Yaklaşık yarım saattir koşuyordu ve artık yorulmuştu. Yol ayrımında durakladı, yorgun olduğu için artık yürüyordu.biraz gevşedi ve etrafına bakındı. Çevreyi anlamlandırmaya çalıştı. Geldiği yeri bilmiyordu fakat yürümeye devam etti. Arkasındaki şeyden olduğunca uzaklaşmak ve onu düşünmemek istiyordu.
Bir saat olmuştu ve geldiği yer mülkiyeti dünyaya ait olmayan bir çıkmaz sokaktı. Sokak bitimi bir duvarla kapatılmış iki yandan ise penceresi olmayan binalar yükselmişti. Kırılmış ve eskimiş çöp kutularındaki çöpler ise baskın bir koku yayıyordu. Kokuya aldırmadan rutubetli bir köşeye oturdu ve dikkatlice bakındı. Bu kuytu yerde soğukluğu ve yalnızlığı hissetti. Topraktaki nem ve yerdeki soğuk biraz irkilmesine neden oldu. Gözlerindeki damlaların düşüşüne aldırış etmeden bu kuytu yeri incelemeye koyuldu. Bir hareket fark etti birden, kutuların arasından ufak tıkırtılar geliyordu. Oturduğu yerden kalktı ve orayı incelemeye koyuldu. Gördüğü şey cansız bir fareydi ve etrafına başka fareler toplanmıştı. Düşündüğü tek şey onların ne yapmaya çalıştığıydı ve ansızın içine bir ateş düştü. Sanki onun cansız, atmayan kalbi ısınmıştı. Artık gözlerindeki damlalar sıklaşmıştı ve arkasında bıraktığı şeyi anımsıyordu. Artık yaşamaya hep korktuğu ve kabullenmek istemediği görevini yapmalıydı.
Bizim düşünmediğini sandığımız fareler bile bunu yapıyorsa ben neden kaçıp düşüncesizlik ediyorum diye düşündü. Artık korkmuyordu ve geçmişini anımsamaya başladı. Babasını kaybetmesinden yalnızca saatler geçmişti. Onu çok ama çok sevdiği için tabi ki acısı büyük olacaktı. Fakat bu hayata alışmaya çalışmalıydı. Çünkü ilerde çocukları da bunu yapabilirdi ve yalnız bırakabilirlerdi. Koşmaya başladı. Onu buraya getiren tek şey babasının cansız bedenine yaptığı bir SOĞUK DOKUNUŞ’tu. Ama önemli olan babasının oğlunda yaktığı kalp ateşiydi ve görevine, babasını yalnızlıktan kurtarma görevine hızla koşmaya devam etti…
Bir saat olmuştu ve geldiği yer mülkiyeti dünyaya ait olmayan bir çıkmaz sokaktı. Sokak bitimi bir duvarla kapatılmış iki yandan ise penceresi olmayan binalar yükselmişti. Kırılmış ve eskimiş çöp kutularındaki çöpler ise baskın bir koku yayıyordu. Kokuya aldırmadan rutubetli bir köşeye oturdu ve dikkatlice bakındı. Bu kuytu yerde soğukluğu ve yalnızlığı hissetti. Topraktaki nem ve yerdeki soğuk biraz irkilmesine neden oldu. Gözlerindeki damlaların düşüşüne aldırış etmeden bu kuytu yeri incelemeye koyuldu. Bir hareket fark etti birden, kutuların arasından ufak tıkırtılar geliyordu. Oturduğu yerden kalktı ve orayı incelemeye koyuldu. Gördüğü şey cansız bir fareydi ve etrafına başka fareler toplanmıştı. Düşündüğü tek şey onların ne yapmaya çalıştığıydı ve ansızın içine bir ateş düştü. Sanki onun cansız, atmayan kalbi ısınmıştı. Artık gözlerindeki damlalar sıklaşmıştı ve arkasında bıraktığı şeyi anımsıyordu. Artık yaşamaya hep korktuğu ve kabullenmek istemediği görevini yapmalıydı.
Bizim düşünmediğini sandığımız fareler bile bunu yapıyorsa ben neden kaçıp düşüncesizlik ediyorum diye düşündü. Artık korkmuyordu ve geçmişini anımsamaya başladı. Babasını kaybetmesinden yalnızca saatler geçmişti. Onu çok ama çok sevdiği için tabi ki acısı büyük olacaktı. Fakat bu hayata alışmaya çalışmalıydı. Çünkü ilerde çocukları da bunu yapabilirdi ve yalnız bırakabilirlerdi. Koşmaya başladı. Onu buraya getiren tek şey babasının cansız bedenine yaptığı bir SOĞUK DOKUNUŞ’tu. Ama önemli olan babasının oğlunda yaktığı kalp ateşiydi ve görevine, babasını yalnızlıktan kurtarma görevine hızla koşmaya devam etti…