ALİ
Ali fakir ve mütevazı bir ailenin tek çocuğuydu. Kendisi ilköğretimi yeni bitirmiş on beş yaşlarında genç ve yakışıklı bir delikanlıydı. En büyük hedefi öğrenimini sürdürüp öğretmen olmaktı. Öğretmen olmayı en çok gelecek nesli iyi bir seviyeye getirmek ve ailesini kötü durumdan kurtarmak için istiyordu. Ancak önünde büyük bir engel vardı. Köylerinde öğrenime devam etmesi için bir lise yoktu. Tek çare okuması için büyük bir şehre gitmekti. Ama bunun için ne ailesinin imkânı vardı ne de Ali köylerinden dışarı hiç çıkmamıştı. Büyük şehirde ne yapardı nasıl geçinirdi. Ayrıca Ali içine kapanık bir çocuktu kimseyle kolay kolay iletişime geçemez ve arkadaşlık kuramazdı. Bu uzun düşünceleri sonunda Ali bir karara vardı. Akşam olduğunda babasına konuyu açacak ve okumak yerine tarlada ailesine yardım etmek istediğini söyleyecekti. Hava kararmış akşam olmuştu. Belli ki babası tarlada çok yorulmuştu yorgun argın eve geldiği belli oluyordu. Ama hala o yüzündeki gülümseme ifadesi her zamanki gibi vardı.
Babası çok iyi bir insandı Ali’yi de çok severdi ve Ali ne istese yapardı. Ali’nin ileride çok iyi bir öğretmen olmasını istiyordu. Ali’nin babasının ismi Halil, annesinin ismi ise Elif di. İkisi de çok iyi insanlardı. Fakirlerdi ama fakir olmalarına rağmen bu onların mutlu aile yaşamını etkilemiyordu. Ali’nin annesi ve babası şimdiki kadar imkânlara sahip olamadıkları için okuyamadılar. O yüzden çok çalışıp Ali’yi okutmak istiyorlardı. Ali’nin kendileri gibi cahil kalmasını istemiyorlardı. Ali okuyacak ve başarılı bir öğretmen olacaktı onların gözünde.
Halil bey tarladan geldiği için üstü başı toprak içindeydi. Yaz günü olduğu için tarlada sıcağın altında terlemişti de o yüzden hemen banyoya girdi ve sonra da kıyafetlerini değiştirdi. Odaya geldiğinde karnının aç olduğunu hissetti‘ Hanım sofrayı kur da yemek yiyelim’ dedi. Elif hanım bu söz üzerine sofrayı hazır etti ve hep beraber yemeğe oturdular. Halil bey yemek yedikten sonra‘ bunun üzerine bir kahve de iyi gider’ dedi eşine. Elif hanım kahveyi hemen hazırladı. Kahveyi keyifle içtiler. Ali’nin içi kıpır kıpırdı. Müsait bir ortam yaratıp düşüncelerini babasıyla paylaşmak istedi. Ali tam konuşmaya hazırlanıyordu ki babası ondan önce davranıp Ali gel yanıma otur seninle konuşacaklarımız var dedi. Ali oturduğu yerden kalkıp babasını oturduğu yere gitti ve evet baba benimle konuşacaklarını merak ediyorum seni dinliyorum. Ali merak içinde babasının onunla ne konuşacağını merak ediyordu ve babasını bir an önce konuya girmesini istiyordu. Babası konuşmaya başladı. Oğlum bildiğin gibi köyümüzde senin orta öğretimini sürdürmen için gerekli olan okul yok o yüzden seni okuman için İzmir’de oturan Orhan dayının yanına göndermeyi düşünüyorum. Ali babasını bu sözlerine çok sevinmişti dünyalar onun olmuştu. Ama bu sevinci fazla sürmedi. Nasıl olur baba tarladan kazandıkların bize ancak yetiyor İzmir gibi büyük bir şehirde beni nasıl okutacaksın? Baba bu konuyu ben de düşündüm ama ben bunun seni mağdur durumda bırakacağını düşündüğüm için okumamaya ve tarlada size yardım etmeye karar verdim. Ali bu kararı gerçekten böyle düşündüğü için söylemiyordu, tek düşüncesi ailesinin onun yüzünden zor duruma düşmemesiydi. Babası Ali’ye sert bir şekilde karşı çıkarak hayır oğlum sen İzmir’e dayının yanına gidip okuyacaksın. Gerekirse biz annenle sabah akşam çalışıp seni okuturuz. Biz okuyamadık bari sen okuyup büyük adam ol. Varımızı yoğumuzu sana harcasak da sen okuyacaksın ve öğretmen olacaksın dedi. Annesi de Halil Bey’in görüşlerine destekler nitelikte kafasını salladı. Ali ailesinin bu düşünceleri karşısında çok mutlu oldu ayağa fırlayıp annesini ve babasını defalarca öptü. Çok sevinçliydi. Nasıl sevinçli olmasın ki, öğretmen olma hayali gerçek olacaktı. Ali’nin bu sevincini gören anne ve babası daha da mutlu oldu. Ama babasını derin bir düşünce kapladı. Oğlunun okumasını çok istiyordu ama gerçekten de Ali’nin dediği gibi buna imkânı yoktu. Babası içinden Allah kerimdir bize bir çıkar yol gösterir diye söylendi. Annesi de sevinmişti sevinmesine ama içini büyük bir hüzün kaplamıştı. Kolay değildi yıllardır dizinin dibinden ayırmadığı oğlunu birden başka bir şehre göndermek. Bir de Ali ailesini tek çocuğu olduğu için hiç kolay değildi. Ali evden gidince evin neşesi de gidecekti. Evde Elif Hanım ve Halil Bey yıllar sonra başbaşa ve yapayalnız kalacaktı.
Ali de heyecanla İzmir ve yeni okulunun nasıl olacağına dair hayallere dalmıştı ama bir yandan da ailesinden ayrılacağı için o da çok üzülmüştü. Bu sayede öğretmen olma hayallerine bir adım daha yaklaşmıştı. Ailesinin ona karşı gösterdiği büyük özveriden sonra Ali’ye yapacak tek bir şey kalıyordu o da derslerine çok çalışıp ailesinin istediği gibi bir öğretmen olmaktı. İlkokulda dersleri de çok iyiydi eve hep takdir teşekkür ve onur belgeleri ile gelip ailesini sevindirmeyi bilirdi. Lisenin ilkokula benzemeyeceğini orada daha çok ders çalışması gerektiğini biliyordu. Ama ders çalışmaktan başka ne işim olacak diye düşündü. Ali heyecandan sabaha kadar uyuyamadı. Okulların açılmasına da az bir vakit kaldığı için Ali bu son günlerinde tarlada ailesine yardım etmek için erkenden kalkıyordu ve tarlaya gidiyordu. Hava her ne kadar sıcak olsa da Ali tarlada ailesine yardım etmekten mutluydu. Genelde tarlada yorulduğu için eve yorgun argın geliyor yemeğini yiyip hemen yatıyordu. Halil bey de çocuğunu okula gönderecekti göndermesine ama parası olmadığı için düşünceliydi. Tam da bu sırada tarlada mahsuller olgunlaşmıştı. Ali’nin okuması için gerekli olan paranın bir miktarı çıkmıştı. Ali de büyük şehre gideceği için köy yerinde giydiği kıyafetler orada uygun olmazdı o yüzden Ali’ye yeni kıyafetler almak gerekiyordu. Bunu tarladan sattığı mahsullerden karşıladı.
Halil Bey eline geçen parayla oğlunun ufak tefek ihtiyaçlarını karşılıyordu. Ali’ye yeni pantolon, gömlek, ayakkabı vb. ihtiyaçlarını aldı. Ali de babasının ona aldığı bu kadar şeyden sonra tarlada daha da çok çalışmaya başladı. Günler böyle birbiri ardına geçti. Ali’nin İzmir’e gitmesine bir hafta kalmıştı. Annesi ve babası ondan ayrılacağı için günler geçtikçe çok üzülüyordu Ali’de onlardan ayrılacağı için üzgündü, ileride Ali’nin büyük bir öğretmen olacağını düşününce bu ayrılık onların üzüntülerini azaltıyordu. Artık, Ali’nin köyünden ve ailesinden ayrılacağı gün gelip çatmıştı. Hep beraber Ali’nin İzmir’e gideceği otobüse bindirmek için ilçedeki otobüs terminaline kadar gittiler. Babası ve annesi Ali’yi sıkı sıkı tembihliyorlardı. Oğlum sakın kimseye güvenme, kendine iyi bak, paranı çar çur etme, derslerine iyi çalış ve derslerinden başka hiçbir şeyi düşünme diyorlardı. Paran bittiğinde bize haber ver kendini bizden habersiz bırakma. Babası Ali’ye Orhan dayın seni İzmir otogarında karşılayacak dayın gelmeden hiçbir yere ayrılma dedi. Gitme vakti yaklaştıkça hepsinin içini ayrı ayrı hüzün kaplamıştı. Yavaş yavaş gözlerden yaş damlaları dökülmeye başlamıştı. Birlikte ağlıyorlardı.
Otobüsün kalkma vakti gelince babası Ali’nin eline bir miktar para sıkıştırdı, paranı tutumlu harcamaya bak dedi. Güle güle oğlum derslerine iyi çalış derslerinden başka bir şey düşünme, canını sıkma dedi ve oğlunun yanaklarından öptü. Annesi de ağlar bir şekilde Ali’nin yanaklarından öptü. Ali de annesinin ve babasının ellerini öpüp güle güle görüşmek üzere deyip otobüse bindi. Otobüs yola koyulmuştu ve Ali hala ağlıyordu. Çünkü Ali annesinden ve babasından hayatı boyunca ilk defa ayrılıyordu.
Otobüs hareket etmişti ama Ali gözyaşlarını tutamıyor ve hala ağlıyordu. Yanında da kendi yaşlarında genç bir delikanlı oturuyordu. Ali’ye niye ağlıyorsun diye sordu. Ali ağlamayı kesip evimden ilk defa ayrılıp liseyi okumak üzere İzmir’e gidiyorum o yüzden dedi. Yanındaki genç birden şaşırdı. Ne güzel ben de aynı şekilde ailemden ayrılıp İzmir de teyzemlerin yanına liseyi okumaya gidiyorum dedi. Aynı dertten muzdaripiz dedi. Ali gerçekten de öyle mi diye sordu. Gerçek tabi bizim oturduğumuz yerde lise vardı fakat iyi bir lise değildi. İlerideki hedeflerime ulaşabilmem için eğitimi iyi olan bir lisede öğrenim yapmam gerektiğine kanaat getirdim dedi. Ali hayat hikâyesi kendisine bu kadar çok benzeyen bir yol arkadaşı edindiği için mutluydu. Bu arada tanışmayı unuttuk benim adım Ali senin adın ne dedi. Genç, Hikmet dedi. Tanıştıktan sonra beraber sohbet etmeye başladılar. Ali Hikmet’e ileride ne olmak istiyordun ki iyi bir lisede okumak istiyorsun diye sordu. Hikmet hemen cevabı verdi ve hukuk okumak istediğini söyledi. Ali bu tercihinin sebebi ne diye sormaktan kendini alıkoyamadı. Hikmet’in cevabı zaten hazırdı. Çünkü ülkemizdeki hukuksal eksiklikleri ve yanlış şeyleri görüyorum, bunları düzeltmek istiyorum onun için dedi. Ali de ona bir amaç için bu mesleği tercih etmen çok güzel dedi, öyle olmasa sıradan bir hukukçu olmaktan öteye gidemezdin dedi ve ekledi bir mesleği seçmeden önce amacını olması önemli bir şey dedi. Ali ben de öğretmen olmak istiyorum ve bana göre çok önemli bir amacım var dedi. Ülkemizde köy okullarında eğitim iyi ve kaliteli değil onun için iyi bir öğretmen olup bu yanlışlıkları düzeltmek için öğretmen olmayı tercih ettim dedi. Ali de Hikmet de belli bir amaç için yola koyulmuşlardı ve kararlılardı yollarından dönmeye ya da amaçlarından vazgeçmeye niyetleri yoktu. Ülkemiz böyle düşünen gençler sayesinde kalkınacak ve gelişecekti. İkisinin de konuşarak acıları bir nebze olsun dinmiş ve kendilerine iyi bir yol arkadaşı buldukları için sevinmişlerdi. Hikmet, Ali’ye İzmir’de hangi okula gideceğini sordu. Ali bilmediğini dayısının mahallesinde bir okula gideceğini söyledi. Hikmet, ya ne kadar enteresan dedi. Hayatlarımız birbirine ne kadar benziyor. Ben de hangi okula gideceğimi bilmiyorum. Teyzemler beni bir okula yazdırmış. Ama o kadar heyecanlıydım ki hayallerime bir adım daha yaklaştığım için merak edip de soramadım. Daha önce hiç İzmir’e gitmedim nasıl bir yerdir hiç bilmiyorum. Ama televizyondan çok güzel görünüyordu. Deniz var daha önce hiç deniz görmedim. Ali konuştukça daha çok şaşırıyordu. Hayatları o kadar çok benziyordu ki Ali de İzmir’e hiç gitmemişti denizi hiç görmemişti. İkisi de böyle birbirine benzediğini görünce birbirlerine daha çok ısınmışlardı. Ali ağlamayı bırakmış artık gülüyordu. Düşündükçe niye ağlıyorum ki sanki sadece bu şekilde ben mi varım bir sürü öğrenci var benden daha kötü durumda olanlar var halime şükredip çok çalışıp amaçlarıma ulaşmalıyım diye düşündü. Ali’nin karnı acıkmıştı ve annesinin hazırladığı yolluğu çıkardı. Yeni tanışmış olmasına rağmen içinin çok ısındığı hikmetle paylaştı. Beraber yemeği yediler. Ali hikmet’i çok sevmişti. Bu yolculuktan sonra görüşebileceklerini düşünmüyordu. Otobüs İzmir’e varmış ve ayrılık vakti gelmişti. Bir daha görüşemeyiz belki kendine iyi bak dedi. Hikmet onu destekler nitelikte kafasını salladı ve sen de dedi. İkisi de otobüsten indi Ali’yi dayısı, Hikmet’i ise teyzesi bekliyordu. İkisi de akrabalarına sarılıp ellerinden öptüler. Ali Orhan dayısı ile birlikte eve gitmek üzere servisin yolunu tuttu. Ali dayısını çok severdi. Dayısı çok iyi bir insandı. Servis hareket etti ve yola koyuldular. Bir yandan sohbet ediyorlardı bir yandan da Ali böyle büyük bir şehir ve deniz görmediği için merakla etrafı inceliyordu. Deniz masmaviydi. Ali gözlerini denize dikmiş, adeta büyülenmişti. Denizi çok sevmişti. Ne büyük bir şehirmiş ki git git eve ulaşamadık daha diye düşündü. Ama denizin karşıdaki yerleri de görünce gittikleri yerin az olduğunu düşündü. Anlaşılan çok büyük bir şehre gelmişti gezip görülecek çok yer var diye düşündü. Uzun bir şehir içi turundan sonra nihayet eve ulaşmışlardı. Ali dayısına oturdukları semtin adını sordu. Dayısı üç kuyular diye cevapladı. Bu evde dört kişi yaşıyordu Ali’nin dayısı Orhan’ın eşi Fatma ve bunların çocukları Hakan ve Hatice. Ev küçük ama mütevazı ve şirindi. Ali’nin dayısı çok iyi bir insandı, neyi var neyi yoksa ailesi ile paylaşırdı. Hiçbir zaman sinirlenmezdi sakin bir yapısı vardı. Orhan bir bankada memur olarak çalışıyordu. Yengesi Fatma dayısının tam tersine sert bir insandı, hiç gülümsemezdi. Her şeye kızar ve her şeye sinirlenirdi. Dayısı onun bu davranışlarını mazur görür, hiçbir şey demezdi Fatma çalışmıyordu ev hanımıydı. Evde vaktini çocuklara bakarak geçiriyordu. Çok mutlu olmasa da güzel bir aileleri vardı. Yengesi evin kendilerine zor yettiğini ve zar zor geçindiklerini düşünerek Ali’nin gelmesine sıcak bakmıyordu. Bu yüzden Aliye hep soğuk davranıyordu. Ali de zaten eve girer girmez bu durumun farkına varmıştı. Ama çocuklar iyilerdi. Ali ağabeylerini de çok severlerdi onun buraya gelmesi onları çok sevindirmişti. Ali daha sonra evi incelemeye başladı. Ev küçüktü ama içinde gerekli olan her şey mevcuttu. Kapıdan girdiğinde karşısına geniş bir salon, çocukların bir odası ve yatak odası vardı. Ali şüphesiz çocuklarla aynı odayı paylaşacağını düşündü ama onun için sorun yoktu. O da kuzenlerini çok severdi ve tek derdi okumaktı çünkü ailesi onu okutmak için varını yoğunu harcamıştı.
Ailesinin bu desteğine karşılık onların yüzünü kara çıkartmamalıydı. Okuyup iyi bir öğretmen olmalıydı. Ali dayısına hangi okulda okuyacağını sordu. Dayısı onu yakında bir okula yazdırmak istediklerini ancak yer olmadığı için Alsancak da ki ****** lisesine yazdırdığını söyledi. Dayısı bu lisenin çok köklü bir lise olduğunu iyi bir eğitim verdiğini ve okuldan mezun olan çoğu kişinin iyi mevkilere geldiğini söyledi. Dayısına teşekkür etti hem kendisini kabul ettiği için hem de güzel bir liseye yazdırdığı için. Daha sonra dayısı ile birlikte okul kıyafetini ve defterlerini almak için dışarı çıktılar. Ali okul kıyafetlerini denedi ve üzerine uygun olanı aldı. Daha sonra kırtasiyeye gidip defterlerini aldı. Ali’ye göre pahalı gelmişti burası. Kendi memleketinde olsa bunları yarı fiyatına alırdım diye düşündü. Ama anladı burası büyük bir şehirdi, pahalı olması normaldi. Ali eşyaları aldı almasına ama cebinde fazla da bir parası kalmamıştı. Endişelendi. Dayısı da bunun farkına vardı. Korkma yeğenim ben sana yardımcı olurum dedi. Ama Ali bu yardımı nasıl kabul edebilirdi ki zaten kendileri zar zor geçiniyordu bir de üstelik onlara yük olmuştu. Bir de yengesi vardı zaten böyle bir şeye kesinlikle izin vermezdi. Kendisi yüzünden aralarının bozulmasını istemiyordu. Ama mecbur son çare olarak parası kalmazsa dayısından almak zorunda kalacaktı. Eve döndüler ve yengesi bıraktıkları gibi hala asık suratlı bir şekilde duruyordu. Hiçbir şey umurunda değil gibiydi. Orhan da bunun farkındaydı ve Ali’ye yansıtmamaya çalışıyordu ama anlaşılmayacak gibi değildi ki halinden tavırlarından bir şey olduğu anlaşılıyordu. Ali’nin işi gerçekten zordu dört sene boyunca bun çaresiz çekmek zorundaydı. Elinden başka bir şey gelmiyordu. Dayısı ortamı yumuşatmak için Ali’ye bugün ne yemek istersin yengen senin için hazırlasın dedi. Yengesi ondan önce davranarak eve bir şey aldığın mı var ki bir şey hazırlayayım olanlarla idare edin bir de ne yiyeceksin diye soruyorsun dedi. Orhan başından aşağıya kaynar sular boşalmışçasına kızardı bozardı ne diyeceğini bilemedi sustu kaldı. Ali her ne kadar yengesinin memnun olmadığını bilse de böyle bir cevabı o da beklemiyordu. Akşam olmuş ve yemeği yemişlerdi. Ali odaya gidip oturup derin düşüncelere daldı.
Bu koca şehirde yapayalnız ve bu evde dört sene nasıl geçer diye düşündü. Yalnızlık onun için çok zordu. Canı bunun için hep sıkılıyordu. Ne yapardı nasıl yapardı tek başına. Yine daldı derin hüzünlere bu sırada uyuya kalmıştı. Sabah kalktı ve kahvaltı hazırdı. Hafta sonu olduğu için dayısı da evdeydi. Canı sıkıldı çevreyi gezmek için dayısından izin istedi. Dayısı da tabi çık biraz dolaş dedi. Ali dışarı çıktı nereye gideceğini de bilmiyordu. Ona yabancı bir yerdi. Çevreden de fazla uzaklaşmaması gerektiğinin de farkındaydı. Biraz ilerledikten sonra aşağı tarafta denizi gördü çok güzeldi ve parlıyordu. Deniz onun ilgisini çekmişti. Ayrıca denize yakındı oraya gitmeye karar verdi. Denize doğru gitti ve deniz kenarında bir banka oturdu. Denizin dalgaları onu bilinmez yerlere götürdü daldı gitti.
Düşündü, yalnızlığını, ailesini, yaşadığı günleri, zorlukları... Önünden bir sürü insan geçiyordu hepsinin yanında bir arkadaşı veya sevgilisi vardı. Ali ise her zaman ki gibi yapayalnızdı. Kuşlara bakıyordu onlar bile hep birlikte hareket ediyordu onlar bile yalnız değildi. Yanına bir çiçekçi geldi yakışıklı sevgiline bir gül alsana dedi. Ali gülümsedi. Düşündü bu hayatta yapayalnızım ailemin bile yanında değilim bir sevgilim bile yok. Çiçekçi uzaklaştı. Bu olay ona yalnız olduğunu daha da derinden hissettirdi. Eve gitse yengesi yine surat yapacaktı. Onun için burada vakit geçirmeyi tercih etti çünkü denizde bulduğu bu huzuru hiçbir yerde bulamamıştı. Denizin dalgaları içinde adeta kayboluyordu. O dalgalar onu gitmek istediği yere doğru sürüklüyordu. Deniz ona bir tepki de vermiyordu surat da yapmıyordu. Biraz sessizdi ama bu sessizlik beklide ona huzur verdiği için oradan ayrılamıyordu. Hava yavaş yavaş kararmak üzereydi. Eve gitmek gerektiğini düşündü. Çünkü onu merak etmiş olabilirlerdi.
Eve gittiğinde dayısı yoktu bir iş için dışarı çıkmıştı. Yengesi için zaten evde olmuş ya da olmamış bir farkı yoktu. Geldiği gibi sessizce odaya girdi karnı açtı ama bunu söylemeye bile çekiniyordu. O yüzden en iyisi odada oturmaktı. Gözüne biraz eski ama hoş görünüşlü bir radyo takıldı radyoyu açıp biraz müzik dinlemeye karar verdi ama sessizce dinlemesi gerekiyordu çünkü yengesi kızabilirdi. Radyoyu açtığında onun kendi ruh halini yansıtan acıklı müzikler çalıyordu ve onu dinlemeye başladı. Deniz gibi müzik de onu bir yerlere sürüklüyordu. Biraz daha müzik dinledi ve sonra radyoyu kapatıp yatmaya karar verdi. Çünkü ertesi gün okul vardı ve erken kalkması gerekiyordu.
Yatmadan önce telefonun saatini yediye kurdu. Okul saat dokuzda başlıyordu ama o saatte kalksa okula anca yetişeceğini düşündü. Okulun ilk günü olduğu için ve okulun yerini bilmediği için sabahleyin okula dayısı ile birlikte gidecekti. Yatağa girdi ama aklından düşünceler bir türlü çıkmıyordu onun için uyku bir türlü tutmuyordu. Sağa döndü, sola döndü bir türlü uyuyamadı. Çünkü okulu için aklında bazı kaygıları vardı. Okulda arkadaş bulamazsam, okuldaki arkadaşlar nasıldır diye düşünüyordu durmadan. Bu düşünceler sonunda birden uykuya daldı. Sabah saat yedi olduğunda telefonun alarmı çaldı. Hemen uykusundan uyanıp elini yüzünü yıkadı. Yengesi kahvaltıyı hazırlamıştı. Masaya oturup kahvaltısını yapmaya çalıştı ama canı hiçbir şey istemiyordu. Çünkü okul yeni başlayacağı için heyecanlıydı. Yemek yemediği için masadan kalktı ve hazırlanmaya gitti, ilk günden okula geç kalmak istemiyordu. Gömleğini, pantolonunu giydi kravatını taktı ve üzerine ceketini geçirdi. Aynaya nasıl olmuşum diye baktı, gerçekten de okul kıyafetleri çok yakışmış dedi. Bu onu bir nebze de olsa gülümsetmeyi başarmıştı o kadar stresin içinde. Dayısı da hazırlanmıştı ve hemen yola çıktılar. Otobüse bindiler ve okulun önündeki durakta otobüsten indiler. İndikleri yerde tellerle çevrili geniş bir alan vardı. Ali dayısına burasının ne olduğunu sordu. Dayısı da burası fuar dedi. Fuar Ali’nin ilgisini çekmişti. İzmir’i gördükçe gezilecek yerler o kadar çoğalıyordu ama tek başıma gezmek canım istemez diye düşündü. O yüzden kendime gezip dolaşacağım iyi bir arkadaş edinmeliyim diye düşündü. Kafasından bu düşünceler geçerken okula gelmişlerdi. Okulun kapısından içeri girdiler okul adeta Ali’yi büyülemişti okulun kocaman bir bahçesi vardı ve bir okulda olması gereken her şey vardı. İki tane halı saha, basketbol sahası, geniş bir kütüphane ve bahçede oturacak yeri de olan büyük bir de kantini vardı. Ayrıca okulun bahçesi çok kalabalıktı okulun çok öğrencisi olmalı diye düşündü. Dayısı Ali’nin nerden ve hangi otobüse bineceğini söyledikten sonra okulun bahçesinden ayrıldı. Çünkü dayısının işe gitmesi gerekiyordu iş yerinden izin alamamıştı. Ali'nin dayısı gittikten sonra okulun bahçesinde tören oldu. Tören bittikten sonra herkesin gideceği sınıfın binanın girişindeki listelerde soyadı sıralı şekilde asılı olduğunu söylendi. Ali listelerin olduğu yere gitti ve listeden adının olduğu sınıfı buldu. Daha sonra da sınıfına doğru yöneldi. Ali adım adım sınıfa yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Çünkü hala kafasında bazı endişeleri vardı.
Ali sınıfından içeri girdiği zaman köşedeki erkek dikkatini çekti. Tanıdığı birisine benzetiyordu ama kim olduğunu çıkartamadı. Biraz daha dikkatli bakınca onun geçen gün birlikte geldiği yok arkadaşı Hikmet den başkası olmadığını anladı. Onu karşısında görünce ilk önce çok şaşırdı ve sonra toparlanıp yanına gitti onu gördüğüne çok sevinmişti. Gidip Hikmet'in yanına oturdu. Hikmet de onu görünce çok şaşırdı ve gözlerine inanamadı. Ali gerçekten sen misin hayal falan görmüyorum değil mi? dedi. Ali de evet tabi ki benim yanlış görmüyorsun dedi. Ali aradığı arkadaşı bulunca bütün dertlerini unuttu, aklında ne yengesinin surat asması kaldı ne de arkadaşlarıyla anlaşıp anlaşamayacağı derdi. Ali kendi kafasına göre birisini bulmuştu. Hikmet de Ali gibi düşünüyordu. Ali otobüsten ayrıldığında kim bilir bir daha nerde karşılaşacağız derken kader onları yeniden karşı karşıya getirmişti. Az sonra ders zili çaldı ve ders öğretmeni geldi. Matematik öğretmeni olduğunu söyledi. Öğretmen sınıftaki herkesin isimlerini öğrendikten sonra herkesi serbest bıraktı ve zil çalınca sınıftan ayrıldı. İki arkadaşın okuldaki ilk günleri böyle geçti. Okul bittikten sonra saat daha erkendi. Hikmet gidip biraz dolaşalım mı dedi Ali'ye. Ali de tamam nereye gideceğiz peki dedi. Sahil buraya yakın bildiğim kadarıyla oraya gidebiliriz dedi. Ali zaten denizi çok sevmişti o yüzden Hikmet'in teklifini kabul etti. Hikmet Ali'ye nerede oturuyorsun dedi. Ali de Üçkuyular da
oturuyorum dedi. Hikmet de güzel dedi bende Hatay semtinde oturuyorum dedi. İkimizin evi de birbirine yakın sayılır arada yine böyle çıkar dolaşırız dedi. Ali de tabi neden olmasın dedi. Ali'nin biraz üzgün olduğunu görünce senin neyin var dedi. O da evde durumlar biraz karışık yengem benim evde olmamı istemiyor galiba dedi. O zaman işim zor arkadaşım öyle bir durumda sığıntı gibi yaşamaktan bir farkın olmaz dedi. Ali de kara kara bu durumu düşündü. Fazla geç olmadan eve gitmeliyim sonra yengem kızabilir dedi. İkisi yarın görüşmek üzere deyip birbirinden ayrıldılar. Ali eve gittiğinde yengesi onu kapıda karşıladı ve nerdesin sen bu saate kadar merak ettim hem evimizde kalıyorsun hem de geç geleceğini haber vermiyorsun diye azarladı Ali'yi.
Ali geleli kısa bir süre olmasına rağmen yengesinin baskılarına ve ona karşı surat asmasına katlanamıyordu. Dayısı çok iyi bir insandı ama yengesi dayısı kadar iyi değildi ve onunla arası iyi değildi. Dayısı genelde işte olduğu için yengesi dayısı evde olmadığı zaman onu her eziyordu. Dayısı olduğu zaman da pek fark olmuyordu ama o kadar da fazla değildi. Ali'nin vakti evde böyle sıkıcı bir şekilde geçiyordu. O yüzden hep okula gitmek istiyordu. Çünkü orada Hikmet vardı. Okulda Hikmet'le iyi bir şekilde vakit geçiriyorlardı ve eğleniyorlardı. Okul çıkışlarında arada sırada Hikmet'le geziyorlardı. Bir gün okulda matematik dersine gireceklerdi öğretmenin yanında bir kız vardı. Öğretmen arkadaşlar bu yeni sınıf arkadaşınız Zeynep aramıza yeni katıldı dedi. Zeynep uzun boylu, yeşil gözlü, zayıf bir kızdı. Ali Zeynep sınıfa girdiği andan itibaren onu göz hapsine aldı.
Ali içinde bazı kıpırdanmalar hissediyordu. Ama bunun ne olduğunu bilmiyordu ne daha önce böyle bir şey yaşamış ne de böyle bir şey hissetmişti. Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Bunun sebebi neydi acaba diye düşündü. Ama bu düşünceler sırasında gözlerini bir türlü Zeynep den alamıyordu. Adeta büyülenmişti. Sanırım Zeynep'ten gözlerimi almamamla bu kıpırtılar aynı şeyle ilişkili diye düşündü. Düşündükçe bu iki durumun birbiri ile ilişkili olduğuna kanaat getirdi. Birden güldü ilk görüşte aşk böyle bir şey olmalı diye. Hikmet niye gülüyorsun? dedi. Gülme hoca sana doğru bakıyor birazdan kızacak dedi. Ali de durumun böyle olduğunun farkına varınca kendine çeki düzen verdi ve Zeynep'e bakmayı bırakıp dersi dinlemeye başladı. Ne kadar dersi dinlemeye çalışsa da bir türlü konsantre olamıyordu derse hala Zeynep'e bakıyordu. İzmir’e gelmeden önce İzmir'in kızları güzeldir diye duymuştu. Zeynep'i görünce gerçekten de öyleymiş dedi. Hikmet, Ali de bir gariplik olduğunu gördü çünkü durmadan kendi kendine gülümsüyordu. Teneffüs zili çalınca Ali'ye tekrar sordu. Ne oldu kardeşim sana böyle birden senin neyin var anlayamadım ne bu halin dedi. Ali ne varmış ki bende bir şeyim yok her zamanki halim işte dedi. O da fazla üstelemedi tamam o zaman kardeşim sen öyle diyorsan öyledir dedi.
Ali okul bitip eve gittiğinde her zamanki gibi direk odasına gitti. Çünkü yengesinin asık suratlı halini görmeye dayanamıyordu. Odasına gittiğinde aklında hala Zeynep vardı. Zeynep'i aklından bir türlü çıkaramıyordu. Belli ki Zeynep, Ali'yi çok etkilemişti. Ali'nin kız konularında da hiç bilgisi yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. Aslında İzmir'e selde alışamamıştı. Onun için bir şeyler yapması gerekiyordu. O an aklına sevdiği bir hocasının bir sözü geldi. Hocası şöyle diyordu: bir şehri sevmek için o şehirde sevdalanmak gerekir. Hocasının söylediği bu söz adeta kulaklarında yankılanıyordu. O sevdiği kişiyi bulmuştu ama o kişide onu seviyor muydu bilmiyordu. Zeynep sınıfa yeni gelmişti ama Ali ondan çok etkilenmişti. Ali ne yapacağını nasıl yapacağını bilmediği bilmiyordu. Ne yapması gerektiğini düşünüyor ama aklına bir fikir gelmiyordu. En iyisi biraz muhabbet kurmak dedi. Ama sınıfa yeni gelen birisiyle ne konuşabilirim diye de düşünmeden edemedi. Bu fikir olmaz diye düşündü. En iyisi her şeyi zamana bırakmaktı peki benden önce biri davranırsa diye düşündü. O yüzden erken davranmalıyım dedi.
Okul açılalı bir ay geçmişti. Artık herkes birbiriyle iletişime geçmiş ve birlikte gezmeler başlamıştı. Bir gün ders çıkışı sınıfça bir şeyler yapmaya karar verdiler. Sınıfın bir kısmı bu fikre katıldı. Zeynep gitmek isteyen grup arasındaydı. Ali, Zeynep’in gittiğini görünce o da gitmeye karar verdi. Ali gidince Hikmet de gitti. Ali, Zeynep'in peşinden bir an olsun ayrılmıyordu. Gittikleri yer okula yakındı. Kordon'un biraz ilerisinde cimler vardı yiyecek ve içecek aldıktan sonra gidip oraya oturdular. Ali için ortam çok güzeldi karşısında çok sevdiği deniz yanında da sevdiği Zeynep vardı. Daha ne olsun diye düşündü. Zeynep konuştukça Ali de onunla muhabbet etmeye çalışıyordu. Bu konuda çok başarılı olamasa da elinden geleni yapıyordu. Zeynep'in konuşmalarından ve bakışlarından kendisine karşı olan ilgisini hissediyordu ama bundan emin olamıyordu. Herkes eve dağılmaya başladığında Ali, Zeynep’e yarın beraber sinemaya gidelim mi dedi. Zeynep, Ali’nin bu teklifini geri çevirmedi. Ali böylece ondaki sıcaklığı hissetti ve daha çok sevindi. Artık Zeynep'in kendisine karşı boş olmadığını düşünüyordu. Kendisine karşı bir şey hissetmese teklifi geri çevirir diye düşündü. Ali geçen süre zamanında İzmir'i iyice öğrenmişti böylece gezmek zor olmayacaktı. Sinemaya yarın gideceklerdi Ali bu yüzden çok heyecanlıydı. Anlaşılan bu gece yine Ali'ye uyku yoktu.
Eve gittiğinde yemek hazırdı yemeğini yiyip yine odasına geçti. Odasında oturduktan sonra uyumaya karar verdi. Ama heyecandan bir türlü uyku tutmuyordu. Yarın sık olmalıyım ne giysem acaba diye düşündü. En iyisi babamın gelirken yeni aldığı pantolon ve gömleği giymek dedi. Uykuya daldı ve kalktığında sabah olmuştu. Kahvaltısını yaptı ve hemen hazırlandı çok sabırsızlanıyordu. Bir an önce Konak'a gidip Zeynep'le sinemaya gitmek istiyordu. Buluşma vakti geldiğinde ikisi de tam vaktinde orada olmuştu. Beraber sinemadan içeri girdiler. Ali izleyecekleri filmin seçimini Zeynep'e bıraktı. Zeynep de güzel bir aşk filmi seçti. Ali amacına bir adım daha yaklaştı. Zeynep'in aşk filmi seçmesi boş yere değildir herhalde diye geçirdi içinden. Filmin başlamasına az bir zaman kalınca salondan içeri girip yerlerine oturdular. Ali, Zeynep'e yakınlaşmaya çalışıyordu. Film izlerken romantik bir aşk sahnesi vardı. Zeynep, Ali'ye baksana ne güzel dedi. Ali de biraz da bundan cesaret alarak Zeynep'in yumuşak ve sıcacık elini tutuverdi. Her ne kadar Zeynep ters bir tepki verir diye korksa da. Ama Zeynep ters bir tepki vermedi. O da Ali'nin elini tuttu sıkıca sanki bırakmaya hiç niyeti yokmuş gibi.
Bu durum Ali'nin çok hoşuna gitmişti artık onu İzmir'e bağlayacak bir neden vardı hem de çok güzel bir neden. Ama Ali bir yandan da buraya niye geldiğini nasıl koşullarda geldiğini hatırlıyor ve yanlış bir şey yaptığını düşünüyordu. Ama Ali ne yapabilirdi ki insan bir kez sevince kalbine söz dinletemiyor. İnsanda kalp beyinden önce geliyordu. Onun için düşünmek yerine anı yaşıyordu. Film bittikten sonra güzel bir yerde beraber yemek yerken birbirlerini daha yakından tanımak için sohbet etmeye başladılar. Konuştukça ikisi de doğru seçim yaptığını tam da aradıkları kişiyi bulduğunu düşünüyorlardı. Ama bunu söylemek için daha erkendi kim bilir belki daha neler görecekler ne zorluklar yaşayacaklardı.
Bu durum Ali'nin çok hoşuna gitmişti artık onu İzmir'e bağlayacak bir neden vardı hem de çok güzel bir neden. Ama Ali bir yandan da buraya niye geldiğini nasıl koşullarda geldiğini hatırlıyor ve yanlış bir şey yaptığını düşünüyordu. Ama Ali ne yapabilirdi ki insan bir kez sevince kalbine söz dinletemiyor. İnsanda kalp beyinden önce geliyordu. Onun için düşünmek yerine anı yaşıyordu. Film bittikten sonra güzel bir yerde beraber yemek yerken birbirlerini daha yakından tanımak için sohbet etmeye başladılar. Konuştukça ikisi de doğru seçim yaptığını tam da aradıkları kişiyi bulduğunu düşünüyorlardı. Ama bunu söylemek için daha erkendi kim bilir belki daha neler görecekler ne zorluklar yaşayacaklardı.
Zeynep, Ali'nin çok iyi bir insan olduğunu düşünüyordu. Ali'den hoşlanıyor onun gibi iyi birisini kaybetmek istemiyordu. Ama duygularından da tam olarak emin olamıyordu. Ali'yi çok da sevmiyordu sevmediğim bir insanla nasıl birlikte olabilirim diye düşünüyordu. Ama Ali'ye bir şans vermeyi karar verdi belki onu zamanla çok severim hatta aşık bile olabilirim diye düşündü. O yüzden denemeye karar verdi. Ali ise bunlardan habersiz Zeynep'in kendini çok sevdiğini düşünerek mutlu mesut geçiniyordu. Okuldayken de hep Zeynep'e bakıyordu. Ona bakmaktan ders dinleyemiyordu. Hikmet Ali'nin ona karşı olan bakışlarını fark edince ne oldu arkadaşım aşık falan mı oldum kıza niye bakıyorsun diye sordu. Ali de arkadaşına söylemek için daha erken olduğunu düşünerek ne bakması ya gözüm dalmış deyiverdi. Okul çıkışında gidip sahilde dolaşalım mı diye sordu Ali'ye. Ali de Zeynep'le bir şey yapıp yapmayacağını bilmediği için duruma göre çıkışta bakarız dedi.
Hikmet bu cevaba şaşırdı normalde hemen olur derdi. Ali de bir haller olduğunun farkındaydı. Teneffüs de Zeynep'in yanına giderek dışarı çıkıp çıkmayacaklarını sordu. Zeynep biraz da tepkili bir şekilde ne çıkması ailem hafta içi dışarı çıkmama izin vermez çıkamam dedi. Ali Zeynep'in verdiği bu cevaba şaşırdı. Sonuçta ondan saatlerce beraber olmasını istemiyordu, yarım saat bile ona yeterdi. Morali bozuk ve düşünceli bir şekilde Hikmet'in yanına giderek tamam çıkalım okuldan sonra dedi. Okul bittikten sonra yine her zamanki gibi sahile indiler. Ali 'yi bir sessizlik kaplamıştı. Hikmet sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyor ama bir türlü çözemiyordu. En iyisi kendi haline bırakmak diye düşündü ne olsa bir süre sonra kendisi anlatır. Ali derin düşüncelere dalmıştı. Zeynep'e olan sevgisi yüzünden İzmir'e neden ne zorluklarla geldiğini unuttu sanki her şey güllük gülistanlıktı. Bir süre geçtikten sonra Hikmet baktı ki Ali sessizlik içinde konuşmaya da niye yok kalkalım mı diye sordu. Ali Hikmet'e tamam sen git ben yürüyerek gideceğim dedi. Ali düşünceli bir şekilde bir şekilde yürüyerek evin yolunu tuttu.
Eve doğru giderken saat baya bir geç olmuştu. Dayısı yengesi merak etmiş midir, ne derler hiç umurunda değildi. Eve geldiğinde yengesi ve dayısı şiddetli bir şekilde konuşuyordu. Yengesi dayısına her gün böyle hep geç geliyor dışarıda bu saate kadar ne yapıyor buraya okumak için geldi gezmek için değil diyordu. Ali'nin içeriye girdiğini görünce yengesi nerdesin sen kaç saattir dedi. Sana her gün eve geç gelme demiyorum mu ben ne yapıyorsun bu saate kadar dışarıda. Bizi hiç dinleniyorsun kendine biraz çeki düzen ver bu saate kadar dışarıda ne yapıyorsun dedi. Ali hiç bir şey yapmıyorum canım sıkıldı yürüyerek gelmek istedim sadece biraz düşünceli olduğum için saatin kaç olduğunun farkına varmamışım dedi. Yengesi tam azarlamak üzereyken dayısı araya girerek tamam sen karışma dedi.
Dayısı Ali'yi yanına çağırdı gel bakalım seninle konuşacaklarımız var dedi. Odaya gittiler ve baş başa konuşmaya başladılar. Oğlum sen niye böyle yapıyorsun annen baban seni ne zorluklarla buraya gönderdi bilmiyor musun? Senin böyle akşamlara kadar gezip tozman yerine ders çalışıp derslerini iyi tutarak ailenin bu iyiliğine karşılık vermen gerekiyor. Bugün okula gittim notlarını öğrendim hiç biri iyi değil zayıfın yok ama 60 dan yukarı notunda yok ne olacak senin bu halin otur biraz ders çalış. Ali dayısının haklı olduğunu düşünüyordu. Söyledikleri doğruydu babası tarladaki mahsullerin hepsini satarak Ali için harcamıştı. Ali de yaptıklarının yanlış olduğunun farkındaydı. Dayı evet haklısın benim ailem ve kendim için çok çalışıp öğretmen olmam gerekiyor. Bunun için aileme söz verdim verdiğim bu söz için çok çalışacağım sana da söz veriyorum bir dahaki sefere notlarım kötü olmayacak hepsini düzelteceğim.
Dayısı da Ali'nin samimiyetine inanarak tamam Ali sana güveniyorum bu notlarını ailene söylemeyeceğim eğer bir dahaki sefere kötü olursa hiç acımam söylerim dedi. Ona göre çok çalış sana olan güvenimi boşa çıkarma sen zeki çocuksum halledeceğine tüm kalbimle inanıyorum dedi. Ali'nin gerçekten de çok çalışması gerekiyordu artık dayısına da söz vermişti. İstisnalar dışında okuldan sonra gezmek yoktu artık sadece hafta sonu dışarı çıkacaktı. Ertesi günden itibaren artık her gün günü gününe ders çalışmaya karar verdi. Bugün olanlar onu çok etkilemişti önce okulda Zeynep den aldığı ters cevap ardından da evde yaşanan olaylar onun canını çok sıkmıştı. Ama artık olan olmuştu önüne bakması gerekiyordu. Zeynep'e çok sinirlense de onu çok seviyordu bir türlü aklından çıkaramıyordu. Dışarı çıkamayacağını sakin bir şekilde de söyleyebilirdi diye düşündü. Ama sonradan aklına bir şey geldi belki başka birine sinirlenmişti birden ona karşı patlamıştı öyle. Düşününce bu ona mantıklı gelmeye başladı o yüzden canını sıkmayı bırakıp uyudu
Ertesi gün dayısına söz verdiği gibi dersine çalışmaya başladı. Sınavlarda yaklaşıyordu çok çalışması gerekiyordu. Yoksa açığı kapatamaz ve dayısına verdiği sözü tutamazdı. Ama bir yandan da Zeynep'i düşünmeden edemiyordu. Biraz ders çalışsa hemen aklına o geliyordu kafasını bir türlü derse odaklayamıyordu. Ama çalışması gerektiğini de biliyordu o yüzden kendini zorluyordu yavaş yavaş çalıştıklarından bir şey anlamaya başlamış ve buna çok sevinmişti. Çalıştıkça çalışası geliyordu. Hafta içleri bu şekilde geçerken hafta sonunda Zeynep'le geçirerek onu mutlu etmeye çalışıyordu. Ama Zeynep'le aralarında bir sorun vardı bunu hissediyordu ama bu sorunun ne olduğunu soramıyordu. Zeynep'in onu sevmediğini düşünüyordu ama ondan da kopamıyordu belki zamanla sever diye de biraz daha denemek istiyordu. Sınav zamanı gelmişti ve Ali sınavlara giriyordu. Sınavdan çıktıktan sonra hep neşeli oluyordu çünkü sınavları hep iyi geçiyordu. Nihayet sınavlar bitmiş ve ders çalışmaya bir süreliğine ara vererek kendine zaman ayırmak istemişti biraz da.
Boş vakitlerinde hep Zeynep'le ilgileniyordu. Bu yüzden bu ara biraz da Hikmet'le gezmeye karar verdi. Hikmet de onu evine davet edince onu da kıramayıp evine gitti. Beraber otururken Ali artık yakın arkadaşı Hikmet'e her şeyi anlatmaya karar verdi. Hikmet ben Zeynep'i seviyorum o da beni seviyor biz birlikteyiz dedi. Hikmet bunu duyunca çok şaşırdı. O kadar yakın arkadaşız bunca zamandır bana niye söylemedin diye sitem etti. Ali de ne söylesen haklısın arkadaşım ama daha önce kendimi hazır hissetmedim o yüzden söylemedim dedi. Hikmet de önemli değil artık olan olmuş nasıl oldu ne zaman oldu falan diye sordu. Ali de arkadaşına olan biten her şeyi anlattı. Hikmet de senin için sevindim dostum hayırlısı inşallah her şey istediğin gibi gider dedi. Ali de inşallah dostum dedi.
Şimdilik her şey yolunda her şey istediğim gibi gidiyor. İkimizde mutlu ve huzurluyuz dedi. Ali de Hikmet de mutluydu sınavlar da bitmişti artık istedikleri kadar muhabbet edebilirlerdi. Hikmet Ali'ye bu gece burada kalsana dedi. Ali de bilmiyorum dayıma sormam lazım dedi. Sonra Ali dayısını aradı. Dayı sana bahsettiğim Hikmet adında bir arkadaşım vardı ya bu gece onlarda kalabilir miyim diye sordu. Dayısı da tamam kal kaç haftadır ders çalışıyorsun biraz eğlenmeyi hak ettin dedi. Ali de sağ ol dayı dedikten sonra telefonu kapattı. Hikmet'le birlikte güzel bir gün geçirdiler ikisi de birbirlerine tüm dertlerini anlattılar. Yarı dönemin bitmesine de az kalmıştı. Ali dayısına verdiği sözü tutmayı çok istiyordu. Derslerine çok çalışarak elinden geleni yapmıştı ama yine de yüksek not alması gerekiyordu. Ertesi gün Hikmet'le beraber okula gittiler dersi dinledikten sonra her zamanki gibi eve gittiler. Ali, Zeynep'in tavırlarından bir sorun olduğunu hissediyordu ama bu sorunun ne olduğunu çözemiyordu. Ne yapsa Zeynep'i mutlu edemiyordu bu ilişki kendisini üzmekten başka bir işe yaramamıştı ona göre Zeynep'i de seviyordu ondan kopamıyordu. Ama sorunun ne olduğunu da merak ediyordu. Zeynep'e bir keresinde sorduğunda sorun yok ben her zamanki gibiyim bir sorun yok dedi. Ama gerçeğin öyle olmadığını o da biliyordu.
Ali, Zeynep'in bu ilgisizliğine anlam veremiyordu. Çünkü Zeynep ne istese yapıyordu onu hep mutlu etmeye çalışıyordu. Belki de arada yapmamak gerekiyor böyle her istediği şeyi yapınca çok sıradan oluyor diye düşündü. Yapmayınca da içi rahat etmiyordu onun için istediği her şeyi elinden geldiğince yapmaya çalışıyordu. Zeynepsiz bir dakika bile geçirmek istemiyordu. Ama öyle olunca onunda bunalacağının farkındaydı. Ali ne yapacağını da bilmiyordu. Çünkü daha önce bir ilişki yapamamıştı ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu konuda danışacak bilgili bir arkadaşı da yoktu. Hikmet'e de söylemeye çekiniyordu sonuçta özel hayatıydı. Herkese kolayca açılamıyordu bu yakın arkadaşı Hikmet bile olsa. Ondan fazla bir şey saklamıyordu ama bunları anlatmaya da çekiniyordu. Zamanı gelince belki anlatırım dedi.
Zeynep'le dışarı çıktığında onun rahat olmadığını hep bir şeylerden çekindiğini hissediyordu. En büyük merakını bunun ne olduğu oluşturuyordu. Bu derin düşünceler içinde adeta boğuluyordu bu yüzden canını çok sıkıyordu. Bu derin düşünceler içinde uykuya daldı. Yarın hafta sonuydu okulda yoktu. Bu yüzden erkenden kalkıp tek başına dolaşıp kafasını toparlamak istiyordu. Zeynep'i her ne kadar çok sevse de onunla olmakta bu sorunlar yüzünden iyi gelmiyordu ona. Biraz yalnız kalıp düşünmek istiyordu. Bu yüzden ona en çok huzur veren yeri denizi seçti ama bu sefer denize uzaktan bakmak istemiyordu ona daha yakın olmak istiyordu. Bu yüzden vapura binmeyi tercih etti daha önce vapura da binmemişti nasıl olduğunu merak ediyordu. Vapura binip karşıya geçecekti. Gerçeği nereye gideceği de önemli değildi yalnız kalsa yeterdi onun için. Onun bunalımlı halinden kurtarması için gideceği yerin huzur vermesi yeterliydi. Bir yandan da kulaklığını taktı müzik dinlemeye başladı.
Az sonra da yağmur yağmaya başladı tamda onun istediği gibi güzel bir ortam oluşmuştu. Her zamanki gibi Zeynep gelmişti yine aklına nereye gitse ne yapsa aklından onu çıkaramıyordu. İlişkileri de yeniydi ama şimdiden kafasında birçok sorun yaratmıştı. Belki onun düşündüğü gibi bir sorun vardı belki de yoktu onun kuruntusuydu. Böyle düşününce biraz da olsa rahatlıyordu ama bu rahatlık uzun sürmüyordu. Bir sorun olduğuna şüphesiz inanıyordu. Bu sorunu bir türlü çözemiyordu. Belki Zeynep onu gerçekten sevmiyordu belki de daha Ali'ye alışamamıştı. Düşündükçe Ali'nin kafası bunalıyordu. Biraz da bulduğu bu güzel ortamla ilgilenmek istedi. Bir simit aldı ve vapurun etrafında uçuşan martılara atmaya başladı. Martılar simidi havada kapıyordu bu da Ali'nin hoşuna gidiyordu. Bir süreliğine de olsa bu onu rahatlatıyordu.
Vapurdan inip biraz da Karşıyaka da dolaşıp farklı yerler görmek istedi. Nasıl olsa kaybolma ihtimali yoktu ne tarafa gitse deniz çıkıyordu karşısına. Ali etraftan geçen insanları dikkatle inceliyordu. Özellikle de çiftleri, mutlu çiftleri gördükçe kendisinin neden bu kadar mutlu ve huzurlu bir ilişki yaşayamadığını düşünmeden edemiyordu. Öyle geçerli büyük bir sebepte yoktu. Bu ilişki nereye nasıl gidecek bir fikri yoktu. Onun için en iyisi gittiği yere kadar götürmekti. Şansını zorlamak istiyordu. Bunları düşünmek fayda etmiyordu. Çünkü hayat onu bir yerlere sürüklüyordu o da yapması gerekeni yapıyordu. O yüzden böyle derin düşüncelere gerek yoktu yapılması gereken her şeyi hayatın akışına bırakmaktı. Zamanla her şey yoluna girer düşüncesi ile biraz daha rahatladı.
Günlerdir hep bir bunalım halindeydi. Herkes ona bu halinin sebebini soruyordu. O ise bir şey yok diyordu. O yüzden de artık eski neşeli haline dönmek istiyordu. Ne de olsa olacak yine olacağına varırdı. O yüzden fazla zorlamaya gerek yok diye düşündü. Umarım her şey yolunda ve istediğim gibi gider dedi. Ama hayatta kimin her istediği hemen oluyordu ki onun için biraz sabır gerekiyordu. Kendini biraz daha toparlandıktan sonra eve dönmeyi düşündü. Çünkü yengesi geç kaldı diye ona yine kızabilirdi. Ama Ali yaklaşık bir aydır dışarı çıkmıyor hiç bir yere gitmiyordu. Çünkü dayısına ve ailesine bir sözü vardı çok çalışmak ve öğretmen olmak. Bir ara İzmir'e neden geldiğini kafasının karışıklığı sebebiyle unutsa da dayısının konuşması onun aklını başına getirmişti. Buraya gelme amacını hiç unutmamıştı ama birisinin ona yeniden hatırlatması iyi olmuştu. Onu kendisine getirmişti. Ali tekrar vapura bindi ve kendi oturdukları tarafa geçti vapurla. Ali İzmir çok sevmişti özellikle de denizi. Denizin bu sakinliği onu alıp götürüyordu bir an için düşüncelerinden. Ama artık kendine söz vermişti eski haline döneceğine dair o hüzünlü halden çıkıp eski neşeli haline dönecekti. Zeynep'le de her şeyi oluruna akışına bırakacaktı. İkisi içinde en iyisi buydu. Hiçbir şeyi zorlamaya gerek yok diye düşündü.
Eve geldiğinde yengesi kapıda yine onu bekliyordu. Tam da fırça atacaktı ki dayısı yengesine öyle bir baktı ki cesaret edemedi. Gerçeği yengesi daha sertti ama dayısı da arada öyle yapıyordu. Mutfağa gidip karnını doyurdu. Kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyordu zaten çok zayıftı iyice süzüldü. Artık daha mutluydu çünkü hiç bir şeye aldırmayacaktı. Yemek yedikten sonra gidip dayısının oturdu ve televizyon izlemeye başladı. Dayısı derslerin nasıl diye sordu. Ali de sınavların daha açıklanmadığını ancak sınavlarının iyi geçtiğini söyledi. Dayısı da unutma oğlum bana bir söz verdin onu yerine getireceğinden hiç şüphem yok ama emin olmak istiyorum dedi. Ali de dayı önümüzdeki hafta sınavlar açıklanır sana söylerim hepsinin sonuçlarını. Sana verdiğim söz aklımda onun için günlerce çalıştım elimden geleni yaptım. Umarım sonuçlarda istediğim gibi olur dedi. Dayısı da umarım öyle olur Ali dedi.
Annenin babanın seni ne zorluklarla buraya gönderdiğini biliyorsun. O yüzden çok çalışıp onların yüzünü kara çıkarmamalısın, onları mutlu etmelisin dedi. Ali de evet dayı haklısın demekle yetindi. Ali yarında tatil olduğu için biraz daha televizyon izleyip uyumayı düşündü. Zeynep'e de yarın dışarı çıkmak istediğini söyleyen bir mesaj attı. Bu sefer dışarı çıkmakta kararlıydı. Zeynep de tamam dedi. Aklına değişik bir fikir gelmiyordu. En iyisi sinemaya gitmek ve yemek yemek diye düşündü. Ali daha sonra odasına gidip yattı. Sabahta erkenden kalkıp Zeynep'le buluşmak üzere Konak'a gitti. Otobüsten indikten sonra az ileride çiçekti gördü ve Zeynep'e hoş bir sürpriz yapmak istedi daha önce ona hiç çiçek almamıştı belki çiçeği görünce şaşırır ve sevinir diye düşünerek ona bir demet çiçek aldı. Bu Ali'ye göre hoş bir sürprizdi umarım Zeynep'e göre de öyle olur diye düşündü. Ali buluşma yerine Zeynep’ten önce gelmişti biraz daha bekledikten sonra Zeynep de geldi. Hadi gidelim ne yapıyoruz dedi. Ali arkasına sakladığı çiçekleri çıkarınca Ali'nin düşündüğü gibi önce şaşırdı sonra da güldü. Daha sonra da Ali'nin yanağına bir öpücük kondurdu. Ali Zeynep'in sürprizini beğenmesine sevindi.
Ali asıl olayı şimdi anlamıştı. Zeynep'in istediği şey sürprizlerdi. Her zamanki şeylerden çıkıp biraz farklı şeyler yapmaktı. Ali de bu yüzden sinema fikrinden vazgeçip arkadaşlarının buralarda gittiği ve anlattığı bir bowling salonuna gitmeyi karar verdi. Ama Ali oynamayı bilmiyordu daha önce hiç gitmemişti ve oynamamıştı. Zeynep'e söyledi. O da bir şey olmaz ben sana öğretirim kolay zaten hemen öğrenirsin dedi. Zeynep bu farklılıktan ve sürprizden etkilenmiş olacak ki yüzü gülüyordu. Ali kendini üzmeyeceğine söz vermişti ama Zeynep'in mutlu olması onu daha da mutlu etmişti. İçinden umarım hep böyle olur dedi. Bowling oynayınca Zeynep mutlu olmuştu. Ali ' ye de öğretti oynamayı. Ali de hemen kavradı oyunu. Daha ilk kez oynamasına rağmen Zeynep'e karşı kazanmayı başarmıştı. Böyle farklı şeyler yapmak Ali'nin de hoşuna gitmişti. Bu yüzden Ali onu her zaman yedikleri yemek yerine farklı bir şeyler yemeye götürmek istedi. Aklından birden kumpir yemek geçti. Zeynep de kabul etti. Arkadaşlarından kumpirin güzel olduğunu duymuştu ve buradan geçerken hep güzel güzel kokuyordu. Ali' ye de yemek hiç nasip olmamıştı. Madem bugün hep farklı gidiyoruz bu da farklı olsun diye düşündü. İkisi de yemeğini yemişti ve artık saat geç olmuştu ve ayrılma vakti gelmişti. Çünkü yarın okul vardı erken kalkmaları gerekiyordu.
Ali, Zeynep’i bindirmek için otobüs duraklarına götürdü. Zeynep otobüse binmeden önce Ali'yi yanaklarından öptü. Daha sonra kendi otobüse binip evin yolunu tuttu. İkisi de mutlu ve huzurlu ayrılmıştı. Ali sorunun biraz romantik olmak ve farklı şeyler yapmakla çözüleceğini düşündü. Ne de olsa burası İzmir'di ve yapacak birçok şey vardı. Ali eve mutlu bir şekilde gitti. Salonda biraz oturduktan sonra uyumaya karar verdi. Aslında biraz da heyecanlanmıştı. Çünkü önümüzdeki hafta okul ara tatile girecek ve bu hafta da notlar açıklanacaktı. Notlarını çok merak ediyordu. Bir yandan da sevinçliydi tatilde ailesinin yanına gideceği için bir yandan da Zeynep den bir süreliğine de olsa ayrı kalacağı için mutsuzdu. Yattı sabah okula gitmek için erkenden kalktı. Okula gittiğinde sınıfta Zeynep sürekli ona bakıyordu ve göz kırpıyordu. Dünün onun için de güzel geçtiği hiç şüphesizdi. Bu hafta boyunca notlar açıklanmış ve Ali bir kez daha sevinmişti. Hepsinden de istediği gibi notlar almıştı. Geçen defa 60 dan yukarı notu yoktu. Bu sefer ise 80 den aşağıya notu yoktu. Ortalamasını yükseltmiş ve düzeltmişti. Hafta sonunda dayısına sevinçli haberi verdi. Dayısı da bu duruma çok sevindi aferin dedi. Benim ve ailenin yüzünü kara çıkarmadın, sana olan güvenim boşa değildi. Senin çalışkan bir öğrenci olduğunu biliyordum. Umarım üniversiteyi kazanıp öğretmen olduğun günleri de görürüz dedi. Ali de umarım dayı dedi. Artık ikisi de notlar açısından mutluydu. Ali için her şey yolunda gidiyordu.
Ali hedefine gittikçe daha çok yaklaşıyordu. Notlarını da düzeltmişti ikinci dönem daha çok çalışıp ortalamasını daha çok yükseltmeyi düşünüyordu. Umarım öyle de olurdu. Ali hafta sonu Zeynep'e güzel bir kolye aldı ve cebinde az bir parası kalmıştı. Buluştuklarında kolyeyi Zeynep'e verdiğinde mutlu olmuştu ve gülümsüyordu. Ali böyle sürprizle yapmak gerekiyor ama arada diye düşündü. Ali, Zeynep'e bugün fuara gidelim mi ben hiç oraya gidemedim hayvanat bahçesini de gezmedim. Bugün hava da açık dolaşmak hoşuna gider. Bu fikir Zeynep'in de hoşuna gitti ve kabul etti. Beraberce fuara gittiler. İlk önce hayvanat bahçesine gittiler. Orada bütün hayvanlar vardı görmedikleri hayvan çok az kalmıştı. Güzeldi hayvanları sevmişlerdi arada onlara yiyecek bir şey de atıyorlardı. Hayvanların olduğu bölümü bitirip oyuncakların olduğu bölüme gittiler. Beraber bazılarına bindiler. Zeynep özellikle herkesin binmeye korktuğu ürkütücü şeylere binmek istiyordu. Ali de her ne kadar korksa da çaresiz kabul ediyordu. Ali bindiği oyuncaklardan inince korkudan yüzü sapsarı oluyordu. Zeynep onun bu halini gördükçe gülüyordu ve sonra Ali de kendi haline gülüyordu. Yine güzel bir gün geçirip evlerine gitmişlerdi.
Önümüzdeki hafta da okul biteceği için biraz da rahattılar. Evlerine gidip biraz dinlendiler ve sonra da rahat bir uyku çektiler. Sonra okulda bir hafta daha geçirdiler. Cuma günü karneleri alma vaktiydi. Karnelerini aldılar. Ali'nin karnesi iyiydi ama ilk notları kötü olduğu için teşekkür almıştı. Ama Ali buna da memnundu. Çünkü eline fırsat geçmiş ve düzeltebilmişti. Düzeltemese ne olacaktı bunu düşünmek bile istemiyordu. Ailesinin ve dayısının yüzüne bakamazdı. Neyse ki her şey yolundaydı. Karnesini aldıktan sonra Zeynep ve Hikmet'le vedalaştı. Ben tatile ailemin yanına gidiyorum ikinci dönem görüşürüz dedi. Zeynep den ayrılacağı için üzgündü ama olsun önümüzde çok vakit var diye düşündü.
Ali sonra eşyalarını toparlamak ve gitmek için dayısının evine gitti. Bu defa yengesinin yüzü de gülüyordu. Şüphesiz bir süreliğine de olsa Ali den kurtulacağı için seviniyordu. Ali karnesini dayısına gösterince dayısı da mutlu olmuştu. Aferin Ali dedi ilk başlarda çalışmıyordun ama sonra çok çalıştın bunu hak ettin dedi. Umarım aynı temponu dört sene boyunca devam ettirirsin dedi. Ali de tabi dayı bundan sonra çok çalışacağım bundan iyisi olacak sen merak etme dedi. İnşallah Ali dedi buna ben de çok sevinirim ailende. Dayısı Ali'yi otogara kadar götürdü. Ali'ye otobüs biletini de aldı ve otobüse de bindirdi. Güle güle ailene selam söyle dedi. Ali de tamam dayı dedi. Bu sefer yanında kafasına göre biri olmadığı için yolculuk bu defa sıkıcı geçmişti. Ali vardığında ailesi onu ilçenin garajında bekliyordu. Ali otobüsten iner inmez hemen ona sarıldılar ve öptüler uzun zamandır görmüyorlardı onu bu çok doğal bir şeydi. Üstelik daha önce ondan bu kadar uzun süre hiç ayrı kalmamışlardı. Ali güvendikleri birisinin yanındaydı ama aç mı açıktan mı diye içleri hiç rahat etmiyordu. Ali'nin keyfi dayısının yanında iyiydi bir de yengesi iyi olsa çok güzel olacaktı. Ama olsun dedi Ali beni evine kabul etmesi bile onu sevmem için yeterli dedi. Zamanla o da sever ve alışır diye düşündü. Daha sonra Ali annesine babasına hadi eve gidelim burada niye duruyoruz dedi. Eve gidip iyice hasret giderdiler. Ali karnesini çıkarıp gösterince aferin oğlum seni oraya boşuna göndermediğimizi gösterdin. Bizi hep böyle mutlu et.
Ali'nin tatilde de boş durmaya niyeti yoktu. Babası tarlada çalışmasını istemese de ısrarla tarlada çalışıyordu. Babası ona:
- Oğlum zaten bütün yıl boyunca çok ders çalıştın yorulmuşsundur. Artık biraz evde dinlen.
- Yok, baba evde oturup ders çalıştım başka bir şey yapmadım ki.
- Olsun oğlum sen yine de evde dinlen.
- Baba gerek yok böyle çalışmak iyi geliyor bana.
- Peki, oğlum sen bilirsin.
- E. . . Okul dışında ne yapıyorsun? Vakit nasıl geçiyor?
- Ders çalışıyorum, arkadaşlarla dolaşıyoruz vakit öyle geçiyor.
- Deniz nasıl, güzel mi?
- Evet, baba çok güzel. İnsana huzur veriyor.
- Ben de en son gençliğimde gitmiştim denize. Deniz nasıl bir şey olduğunu unuttum.
- Ya öyle mi?
- Evet.
- Belki bir daha görürsün belli mi olur.
- İnşallah da bundan sonra zor görürüm.
Ali fakir ve mütevazı bir ailenin tek çocuğuydu. Kendisi ilköğretimi yeni bitirmiş on beş yaşlarında genç ve yakışıklı bir delikanlıydı. En büyük hedefi öğrenimini sürdürüp öğretmen olmaktı. Öğretmen olmayı en çok gelecek nesli iyi bir seviyeye getirmek ve ailesini kötü durumdan kurtarmak için istiyordu. Ancak önünde büyük bir engel vardı. Köylerinde öğrenime devam etmesi için bir lise yoktu. Tek çare okuması için büyük bir şehre gitmekti. Ama bunun için ne ailesinin imkânı vardı ne de Ali köylerinden dışarı hiç çıkmamıştı. Büyük şehirde ne yapardı nasıl geçinirdi. Ayrıca Ali içine kapanık bir çocuktu kimseyle kolay kolay iletişime geçemez ve arkadaşlık kuramazdı. Bu uzun düşünceleri sonunda Ali bir karara vardı. Akşam olduğunda babasına konuyu açacak ve okumak yerine tarlada ailesine yardım etmek istediğini söyleyecekti. Hava kararmış akşam olmuştu. Belli ki babası tarlada çok yorulmuştu yorgun argın eve geldiği belli oluyordu. Ama hala o yüzündeki gülümseme ifadesi her zamanki gibi vardı.
Babası çok iyi bir insandı Ali’yi de çok severdi ve Ali ne istese yapardı. Ali’nin ileride çok iyi bir öğretmen olmasını istiyordu. Ali’nin babasının ismi Halil, annesinin ismi ise Elif di. İkisi de çok iyi insanlardı. Fakirlerdi ama fakir olmalarına rağmen bu onların mutlu aile yaşamını etkilemiyordu. Ali’nin annesi ve babası şimdiki kadar imkânlara sahip olamadıkları için okuyamadılar. O yüzden çok çalışıp Ali’yi okutmak istiyorlardı. Ali’nin kendileri gibi cahil kalmasını istemiyorlardı. Ali okuyacak ve başarılı bir öğretmen olacaktı onların gözünde.
Halil bey tarladan geldiği için üstü başı toprak içindeydi. Yaz günü olduğu için tarlada sıcağın altında terlemişti de o yüzden hemen banyoya girdi ve sonra da kıyafetlerini değiştirdi. Odaya geldiğinde karnının aç olduğunu hissetti‘ Hanım sofrayı kur da yemek yiyelim’ dedi. Elif hanım bu söz üzerine sofrayı hazır etti ve hep beraber yemeğe oturdular. Halil bey yemek yedikten sonra‘ bunun üzerine bir kahve de iyi gider’ dedi eşine. Elif hanım kahveyi hemen hazırladı. Kahveyi keyifle içtiler. Ali’nin içi kıpır kıpırdı. Müsait bir ortam yaratıp düşüncelerini babasıyla paylaşmak istedi. Ali tam konuşmaya hazırlanıyordu ki babası ondan önce davranıp Ali gel yanıma otur seninle konuşacaklarımız var dedi. Ali oturduğu yerden kalkıp babasını oturduğu yere gitti ve evet baba benimle konuşacaklarını merak ediyorum seni dinliyorum. Ali merak içinde babasının onunla ne konuşacağını merak ediyordu ve babasını bir an önce konuya girmesini istiyordu. Babası konuşmaya başladı. Oğlum bildiğin gibi köyümüzde senin orta öğretimini sürdürmen için gerekli olan okul yok o yüzden seni okuman için İzmir’de oturan Orhan dayının yanına göndermeyi düşünüyorum. Ali babasını bu sözlerine çok sevinmişti dünyalar onun olmuştu. Ama bu sevinci fazla sürmedi. Nasıl olur baba tarladan kazandıkların bize ancak yetiyor İzmir gibi büyük bir şehirde beni nasıl okutacaksın? Baba bu konuyu ben de düşündüm ama ben bunun seni mağdur durumda bırakacağını düşündüğüm için okumamaya ve tarlada size yardım etmeye karar verdim. Ali bu kararı gerçekten böyle düşündüğü için söylemiyordu, tek düşüncesi ailesinin onun yüzünden zor duruma düşmemesiydi. Babası Ali’ye sert bir şekilde karşı çıkarak hayır oğlum sen İzmir’e dayının yanına gidip okuyacaksın. Gerekirse biz annenle sabah akşam çalışıp seni okuturuz. Biz okuyamadık bari sen okuyup büyük adam ol. Varımızı yoğumuzu sana harcasak da sen okuyacaksın ve öğretmen olacaksın dedi. Annesi de Halil Bey’in görüşlerine destekler nitelikte kafasını salladı. Ali ailesinin bu düşünceleri karşısında çok mutlu oldu ayağa fırlayıp annesini ve babasını defalarca öptü. Çok sevinçliydi. Nasıl sevinçli olmasın ki, öğretmen olma hayali gerçek olacaktı. Ali’nin bu sevincini gören anne ve babası daha da mutlu oldu. Ama babasını derin bir düşünce kapladı. Oğlunun okumasını çok istiyordu ama gerçekten de Ali’nin dediği gibi buna imkânı yoktu. Babası içinden Allah kerimdir bize bir çıkar yol gösterir diye söylendi. Annesi de sevinmişti sevinmesine ama içini büyük bir hüzün kaplamıştı. Kolay değildi yıllardır dizinin dibinden ayırmadığı oğlunu birden başka bir şehre göndermek. Bir de Ali ailesini tek çocuğu olduğu için hiç kolay değildi. Ali evden gidince evin neşesi de gidecekti. Evde Elif Hanım ve Halil Bey yıllar sonra başbaşa ve yapayalnız kalacaktı.
Ali de heyecanla İzmir ve yeni okulunun nasıl olacağına dair hayallere dalmıştı ama bir yandan da ailesinden ayrılacağı için o da çok üzülmüştü. Bu sayede öğretmen olma hayallerine bir adım daha yaklaşmıştı. Ailesinin ona karşı gösterdiği büyük özveriden sonra Ali’ye yapacak tek bir şey kalıyordu o da derslerine çok çalışıp ailesinin istediği gibi bir öğretmen olmaktı. İlkokulda dersleri de çok iyiydi eve hep takdir teşekkür ve onur belgeleri ile gelip ailesini sevindirmeyi bilirdi. Lisenin ilkokula benzemeyeceğini orada daha çok ders çalışması gerektiğini biliyordu. Ama ders çalışmaktan başka ne işim olacak diye düşündü. Ali heyecandan sabaha kadar uyuyamadı. Okulların açılmasına da az bir vakit kaldığı için Ali bu son günlerinde tarlada ailesine yardım etmek için erkenden kalkıyordu ve tarlaya gidiyordu. Hava her ne kadar sıcak olsa da Ali tarlada ailesine yardım etmekten mutluydu. Genelde tarlada yorulduğu için eve yorgun argın geliyor yemeğini yiyip hemen yatıyordu. Halil bey de çocuğunu okula gönderecekti göndermesine ama parası olmadığı için düşünceliydi. Tam da bu sırada tarlada mahsuller olgunlaşmıştı. Ali’nin okuması için gerekli olan paranın bir miktarı çıkmıştı. Ali de büyük şehre gideceği için köy yerinde giydiği kıyafetler orada uygun olmazdı o yüzden Ali’ye yeni kıyafetler almak gerekiyordu. Bunu tarladan sattığı mahsullerden karşıladı.
Halil Bey eline geçen parayla oğlunun ufak tefek ihtiyaçlarını karşılıyordu. Ali’ye yeni pantolon, gömlek, ayakkabı vb. ihtiyaçlarını aldı. Ali de babasının ona aldığı bu kadar şeyden sonra tarlada daha da çok çalışmaya başladı. Günler böyle birbiri ardına geçti. Ali’nin İzmir’e gitmesine bir hafta kalmıştı. Annesi ve babası ondan ayrılacağı için günler geçtikçe çok üzülüyordu Ali’de onlardan ayrılacağı için üzgündü, ileride Ali’nin büyük bir öğretmen olacağını düşününce bu ayrılık onların üzüntülerini azaltıyordu. Artık, Ali’nin köyünden ve ailesinden ayrılacağı gün gelip çatmıştı. Hep beraber Ali’nin İzmir’e gideceği otobüse bindirmek için ilçedeki otobüs terminaline kadar gittiler. Babası ve annesi Ali’yi sıkı sıkı tembihliyorlardı. Oğlum sakın kimseye güvenme, kendine iyi bak, paranı çar çur etme, derslerine iyi çalış ve derslerinden başka hiçbir şeyi düşünme diyorlardı. Paran bittiğinde bize haber ver kendini bizden habersiz bırakma. Babası Ali’ye Orhan dayın seni İzmir otogarında karşılayacak dayın gelmeden hiçbir yere ayrılma dedi. Gitme vakti yaklaştıkça hepsinin içini ayrı ayrı hüzün kaplamıştı. Yavaş yavaş gözlerden yaş damlaları dökülmeye başlamıştı. Birlikte ağlıyorlardı.
Otobüsün kalkma vakti gelince babası Ali’nin eline bir miktar para sıkıştırdı, paranı tutumlu harcamaya bak dedi. Güle güle oğlum derslerine iyi çalış derslerinden başka bir şey düşünme, canını sıkma dedi ve oğlunun yanaklarından öptü. Annesi de ağlar bir şekilde Ali’nin yanaklarından öptü. Ali de annesinin ve babasının ellerini öpüp güle güle görüşmek üzere deyip otobüse bindi. Otobüs yola koyulmuştu ve Ali hala ağlıyordu. Çünkü Ali annesinden ve babasından hayatı boyunca ilk defa ayrılıyordu.
Otobüs hareket etmişti ama Ali gözyaşlarını tutamıyor ve hala ağlıyordu. Yanında da kendi yaşlarında genç bir delikanlı oturuyordu. Ali’ye niye ağlıyorsun diye sordu. Ali ağlamayı kesip evimden ilk defa ayrılıp liseyi okumak üzere İzmir’e gidiyorum o yüzden dedi. Yanındaki genç birden şaşırdı. Ne güzel ben de aynı şekilde ailemden ayrılıp İzmir de teyzemlerin yanına liseyi okumaya gidiyorum dedi. Aynı dertten muzdaripiz dedi. Ali gerçekten de öyle mi diye sordu. Gerçek tabi bizim oturduğumuz yerde lise vardı fakat iyi bir lise değildi. İlerideki hedeflerime ulaşabilmem için eğitimi iyi olan bir lisede öğrenim yapmam gerektiğine kanaat getirdim dedi. Ali hayat hikâyesi kendisine bu kadar çok benzeyen bir yol arkadaşı edindiği için mutluydu. Bu arada tanışmayı unuttuk benim adım Ali senin adın ne dedi. Genç, Hikmet dedi. Tanıştıktan sonra beraber sohbet etmeye başladılar. Ali Hikmet’e ileride ne olmak istiyordun ki iyi bir lisede okumak istiyorsun diye sordu. Hikmet hemen cevabı verdi ve hukuk okumak istediğini söyledi. Ali bu tercihinin sebebi ne diye sormaktan kendini alıkoyamadı. Hikmet’in cevabı zaten hazırdı. Çünkü ülkemizdeki hukuksal eksiklikleri ve yanlış şeyleri görüyorum, bunları düzeltmek istiyorum onun için dedi. Ali de ona bir amaç için bu mesleği tercih etmen çok güzel dedi, öyle olmasa sıradan bir hukukçu olmaktan öteye gidemezdin dedi ve ekledi bir mesleği seçmeden önce amacını olması önemli bir şey dedi. Ali ben de öğretmen olmak istiyorum ve bana göre çok önemli bir amacım var dedi. Ülkemizde köy okullarında eğitim iyi ve kaliteli değil onun için iyi bir öğretmen olup bu yanlışlıkları düzeltmek için öğretmen olmayı tercih ettim dedi. Ali de Hikmet de belli bir amaç için yola koyulmuşlardı ve kararlılardı yollarından dönmeye ya da amaçlarından vazgeçmeye niyetleri yoktu. Ülkemiz böyle düşünen gençler sayesinde kalkınacak ve gelişecekti. İkisinin de konuşarak acıları bir nebze olsun dinmiş ve kendilerine iyi bir yol arkadaşı buldukları için sevinmişlerdi. Hikmet, Ali’ye İzmir’de hangi okula gideceğini sordu. Ali bilmediğini dayısının mahallesinde bir okula gideceğini söyledi. Hikmet, ya ne kadar enteresan dedi. Hayatlarımız birbirine ne kadar benziyor. Ben de hangi okula gideceğimi bilmiyorum. Teyzemler beni bir okula yazdırmış. Ama o kadar heyecanlıydım ki hayallerime bir adım daha yaklaştığım için merak edip de soramadım. Daha önce hiç İzmir’e gitmedim nasıl bir yerdir hiç bilmiyorum. Ama televizyondan çok güzel görünüyordu. Deniz var daha önce hiç deniz görmedim. Ali konuştukça daha çok şaşırıyordu. Hayatları o kadar çok benziyordu ki Ali de İzmir’e hiç gitmemişti denizi hiç görmemişti. İkisi de böyle birbirine benzediğini görünce birbirlerine daha çok ısınmışlardı. Ali ağlamayı bırakmış artık gülüyordu. Düşündükçe niye ağlıyorum ki sanki sadece bu şekilde ben mi varım bir sürü öğrenci var benden daha kötü durumda olanlar var halime şükredip çok çalışıp amaçlarıma ulaşmalıyım diye düşündü. Ali’nin karnı acıkmıştı ve annesinin hazırladığı yolluğu çıkardı. Yeni tanışmış olmasına rağmen içinin çok ısındığı hikmetle paylaştı. Beraber yemeği yediler. Ali hikmet’i çok sevmişti. Bu yolculuktan sonra görüşebileceklerini düşünmüyordu. Otobüs İzmir’e varmış ve ayrılık vakti gelmişti. Bir daha görüşemeyiz belki kendine iyi bak dedi. Hikmet onu destekler nitelikte kafasını salladı ve sen de dedi. İkisi de otobüsten indi Ali’yi dayısı, Hikmet’i ise teyzesi bekliyordu. İkisi de akrabalarına sarılıp ellerinden öptüler. Ali Orhan dayısı ile birlikte eve gitmek üzere servisin yolunu tuttu. Ali dayısını çok severdi. Dayısı çok iyi bir insandı. Servis hareket etti ve yola koyuldular. Bir yandan sohbet ediyorlardı bir yandan da Ali böyle büyük bir şehir ve deniz görmediği için merakla etrafı inceliyordu. Deniz masmaviydi. Ali gözlerini denize dikmiş, adeta büyülenmişti. Denizi çok sevmişti. Ne büyük bir şehirmiş ki git git eve ulaşamadık daha diye düşündü. Ama denizin karşıdaki yerleri de görünce gittikleri yerin az olduğunu düşündü. Anlaşılan çok büyük bir şehre gelmişti gezip görülecek çok yer var diye düşündü. Uzun bir şehir içi turundan sonra nihayet eve ulaşmışlardı. Ali dayısına oturdukları semtin adını sordu. Dayısı üç kuyular diye cevapladı. Bu evde dört kişi yaşıyordu Ali’nin dayısı Orhan’ın eşi Fatma ve bunların çocukları Hakan ve Hatice. Ev küçük ama mütevazı ve şirindi. Ali’nin dayısı çok iyi bir insandı, neyi var neyi yoksa ailesi ile paylaşırdı. Hiçbir zaman sinirlenmezdi sakin bir yapısı vardı. Orhan bir bankada memur olarak çalışıyordu. Yengesi Fatma dayısının tam tersine sert bir insandı, hiç gülümsemezdi. Her şeye kızar ve her şeye sinirlenirdi. Dayısı onun bu davranışlarını mazur görür, hiçbir şey demezdi Fatma çalışmıyordu ev hanımıydı. Evde vaktini çocuklara bakarak geçiriyordu. Çok mutlu olmasa da güzel bir aileleri vardı. Yengesi evin kendilerine zor yettiğini ve zar zor geçindiklerini düşünerek Ali’nin gelmesine sıcak bakmıyordu. Bu yüzden Aliye hep soğuk davranıyordu. Ali de zaten eve girer girmez bu durumun farkına varmıştı. Ama çocuklar iyilerdi. Ali ağabeylerini de çok severlerdi onun buraya gelmesi onları çok sevindirmişti. Ali daha sonra evi incelemeye başladı. Ev küçüktü ama içinde gerekli olan her şey mevcuttu. Kapıdan girdiğinde karşısına geniş bir salon, çocukların bir odası ve yatak odası vardı. Ali şüphesiz çocuklarla aynı odayı paylaşacağını düşündü ama onun için sorun yoktu. O da kuzenlerini çok severdi ve tek derdi okumaktı çünkü ailesi onu okutmak için varını yoğunu harcamıştı.
Ailesinin bu desteğine karşılık onların yüzünü kara çıkartmamalıydı. Okuyup iyi bir öğretmen olmalıydı. Ali dayısına hangi okulda okuyacağını sordu. Dayısı onu yakında bir okula yazdırmak istediklerini ancak yer olmadığı için Alsancak da ki ****** lisesine yazdırdığını söyledi. Dayısı bu lisenin çok köklü bir lise olduğunu iyi bir eğitim verdiğini ve okuldan mezun olan çoğu kişinin iyi mevkilere geldiğini söyledi. Dayısına teşekkür etti hem kendisini kabul ettiği için hem de güzel bir liseye yazdırdığı için. Daha sonra dayısı ile birlikte okul kıyafetini ve defterlerini almak için dışarı çıktılar. Ali okul kıyafetlerini denedi ve üzerine uygun olanı aldı. Daha sonra kırtasiyeye gidip defterlerini aldı. Ali’ye göre pahalı gelmişti burası. Kendi memleketinde olsa bunları yarı fiyatına alırdım diye düşündü. Ama anladı burası büyük bir şehirdi, pahalı olması normaldi. Ali eşyaları aldı almasına ama cebinde fazla da bir parası kalmamıştı. Endişelendi. Dayısı da bunun farkına vardı. Korkma yeğenim ben sana yardımcı olurum dedi. Ama Ali bu yardımı nasıl kabul edebilirdi ki zaten kendileri zar zor geçiniyordu bir de üstelik onlara yük olmuştu. Bir de yengesi vardı zaten böyle bir şeye kesinlikle izin vermezdi. Kendisi yüzünden aralarının bozulmasını istemiyordu. Ama mecbur son çare olarak parası kalmazsa dayısından almak zorunda kalacaktı. Eve döndüler ve yengesi bıraktıkları gibi hala asık suratlı bir şekilde duruyordu. Hiçbir şey umurunda değil gibiydi. Orhan da bunun farkındaydı ve Ali’ye yansıtmamaya çalışıyordu ama anlaşılmayacak gibi değildi ki halinden tavırlarından bir şey olduğu anlaşılıyordu. Ali’nin işi gerçekten zordu dört sene boyunca bun çaresiz çekmek zorundaydı. Elinden başka bir şey gelmiyordu. Dayısı ortamı yumuşatmak için Ali’ye bugün ne yemek istersin yengen senin için hazırlasın dedi. Yengesi ondan önce davranarak eve bir şey aldığın mı var ki bir şey hazırlayayım olanlarla idare edin bir de ne yiyeceksin diye soruyorsun dedi. Orhan başından aşağıya kaynar sular boşalmışçasına kızardı bozardı ne diyeceğini bilemedi sustu kaldı. Ali her ne kadar yengesinin memnun olmadığını bilse de böyle bir cevabı o da beklemiyordu. Akşam olmuş ve yemeği yemişlerdi. Ali odaya gidip oturup derin düşüncelere daldı.
Bu koca şehirde yapayalnız ve bu evde dört sene nasıl geçer diye düşündü. Yalnızlık onun için çok zordu. Canı bunun için hep sıkılıyordu. Ne yapardı nasıl yapardı tek başına. Yine daldı derin hüzünlere bu sırada uyuya kalmıştı. Sabah kalktı ve kahvaltı hazırdı. Hafta sonu olduğu için dayısı da evdeydi. Canı sıkıldı çevreyi gezmek için dayısından izin istedi. Dayısı da tabi çık biraz dolaş dedi. Ali dışarı çıktı nereye gideceğini de bilmiyordu. Ona yabancı bir yerdi. Çevreden de fazla uzaklaşmaması gerektiğinin de farkındaydı. Biraz ilerledikten sonra aşağı tarafta denizi gördü çok güzeldi ve parlıyordu. Deniz onun ilgisini çekmişti. Ayrıca denize yakındı oraya gitmeye karar verdi. Denize doğru gitti ve deniz kenarında bir banka oturdu. Denizin dalgaları onu bilinmez yerlere götürdü daldı gitti.
Düşündü, yalnızlığını, ailesini, yaşadığı günleri, zorlukları... Önünden bir sürü insan geçiyordu hepsinin yanında bir arkadaşı veya sevgilisi vardı. Ali ise her zaman ki gibi yapayalnızdı. Kuşlara bakıyordu onlar bile hep birlikte hareket ediyordu onlar bile yalnız değildi. Yanına bir çiçekçi geldi yakışıklı sevgiline bir gül alsana dedi. Ali gülümsedi. Düşündü bu hayatta yapayalnızım ailemin bile yanında değilim bir sevgilim bile yok. Çiçekçi uzaklaştı. Bu olay ona yalnız olduğunu daha da derinden hissettirdi. Eve gitse yengesi yine surat yapacaktı. Onun için burada vakit geçirmeyi tercih etti çünkü denizde bulduğu bu huzuru hiçbir yerde bulamamıştı. Denizin dalgaları içinde adeta kayboluyordu. O dalgalar onu gitmek istediği yere doğru sürüklüyordu. Deniz ona bir tepki de vermiyordu surat da yapmıyordu. Biraz sessizdi ama bu sessizlik beklide ona huzur verdiği için oradan ayrılamıyordu. Hava yavaş yavaş kararmak üzereydi. Eve gitmek gerektiğini düşündü. Çünkü onu merak etmiş olabilirlerdi.
Eve gittiğinde dayısı yoktu bir iş için dışarı çıkmıştı. Yengesi için zaten evde olmuş ya da olmamış bir farkı yoktu. Geldiği gibi sessizce odaya girdi karnı açtı ama bunu söylemeye bile çekiniyordu. O yüzden en iyisi odada oturmaktı. Gözüne biraz eski ama hoş görünüşlü bir radyo takıldı radyoyu açıp biraz müzik dinlemeye karar verdi ama sessizce dinlemesi gerekiyordu çünkü yengesi kızabilirdi. Radyoyu açtığında onun kendi ruh halini yansıtan acıklı müzikler çalıyordu ve onu dinlemeye başladı. Deniz gibi müzik de onu bir yerlere sürüklüyordu. Biraz daha müzik dinledi ve sonra radyoyu kapatıp yatmaya karar verdi. Çünkü ertesi gün okul vardı ve erken kalkması gerekiyordu.
Yatmadan önce telefonun saatini yediye kurdu. Okul saat dokuzda başlıyordu ama o saatte kalksa okula anca yetişeceğini düşündü. Okulun ilk günü olduğu için ve okulun yerini bilmediği için sabahleyin okula dayısı ile birlikte gidecekti. Yatağa girdi ama aklından düşünceler bir türlü çıkmıyordu onun için uyku bir türlü tutmuyordu. Sağa döndü, sola döndü bir türlü uyuyamadı. Çünkü okulu için aklında bazı kaygıları vardı. Okulda arkadaş bulamazsam, okuldaki arkadaşlar nasıldır diye düşünüyordu durmadan. Bu düşünceler sonunda birden uykuya daldı. Sabah saat yedi olduğunda telefonun alarmı çaldı. Hemen uykusundan uyanıp elini yüzünü yıkadı. Yengesi kahvaltıyı hazırlamıştı. Masaya oturup kahvaltısını yapmaya çalıştı ama canı hiçbir şey istemiyordu. Çünkü okul yeni başlayacağı için heyecanlıydı. Yemek yemediği için masadan kalktı ve hazırlanmaya gitti, ilk günden okula geç kalmak istemiyordu. Gömleğini, pantolonunu giydi kravatını taktı ve üzerine ceketini geçirdi. Aynaya nasıl olmuşum diye baktı, gerçekten de okul kıyafetleri çok yakışmış dedi. Bu onu bir nebze de olsa gülümsetmeyi başarmıştı o kadar stresin içinde. Dayısı da hazırlanmıştı ve hemen yola çıktılar. Otobüse bindiler ve okulun önündeki durakta otobüsten indiler. İndikleri yerde tellerle çevrili geniş bir alan vardı. Ali dayısına burasının ne olduğunu sordu. Dayısı da burası fuar dedi. Fuar Ali’nin ilgisini çekmişti. İzmir’i gördükçe gezilecek yerler o kadar çoğalıyordu ama tek başıma gezmek canım istemez diye düşündü. O yüzden kendime gezip dolaşacağım iyi bir arkadaş edinmeliyim diye düşündü. Kafasından bu düşünceler geçerken okula gelmişlerdi. Okulun kapısından içeri girdiler okul adeta Ali’yi büyülemişti okulun kocaman bir bahçesi vardı ve bir okulda olması gereken her şey vardı. İki tane halı saha, basketbol sahası, geniş bir kütüphane ve bahçede oturacak yeri de olan büyük bir de kantini vardı. Ayrıca okulun bahçesi çok kalabalıktı okulun çok öğrencisi olmalı diye düşündü. Dayısı Ali’nin nerden ve hangi otobüse bineceğini söyledikten sonra okulun bahçesinden ayrıldı. Çünkü dayısının işe gitmesi gerekiyordu iş yerinden izin alamamıştı. Ali'nin dayısı gittikten sonra okulun bahçesinde tören oldu. Tören bittikten sonra herkesin gideceği sınıfın binanın girişindeki listelerde soyadı sıralı şekilde asılı olduğunu söylendi. Ali listelerin olduğu yere gitti ve listeden adının olduğu sınıfı buldu. Daha sonra da sınıfına doğru yöneldi. Ali adım adım sınıfa yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Çünkü hala kafasında bazı endişeleri vardı.
Ali sınıfından içeri girdiği zaman köşedeki erkek dikkatini çekti. Tanıdığı birisine benzetiyordu ama kim olduğunu çıkartamadı. Biraz daha dikkatli bakınca onun geçen gün birlikte geldiği yok arkadaşı Hikmet den başkası olmadığını anladı. Onu karşısında görünce ilk önce çok şaşırdı ve sonra toparlanıp yanına gitti onu gördüğüne çok sevinmişti. Gidip Hikmet'in yanına oturdu. Hikmet de onu görünce çok şaşırdı ve gözlerine inanamadı. Ali gerçekten sen misin hayal falan görmüyorum değil mi? dedi. Ali de evet tabi ki benim yanlış görmüyorsun dedi. Ali aradığı arkadaşı bulunca bütün dertlerini unuttu, aklında ne yengesinin surat asması kaldı ne de arkadaşlarıyla anlaşıp anlaşamayacağı derdi. Ali kendi kafasına göre birisini bulmuştu. Hikmet de Ali gibi düşünüyordu. Ali otobüsten ayrıldığında kim bilir bir daha nerde karşılaşacağız derken kader onları yeniden karşı karşıya getirmişti. Az sonra ders zili çaldı ve ders öğretmeni geldi. Matematik öğretmeni olduğunu söyledi. Öğretmen sınıftaki herkesin isimlerini öğrendikten sonra herkesi serbest bıraktı ve zil çalınca sınıftan ayrıldı. İki arkadaşın okuldaki ilk günleri böyle geçti. Okul bittikten sonra saat daha erkendi. Hikmet gidip biraz dolaşalım mı dedi Ali'ye. Ali de tamam nereye gideceğiz peki dedi. Sahil buraya yakın bildiğim kadarıyla oraya gidebiliriz dedi. Ali zaten denizi çok sevmişti o yüzden Hikmet'in teklifini kabul etti. Hikmet Ali'ye nerede oturuyorsun dedi. Ali de Üçkuyular da
oturuyorum dedi. Hikmet de güzel dedi bende Hatay semtinde oturuyorum dedi. İkimizin evi de birbirine yakın sayılır arada yine böyle çıkar dolaşırız dedi. Ali de tabi neden olmasın dedi. Ali'nin biraz üzgün olduğunu görünce senin neyin var dedi. O da evde durumlar biraz karışık yengem benim evde olmamı istemiyor galiba dedi. O zaman işim zor arkadaşım öyle bir durumda sığıntı gibi yaşamaktan bir farkın olmaz dedi. Ali de kara kara bu durumu düşündü. Fazla geç olmadan eve gitmeliyim sonra yengem kızabilir dedi. İkisi yarın görüşmek üzere deyip birbirinden ayrıldılar. Ali eve gittiğinde yengesi onu kapıda karşıladı ve nerdesin sen bu saate kadar merak ettim hem evimizde kalıyorsun hem de geç geleceğini haber vermiyorsun diye azarladı Ali'yi.
Ali geleli kısa bir süre olmasına rağmen yengesinin baskılarına ve ona karşı surat asmasına katlanamıyordu. Dayısı çok iyi bir insandı ama yengesi dayısı kadar iyi değildi ve onunla arası iyi değildi. Dayısı genelde işte olduğu için yengesi dayısı evde olmadığı zaman onu her eziyordu. Dayısı olduğu zaman da pek fark olmuyordu ama o kadar da fazla değildi. Ali'nin vakti evde böyle sıkıcı bir şekilde geçiyordu. O yüzden hep okula gitmek istiyordu. Çünkü orada Hikmet vardı. Okulda Hikmet'le iyi bir şekilde vakit geçiriyorlardı ve eğleniyorlardı. Okul çıkışlarında arada sırada Hikmet'le geziyorlardı. Bir gün okulda matematik dersine gireceklerdi öğretmenin yanında bir kız vardı. Öğretmen arkadaşlar bu yeni sınıf arkadaşınız Zeynep aramıza yeni katıldı dedi. Zeynep uzun boylu, yeşil gözlü, zayıf bir kızdı. Ali Zeynep sınıfa girdiği andan itibaren onu göz hapsine aldı.
Ali içinde bazı kıpırdanmalar hissediyordu. Ama bunun ne olduğunu bilmiyordu ne daha önce böyle bir şey yaşamış ne de böyle bir şey hissetmişti. Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Bunun sebebi neydi acaba diye düşündü. Ama bu düşünceler sırasında gözlerini bir türlü Zeynep den alamıyordu. Adeta büyülenmişti. Sanırım Zeynep'ten gözlerimi almamamla bu kıpırtılar aynı şeyle ilişkili diye düşündü. Düşündükçe bu iki durumun birbiri ile ilişkili olduğuna kanaat getirdi. Birden güldü ilk görüşte aşk böyle bir şey olmalı diye. Hikmet niye gülüyorsun? dedi. Gülme hoca sana doğru bakıyor birazdan kızacak dedi. Ali de durumun böyle olduğunun farkına varınca kendine çeki düzen verdi ve Zeynep'e bakmayı bırakıp dersi dinlemeye başladı. Ne kadar dersi dinlemeye çalışsa da bir türlü konsantre olamıyordu derse hala Zeynep'e bakıyordu. İzmir’e gelmeden önce İzmir'in kızları güzeldir diye duymuştu. Zeynep'i görünce gerçekten de öyleymiş dedi. Hikmet, Ali de bir gariplik olduğunu gördü çünkü durmadan kendi kendine gülümsüyordu. Teneffüs zili çalınca Ali'ye tekrar sordu. Ne oldu kardeşim sana böyle birden senin neyin var anlayamadım ne bu halin dedi. Ali ne varmış ki bende bir şeyim yok her zamanki halim işte dedi. O da fazla üstelemedi tamam o zaman kardeşim sen öyle diyorsan öyledir dedi.
Ali okul bitip eve gittiğinde her zamanki gibi direk odasına gitti. Çünkü yengesinin asık suratlı halini görmeye dayanamıyordu. Odasına gittiğinde aklında hala Zeynep vardı. Zeynep'i aklından bir türlü çıkaramıyordu. Belli ki Zeynep, Ali'yi çok etkilemişti. Ali'nin kız konularında da hiç bilgisi yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. Aslında İzmir'e selde alışamamıştı. Onun için bir şeyler yapması gerekiyordu. O an aklına sevdiği bir hocasının bir sözü geldi. Hocası şöyle diyordu: bir şehri sevmek için o şehirde sevdalanmak gerekir. Hocasının söylediği bu söz adeta kulaklarında yankılanıyordu. O sevdiği kişiyi bulmuştu ama o kişide onu seviyor muydu bilmiyordu. Zeynep sınıfa yeni gelmişti ama Ali ondan çok etkilenmişti. Ali ne yapacağını nasıl yapacağını bilmediği bilmiyordu. Ne yapması gerektiğini düşünüyor ama aklına bir fikir gelmiyordu. En iyisi biraz muhabbet kurmak dedi. Ama sınıfa yeni gelen birisiyle ne konuşabilirim diye de düşünmeden edemedi. Bu fikir olmaz diye düşündü. En iyisi her şeyi zamana bırakmaktı peki benden önce biri davranırsa diye düşündü. O yüzden erken davranmalıyım dedi.
Okul açılalı bir ay geçmişti. Artık herkes birbiriyle iletişime geçmiş ve birlikte gezmeler başlamıştı. Bir gün ders çıkışı sınıfça bir şeyler yapmaya karar verdiler. Sınıfın bir kısmı bu fikre katıldı. Zeynep gitmek isteyen grup arasındaydı. Ali, Zeynep’in gittiğini görünce o da gitmeye karar verdi. Ali gidince Hikmet de gitti. Ali, Zeynep'in peşinden bir an olsun ayrılmıyordu. Gittikleri yer okula yakındı. Kordon'un biraz ilerisinde cimler vardı yiyecek ve içecek aldıktan sonra gidip oraya oturdular. Ali için ortam çok güzeldi karşısında çok sevdiği deniz yanında da sevdiği Zeynep vardı. Daha ne olsun diye düşündü. Zeynep konuştukça Ali de onunla muhabbet etmeye çalışıyordu. Bu konuda çok başarılı olamasa da elinden geleni yapıyordu. Zeynep'in konuşmalarından ve bakışlarından kendisine karşı olan ilgisini hissediyordu ama bundan emin olamıyordu. Herkes eve dağılmaya başladığında Ali, Zeynep’e yarın beraber sinemaya gidelim mi dedi. Zeynep, Ali’nin bu teklifini geri çevirmedi. Ali böylece ondaki sıcaklığı hissetti ve daha çok sevindi. Artık Zeynep'in kendisine karşı boş olmadığını düşünüyordu. Kendisine karşı bir şey hissetmese teklifi geri çevirir diye düşündü. Ali geçen süre zamanında İzmir'i iyice öğrenmişti böylece gezmek zor olmayacaktı. Sinemaya yarın gideceklerdi Ali bu yüzden çok heyecanlıydı. Anlaşılan bu gece yine Ali'ye uyku yoktu.
Eve gittiğinde yemek hazırdı yemeğini yiyip yine odasına geçti. Odasında oturduktan sonra uyumaya karar verdi. Ama heyecandan bir türlü uyku tutmuyordu. Yarın sık olmalıyım ne giysem acaba diye düşündü. En iyisi babamın gelirken yeni aldığı pantolon ve gömleği giymek dedi. Uykuya daldı ve kalktığında sabah olmuştu. Kahvaltısını yaptı ve hemen hazırlandı çok sabırsızlanıyordu. Bir an önce Konak'a gidip Zeynep'le sinemaya gitmek istiyordu. Buluşma vakti geldiğinde ikisi de tam vaktinde orada olmuştu. Beraber sinemadan içeri girdiler. Ali izleyecekleri filmin seçimini Zeynep'e bıraktı. Zeynep de güzel bir aşk filmi seçti. Ali amacına bir adım daha yaklaştı. Zeynep'in aşk filmi seçmesi boş yere değildir herhalde diye geçirdi içinden. Filmin başlamasına az bir zaman kalınca salondan içeri girip yerlerine oturdular. Ali, Zeynep'e yakınlaşmaya çalışıyordu. Film izlerken romantik bir aşk sahnesi vardı. Zeynep, Ali'ye baksana ne güzel dedi. Ali de biraz da bundan cesaret alarak Zeynep'in yumuşak ve sıcacık elini tutuverdi. Her ne kadar Zeynep ters bir tepki verir diye korksa da. Ama Zeynep ters bir tepki vermedi. O da Ali'nin elini tuttu sıkıca sanki bırakmaya hiç niyeti yokmuş gibi.
Bu durum Ali'nin çok hoşuna gitmişti artık onu İzmir'e bağlayacak bir neden vardı hem de çok güzel bir neden. Ama Ali bir yandan da buraya niye geldiğini nasıl koşullarda geldiğini hatırlıyor ve yanlış bir şey yaptığını düşünüyordu. Ama Ali ne yapabilirdi ki insan bir kez sevince kalbine söz dinletemiyor. İnsanda kalp beyinden önce geliyordu. Onun için düşünmek yerine anı yaşıyordu. Film bittikten sonra güzel bir yerde beraber yemek yerken birbirlerini daha yakından tanımak için sohbet etmeye başladılar. Konuştukça ikisi de doğru seçim yaptığını tam da aradıkları kişiyi bulduğunu düşünüyorlardı. Ama bunu söylemek için daha erkendi kim bilir belki daha neler görecekler ne zorluklar yaşayacaklardı.
Bu durum Ali'nin çok hoşuna gitmişti artık onu İzmir'e bağlayacak bir neden vardı hem de çok güzel bir neden. Ama Ali bir yandan da buraya niye geldiğini nasıl koşullarda geldiğini hatırlıyor ve yanlış bir şey yaptığını düşünüyordu. Ama Ali ne yapabilirdi ki insan bir kez sevince kalbine söz dinletemiyor. İnsanda kalp beyinden önce geliyordu. Onun için düşünmek yerine anı yaşıyordu. Film bittikten sonra güzel bir yerde beraber yemek yerken birbirlerini daha yakından tanımak için sohbet etmeye başladılar. Konuştukça ikisi de doğru seçim yaptığını tam da aradıkları kişiyi bulduğunu düşünüyorlardı. Ama bunu söylemek için daha erkendi kim bilir belki daha neler görecekler ne zorluklar yaşayacaklardı.
Zeynep, Ali'nin çok iyi bir insan olduğunu düşünüyordu. Ali'den hoşlanıyor onun gibi iyi birisini kaybetmek istemiyordu. Ama duygularından da tam olarak emin olamıyordu. Ali'yi çok da sevmiyordu sevmediğim bir insanla nasıl birlikte olabilirim diye düşünüyordu. Ama Ali'ye bir şans vermeyi karar verdi belki onu zamanla çok severim hatta aşık bile olabilirim diye düşündü. O yüzden denemeye karar verdi. Ali ise bunlardan habersiz Zeynep'in kendini çok sevdiğini düşünerek mutlu mesut geçiniyordu. Okuldayken de hep Zeynep'e bakıyordu. Ona bakmaktan ders dinleyemiyordu. Hikmet Ali'nin ona karşı olan bakışlarını fark edince ne oldu arkadaşım aşık falan mı oldum kıza niye bakıyorsun diye sordu. Ali de arkadaşına söylemek için daha erken olduğunu düşünerek ne bakması ya gözüm dalmış deyiverdi. Okul çıkışında gidip sahilde dolaşalım mı diye sordu Ali'ye. Ali de Zeynep'le bir şey yapıp yapmayacağını bilmediği için duruma göre çıkışta bakarız dedi.
Hikmet bu cevaba şaşırdı normalde hemen olur derdi. Ali de bir haller olduğunun farkındaydı. Teneffüs de Zeynep'in yanına giderek dışarı çıkıp çıkmayacaklarını sordu. Zeynep biraz da tepkili bir şekilde ne çıkması ailem hafta içi dışarı çıkmama izin vermez çıkamam dedi. Ali Zeynep'in verdiği bu cevaba şaşırdı. Sonuçta ondan saatlerce beraber olmasını istemiyordu, yarım saat bile ona yeterdi. Morali bozuk ve düşünceli bir şekilde Hikmet'in yanına giderek tamam çıkalım okuldan sonra dedi. Okul bittikten sonra yine her zamanki gibi sahile indiler. Ali 'yi bir sessizlik kaplamıştı. Hikmet sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyor ama bir türlü çözemiyordu. En iyisi kendi haline bırakmak diye düşündü ne olsa bir süre sonra kendisi anlatır. Ali derin düşüncelere dalmıştı. Zeynep'e olan sevgisi yüzünden İzmir'e neden ne zorluklarla geldiğini unuttu sanki her şey güllük gülistanlıktı. Bir süre geçtikten sonra Hikmet baktı ki Ali sessizlik içinde konuşmaya da niye yok kalkalım mı diye sordu. Ali Hikmet'e tamam sen git ben yürüyerek gideceğim dedi. Ali düşünceli bir şekilde bir şekilde yürüyerek evin yolunu tuttu.
Eve doğru giderken saat baya bir geç olmuştu. Dayısı yengesi merak etmiş midir, ne derler hiç umurunda değildi. Eve geldiğinde yengesi ve dayısı şiddetli bir şekilde konuşuyordu. Yengesi dayısına her gün böyle hep geç geliyor dışarıda bu saate kadar ne yapıyor buraya okumak için geldi gezmek için değil diyordu. Ali'nin içeriye girdiğini görünce yengesi nerdesin sen kaç saattir dedi. Sana her gün eve geç gelme demiyorum mu ben ne yapıyorsun bu saate kadar dışarıda. Bizi hiç dinleniyorsun kendine biraz çeki düzen ver bu saate kadar dışarıda ne yapıyorsun dedi. Ali hiç bir şey yapmıyorum canım sıkıldı yürüyerek gelmek istedim sadece biraz düşünceli olduğum için saatin kaç olduğunun farkına varmamışım dedi. Yengesi tam azarlamak üzereyken dayısı araya girerek tamam sen karışma dedi.
Dayısı Ali'yi yanına çağırdı gel bakalım seninle konuşacaklarımız var dedi. Odaya gittiler ve baş başa konuşmaya başladılar. Oğlum sen niye böyle yapıyorsun annen baban seni ne zorluklarla buraya gönderdi bilmiyor musun? Senin böyle akşamlara kadar gezip tozman yerine ders çalışıp derslerini iyi tutarak ailenin bu iyiliğine karşılık vermen gerekiyor. Bugün okula gittim notlarını öğrendim hiç biri iyi değil zayıfın yok ama 60 dan yukarı notunda yok ne olacak senin bu halin otur biraz ders çalış. Ali dayısının haklı olduğunu düşünüyordu. Söyledikleri doğruydu babası tarladaki mahsullerin hepsini satarak Ali için harcamıştı. Ali de yaptıklarının yanlış olduğunun farkındaydı. Dayı evet haklısın benim ailem ve kendim için çok çalışıp öğretmen olmam gerekiyor. Bunun için aileme söz verdim verdiğim bu söz için çok çalışacağım sana da söz veriyorum bir dahaki sefere notlarım kötü olmayacak hepsini düzelteceğim.
Dayısı da Ali'nin samimiyetine inanarak tamam Ali sana güveniyorum bu notlarını ailene söylemeyeceğim eğer bir dahaki sefere kötü olursa hiç acımam söylerim dedi. Ona göre çok çalış sana olan güvenimi boşa çıkarma sen zeki çocuksum halledeceğine tüm kalbimle inanıyorum dedi. Ali'nin gerçekten de çok çalışması gerekiyordu artık dayısına da söz vermişti. İstisnalar dışında okuldan sonra gezmek yoktu artık sadece hafta sonu dışarı çıkacaktı. Ertesi günden itibaren artık her gün günü gününe ders çalışmaya karar verdi. Bugün olanlar onu çok etkilemişti önce okulda Zeynep den aldığı ters cevap ardından da evde yaşanan olaylar onun canını çok sıkmıştı. Ama artık olan olmuştu önüne bakması gerekiyordu. Zeynep'e çok sinirlense de onu çok seviyordu bir türlü aklından çıkaramıyordu. Dışarı çıkamayacağını sakin bir şekilde de söyleyebilirdi diye düşündü. Ama sonradan aklına bir şey geldi belki başka birine sinirlenmişti birden ona karşı patlamıştı öyle. Düşününce bu ona mantıklı gelmeye başladı o yüzden canını sıkmayı bırakıp uyudu
Ertesi gün dayısına söz verdiği gibi dersine çalışmaya başladı. Sınavlarda yaklaşıyordu çok çalışması gerekiyordu. Yoksa açığı kapatamaz ve dayısına verdiği sözü tutamazdı. Ama bir yandan da Zeynep'i düşünmeden edemiyordu. Biraz ders çalışsa hemen aklına o geliyordu kafasını bir türlü derse odaklayamıyordu. Ama çalışması gerektiğini de biliyordu o yüzden kendini zorluyordu yavaş yavaş çalıştıklarından bir şey anlamaya başlamış ve buna çok sevinmişti. Çalıştıkça çalışası geliyordu. Hafta içleri bu şekilde geçerken hafta sonunda Zeynep'le geçirerek onu mutlu etmeye çalışıyordu. Ama Zeynep'le aralarında bir sorun vardı bunu hissediyordu ama bu sorunun ne olduğunu soramıyordu. Zeynep'in onu sevmediğini düşünüyordu ama ondan da kopamıyordu belki zamanla sever diye de biraz daha denemek istiyordu. Sınav zamanı gelmişti ve Ali sınavlara giriyordu. Sınavdan çıktıktan sonra hep neşeli oluyordu çünkü sınavları hep iyi geçiyordu. Nihayet sınavlar bitmiş ve ders çalışmaya bir süreliğine ara vererek kendine zaman ayırmak istemişti biraz da.
Boş vakitlerinde hep Zeynep'le ilgileniyordu. Bu yüzden bu ara biraz da Hikmet'le gezmeye karar verdi. Hikmet de onu evine davet edince onu da kıramayıp evine gitti. Beraber otururken Ali artık yakın arkadaşı Hikmet'e her şeyi anlatmaya karar verdi. Hikmet ben Zeynep'i seviyorum o da beni seviyor biz birlikteyiz dedi. Hikmet bunu duyunca çok şaşırdı. O kadar yakın arkadaşız bunca zamandır bana niye söylemedin diye sitem etti. Ali de ne söylesen haklısın arkadaşım ama daha önce kendimi hazır hissetmedim o yüzden söylemedim dedi. Hikmet de önemli değil artık olan olmuş nasıl oldu ne zaman oldu falan diye sordu. Ali de arkadaşına olan biten her şeyi anlattı. Hikmet de senin için sevindim dostum hayırlısı inşallah her şey istediğin gibi gider dedi. Ali de inşallah dostum dedi.
Şimdilik her şey yolunda her şey istediğim gibi gidiyor. İkimizde mutlu ve huzurluyuz dedi. Ali de Hikmet de mutluydu sınavlar da bitmişti artık istedikleri kadar muhabbet edebilirlerdi. Hikmet Ali'ye bu gece burada kalsana dedi. Ali de bilmiyorum dayıma sormam lazım dedi. Sonra Ali dayısını aradı. Dayı sana bahsettiğim Hikmet adında bir arkadaşım vardı ya bu gece onlarda kalabilir miyim diye sordu. Dayısı da tamam kal kaç haftadır ders çalışıyorsun biraz eğlenmeyi hak ettin dedi. Ali de sağ ol dayı dedikten sonra telefonu kapattı. Hikmet'le birlikte güzel bir gün geçirdiler ikisi de birbirlerine tüm dertlerini anlattılar. Yarı dönemin bitmesine de az kalmıştı. Ali dayısına verdiği sözü tutmayı çok istiyordu. Derslerine çok çalışarak elinden geleni yapmıştı ama yine de yüksek not alması gerekiyordu. Ertesi gün Hikmet'le beraber okula gittiler dersi dinledikten sonra her zamanki gibi eve gittiler. Ali, Zeynep'in tavırlarından bir sorun olduğunu hissediyordu ama bu sorunun ne olduğunu çözemiyordu. Ne yapsa Zeynep'i mutlu edemiyordu bu ilişki kendisini üzmekten başka bir işe yaramamıştı ona göre Zeynep'i de seviyordu ondan kopamıyordu. Ama sorunun ne olduğunu da merak ediyordu. Zeynep'e bir keresinde sorduğunda sorun yok ben her zamanki gibiyim bir sorun yok dedi. Ama gerçeğin öyle olmadığını o da biliyordu.
Ali, Zeynep'in bu ilgisizliğine anlam veremiyordu. Çünkü Zeynep ne istese yapıyordu onu hep mutlu etmeye çalışıyordu. Belki de arada yapmamak gerekiyor böyle her istediği şeyi yapınca çok sıradan oluyor diye düşündü. Yapmayınca da içi rahat etmiyordu onun için istediği her şeyi elinden geldiğince yapmaya çalışıyordu. Zeynepsiz bir dakika bile geçirmek istemiyordu. Ama öyle olunca onunda bunalacağının farkındaydı. Ali ne yapacağını da bilmiyordu. Çünkü daha önce bir ilişki yapamamıştı ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu konuda danışacak bilgili bir arkadaşı da yoktu. Hikmet'e de söylemeye çekiniyordu sonuçta özel hayatıydı. Herkese kolayca açılamıyordu bu yakın arkadaşı Hikmet bile olsa. Ondan fazla bir şey saklamıyordu ama bunları anlatmaya da çekiniyordu. Zamanı gelince belki anlatırım dedi.
Zeynep'le dışarı çıktığında onun rahat olmadığını hep bir şeylerden çekindiğini hissediyordu. En büyük merakını bunun ne olduğu oluşturuyordu. Bu derin düşünceler içinde adeta boğuluyordu bu yüzden canını çok sıkıyordu. Bu derin düşünceler içinde uykuya daldı. Yarın hafta sonuydu okulda yoktu. Bu yüzden erkenden kalkıp tek başına dolaşıp kafasını toparlamak istiyordu. Zeynep'i her ne kadar çok sevse de onunla olmakta bu sorunlar yüzünden iyi gelmiyordu ona. Biraz yalnız kalıp düşünmek istiyordu. Bu yüzden ona en çok huzur veren yeri denizi seçti ama bu sefer denize uzaktan bakmak istemiyordu ona daha yakın olmak istiyordu. Bu yüzden vapura binmeyi tercih etti daha önce vapura da binmemişti nasıl olduğunu merak ediyordu. Vapura binip karşıya geçecekti. Gerçeği nereye gideceği de önemli değildi yalnız kalsa yeterdi onun için. Onun bunalımlı halinden kurtarması için gideceği yerin huzur vermesi yeterliydi. Bir yandan da kulaklığını taktı müzik dinlemeye başladı.
Az sonra da yağmur yağmaya başladı tamda onun istediği gibi güzel bir ortam oluşmuştu. Her zamanki gibi Zeynep gelmişti yine aklına nereye gitse ne yapsa aklından onu çıkaramıyordu. İlişkileri de yeniydi ama şimdiden kafasında birçok sorun yaratmıştı. Belki onun düşündüğü gibi bir sorun vardı belki de yoktu onun kuruntusuydu. Böyle düşününce biraz da olsa rahatlıyordu ama bu rahatlık uzun sürmüyordu. Bir sorun olduğuna şüphesiz inanıyordu. Bu sorunu bir türlü çözemiyordu. Belki Zeynep onu gerçekten sevmiyordu belki de daha Ali'ye alışamamıştı. Düşündükçe Ali'nin kafası bunalıyordu. Biraz da bulduğu bu güzel ortamla ilgilenmek istedi. Bir simit aldı ve vapurun etrafında uçuşan martılara atmaya başladı. Martılar simidi havada kapıyordu bu da Ali'nin hoşuna gidiyordu. Bir süreliğine de olsa bu onu rahatlatıyordu.
Vapurdan inip biraz da Karşıyaka da dolaşıp farklı yerler görmek istedi. Nasıl olsa kaybolma ihtimali yoktu ne tarafa gitse deniz çıkıyordu karşısına. Ali etraftan geçen insanları dikkatle inceliyordu. Özellikle de çiftleri, mutlu çiftleri gördükçe kendisinin neden bu kadar mutlu ve huzurlu bir ilişki yaşayamadığını düşünmeden edemiyordu. Öyle geçerli büyük bir sebepte yoktu. Bu ilişki nereye nasıl gidecek bir fikri yoktu. Onun için en iyisi gittiği yere kadar götürmekti. Şansını zorlamak istiyordu. Bunları düşünmek fayda etmiyordu. Çünkü hayat onu bir yerlere sürüklüyordu o da yapması gerekeni yapıyordu. O yüzden böyle derin düşüncelere gerek yoktu yapılması gereken her şeyi hayatın akışına bırakmaktı. Zamanla her şey yoluna girer düşüncesi ile biraz daha rahatladı.
Günlerdir hep bir bunalım halindeydi. Herkes ona bu halinin sebebini soruyordu. O ise bir şey yok diyordu. O yüzden de artık eski neşeli haline dönmek istiyordu. Ne de olsa olacak yine olacağına varırdı. O yüzden fazla zorlamaya gerek yok diye düşündü. Umarım her şey yolunda ve istediğim gibi gider dedi. Ama hayatta kimin her istediği hemen oluyordu ki onun için biraz sabır gerekiyordu. Kendini biraz daha toparlandıktan sonra eve dönmeyi düşündü. Çünkü yengesi geç kaldı diye ona yine kızabilirdi. Ama Ali yaklaşık bir aydır dışarı çıkmıyor hiç bir yere gitmiyordu. Çünkü dayısına ve ailesine bir sözü vardı çok çalışmak ve öğretmen olmak. Bir ara İzmir'e neden geldiğini kafasının karışıklığı sebebiyle unutsa da dayısının konuşması onun aklını başına getirmişti. Buraya gelme amacını hiç unutmamıştı ama birisinin ona yeniden hatırlatması iyi olmuştu. Onu kendisine getirmişti. Ali tekrar vapura bindi ve kendi oturdukları tarafa geçti vapurla. Ali İzmir çok sevmişti özellikle de denizi. Denizin bu sakinliği onu alıp götürüyordu bir an için düşüncelerinden. Ama artık kendine söz vermişti eski haline döneceğine dair o hüzünlü halden çıkıp eski neşeli haline dönecekti. Zeynep'le de her şeyi oluruna akışına bırakacaktı. İkisi içinde en iyisi buydu. Hiçbir şeyi zorlamaya gerek yok diye düşündü.
Eve geldiğinde yengesi kapıda yine onu bekliyordu. Tam da fırça atacaktı ki dayısı yengesine öyle bir baktı ki cesaret edemedi. Gerçeği yengesi daha sertti ama dayısı da arada öyle yapıyordu. Mutfağa gidip karnını doyurdu. Kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyordu zaten çok zayıftı iyice süzüldü. Artık daha mutluydu çünkü hiç bir şeye aldırmayacaktı. Yemek yedikten sonra gidip dayısının oturdu ve televizyon izlemeye başladı. Dayısı derslerin nasıl diye sordu. Ali de sınavların daha açıklanmadığını ancak sınavlarının iyi geçtiğini söyledi. Dayısı da unutma oğlum bana bir söz verdin onu yerine getireceğinden hiç şüphem yok ama emin olmak istiyorum dedi. Ali de dayı önümüzdeki hafta sınavlar açıklanır sana söylerim hepsinin sonuçlarını. Sana verdiğim söz aklımda onun için günlerce çalıştım elimden geleni yaptım. Umarım sonuçlarda istediğim gibi olur dedi. Dayısı da umarım öyle olur Ali dedi.
Annenin babanın seni ne zorluklarla buraya gönderdiğini biliyorsun. O yüzden çok çalışıp onların yüzünü kara çıkarmamalısın, onları mutlu etmelisin dedi. Ali de evet dayı haklısın demekle yetindi. Ali yarında tatil olduğu için biraz daha televizyon izleyip uyumayı düşündü. Zeynep'e de yarın dışarı çıkmak istediğini söyleyen bir mesaj attı. Bu sefer dışarı çıkmakta kararlıydı. Zeynep de tamam dedi. Aklına değişik bir fikir gelmiyordu. En iyisi sinemaya gitmek ve yemek yemek diye düşündü. Ali daha sonra odasına gidip yattı. Sabahta erkenden kalkıp Zeynep'le buluşmak üzere Konak'a gitti. Otobüsten indikten sonra az ileride çiçekti gördü ve Zeynep'e hoş bir sürpriz yapmak istedi daha önce ona hiç çiçek almamıştı belki çiçeği görünce şaşırır ve sevinir diye düşünerek ona bir demet çiçek aldı. Bu Ali'ye göre hoş bir sürprizdi umarım Zeynep'e göre de öyle olur diye düşündü. Ali buluşma yerine Zeynep’ten önce gelmişti biraz daha bekledikten sonra Zeynep de geldi. Hadi gidelim ne yapıyoruz dedi. Ali arkasına sakladığı çiçekleri çıkarınca Ali'nin düşündüğü gibi önce şaşırdı sonra da güldü. Daha sonra da Ali'nin yanağına bir öpücük kondurdu. Ali Zeynep'in sürprizini beğenmesine sevindi.
Ali asıl olayı şimdi anlamıştı. Zeynep'in istediği şey sürprizlerdi. Her zamanki şeylerden çıkıp biraz farklı şeyler yapmaktı. Ali de bu yüzden sinema fikrinden vazgeçip arkadaşlarının buralarda gittiği ve anlattığı bir bowling salonuna gitmeyi karar verdi. Ama Ali oynamayı bilmiyordu daha önce hiç gitmemişti ve oynamamıştı. Zeynep'e söyledi. O da bir şey olmaz ben sana öğretirim kolay zaten hemen öğrenirsin dedi. Zeynep bu farklılıktan ve sürprizden etkilenmiş olacak ki yüzü gülüyordu. Ali kendini üzmeyeceğine söz vermişti ama Zeynep'in mutlu olması onu daha da mutlu etmişti. İçinden umarım hep böyle olur dedi. Bowling oynayınca Zeynep mutlu olmuştu. Ali ' ye de öğretti oynamayı. Ali de hemen kavradı oyunu. Daha ilk kez oynamasına rağmen Zeynep'e karşı kazanmayı başarmıştı. Böyle farklı şeyler yapmak Ali'nin de hoşuna gitmişti. Bu yüzden Ali onu her zaman yedikleri yemek yerine farklı bir şeyler yemeye götürmek istedi. Aklından birden kumpir yemek geçti. Zeynep de kabul etti. Arkadaşlarından kumpirin güzel olduğunu duymuştu ve buradan geçerken hep güzel güzel kokuyordu. Ali' ye de yemek hiç nasip olmamıştı. Madem bugün hep farklı gidiyoruz bu da farklı olsun diye düşündü. İkisi de yemeğini yemişti ve artık saat geç olmuştu ve ayrılma vakti gelmişti. Çünkü yarın okul vardı erken kalkmaları gerekiyordu.
Ali, Zeynep’i bindirmek için otobüs duraklarına götürdü. Zeynep otobüse binmeden önce Ali'yi yanaklarından öptü. Daha sonra kendi otobüse binip evin yolunu tuttu. İkisi de mutlu ve huzurlu ayrılmıştı. Ali sorunun biraz romantik olmak ve farklı şeyler yapmakla çözüleceğini düşündü. Ne de olsa burası İzmir'di ve yapacak birçok şey vardı. Ali eve mutlu bir şekilde gitti. Salonda biraz oturduktan sonra uyumaya karar verdi. Aslında biraz da heyecanlanmıştı. Çünkü önümüzdeki hafta okul ara tatile girecek ve bu hafta da notlar açıklanacaktı. Notlarını çok merak ediyordu. Bir yandan da sevinçliydi tatilde ailesinin yanına gideceği için bir yandan da Zeynep den bir süreliğine de olsa ayrı kalacağı için mutsuzdu. Yattı sabah okula gitmek için erkenden kalktı. Okula gittiğinde sınıfta Zeynep sürekli ona bakıyordu ve göz kırpıyordu. Dünün onun için de güzel geçtiği hiç şüphesizdi. Bu hafta boyunca notlar açıklanmış ve Ali bir kez daha sevinmişti. Hepsinden de istediği gibi notlar almıştı. Geçen defa 60 dan yukarı notu yoktu. Bu sefer ise 80 den aşağıya notu yoktu. Ortalamasını yükseltmiş ve düzeltmişti. Hafta sonunda dayısına sevinçli haberi verdi. Dayısı da bu duruma çok sevindi aferin dedi. Benim ve ailenin yüzünü kara çıkarmadın, sana olan güvenim boşa değildi. Senin çalışkan bir öğrenci olduğunu biliyordum. Umarım üniversiteyi kazanıp öğretmen olduğun günleri de görürüz dedi. Ali de umarım dayı dedi. Artık ikisi de notlar açısından mutluydu. Ali için her şey yolunda gidiyordu.
Ali hedefine gittikçe daha çok yaklaşıyordu. Notlarını da düzeltmişti ikinci dönem daha çok çalışıp ortalamasını daha çok yükseltmeyi düşünüyordu. Umarım öyle de olurdu. Ali hafta sonu Zeynep'e güzel bir kolye aldı ve cebinde az bir parası kalmıştı. Buluştuklarında kolyeyi Zeynep'e verdiğinde mutlu olmuştu ve gülümsüyordu. Ali böyle sürprizle yapmak gerekiyor ama arada diye düşündü. Ali, Zeynep'e bugün fuara gidelim mi ben hiç oraya gidemedim hayvanat bahçesini de gezmedim. Bugün hava da açık dolaşmak hoşuna gider. Bu fikir Zeynep'in de hoşuna gitti ve kabul etti. Beraberce fuara gittiler. İlk önce hayvanat bahçesine gittiler. Orada bütün hayvanlar vardı görmedikleri hayvan çok az kalmıştı. Güzeldi hayvanları sevmişlerdi arada onlara yiyecek bir şey de atıyorlardı. Hayvanların olduğu bölümü bitirip oyuncakların olduğu bölüme gittiler. Beraber bazılarına bindiler. Zeynep özellikle herkesin binmeye korktuğu ürkütücü şeylere binmek istiyordu. Ali de her ne kadar korksa da çaresiz kabul ediyordu. Ali bindiği oyuncaklardan inince korkudan yüzü sapsarı oluyordu. Zeynep onun bu halini gördükçe gülüyordu ve sonra Ali de kendi haline gülüyordu. Yine güzel bir gün geçirip evlerine gitmişlerdi.
Önümüzdeki hafta da okul biteceği için biraz da rahattılar. Evlerine gidip biraz dinlendiler ve sonra da rahat bir uyku çektiler. Sonra okulda bir hafta daha geçirdiler. Cuma günü karneleri alma vaktiydi. Karnelerini aldılar. Ali'nin karnesi iyiydi ama ilk notları kötü olduğu için teşekkür almıştı. Ama Ali buna da memnundu. Çünkü eline fırsat geçmiş ve düzeltebilmişti. Düzeltemese ne olacaktı bunu düşünmek bile istemiyordu. Ailesinin ve dayısının yüzüne bakamazdı. Neyse ki her şey yolundaydı. Karnesini aldıktan sonra Zeynep ve Hikmet'le vedalaştı. Ben tatile ailemin yanına gidiyorum ikinci dönem görüşürüz dedi. Zeynep den ayrılacağı için üzgündü ama olsun önümüzde çok vakit var diye düşündü.
Ali sonra eşyalarını toparlamak ve gitmek için dayısının evine gitti. Bu defa yengesinin yüzü de gülüyordu. Şüphesiz bir süreliğine de olsa Ali den kurtulacağı için seviniyordu. Ali karnesini dayısına gösterince dayısı da mutlu olmuştu. Aferin Ali dedi ilk başlarda çalışmıyordun ama sonra çok çalıştın bunu hak ettin dedi. Umarım aynı temponu dört sene boyunca devam ettirirsin dedi. Ali de tabi dayı bundan sonra çok çalışacağım bundan iyisi olacak sen merak etme dedi. İnşallah Ali dedi buna ben de çok sevinirim ailende. Dayısı Ali'yi otogara kadar götürdü. Ali'ye otobüs biletini de aldı ve otobüse de bindirdi. Güle güle ailene selam söyle dedi. Ali de tamam dayı dedi. Bu sefer yanında kafasına göre biri olmadığı için yolculuk bu defa sıkıcı geçmişti. Ali vardığında ailesi onu ilçenin garajında bekliyordu. Ali otobüsten iner inmez hemen ona sarıldılar ve öptüler uzun zamandır görmüyorlardı onu bu çok doğal bir şeydi. Üstelik daha önce ondan bu kadar uzun süre hiç ayrı kalmamışlardı. Ali güvendikleri birisinin yanındaydı ama aç mı açıktan mı diye içleri hiç rahat etmiyordu. Ali'nin keyfi dayısının yanında iyiydi bir de yengesi iyi olsa çok güzel olacaktı. Ama olsun dedi Ali beni evine kabul etmesi bile onu sevmem için yeterli dedi. Zamanla o da sever ve alışır diye düşündü. Daha sonra Ali annesine babasına hadi eve gidelim burada niye duruyoruz dedi. Eve gidip iyice hasret giderdiler. Ali karnesini çıkarıp gösterince aferin oğlum seni oraya boşuna göndermediğimizi gösterdin. Bizi hep böyle mutlu et.
Ali'nin tatilde de boş durmaya niyeti yoktu. Babası tarlada çalışmasını istemese de ısrarla tarlada çalışıyordu. Babası ona:
- Oğlum zaten bütün yıl boyunca çok ders çalıştın yorulmuşsundur. Artık biraz evde dinlen.
- Yok, baba evde oturup ders çalıştım başka bir şey yapmadım ki.
- Olsun oğlum sen yine de evde dinlen.
- Baba gerek yok böyle çalışmak iyi geliyor bana.
- Peki, oğlum sen bilirsin.
- E. . . Okul dışında ne yapıyorsun? Vakit nasıl geçiyor?
- Ders çalışıyorum, arkadaşlarla dolaşıyoruz vakit öyle geçiyor.
- Deniz nasıl, güzel mi?
- Evet, baba çok güzel. İnsana huzur veriyor.
- Ben de en son gençliğimde gitmiştim denize. Deniz nasıl bir şey olduğunu unuttum.
- Ya öyle mi?
- Evet.
- Belki bir daha görürsün belli mi olur.
- İnşallah da bundan sonra zor görürüm.