dolmuşu beklemeye koyulduk.Dolmuş dolunca biz yine isyanlarımızı bastıramadık ve kendi kendimize “Ulan illa kız mı olmak gerek bu dünya da işinin olması için.” Diyerek biraz söylendik.Neyse ki beş dakika sonra da öteki dolmuş geldi ve buna kesin binecektik.Dolmuş yukarıdan döndü ve bize doğru yaklaşınca hızlandı ve yine bizden biraz aşağıda kızların orda duracaktı ama ben buna izin veremezdim bunun için dolmuşun tam önüne durdum.Şoför de mecburen yavaşladı sonra da durdu.
    Kapıdan ilk girenler Tuncay ve iki tane de kız olmuştu.Ben de hemen kapıya yaklaştım ben binene kadar üç kişi daha bindi.Ben de yedinci kişi olarak attım kendimi dolmuşa bir kızla itişerek de olsa.Ben bindiğimde Tuncay en arkadan yerimizi kapmıştı.Yerime oturdum ama hemen sonra ücretleri ödemek için tekrar ayağa kalktım.Ücretleri ödedim tam geriye döndüm ben geriye dönerken beraber bir kız da yanıma oturdu.Kıza sinirlendim ve yerimden kaldırmak için gidip onu azarlamak istiyordum.Bir yandan da Tuncay’a kızıyordum,kız oturmadan orasının dolu olduğunu ve benim ücret ödemek için kalktığımı ve geri geleceğimi niye kıza söylemedi ki?Belki de ona söyleyecek zaman kalmamıştı.Belki de kız daha Tuncay lafı söyleyemeden hemen atmıştı kendini boş yere.Tuncay da kibarlık olsun diye kız oturduktan sonra onu kaldırmak istememiştir.
    Aslında benim yerime kızın oturması daha mantıklıydı.Bir bayan olarak birkaç erkeğin arasında ayakta durması pek de hoş bir durum olmazdı ya da en azından benim hoşuma gitmezdi.Zaten normal durumlarda centilmenlik yapıp da kızlara yer vermek pek yaptığım bir hareket değildi.Sadece böyle zor durumda kaldıklarında genç kızlara yer veriyordum yoksa onlar da gençti ben de gencim ben kalkıp onlara yer verdiğimde nasıl ayakta durabiliyorsam onlar da ayakta durabilirlerdi.
    Kızın yerime oturmasını mantıklı bulduktan sonra sağ tarafa yanaştım kapının hemen ilerisine ve arkamı cama dayadım,Ayaklarımla kendimi tutuyordum.O sırada telefonum titredi.Çıkardım telefonumu,baktım kız arkadaşımdan mesaj gelmişti.Hiç heyecanlanmamıştım normalde ondan gelen bütün mesajları büyük bir heyecanla okurdum hatta bazen hoşuma giderdi mesajı ve defalarca okurdum ama bu sefer öyle olmadı.Belki de bunun en büyük sebebi onun doğru düzgün mesajlar atmamasıydı.Mesajda “Ne yapıyorsun canım?” yazıyordu.Ben de biraz sinirli biraz da sitemli bir şekilde “Oo,kimleri görüyorum,beni hatırlayabildin sonunda.” Yazdım.Mesajı gönderir göndermez cevabı geldi.Belli ki telefonun başında hazır bekliyor,suçunu biliyor ve cevapları da hemen atarak affedilme yolunda kendine artılar kazanıyordu bu sayede.Cevabında “Canım saçmalama,ben seni ne zaman unuttum ki hatırlayayım.” Yazıyordu ve sonunda üzgün bir surat vardı iki nokta ve parantezden yapılmış bir surat.Ben de istifimi bozmadan üzgün surata hiç aldırmadan “Saçmalayan ben değilim sensin,neredeyse iki gündür mesaj atmıyorsun,hadi mesaj atmadığın neyse benim mesajlarıma da cevap atmıyorsun,ne oluyor!” yazdım.Cevabın hemen gelmesi gerekiyordu ama biraz geç geldi.Belli ki beni ikna edecek güzel sözler ve iltifatlar düşünüyordu.Beş dakika sonra mesaj geldi ve düşündüğüm gibi olmuştu.Mesaj “Aşkım,canım,birtanem’le” başlayıp ona benzer güzel sözler ve iltifatlarla devam ediyordu.Güzel sözlerin sonunda da “canım biliyorsun daha yeni yerleştim buraya bbu yüzden biraz işlerim var ne olur beni anla.Güzel sözler ve iltifatlar beni btam etkisi altına alıp yumuşatmaya başlamışta ama sondaki cümle canımı çok sıktı.Ne demek “Çok işim var” ,bir insanın yirmi dört saat işi olabilir mi ya,bir insanın bir dakikası bile boş olmaz mıydı,böyle bir şey olması hiç de mümkün değildi.”Hadi ya,demek çok meşgulsün,demek bir mesaj atacak kadar bir dakikan bile yoktu,ha!” yazdım sinirim biraz daha artarak.Sonra daha mesajın cevabı gelmeden bir mesaj daha attım: “Sabah ‘günaydın’ mesajı attım niye cevap atmadın?” yazdım.Cevap yine mahcup ve affedilmeyi bekler bir şekilde “Canım benim,sabah okula geç kalmışım o yüzden cevap atamadım.” Yazıyordu cevabında.Bu mesajlaşma gittikçe canımı sıkıyordu.Ulan ne demek,okula geç kaldığım için mesaj atmadım,hadi sabah geç kaldın o yüzden cevap atmadın,öğle arasında niye cevap atmadın?Bu saate kadar –saat beş olmuş,akşam Ezanı bile okunmuş hiç mesaj atmamış da bu saatte mi aklı başına gelmişti.Ne kadar sinir edici bir durumdu.Bu mesajına hiç cevap atmak istemiyordum ve bu saçmalığı sürdürmek istemiyordum.İyice sinirlendim ve çok sert sözler söyledim ve bu saçma sapan açıklamalarla uğraşmak istemiyordum.
    Bazen böyle durumlar oluyordu ve ben yine böyle saçma sapan açıklamalara çok sinirleniyordum.Bu yüzden de onu çok fazla azarlıyordum.O da benim huyumu çok iyi bildiği için hep alttan alıyordu ve azarlamalarıma karşı asla ve asla tepki vermiyordu.Ha belki daha sonra bu azarlamaların bedelini bana ödetiyordu ama olsun en azından ben sinirliyken alttan alıp beni sakinleştirmeye çalışıyordu.Ama bu sefer öyle olmadı,benim mesaja cevap geldi ve o, bu azarlamaların çok sert olduğunu,fazla üstüne gitmemem gerektiğini söylüyordu.Bu mesaj beni gerçekten ama gerçekten şaşırtmıştı,ben ona çok sinirlenmiştim ve o beni sakinleştirmek yerine karşılık veriyordu.Daha önceleri kesinlikle böyle yapmamıştı ve böyle yaptığında da sonucun ne olacağını tahmin edebiliyordu.Bu durum beni tedirgin ediyordu ve iyice canımı sıkmıştı.Bu cevap artık fitilimi ateşlemişti ve patlamaya hazır hale getirmişti.Bu yüzden ona çok sert sözler söyledim,o da karşılık verince biz büyük bir kavgaya tutuştuk.
    Kavgaya o kadar dalmışım ki dolmuştan her zamanki indiğimiz yeri de geçmiştik.Tuncay’ın uyarısıyla biraz ileride indik.Tartışma hala devam ediyordu ve ben artık bunalmıştım .Bu yüzden gelen son mesaja cevap atmadım,yoksa işin sonu kötüye gidiyordu.Yurda girdik,hemen odaya çıktım,üzerimi zor zekat çıkarabildim ve hemen kendimi yatağa attım.Hem çok yorulmuştum hem de sevgilimle tartışmak çok canımı sıkmıştı.Beni ancak güzel bir uyku rahatlatabilirdi.Yatağa uzanmamla uyuyup kalmam arasında pek bir şey hatırlamıyordum.
    Ali’nin sesi geliyordu bir yerlerden kulağıma ama nerden geldiğini niye geldiğini,Ali’nin kiminle konuştuğunu anlayamıyordum.Sonra hafifçe bir sallanma hissettim ve gözlerimi açtığımda ali başını bana doğru eğmiş bana bakıyor ve uyanmamı söylüyordu.
    Akşam yemeği vakti gelmişti,Ali üzerini giyinmiş bana da giyinmemi söylüyordu.Ali’ye “Sen Tuncay’ kaldır gel.” Dedim ama o anda Tuncay Ali’nin arkasında beliriverdi ve bana elini doğrultarak “Ben buradayım olum,ben uyanalı iki saat oldu,ben sen miyim akşama kadar uyuyayım.Hadi kalk gidelim de yemek yiyelim ben çok acıktım.” Dedi.Yavaşça doğruldum yataktan,kalktım üzerimi giyinip hazırlandım.Ben üzerimi giyerken Ali telefonla konuşuyor,Tuncay birisiyle mesajlaşıyordu.Onlara baktım ve içimden “Ulan millet ne güzel konuşuyor,biz niye bir türlü doğru düzgün konuşamadık gitti.” Dedim ve derin bir of çektim.Üzerimi giyindim,en son da odadan çıkmadan önce başucumda yastığımın sağ tarafında duran telefonumu aldım.Telefonu cebime koymadan ekrana bir baktım e ekranda “iki mesaj alındı” alındı yazıyordu.Mesajların sevgilimden geldiğini tahmin edebiliyordum çünkü;enson attığı mesaja cevap atmamıştım.Mesajları sırayla açtım,ilk mesajda “Ya sana diyorum,orda mısın,cevap atsana.” Yazıyordu.İkinci mesaj da ondan yarım saat sonra gelmişti ve onda da”Tamam canım özür dilerim,ben suçluyum birkaç gündür seni ihmal ettim.Bu iki mesajı da pek fazla umursamadım.Yemeğe gittik her zamanki lokantaya.Ben yeşil fasülye istedim,Tuncay karışık yemek istedi Ali de ızgara tavuk istedi.Yemeğe başlarken bir mesaj daha geldi,telefonu çıkardım ekrana baktım,mesaj kız arkadaşımdan gelmişti. “Canım niye mesaj atmıyorsun yaa.” Yazıyordu.Ben de hemen cevabını yazdım ve “Şu an işim var sonra konuşuruz olur mu.” Dedim.Bunu neden yaptığımı tam olarak bilmiyordum. Normal yemek yerken bile onu hiç aksatmazdım ve mutlaka ona mesaj atardım ama bu sefer onunla konuşmak istemiyordum.
    Yemeklerimizi yedik ve birer de çay içtikten sonra hesabı ödedik ve yurda doğru yürüdük.Ali’yle Tuncay sahile gitmek istediklerini söylediler.Ben de kabul ettim çünkü;her gün yemekten hemen sonra yurda tıkılıyorduk,biraz sahile gitmek iyi gelebilirdi.
    Yurdun biraz ilerisindeki yaya geçidinden karşıya geçtik.Karşıya geçerken yaya geçidinin biraz ilerisinde birkaç defter ve biraz da kan vardı.Biraz daha ilerde ağacın arkasında bir çanta sapı görünüyordu.Biraz yaklaştım çantaya ve bu bir kız çantasıydı.Acaba bu sabahki kaza yapan kızın çantası olabilir miydi.Evet evet bu çanta sabah kaza yapan o kızın çantasıydı.O çantanın içinde ayna aramıştık,muhtemelen de aynayı çantadan alınca oraya ağacın arkasına bırakmıştık ve kimseler de onu görmemiş çanta da burada kalmıştı.Çantayı aldım,içini açıp bakmak bana ne kadar tuhaf ve yanlış gelse de çantayı açtım,içinde cüzdan,cep telefonu ve biraz da makyaj malzemesi vardı.Cep telefonunu elime aldım ve ekranda üç mesaj ve on iki cevapsız arama vardı.Büyük ihtimalle kazadan dolayı ondan haber alamayan ailesi ya da arkadaşları aramıştı ve muhtemelen de bu saate kadar onlara birileri haber vermişti.Çantayı aldım ve yarın emniyete ifade vermek için giderken onu da yanımda götürecektim.Elimde çantayla arkadan geldiğimi görünce Tuncay ve Ali şaşırdılar. “Olum o elindeki çanta da neyin ne’si” dedi Ali gülerek.Ben de bu çantanın sabahki kaza yapan kıza ait olduğunu,muhtemelen burada unutulduğunu ve yarın emniyete götüreceğimi söyledim.
    Sahile vardık,biraz önce marketten aldığımız çekirdek,kola ve diğer yiyecek ve içecekleri çıkardık ve onları güzel bir sohbet eşliğinde bir güzel yedik,içtik.
    Yurda geri dönerken telefonuma yine mesaj geldi,telefona baktım,mesajda “Canım işin daha bitmedi mi?” yazıyordu.Ben de gayet soğuk bir şekilde “Bitti.” Yazdım sadece tek kelimeyle bütün öfkemi anlatmak istercesine. “İyi sonunda bitirebildin işini.” Yazıyordu cevapta ama bu mesajı akşamki mesajları gibi sinir ve isyan dolu değildi,tam aksine beni yumuşatmak için mesajın sonuna gülen bir yüz koymuştu.Ben de “Evet,bitirdim ne oldu?” yazdım.Sonra akşamüstü olanlar için ve söyledikleri için özür diledi ama beni hala yumuşatamamıştı.Ben onun bu sempatik mesajlarına aldırmadan ona sinirli ve azarlayıcı mesajlar yazıyordum.En sonunda o da dayanamadı ve “Yeter artık fazla üzerime gelme,suçlu olduğumu kabul ettim ve özür diledim işte.” Dedi.Ben de bu cevaba aynı sertlikle cevap verdim,akşamüstüne benzer sahneler yaşanıyordu yine ve biz yeniden çok yoğun bir kavgaya tutuştuk.Hatta kavga yurda geldiğimde bile devam ediyordu.En sonunda mesajlarıma cevap atmayı kesince kavga duruldu.Ben de çok fazla ödevim olmasına rağmen can sıkıntısıyla beraber uyumak istiyordum.
    Uyumadan önce kızın çantasını ve defterlerini dolaba koydum yarı emniyete götürmek için.Çantayı koydum ardından defterleri koyarken kırmızı kaplı olan defterin kapağı açıldı.Kapakta güzel bir grafitiyle yazılmış bir şekilde MERVE ERDEMLİ” yazıyordu.Kendi kendime Demek adı Merve’ymiş”dedim ve kazadan sonraki o ilkyardım anında yaşananları hatırladım birden.
    Sonra defterleri de dolaba koydum ve tekrar o ilkyardım anında yaşananları hatırlayarak uyumaya başladım.
    Kazadan sonraki o anları sanki canlı canlı tekrar yaşıyordum ama daha da farklı bir şeyler oluyordu.Yine biz okula gitmek için yurttan çıktık,yaya geçidinin orda bir kalabalık gördük.Biz de merak edip hemen kalabalığa karıştık ve o kız yine aynı yerde aynı şekilde yatıyordu.Biz de Tuncay’la aynı şekilde ona yardım ediyorduk.Her şey aynıydı ama farklı olan bir şey vardı o da;Esra’nın da orda olmasıydı.Biz bütün müdahalelerden sonra kızı kurtardık ve tam sevinç çığlıkları atacakken Esra da bizim yanımıza koşarak geliyordu ve yola hiç bakmadan atladı ve daha ikinci adımın atmadan sol tarafından Ordu istikametinden gelen bir taksi ona çarptı ve onu öylece savurdu.Bu çarpma anı tamamen gözlerimizin önünde oldu ve ben şok olmuştum,bana kal gelmişti ve öylece kalakalmıştım.Ne yapacağımı bilemiyordum,ellerim ve ayaklarım tutmuyordu.Sonra bir anda kendime geldim ve hiç sağıma soluma bakmadan yola atladım,belki de beni de bir araba çarpacaktı ve belki d ben hayatımı kaybedecektim ama bunu düşünecek zamanım da yoktu olsa da umrumda da değildi.Onun öylece yerde yatıyor olduğunu görünce her şeyi unutmuştum bir an.Onun yanına koştum ama kazayı gören insanlar ve biraz ilerde trafik kontrolü yaparken kazayı görüp gelen polisler beni engelliyordu.Bir polis Esra’nın yanına eğildi ve işaret parmağıyla orta parmağını birleştirip şahdamarını kontrol etti.Diğer polis arkadaşına döndü ve “Maalesef hayatını kaybetmiş.” Dedi.Bu lafı duyduğum anda dünyam başıma yıkılmıştı.Son gücümle önümüzdeki iki polisin üzerine atladım ve ikisini devirip Esra’nın yanına geldim ve hemen başucuna çöktüm.Polisin söylediğine inanamayıp bir de ben kontrol ettim şahdamarını ama maalesef atmıyordu.Gerçekten ölmüştü.O çok sevdiğim,canım dediğim,hayatım dediğim her şeyim dediğim insan artık hayatımda hiç olmayacaktı.Ben onu bir saat bile görmeden duramazken onu bir ömür bir daha göremeyecektim.Az önce birisinin hayatını kurtarmıştım şimdi ise sevgilim ölmüştü ve ben ona çaresizce bakıyordum öylece.Hüngür hüngür ağlıyordum o beni bırakıp da giderken. “Ne olur ölme,hayır sen ölemezsin,hani ölsek de beraber ölecektik,şimdi nereye gidiyorsun beni böylece bırakıp?” diye feryat ediyordum.Polisler bir yandan beni teselli etmeye çalışıyorlar bir yandan da beni oradan uzaklaştırmak için omzumsan çekiştiriyorlardı.O arada adımın söylendiğini duydum,bu polisler benim adımı nerden biliyorlardı ki?Sonra bir kez daha duydum adımın söylendiğini.Omzumdan silkeleniyordum.En son gür bir sesle “Kayhan kalk olum,neyin var niye ağlıyorsun.” Dedi birisi kulağımın dibinde.Son gücüyle beni son kez silkeledi ve ben bir anda yataktan fırladım.Kan ter içerisinde kalmıştım adeta.Uyandığımda ilk gördüğüm kişi Serdar’dı.
    Serdar da Giresunlu ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği okuyor ve genellikle bizimle takılıyordu,tabi eve gitmediyse-sürekli eve gittiği için biz ona öyle diyorduk,haftada dört gece evde,üç gece yurtta kalıyordu.-Serdar yine omuzlarımdan tuttu ve “Kayhan kardeş neyin var ne oluyor,kan ter içinde kalmışsın.Hayırdır kabus falan mı gördün?Yatarken hüngür hüngür ağlıyordun,ne gördün seni bu kadar üzecek?” dedi.Ben o zaman şokun etkisinden çıktım ve derin bir nefes aldım.Serdar’ tekrar tekrar teşekkür ettim beni bu kabustan kurtardığı için.
    Yataktan kalktım,elimi yüzümü yıkadım ve derin bir “oh” çektim.Yatağıma geri geldim ve oturdum.Serdar da yatağımın çaprazında Selim abinin yatağının ayak tarafındaki masada oturuyordu.Elinde bir kitap vardı ve onu okuyordu.Bir yandan da masanın üzerine koyduğu bisküvilerden bir iki tane alıyordu arada.Bana da uzattı almam için ben de nezaketen bir tane aldım ve teşekkür ettim.Serdar yüzüme biraz baktıktan sonra “Ne oldu olum,ne gördün ki rüyanda bu kadar üzüldün?” dedi ve bu sorunun üzerine ben bir an o kabusa geri döndüm,hemen bu kabustan kurtulmak için başımı iki yana salladım.Gözlerimi birkaç defa açıp açıp kapadım ve geçti gitti.Sonra Serdar’a bakıp “Bir şey yok kardeşim,kabus işte ne olsun,boşver şimdi akşam vakti anlatmayayım.” Dedim.
    Yatağımda on beş-yirmi dakika kadar oturup etrafıma boş boş bakındım.Sonra Serdar “Sen de iskambil kağıdı vardı değil mi,eğer tekrar uyumayacaksan bir iki el pişti oynayalım mı ne dersin?” dedi.
    Serdar kağıt oyunlarını yeni yeni öğreniyordu.Bu yüzden çok hevesliydi ve her an oynamak istiyordu.Tabi bu,yurtta pek mümkün değildi.Yurtta bu tür kağıtla ya da taşla oynanan oyunlara izin verilmiyordu.Güvenlik görevlileri ya da memurlar yakaladığı takdirde başımız belaya girebilirdi.
    “Tamam birader sen kağıtları dolaptan al,ben bir lavaboya gidip deleyim.” Dedim.
    Kağıtları iyice kardık.Serdar’ın tam karşısına da ben bir sandalye çektim,oturdum.İki üç el oynadık,Serdar’ın acemi şansından mıdır nedir,beni üç elin üçünde de yendi.Sonra o yine kitap okumaya devam etti ben de kağıtlarla falıma bakmaya çalışıyordum.
    Daha yeni öğrenmiştim fal bakmayı.Ali bir başka türlü,Aykut bir başka türlü bakıyordu fala.Doğrusunu söylemek gerekirse Aykut’un baktığı fal daha çok hoşuma gitmişti ve bu yüzden de Aykut’un baktığı şekilde bakıyordum falıma.
    Birkaç kez falı bitirmeye çalıştım ama bir türlü falım açılmıyordu.Falı açamadığım için de falım hakkında yorumda bulunamıyordum.Bu da haliyle kısmetimin kapalı olduğunu gösteriyordu her ne kadar ben fallara inanmayıp dalgasına baksam da.
    Dördüncü denemede falımı açabildim.Açtım ama falı açmam pek de bir işe yaramamıştı.Falı açmadan önce kısmetimin kapalı olduğu görünüyordu,açtıktan sonra daha kötü ve karamsar sonuçlar çıktı ortaya.Sanırım bu fal bakma işinde öğreneceğim daha çok şey vardı.
    Fal pek iç açıcı olmayınca kağıtları kaldırdım ve telefonumun saatine baktım.Saat on’a on beş vardı.Tuncay’ın odasına gideyim de imza atmak ve yemek yemek için kaldırayım diye düşündüm.Ayıp oluyordu ona ve Ali’ye,hergün hergün gelip beni kaldırıyorlardı.Üstüne üstlük beni de öyle kolay kolay kaldıramıyorlardı.Bu yüzden de iade-i ziyaret yapıp ben onu kaldırmak istedim.Kapıyı iki kez tıklattım ve içeri girdim.
    Kapıyı vurmak adettendi.Adet olmasından çok odadakilere saygılı olmak açısından da gerekliydi kapıyı vurup da içeri girmek.Hoş kapıyı vurduğumuzda onların içeri girmemizi söylemesini beklemeden içeri giriyorduk ama yine de bir saygı göstergesiydi.
    İçeri girdim ve Tuncay yatağında uzanmış vaziyetteydi ama uyumuyordu.Beni görünce kalktı ve üzerini giydi ve aşağı indik.Kantinde yemeklerimizi yedik ve hemen yukarı çıktık.
    Sabahleyin beni kimsenin uyandırmasına gerek kalmadan uyandım.Tuncay ve Ali’yi de kaldırdım.Kahvaltımızı yaptık ve sahile gittik.Deniz çok fazla dalgalıydı ve dalgalar kıyıya çok sert vuruyordu.
    Sahilde sevgilileri görüyordum.Ne kadar da mutlu geziyorlardı sevgililer.Benim neden sevgilim yanımda değildi,yanımda yoktu bari aramız düzgün olsaydı.
    Hafta sonunu da böyle sıkıcı bir şekilde geçirdik.Öğlen on bir-on iki gibi kalkıyorduk,kahvaltımızı yapıp sahile gidiyorduk.Bir iki saat sahilde durduktan sonra akşam yemeğine gidiyorduk.Yemekten sonra da arkadaşların odasına çıkıp saatlerce batak oynuyorduk.
    Yeniden iğrenç alarm sesi,sonra zorlanarak uyanıp,sonra ayaklarım geri geri gitse de zorla da olsa hazırlandım ve diğerleri de hazırlanınca kahvaltımızı edip okula gittik.
    Dersler çok sıkıcı geliyordu her zamanki gibi.Hoca yoklama kağıdını gönderdi önden,arkaya doğru sırayla dolaşıyordu ve böylece kimse ayağa kalkmadan herkes imzasını atmış oluyordu.Kağıt bizim önümüze geldi.Önce Tuncay imzasını attı,sonra da ben attım.İmzayı attım ama imza kağıdını hemen arkaya göndermedim öylesine listeye bakıyordum kim ne kadar gelmiş ne kadar gelmemiş ona bakıyordum.Listeye bakarken orda bir isme gözüm takıldı.”MERVE ERDEMLİ” diye birisi vardı listede.Ben bu ismi bir yerden hatırlıyordum ama nerden hatırladığımı çıkaramıyordum.
    Kağıdı arkadaki arkadaşa verdim,kağıt geriye doğru sonra da bir yan sıraya doğru ilerliyordu ama ben hala o ismi nerden hatırladığımı düşünüyordum.Acaba ilkokul ya da lise arkadaşlarımdan birisinin adı mıydı diye düşünüyorum,evet ilkokulda da lisede de benim Merve diye arkadaşım vardı ama hiç böyle soyad hatırlamıyordum.Hem bu başka birisiydi de kimdi.Beş dakika falan düşündükten sonra o ismi nerde gördüğümü bulmuştum.Evet ya o ismi dün yada evvelki gün dolabıma koyduğum defterin kapağında yazıyordu.Bu isim o kazada yardım ettiğimiz kızın ismiydi.Peki o kızın isminin bizim sınıf listesinde ne işi vardı,eğer o kız bizim sınıfta olsaydı ben mutlaka görürdüm onu.İsmin kime ait olduğunu bulmuştum ama bunda da bu kızın isminin bizim sınıf listesinde ne işi olduğunu bulamamıştım.Sonra aklıma ek yerleştirmeler geldi.
    Normalde ek yerleştirmelerin beni pek fazla ilgilendirmemesi gerekiyordu ama ben de kız arkadaşımdan biliyordum.O da ek yerleştirmeyle gelmişti üniversiteye daha yeni.Demek ki Merve ek yerleştirmeyle bizim sınıfa gelmişti.Demek ki kazadan dolayı da sınıfa henüz gelememişti.Gerçekten bu duruma çok şaşırmıştım ve içimde sebebini bilmediğim bir mutluluk başlamıştı.Bir heyecanla Tuncay’a döndüm ve “Tuncay olum listede tükenmez kalemle yazılmış bir isim vardı dikkatini çekti mi?” dedim.O da alaylı bir şekilde “Kız isimler ancak senin ilgini çeker benim değil.” Dedi.Ben de ona “Yok olum öyle değil ya,ordaki isim sana hiçbir şey hatırlatmıyor mu?” dedim.O da “Olum ne söyleyeceksen söyle kim o bana ne hatırlatması gerekiyormuş bakim.” Dedi. “Olum o kız kaza yapan kız,hani biz kazadan sonra ona yardım etmiştik ya.” Dedim.O da “Kayhan sen de amma abarttın ha,olum saçmalama o kız bizim sınıfta olsa haberimiz olmaz mı sen aşık mı oldun ne oldu lan sürekli o kızı söyleyip duruyorsun.” Dedi.Ben de “Tuncay ne alakası var olum ya,hem bu kız bizim sınıfa yeni gelmiş önceden zaten bizim sınıfta değildi ama muhtemelen ek yerleştirmeyle buraya yerleşti.” Dedim.Tuncay da bana “İyi de Kayhan biz kızın sadece ismini biliyoruz soy ismini bilemiyoruz ki o kız olduğunu nerden biliyorsun.” Dedi.Ben de geçen akşam kızın çantasını ve defterlerini bulduğumuzu ve kızın adını ve soy adını defterinin kapağında gördüğümü söyledim.Öyle deyince Tuncay biraz ikna olur gibi oldu ama sonra bana tekrar dönüp “Olum iyi de isim benzerliği olma ihtimali de var.” Dedi sanki o kızın bizim sınıfta olmasını istemezmiş gibi.Evet bu ihtimal de vardı ama ben o ihtimali düşünmek istemiyordum ve neden olduğunu tam bilmediğim bir istek vardı onun bu sınıfta olması için.
    .
    Yurda girerken ona bir mesaj attım.Mesajda “Ne yapıyorsun canım,bugün dersin saat kaçta bitti?” yazdım.Birazdan mesajıma cevap geldi ama keşke gelmez olaydı beni çıldırtmıştı bu mesaj.Cevap da “Ne yapacaksın,niye soruyorsun.” Yazıyordu.Bu mesajı görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü.Ne demekti bu mesaj,ben niye sorabilirdim ki saat kaçta çıktığını hem bu soru böyle ters tepki verilecek kadar çok kötü bir soru muydu?Ben sadece sohbet etmek ve üzerimdeki yorgunluğu onunla konuşarak atmak istiyordum.Mesajı görünce hiç cevap bile atmak istemedim çünkü;bu konuşmaların sonu bugüne kadar ki konuşmaların etkisiyle çok kötü bir yere hatta ayrılığa kadar bile gidebilirdi.
    “Tamam ben bir şey demiyorum, ne yaparsan yap.” Dedim.O da hiç cevap atmamıştı bu mesaj üzerine.Böyle yapması ve bu mesaja cevap atmaması çok canımı sıkıyordu.Sanki beni hiç umursamaz olmuştu.
    Yatağa uzandım,telefondan içinde bulunduğum ruh halini anlatan birkaç müzik dinledim telefondan,sonrasını zaten hatırlamıyordum.
    Serdar geldi ve beni uyandırdı.Akşam yemeğine gideceğimizi söyledi.Kalktım,hiç yemek yemek istemiyordum ama yine de arkadaşlara ayıp olmaması için gitmeliydim.
    Üzerimi giydim,Tuncay ve Ali de hazırlandıktan sonra yemeğe gittik.Yemek yerken telefonuma mesaj geldi.Ben de mesaj da ne yazdığına bile dikkat etmeden ve hiç yumuşak konuşmadan direkt azarladım.Önce beni yumuşatacak birkaç şey söyledi ama ben bu sözlerle sakinleşemezdim çünkü;akşamleyin haksız yere terslenmiştim.Sonra o da benim terslemelerime daha fazla dayanamadı ve o da bana karşılık vermeye başladı. Kavga böyle başladı, en son laf ayrılığa geldi.Ben ona benim başlangıçtan beri hep aynı olduğumu ve bundan sonra da ömür boyu böyle olacağımı,beni gerçekten seviyorsa benim bu halime katlanması gerektiğini söyledim.” O da bana “Üniversiteye geldiğini ve biraz rahat nefes almak istediğini söyledi.Ona çok fazla baskı yaptığımı,kıskançlıklarımla onu bunalttığımı söyledi.Bunlara daha fazla dayanamadığını ve ayrılmak istediğini söyledi.Ben de hiç tepki vermeden ayrılmak istiyorsa gidebileceğini söyledim.Ayrıldık şaka gibi geliyordu ama ayrıldık.
    Ayrıldıktan birkaç gün sonra pişmanlığını bildiren mesajlar attı.Ben geri dönmeye meyilliyken bazı laflarla beni kendinden iyice soğuttu.Özrü kabahatinden beterdi.Bir türlü sorunları halledemedik ve bir türlü geri dönemedik.İşler gittikçe zora girdi ve en sonunda çıkmaz bir batağa saplandı.
    Canım çok yanıyordu.Onu çok benimsemiştim bu yüzden ayrılığı kabullenemiyordum.Tek istediğim günlerin ve ayların çabuk geçmesiydi ve benim bu acıyı biraz önce unutmamdı.
    İKİ AY SONRA…

    Giresun’a ilk geldiğimizde buradan gitmek için,buradan kurtulmak için hergün bahaneler düşünüyorduk.Artık iki buçuk ay falan olmuştu ve biz galiba Giresun’a yavaş yavaş alışıyorduk.Yağmurlar iyice artmıştı ve biz okula gidip gelmede iyice zorlanıyorduk.
    Yine bir pazartesi sabahı okula gitmek için hazırlandık ve kahvaltıdan sonra sağanak yağmur altında okula gittik.Giresun’ a karşı olan antipatim yavaş yavaş azalıyordu ama pazartesi sabahları okula gitmekten daha ilk günkü olduğu kadar nefret ediyordum.
    Dolmuştan indik avlu kapısında küçük bir kimlik krizi atlattıktan sonra A bloğa yani bizim dersleri çoğunlukla işlediğimiz bloğa girdik.Sınıfa girdiğimizde dersin başlamasına daha on dakika vardı.Sınıfta üç beş kişi vardı.Kapıdan ilk girdiğim anda kapının tam çaprazında pencerenin önünde kaloriferin üzerinde oturan bir kız çarptı gözüme.Bu alımlı ve güzel kız bizim sınıftaydı da ben niye hiç görmemiştim.Yerime oturdum sağ tarafıma dönüp birkaç kez daha o güzelliğe baktım.O da kafasını kaldırıp bana baktı ve hafif bir tebessüm etti.Sonra diğer arkadaşlar ve hoca da geldi ama sınıfın yarısından fazlası yoktu.Derste yine sağ tarafıma dönüp birkaç kez daha ona baktım o da dönüp bana bakıyordu ve güzel bir tebessüm vardı suratında .
    Yüzündeki o tebessüm bana çok tanıdık geliyordu ve ben o kızın kim olduğunu çıkaramıyordum.Ders boyunca bu güzel kızın kim olduğunu düşündüm ama bulamadım.Ders bitti ve hoca çıktı sınıftan.Ben ona son kez dönüp baktım ve hatırladım.Bu o’ydu.Bu güzel kız Merve’ydi.Hemen ayağa kalktım ve ona doğru yürüdüm ve ona “Merve sen değil misin,sensin değil mi sen kazada yardım ettiğimiz kızsın,sen Merve’sin” dedim.O da bana doğru gelerek “Evet benim,ben o kızım.” Dedi yüzünde ona çok yakışan tebessümle.Heyecandan birbirimize sarılmıştık ve ben onu hiç bırakmak istemiyordum sanki onu iki aydır hergün düşünüyordum ve onu görmek beni çok mutlu etmişti.Sonra ön sıranın birine oturduk.Ona nasıl olduğunu bu kadar uzun süre hastanede mi kaldığını hastanenin sıkıcı olup olmadığını,her şeyi soruyordum.O da hastanedeyken yaşadıklarını anlatıyordu.Arada bir eli elime değiyordu,elinin elime her değmesinde o kazadan sonra elimi sımsıkı tutması geliyordu gözümün önüne.Konuşurken gözleri gözlerimle karşılaşıyordu ve o kazadan sonra olduğu gibi yine gözleri gözlerime teşekkürlerini haykırıyordu ama sadece teşekkür yoktu gözlerinde bu sefer.Daha farklı ve bambaşka bir ifade vardı gözlerinde.Bana teşekkür dolu bakışlarının yanında aşkla bakıyordu.İki saat falan oturduk.Sonra ders başlayınca yanımıza geldi ve oturdu.Derste de yan yana olmamıza rağmen arada bir gözlerimiz kaçamak yapıp ikimizin ortasında buluşuyordu.Bu kaçamak buluşmanın ardından da yüzümüzde birer tebessüm beliriyordu.
    Artık o sınıfa geldikten sonra okula adeta koşarak gidiyordum.Onun sınıfıma gelmesi hayatımı değiştirmişti adeta.Onun gelmesiyle beraber üniversite hayatım yeni başlamış gibiydi ve artık okula sıkılmadan ve mutlu bir şekilde gidiyordum.

    Artık Merve’yle sabahtan akşama kadar vakit geçiriyorduk.Birbirimize çok çabuk ısınmıştık sanki önceden birbirimizi istiyorduk da sadece kavuşmayı bekliyorduk.
    Artık bu beraberliğe bir isim koyulmuştu ve biz Merve’yle resmen bir aşk başlatmıştık.Aşkımız resmen şimdi başlamıştı ama fiilen ne zaman başladığı da belliydi.Biz o kazadan sonra birbirimizi hep istiyor ve bekliyorduk ama bunun pek farkında değildik.
    Günler böyle hızla geçip gidiyordu.Hep geçsin gitsin istediğim zaman şimdi bitmesin istiyordum.
    Kısa zamanda birbirimize iyice bağlandık ve sıkılarak,bunalarak gittiğim okul bir mutluluk yeri olmuştu adeta onunla beraber.Birbirimizi çok seviyorduk ve mutlu bir şekilde ilişki

      Forum Saati Cuma Nis. 26, 2024 2:01 pm