Faruk’un annesinden başka kimsesi yoktu. Gençti, kuvvetliydi, ekmeğini taştan çıkarabilecek yağız bir delikanlıydı. Babası, Faruk küçük yaştayken ölmüştü. Faruk çobanlık yapıp kazandığı üç beş kuruşla ve köylülerin verdiği erzaklarla annesiyle beraber geçimini sağlıyordu. Faruk için hayat mücadelesi erken yaşlarda başlamıştı.
Faruk her gün köylülerin koyunlarını alır; kırlara, bayırlara götürüp otlatıp akşam olunca da tekrar köye dönerdi. Koyunları sahiplerine teslim ettikten sonra yorgun bir şekilde evinin yolunu tutardı.Faruk’un bir günü böyle geçiyordu.
Bir gün Faruk koyunları alıp otlamaları için yaylalara gitmişti.Onları kendi hallerine bıraktı ve bir köşeye çekilip yemyeşil otların üzerine uzandı.Bir yandan dereden gelen şırıl şırıl su sesi bir yandan da güneş ışınlarının yüzüne ve bedenine değmesiyle uykuya daldı.Kendi hayatına benzemeyen rüyalar âleminde dolaşırken birden Mehmet Amca’nın sesiyle irkilerek uyanmıştı.Mehmet Amca köyün muhtarıydı.Oradan geçerken Faruk’u görmüş koyunları görememişti. Farklı bir telaş içinde koyunların nerede olduğunu soruyordu. Faruk nasıl uyandığını,ne ile karşı karşıya geldiğini anlayamamıştı.Yattığı yerden kalkıp etrafa bakındığında o da koyunları görememiş,telaşa kapılmıştı.Bir o yana bir bu yana koşuşturmaya başladı.Bu sırada Mehmet Amca ise Faruk’u uyumasından dolayı suçluyordu.Koyunları bulması gerektiğini bağırarak söylüyordu.Çünkü Faruk’tu onlardan sorumlu olan.Bir süre aramaya devam edip koyunları orada bulmaktan ümitlerini kesince ikisi beraber köye gitmek ve halkı bu durumdan haberdar etmek üzere yola koyuldular.Gittikleri zaman köy halkını meydanda toplamak için muhtarlıktan duyuru yaptılar.Bunu duyanlar birer ikişer meydana gelmeye başlamışlardı.Yarım saat içerisinde herkes meydana toplandı.Faruk ve Mehmet Amca,koyunlarının kayıp olduğunu ne kadar aradılarsa da bulamadıklarını söylediler.Mehmet Amca olanların sebebini Faruk olarak göstermeyi de ihmâl etmemişti.Herkes bir yere dağılıp kaybolan koyunları köyde aramaya başlamıştı. Koyunların bulunması önemliyken,halk aynı zamanda tedirgin de olmuştu. Bu köyde senelerdir hırsızlık adına tek bir olay yaşanmamıştı. Herkes evini dükkânını açık bırakıp istedikleri yere rahatça gidebiliyordu. Bu yüzden bu olay köylüyü şaşırtmış ve korkutmuştu.Aynı zamanda köylüler için önemli bir ekonomik sorun teşkil ediyordu.Köyün küçükbaş hayvancılık adına geçim kaynağı bu koyunlardan sağlanıyordu.Süt,et ve yün ihtiyaçlarını da karşılıyorlardı. Koyunların sayısı az da değildi.Tam iki yüz tane koyun vardı.
Faruk bu durum karşısında hem kendini suçluyor hem de köylülerin çoğu tarafından Mehmet Amca’nın da kışkırtmasıyla suçlanıyordu. Faruk’un aklından arada:
“Bilerek,isteyerek mi uyudum,ben de böyle olsun ister miydim? Herkesin başına gelebilecek bir şey …”diye düşünceler geçiyor olsa da aslında kendi de biliyordu suçlu olduğunu.
Köy halkıyla beraber Faruk da köye ve otlak yerlerine dağılıp kaybolan koyunları aramaya başlamışlardı.Bu arada Mehmet Amca jandarmaya durumu bildirdi.Etraftaki köylere de haber salındı.Bir ay kadar aramalar bu şekilde devam etmişti.Artık ümit kesilmiş,hiçbir yerden koyunların bulunduğuna dair haber gelmemişti.Faruk uyuduğundan dolayı bunların başına geldiğini düşünüp kahroluyordu.Ayrıca düşüncelerine köylünün gözünden düşmüş olmak da eklenmişti.Zaten işi de kalmamıştı artık.Annesi de hem bu hırsızlık olayına hem de oğlunun durumuna üzülüyordu.
Köylüler Mehmet Amca önderliğinde bir akşam toplandılar,oturup konuştular.Bu olaya sebep olan Faruk’un suçlu olmasından dolayı bedelini ödemesi gerektiğine karar verdiler.İçlerinden birkaçı :
“Faruk’un bir anası, bir evi,bir de para etmeyen taşlı tarlası var.Başka hiçbir şeyi yok.Bunu nasıl öder? İnsaf yahu!” dedilerse de kimse onları dinlemedi.Herkes kendi malının,parasının derdindeydi.Acıma,insaf,vicdan duyguları mallarını düşününce köreliyor,yok oluyordu.
Ertesi gün Mehmet Amca Faruk’un evine gidip, köylüyle konuştuklarını tek tek anlattı.Mehmet Amca :
“Faruk! Köylü kardeşlerim o kadar mallarının kaybolup, senin sessizce bir kenara çekilip rahat rahat oturmana razı değiller.Kendilerinin güç duruma düşeceklerini düşünerek senin kaybolan koyunların bedelini,6 ay içerisinde ödemeni istiyorlar. Bu hem onların maddî zararını karşılayacak hem de senin suçunu kapatacaktır.”dedi.Faruk’un üstünden kaynar sular dökülmüştü âdeta bu duydukları karşısında.Aynı anda hem şaşkınlık,hem üzgünlük hem de ne yapacağını bilememe durumunu bir arada yaşadı.Faruk :
“Mehmet Amca! Ben bu kadar parayı nereden bulurum, neyim var bu kadar parayı ödeyecek?”dedi. Mehmet Amca :
“Bir tarlan var onu sat,evini de satarsın kalanı da borçlan Faruk.Elden gelen bir şey yok.”diyerek cevap verdi.
Faruk bu acımasızlık karşısında ne yapacağını şaşırmıştı.Senelerden beri çalıştığı,muhabbet kurduğu,yeri geldiğinde düğünlerde,bayramlarda,kötü günlerde ,ölümde yanlarında bulunup,yardımcı olduğu insanlar şimdi ona düşmanmış gibi davranıyorlardı.Sadece kendilerini ve paralarını düşünüyorlardı…
Günler birbiri ardına sıralanıp geçiyordu.Köylülerin Faruk’a verdikleri zaman yaklaşıyordu.Faruk içerisinde bulunduğu durumdan dolayı sürekli bir durgunluk içerisindeydi.Bu para konusunu annesine söylemeden hâlletmeyi düşünüyordu.Çünkü onun bu durumdan haberi yoktu.Faruk bir gün evin içinde ne yapacağını düşünürek,stresli bir şekilde dolaşıyordu.Annesi:
“Oğlum, sana ne oldu? İki aydan beri böylesin.Sürekli durgunsun.”dedi. Faruk:
“Annem, bir şeyim yok benim.İyiyim.Sen rahat ol.”diye cevap verdi. Ama annesi bu cevaptan tatmin olmamıştı.Birden aklına Faruk’un bu durumunun Mehmet Amca gittikten sonra ortaya çıktığı geldi.Hiç vakit kaybetmeden Mehmet Amca’nın yanına gitti.O da her şeyi olduğu gibi anlattı.Kadın bunları duyduğunda oğlunun sürekli düşünmesine sebep olan şeyi öğrenip, fenalaştı.Nefes alamıyordu sanki.Bir şeyler oluyordu.Mehmet Amca birkaç kişi çağırıp onu hastaneye götürdü.Bu sırada Faruk köyün girişindeki çeşmeden su doldurmuş,evine doğru ilerliyordu.İçinde farklı,kötü bir his vardı.Bu yüzden yavaş yavaş yürüyor bir yandan da bu histen kurtulmaya çalışıyordu.Köyün meydanına geldiğinde bir çocuk heyecanlı şekilde ona annesinin hastaneye götürüldüğünü söyledi.Faruk çocuğun söylediklerini anlamaya çalışırken Mehmet Amca arkadan gelmişti.Ona olanları anlatmıştı.Faruk bunu duyar duymaz içindeki kötü hissin nedeninin bu olduğunu düşündü ve koşarak hastaneye gitti.Annesini telaşla ararken bir odada tanıdık gördü.Odaya annesinin nerede olduğunu sormak için girdiğinde onun orada bulunduğunu anlamıştı. Doktorlar annesinin başında olduğu için ilk başta yüzünü bile görememişti.Hem üzgünlük hem merak içerisinde doktorların arasından geçerek annesini görebildi.O anda duydukları ve gördükleri karşısında sanki donup kalmıştı.Çünkü doktorlar annesinin felç geçirdiğinden bahsediyorlardı.Faruk’un annesinin felç geçirmesine; yaşadığı sıkıntılar,çektiği acılar ve bu son öğrendiği durum sebep olmuştu .Faruk bir anda yere çöktü ve haykırmaya başlamıştı.Sanki tüm dertlerini,hüzünlerini,içindekileri bu gözyaşlarıyla beraber dışa vuruyordu.Âdeta içini boşaltıyordu.Bugüne kadar yaşadıkları ağır gelmişti hem annesine hem Faruk’a…
Hastanede kaldıkları süre bir haftayı geçmişti. Faruk ,annesinin iyileşmesi,eski sağlığına kavuşması konusunda ümit besliyor; fakat annesi hiçbir gelişme kaydedemiyordu.Sadece bakıyordu.Ne kollarını ne ayaklarını hareket ettirebiliyordu.Aynı zamanda konuşamıyordu da.Doktorlar annesinin bu durumdan bir adım öteye gidemeyeceğini,gelişme gösteremeyeceğini söylüyorlardı.Faruk bu durumu kabullenmek istemese de zamanla kendisini alıştırmıştı. Bu arada hastaneye olan borç artıyordu. Faruk’un ne bir akrabası ne de başka bir kimsesi vardı.Tek varlığı annesiydi.Ona bakmak zorundaydı. Hastaneden ayrılamıyor,iş bulmayla da ilgilenemiyordu.
Faruk artık evini,tarlasını satmaya karar vermişti.Bunun için işlemlere girişti.Evini ve tarlasını ederinden daha ucuz fiyata satmıştı.Bu paraların birazıyla hastane masrafını ödedi.Kalan kısmıyla da köylüye olan borçlarının bir kısmını verecekti.Fakat borcu yine bitmiyordu.Geriye kalan borcunu daha sonra ödemeyi düşünüyordu.Ama nasıl ödeyeceği belli değildi…
Faruk bir gün hastanede, annesini yatağa yatırıp dolaşmak için odadan dışarıya çıkmıştı.Hastane koridorlarında gezinirken acil kan arandığını duydu.Hemen kan aranan hastanın odasına gitti.Orada bulunan iki üç kişiyle beraber kanlarının uyup uymadığını kontrol ettirmek için hemşireye kan örneği verdiler.Sonuçlar belli olduğunda hastaya uyan tek kanın Faruk’un kanı olduğu tespit edilmişti.Ondan hemen kan alındı ve daha sonra hastaya müdahale edildi.Faruk insan hayatına yapmış olduğu katkıdan dolayı biraz olsun mutlu olmuştu.Birkaç gün sonra, Faruk annesinin odasında otururken odaya birisi girdi.Geçenlerde kan verdiği hastanın kendisiyle görüşmek istediğini söyledi.Hastanın adı: Halim Ağa’ydı.Halim Ağa çiftliği, tarlaları,malı,mülkü,itibarı yerinde olan bir köy ağasıydı.Gelen kişiyle Faruk, Halim Ağa’nın yanına gittiler.Halim Ağa Farukla tanışmak istemişti.Köyünü,işini,hastanede bulunma sebebini sordu.Faruk da başından geçenlerin hepsini tek tek anlattı.Bunları duyan Halim Ağa,Faruk’un durumuna üzülüp onu hemen çiftliğine, işe davet etti. Faruk önce kabul etmeyecek olsa da zor durumda olduğundan ve annesinin durumundan dolayı kabul etmek zorunda kaldı.Hem para kazanıp kalan borcunu ödemesi gerekiyor,hem de hasta annesine bakması gerekiyordu.
Faruk, Halim Ağa’nın çiftliğinde çalışmaya başlamıştı.Annesi de Farukla beraber çiftliğin içinde tek odalı küçük bir evde yaşıyordu. Faruk hasta annesine bakmak ve borcunu ödemek için canla başla her işe yetişmeye çalışıyordu.
Faruk sabahları annesine kahvaltısını yaptırıp, sonra çiftlik işleriyle uğraşıyordu.Öğle vaktinde evine gelip annesinin ihtiyaçlarını giderip,yemeğini yediriyor,kendi de yemek yedikten sonra tekrar işinin başına dönüyordu.Hava kararıp akşam olunca ise günlük olağan işleri bitmiş,kendi de yorgun düşmüş şekilde annesinin yanına gidiyordu.Annesine akşam yemeği yedirdikten sonra her zaman yapılması gereken hareketlerini,egzersizlerini yaptırıyordu.Faruk’un günleri bu tempoyla geçiyordu.Hatta bu yüzden sık sık geç kalkıp çiftliğin işlerini geciktirdiği oluyordu.Bu duruma diğer çiftlik çalışanları tepki gösteriyordu.Faruk’un bile bile işleri yapmaktan kaçındığını düşünüyorlardı.Zaten bu çalışanlar Halim Ağa’nın Faruk’a karşı duyduğu sevgiyi ve ona karşı merhametli yaklaşımını kıskanıyorlardı.Faruk’un açığını ararlarken onun işlere geç kalması onlar için bir fırsat oluşturuyordu. Çalışanlar bu durumu hemen Halim Ağa’ya ilettiler. Halim Ağa Faruk’u çağırdı ve konuştu.Bu durumun artık tekrarlanmaması gerektiğini,işlerini aksatmamasını istediğini söyledi.Faruk boyun eğerek sadece :
“Tamam.” diyebildi.
Zaman geçiyordu. Faruk’un borcunu tamamlamasına çok az kalmıştı.Zaten çiftliktekilerin kendine sevmeyen,nefret eden gözlerle bakmasına bu yüzden dayanıyordu.Bu arada Halim Ağa’nın kızı Sultan, Faruk’u ilk gördüğü günden beri ona karşı farklı şeyler hissediyordu.Sürekli onu görmek için fırsat kolluyor,gördüğü anda da gözlerini ondan hiç ayırmıyordu.Faruk bu durumdan haberdar değildi.Sultan bir gün babasıyla konuşurken çeşitli şekillerde kendini haklı göstererek Faruk’un şoför olması gerektiğini söylemişti.Çünkü eski şoförleri işi bırakıp kendi memleketine dönmüştü.Sultan’ın bu fikri ortaya koymasının sebebi; Faruk’u daha çok görebilecek olmasıydı.Halim Ağa düşünüp taşındıktan sonra kızının önerisini kabul etti.Genelde kızıyla fikir alışverişi yapar,onun sözüne değer verirdi.Çünkü onu hem çok severdi hem de Sultan, Halim Ağa’nın tek çocuğuydu.Halim Ağa Faruk’u çağırıp onu şoförü yaptığını söyledi.Faruk eskiden çobanlık yapmadan önce traktör sürdüğünden arabaya adapte olamama konusunda endişe taşıyordu.Bunu Halim Ağa’ya söylemişti.Bu sırada Sultan da babasının yanındaydı.Hemen atıldı :
“Ben sana deneme sürüşü yaptırır,alıştırırım.”dedi.Faruk kabul edercesine kafasını sallamıştı.
Sultanla beraber Faruk, ertesi gün deneme sürüşüne başladılar.Hiç zorluk çekmeden arabaya hemen alışmıştı.Faruk,Sultan’ın bakışlarını,gülüşünü,güzel yüzünü ilk defa bu kadar yakından görüyordu.İçinden geçen bu düşünceleri hemen çıkarıp atması gerektiğini düşünüyordu. Sultan ise bir yandan arabayla ilgili konuşurken bir yandan da Faruk’a, onu tanımaya yönelik sorular soruyordu.Faruk bu sorular karşısında Sultan’ın kendisine ilgi duyduğunu düşünüp tedirgin olmuştu.Çünkü o Halim Ağa’nın kızıydı.Hanımdı.Hanımefendiydi…
Faruk şoför olarak çiftlikteki yaşamına devam ediyordu.Bir gün arabayı yerine bırakıp annesinin yanına doğru giderken çiftliğin mutfağına uğrayıp oradaki Ayşe Teyze’den yemek istedi.Ayşe Teyzeyle biraz sohbet ettikten sonra yemeği alıp küçük evine doğru ilerlemeye başlamıştı.Yavaş yavaş yürüyordu.Sonunda evine ulaşmıştı.İçeriye girdi,ışıkları açtı.Annesi her zamanki gibi yine yatakta yatıyordu.Öncelikle uyuduğunu düşünmüştü.Yanına gidip solgun,bembeyaz yüzünü görünce şaşırdı.Faruk:
“Anne!”diye seslendi.Hiçbir ses ya da hareket yoktu.Tekrar sesleniyor aynı zamanda da şiddetle sarsıyordu.Annesinden yine cevap gelmiyordu.Yaklaştığında nefes alamadığını ve buz gibi olduğunu fark etti. O an annesinin artık yanında olmadığını,tek dayanağını da kaybettiğini,kısacası annesinin öldüğünü anlamıştı.Belki de kadın içinde bulunduğu güç,muhtaç durumundan kurtulmuştu.Bu bir kurtuluş muydu bilinmez… Faruk’un ayaklarındaki güç kesilmiş gibiydi.Ağlayacaktı; fakat durumun şoku ,olayı kendine anlatamaması,çeşitli zihin karmaşalarıyla beraber bağırmaya başladı.Annesi,biriciği,tek varlığı,yaşam sebebi onu bırakmış,terk etmişti.Onun sesini duyan çiftlik çalışanları ve Sultan hemen Faruk’un yanına koştular.Onu annesinin yanı başından alıp bir kenara oturttular.Yaşlı ve felçli kadının öldüğünü görünce yüzünü kapattılar.Faruk için o günün sabahı nasıl olacaktı? Annesini nasıl toprağa verecekti? Onu bir daha görmeden nasıl hayatını sürdürecekti? Sabah güneş doğmak üzereydi. Faruk annesinin yatağının yanına oturmuş, geceden beri onu seyrediyordu. Gözlerinde yaş kalmamış,ağlamaktan yorulmuştu artık. Çiftliktekiler, Faruk’u tanıyan birkaç kişi onların evine gelmişti ve annesinin cenazesi için hazırlıklar başlamıştı.Faruk hiçbir şey yapamıyor,içerisinde bulunduğu durumdan dolayı içi yanıyordu âdeta…Geçmişini,bugününü,yarınını düşünüyordu.Engellenemez,önüne geçilemez bir gidişti bu!
Hazırlıklar tamamlanmıştı. Artık veda zamanı geldi.Önce camide cenaze namazı kılındı.Sonra mezarlığa doğru yol alındı.Annesini mezara götürünceye dek Faruk’un gözünden yaş eksilmemişti.Yaşlı kadıncağız mezarlığa götürüldükten 5-10 dakika sonra gömülmüştü.Cenazeye gelenler tek tek gitmeye başladılar.En son Faruk ve Sultan kalmıştı.Faruk,toprağa sarılmıştı ve annesine son sözlerini söylüyordu.Annesinin, kendisine söylenen her şeyden haberinin olacağını düşünüyordu.Veda konuşmasıydı bu. Uzun süreden beri konuşmamışlardı.Çünkü annesi felç olmuştu.O zamanlar Faruk, belki sesini duyamıyordu annesinin; ama ne demek istediğini hep gözlerinden anlardı.Bu yüzden en son konuşmaları,en son anlaşmalarıydı bu.Annesi bu sefer de konuşamayacaktı; ama anlayacaktı oğlunu!
Faruk’un annesinin ölümü üzerinden iki ay geçmişti.Faruk üzüntüsünden bu süre zarfında dışarıya çıkmamıştı.Kendini eve kapatmıştı.Bazen yanına Ayşe Teyze bazen de Sultan gelirdi.Onun bu durumdan kurtulması biraz zaman almıştı.En sonunda Faruk’un yanına gelen Halim Ağa :
“ Oğlum ,yaşadığın durum, annenin ölümü, hiç kolay bir acı değil.Seni bayağı bir sarstı.Haklısın üzülmekte; ama artık kendini eve,dış dünyaya kapatmaktan vazgeç.Ölenle ölünmez.Sen artık bu şekilde bir yaşama alışıp,kendini toparlamalısın!”dedi.Faruk cevap vermeden yere bakıyordu.Halim Ağa biraz daha bu şekilde konuştuktan sonra :
“Seni yarın işinin başında göreceğim.”dedikten sonra evden çıktı.Faruk bunun üzerine düşünmeye başlamıştı.Halim Ağa haklıydı.İnsan üzülebilirdi; fakat kendini her şeyden soyutlaması gerekmezdi.Böyle düşünerek kendini bir an önce toplaması gerektiğine karar vermişti.
Ertesi gün Sultan pencereden dışarıdaki ağaçları derin düşüncelere dalmış bir şekilde seyrediyordu.Birden gözünün önünden Faruk’un geçtiğini gördü. Uzun sessizliğin ardından Faruk’un artık evinden çıkması,işine tekrar dönmesi,hayata sarılması Sultan’ı çok mutlu etmişti.Hemen yanına indi.Hiçbir şey söylemeden Faruk’un yüzüne bakıyordu.Faruk bu kötü döneminde Sultan’ın kendisinin yanında olduğundan,destek verdiğinden dolayı ona teşekkürlerini sunmuştu.Aslında kendisini annesinin ölümünden dolayı yalnız hissederken Sultan’ın varlığıyla daha iyi olduğunun farkına varıyordu.Faruk tüm bunları düşünürken aynı zamanda Sultan’a bakıyordu.Belki de onun zor durumunda yanında olan bir kişiden ziyâde kendine çok yakın hissettiği,ona karşı kalbinin boş olmadığını yani aşık olduğunu anlamıştı…
Gün geçtikçe Sultan ve Faruk birbirlerine yakınlaşıyorlar, her fırsatta bir yere gidip,oturup sohbet ediyorlardı.Artık birbirlerini daha iyi tanımışlardı.Bu durum bir sene boyunca devam etmişti.Bu arada Faruk önceden var olan borcunu tamamen bitirmişti.Artık eskide yaşananlara bir perde çekmiş,annesi ve güzel anıları hariç her şeyi unutmaya karar vermişti.
Faruk Sultanla arasındaki ilişkiden Halim Ağa’nın haberdar olmasını istemiyor, bu yüzden sürekli tedirginlik yaşıyordu.Her zaman düşündüğü gibi onun ağa kızı olmasıydı sorun.Faruk ise sadece onların yanında çalışan,onların parasıyla geçimini sağlayan bir şofördü.Sultan bu durumu babasına söyleme taraftarıyken Faruk kesinlikle buna karşı çıkıyordu.Aslında Sultan babasının, her zamanki gibi kendisine olan güzel davranışlarına güveniyordu.Halim Ağa kızını severdi sonuçta.Gönlünün sahibiyle evlenmesine izin verirdi.
Sultan her şeyi bir gün babasına anlattı.Halim Ağa duyar duymaz bu duruma şiddetle karşı çıktı.Kızını konuşturmamıştı bile.Biricik kızı,Sultan’ı için büyük hayaller kuruyordu.Halim Ağa oğlu yerine koyduğu Faruk’un kızına bu gözle bakmasına çok sinirlenmişti.Kızına bakıp:
“Bir daha Faruk’un yüzünü görmeyeceksin!”diye bağırmıştı.Ardından Faruk’un kapısına dayandı.Kapı açılır açılmaz ağzına geleni söylemişti.Faruk, Halim Ağa’nın karşısında hiçbir şey söyleyememişti.Utancından yerin dibine geçmişti.Parasını aldığı,ekmeğini yediği,geçimini sağladığı insana karşı ihanet ettiğini düşünüyordu.
Halim Ağa: “Seni bir daha burada ve kızımın etrafında görmeyeceğim.Hemen topla eşyalarını,çık git evimden.”dedi ve kapıyı çarparak çıkıp gitmişti.Faruk çok üzüldü.Kendini çok mahçup,ihanet etmiş gibi hissediyordu.Halim Ağa’nın güvenini de,işini de kaybetmişti.Sığınacak,yanına gidecek kimsesi yoktu.
Halim Ağa’nın Faruk’un yanından bir hışımla çıktığını gören Ayşe Teyze Faruk’un yanına gelmişti.Olan biteni anlamaya çalışıyordu.Faruk her şeyi tek tek anlatmıştı.Artık çiftlikte kalamayacağını ve gidecek hiçbir yerinin olmadığını söylüyordu titrek bir sesle.Ayşe Teyze Faruk’u kendi oğlu gibi sevdiği için onu kendi evinde kalmaya ikna etmeye çalışmıştı.Faruk kalmayacağını,bir yer bulacağını söylese de bunun bir hayâl olduğunu asla öyle bir yer bulamayacağını düşündüğünden dolayı kabul etmişti.Hemen o akşam eşyalarıyla beraber evinden ayrıldı.Sultan ise bu ayrılışa engel olamayıp, sadece pencereden bakmayla yetinebilmişti.Ama Faruk’un Ayşe Teyze’nin evine gittiğinden Halim Ağa’nın haberi yoktu…
Faruk’u evinden kovan Halim Ağa’nın borçları günden güne artıyordu.Durum hiç parlak değildi.Bir yere borçlanıyor,onun borcunu ödemek için başka bir yerden de borç alıyordu.İflas etmenin eşiğine gelmişti.Bütün mal varlığını hesaplamıştı.Ancak bunları satarak borçlarının ancak bir kısmını ödeyebilecekti.
Halim Ağa’nın malları yavaş yavaş satılıyordu.Artık eski,gösterişli,şanı şöhreti olan ,zengin,emrinde bir sürü kişi çalışan Halim Ağa kalmamıştı.Borçlarının derdine düşmüş,hangi parayı nereye yetiştireceğini gece gündüz düşünen,stresli,yüzü gülmeyen bir adam vardı. Bir zaman sonra Halim Ağa’nın bütün malları satılmış,elinde sadece çiftlik kalmıştı.Çalışanları bile işi bırakmıştı.Koskoca çiftlikte Halim Ağa ve Sultan kalmıştı.Sultan bu olayların sadece belli bir kısmını biliyordu.Babasının bu kadar zor durumda olduğunu bilmiyordu.Halim Ağa kendi derdiyle ilgilenmekten Sultan ve Faruk’un durumlarını bile unutmuştu.
Bir gün Sultan gizlice evden çıkıp Ayşe Teyze’nin evine gitmişti.Kapıyı Faruk açtı.Sultan’ı görünce şaşırdı ama bu çok üzün sürmemişti.Sonra sarıldı.Sultan içeriye geçip biraz oturduktan sonra babasının durumunu onlara anlatmıştı.Faruk ve Ayşe Teyze Halim Ağa’nın durumuna çok üzülmüşlerdi.
Beraber otururlarken dışarıdan sesler geliyordu.Önce ne olduğunu anlayamamışlardı.Dışarıya çıkıp bu bağrışın sebebini anlamaya çalıştılar. “Yangın Var!” diye sesler geliyordu. “Kim? ,Ne yanıyor?” diye sorgulanırken içlerinden birisi : “Halim Ağa!” diye bağırmıştı. Sultan olduğu yere oturup kaldı.Bu bağrışların asıl sebebi; babasıydı.Babasına bir şey olmuştu.Faruk onu oturduğu yerden zorla kaldırmıştı ve durumu net bir şekilde anlamak için ikisi beraber çiftliğe doğru gidenlerle beraber koşmaya başlamışlardı.Sultan koşarken bir yandan da içinden böyle bir şeyin olmaması,yanlış anlaşılma durumunun söz konusu olması için dua ediyordu.
Çiftliğe yaklaştıklarında dumanları etrafa yayılmış olarak gördüler. Sultan :
“Baba!” diye bağırarak koşuyordu.Herkesin ağzında Halim Ağa’nın içeride olduğuna dair bir laf dolaşıyordu. Sultan bunları duyunca haykırışlar içerisinde çiftliğe,yanan eve doğru gitmeye başlamıştı.Faruk ve çevredekiler Sultan’ı zorla tutmuşlardı.Sultan kendini tutanlardan dolayı eve yaklaşamıyor,çaresizlik içinde kıvranıyordu.
Köylünün ve jandarmanın desteğiyle yangın söndürüldü.Çiftlik yangın sonucunda harabeye dönmüştü.Çiftliğin içine koşarak giren Sultan, üst katta babasının cansız,yanmış bedeniyle karşılaştı.Yüzüne bakamamıştı.Zaten tamamen yanmış bir bedendi bu.Yanına yaklaştığında babasının sahip olduğu,hiç çıkarmadığı yüzüğü bu bedende görünce onun babası olduğundan iyice emin olmuş ve o anda bayılmıştı.
Sultan gözlerini açtığında bir hastane odasında buldu kendini.Yanında Faruk vardı.Yaşadıklarının rüya ya da gerçek olduğu arasında seçim yapamazken rüya olmasını içinden geçiriyordu.Faruk’a soru soran gözlerle bakıyordu.Faruk ise suskundu.Sultan :
“Faruk babam nerede?” diye sorduğunda karşıdan bir cevap alamamıştı. Tekrar sorduğunda yine cevap alamamıştı.Ağlayan gözleriyle ve titreyen sesiyle tekrar sormuştu.Faruk :
“Baban artık yok.”diye cevap verdi.Sultan’ın, dünyası başına yıkılmıştı.Bu aldığı cevapla yaşadıklarının rüya değil,gerçek olduğunu anlayan Sultan fenalaşmıştı.Doktorlar,hemşireler Sultan’ın yanına koşup,sakinleştirici ilaç verdiler.Sultan, bu ilacın etkisiyle iki gün aralıksız uyudu.Bu arada Halim Ağa, Sultan beklenmeden defnedilecekti.Çünkü Sultan bu acıya dayanamazdı.Faruk ve köylüler Halim Ağa’yı köy mezarlığına götürüp gömdüler.
Sultan iki günlük uykudan uyandığında her şeyin farkındaydı.Faruk’a babasını sormuştu.Faruk, ona babasını defnettiklerini,niye onu beklemediklerini sebepleriyle anlattı.Sultan ilaçların etkisiyle bu sefer şiddetli bir tepki verememişti.Sadece ağlayarak acısını yaşamaya çalıştı…
Hastaneden çıktığında ilk olarak Halim Ağa’nın mezarını ziyarete gitmişti.Babasının yüzü sürekli aklına geliyordu.Toprağı eline aldı ve sımsıkı avucunda sıktı.Sanki acısını bir avuç topraktan çıkartıyordu.Sabahtan akşama kadar mezarın başında ağladı,ağladı ve yine ağladı.Zamansız,beklenmedik bir ayrılıştı bu.Halim Ağa hastalanıp ölümü beklememişti.Ölüm onu bulmuştu… Şimdi Sultan da Faruk gibi yapayalnızdı,kimsesi yoktu,çiftliğin kullanılamaz halde olması ve babasının ölmeden önce tüm mal varlığını satmış olmasından dolayı hiçbir şeyi de yoktu. Artık destek olma sırası Faruk’taydı.Sultan’ın da gidecek yeri olmadığından Ayşe Teyze ona da sahip çıkmıştı.Halim Ağa’nın borçlarından dolayı Ayşe Teyze bir müddet önce işsiz kalmıştı.Sadece ölmüş kocasından kalma tarlasından gelen geliri kalmıştı.Gençler de bu yaşam mücadelesine dahil olmuştu.Sultan da Faruk da Ayşe Teyze’nin evinde kalmaktan rahatsızdılar.Ona yük olma düşüncesi zihinlerini tırmalıyordu.Ama ne gidecekleri bir yer ne de teselli bulacakları tanıdıkları vardı.
Faruk başkalarının tarlalarında ırgatlık yapmaya başlamıştı.Bu şekilde eve de bir katkısı oluyordu.Faruk bir gün eve geldiğinde Ayşe Teyze onu karşısına alıp Sultanla ikisinin evlenmesini çok istediğini ve artık bu yolda adım atması gerektiğini söylemişti.Faruk’un aklında aslında bu fikir çoktan beri vardı; fakat Halim Ağa’nın ölümünden sonra bunu Sultanla hemen paylaşamamıştı.Ayrıca Sultan’ın hazır olmadığını da düşünüyordu.Faruk bu konuşmadan sonra 10-15 gün bekledikten sonra yeterince zamanın geçtiğini düşünerek Sultanla konuşmaya karar vermişti.Akşam olunca yemekte hep birliktelerken Faruk Sultan’a onunla evlenmek istediğini söyledi.Sultan zaten Faruk’u seviyordu.Onu reddedemeyeceğine göre karşılık olarak kabul ettiğini kafasını sallayarak göstermişti.Aslında böyle bir durum karşısında sevinçten çığlık atıp,hemen kalkıp Faruk’a sarılıp,ne yapacağını şaşırmış,hoplayan zıplayan bir durum sergilemesi gereken Sultan yerine, gözü hafif sulanmış,bu duruma kafa sallayarak cevap vermiş bir Sultan vardı. Böyle yapmasına sebep babasının başından geçenlerin aklına gelmesiydi.Belki kendisini suçlu hissediyordu.Çünkü babası bu evliliği kesinlikle onaylamaz,aksine şiddetle karşı çıkardı.Ama ne olursa olsun kızının mutlu olması onu da mutlu ederdi.Bu düşünce Sultan’ı rahatlatıyordu ya da kendisini suçlu hissetmemek adına bunu düşünerek savunma mekanizması oluşturmuştu.Sultan’ın zihninden hızla bu düşünceler sürüsü geçerken Faruk oturduğu yerden kalktı. Önce Sultan’ı alnından öptü ve sarıldılar.Daha sonra da Ayşe Teyze’nin elini öptüler .Sonra oturup konuşmaya başladılar.Düğünden konu açılmıştı.Düğün yapmak öyle kolay bir şey değildi.Masraf çok fazla olacaktı.Zaten kendileri zorla geçiniyorlarken düğün yapmaya maddî durumları el vermezdi. Sultan:
“Düğüne gerek yok.Sadece nikah olsa da olur.Önemli olan Farukla evlenmemiz.”diyerek bir çıkış yolu sunmuştu.Aslında o da herkes gibi gelin olmayı,gelinlik giymeyi,düğününün olmasını isterdi. Faruk:
“Olmaz öyle şey. Düğün yapacağız.”dedi ve kestirip attı.Sessizlik oluşmuştu bir süre.Sonra Sultan odadan çıktığında Faruk,Ayşe Teyze’nin yüzüne baktı.Sanki o da Faruk’un içinden geçenleri okurmuşcasına :
“Tamam evladım.Elbette düğün yapacağız.Hiç düğünsüz olur mu? Ben yarın köylüyle konuşacağım.Hep beraber birlik olup sizi mutlu edeceğiz.”dedi.
Ertesi gün Ayşe teyze köylülerle tek tek konuşup,bu iki kimsesizin mutlu olmasına vesile olmalarını istedi.Herkes katkıda bulunacağını söylemişti.İki üç gün içerisinde köylülerin birleşip,elbirliği yapmalarıyla düğün hazırlıkları tamamlandı.Köylülerden birinin evi ‘Kız evi’, Ayşe Teyze’ninki ise ‘Erkek evi’ olmuştu.Davul,zurna eşliğinde beyaz gelinliğin içerisinde Sultan evden alındı ve Ayşe teyzenin evine getirildi.Faruk da Sultan da çok mutluydular.Onlar için unutulmaz bir düğün yaşanmıştı.Uzun zamandan beri çektikleri maddî ve manevi sıkıntılardan sonra bu düğün onları neşelendirmişti ve umutlarını tazelemişti.Köylüler de bu gençlerin mutluluklarını görüp güzel bir işe vesile oldukları için büyük bir sevinç içerisindelerdi…
Düğünün üzerinden bir sene geçmişti.Faruk ırgatlığa devam ediyordu.Bu sırada hem çok yoruluyor hem de Ayşe Teyze’nin evinde oturup ona yük olduklarını düşündüğünden bu çalışma sayesinde katkı sağladığı için kendini rahatlatıyordu.
Faruk’un çalıştığı yerde en çok sevdiği,tüm dertlerini paylaştığı İlyas isminde bir arkadaşı vardı.Bir gün tarlada çapa yaparken arkadaşı İlyasla beraber konuşmaya dalmışlardı. Aralarında hoş bir muhabbet oluştu.Bir ara İlyas kendi elindeki çapanın sapı koptuğu için yere eğilmişti.Faruk da ilerden gelen traktöre bakıp sesini dinlerken çapayı yere doğru indirmişti ki çapa İlyas’ın başına isabet etti.Arkadaşı yere yığılmıştı ve başı kanlar içindeydi.Faruk toprakta sert bir cisim olduğunu düşünerek baktığında arkadaşının halini görüp panik ve çaresizlik içinde :
“ Yardım edin!” diye bağırmaya başlamıştı.Sesi duyan diğer çalışanlar ve tarla sahibi hemen Faruk’un yanına koştular.Yerde yatan İlyas’ı apar topar hastaneye götürdüler.İlyas ameliyata alınmıştı.Polisler Faruk’un yanına gelip ondan ne olduğunu anlatmasını istemişlerdi.Faruk ise telaşlı bir şekilde yanlışlıkla olduğunu,arkadaşını çok sevdiğini,kendinin de bu duruma çok üzüldüğünü anlatmaya çalışıyordu.Polisler onu karakola götürüp,ifadesini aldılar.Ama İlyas daha ayılamadığı için Faruk’un doğruyu söylediği belli değildi.Faruk o geceyi karakolda geçirmişti.Ayşe teyze ve Sultan bu durumu duyar duymaz soluğu karakolda almışlardı.Ama Farukla görüşememişlerdi.İkisi de şaşkınlıklarından ve üzüntülerinden ne yapacaklarını bilemediler.Biraz kendilerini toparladıktan sonra hastaneye İlyas’ın yanına gittiler.İlyas daha kendine gelememişti.Faruk o geceyi ve ondan sonraki geceyi karakolda geçirmişti.Bu arada İlyas yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı.Yanına hemen polisler gelmiş ve sorular yöneltmeye başldılar.O da bu olayda Faruk’un bir suçu olmadığını, bir kaza sonucunda meydana geldiğini söylemişti.Bundan dolayı Faruk serbest bırakılmış ve soluğu İlyas’ın yanında almıştı.Onu tahmin ettiğinden daha iyi görmüştü.Bu sayede vicdan azabını az da olsa kafasından atabilmişti.Faruk, İlyas hastaneden çıkana kadar onu yalnız bırakmamıştı.Sonra İlyas’ı evine götürdü,ilaçlarını aldı ve biraz da para bıraktı.Çünkü İlyas’ın bu durumuna kendi sebebiyet vermişti.
Faruk bu son olaylardan sonra yaptığı işten,köyden soğumaya başlamıştı.Aklında buralardan ayrılıp şehre gitmek vardı.Ama bu nasıl olacaktı? Yeni bir yaşam,yerleşme,düzen kurma oldukça zor şeylerdi.Ne kadar zorlayıcı da olsa Faruk’un artık kesin karar vermişti.Sultanla ve Ayşe Teyzeyle şehre gidip,orada hayatına yeni bir sayfa açacaktı. Çok beklemeden bu düşüncesini onlarla paylaşmıştı. Sultan da Ayşe Teyze de bu fikir karşısında tedirgin olup,düşünmeye başladılar.İkisi de Faruk’un ilk başta aklına gelen yeni bir yaşam vs. gibi sıkıntılardan dolayı bu fikre karşı çıkmışlardı.Ayşe Teyze :
“Ben gelemem evladım.Doğup,büyüdüğüm yeri bu yaştan sonra bırakamam.”dedi. Faruk:
“Teyzem sen olmadan biz ne yaparız? Hep beraber gideceğiz.”diye söylese de Ayşe Teyze ikna olacak gibi değildi.Sultan ise mecburen kocasının yanında gidecekti.İkisi beraber çok kez Ayşe Teyze’ye yalvardılar,ısrar ettiler; ama Ayşe Teyze kararlıydı.Aslında onların da gitmesini istemiyor,bunu onların işlerine engel olmamak ve onlara karışmamak adına söyleyemiyordu.Faruk ve Sultan ne kadar uğraşsalar da onu ikna edemediler.En sonunda onun gelmeyeceği konusunda kesin kararlı olduğunu anladılar.
Şehre gideceklerdi; ancak Faruk önceden gidip kendine iş bulmalıydı,ev bulmalıydı,bir düzen oluşturmalıydı.Sultan’ı ondan sonra götürecekti.Bunun için bir sabah erkenden yola koyuldu.Şehre giden otobüse bindi.İlk defa gittiği bir yerdi.Bunun için heyecanlıydı.İş bulamama,ev düzenini kuramama korkusu vardı.Dört saatin sonunda şehre ulaşmıştı.Ne yapacağını,nereye gideceğini bilemeyen Faruk sudan çıkmış balığa dönmüştü.Az ilerideki banka oturmuştu.Ne yapacağına karar vermesi için kafasını toplaması gerekiyordu.Faruk bu şekilde bir süre boyunca düşüncelere dalmıştı.Sonra bu uçsuz bucaksız düşünce dünyasından uzaklaşıp çevresini gözlemlemeye başlamıştı.Bu sırada yanına bir kişi oturmuştu.Faruk yanına dönüp baktığında,oturan kişinin çobanlık yaptığı köydeki Bakkal Ali Dayı olduğunun farkına varmıştı.O dönemde başına gelen olaylara karşılık Faruk’a tavır alanların arasında Bakkal Ali yoktu.Çünkü o kimseye karışmaz,sessiz sakin bakkal dükkânında işini görürdü. Faruk:
“Ali Dayı!”diye seslendi.Ali dayı Faruk’a baktığında ilk başta onun kim olduğunu çıkaramamıştı.Sonra zihnini yoklayarak bu kişinin eskilerden biri olduğunu düşünmeye başladı.Ali Dayı :
“Sen kimdin? Tanıdık geliyorsun ama bulamıyorum.”dedi. Faruk:
“Benim,ben! Çoban Faruk. Tanımadın mı beni?”diye sordu.Ali Dayı bunun üzerine onun köydeki talihsiz çoban olduğunu hatırladı ve :
“Ne yapıyorsun sen burada? Senin Halim Ağa’nın çiftliğinde çalıştığını duymuştuk.”dedi. Faruk başından geçen her şeyi ve şehre geliş sebebini tek tek anlattı. Bunun üzerine Ali Dayı:
“Sen merak etme oğlum.Benim tanıdıklarıma haber salar,sana iyi bir iş buluruz.”dedi. (Ali Dayı bakkal dükkanını kapatıp şehre yerleşmişti seneler evvel).Oturdukları yerden kalkıp Ali Dayı’nın evine gittiler.Orada oturup yemek yediler,bir yandan çaylarını içerken bir yandan da sohbet etmeye başladılar.Bu arada Ali Dayı telefonla tanıdıklarını arayıp durumu anlattı ve Faruk’a iyi bir bulmalarını rica etti. İki gün sonunda bir telefon gelmişti. Ali Dayı’nın tanıdıklarından birisi Faruk’a fabrikada bir iş bulmuştu. Faruk bu haberle havalara uçtu. Ali Dayıya :
“Sen çok yaşa! Allah ne dilediğin varsa versin.”diye şükranlarını sunduktan sonra hemen o fabrikaya gitti. Bu bir dokuma fabrikasıydı.Faruk orada kalite kontrol görevlisi olarak işe başlamıştı.
Faruk yeni işinden memnundu.En azından işsiz değildi.Fabrikada çalışmaya devam ederken kendine ev aramaya başlamıştı. Çünkü Sultan’ı gelecekti. Aklından hiç çıkmıyordu. Ne yaptığını, ne durumda olduğu merak ediyordu.Farklı evleri gezip kendince yorumlar yapıyordu : “Bu küçük, bunun boyası eski,bunu Sultan istemez…” En sonunda hem parasına hem de gönlüne göre bir ev bulmuştu.Sokağın başında,pembe boyalı,şirin,bir yönü yola bakan bir yönü arkadaki bahçeye bakan, Sultanla ve olmasını istediği çocuklarıyla huzurla yaşayacaklarına inandığı bir evdi bu…
Faruk bir aydan beri fabrikadaki işine devam ediyordu. Maaş alma zamanı gelmişti.Parasını aldıktan sonra bir haftalığına izin istedi.Fabrikadan çıkıp ev eşyaları satan yerlere gitti.Evine birkaç parça eşya aldı ve gidip yerleştirdi.İlk defa kendine ait bir evi ve eşyaları vardı.Bir eksik kalmıştı. O da Sultan’dı.
İzinli olduğu süre içerisinde Sultan’ı alıp evlerine getirmek için köye gitti. Köyde birkaç gün kaldıktan sonra şehre dönme hazırlığına başlamışlardı. Sultan ve Faruk eşyalarını toplarlarken Ayşe Teyze üzüntüsünü belli etmemek için sanki gözyaşlarını içine gömüyordu.Bu arada gençler Ayşe Teyze’ye onun yanlarında gelmesini istediklerini tekrardan söylüyorlar,âdeta yalvarıyorlardı.O ise memleketini,köyünü bırakamayacağını,şehirde kesinlikle yaşayamayacağını söylüyordu.Ayşe Teyze :
“Siz gidin evladım,güzel bir gelecek için çalışın.Siz mutlu olursanız bende mutlu olurum.”diyerek son noktayı koymuştu.Bu sözün üzerine Faruk ve Sultan onlara çok fazla iyiliği dokunan,haklarını ödeyemeyecekleri,anneleri yerine koydukları teyzelerinin elini öpüp,sarılıp ağladılar.
Artık ayrılık vakti gelmişti.Hüzünlü bir vedalaşma yaşadıktan sonra Ayşe Teyze onları otobüse bindirip,uğurladı.Farukla Sultan yeni bir yaşama başlayacaklardı.Sultan yol boyunca ağlarken Faruk onu teselli etmeye çalışmıştı.Yolculuk bitmiş,otobüsten inmişlerdi.Eşyalarını alıp evlerinin yolunu tuttular.Ne şehir köye benziyordu ne de şehir insanı köy insanına.Herkes birbirinden habersizdi.Kalabalık içerisindeki insanlar birbirine selam vermiyor,konuşmuyor,kendi işleri için sürekli bir koşuşturma yaşıyorlardı.Şehir hayatında yaşanan genel durum böyleydi.Sultan bu hayata ayak uyduracağı konusunda tereddütler yaşıyordu.Köyüne,doğup büyüdüğü ,babasını kaybettiği yere şimdiden derin bir özlem duymaya başlamıştı.Bu düşüncelerle zihnini meşgul ederken evlerine varmışlardı.Sultan evi gezdi,getirdikleri eşyaları odalara yerleştirdi.Akşam olunca evdeki var olan malzemelerden yemek yapıp beraberce yediler.Ayşe teyze sık sık akıllarına geliyordu.Ama artık önlerinde yeni bir yaşam,yeni yaşanacaklar vardı...
Faruk işe gidip geliyor,Sultan ev işleriyle ilgileniyor,zaman böyle geçiyordu.Sultan Faruk’un her gün işe gidip kendisinin evde yalnız kalması ve maddî yönden biraz sıkıntı çektiklerinden eve katkı sağlamak amacıyla çalışmak istiyordu.Bunu Faruk’a söylemekten çekiniyordu.Faruk’un bu fikri kabul etmeyeceğini biliyordu ama yine de şansını deneyecekti.Bir gün Faruk işten geldikten sonra yanına gidip oturmuştu.Nasıl söyleyeceğini düşünürken Faruk:
“Sultan aklındakini artık söyler misin? Ne zaman yüzüne baksam bana bir şey söyleyecek olup da vazgeçtiğini görüyorum.”dedi. Sultan ise Faruk’un ısrarı üzerine düşüncelerini anlattı.Faruk:
“Olmaz öyle şey.Zaten ev işleriyle ilgileniyorsun.Ben boşuna mı çalışıyorum?”demişti.Sultan derdini anlatmaya çalıştıysa da Faruk ikna olmadı.Bir sonraki akşam Sultan bu konuyu tekrar açmıştı.Yine olumsuz bir cevapla karşılaştı.Ondan sonraki gün Sultan tekrar bu konuyu dile getirecekken Faruk :
“Tamam Sultan.Bu şekilde çok fazla ısrar ettiğinden dolayı artık izin veriyorum çalışmana; ama bizim fabrikada çalışacaksın.Zaten eleman da aranıyordu.”dedi. Sultan hiç karşı çıkmadan kabul etmişti. Fabrikada makineden geçen kumaşları kontrol edecekti.
Sultan da Farukla beraber işe gidip geliyor,böylelikle hem canı sıkılmıyor hem de ellerine daha fazla para geçiyordu.Bu arada Ayşe Teyze’ye de para yolluyorlardı. Üstelik birikim bile yapmaya başladılar. Sultan ve Faruk her gün aynı tempo içerisinde şehir hayatına karşı mücadele veriyorlardı.Sabah kalkıp kahvaltı yapıyor,beraber işe gidiyorlardı.Akşam yorgun bir şekilde dönüyor,bir de yemek yedikten sonra erkenden yatıyorlardı.Günler bu şekilde geçiyordu.
Sultan ve Faruk her zamanki gibi kahvaltılarını yapıp,işe gitmek üzere evden ayrılmışlardı.Fabrikaya gelip işlerinin başına geçtiler.Sultan makineden geçen kumaşların ipini keserek son şeklini vermekle meşguldü.Yanında bulunan kadınlardan biri Sultan’a yaptığı işin düzgün olmadığını sesli bir şekilde söylemişti.Sultan neye uğradığını şaşırdı ve kadının bu şekilde çıkışına karşılık ters bir şekilde tepkisini göstermişti.Bu şekilde bir karmaşa ortamı oluştu. Aslında bu kadın Sultan işe girdiğinden beri onu sevmiyor,sürekli ters tavırlar sergiliyordu.Bunun sebebi; Sultan işe girmeden önce boş olan eleman açığına kız kardeşini aldırmak istemesiydi.Fakat Faruk önce davranmış,işi Sultan’a vermişlerdi.Kadın bu sebepten dolayı onun işten kovulması için fırsat kolluyordu. Sultan’ın yapmış olduğu kumaş kontrolündeki aksaklığa hemen tepkisini gösterdi ve patrona da bunu abartarak bildirmişti. Patron bu şekilde tartışma ortamından hiç haz etmez ve kesinlikle taviz vermezdi. Faruk’un henüz bu olanlardan haberi yoktu. Patron hem o kadını hem de Sultan’ı yanına çağırdı.İkisiyle de konuştuktan sonra kadını odadan çıkardı ve bu konulara karşı hassas davrandığından Sultan’ın işine son verdiğini bildirdi.Çünkü Sultan o kadına göre daha tecrübesizdi ve yeniydi…
Akşam olunca Faruk bu olayları öğrendi. Karısına yapılmış olan bu haksızlığa karşı çıkacak,onu savunacaktı.Çünkü haksız yere işten çıkarılmıştı.Sultan,Faruk’un ertesi gün gidip patronla tartışacağını ve sonucunda işsiz kalacağını düşündüğü için ona döndü ve :
“Zaten çok yoruluyordum,böylesi daha iyi oldu.Boşver sende hiç uzatma bu konuyu.”diyerek zorla da olsa Faruk’u fikrinden vazgeçirdi.
Bir sonraki gün Sultan, Faruk işe gittikten sonra oturmuştu ve işten çıkarıldığına üzülüyordu.Birden kapı çaldı.İşi amacıyla şehre gelmiş, Sultan’a Ayşe Teyze’nin durumunun kötü olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu bildirmek için uğramış bir köylüydü. Sultan önceki üzgünlüğünü unutup tamamen Ayşe Teyzesi’nin durumunu merak etmeye başlamıştı.Köylü gittikten sonra öğrendiği bu durumu Faruk’a bir an önce haber vermek istiyordu.Saatler geçmiyordu sanki.Akşam olup Faruk eve geldiğinde Sultan ona kapıyı açar açmaz ağlayarak Ayşe Teyze’nin kötü hâlde olduğunu ve bunu bugün gelen bir köylünün haber verdiğini söyledi.Hemen köye gitmeleri gerekiyordu; ama Faruk izin alamaz,işini bırakamazdı.Bu yüzden Sultan’ın gitmesini istedi.O günün sabahında Faruk,Sultan’ı otobüse götürüp durumu öğrendikten sonra kendisine bilgi vermesini söyledi ve elindeki parayı Sultan’ın avucunun içine koydu.Sultan yola koyulmuştu. İçi içini yiyor,Ayşe Teyze için endişeleniyordu.Yol bitmiyordu sanki uzadıkça uzamıştı.
Ayşe Teyze'nin evi görünür görünmez içindeki merak duygusu artmıştı. Otobüs evin önüne geldiğinde koşar adımlarla indi ve yukarıya çıktı.Kapıyı komşulardan birisi açmıştı.Sultan meraklı gözlerle bakıyordu ve kadına :
“Teyzem nerede? Ona ne oldu?” diye sordu.Kadın eliyle Ayşe Teyze’nin bulunduğu odayı işaret etti. Sultan odaya girdiğinde Ayşe Teyzeyle göz göze geldi.Hemen yanına gidip ona sarıldı.Sultan onun kalp krizi geçirdiğini , komşuları tarafından hastaneye götürülüp orada acil müdahale edildikten sonra krizi atlattığını öğrenmişti.Ama bundan sonraki durumunun riskli olduğunu tekrar bir kriz geçirip bunu atlatamayabileceğini de duymuştu.Sultan bu öğrendiklerinden sonra artık onu yalnız bırakmayacağını,şehre götürüp kendisinin bakacağını söyledi.Ayşe Teyze bunu kabul etmese de Sultan bu sefer onu dinlemeyecekti.Bu arada Sultan,Faruk’a Ayşe Teyze’nin iyi olduğunu ve onunla beraber döneceğinin haberini yolladı.Bu süre zarfında Ayşe Teyze gitme fikrine alıştırmıştı kendini.Artık toparlanıyor daha iyi oluyordu. İki hafta hızlıca geçmişti .Sultan,onun eşyalarını toplamıştı ve köydekilerle vedalaştıktan sonra şehre gitmek üzere yola çıkmışlardı.Ayşe Teyze için zor bir veda olmuştu bu…
Şehre geldiklerinde onları Faruk karşıladı.Hemen gidip teyzesine sarıldı ve ellerinden öptü.Onun için çok endişelendiğini,artık yanlarında olup beraber yaşayacakları için aklının onda kalmayacağından duyduğu sevinci anlatıyordu.Faruk Sultan’ın elindeki eşyaları aldı ve eve doğru yola koyuldular.Sultan da Faruk da Ayşe Teyze’nin yanlarında kalacağı için kendilerini sahipli ve güvende hissedeceklerini biliyorlardı.Artık evleri daha bir huzurlu ve güzel bir yuvaya dönüşmüştü.
Faruk her gün köylülerin koyunlarını alır; kırlara, bayırlara götürüp otlatıp akşam olunca da tekrar köye dönerdi. Koyunları sahiplerine teslim ettikten sonra yorgun bir şekilde evinin yolunu tutardı.Faruk’un bir günü böyle geçiyordu.
Bir gün Faruk koyunları alıp otlamaları için yaylalara gitmişti.Onları kendi hallerine bıraktı ve bir köşeye çekilip yemyeşil otların üzerine uzandı.Bir yandan dereden gelen şırıl şırıl su sesi bir yandan da güneş ışınlarının yüzüne ve bedenine değmesiyle uykuya daldı.Kendi hayatına benzemeyen rüyalar âleminde dolaşırken birden Mehmet Amca’nın sesiyle irkilerek uyanmıştı.Mehmet Amca köyün muhtarıydı.Oradan geçerken Faruk’u görmüş koyunları görememişti. Farklı bir telaş içinde koyunların nerede olduğunu soruyordu. Faruk nasıl uyandığını,ne ile karşı karşıya geldiğini anlayamamıştı.Yattığı yerden kalkıp etrafa bakındığında o da koyunları görememiş,telaşa kapılmıştı.Bir o yana bir bu yana koşuşturmaya başladı.Bu sırada Mehmet Amca ise Faruk’u uyumasından dolayı suçluyordu.Koyunları bulması gerektiğini bağırarak söylüyordu.Çünkü Faruk’tu onlardan sorumlu olan.Bir süre aramaya devam edip koyunları orada bulmaktan ümitlerini kesince ikisi beraber köye gitmek ve halkı bu durumdan haberdar etmek üzere yola koyuldular.Gittikleri zaman köy halkını meydanda toplamak için muhtarlıktan duyuru yaptılar.Bunu duyanlar birer ikişer meydana gelmeye başlamışlardı.Yarım saat içerisinde herkes meydana toplandı.Faruk ve Mehmet Amca,koyunlarının kayıp olduğunu ne kadar aradılarsa da bulamadıklarını söylediler.Mehmet Amca olanların sebebini Faruk olarak göstermeyi de ihmâl etmemişti.Herkes bir yere dağılıp kaybolan koyunları köyde aramaya başlamıştı. Koyunların bulunması önemliyken,halk aynı zamanda tedirgin de olmuştu. Bu köyde senelerdir hırsızlık adına tek bir olay yaşanmamıştı. Herkes evini dükkânını açık bırakıp istedikleri yere rahatça gidebiliyordu. Bu yüzden bu olay köylüyü şaşırtmış ve korkutmuştu.Aynı zamanda köylüler için önemli bir ekonomik sorun teşkil ediyordu.Köyün küçükbaş hayvancılık adına geçim kaynağı bu koyunlardan sağlanıyordu.Süt,et ve yün ihtiyaçlarını da karşılıyorlardı. Koyunların sayısı az da değildi.Tam iki yüz tane koyun vardı.
Faruk bu durum karşısında hem kendini suçluyor hem de köylülerin çoğu tarafından Mehmet Amca’nın da kışkırtmasıyla suçlanıyordu. Faruk’un aklından arada:
“Bilerek,isteyerek mi uyudum,ben de böyle olsun ister miydim? Herkesin başına gelebilecek bir şey …”diye düşünceler geçiyor olsa da aslında kendi de biliyordu suçlu olduğunu.
Köy halkıyla beraber Faruk da köye ve otlak yerlerine dağılıp kaybolan koyunları aramaya başlamışlardı.Bu arada Mehmet Amca jandarmaya durumu bildirdi.Etraftaki köylere de haber salındı.Bir ay kadar aramalar bu şekilde devam etmişti.Artık ümit kesilmiş,hiçbir yerden koyunların bulunduğuna dair haber gelmemişti.Faruk uyuduğundan dolayı bunların başına geldiğini düşünüp kahroluyordu.Ayrıca düşüncelerine köylünün gözünden düşmüş olmak da eklenmişti.Zaten işi de kalmamıştı artık.Annesi de hem bu hırsızlık olayına hem de oğlunun durumuna üzülüyordu.
Köylüler Mehmet Amca önderliğinde bir akşam toplandılar,oturup konuştular.Bu olaya sebep olan Faruk’un suçlu olmasından dolayı bedelini ödemesi gerektiğine karar verdiler.İçlerinden birkaçı :
“Faruk’un bir anası, bir evi,bir de para etmeyen taşlı tarlası var.Başka hiçbir şeyi yok.Bunu nasıl öder? İnsaf yahu!” dedilerse de kimse onları dinlemedi.Herkes kendi malının,parasının derdindeydi.Acıma,insaf,vicdan duyguları mallarını düşününce köreliyor,yok oluyordu.
Ertesi gün Mehmet Amca Faruk’un evine gidip, köylüyle konuştuklarını tek tek anlattı.Mehmet Amca :
“Faruk! Köylü kardeşlerim o kadar mallarının kaybolup, senin sessizce bir kenara çekilip rahat rahat oturmana razı değiller.Kendilerinin güç duruma düşeceklerini düşünerek senin kaybolan koyunların bedelini,6 ay içerisinde ödemeni istiyorlar. Bu hem onların maddî zararını karşılayacak hem de senin suçunu kapatacaktır.”dedi.Faruk’un üstünden kaynar sular dökülmüştü âdeta bu duydukları karşısında.Aynı anda hem şaşkınlık,hem üzgünlük hem de ne yapacağını bilememe durumunu bir arada yaşadı.Faruk :
“Mehmet Amca! Ben bu kadar parayı nereden bulurum, neyim var bu kadar parayı ödeyecek?”dedi. Mehmet Amca :
“Bir tarlan var onu sat,evini de satarsın kalanı da borçlan Faruk.Elden gelen bir şey yok.”diyerek cevap verdi.
Faruk bu acımasızlık karşısında ne yapacağını şaşırmıştı.Senelerden beri çalıştığı,muhabbet kurduğu,yeri geldiğinde düğünlerde,bayramlarda,kötü günlerde ,ölümde yanlarında bulunup,yardımcı olduğu insanlar şimdi ona düşmanmış gibi davranıyorlardı.Sadece kendilerini ve paralarını düşünüyorlardı…
Günler birbiri ardına sıralanıp geçiyordu.Köylülerin Faruk’a verdikleri zaman yaklaşıyordu.Faruk içerisinde bulunduğu durumdan dolayı sürekli bir durgunluk içerisindeydi.Bu para konusunu annesine söylemeden hâlletmeyi düşünüyordu.Çünkü onun bu durumdan haberi yoktu.Faruk bir gün evin içinde ne yapacağını düşünürek,stresli bir şekilde dolaşıyordu.Annesi:
“Oğlum, sana ne oldu? İki aydan beri böylesin.Sürekli durgunsun.”dedi. Faruk:
“Annem, bir şeyim yok benim.İyiyim.Sen rahat ol.”diye cevap verdi. Ama annesi bu cevaptan tatmin olmamıştı.Birden aklına Faruk’un bu durumunun Mehmet Amca gittikten sonra ortaya çıktığı geldi.Hiç vakit kaybetmeden Mehmet Amca’nın yanına gitti.O da her şeyi olduğu gibi anlattı.Kadın bunları duyduğunda oğlunun sürekli düşünmesine sebep olan şeyi öğrenip, fenalaştı.Nefes alamıyordu sanki.Bir şeyler oluyordu.Mehmet Amca birkaç kişi çağırıp onu hastaneye götürdü.Bu sırada Faruk köyün girişindeki çeşmeden su doldurmuş,evine doğru ilerliyordu.İçinde farklı,kötü bir his vardı.Bu yüzden yavaş yavaş yürüyor bir yandan da bu histen kurtulmaya çalışıyordu.Köyün meydanına geldiğinde bir çocuk heyecanlı şekilde ona annesinin hastaneye götürüldüğünü söyledi.Faruk çocuğun söylediklerini anlamaya çalışırken Mehmet Amca arkadan gelmişti.Ona olanları anlatmıştı.Faruk bunu duyar duymaz içindeki kötü hissin nedeninin bu olduğunu düşündü ve koşarak hastaneye gitti.Annesini telaşla ararken bir odada tanıdık gördü.Odaya annesinin nerede olduğunu sormak için girdiğinde onun orada bulunduğunu anlamıştı. Doktorlar annesinin başında olduğu için ilk başta yüzünü bile görememişti.Hem üzgünlük hem merak içerisinde doktorların arasından geçerek annesini görebildi.O anda duydukları ve gördükleri karşısında sanki donup kalmıştı.Çünkü doktorlar annesinin felç geçirdiğinden bahsediyorlardı.Faruk’un annesinin felç geçirmesine; yaşadığı sıkıntılar,çektiği acılar ve bu son öğrendiği durum sebep olmuştu .Faruk bir anda yere çöktü ve haykırmaya başlamıştı.Sanki tüm dertlerini,hüzünlerini,içindekileri bu gözyaşlarıyla beraber dışa vuruyordu.Âdeta içini boşaltıyordu.Bugüne kadar yaşadıkları ağır gelmişti hem annesine hem Faruk’a…
Hastanede kaldıkları süre bir haftayı geçmişti. Faruk ,annesinin iyileşmesi,eski sağlığına kavuşması konusunda ümit besliyor; fakat annesi hiçbir gelişme kaydedemiyordu.Sadece bakıyordu.Ne kollarını ne ayaklarını hareket ettirebiliyordu.Aynı zamanda konuşamıyordu da.Doktorlar annesinin bu durumdan bir adım öteye gidemeyeceğini,gelişme gösteremeyeceğini söylüyorlardı.Faruk bu durumu kabullenmek istemese de zamanla kendisini alıştırmıştı. Bu arada hastaneye olan borç artıyordu. Faruk’un ne bir akrabası ne de başka bir kimsesi vardı.Tek varlığı annesiydi.Ona bakmak zorundaydı. Hastaneden ayrılamıyor,iş bulmayla da ilgilenemiyordu.
Faruk artık evini,tarlasını satmaya karar vermişti.Bunun için işlemlere girişti.Evini ve tarlasını ederinden daha ucuz fiyata satmıştı.Bu paraların birazıyla hastane masrafını ödedi.Kalan kısmıyla da köylüye olan borçlarının bir kısmını verecekti.Fakat borcu yine bitmiyordu.Geriye kalan borcunu daha sonra ödemeyi düşünüyordu.Ama nasıl ödeyeceği belli değildi…
Faruk bir gün hastanede, annesini yatağa yatırıp dolaşmak için odadan dışarıya çıkmıştı.Hastane koridorlarında gezinirken acil kan arandığını duydu.Hemen kan aranan hastanın odasına gitti.Orada bulunan iki üç kişiyle beraber kanlarının uyup uymadığını kontrol ettirmek için hemşireye kan örneği verdiler.Sonuçlar belli olduğunda hastaya uyan tek kanın Faruk’un kanı olduğu tespit edilmişti.Ondan hemen kan alındı ve daha sonra hastaya müdahale edildi.Faruk insan hayatına yapmış olduğu katkıdan dolayı biraz olsun mutlu olmuştu.Birkaç gün sonra, Faruk annesinin odasında otururken odaya birisi girdi.Geçenlerde kan verdiği hastanın kendisiyle görüşmek istediğini söyledi.Hastanın adı: Halim Ağa’ydı.Halim Ağa çiftliği, tarlaları,malı,mülkü,itibarı yerinde olan bir köy ağasıydı.Gelen kişiyle Faruk, Halim Ağa’nın yanına gittiler.Halim Ağa Farukla tanışmak istemişti.Köyünü,işini,hastanede bulunma sebebini sordu.Faruk da başından geçenlerin hepsini tek tek anlattı.Bunları duyan Halim Ağa,Faruk’un durumuna üzülüp onu hemen çiftliğine, işe davet etti. Faruk önce kabul etmeyecek olsa da zor durumda olduğundan ve annesinin durumundan dolayı kabul etmek zorunda kaldı.Hem para kazanıp kalan borcunu ödemesi gerekiyor,hem de hasta annesine bakması gerekiyordu.
Faruk, Halim Ağa’nın çiftliğinde çalışmaya başlamıştı.Annesi de Farukla beraber çiftliğin içinde tek odalı küçük bir evde yaşıyordu. Faruk hasta annesine bakmak ve borcunu ödemek için canla başla her işe yetişmeye çalışıyordu.
Faruk sabahları annesine kahvaltısını yaptırıp, sonra çiftlik işleriyle uğraşıyordu.Öğle vaktinde evine gelip annesinin ihtiyaçlarını giderip,yemeğini yediriyor,kendi de yemek yedikten sonra tekrar işinin başına dönüyordu.Hava kararıp akşam olunca ise günlük olağan işleri bitmiş,kendi de yorgun düşmüş şekilde annesinin yanına gidiyordu.Annesine akşam yemeği yedirdikten sonra her zaman yapılması gereken hareketlerini,egzersizlerini yaptırıyordu.Faruk’un günleri bu tempoyla geçiyordu.Hatta bu yüzden sık sık geç kalkıp çiftliğin işlerini geciktirdiği oluyordu.Bu duruma diğer çiftlik çalışanları tepki gösteriyordu.Faruk’un bile bile işleri yapmaktan kaçındığını düşünüyorlardı.Zaten bu çalışanlar Halim Ağa’nın Faruk’a karşı duyduğu sevgiyi ve ona karşı merhametli yaklaşımını kıskanıyorlardı.Faruk’un açığını ararlarken onun işlere geç kalması onlar için bir fırsat oluşturuyordu. Çalışanlar bu durumu hemen Halim Ağa’ya ilettiler. Halim Ağa Faruk’u çağırdı ve konuştu.Bu durumun artık tekrarlanmaması gerektiğini,işlerini aksatmamasını istediğini söyledi.Faruk boyun eğerek sadece :
“Tamam.” diyebildi.
Zaman geçiyordu. Faruk’un borcunu tamamlamasına çok az kalmıştı.Zaten çiftliktekilerin kendine sevmeyen,nefret eden gözlerle bakmasına bu yüzden dayanıyordu.Bu arada Halim Ağa’nın kızı Sultan, Faruk’u ilk gördüğü günden beri ona karşı farklı şeyler hissediyordu.Sürekli onu görmek için fırsat kolluyor,gördüğü anda da gözlerini ondan hiç ayırmıyordu.Faruk bu durumdan haberdar değildi.Sultan bir gün babasıyla konuşurken çeşitli şekillerde kendini haklı göstererek Faruk’un şoför olması gerektiğini söylemişti.Çünkü eski şoförleri işi bırakıp kendi memleketine dönmüştü.Sultan’ın bu fikri ortaya koymasının sebebi; Faruk’u daha çok görebilecek olmasıydı.Halim Ağa düşünüp taşındıktan sonra kızının önerisini kabul etti.Genelde kızıyla fikir alışverişi yapar,onun sözüne değer verirdi.Çünkü onu hem çok severdi hem de Sultan, Halim Ağa’nın tek çocuğuydu.Halim Ağa Faruk’u çağırıp onu şoförü yaptığını söyledi.Faruk eskiden çobanlık yapmadan önce traktör sürdüğünden arabaya adapte olamama konusunda endişe taşıyordu.Bunu Halim Ağa’ya söylemişti.Bu sırada Sultan da babasının yanındaydı.Hemen atıldı :
“Ben sana deneme sürüşü yaptırır,alıştırırım.”dedi.Faruk kabul edercesine kafasını sallamıştı.
Sultanla beraber Faruk, ertesi gün deneme sürüşüne başladılar.Hiç zorluk çekmeden arabaya hemen alışmıştı.Faruk,Sultan’ın bakışlarını,gülüşünü,güzel yüzünü ilk defa bu kadar yakından görüyordu.İçinden geçen bu düşünceleri hemen çıkarıp atması gerektiğini düşünüyordu. Sultan ise bir yandan arabayla ilgili konuşurken bir yandan da Faruk’a, onu tanımaya yönelik sorular soruyordu.Faruk bu sorular karşısında Sultan’ın kendisine ilgi duyduğunu düşünüp tedirgin olmuştu.Çünkü o Halim Ağa’nın kızıydı.Hanımdı.Hanımefendiydi…
Faruk şoför olarak çiftlikteki yaşamına devam ediyordu.Bir gün arabayı yerine bırakıp annesinin yanına doğru giderken çiftliğin mutfağına uğrayıp oradaki Ayşe Teyze’den yemek istedi.Ayşe Teyzeyle biraz sohbet ettikten sonra yemeği alıp küçük evine doğru ilerlemeye başlamıştı.Yavaş yavaş yürüyordu.Sonunda evine ulaşmıştı.İçeriye girdi,ışıkları açtı.Annesi her zamanki gibi yine yatakta yatıyordu.Öncelikle uyuduğunu düşünmüştü.Yanına gidip solgun,bembeyaz yüzünü görünce şaşırdı.Faruk:
“Anne!”diye seslendi.Hiçbir ses ya da hareket yoktu.Tekrar sesleniyor aynı zamanda da şiddetle sarsıyordu.Annesinden yine cevap gelmiyordu.Yaklaştığında nefes alamadığını ve buz gibi olduğunu fark etti. O an annesinin artık yanında olmadığını,tek dayanağını da kaybettiğini,kısacası annesinin öldüğünü anlamıştı.Belki de kadın içinde bulunduğu güç,muhtaç durumundan kurtulmuştu.Bu bir kurtuluş muydu bilinmez… Faruk’un ayaklarındaki güç kesilmiş gibiydi.Ağlayacaktı; fakat durumun şoku ,olayı kendine anlatamaması,çeşitli zihin karmaşalarıyla beraber bağırmaya başladı.Annesi,biriciği,tek varlığı,yaşam sebebi onu bırakmış,terk etmişti.Onun sesini duyan çiftlik çalışanları ve Sultan hemen Faruk’un yanına koştular.Onu annesinin yanı başından alıp bir kenara oturttular.Yaşlı ve felçli kadının öldüğünü görünce yüzünü kapattılar.Faruk için o günün sabahı nasıl olacaktı? Annesini nasıl toprağa verecekti? Onu bir daha görmeden nasıl hayatını sürdürecekti? Sabah güneş doğmak üzereydi. Faruk annesinin yatağının yanına oturmuş, geceden beri onu seyrediyordu. Gözlerinde yaş kalmamış,ağlamaktan yorulmuştu artık. Çiftliktekiler, Faruk’u tanıyan birkaç kişi onların evine gelmişti ve annesinin cenazesi için hazırlıklar başlamıştı.Faruk hiçbir şey yapamıyor,içerisinde bulunduğu durumdan dolayı içi yanıyordu âdeta…Geçmişini,bugününü,yarınını düşünüyordu.Engellenemez,önüne geçilemez bir gidişti bu!
Hazırlıklar tamamlanmıştı. Artık veda zamanı geldi.Önce camide cenaze namazı kılındı.Sonra mezarlığa doğru yol alındı.Annesini mezara götürünceye dek Faruk’un gözünden yaş eksilmemişti.Yaşlı kadıncağız mezarlığa götürüldükten 5-10 dakika sonra gömülmüştü.Cenazeye gelenler tek tek gitmeye başladılar.En son Faruk ve Sultan kalmıştı.Faruk,toprağa sarılmıştı ve annesine son sözlerini söylüyordu.Annesinin, kendisine söylenen her şeyden haberinin olacağını düşünüyordu.Veda konuşmasıydı bu. Uzun süreden beri konuşmamışlardı.Çünkü annesi felç olmuştu.O zamanlar Faruk, belki sesini duyamıyordu annesinin; ama ne demek istediğini hep gözlerinden anlardı.Bu yüzden en son konuşmaları,en son anlaşmalarıydı bu.Annesi bu sefer de konuşamayacaktı; ama anlayacaktı oğlunu!
Faruk’un annesinin ölümü üzerinden iki ay geçmişti.Faruk üzüntüsünden bu süre zarfında dışarıya çıkmamıştı.Kendini eve kapatmıştı.Bazen yanına Ayşe Teyze bazen de Sultan gelirdi.Onun bu durumdan kurtulması biraz zaman almıştı.En sonunda Faruk’un yanına gelen Halim Ağa :
“ Oğlum ,yaşadığın durum, annenin ölümü, hiç kolay bir acı değil.Seni bayağı bir sarstı.Haklısın üzülmekte; ama artık kendini eve,dış dünyaya kapatmaktan vazgeç.Ölenle ölünmez.Sen artık bu şekilde bir yaşama alışıp,kendini toparlamalısın!”dedi.Faruk cevap vermeden yere bakıyordu.Halim Ağa biraz daha bu şekilde konuştuktan sonra :
“Seni yarın işinin başında göreceğim.”dedikten sonra evden çıktı.Faruk bunun üzerine düşünmeye başlamıştı.Halim Ağa haklıydı.İnsan üzülebilirdi; fakat kendini her şeyden soyutlaması gerekmezdi.Böyle düşünerek kendini bir an önce toplaması gerektiğine karar vermişti.
Ertesi gün Sultan pencereden dışarıdaki ağaçları derin düşüncelere dalmış bir şekilde seyrediyordu.Birden gözünün önünden Faruk’un geçtiğini gördü. Uzun sessizliğin ardından Faruk’un artık evinden çıkması,işine tekrar dönmesi,hayata sarılması Sultan’ı çok mutlu etmişti.Hemen yanına indi.Hiçbir şey söylemeden Faruk’un yüzüne bakıyordu.Faruk bu kötü döneminde Sultan’ın kendisinin yanında olduğundan,destek verdiğinden dolayı ona teşekkürlerini sunmuştu.Aslında kendisini annesinin ölümünden dolayı yalnız hissederken Sultan’ın varlığıyla daha iyi olduğunun farkına varıyordu.Faruk tüm bunları düşünürken aynı zamanda Sultan’a bakıyordu.Belki de onun zor durumunda yanında olan bir kişiden ziyâde kendine çok yakın hissettiği,ona karşı kalbinin boş olmadığını yani aşık olduğunu anlamıştı…
Gün geçtikçe Sultan ve Faruk birbirlerine yakınlaşıyorlar, her fırsatta bir yere gidip,oturup sohbet ediyorlardı.Artık birbirlerini daha iyi tanımışlardı.Bu durum bir sene boyunca devam etmişti.Bu arada Faruk önceden var olan borcunu tamamen bitirmişti.Artık eskide yaşananlara bir perde çekmiş,annesi ve güzel anıları hariç her şeyi unutmaya karar vermişti.
Faruk Sultanla arasındaki ilişkiden Halim Ağa’nın haberdar olmasını istemiyor, bu yüzden sürekli tedirginlik yaşıyordu.Her zaman düşündüğü gibi onun ağa kızı olmasıydı sorun.Faruk ise sadece onların yanında çalışan,onların parasıyla geçimini sağlayan bir şofördü.Sultan bu durumu babasına söyleme taraftarıyken Faruk kesinlikle buna karşı çıkıyordu.Aslında Sultan babasının, her zamanki gibi kendisine olan güzel davranışlarına güveniyordu.Halim Ağa kızını severdi sonuçta.Gönlünün sahibiyle evlenmesine izin verirdi.
Sultan her şeyi bir gün babasına anlattı.Halim Ağa duyar duymaz bu duruma şiddetle karşı çıktı.Kızını konuşturmamıştı bile.Biricik kızı,Sultan’ı için büyük hayaller kuruyordu.Halim Ağa oğlu yerine koyduğu Faruk’un kızına bu gözle bakmasına çok sinirlenmişti.Kızına bakıp:
“Bir daha Faruk’un yüzünü görmeyeceksin!”diye bağırmıştı.Ardından Faruk’un kapısına dayandı.Kapı açılır açılmaz ağzına geleni söylemişti.Faruk, Halim Ağa’nın karşısında hiçbir şey söyleyememişti.Utancından yerin dibine geçmişti.Parasını aldığı,ekmeğini yediği,geçimini sağladığı insana karşı ihanet ettiğini düşünüyordu.
Halim Ağa: “Seni bir daha burada ve kızımın etrafında görmeyeceğim.Hemen topla eşyalarını,çık git evimden.”dedi ve kapıyı çarparak çıkıp gitmişti.Faruk çok üzüldü.Kendini çok mahçup,ihanet etmiş gibi hissediyordu.Halim Ağa’nın güvenini de,işini de kaybetmişti.Sığınacak,yanına gidecek kimsesi yoktu.
Halim Ağa’nın Faruk’un yanından bir hışımla çıktığını gören Ayşe Teyze Faruk’un yanına gelmişti.Olan biteni anlamaya çalışıyordu.Faruk her şeyi tek tek anlatmıştı.Artık çiftlikte kalamayacağını ve gidecek hiçbir yerinin olmadığını söylüyordu titrek bir sesle.Ayşe Teyze Faruk’u kendi oğlu gibi sevdiği için onu kendi evinde kalmaya ikna etmeye çalışmıştı.Faruk kalmayacağını,bir yer bulacağını söylese de bunun bir hayâl olduğunu asla öyle bir yer bulamayacağını düşündüğünden dolayı kabul etmişti.Hemen o akşam eşyalarıyla beraber evinden ayrıldı.Sultan ise bu ayrılışa engel olamayıp, sadece pencereden bakmayla yetinebilmişti.Ama Faruk’un Ayşe Teyze’nin evine gittiğinden Halim Ağa’nın haberi yoktu…
Faruk’u evinden kovan Halim Ağa’nın borçları günden güne artıyordu.Durum hiç parlak değildi.Bir yere borçlanıyor,onun borcunu ödemek için başka bir yerden de borç alıyordu.İflas etmenin eşiğine gelmişti.Bütün mal varlığını hesaplamıştı.Ancak bunları satarak borçlarının ancak bir kısmını ödeyebilecekti.
Halim Ağa’nın malları yavaş yavaş satılıyordu.Artık eski,gösterişli,şanı şöhreti olan ,zengin,emrinde bir sürü kişi çalışan Halim Ağa kalmamıştı.Borçlarının derdine düşmüş,hangi parayı nereye yetiştireceğini gece gündüz düşünen,stresli,yüzü gülmeyen bir adam vardı. Bir zaman sonra Halim Ağa’nın bütün malları satılmış,elinde sadece çiftlik kalmıştı.Çalışanları bile işi bırakmıştı.Koskoca çiftlikte Halim Ağa ve Sultan kalmıştı.Sultan bu olayların sadece belli bir kısmını biliyordu.Babasının bu kadar zor durumda olduğunu bilmiyordu.Halim Ağa kendi derdiyle ilgilenmekten Sultan ve Faruk’un durumlarını bile unutmuştu.
Bir gün Sultan gizlice evden çıkıp Ayşe Teyze’nin evine gitmişti.Kapıyı Faruk açtı.Sultan’ı görünce şaşırdı ama bu çok üzün sürmemişti.Sonra sarıldı.Sultan içeriye geçip biraz oturduktan sonra babasının durumunu onlara anlatmıştı.Faruk ve Ayşe Teyze Halim Ağa’nın durumuna çok üzülmüşlerdi.
Beraber otururlarken dışarıdan sesler geliyordu.Önce ne olduğunu anlayamamışlardı.Dışarıya çıkıp bu bağrışın sebebini anlamaya çalıştılar. “Yangın Var!” diye sesler geliyordu. “Kim? ,Ne yanıyor?” diye sorgulanırken içlerinden birisi : “Halim Ağa!” diye bağırmıştı. Sultan olduğu yere oturup kaldı.Bu bağrışların asıl sebebi; babasıydı.Babasına bir şey olmuştu.Faruk onu oturduğu yerden zorla kaldırmıştı ve durumu net bir şekilde anlamak için ikisi beraber çiftliğe doğru gidenlerle beraber koşmaya başlamışlardı.Sultan koşarken bir yandan da içinden böyle bir şeyin olmaması,yanlış anlaşılma durumunun söz konusu olması için dua ediyordu.
Çiftliğe yaklaştıklarında dumanları etrafa yayılmış olarak gördüler. Sultan :
“Baba!” diye bağırarak koşuyordu.Herkesin ağzında Halim Ağa’nın içeride olduğuna dair bir laf dolaşıyordu. Sultan bunları duyunca haykırışlar içerisinde çiftliğe,yanan eve doğru gitmeye başlamıştı.Faruk ve çevredekiler Sultan’ı zorla tutmuşlardı.Sultan kendini tutanlardan dolayı eve yaklaşamıyor,çaresizlik içinde kıvranıyordu.
Köylünün ve jandarmanın desteğiyle yangın söndürüldü.Çiftlik yangın sonucunda harabeye dönmüştü.Çiftliğin içine koşarak giren Sultan, üst katta babasının cansız,yanmış bedeniyle karşılaştı.Yüzüne bakamamıştı.Zaten tamamen yanmış bir bedendi bu.Yanına yaklaştığında babasının sahip olduğu,hiç çıkarmadığı yüzüğü bu bedende görünce onun babası olduğundan iyice emin olmuş ve o anda bayılmıştı.
Sultan gözlerini açtığında bir hastane odasında buldu kendini.Yanında Faruk vardı.Yaşadıklarının rüya ya da gerçek olduğu arasında seçim yapamazken rüya olmasını içinden geçiriyordu.Faruk’a soru soran gözlerle bakıyordu.Faruk ise suskundu.Sultan :
“Faruk babam nerede?” diye sorduğunda karşıdan bir cevap alamamıştı. Tekrar sorduğunda yine cevap alamamıştı.Ağlayan gözleriyle ve titreyen sesiyle tekrar sormuştu.Faruk :
“Baban artık yok.”diye cevap verdi.Sultan’ın, dünyası başına yıkılmıştı.Bu aldığı cevapla yaşadıklarının rüya değil,gerçek olduğunu anlayan Sultan fenalaşmıştı.Doktorlar,hemşireler Sultan’ın yanına koşup,sakinleştirici ilaç verdiler.Sultan, bu ilacın etkisiyle iki gün aralıksız uyudu.Bu arada Halim Ağa, Sultan beklenmeden defnedilecekti.Çünkü Sultan bu acıya dayanamazdı.Faruk ve köylüler Halim Ağa’yı köy mezarlığına götürüp gömdüler.
Sultan iki günlük uykudan uyandığında her şeyin farkındaydı.Faruk’a babasını sormuştu.Faruk, ona babasını defnettiklerini,niye onu beklemediklerini sebepleriyle anlattı.Sultan ilaçların etkisiyle bu sefer şiddetli bir tepki verememişti.Sadece ağlayarak acısını yaşamaya çalıştı…
Hastaneden çıktığında ilk olarak Halim Ağa’nın mezarını ziyarete gitmişti.Babasının yüzü sürekli aklına geliyordu.Toprağı eline aldı ve sımsıkı avucunda sıktı.Sanki acısını bir avuç topraktan çıkartıyordu.Sabahtan akşama kadar mezarın başında ağladı,ağladı ve yine ağladı.Zamansız,beklenmedik bir ayrılıştı bu.Halim Ağa hastalanıp ölümü beklememişti.Ölüm onu bulmuştu… Şimdi Sultan da Faruk gibi yapayalnızdı,kimsesi yoktu,çiftliğin kullanılamaz halde olması ve babasının ölmeden önce tüm mal varlığını satmış olmasından dolayı hiçbir şeyi de yoktu. Artık destek olma sırası Faruk’taydı.Sultan’ın da gidecek yeri olmadığından Ayşe Teyze ona da sahip çıkmıştı.Halim Ağa’nın borçlarından dolayı Ayşe Teyze bir müddet önce işsiz kalmıştı.Sadece ölmüş kocasından kalma tarlasından gelen geliri kalmıştı.Gençler de bu yaşam mücadelesine dahil olmuştu.Sultan da Faruk da Ayşe Teyze’nin evinde kalmaktan rahatsızdılar.Ona yük olma düşüncesi zihinlerini tırmalıyordu.Ama ne gidecekleri bir yer ne de teselli bulacakları tanıdıkları vardı.
Faruk başkalarının tarlalarında ırgatlık yapmaya başlamıştı.Bu şekilde eve de bir katkısı oluyordu.Faruk bir gün eve geldiğinde Ayşe Teyze onu karşısına alıp Sultanla ikisinin evlenmesini çok istediğini ve artık bu yolda adım atması gerektiğini söylemişti.Faruk’un aklında aslında bu fikir çoktan beri vardı; fakat Halim Ağa’nın ölümünden sonra bunu Sultanla hemen paylaşamamıştı.Ayrıca Sultan’ın hazır olmadığını da düşünüyordu.Faruk bu konuşmadan sonra 10-15 gün bekledikten sonra yeterince zamanın geçtiğini düşünerek Sultanla konuşmaya karar vermişti.Akşam olunca yemekte hep birliktelerken Faruk Sultan’a onunla evlenmek istediğini söyledi.Sultan zaten Faruk’u seviyordu.Onu reddedemeyeceğine göre karşılık olarak kabul ettiğini kafasını sallayarak göstermişti.Aslında böyle bir durum karşısında sevinçten çığlık atıp,hemen kalkıp Faruk’a sarılıp,ne yapacağını şaşırmış,hoplayan zıplayan bir durum sergilemesi gereken Sultan yerine, gözü hafif sulanmış,bu duruma kafa sallayarak cevap vermiş bir Sultan vardı. Böyle yapmasına sebep babasının başından geçenlerin aklına gelmesiydi.Belki kendisini suçlu hissediyordu.Çünkü babası bu evliliği kesinlikle onaylamaz,aksine şiddetle karşı çıkardı.Ama ne olursa olsun kızının mutlu olması onu da mutlu ederdi.Bu düşünce Sultan’ı rahatlatıyordu ya da kendisini suçlu hissetmemek adına bunu düşünerek savunma mekanizması oluşturmuştu.Sultan’ın zihninden hızla bu düşünceler sürüsü geçerken Faruk oturduğu yerden kalktı. Önce Sultan’ı alnından öptü ve sarıldılar.Daha sonra da Ayşe Teyze’nin elini öptüler .Sonra oturup konuşmaya başladılar.Düğünden konu açılmıştı.Düğün yapmak öyle kolay bir şey değildi.Masraf çok fazla olacaktı.Zaten kendileri zorla geçiniyorlarken düğün yapmaya maddî durumları el vermezdi. Sultan:
“Düğüne gerek yok.Sadece nikah olsa da olur.Önemli olan Farukla evlenmemiz.”diyerek bir çıkış yolu sunmuştu.Aslında o da herkes gibi gelin olmayı,gelinlik giymeyi,düğününün olmasını isterdi. Faruk:
“Olmaz öyle şey. Düğün yapacağız.”dedi ve kestirip attı.Sessizlik oluşmuştu bir süre.Sonra Sultan odadan çıktığında Faruk,Ayşe Teyze’nin yüzüne baktı.Sanki o da Faruk’un içinden geçenleri okurmuşcasına :
“Tamam evladım.Elbette düğün yapacağız.Hiç düğünsüz olur mu? Ben yarın köylüyle konuşacağım.Hep beraber birlik olup sizi mutlu edeceğiz.”dedi.
Ertesi gün Ayşe teyze köylülerle tek tek konuşup,bu iki kimsesizin mutlu olmasına vesile olmalarını istedi.Herkes katkıda bulunacağını söylemişti.İki üç gün içerisinde köylülerin birleşip,elbirliği yapmalarıyla düğün hazırlıkları tamamlandı.Köylülerden birinin evi ‘Kız evi’, Ayşe Teyze’ninki ise ‘Erkek evi’ olmuştu.Davul,zurna eşliğinde beyaz gelinliğin içerisinde Sultan evden alındı ve Ayşe teyzenin evine getirildi.Faruk da Sultan da çok mutluydular.Onlar için unutulmaz bir düğün yaşanmıştı.Uzun zamandan beri çektikleri maddî ve manevi sıkıntılardan sonra bu düğün onları neşelendirmişti ve umutlarını tazelemişti.Köylüler de bu gençlerin mutluluklarını görüp güzel bir işe vesile oldukları için büyük bir sevinç içerisindelerdi…
Düğünün üzerinden bir sene geçmişti.Faruk ırgatlığa devam ediyordu.Bu sırada hem çok yoruluyor hem de Ayşe Teyze’nin evinde oturup ona yük olduklarını düşündüğünden bu çalışma sayesinde katkı sağladığı için kendini rahatlatıyordu.
Faruk’un çalıştığı yerde en çok sevdiği,tüm dertlerini paylaştığı İlyas isminde bir arkadaşı vardı.Bir gün tarlada çapa yaparken arkadaşı İlyasla beraber konuşmaya dalmışlardı. Aralarında hoş bir muhabbet oluştu.Bir ara İlyas kendi elindeki çapanın sapı koptuğu için yere eğilmişti.Faruk da ilerden gelen traktöre bakıp sesini dinlerken çapayı yere doğru indirmişti ki çapa İlyas’ın başına isabet etti.Arkadaşı yere yığılmıştı ve başı kanlar içindeydi.Faruk toprakta sert bir cisim olduğunu düşünerek baktığında arkadaşının halini görüp panik ve çaresizlik içinde :
“ Yardım edin!” diye bağırmaya başlamıştı.Sesi duyan diğer çalışanlar ve tarla sahibi hemen Faruk’un yanına koştular.Yerde yatan İlyas’ı apar topar hastaneye götürdüler.İlyas ameliyata alınmıştı.Polisler Faruk’un yanına gelip ondan ne olduğunu anlatmasını istemişlerdi.Faruk ise telaşlı bir şekilde yanlışlıkla olduğunu,arkadaşını çok sevdiğini,kendinin de bu duruma çok üzüldüğünü anlatmaya çalışıyordu.Polisler onu karakola götürüp,ifadesini aldılar.Ama İlyas daha ayılamadığı için Faruk’un doğruyu söylediği belli değildi.Faruk o geceyi karakolda geçirmişti.Ayşe teyze ve Sultan bu durumu duyar duymaz soluğu karakolda almışlardı.Ama Farukla görüşememişlerdi.İkisi de şaşkınlıklarından ve üzüntülerinden ne yapacaklarını bilemediler.Biraz kendilerini toparladıktan sonra hastaneye İlyas’ın yanına gittiler.İlyas daha kendine gelememişti.Faruk o geceyi ve ondan sonraki geceyi karakolda geçirmişti.Bu arada İlyas yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı.Yanına hemen polisler gelmiş ve sorular yöneltmeye başldılar.O da bu olayda Faruk’un bir suçu olmadığını, bir kaza sonucunda meydana geldiğini söylemişti.Bundan dolayı Faruk serbest bırakılmış ve soluğu İlyas’ın yanında almıştı.Onu tahmin ettiğinden daha iyi görmüştü.Bu sayede vicdan azabını az da olsa kafasından atabilmişti.Faruk, İlyas hastaneden çıkana kadar onu yalnız bırakmamıştı.Sonra İlyas’ı evine götürdü,ilaçlarını aldı ve biraz da para bıraktı.Çünkü İlyas’ın bu durumuna kendi sebebiyet vermişti.
Faruk bu son olaylardan sonra yaptığı işten,köyden soğumaya başlamıştı.Aklında buralardan ayrılıp şehre gitmek vardı.Ama bu nasıl olacaktı? Yeni bir yaşam,yerleşme,düzen kurma oldukça zor şeylerdi.Ne kadar zorlayıcı da olsa Faruk’un artık kesin karar vermişti.Sultanla ve Ayşe Teyzeyle şehre gidip,orada hayatına yeni bir sayfa açacaktı. Çok beklemeden bu düşüncesini onlarla paylaşmıştı. Sultan da Ayşe Teyze de bu fikir karşısında tedirgin olup,düşünmeye başladılar.İkisi de Faruk’un ilk başta aklına gelen yeni bir yaşam vs. gibi sıkıntılardan dolayı bu fikre karşı çıkmışlardı.Ayşe Teyze :
“Ben gelemem evladım.Doğup,büyüdüğüm yeri bu yaştan sonra bırakamam.”dedi. Faruk:
“Teyzem sen olmadan biz ne yaparız? Hep beraber gideceğiz.”diye söylese de Ayşe Teyze ikna olacak gibi değildi.Sultan ise mecburen kocasının yanında gidecekti.İkisi beraber çok kez Ayşe Teyze’ye yalvardılar,ısrar ettiler; ama Ayşe Teyze kararlıydı.Aslında onların da gitmesini istemiyor,bunu onların işlerine engel olmamak ve onlara karışmamak adına söyleyemiyordu.Faruk ve Sultan ne kadar uğraşsalar da onu ikna edemediler.En sonunda onun gelmeyeceği konusunda kesin kararlı olduğunu anladılar.
Şehre gideceklerdi; ancak Faruk önceden gidip kendine iş bulmalıydı,ev bulmalıydı,bir düzen oluşturmalıydı.Sultan’ı ondan sonra götürecekti.Bunun için bir sabah erkenden yola koyuldu.Şehre giden otobüse bindi.İlk defa gittiği bir yerdi.Bunun için heyecanlıydı.İş bulamama,ev düzenini kuramama korkusu vardı.Dört saatin sonunda şehre ulaşmıştı.Ne yapacağını,nereye gideceğini bilemeyen Faruk sudan çıkmış balığa dönmüştü.Az ilerideki banka oturmuştu.Ne yapacağına karar vermesi için kafasını toplaması gerekiyordu.Faruk bu şekilde bir süre boyunca düşüncelere dalmıştı.Sonra bu uçsuz bucaksız düşünce dünyasından uzaklaşıp çevresini gözlemlemeye başlamıştı.Bu sırada yanına bir kişi oturmuştu.Faruk yanına dönüp baktığında,oturan kişinin çobanlık yaptığı köydeki Bakkal Ali Dayı olduğunun farkına varmıştı.O dönemde başına gelen olaylara karşılık Faruk’a tavır alanların arasında Bakkal Ali yoktu.Çünkü o kimseye karışmaz,sessiz sakin bakkal dükkânında işini görürdü. Faruk:
“Ali Dayı!”diye seslendi.Ali dayı Faruk’a baktığında ilk başta onun kim olduğunu çıkaramamıştı.Sonra zihnini yoklayarak bu kişinin eskilerden biri olduğunu düşünmeye başladı.Ali Dayı :
“Sen kimdin? Tanıdık geliyorsun ama bulamıyorum.”dedi. Faruk:
“Benim,ben! Çoban Faruk. Tanımadın mı beni?”diye sordu.Ali Dayı bunun üzerine onun köydeki talihsiz çoban olduğunu hatırladı ve :
“Ne yapıyorsun sen burada? Senin Halim Ağa’nın çiftliğinde çalıştığını duymuştuk.”dedi. Faruk başından geçen her şeyi ve şehre geliş sebebini tek tek anlattı. Bunun üzerine Ali Dayı:
“Sen merak etme oğlum.Benim tanıdıklarıma haber salar,sana iyi bir iş buluruz.”dedi. (Ali Dayı bakkal dükkanını kapatıp şehre yerleşmişti seneler evvel).Oturdukları yerden kalkıp Ali Dayı’nın evine gittiler.Orada oturup yemek yediler,bir yandan çaylarını içerken bir yandan da sohbet etmeye başladılar.Bu arada Ali Dayı telefonla tanıdıklarını arayıp durumu anlattı ve Faruk’a iyi bir bulmalarını rica etti. İki gün sonunda bir telefon gelmişti. Ali Dayı’nın tanıdıklarından birisi Faruk’a fabrikada bir iş bulmuştu. Faruk bu haberle havalara uçtu. Ali Dayıya :
“Sen çok yaşa! Allah ne dilediğin varsa versin.”diye şükranlarını sunduktan sonra hemen o fabrikaya gitti. Bu bir dokuma fabrikasıydı.Faruk orada kalite kontrol görevlisi olarak işe başlamıştı.
Faruk yeni işinden memnundu.En azından işsiz değildi.Fabrikada çalışmaya devam ederken kendine ev aramaya başlamıştı. Çünkü Sultan’ı gelecekti. Aklından hiç çıkmıyordu. Ne yaptığını, ne durumda olduğu merak ediyordu.Farklı evleri gezip kendince yorumlar yapıyordu : “Bu küçük, bunun boyası eski,bunu Sultan istemez…” En sonunda hem parasına hem de gönlüne göre bir ev bulmuştu.Sokağın başında,pembe boyalı,şirin,bir yönü yola bakan bir yönü arkadaki bahçeye bakan, Sultanla ve olmasını istediği çocuklarıyla huzurla yaşayacaklarına inandığı bir evdi bu…
Faruk bir aydan beri fabrikadaki işine devam ediyordu. Maaş alma zamanı gelmişti.Parasını aldıktan sonra bir haftalığına izin istedi.Fabrikadan çıkıp ev eşyaları satan yerlere gitti.Evine birkaç parça eşya aldı ve gidip yerleştirdi.İlk defa kendine ait bir evi ve eşyaları vardı.Bir eksik kalmıştı. O da Sultan’dı.
İzinli olduğu süre içerisinde Sultan’ı alıp evlerine getirmek için köye gitti. Köyde birkaç gün kaldıktan sonra şehre dönme hazırlığına başlamışlardı. Sultan ve Faruk eşyalarını toplarlarken Ayşe Teyze üzüntüsünü belli etmemek için sanki gözyaşlarını içine gömüyordu.Bu arada gençler Ayşe Teyze’ye onun yanlarında gelmesini istediklerini tekrardan söylüyorlar,âdeta yalvarıyorlardı.O ise memleketini,köyünü bırakamayacağını,şehirde kesinlikle yaşayamayacağını söylüyordu.Ayşe Teyze :
“Siz gidin evladım,güzel bir gelecek için çalışın.Siz mutlu olursanız bende mutlu olurum.”diyerek son noktayı koymuştu.Bu sözün üzerine Faruk ve Sultan onlara çok fazla iyiliği dokunan,haklarını ödeyemeyecekleri,anneleri yerine koydukları teyzelerinin elini öpüp,sarılıp ağladılar.
Artık ayrılık vakti gelmişti.Hüzünlü bir vedalaşma yaşadıktan sonra Ayşe Teyze onları otobüse bindirip,uğurladı.Farukla Sultan yeni bir yaşama başlayacaklardı.Sultan yol boyunca ağlarken Faruk onu teselli etmeye çalışmıştı.Yolculuk bitmiş,otobüsten inmişlerdi.Eşyalarını alıp evlerinin yolunu tuttular.Ne şehir köye benziyordu ne de şehir insanı köy insanına.Herkes birbirinden habersizdi.Kalabalık içerisindeki insanlar birbirine selam vermiyor,konuşmuyor,kendi işleri için sürekli bir koşuşturma yaşıyorlardı.Şehir hayatında yaşanan genel durum böyleydi.Sultan bu hayata ayak uyduracağı konusunda tereddütler yaşıyordu.Köyüne,doğup büyüdüğü ,babasını kaybettiği yere şimdiden derin bir özlem duymaya başlamıştı.Bu düşüncelerle zihnini meşgul ederken evlerine varmışlardı.Sultan evi gezdi,getirdikleri eşyaları odalara yerleştirdi.Akşam olunca evdeki var olan malzemelerden yemek yapıp beraberce yediler.Ayşe teyze sık sık akıllarına geliyordu.Ama artık önlerinde yeni bir yaşam,yeni yaşanacaklar vardı...
Faruk işe gidip geliyor,Sultan ev işleriyle ilgileniyor,zaman böyle geçiyordu.Sultan Faruk’un her gün işe gidip kendisinin evde yalnız kalması ve maddî yönden biraz sıkıntı çektiklerinden eve katkı sağlamak amacıyla çalışmak istiyordu.Bunu Faruk’a söylemekten çekiniyordu.Faruk’un bu fikri kabul etmeyeceğini biliyordu ama yine de şansını deneyecekti.Bir gün Faruk işten geldikten sonra yanına gidip oturmuştu.Nasıl söyleyeceğini düşünürken Faruk:
“Sultan aklındakini artık söyler misin? Ne zaman yüzüne baksam bana bir şey söyleyecek olup da vazgeçtiğini görüyorum.”dedi. Sultan ise Faruk’un ısrarı üzerine düşüncelerini anlattı.Faruk:
“Olmaz öyle şey.Zaten ev işleriyle ilgileniyorsun.Ben boşuna mı çalışıyorum?”demişti.Sultan derdini anlatmaya çalıştıysa da Faruk ikna olmadı.Bir sonraki akşam Sultan bu konuyu tekrar açmıştı.Yine olumsuz bir cevapla karşılaştı.Ondan sonraki gün Sultan tekrar bu konuyu dile getirecekken Faruk :
“Tamam Sultan.Bu şekilde çok fazla ısrar ettiğinden dolayı artık izin veriyorum çalışmana; ama bizim fabrikada çalışacaksın.Zaten eleman da aranıyordu.”dedi. Sultan hiç karşı çıkmadan kabul etmişti. Fabrikada makineden geçen kumaşları kontrol edecekti.
Sultan da Farukla beraber işe gidip geliyor,böylelikle hem canı sıkılmıyor hem de ellerine daha fazla para geçiyordu.Bu arada Ayşe Teyze’ye de para yolluyorlardı. Üstelik birikim bile yapmaya başladılar. Sultan ve Faruk her gün aynı tempo içerisinde şehir hayatına karşı mücadele veriyorlardı.Sabah kalkıp kahvaltı yapıyor,beraber işe gidiyorlardı.Akşam yorgun bir şekilde dönüyor,bir de yemek yedikten sonra erkenden yatıyorlardı.Günler bu şekilde geçiyordu.
Sultan ve Faruk her zamanki gibi kahvaltılarını yapıp,işe gitmek üzere evden ayrılmışlardı.Fabrikaya gelip işlerinin başına geçtiler.Sultan makineden geçen kumaşların ipini keserek son şeklini vermekle meşguldü.Yanında bulunan kadınlardan biri Sultan’a yaptığı işin düzgün olmadığını sesli bir şekilde söylemişti.Sultan neye uğradığını şaşırdı ve kadının bu şekilde çıkışına karşılık ters bir şekilde tepkisini göstermişti.Bu şekilde bir karmaşa ortamı oluştu. Aslında bu kadın Sultan işe girdiğinden beri onu sevmiyor,sürekli ters tavırlar sergiliyordu.Bunun sebebi; Sultan işe girmeden önce boş olan eleman açığına kız kardeşini aldırmak istemesiydi.Fakat Faruk önce davranmış,işi Sultan’a vermişlerdi.Kadın bu sebepten dolayı onun işten kovulması için fırsat kolluyordu. Sultan’ın yapmış olduğu kumaş kontrolündeki aksaklığa hemen tepkisini gösterdi ve patrona da bunu abartarak bildirmişti. Patron bu şekilde tartışma ortamından hiç haz etmez ve kesinlikle taviz vermezdi. Faruk’un henüz bu olanlardan haberi yoktu. Patron hem o kadını hem de Sultan’ı yanına çağırdı.İkisiyle de konuştuktan sonra kadını odadan çıkardı ve bu konulara karşı hassas davrandığından Sultan’ın işine son verdiğini bildirdi.Çünkü Sultan o kadına göre daha tecrübesizdi ve yeniydi…
Akşam olunca Faruk bu olayları öğrendi. Karısına yapılmış olan bu haksızlığa karşı çıkacak,onu savunacaktı.Çünkü haksız yere işten çıkarılmıştı.Sultan,Faruk’un ertesi gün gidip patronla tartışacağını ve sonucunda işsiz kalacağını düşündüğü için ona döndü ve :
“Zaten çok yoruluyordum,böylesi daha iyi oldu.Boşver sende hiç uzatma bu konuyu.”diyerek zorla da olsa Faruk’u fikrinden vazgeçirdi.
Bir sonraki gün Sultan, Faruk işe gittikten sonra oturmuştu ve işten çıkarıldığına üzülüyordu.Birden kapı çaldı.İşi amacıyla şehre gelmiş, Sultan’a Ayşe Teyze’nin durumunun kötü olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu bildirmek için uğramış bir köylüydü. Sultan önceki üzgünlüğünü unutup tamamen Ayşe Teyzesi’nin durumunu merak etmeye başlamıştı.Köylü gittikten sonra öğrendiği bu durumu Faruk’a bir an önce haber vermek istiyordu.Saatler geçmiyordu sanki.Akşam olup Faruk eve geldiğinde Sultan ona kapıyı açar açmaz ağlayarak Ayşe Teyze’nin kötü hâlde olduğunu ve bunu bugün gelen bir köylünün haber verdiğini söyledi.Hemen köye gitmeleri gerekiyordu; ama Faruk izin alamaz,işini bırakamazdı.Bu yüzden Sultan’ın gitmesini istedi.O günün sabahında Faruk,Sultan’ı otobüse götürüp durumu öğrendikten sonra kendisine bilgi vermesini söyledi ve elindeki parayı Sultan’ın avucunun içine koydu.Sultan yola koyulmuştu. İçi içini yiyor,Ayşe Teyze için endişeleniyordu.Yol bitmiyordu sanki uzadıkça uzamıştı.
Ayşe Teyze'nin evi görünür görünmez içindeki merak duygusu artmıştı. Otobüs evin önüne geldiğinde koşar adımlarla indi ve yukarıya çıktı.Kapıyı komşulardan birisi açmıştı.Sultan meraklı gözlerle bakıyordu ve kadına :
“Teyzem nerede? Ona ne oldu?” diye sordu.Kadın eliyle Ayşe Teyze’nin bulunduğu odayı işaret etti. Sultan odaya girdiğinde Ayşe Teyzeyle göz göze geldi.Hemen yanına gidip ona sarıldı.Sultan onun kalp krizi geçirdiğini , komşuları tarafından hastaneye götürülüp orada acil müdahale edildikten sonra krizi atlattığını öğrenmişti.Ama bundan sonraki durumunun riskli olduğunu tekrar bir kriz geçirip bunu atlatamayabileceğini de duymuştu.Sultan bu öğrendiklerinden sonra artık onu yalnız bırakmayacağını,şehre götürüp kendisinin bakacağını söyledi.Ayşe Teyze bunu kabul etmese de Sultan bu sefer onu dinlemeyecekti.Bu arada Sultan,Faruk’a Ayşe Teyze’nin iyi olduğunu ve onunla beraber döneceğinin haberini yolladı.Bu süre zarfında Ayşe Teyze gitme fikrine alıştırmıştı kendini.Artık toparlanıyor daha iyi oluyordu. İki hafta hızlıca geçmişti .Sultan,onun eşyalarını toplamıştı ve köydekilerle vedalaştıktan sonra şehre gitmek üzere yola çıkmışlardı.Ayşe Teyze için zor bir veda olmuştu bu…
Şehre geldiklerinde onları Faruk karşıladı.Hemen gidip teyzesine sarıldı ve ellerinden öptü.Onun için çok endişelendiğini,artık yanlarında olup beraber yaşayacakları için aklının onda kalmayacağından duyduğu sevinci anlatıyordu.Faruk Sultan’ın elindeki eşyaları aldı ve eve doğru yola koyuldular.Sultan da Faruk da Ayşe Teyze’nin yanlarında kalacağı için kendilerini sahipli ve güvende hissedeceklerini biliyorlardı.Artık evleri daha bir huzurlu ve güzel bir yuvaya dönüşmüştü.
En son 1001060045 tarafından Cuma Ara. 24, 2010 7:17 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi