Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    HASTA.................

    avatar
    1001110036


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 13/12/10

    HASTA................. Empty HASTA.................

    Mesaj  1001110036 Ptsi Ara. 20, 2010 2:52 pm

    Hızla ve tıkırdayarak hastane koridorlarını aşındıran sedyenin sarsıcı etkisiyle gözlerimi açtığımda kendimi hiç olmadığım kadar yorgun hissediyordum.Sanki başka bir zamanda milyonlarca yıl yaşamış ve tüm yükümle buraya düşmüştüm.Gözümü kamaştıran ışıkların ve koşuşturan beyaz önlüklülerin yarattığı tedirginlik beni etkisi altına alıyordu.Koluma saplanıp çekilen iğnelerin ve vücudumdan eksilen tüplerce kanın neden olduğu karıncalanma,baş dönmesi afyon almışçasına kendimden geçmeme neden oluyordu.Bir diğer bayılmanın eşiğinden döndüğümü iliklerime kadar hissetmiştim.
    Annemle babam çok telaşlanmışlardı kesin. Oysaki kansızlıktan dolayı yaşadığım sıradan bir bayılma olmalıydı bu da.Ama bunu aileme anlatmak çok zor olacaktı.Annem ne kadar da evhamlanmıştı kim bilir?Neyse ki böyle durumlarda babam daha soğukkanlı olabiliyordu.Annemi sakinleştirme görevi her zaman babam düşerdi.Belli etmemeye çalışsa da o da içten içe telaşlanırdı fakat bunu dizginlemeyi çok iyi bilirdi.İyice ayılıp gözlerimi açtığımda ilk olarak annemin o heyecanlı yüzünü gördüm.Hemen kendini nasıl hissediyorsun sorularına başlamıştı.Korktuğu her halinden belliydi.Annem hararetle beni sorguya çekmekteyken kapıda beliren asık yüzlü doktor imdadıma yetişti.Doktorları oldum olası sevmemişimdir.Bir doktoru gördüğüme bu kadar sevineceğimi söyleseler herhalde inanmazdım.Fakat bu kurtarıcımın söyleyeceklerinin beni çok daha fazla üzeceğini, o an nereden bilebilirdim ki?
    Annem ve babamın durumumu konuşmak üzere doktorla beraber çıkmasıyla nihayet oda boşalıp odada kendi halime kaldığımda gerekli gereksiz birçok şey hücum etti aklıma. Uzayıp giden sessizlik karşısında içimi kaplayan tedirginlik bir şeylerin ters gittiğini fısıldıyordu kulağıma.Duvardaki saatin tik takları beynimde yankılanıyordu.Zaman karşımda akıp giderken bu kadar süre konuşmalarını gerektirecek ne olduğu sorusu beynimi terk etmek bilmiyordu.Başta sıradan bir bayılma diye düşünürken bu bekleyiş kaygılanmama sebep oluyordu.Yankılanan düşüncelerime eşlik eden boğuk bir feryat benliğimi daldığı düşüncelerden soyutladı.Bu ses annemin değil miydi?Hayır hayır, yanılıyor olmalıydım.Annemi böylesine bir tepki vermeye sevk edecek ne olabilirdi ki? Tüm bu karamsar düşünceleri bir kenara iteleyip dikkatimi yaklaşan ayak seslerine verdim.
    Kızarmış ve sulanmış gözleri ve burnuyla annemi gördüğümde durumda düşündüğüm gibi bir basitlik olmadığını anlamıştım artık. Babamın çökmüş omuzlarından,silinmiş gözlerinden okuduklarım içimde oluşan korkuyu iyice arttırıyordu.Kendimi en kötüsünü duymaya,buna kendimi hazırlamaya çalıştım.Fakat bu okar da kolay değildi.Tokat gibi olan gerçeği bana söylemek için kıvranan doktoru duyduğumda bunların bir şaka olması içim dua ediyordum.
    Yirmi bir yaşında kanser olmak…Hayat bazen dayanamayacağımız kadar acımasız olabiliyordu demek.Bir anda insan yaşama sevincini kaybediyor,hayat enerjisi tükenmiş gibi hissedebiliyordu.Geçmiş hiç bu kadar canlı ve her anı gözümün önünde ,gelecek ise hiç bu kadar uzak ve imkansız olmamıştı benim için.
    Umarsızca yaşadığım ve belki de yaşamaya devam edemeyeceğim gençlik yıllarım.Ailem,arkadaşlarım,aşklarım hepsi vücuda
    geldi. Sevinçlerim,üzüntülerim,kayıplarım,kazançlarım,zaferlerim,yenilişlerim,hayallerim ve gerçeklerim…
    Apar topar kanser hastalarının bulunduğu onkoloji servisine nakledildim.Saçsız,mutsuz,zayıf,hayattan soyutlanmış onlarca insan ölüm koğuşunu andıran bu yerde,aldıkları ilaçların ağırlığı altında ezilerek feryatlar ve öğürtüler içinde sonlarını beklemekteydi.
    Beyaz önlüklüler oradan oraya koşuşturuyorken sevimli,tatlı küçük bir kız çocuğu dikkatimi çekti.Elinde tuttuğu kahverengi ayısıyla bana doğru yaklaşıp;
    -Hoş geldin dedi. Ağızlığının kenarından gülümsediğini görebiliyordum.
    Dökülen saçlarına,serum delikleri yüzünden morarmış kollarına rağmen gülümseyebiliyordu.Bu sevimli kızla konuşmaya başladık,daha doğrusu o anlattı, ben dinledim.Her an devrilebilecek kadar halsiz ve yorgun görünmesine rağmen güçlü bir çocuktu.Kanserle baş etmek için umudu vardı.Çocukluk hayalleri mümkün olmayacaksa
    bile gerçekleştirmek istediği birçok şey vardı. Masumca bu hastalıkla pençeleşirken bile gözleri ışıldayabiliyordu. Kim bilir kaç zamandır bu sinsi hastalığın ellerindeydi?Ne zamandır bu soğuk koridorlarda yürüyor,loş odalarda kalıyor,küf kokan çarşaflarda yatıyordu?O ne kanseriydi acaba? Benim gibi lenflerimi ele geçiriliyordu?
    Hastanedeki ilk arkadaşım bu küçük kız olmuştu. Onunla başlamış oldum buradaki hayatıma.Mutlu,güler yüzlü bir merhaba değildi benimki ama başka türlü olması da beklenemezdi.
    Onunla konuştuktan sonra kalacağım odaya yöneldim. Annem eşyalarımı yerleştirirken ben hemen yatağa attım kendimi.Ayakta duracak gücüm kalmamıştı.Annemlerin bana güç vermek için söyledikleri o kadar oyalayıcı geliyordu ki bana.Daha onlar bile bu şoku üstlerinden atamamışken bana bu dedikleri de neydi?Onların gidişlerinin ardından odaya göz gezdirdim.Bozkırlara uzanan penceremde batan günün ışıklarını seçtim.Usul usul esen rüzgarda toprak kokusunu çektim içime.Ve sessiz bir bekleyiş başladı benim için.Bir sonuçsuzluk,belirsizlik…
    İki kişilik odamdaki yoldaşım yaşlı bir amcaydı. Uzun süredir buradaymış.Buna rağmen pek de iç açıcı değilmiş durumu.Tüm tedavilere,uğraşlara rağmen kanser, akciğerini iyice yok ediyormuş.Vücudu gün geçtikçe savunmasızlaşıyordu.İlaçlarının dozları ağır geliyor gibiydi.Sürekli bir kuruluk,halsizlik ve bulantıdan şikayet ederdi.Geç fark edilmiş onun hastalığı.Tedavi olmayı da pek istemiyordu ,bu yaştan sonra iyileşsem ne olur,zaten ölüm bana yaklaştı diyordu.Etrafa bakarken hep yüzünü ekşitirdi,belli ki o da sevmiyordu benim gibi hastaneleri.
    Servet amca beş yıl önce vefat eden eşini anlatırdı bana hep.Onu çok beklettim derdi.Gözleri nemli bir şekilde çocuklarını ve göremediği torunlarını anlatırdı bir de.İki yıl önce kızının bir oğlu olmuş.O kadar merak etmiş ki torununu servet amca,görmeyi çok istemiş.Yine de göstermemişler ona,hastalığını bahane etmişler.Bu odada yalnızlığın kollarına bırakılmıştı.Beni görünce de bir can simidi gibi sarılmıştı anlatmaya.Benimse yanım hiç boş kalmıyordu.Annemler,arkadaşlar derken kalabalık hiç eksik olmuyordu.Oysa ben yalnız kalmak istiyordum.Bu hastalıkla birlikte ruh halim iyice değişmişti,depresyona dair her belirtiyi gösteriyordum.Bununla birlikte kendimi sürekli yorgun hissediyor,hep sessizlik istiyor,bazen küçük bir sese bile tahammül edemiyordum.İyice başka biri haline geliyor,değişiyordum.Kemoterapi süreci başladığında bu değişim kendini iyice belli etmeye başladı.Hiçbir şeyden mutlu olamıyor,sürekli kabuslar görüyordum.İlaçlar vücuduma zerk edildikçe kendimi daha da kötü hissediyordum.Cildim kuruyor,başım dönüyor ve kendimi öğürtüler içinde buluyordum.Bu durum beni aksi,çekilmez bir adam haline getirmişti.
    Sızlanmalarım azalıp vücudum tedaviye aşlıyor gibi göründüğünde hastanede kısa turlar atmama izin verildi. İlk iş olarak o kızın odasına gitmeye karar verdim. İlk gün gördüğüm, hayattan hala umutlu olan o küçük kızı bulmak istiyordum.Onu gördüğümde bir sahiplenme,şefkat duygusu uyanıyordu ben de,güç veriyordu bakışları.Bu hislerle hastane koridorlarında onu aramaya koyuldum ve koridorun sonundaki üçüncü odada buldum onu.Mışıl mışıl uyuyordu.Uyurken bile bir gülümseme vardı yüzünde.Yanında kimsecikler yoktu.İlk gün onunla konuşmuştuk ama tanışmayı unutmuştuk.Hasta dosyasından öğrendiğim kadarıyla adı Defne’ymiş,altı yaşındaki bu küçük kız lösemi hastasıymış.Onun olması gereken yer bura değildi,yaşıtları gibi anaokulunda kırmızı önlükler içinde oyunlar oynayıp eğleniyor olmalıydı.Çocukluğu çalınmıştı ellerinden.On üç yaşındaki oda arkadaşı anlattı;Defne geçen yıldan beri tedavi görmekteymiş.babası gelirmiş haftada iki kez.Annesi ne yazık ki hayatta değilmiş.Defne tüm hastanenin sevgilisiymiş,hemşireler hiç yalnız bırakmazlarmış onu.Defne’nin babası kızını tedavi ettirebilmek için evini satmak zorunda kalmış.Bunu duyduğumda kendimi tutamayıp ağladım.Ben har vurup harman savururken,hayatımın değerini bilmeden yaşarken küçüğüm neler çekmişti daha altı yaşındayken. Ve hala sırtlayabiliyordu bu acımasız gerçeği, hala gülümseyebiliyordu.Defne’nin oda arkadaşı Sedef’le de tanıştım böylece.On yaşındaki bu kız da lösemiymiş ama erken teşhis sayesinde durumu gittikçe iyiye gidiyormuş.
    - İyileşeceğim ben dedi Sedef. Kurtulacağım bu hastalıktan.Sonra çikolatalarla,şekerlerle,
    oyuncaklarla geleceğim Defnenin yanına. Sonra o da iyileşecek.Beraber parka gidip oyun oynayacağız dedi.
    Muhabbetimiz bir hemşirenin ilaçları vermek için odaya girmesiyle sona erdi.Beni gözü yaşlı görünce buruk bir tebessüm yayıldı hemşirenin yüzüne.Artık odama dönme vaktiydi.Bu iki küçük kızın odasından çıkmak için kapıya yöneldim.Fakat bir şeyler beni geri çekiyordu.Defne’yi orda bir başına bırakmışım gibi hissediyordum.Kapının önünde dikildim,kaldım öylece.Defne’nin vücuduna batırılan iğnenin etkisiyle iç çekip uyanışını izledim.Canı yanmıştı küçüğümün.Kapıda beni görünce acısını belli ettiğine utanmışçasına kızardı.Kolunu kaldırıp el salladı bana.Bunun üzerine iğne yerinden kan akmaya başladı hafif hafif.Galiba bu yapmaması gereken bir hareketti.Ama o alışmış gibiydi,hiçbir acı belirtisi yoktu yüzünde.Yanındaki oyuncağı bana doğru uzatıp almamı istedi ve
    - Sen mutsuzsun burada.Anneni mi özlüyorsun?Ben annemi özlediğimde ayıcığıma sarılırım.Al, sen de bu gece ona sarıl dedi.
    Elimde küçük polyanna’mın ayıcığıyla odama döndüm.Yatağıma yatıp Servet Amca ile konuşmaya başladık.Daha önce dinlediğim dinlemediğim bütün anılarını anlattı.Hepsinin sonuna da nasihatler ekledi.Bazen sıkılıyor olsam da Servet Amca’yı dinlemek güzeldi.Yorulup uykumuz gelen kadar o anlattı,ben dinledim.
    Gece boyunca birtakım iniltiler duydum. Öksürük sesleri geldi kulağıma.Işıklar yanıp söndü birkaç kez.Ama öylesine halsizdim ki gözlerimi açıp olup bitene bakacak kadar takatim bile yoktu.Uyku beni rehin almıştı yine.Sabaha karşı odayı çınlatan dıt dıt sesleri ve odayı dolduran hemşirelerle uyandım. Olan biteni anlamaya çalıştım. Servet amcanın cansız bedenini fark ettiğimde ne yapacağımı bilemedim. Hemşirelerden biri soğukkanlı olmaya çalışarak doktorun yanına koştu. Doktor geldi ve Servet Amca’nın atmayan kalbini kontrol ettikten sonra yanındaki asistanlarına dönüp;
    - Ölüm saati beş otuz ,diye bildirip gitti.
    Bu kadar basitti demek ki hayat , ölüm bu kadar kolaydı. Bir yoklama ve sonra beyaz bir örtüyle apar topar bir çuval misali sonsuzluğa götürülüyordu Servet Amca’nın bedeni.Saatlerce kulağımda yankılandı cihazın çınlamaları.Ve sonra dünkü konuşmalarımız , nasihatleri geldi aklıma. Daha altı saat önce beraber gülüyorduk.Yere düşen bir kağıt parçası takıldı gözüme . Hemen gidip aldım. Kağıdın üzerinde bir şiir yazıyordu. Ve bu yazı Servet Amca’ya aitti.
    SENİ SEYREDERDİM
    Saçların uçuşurdu rüzgardan
    Yanında seni seyrederdim
    Güneş yakardı, deniz yanardı
    Sen konuşurdun , dinlerdim
    Gülerdin
    Susardın, düşünürdün
    Benimle el ele yürürdün
    Yol biterdi
    Görmezdim seni
    Zaman yıl yıl geçerdi
    Uzaktan, çok uzaklardan
    Seni seyrederdim
    ÖZDEMİR ASAF

    Seneler devirememişti demek ki Servet Amca ile karısının aşkını.Karısının ölümüyle gelen ayrılık Servet Amca’nın içindeki sevgiyi daha da arttırmıştı. Her gece okuduğu bu kağıtta bu şiir yazıyor demek ki. Beş yıllık bir ayrılıktan sonra kavuşacaklardı. Benim kısa süreli aşklarım gibi değildi onlarınki. Ölümün bile koparamadığı hiç açılamayacak düğümdü. O çınlayan cihazın sesi, bu şiir ve bu aşk hiç çıkmayacaktı aklımdan. Usulca iki damla yaş aktı gözümden.
    Haftalar geçmesine rağmen Servet Amca’nın ölümünün olumsuz etkilerini hala üzerimden atamamıştım. Hastalığımı öğrendiğim andan itibaren tükenen moralim iyice yok oluyordu. Hiçbir şey yapmak istemiyor ,odamdan çıkmıyor, perdeleri açtırmıyor, hastanedeki buz gibi yatağımda öylece yatıyordum. Benzim sararmış, vücut direncim iyice düşmüştü.Hastalığımı yenmek için ihtiyacım olan iki şeyi de kaybediyordum; Direnç ve umut.Durumumun kötüleştiğini fark eden doktorum kemoterapinin yanında psikolojik destek almam gerektiğini söyledi. Ne olacaktı ki sanki? Bir iki konuşmadan sonra her şey eski haline mi gelecekti? Hiçbir yararı olmadığını düşündüğüm halde ailemin ısrarlarına boyun eğip psikolojik destek almayı kabul ettim.
    Ertesi gün Servet Amca’nın boş kalmış yatağına bakarken üzerinde beyaz gömleği yüzüne yayılan gülümsemeyle bir bayan girdi içeri. Bu hayatta insanı gülümsetecek,mutlu edecek ne var? sorusu geldi birden aklıma.Verdiğim cevapsa kocaman bir hiçti.Aklımdan bunlar geçerken yüzündeki gülümsemeyle konuşmaya başladı ;
    - Merhaba Burak Bey. Ben Doktor Aylin, psikiyatristim.Bugünden itibaren her gün belli zaman dilimlerinde yanınıza geleceğim ve eğer siz de isterseniz sohbet edeceğiz.Bugün ben size kendimi tanıtmak için geldim ama yarın ve diğer günler siz bana kendinizi tanıtacak, anlatacaksınız. Ben de size yardımcı olamaya, sizi anlamaya çalışacağım.
    Sözlerindeki yumuşaklık beni etkilese de hemen gardımı siper alıp;
    -Bunların işe yarayacağını pek düşünmüyorum dedim.Fakat birden yaşlı gözleriyle annem geldi aklıma. Keşke bunu söylemeseydim diye geçirdim içimden .
    Doktor Aylin,
    - Ördüğünüz duvarlar nedeniyle böyle konuşmanız gayet normal.Fakat isterseniz buna terapi sürecinin sonunda karar verelim. Dedi yüzündeki o gülümsemeyle.
    Gözlerimi yere doğru indirerek sustum. Onun gözleriyle beni izlediğini fark edebiliyordum. Bakışlarından kaçmak için örtüyü iyice üstüme çektim.Rahatsız olduğumu hissetmiş olacak ki kapıya doğru yöneldi.Yarın saat altıda geleceğini kendime iyi bakmamı söyleyerek gitti.Yeniden sessizliğe kavuşan odamda, yatağımda gözlerimi kapayıp uykuya daldım.
    Güneş ışıklarının kapalı perdemin ardından odama sızmaya çalışmasıyla gözlerimi açtım. Yine hastalıklı, mutsuz ,huzursuz bir gün başlıyordu. Umutsuzca gözlerimi kapatıp tekrar uykuya dalmak istedim. Keşke gözlerimi açtığımda bu hastalıktan kurtulmuş olsaydım. Hayal etmekten, ummaktan vazgeçmeliydim artık.İçimde kalan son umut kırıntıları bile bitmeliydi.Son belliydi.Doktorların tedavileri, ailemin çabaları tamamen boşunaydı.Defne’nin sesiyle tüm bu düşüncelerin arasından sıyrıldım.
    - Burak Abi diye seslendi.
    Yatağımda doğrulmaya çalışarak ;
    - Defne, hoş geldin canım, içeri gel yanıma dedim.
    Yavaş yavaş yaklaşan adımlarla küçük kız yanıma geldi.Yatağımın kenarına oturdu ve konuşmaya başladık.
    - Ne yapıyorsun Burak abi dedi Defne.
    Dilimin ucuna gelen ‘ ölüyorum’ kelimesini bu küçük kalbe söyleyemezdim ki !
    Bu soruyu geçiştirmek, aklımdan bu kelimeyi ertelemek, bir yandan da Defnenin sorusunu cevapsız bırakmamak için ;
    - Yeni uyandım Defneciğim sen ne yapıyorsun ? dedim .
    - Ben de geziyordum. Sonra senin yanına gelmek istedim Burak Abi. Sen daha gelmiyorsun yanıma dedi üzgün bir yüz ifadesiyle.
    - Gelmez olur muyum canım benim? Geliyorum sık sık. Ben geldiğimde sen uyuyordun, o yüzden geldiğimi görmedin dedim.
    Defne yatağımın kenarından kalktı ve pencereye doğru yöneldi.Günlerdir açılmasına izin vermediğim perdeyi açmaya çalışırken ona bunu yapma diyemedim.Uzanabildiği kadarıyla araladığı perdeden içeri güneş ışıkları dolmaya başladı.Zıplayıp dışarıyı görmeye çalışmasına kayıtsız kalamadım ve yatağımdan kalkıp yanına giderek ona yardım ettim.Beraber dışarıdaki hayatı izlemeye koyulduk.Kızının elini tutmuş yürüyen bir anneyi göstererek;
    -İyileştiğimde ben de babamın elini böyle sıkı sıkı tutup okula gideceğim biliyor musun Burak Abi? Dedi Defne.
    -Benim elimi de tutarsın değil mi Defne ? dedim.
    Elimi tutup yanağıma bir öpücük kondurarak ;
    -Tabi ki dedi.
    Bir süre daha dışarıya baktıktan sonra yorulduğumu hissederek yatağıma yattım.Yanıma gelirken Defne’nin gözleri Servet Amca’nın boş yatağına çevrildi.
    -Servet Amca merde Burak abi? Diye sordu.
    Bu zor soruyu nasıl cevaplayacağımı bilemiyordum.Başka bir hastaneye gitti yalanı döküldü dilimden.Beyaz yalan bu olsa gerekti.Küçücük bir kızın umut dolu kalbini kırmamak için söylenen masum yalan.Bazı yalanlar gerçek olsa ne güzel olurdu.Keşke gerçekten de Servet Amca başka bir hastaneye gitmiş olsaydı.
    - Neden bizi bırakıp başka hastaneye gitti? Daha hiç gelmeyecek mi Burak abi ? dedi.
    - İyileştiği zaman gelecek yanımıza dedim.Bir beyaz yalan daha söylemiştim.
    Hemşirenin gelip Defneyi almasıyla sohbetimiz son buldu. Daha sonra da doktor yanıma geldi. Beni muayene edip son durumum hakkında bilgi aldı.Hemşirelere beni kemoterapi için hazırlamalarını, bir saat sonra tedavi odasına getirmelerini söyledi.O odaya her gittiğimde, o tıbbi aletleri her gördüğümde, o tahlillerin yapılışını her yaşadığımda hissettiğim soğukluğu hissettim.Umutsuzca ama yine de aklımdaki belki’lerle kendimi doktora bıraktım.Odama döndüğümde üstümde tedavi sonrası yorgunluk vardı. Hemen yatağıma uzandım.Aklıma birden annemle babam geldi.İlk defa bugün hastaneye yanıma gelmemişlerdi. Acaba bir şey mi olmuştu?Göz kapaklarım gittikçe ağırlaşıyordu. Bunları düşünerek uyuyakaldım.
    Artık uyku bana ölüm gibi geliyor, gözlerimi kapatmaya korkuyordum. Fakat vücudumun uykuya o kadar ihtiyacı vardı ki … En ufak bir şeyde yoruluyor; dinlenme , uyuma gereksinimi hissediyordum.
    Uyandığımda akşam olmak üzereydi. Uykunun üzerimde bıraktığı mahmurluktan kurtulurken içeri Doktor Aylin girdi. Oysaki ben onun geleceğini tamamen unutmuştum.Nerden çıktı şimdi ? diye içimden geçirmeden edemedim.
    Yatağımın yanındaki sandalyeye oturup ;
    - Merhaba dedi .Nasılsın Burak? diye sordu .
    Onun burada olmasının, yardım etmeye çalışmasının gereksiz olduğunu düşünerek susmayı tercih ettim.
    - Burak , hastalık sürecinde psikolojik desteğin en az kullandığın ilaçlar kadar etkili olduğunu söylemek isterim.Senden tek beklentimiz umudunu yitirmemen ve sana yardım etmemize izin vermen dedi.
    -Bu hastalıktan kaç kişi kurtuldu ki ? Servet amcayı tanıyor muydunuz siz ? Yanımdaki şu boş yatakta yatıyordu. Ve artık yok dedim ses tonumun yükselişine engel olamayarak.
    - Senin doldurduğun yatak da boşalmıştı ama o kişi iyileşti. Ve o da senin gibi lenf kanseri idi. İyileşmesi hiç kolay olmadı. Ama o hiçbir zaman umudunu yitirmedi. Sağlığına kavuşmak için verdiği mücadelede kazanan o oldu. Bu yatağı boşalttı ve hayatına kaldığı yerden devam ediyor şimdi.
    Kurduğu bu cümleler içinde boğulurken bu konuşmanın bir an önce bitmesini, yalnız kalmayı istiyordu. O da bunu anlamış olacak ki konuştuklarımızı düşünmemi isteyerek odadan çıktı.
    Nihayet yalnız kalmıştım. Hava kararmıştı ve benim yapacak hiçbir şeyim yoktu. Hastalığım beni bu dört duvara hapsetmişti. Suçsuz bir mahkumdum ben. Bu cezayı hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. Hayatım, umutlarım , geleceğim darmadağın olmuştu.Bütün güzellikler bu hastanenin dışında kalmıştı. Bu hastalıktan kurtulmak hiçbir zaman mümkün olmayacaktı.
    Odanın içersi iyice kararmıştı.Işığı yakmak için ayağa kalktım başımın dönmesiyle biraz sendeledim. Daha sonra toparladım kendimi pencereye yöneldim ve perdeyi açtım. Dışarıdaki hayat aynı telaşla devam ediyordu. Hayattan iyice soyutlanmıştım.Bütün hayatım hastane bahçesi, hastane koridoru ve hastane odasıyla sınırlıydı artık. Ve buna alışmak zorundaydım.
    Gökyüzünde alabildiğince yıldız vardı. Çok olmalarına rağmen yine de gecenin karanlığını engelliyemiyorlardı.Aynı içimdeki küçücük umutların hastalığımı engelleyemediği gibi. Bu düşüncelerden kurtulmak için yine yatağıma yöneldim. Korktuğum, ölüm gibi gelen uykuma daldım.
    Sabah gözümü kamaştıran güneşle uyandım. Perde sonuna kadar açılmıştı. Karşımda etrafına gülücükler saçan o küçük kız; Defne duruyordu.
    - Günaydın Burak abi dedi o sıcacık sesiyle .
    - Günaydın Defneciğim diye karşılık verdim.
    - Dışarı çıkalım mı Burak abi? Hava çok güzel dedi.
    Bu tatlı kıza hayır demem mümkün değildi. Beraber dışarı çıktık ve bir banka oturduk. Dallarından yere düşen yapraklara baktım.Biz de aynı onlar gibi idik.Ailemizden kopup hastaneye gelmiştik. Defne’ye dönüp;
    - Hastalanıp hastaneye geldiğin için, babandan uzak kaldığın için üzülüyor musun ? diye sordum.
    - Üzülüyorum ama ben iyileşince babam gelip beni buradan alacak dedi.Üzülmüş bir ifadeyle.
    Bu küçük kız hastalığına umutla bakabiliyor,iyileşeceğine inanıyordu.Rüzgar sert ve soğuk esmeye başlayınca odalarımıza döndük.
    Sandalyeye oturup Defne’nin söylediklerini düşündüm.İyileşip babasıyla evine dönebilecek miydi acaba?O küçücük vücudu bu hastalığa karşı koyabilecek miydi? Bu sorunun cevabı bence ‘hayır’dı.
    Kapıdan içeri annem girdi ve;
    -Nasılsın Burak? Diye sordu.
    -Hastayım anne,nasıl olabilirim ki ?dedim.Değişen hiçbir şey yok diye ekledim.
    -Değişmesine izin vermiyorsun ki oğlum.İyileşmek için ümit bile taşımıyorsun dedi annem.
    -Sonuç belli anne dedim, aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkılmıştım artık.
    - Güçlü olmalısın , pes etmemelisin oğlum. Kendin için, bizim için dayanmalısın.Bu hastalığı yeneceksin ve hayatına daha da güçlü bir şekilde devam edeceksin. Yeter ki buna inan dedi.
    Annemin söylediklerini dinlemek bile istemiyordum. Sonumu hayal etmek hiç de zor değildi. Konuyu değiştirmek için anneme dün neden gelmediğini sordum.
    - Hastaydım biraz.Havalardan galiba nezle olmuşum dedi.
    - İyi misin diye sordum.
    - Evet merak etme iyiyim diye cevap verdi.
    Annem gittiğinde oda yine eski sessizliğine bürünmüştü.Annemi düşünüyordum.Annem nezle mi olmuştu? Ama annem kolay kolay hasta olmazdı ki . Ayrıca nezle bir insanın yüzünü bu kadar çökertir miydi?Annem benim yüzümden acı çekiyordu. Hastalığım sadece beni değil onu da yıpratıyordu.
    Kapı çalındı bu kez gelen Doktor Aylin’di. Konuşmaya başladı. Kendimi anlatmamı, anılarımdan bahsetmemi istedi. Oysa benim konuşacak hiç gücüm yoktu. Bir şeyler geveleyip durdum. Doktor Aylin beni yormak istemedi ve konuşmayı yine erken bitirdi.
    Gece olmuştu. Sessiz ve karanlıktı her yer.Bense yorgun ve düşünceliydim. Ne yapmam, nasıl devam etmem gerektiğini düşünüyor fakat işin içinden çıkamıyordum. Yine beni bu düşüncelerden kurtaran yatağıma yöneldim.Yine kaçışımı uykuda bulmuştum.
    Hastaneye yattığım günün üzerinden bir ay geçmişti. Bu süreçte tedavim devam etmiş, annem ve babam beni hiç yalnız bırakmamıştı.Tabii Defne’yi de unutmamak lazımdı. Küçüğümün iyileşmeye olan umudu her geçen gün artıyordu.Onu görmek onunla konuşmak içimi ısıtıyordu. Bu küçük kız etrafına mutluluk saçan bir melek olmamalıydı. Doktor Aylin ise tüm soğuk davranışlarıma rağmen terapiye devam etmekten vazgeçmiyordu.Tıpkı bir inatçı keçi gibiydi.
    İçeri giren hemşire beni tedavi için hazırladı. Tedavi odasına doğru gitmeye koyulduk. Koridorlardan geçerken buram buram hastane kokusunu soludum. Bu kokuyu bir türlü sevememiştim.
    Bizim ardımızdan doktorun içeriye girmesiyle tedaviye başladılar.Doktorun ‘nasılsın, kendini nasıl hissediyorsun’ soruları, koluma saplanan iğneler yapılan tahliller, tetkikler…
    Yaklaşık bir saat süren bu işlemlerin ardından odama gitmek üzere tekrar o koridorlardan geçiyordum.Odama varmak üzereyken doktor Aylin ile karşılaştım.
    Gülümseyerek ;
    -Ben de senin yanına geliyordum dedi.
    Hemşireye onun gidebileceğini söyleyerek beni dışarıya doğru yönlendirdi.
    - Odam diğer tarafta dedim.
    - Bunu biliyorum Burak .Bugün dışarıda konuşmak istiyorum. Bu güzel havayı değerlendirmemiz lazım öyle değil mi.? Zaten sürekli odadasın dedi.
    Ve dışarı çıktık. Güneşin verdiği sıcaklıktan kaçıp ağaç altına sığınanlar, ellerinde çiçekle hasta ziyaretine gelen hasta yakınlarının koşuşturmaları, refakatçilerin ellerinde sigarayla volta atışları, küçücük bir çocuğun annesine gidelim diye yalvarışları…Gözüme ilk çarpan şeyler bunlardı.
    Doktor Aylin’in konuşmalarını dinlemiyor gibi gözüksem de etrafı izlerken biryandan da onu dinliyordum. Fakat dinlediğimi ona belli etmek istemiyordum. Gözlerimi ona doğru çevirdiğimde simsiyah saçlarının, bal rengi gözlerinin, odamdan içeri her girdiğinde yüzünden eksik olmayan o tatlı gülümseyişinin farkına vardım. Ona ilk defa bu kadar dikkatli bakıyordum. Bana bakınca suçlu bir çocuk gibi gözlerimi kaçırdım. Suçumu fark etmemeliydi. Şimdi gözlerim yerde, tüm dikkatimle onu dinliyordum. Artık konuşması içten ve samimi geliyordu ki… Söylediği her sözü dinlemeye hatta içten içe söylediklerini onaylamaya başlıyordum.Birden irkildim buda neydi şimdi? Ne oluyordu bana ? Onu dinlemek istemeyen , ona buz gibi davranan ben’in yerine tüm dikkatiyle ona adapte olan , içten içe ona ısınan bir ben geliyordu.Hayır! buna izin veremezdim. Canı yanmış bir nidayla ;
    - Odama gitmek istiyorum dedim.
    Şaşırmış bir şekilde;
    - Birden neden böyle bir şey istediğini anlayamadım Burak ama eğer öğle istiyorsan tamam, konuşmamıza odanda devam edelim dedi.
    - Devam etmek istemiyorum. Sadece odama gitmek istiyorum dedim emrivaki bir tavırla. Fakat bunları söylerken onu incitmek istemiyordum.
    Beni odama kadar götürdü. Onun gidişinin ardından odada yalnız kaldığım için ilk defa içim burkuluyordu. Pencere kenarına gidip dışarıyı seyretmeye koyuldum. İstem dışı bir şekilde onunla oturduğumuz banka kaydı bakışlarım. Dakikalar önce orada onun farkına varmıştım. Haftalar, aylardır terslediğim kız şimdi aklımdan çıkmıyordu. Bu nasıl bir çelişkiydi? Sevgi mi, aşk mı ? Bir kanser hastasına bu duygular yasaktı. Bunlara hakkım yoktu benim. Her geçen gün ölüm daha da yaklaşırken böyle hisler bana uzak olmalıydı.Ben bu düşünceler içersindeyken bir ses;
    - Ne o gözlerin dalmış benimi düşünüyorsun bakıyım? dedi.
    Her zaman ki neşesiyle Serkan gelmişti. Onun gelişiyle düşüncelerimden sıyrıldım. İlkokuldan beri ayrılmadığım bu eskimeyen arkadaşım hastalığımda da beni hiç yalnız bırakmamıştı.Kısa süreliğine de olsa her gün yanıma uğramaya çalışıyordu. Bazı gelişlerinde eşi Selma’yı da getiriyordu. Bu seferki gelişte üç kişiydiler; Serkan, Selma ve Naz. Naz Serkan’ın sekiz yaşındaki kardeşiydi. Beni çok severdi. Sürekli kucağımda oturur çikolata vereceğim anı beklerdi. Çikolatayı çok sevdiğini bildiğim bu küçük kızın bana olan sevgisi onu daha da çok sevmemi sağlıyordu.
    - Seni değil Serkan , Naz’ı düşünüyordum ben dedim.
    Bu cevabımdan sonra Naz’ın yüzüne yayılan gülümsemeyi görmemek mümkün değildi.Serkan’ın elini bırakıp koşarak yanıma geldi ve boynuma sarıldı.ödülüm kocaman bir öpücüktü.
    -ohoooooo…Biz de buradayız Burak bey, dedi Serkan muzip gülümsemeyle.
    Selamlaştıktan sonra yanıma oturdular.Konuşmalar artıkça sıcacık bir sohbetin içinde buldum kendimi.İlkokulda yaptıklarımızdan bahsettik;okulun bahçesinde kovalamaca oynamalarımız,top peşinde koşturmalarımız,derslerde yaptığımız haylazlıklar…Hepsi bir bir gözümde canlandı.Çocukluğumuz ne kadar da güzeldi.masum,her şeyden habersiz ve korkusuzduk.Küçükken kurduğumuz büyüme hayallerimizi,ne zaman büyüyeceğiz sorularımızı düşündükçe o anlara dönme isteğimiz artıyordu.
    Defne’nin Burak abi diye seslenişiyle bakışlarımız kapıya çevrildi.
    -Hoş geldin Defneciğim,gel yanımıza dedim.
    Bir tarafıma Naz’ı bir tarafıma Defne’yi oturttum.İki tarafım iki küçüğümle dolmuştu.Onları tanıştırdıktan sonra kaynaşmaları için yalnız bıraktım.Selma ve Serkan’ın yanına geçtim ve sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik.Birkaç dakika sonra Naz’a ve Defne’ye baktığımda bu iki küçük kızın her şeyi unutup beraber oyun oynadıklarını gördüm.Çok iyi anlaşmışlardı.
    Bu hastalıklı odama neşe dolu sesler,gülümsemeler yayıldıkça içimde bir mutluluk hissediyordum.Ne zamandır unuttuğum bu duygu bu sıcak ortamda kendini belli ediyordu.Saatin akreple yelkovanı tatlı bir hızla birbirlerini kovalıyorlardı.Ziyaretçilerim gitmek için hazırlanmaya başlamıştı. Defne ;
    - Naz yine gel dedi üzgün bir yüz ifadesiyle. Yeni arkadaşının gitmesini istemiyordu.
    - Geleceğim, gelirken oyuncaklarımı da getireceğim diye karşılık verdi benim çikolata prensesim.
    Defne ile birlikte ziyaretçilerimi uğurladık. Hastalığım uçup gitmişti aklımdan .Bu sıcacık ortam kısa süreliğine de olsa onu unutturabilmişti. Serkanların gitmesiyle Defne ile yalnız kaldık odamda . Küçüğüm;
    - Burak abi iyileştiğim zaman beni Naz’ın yanına getirir misin ? O buraya yanıma gelecek ama iyileşince ben de onun yanına gitmek istiyorum dedi.
    ‘İyileşince ‘ diye geçirdim içimden. Buruk bir sesle;
    - Getiririm tabi canım . Çok mu sevdin sen Naz’ı ? dedim. Bu soruyu konuyu değiştirmek için sormuştum. Kollarını olabildiğince açarak ;
    - Hem de çok diye cevap verdi Defne ve hararetli bir şekilde oynadıkları oyunları anlattı. Onun o heyecanını gördükçe bende kendimden geçiyordum.
    Saat iyice ilerleyince Defne odasına gitti. Bende uyumaya çalıştım. Gözlerimi kapattığım anda Aylin’in silüeti canlandı gözümün önünde. Gece karası saçları, bal rengi gözleri o tatlı tebessümüyle karşımda duruyor gibiydi. Birden açtım gözlerimi, kayboldu Aylin.Ne oluyordu bana? Bu her ne ise bunu engellemeliydim. Başka çarem yoktu. Kendime böyle telkinlerde bulunurken uyuya kaldım.
    Sabah odamdaki sesle uyandım. Yeni oda arkadaşım gelmişti. Servet Amca’nın yatağında yatacak, onunla kaldığım bu odada kalacak yeni biri…
    - Özür dilerim, uyandırdım galiba,diyerek söze başladı.
    - Önemli değil dedim. Oysaki beni uyandırdığı için içimden kızmıştım ona.
    - Merhaba ben Hakan diyerek kendini tanıtmaya başladı. Tıp Fakültesi’nde öğrenciymiş. Fark ettiği kanser belirtilerinden şüphelenmiş ve doktora gitmiş, şüphesinde haklıda çıkmış; bağırsak kanseri olduğunu öğrenmiş. Fakat hastalık yayılmaya henüz başladığı için iyileşme ihtimali oldukça fazlaymış . Tıp öğrencisi olduğu için bu konuda oldukça bilgi sahibiydi.İyileşeceğini inanarak söylediği belli idi.
    Daha sonra ben kendimi tanıttım. Hastalığımdan falan bahsettim. İyileşeceğimden onun kadar umutlu olmadığımı söyleyince öyle düşünmemem gerektiğini söyleyerek bana karşı çıktı. Hemşirenin kahvaltı getirmesiyle konuşmamız sona erdi. Hiç iştahım olmamasına rağmen hemşirenin ardından odaya gelen annemin ısrarlarıyla bir şeyler yedim. Bir yandan da annemle Hakan’ı tanıştırdım. Annemin sıcakkanlılığı, Hakan’ın konuşkanlığıyla hoş bir sohbete başladılar. Bu sohbete ara ara bende katıldım.
    Tedavi saatimin gelmesiyle hemşirenin eşliğinde odadan çıktım. Sürekli yinelenen o işlemleri tekrar yaşadım. Ve tedavi sonunda yine üzerimde o yorgunluk ve halsizlik vardı.Odaya döndüğümde Hakan’ı yeni yatağında uyuyor buldum.Servet Amca geldi aklıma.Onun o yatakta yatışı,bana anlattığı hikayeler,verdiği öğütler,ailesinden bahsedişleri…Ayakta daha fazla duramayacağımı hissederek yatağıma yattım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
    Uyandığımda saat ikiyi gösteriyordu.Birazdan Aylin gelirdi.Yatağımdan kalkıp banyoya gittim.Elimi yüzümü yıkadım.sonra aynada kendime baktım.Bunu uzun zamandır yapmıyordum.Saat ilerledikçe ayna karşısındaki telaşım daha da arttı.Daha sonra yatağıma oturup tüm dikkatimi kapıya doğru yaklaşan ayak seslerine verdim.Odamın önünden geçen onlarca kişiden sonra nihayet o geldi.
    -Merhaba Burak dedi.
    -Merhaba dedim.
    Ve konuşmaya başladık.O konuşurken belli etmemeye çalışarak hep onu izledim.Hiçbir davranışını gözümden kaçırmamaya çalışıyordum.Her hareketini,her mimiğini dikkatle takip ettim.Bir yandan onu izlerken bir yandan da söylediklerini benimsemeye çalışıyordum.Bana oldukça sıkıcı gelen bu konuşmalar şimdi hiç bitmesin diye dua ediyordum.Benim düşüncelerimi sorduğunda susmak yerine artık cevaplar vermeye başlamıştım.Konuşmamız bittiğinde kapıya doğru yöneldi.Sonra birden bana dönüp;
    -Bu güzel konuşma için teşekkür ederim.Artık konuşmalara katılman beni çok mutlu etti,dedi.
    Gülümseyerek karşılık verdim.Odadan çıkıp görünmez oluncaya kadar ardından baktım.Bu sırada Hakan uyandı.Aylin’in ardından içimde oluşan mutlulukla ;
    -Uyandın mı? Dedim hakan’a sevecen bir tavırla.
    Gülümseyerek cevap verdikten sonra banyoya gidip yüzünü yıkadı.Yanıma döndüğünde ;
    -Bu neşeni neye borçluyuz Burak? Dedi.
    O kadar mı belli oluyor? diye düşündüm.Çok mu fark ediliyordu?
    -Her zamanki halim,pek neşeli değilim ki diye cevap verdim.
    -Dediğin gibi olsun ama sanki bu neşenin özel bir nedeni var gibi geldi bana.Hazal’ı gördüğüm o ilk zamanlardaki halimi hatırlattın bana,dedi.
    Demek ki sevincimin arkasında bir aşk olduğunu anlamıştı.Fakat ben bunu ona itiraf etmeyecektim.Daha kendime bile tam olarak itiraf edememiştim.
    -Sana öyle geliyordur Hakan.Hazal kim bu arada?diye sordum.Hakan’ın ısrarından kaçış için tam zamanında gelmişti bu soru.
    -Hazal benim dört yıllık sevgilim diyerek söze başladı.Lisenin son yılında tanışmışlar.İlk görüşte aşkmış onlarınki.Hakan Hazal ile tanışmak için yaptıklarını anlatırken gülmekten gözlerimden yaşlar geldi.Biraz zor ve komik olmuş doğrusu.Bir dargın bir barışık ama hep mutlu hep aşk dolu bu zamana kadar gelmişler.
    -Sana bir şey itiraf edeyim mi Burak?Hazal’ın belki de beni en çok etkileyen yönü o tatlı inatçılığıdır.İnatçı keçimdir o benim ama aynı zamanda tatlı gıcığım da,dedi Hakan.
    İnatçı keçi mi?bu benim Aylin için kullandığım tabirdi.işte yine o gelmişti aklıma;inatçı keçim,gece saçlım,güzel psikiyatristim…
    Geç saatlere kadar konuşmaya devam ettik.O bir şeyler anlattı,ben bir şeyler anlattım. En sonunda, günün verdiği yorgunlukla uyumaya karar verdik.Birbirimize iyi geceler dileyip uykuya daldık.Uzun zamandan sonra bu odada biriyle yatıyordum.Ve bu yeni oda arkadaşımı sevmiştim.
    Geç yatmanın acısı ertesi sabah çıktı.İkimiz de geç uyandık.Hemşireler kemoterapi için uyandırmasalar belki daha da uyurduk.Kemoterapiye giderken belki de iyileşirim diye geçirdim içimden.Sonuçta erken teşhis edilmişti hastalığım ve vücudumun tedaviye cevap verdiği söyleniyordu.Küçücük Defne’nin ve tıp öğrencisi Hakan’ın iyileşmeye dair umudu vardı da benim niye yoktu?Hem Aylin de öyle demiyor muydu bana?Umut etmem gerektiğini,pes etmemem gerektiğini söylemiyor muydu her defasında?Silkelendim birden.Bunları ben mi düşünüyordum?Duygularım,düşüncelerim iyice değişmeye başlıyordu.
    Kemoterapiden sonra odama döndüğümde annemle babamı beni bekler halde buldum.Annem sevinç dolu bir heyecanla;
    -Sana bir sürprizimiz var oğlum, dedi.
    -Ne sürprizi ? diye sordum merakla.
    -Doktorun durumunun gittikçe daha iyi olduğunu söyledi ve bu hafta sonu evimizde kalmana izin verdi.Hem bu sana da iyi gelir diye düşündük dedi annem.
    Babam, elinde annemin benim için hazırladığı küçük valizle bizi bekliyordu.Arabaya binip evimizin yolunu tuttuk.Giderken hep etrafı izledim;insanların koşuşturmalarını,ağaçları,çiçekleri…Evimizin bulunduğu Karanfil Sokak’a geldiğimizde gözlerimi hemen evimize çevirdim.Ben buradayım diye haykırıyordu adeta bana.Kapıdan içeri adımımı atarken hemen içime çektim havayı;hastane kokusu değildi.Evin her köşesini inceledim.bir değişiklik var mı diye baktım her yere.Hiçbir değişiklik yoktu,her şey aynı yerindeydi.Yokluğumda bir farklılık olmamıştı.Televizyon karşısında hazırlanmış yatağı görünce soru soran bakışlarla anneme baktım.
    - Senin için hazırladım Burakçığım.Odandaki yatağını da hazırladım.Orada sıkıldığında burada yatarsın diye düşündük, dedi.
    -Düşünceli annem benim, diyerek boynuna sarıldım.
    Bu sarılışla beraber annemin gözünden yaşlar akmaya başladı.Babamın ikimizi de kaplayan bir şekilde bize sarılmasıyla annemin gözyaşlarını hıçkırıkları takip etti.Bir süre böyle durduktan sonra televizyon karşısında hazırlanan yatağıma uzandım.Annemle babam da yanı başımdaki koltuklara oturdu.Biraz televizyon izledik,biraz sohbet ettik,annemin doktorumun tavsiyesiyle hazırladığı yemeklerden yedik.Bu güzel aile ortamından aylarca uzak kalmıştım.Bu kavuşmanın tadını çıkardım bol bol.annem ve babamla aynı çatı altında olmak…Meğer ne kadar da değerliymiş eskiden basit gelen bu kıymet.yatmak üzere odama gittim;evimdeki odama.başımı yastığa koyarken odamı,yatağımı bile ne kadar çok özlediğimi fark ettim.ışığımı kapatıp yatağımda huzurla uykuya daldım.

    Sabah annemin yanağıma kondurduğu öpücükle güne başladım. Mutfağımızda ailece güzel bir kahvaltı yaptık.Kahvaltıdan hemen sonra annem,ilaçlarımı almam gerektiğini söyledi.Evde kaldığım iki gün boyunca benimle ilgili her konuda ,özellikle ilaçlarım konusunda annem her zamankinden daha fazla ilgili ve titizdi.
    Günümü evde geçirdim çünkü doktor dışarı çıkmamı istememişti. Kah Annemlerle televizyon izledik,fotoğraflara baktık, kah odama çıkıp yalnız başıma kalmak istedim,uyudum. Eskiden oldukça sıkıcı gelen bu davranışlar artık benim gözümde paha biçilemezdi. İnsan bazı şeylerin değerini kaybetme korkusu yaşayınca hatta kaybedince anlıyordu.
    Bugün evimde son günümdü, yarın tekrar hastaneye dönecektim.Yine hemşireler , doktorlar olacaktı hep etrafımda. Hastane kokusu dolacaktı yine içime. Fakat Defne’nin , Hakan’ın ve Aylin’in yanına dönecektim yarın aynı zamanda .Acaba ben yokken neler yapmışlardı, beni hiç özlemişler miydiler? Bu sorular özellikle Aylin içindi. İşte bunu bugün burada kendi evimde odamda itiraf ediyordum kendime; ben Aylin’i seviyordum. Biliyordum bu olmaması gereken bir aşktı ama elimde değildi... Nasıl olmuştu, bu duygu nereden çıkmıştı bunu ben bile bilmiyordum.Ama bildiğim bir şey vardı ki; bu duyguyu hiç kimse bilmemeliydi, özellikle de Aylin. Bu hastalıktan kurtuluşumun mümkün olup olmadığı konusunda tam bir inanca sahip olmadan bu sırrımı kimse bilmeyecekti. Bu düşünce yoğunluğundan kendimi koparmaya çalışıp yatağımdaki son uykumun tadını çıkarmaya başladım.
    Sabah erkenden babam beni hastaneye getirdi.İki günlük bir moladan sonra her şey kaldığı yerden devam edecekti. Odama çıktığımda Hakan’la Defne konuşuyorlardı.Beni görür görmez yanıma koştu Defne.
    - Nerdeydin Burak abi. Uyanınca hemen odana geldim ama yoktum. Beni bırakıp gittin sandım , çok korktum dedi.
    - Ben de senin eve gittiğini ,bugün geri geri geleceğini söylüyordum Defne’ye. Senin yerine beni görünce çok şaşırdı ve biraz korktu. Sonra durumu açıkladım Defne’ye. Daha sonra da tanıştık bu tatlı kızla. Biz de senden bahsediyorduk öyle değil mi Defne dedi Hakan.
    - Evet , Hakan abi dedi Defne.
    - Ben seni hiç bırakıp gider miyim Defneciğim? Bak geldim işte dedim ve Defne’nin bana doğru açılan kollarına yöneldim.Bu kucaklaşmanın ardından valizimden, küçüklüğümden beri sakladığım oyuncak köpeğimi çıkarıp Defne’ye uzattım.
    - Bunu bana mı getirdin Burak abi, çok teşekkür ederim dedi.
    - O artık senin Defne, küçükken hep onunla oynardım ben. Adını Bodi koymuştum ama istersen sen başka bir isim koyabilirsin dedim.
    - Hayır, Bodi çok güzel bir isim dedi ve sıkıca sarıldı Bodisine . Yanağıma kondurduğu teşekkür öpücüğünün ardından elinde Bodi , odasına doğru gitti.
    Babam yanıma doğru yaklaşıp ;
    - Bu küçük kızı çok mu seviyorsun Burak ? Küçüklüğünden beri sakladığın, kimselere vermediğin o köpeğini hiç düşünmeden ona verdin dedi.
    - O benim küçük meleğim baba. Etrafına umut dağıtan küçüğüm diye cevap verdim.
    Babamın gitmesiyle hastanedeki odamda yine Hakan’la kalmıştım.Evden getirdiğimiz eşyalarımı dolabıma yerleştirdikten sonra hastanede dolaşmaya başladım.Amacım Aylin’i görmekti.Tüm hastaneyi dolaştım, yanımdan geçen her insanın yüzüne dikkatlice baktım. O mu diye fakat hiçbiri o değildi. Çaresiz tekrar odama yöneldim. Oda kapısının önüne geldiğimde genç bir bayan bana Hakan Yıldız’ın kaldığı odayı sordu. Odamızı göstererek;
    - Burada kalıyor, dedim.
    Onları yalnız bırakmak için odaya gitmekten vazgeçtim. Biraz daha dolaşır sonra giderim diye düşündüm.Dışarı çıktım ve oturduğum bankta başımı kaldırıp gökyüzüne baktım.Güneş ışıkları gözlerimi kamaştırıyordu.Gökyüzü tüm güzelliği ile üzerimizdeydi. Maviliğiyle insanı sakinleştiriyordu. Bulutların şekillerini bir şeylere benzetmeye çalıştım. Çocukluğumdan beri oynadığım bir oyundu bu. Köpek, insan yüzü, kalp gibi şekiller çıkartırdım bulutlardan. Biraz daha vakit geçirdikten sonra odama dönmeye karar verdim, yeteri kadar dışarıda durmuştum.
    Kapıda beni fark edince Hakan gülümseyerek yatağında doğruldu ve - Neredeydin Burak ? Gel seni Hazal ile tanıştırayım dedi.
    Demek bana anlattığı Hazal ,bu kızdı. Elimi uzatarak;
    - Merhaba dedim.
    El sıkıştıktan sonra yatağıma geçtim. Hazal gidene kadar bir şeyler anlattık , konuştuk, güldük. Çok hoş sohbetli biriydi. Hazal ikimizle de vedalaştıktan sonra gitti. O gittikten sonra Aylin’in gelmesini beklemeye koyuldum.Gelme saati yaklaştıkça içimdeki heyecanda artıyordu. Saatler geçmiş akşam olmuştu ama hala Aylin gelmemişti.Biraz daha bekledikten sonra hemşireyi çağırdım.
    - Bugün doktor Aylin Hanım gelmedi mi? Diye sordum. Görüşmemiz vardı fakat kendisini göremedim diye ekledim.
    - Aylin Hanım bir konferansa katılması gerektiğinden şehir dışında Burak Bey.Bu nedenle gelmemiştir diye cevap verdi hemşire.
    - Teşekkür ederim, dedim.
    Hemşire gittikten sonra Hakan bana dönerek ;
    - Üzülmüşe benziyorsun, dedi imalı bir tavırla.
    - Hakan ! dedim, ses tonumu biraz sertleştirerek.
    Yatağımda pencere tarafına döndüm.Acaba yarın gelecek mi? diye sordum kendi kendime.
    Ertesi sabah gözlerimi açtığım ilk andan itibaren de hep aynı soru vardı; acaba gelecek mi? Kemoterapiden sonra odama döndüğümde yatağıma uzandım ve gözlerimi saate dikip onun gelmesini bekledim hep. Yine o eski neşesiz, mutsuz halim vardı üzerimde. Hastalığımla ilgili kötü düşünceler hücum etti aklıma. Aylin’in yokluğu ne kadar da belli oluyordu. Oysa o şimdi yanımda olsa ben böylemi olurdum? Gelseydi, yine o konuşmalarıyla yanımda olsaydı. Ve geldi de . Ben bu düşünceler içinden çıkamazken onu gördüm kapıda. Yüzünde o gülümsemesiyle bana doğru yaklaşıyordu. İster istemez bir gülümseme yayıldı yüzüme
    – Merhaba Burak , nasılsın diye sordu. Ses tonundaki o yumuşaklık kulaklarımda yankılanıyordu.
    - Teşekkür ederim, iyiyim dedim. Kısa cevaplar vermeye çalışıyordum. Çünkü onun sesini duymak istiyordum hep.
    - Hemşireye dün neden gelmediğimi sormuşsun ,dedi.
    - Evet dedim. Sessizce hemen söylemişti demek hemşire. Ne gereği vardı ki söylemesinin diye kızdım.
    - İstanbul’da bir konferansa katılmam gerekiyordu.Dün oradaydım, o yüzden gelemedim diye açıkladıktan sonra hafta sonumun nasıl geçtiğini sordu.
    - Evimde ailemleydim, çok güzel geçti diye cevap verdim. Daha sonra uzun bir konuşmanın içinde buldum kendimi. Sorduğu her soruya cevap veriyor, o konuşurken tüm dikkatimle onu dinliyordum. Bir yandan da gözlerimi bir an bile kaçırmaksızın onu izliyordum. Fakat bunu ona belli etmemeye çalışarak yapıyordum. Konuşma bitip o gittiğinde içimde ondan kalan huzur ve mutluluk vardı. Aylin’in hemen ardından annem geldi.
    - Odanın kapısının önünde psikiyatristin Aylin Hanım ile karşılaştım, senin yanında geliyormuş dedi.
    - Evet konuşuyorduk, dedim.
    - Nasıl sana iyi geliyor mu terapiler ? Bu yardımlar kendini daha iyi hissetmeni sağlıyor mu? Oğlum. Eğer istersen başka bir psikiyatrisle görüşebilirim dedi.
    - Hayır, hayır dedim telaşla. İyi geliyor bu konuşmalar. Aylin Hanım da işini gayet iyi yapıyor. Başka birine gerek yok anneciğim dedim.
    - Buna sevindim oğlum.Gerçekten her geçen gün seni daha mutlu görmeye başladım.Psikolojik destek almanın yararlı olacağını söylemiştim sana. Başlarda istemedin ama bak şimdi kabul ediyorsun dedi başımı okşayarak.
    İçimden binlerce kez teşekkür ettim anneme.Daha sonra babam da geldi yanımıza . Bir süre yanımda kaldılar , daha sonra eve gitmek üzere yola koyuldular. Ne zamandır kitap okumadığımı fark ederek bir kitap aldım elime ve kitap okumaya başladım. Kitabın daha ilk sayfasında yazanlar dikkatimi çekti;
    Kendinize söz verin:
    O kadar güçlü olacaksınız ki kimse aklınızın huzurunu bozamayacak.
    Karşılaştığınız herkese sağlıktan, mutluluktan ve başarıdan bahsedeceksiniz.
    Tüm arkadaşlarınıza içlerinde bir şeyler olduğunu hissettireceksiniz.
    Her şeyin güneşli tarafına bakacaksınız ve iyimserliğinizin gerçeğe dönüşmesini sağlayacaksınız.
    Sadece en iyisini düşünerek , sadece en iyisi için çalışacaksınız ve sadece en iyisini bekleyeceksiniz.
    Başkalarının başarısına karşı sanki kendi başarınızmış gibi hevesli olacaksınız.
    Geçmişin hatalarını unutacaksınız ve geleceğin daha büyük başarıları için çalışmaya devam edeceksiniz.
    Yüzünüzde her zaman neşeli bir ifade olacak ve karşılaştığınız her canlıya bir gülümseme vereceksiniz.
    Kendi gelişiminize o kadar çok zaman ayıracaksınız ki başkalarını eleştirmeye vakit bulamayacaksınız.
    Endişelenmek için fazla büyük,öfkelenmek için fazla asil,korkmak için fazla güçlü ve acının varlığına izin vermek için fazla mutlu olacaksınız.
    Kendiniz hakkında iyi düşüneceksiniz ve bu gerçeği dünyaya fazla yüksek sesle değil müthiş eylemlerle ilan edeceksiniz.
    İçinizdeki en iyi olana sadık kaldığınız sürece tüm dünyanın yanınızda olacağı inancıyla yaşayacaksınız.
    Bu bir kişisel gelişim kitabı olmalıydı.Ben bu tarz kitapları okumazdım ki, nerden çıkmıştı bu kitap?Kitaplarımın arasına nerden karışmıştı acaba?Aklıma kapağın iç tarafına bakmak geldi.Belki kitabın sahibi oraya ismini yazmıştır diye geçirdim içimden.Kapağı açtığımda o ismi gördüm ve bir de yazılan yazıyı;

    ‘ Bu kitabın hayata bakış açını değiştirip hayatına güzellik katması dileğimle…’
    avatar
    1001110036


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 13/12/10

    HASTA................. Empty Geri: HASTA.................

    Mesaj  1001110036 Ptsi Ara. 20, 2010 2:53 pm

    AYLİN

    Demek ki geldiğinde haber vermeden kitabı odama bırakmıştı.Ondan aldığım ilk ve belki de son hediyeydi bu kitap.Onun da elleri dokunmuştu bu kitaba hatta belki de kokusu sinmişti.Sıkıca sarıldıktan sonra kitabı okumaya başladım.hiç ara vermeden,sıkılmadan son noktasına gelinceye kadar okudum.Ve benim için özel olan eşyaları koyduğum kutunun içine koyup uyumaya başladım.
    Sabah uyandığımda Hakan’ın çoktan uyanmış,giyinip hazırlanıyor olduğunu gördüm.Kıyafet seçmeye çalışıyordu.
    -Bu süslenmeni neye borçluyuz acaba? Dedim uykulu bir sesle.
    -Uyandın mı Burak?Günaydın.Hazal gelecek de bugün, o yüzden hazırlanıyorum.Seni de biraz süsleyelim mi?Senin için de değişiklik,hareket olur dedi.
    Ve tüm itirazlarıma rağmen kıyafet seçmeye koyuldu.Yaklaşık bir saat sonra ikimiz de hazırlanmıştık.Üzerimizdeki kıyafetler tabi ki günlük hayattaki ütülü pantolon ve gömlek değildi.birbiriyle uyumlu eşofman ve bluz giymiştik.Ama yine de hastane ortamı için biraz abartılı geldi bana.Değiştirmeye karar vermiştim ki hemşire tedavi saatimin geldiğini,doktorun bizi beklediğini bildirdi.Üzerimi değiştiremeden tedavi odasına doğru yöneldik.Koridora çıkıp o hastane kokusunu yoğun bir şekilde soluyunca midem bulanmaya başladı.Doktorun yanına gelince hemen kemoterapiye başladık.mide bulantım gittikçe artıyor, bir yandan da bayılma hissi yaşıyordum.Durumu doktor da fark etmiş olacak ki;
    -İyi misiniz? Diye sordu.
    Gözlerimi açtığımda koluma saplanan iğnelerle bir yatakta yatıyordum.Parmağımı kıpırdatacak gücüm yok gibi hissediyordum.Ben kemoterapide değil miydim?Ne olmuştu da buraya gelmiştim? İçeri giren hemşireye sorduğumda küçük bir baygınlık geçirdiğimi,önemli bir şeyin olmadığını söyledi.
    Küçük bir baygınlık ha! Kim bilir daha neler olacaktı?İyileşmeye başladığım,vücudumun tedaviye cevap verdiği yalandı belki de.Belki de son anlarımı mutlu geçireyim diye hafta sonunu evimde geçirmeme izin vermişlerdi.İyileşmek falan hepsi yalandı.gerçek belliydi,son belliydi.Öleceğimi bile bile bir de aşık olmuştum.Buna ne hakkım vardı!Ne bekliyor,ne umuyordum ki?Umut etmek mi?Umuyor muydum?Evet, umuyordum.Hastalığımı öğrendiğim o ilk zamanlardan bu yana değişmiştim.Başta sonu kabulleniyorken sonra farkında olmadan belki de son daha gelmemiştir,bir ihtimal daha vardır diye düşünmeye başlamıştım.Ve gerçek bir tokat gibi kendini hatırlatıyordu.
    Tam olarak kendime geldiğimde doktorun onayıyla odama yatırıldım.Yatağıma henüz yatmıştım ki içeri annemle babam girdi. Olanlardan haberdar olduklarından emindim. Telaşlı ve korkulu oldukları her hallerinden belliydi. Bayıldığımı ilk duyduklarında ne düşünmüşlerdi acaba ? Bekli de öldüğümü sanmışlardı. Babam yanıma yaklaşıp hiç bırakmayacakmışçasına elimi tuttu, bir yanda kendimi nasıl hissettiğimi soruyordu. Annemin titreyen elleri başımda dolaşmaya başlamıştı bile. Bir süre sonra Defne göründü kapıda . Elinde ona hediye ettiğim Bodi vardı, sıkı sıkı sarılmıştı oyuncağına . Başucuma gelip bir öpücük kondurdu yanağıma. Ne diyeceğini bilemeyen bu küçük kızdan gelen bu öpücük ne kadarda içtendi.Babam Defne’yi dizine oturtup bir yandan da elimi tutmaya devam etti. Annemin eli de hala başımdaydı. Bir sessizlik kaplamıştı odayı. Nefes alışverişler duyuluyordu.sadece odada. Birkaç dakika sonra Hakan geldi, üzerinde sabah bin bir heyecanla giyindiği kıyafet vardı. Sabah ki halimiz geldi aklıma Beni de giydirmişti.İtiraz etsem de heyecanı beni de sarmıştı.Hem belki Aylin’inde dikkatini çekerim diye düşünmüştüm. Ama işler hiç de tasarladığımız gibi gitmemişti.
    İçeri giren hemşire ,annemlere beni yormamalarını hatta mümkünse yalnız bırakmalarını söyledi. Bu istek annemin pek hoşuna gitmese de odadan çıktılar. Odada Hakan’la beraber kalmıştık. Ne bir şey düşünecek ne bir şey yapacak halim vardı.Kendimi uykunun o aziz kollarına bırakmayı tercih ettim yine . Böylesi daha kolay oluyordu.
    Gözlerimi açtığımda Aylin’in odadan içeri girmek üzere olduğunu gördüm.Tekrar gözlerimi kapatarak uyuma numarası yapmaya karar verdim.
    - Uyuyor mu ? diye sordu Hakan’a
    - Evet dedi Hakan.
    - Ne zaman yattı ? Uyanması yakın mıdır acaba ?
    - Uyuyalı hayli oldu. Bu gün tedavi sırasında bayıldı Burak. Bu yüzden pek iyi hissetmiyor kendini. Ne zaman uyanacağını bilemem diye cevap verdi.
    - Evet duydum. O yüzden geldim zaten , durumunu bir görmek istedim. Ama eğer uyuyorsa rahatsız etmeyeyim. Yarın tekrar geleceğim nasılsa dedi ve Hakan’a teşekkür edip oda kapısına doğru yöneldi. Ayak sesleri son bulana kadar gözlerimi açmadım, bu küçük oyunumu sürdürdüm. Hakan’ın anlamaması için bir süre daha böyle durdum.Sonra yeni uyanıyor gibi yaptım. Hakan Aylin’in geldiğini söylediğinde ilgilenmiyormuşçasına;
    - Öyle mi? dedim sadece.
    Yatak da öylece duruyor, yapacak hiçbir şey bulamıyordum.. Vakit geçirmek için televizyon izlemeye başladım.Televizyon ekranına acımasızca bakarken aklımdan yüzlerce düşünce geçiyordu ve ben bunu engelleyemiyordum. Bedenimin yanında ruhumda da hissettiğim yorgunluk gittikçe artıyordu.Günlerim aynı sıradanlıkla geçiyordu. Uyanıyor, kahvaltıdan sonra kemoterapiye alınıyor ya Defne ya da Hakan’la biraz vakit geçirdikten sonra Aylin geliyordu. Yine o başlardaki Burak’a dönmüştüm; Huysuz, mızmız, suskun ve umutsuz. Her sabah uyandığımda akşam olsa da uykuya kaçsam diye düşünüyor, her akşam uyumaya başlarken de acaba yarın uyanabilecek miyim diye soruyordum kendime.
    Odaya giren gün ışığına inat göz kapaklarımın açılışına engel olmaya çalıştım. Fakat bu inatlaşmada galip gelen taraf gün ışığı olmuştu. Etrafa baktığımda Hakan’ın hala uyuyor olduğunu gördüm. İlk defa ondan erken kalkmıştım.Yüzümü yıkadıktan sonra odaya döndüğümde o da yavaş yavaş uyanıyordu.
    - Günaydın dedim.
    - Günaydın dedi o da.
    Biz kahvaltıya başlarken annem geldi. Elinde üç buket çiçek vardı. Birini Hakan’a birini de bana uzattı.
    - Diğer çiçek kime anne? Diye sordum merakla.
    - Bu da Defne’ye oğlum dedi.
    - Anne, sen çiçeği bana bırak , ben veririm Defne’ye dedim.
    Defne’nin çiçeğini başucumdaki komodinin üzerine koyup elleriyle bana kahvaltı yaptırdı annem. Herhalde bu yüzden lezzetli gelmişti bana bu seferki kahvaltı. Hemşirenin kemoterapi saatinin haber vermesiyle yüzüm asıldı.İçimdeki bıkkınlıkla buna mecbur olduğumu içten içe kendime tekrar ederek doktorun yanına gittik. Sandalyeden stateskopa kadar odadaki her şey gözümü korkutuyordu.Bir an önce bitse diye geçiriyordum içimden.Tedavi nihayet bitip odama döndüğümde annemi beni bekler halde buldum.Üzerimde kemoterapinin bıraktığı yorgunlukla kendimi yatağıma attım.Annemle konuşmaya başladık. Evde neler yaptığını, beni ne kadar özlediğini , benim için hep dua ettiğini anlattı. Biz böyle konuşurken Aylin geldi.Annemle merhabalaştıktan sonra gözlerini bana çevirdi.Fakat hiçbir şey demedi. Annemle Hakan’ın dışarı çıkmasının ardından yanımdaki sandalyeye oturdu. Dün ben uyurken yanıma geldiğini, bayıldığımı duyduğunu, nasıl olduğumu merak ettiğini söyledi.Cevap veremedim,sustum. Daha sonra çiçekleri fark ederek;
    - Ne güzel çiçekler , nede güzel kokuyorlar. Hem de iki tane . Ne kadar çok seviliyorsun Burak dedi gülümseyerek.
    O beni konuşmaya çekmeye, benimle iletişim kurmaya çalıştıkça ben direniyor, cevap vermemeye çalışıyordum.Cevap vermiyordum fakat söylediği her sözü dinliyor , gizliden gizliye onu izliyordum. Her cümlesini , her hareketini, her mimiğini belleğime kazıyordum.
    - Senin için bıraktığım kitabı okudun mu? Diye sordu.
    -Hayır.Siz bana kitap mı bıraktınız? diye sordum.
    -Görmedin mi? Oysa görebileceğin bir yere koymuştum.Ama görmediysen sorun değil.Yine getiririm dedi.
    Aylin gittikten sonra ben de odadan çıktım ve Defne’nin yanına gittim.Yatağını boş görünce Sedef’e Defne’nin nerde olduğunu sordum.
    -Kemoterapiye gitmişti Burak abi ,diye yanıt verdi.
    Çiçeği özenerek Defne’nin yatağının üzerine koydum ve ziyaretçi koltuğuna oturarak küçüğümü beklemeye başladım.Sıkılmaya başlayıp, gitsem mi diye düşünürken hemşiresiyle birlikte Defne göründü.hemşire onu odasına bırakıp işine döndü.odasından içeri yavaş yavaş adımlarla girerken beni fark edince;
    -Burak abi ,diyerek boynuma sarıldı.
    Yatağına yönelince çiçekleri gördü.Bir çiçeklere bir de bana baktı şaşkınlıkla.Koltuktan kalkıp Defne’nin yatağa yatmasına yardım ettikten sonra çiçekleri annemin ona gönderdiğini söyledim.
    -Teşekkür ederim dedi sevinçle.
    Yatağa doğru eğilip yanağımı uzatarak;
    -Öpücüğüm nerde? Diye sordum gülümseyerek.
    Kocaman bir öpücük kondurdu yanağıma.Bu sırada uzun boylu,elli yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir adam girdi içeriye.Ayağındaki galoşu,eskimeye yüz tutmuş pantolonu,gömleğinin üzerine giydiği yıpranmış ceketi bu hastanedeki hastalardan biri olmadığını belli ediyordu.Defne yatağından inip baba diyerek bu adama doğru koşmaya başladı.Küçüğümün babasıydı demek ki bu adam.Birbirlerine sıkı sıkı sarıldıktan sonra Defne’nin yatağına doğru yöneldiler.Ben de pencerenin önünde durup onları izliyordum.O kadar mutlu görünüyorlardı ki…Bu güzel tabloyu bozmamak için hareket bile etmemeye çalıştım.Bir süre sonra Defne babası beni fark etti ve;
    - Siz defne’nin hep anlattığı Burak abisi olmalısınız dedi. Gülümseyerek;
    -Evet dedim.
    Babasına benden bahsettiğini duyunca çok mutlu olmuştum.
    -Ben de Ali.Defne’nin babasıyım dedi elini uzatarak.
    Elini sıktıktan sonra;
    -Tanıştığıma memnun oldum ,dedim.
    -Ben de diye karşılık verdi Ali Bey.Gerçi Defne’nin anlattıklarından dolayı biraz tanıyordum sizi.Şimdi de görmüş oldum dedi.Defne sizi çok seviyor.Ona burada yardım ettiğiniz,ilgi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim diye ilave etti.
    -Ne demek,asıl ben teşekkür ederim.Defne buraya alışmamda o kadar etkili oldu ki…Ben de onu çok seviyorum.Çok tatlı ve güçlü bir kızınız var dedim Defne’nin başını okşayarak.
    Biraz daha konuştuktan sonra baba kızı yalnız bırakmam gerektiğini hissettim.Konuşacak çok şeyleri olmalıydı.
    Odama döndüğümde annem hazırlanıyordu.Gitme vakti gelmişti demek.O gittikten sonra odada yalnız kaldım.Hakan da yoktu ortalıklarda.Tedaviye gitmişti herhalde.Yalnızlık kapladı her yanımı.Bu küçücük odanın duvarları üzerime gelmeye başladı.Sanki bir tabutun içindeymişim gibi hissettim.Nefesim kesiliyor gibiydi.İstemsizce kıyafetimin yakasını açtım.
    Hakan’ın odaya girmesiyle bu düşüncelerden uzaklaşabildim.
    -Ne düşünüyorsun öyle kara kara? Diye sordu Hakan.
    -Hiç diye cevap verdim.
    -Burak ben sıkıldım biraz.Tavla getirmiştim yanımda.Oynamayı biliyorsan oynayalım mı?dedi Hakan.
    Babamla tavla oynayışlarımız geldi aklıma.Her akşam istinasız oynardık ve her oynayışımızda bu sefer ben kazanacağım diye başlardım oyuna.Ama her defasında kazanan babam olurdu.
    -Tamam oynayalım, diye cevap verdim.
    Zarları her yuvarladığımda oyuna olan heyecanım daha da artıyordu.Oyunun büyüsüne gittikçe kapılıyordum. Zaman geçirmek, ölüm düşüncesinden biraz da olsa uzaklaşmak için tavla iyi gelmişti.
    - Bu ne şans Burak. Bu sefer yenen sen oldun ama bunun rövanşı da var ,dedi gülümseyerek Hakan.
    Babam bana dediği “her zaman “ sözü döküldü dilimden. Sonra Hakan’la beraber televizyon izlemeye koyulduk. Kendimizi öyle kaptırmışız ki zamanın nasıl geçtiğini, havanın kararıp akşam olduğunu film bitmeden fark edemedik. Günün üzerimizde bıraktığı yorgunlukla güzel bir uykuya daldık .
    Kahvaltıdan sonra kemoterapiye gittim. İlaçlar, tedaviler artık gittikçe çekilmez dayanılmaz oluyordu benim için. O iğneler vücuduma değil de ruhuma batırılıyor gibi geliyordu.
    Kemoterapi sonrası odama dönüp kapıyı açtığımda odamdaki kalabalığı gördüm. Annem , babam, Defne , Hakan , Aylin ve benimle ilgilenen iki hemşire odayı doldurmuş beni bekliyordu. Kapıyı açtığımda “Doğum günün kutlu olsun Burak” diye şarkı söylemeye başladılar. Odaya asılan süsler iyice farklı bir yere dönüştürmüştü ortalığı.Odamı hiç bu kadar kalabalık gördüğümü hatırlamıyorum. Ve herkes benim doğum günüm için , benim için toplanmıştı.
    Bu hastalık bana doğum günümü de unutturmuştu. Beni asıl hayrete düşüren buydu. Kendi doğum günümü unutacak hale gelmiştim . Hakan ;
    - Hep kapıda mı durmayı düşünüyorsun Burak ? Hadi gel de şu pastayı kes artık dedi yine o neşesiyle.
    Masanın önüne geçip pastaya baktım. Fotoğrafımı yaptırmışlardı pastanın üstüne. Pastanın üstündeki mumları üflerken çırpılan eller odamda yankılanıyordu.Başta annemle babam olmak üzere herkesi teker teker öptüm ve hepsine teşekkür ettim.
    Babamla annem dizüstü bilgisayar hediye etti bana .Hakan ise kıyafet almıştı.Küçüğümün aldığı oyuncak çok tatlıydı. Aylin’in bana doğum günü hediyesi bir kitaptı. Kitabı verirken;
    - Diğer kitabı bulamadığın için o kitabın aynısını aldım. Tekrar doğum günün kutlu olsun Burak, mutlu yıllar dedi.
    Pastamızı yedikten sonra muhabbet etmeye başladık hep beraber.Biraz sonra hemşirelerin ilaç saatini haber verip ilaçlarımızı getirmesiyle;
    - Bari bugün yapmayın dedi o espriliğiyle Hakan.
    İlaçları aldıktan sonra;
    - Bugün terapi yapacak mıyız diye sordum Aylin’e ,
    - En güzel terapiyi şu an yapıyoruz zaten dedi gülümseyerek.
    Yorucu fakat güzel bir gün sona eriyordu. Hastanede kutladığım bu yılki doğum günümde bitiyordu. Herkes gittikten sonra yatağıma yatıp bu günün her anını hatırlayıp belleğime kazıdım.
    Sabah uyanıp sıradan bir günüme daha başladım. Yeni bir güne yorgun ve hastalıklı bir vücutla başlıyordum yine. Günün daha ilk saatlerinde bile halsiz hissediyordum kendimi. Kahvaltı yapıp yatağıma uzandım yine. Biraz kitap okuduktan sonra pencerenin önüne geçip dışarıyı izlemeye başladım.Dışarıda güzel bir hava varken bu odada beni boğan bir havayı çekiyordum içime.
    Birden çok daha artmış bir derecede yorgun hissettim vücudumu. Ellerim soğumaya ve başım dönmeye başladı.Yavaş yavaş gözlerim kararırken bacaklarımın bedenimi taşımadığını hissettim. Bayılmak üzere olduğumu fark edince;
    - Hakan diye mırıldandım sesimin çıktığı kadarıyla,
    Ve yere yığıldım.
    Gözlerimi yavaş yavaş açmaya başlıyordum. Etrafımı net göremezken bir süre sonra netleşmeye başladı görüntüler. İlk olarak babamı ve doktoru gördüm.Yanlarında annem , Hakan ve bir hemşire vardı. Herkes telaş içindeydi.Annemin gözündeki yaşları fark edebiliyordum. Işık vurdukça parlayıp daha da belirgin oluyordu. Doktor beni muayene edip
    İlaç verdikten sonra geçmiş olsun deyip gitti. Peşinden de babam çıktı. Durumumu konuşacaklarını tahmin edebiliyordum.
    Dün bu odada güzel bir nedenle toplanan kalabalık bu gün bayılmam yüzünden buradaydı. Bütün tezatlıklar bir aradaydı hayatta. Mutluluk duygusunun yanında mutsuzluk, sevincin yanında hüzün , gülümseyişin yanında ağlama ve doğmanın yanında ölüm vardı. Gerçeklerim hayallerime engel oluyordu. Gözümden bir damla yaş sızıyordu yanağıma doğru. Annem bunu fark etti ve yumuşacık elleriyle sildi göz yaşımı.
    Babamın içeri girmesiyle gözlerimiz ona çevrildi.Fakat o hiçbir şey demedi. Kimsenin de ne olduğunu soracak gücü yoktu. Bilmemek belki de daha iyi olacaktı.
    Gün boyunca doktor ve hemşireler yanıma gelip durumumu yokladı. Annemle babam hep baş ucumdaydı. Hakan da elinden geldiğince yardım etmeye destek olmaya çalışıyordu. Defne’yle beraber Aylin geldi yanıma .Ona , Aylin’e bu bitmiş tükenmiş halimle görünmek istemiyordum.
    - Defne seni görmek istedi. Kısa süreli olması şartıyla kabul ettik dedi.
    Aylin’in elini bırakıp yanıma geldi Defne.
    - Burak abi diyerek yatağa rağmen boynuma sarılmaya çalıştı. Fakat boyu yetmediği için sadece koluma dokunabildi.
    Küçük bir gülümsemeyle baktım küçüğüme.
    -Defne, hadi odana dönelim,yormayalım, Burak ağabeyini.Sonra yine geliriz dedi Aylin.
    -Tamam ,dedi ve üzgün bir yüz ifadesiyle Aylin’in yanına döndü.
    Kapıdan çıkmak üzereyken bana doğru bakıp;
    -Burak abi,ben seni çok seviyorum dedi.
    -Ben de seni küçüğüm dedim.
    Onlar gittikten sonra annemlerle ve Hakan’la kaldım odada.Hazal’ın gelmesiyle Hakan da Hazal ile koridora gitti.Ailemle beraber kalınca içimde biriktirdiğim gözyaşlarımı sessizce akıtmaya başladım.Erkekler ağlamaz derdim.Fakat şimdi anlıyordum ki bu yalandı.Her erkek gibi ben de ağlıyordum işte.
    Her gün daha da yoğun bir şekilde tedavi görmeme rağmen hastalığın vücudumu iyice ele geçirdiğini hissediyordum.İçimde iyileşmeye dair en ufak bir ümit kırıntısı bile kalmamıştı.
    Kemoterapiye giderken, sevmediğim bu kokuyu belki de içime son çekişlerim diye düşündüm.Tedaviye başladıklarında odama döneceğim anı beklemeye koyuldum sabırsızlıkla.
    Odaya gelince annemin kollarına attım kendimi.Bayılma sürecim başladığından beri yoğun bir duygusallık içindeydim.Annemin elleri başımı okşarken uyuyakaldım.
    Uyandığımda Güneş batmak üzereydi.Odaya Aylin geldi.Annem bizi yalnız bırakmak için dışarı çıktı.
    -Merhaba Burak dedi Aylin.
    -Merhaba diye karşılık verdim.
    O konuşmaya başladı. Fakat ben söylediklerini algılayamıyor, anlamlandıramıyordum.Beynim hastalık,kanser,umut ve direnç kelimelerini artık kabul etmiyordu.O anlatırken sessizce onu izledim.ara ara elleriyle saçlarını düzeltişi,bakışlarının anlamlılığı,hareket ettikçe odaya yayılan kokusu…Ve evet artık içimden de olsa haykırarak söylüyordum;Aylin’e aşıktım.Hayatımın en zor döneminde,son günlerimde karşıma çıkan bu kızı seviyordum.
    Konuşma bitip Aylin kapıdan çıkmak üzereyken ona gitme diyemedim.Dilimin ucun gelen bu kelimeyi ona söyleyemedim.Gözlerimi üzerinden ayırmadığım,seyretmeye doyamadığım bu kadın giderken ardından bakakaldım.
    Baktığım her yerde onun gözlerini görür olmuştum.Her duyduğum sesin ona ait olmasını istiyordum.Akşamları başımı kaldırıp simsiyah gökyüzüne baktığımda gece karası saçları geliyordu aklıma.Her zaman kalbimin en derinlerindeydi.
    Elime bir kalem ve kağıt alarak Özdemir Asaf’ın Seni Seyrederdim şiirini yazdım.Servet amca sayesinde öğrendiğim bu şiir duygularımı anlatmada en iyi yoldu.
    Daha sonra Defne’nin yanına gittim.Küçük meleğim ona hediye ettiğim oyuncak köpeğine sarılmış uyuyordu.Yanağına bir öpücük kondurup usulca odasından çıktım.
    Odama döndüğümde Hakan yatmak için hazırlanıyordu.
    -Hakan senden bir şey isteyebilir miyim? Diye sordum.
    Şaşırmış bir şekilde;
    -Tabiki Burak dedi.
    Şiiri yazdığım kağıdı Hakan’a uzatarak;
    -Ölmek üzere olduğumda bunu Aylin’e verir misin? Dedim.
    -Sana öyle bir şey olmayacak.henüz çok erken, dedi.
    -Lütfen dedim daha fazla konuşacak halim olmadığını belirterek.
    -Nasıl istersen dedi ve kağıdı aldı.
    -Teşekkür ederim dedim ve sarıldık.
    İkimiz de yataklarımıza yatıp gözlerimizi kapattık.Neler neler geçiyordu beynimizden.Birbirimize iyi geceler diledikten sonra kısa bir ölüm olan uykuya bıraktık kendimizi.
    Uyandığımda saat sabahın sekiziydi.Hakan hala uyuyordu.Koridordaki ayak sesleri geliyordu kulağıma.Uykuya dönmek için kapattım gözlerimi.Ama olmuyordu,uyuyamıyordum.Bu huyumdan nefret ediyordum;bir kere uyanınca tekrar uyumaya çalışsam da nafileydi,uyuyamazdım.Yatakta biraz dönüp durduktan sonra televizyon izleyeyim diye düşündüm.Kumandaya uzanmak için yatağımdan doğrulduğumda şiddetli bir şekilde başım döndü.Tekrar yatağa yatmaya çalıştım.Belki geçer diye gözlerimi kapatıp öylece durdum.Zaman geçmesine rağmen baş dönmem hala devam ediyordu.En sonunda Hakan’ı uyandırmaya karar verdim.Bir süre Hakan diye seslendikten sonra uyandırmayı başardım.Kendimi çok kötü hissettiğimi,hemşirelere haber vermesini söyledim.Hızlıca çıktı odadan.Hemşireyle döndüğünde durumum daha da kötü bir hal almıştı.Vücudum dayanılmaz bir şekilde acı veriyordu bana.Parmağımı bile kıpırdatamayacak derecede güçsüzdüm.Tükenmiş bir durumdaydım.Son benim için iyice yaklaşıyordu.
    Hemşirelerden biri doktoru çağırmaya gitti.Bu sırada da kalan hemşirelerden bazıları benim için gerekli uygulamaları yaparken diğerleri de Hakan’ı sakinleştirmeye çalışıyordu.Doktordan önce annemle babam gelmişti odaya.Ne kadar da çabuk haberleri olmuştu.Telaşları her hallerinden belliydi.Beni,başımda hemşirelerle bu halde görünce korkuları daha da arttı.Annemin ’oğlum’ feryatları yankılandı duvarlarda.Babam bir yandan hemşirelerden bilgi almaya çalışırken bir yandan da annemi sakinleştirmek için uğraşıyordu.Doktor kapıdan içeri girerken hemşireler annemi,babamı ve Hakan’ı dışarı çıkardı.Hızlı bir şekilde beni muayene ettikten sonra doktor,hemşirelere beni derhal yoğun bakıma almalarını söyledi.
    Yarı baygın bir halde, sedyenin üzerinde yoğun bakım ünitesine doğru götürüldüm.Cihazlarla dolu olan bu oda çok ürkütücüydü.her taraftan kablolar fışkırıyor,cihazların sesi hiç susmuyordu.
    Gözlerimi açarken, cam kapının ardından bana bakan ailemi gördüm bulanık bir şekilde.Gözlerimi tam açamıyordum.buna gücüm yetmiyordu.ailemin yanında küçük Defnem,oda arkadaşım Hakan,eskimeyen dostum Serkan ve imkansız aşkım Aylin vardı.Gözlerimi araladığımı fark ettiklerinde bir sevinç oluşmuştu içlerinde.Bunu yüzlerinden ve bakışlarından anlayabiliyordum.Etrafı kaplayan kara bulutlar biraz olsun dağılmıştı.
    Serkan koşarak doktorlara gözlerimi açtığımı haber vermeye gitti.Bir süre sonra yanında doktorlarla beraber döndüğünde kapıdaki yerini aldı.Yanıma gelen doktorlar durumumu inceledikten sonra iğnelerimi değiştirip vücuduma yeni ilaçlar enjekte etmeye başladılar.Cihazlarla da bir şeyler yaptıktan sonra odadan çıktılar.
    Kapıda babamların doktorlarla konuşmak için onların önünü kestiğini görebiliyordum.Babamın sorularına kafa sallayışları sonucu annemlerin yüzünde beliren olumsuz ifadeler durumu belli ediyordu.Gözlerimi açık tutmaya daha fazla dayanamayarak yeniden kapanmalarına izin verdim.
    Saatler süren bir uykunun ardından gözlerimi açtığımda yanımda Serkan’ı gördüm.baş ucumda durmuş yaşlı gözlerle bana bakıyordu.Bu ana kadar birlikte yaptığımız şeylerden bahsediyordu.Onunla yaşadığım tüm anılar belirdi gözümde;kan kardeş oluşumuz,yaramazlıklarımız,ilk aşklarımızı birbirimize anlatışımız…
    Serkan çıktıktan sonra Hakan geldi.o neşeli tavrından eser kalmamıştı.Buruk bir sesle;
    -Oda sensiz çekilmiyor Burak.hadi kalk da tavla oynayalım dedi.
    Bir şeyler daha söyledikten sonra çıkmak için kapıya doğru yöneldi.
    -Şiir diye fısıldadım arkasından.Duymuş olması için dua ediyordum çünkü tekrar söyleyecek gücüm yoktu.Bana dönerek;
    -Ne zaman vereyim?diye sordu.
    -Şimdi dedim sessizce.
    Gitti.Cebinden çıkardığı kağıdı Aylin’e uzattığını ve bir şeyler söylediğini görebiliyordum.Aylin kağıdı açıp okudu.sonra bana yöneltti bakışlarını.Ona bakacak cesaretim yoktu.Hemen kapattım gözlerimi.
    Defne’nin içeri girmesiyle gözlerimi açtım ve Aylin’in tarafına bakmamaya çalıştım.Elindeki oyuncak köpeğini sıkı sıkı tutuyordu Defne.
    -Burak abi sen hasta mı oldun?Çabuk iyileş olur mu?Sen yokken Bodi ile tek başıma oynadım.Hasta olduğun için hep ağladım ben dedi ve o küçücük elleriyle yüzüme dokundu..
    Defne’nin ardından Aylin girdi odaya.Elimi tutarak yazdığım şiiri okumaya başladı.Ve gidene kadar hiç bırakmadı elimi.İşte bu an benim için ölümsüzdü.
    Aylin çıkınca annemle babam geldi yanıma.İkisinin de gözleri yaşlar içindeydi.Hiçbir şey demeden öylece baktılar bana önce.Sonra tekrar ağlamaya başladılar.Oğulları gözlerinin önünde ölüyordu.Annemin elleri vücudumda gezindi.Sanki gitmeme engel olmaya çalışırcasına bileklerimi tuttu.
    Hemşirelerin gelip onları dışarı çıkarmasıyla yalnız kaldım.Hayatımın her anı sırayla canlandı beynimde;küçüklüğüm,çocukluğum,gençliğim…Hepsi teker teker geçti gözümün önünden.yaptığım her şeyi birer birer hatırladım.Bazıları için keşke yapmasaydım bazıları içinse iyi ki yapmışım dedim.Sonra dışarıda bekleyen sevenlerimin,sevdiklerimin,ailemin az önce yaptıkları,söyledikleri geldi aklıma.Bu konuşmaların hepsi veda idi.
    Bunları düşünürken son’ ben geliyorum’ demeye başlıyordu.Hiçbir yerimi hareket ettiremiyordum.Vücudum soğuyor,buz gibi oluyordum.kanım çekilmeye başlıyordu.her taraf karanlık oluncaya kadar Hakan’a,Serkan’a,Defne’ye,Aylin’e,anneme ve babama baktım.Görüntü bulanıklaştı ve sonra gözlerim kapandı.Elimin yatağın kenarından sarkmasıyla dışarıda kopan çığlıkları duydum son kez.Ölüm kapıma dayanmış,ruhum ve bedenim ayrılmaya başlamıştı.Sonsuza yolculuğum başlıyordu.




    *



    Alarmımın çalmasıyla kendimi attım yataktan.Bir kabus görmüş olmalıydım.Bu kötü rüyanın üzerine bir bardak su içmek için mutfağa giderken hepsi rüyaymış diye sevindim.




    * SON *

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 9:37 am