Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    BİR DAMLA YAŞAM

    avatar
    1001060045


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 16/12/10

    BİR DAMLA YAŞAM Empty BİR DAMLA YAŞAM

    Mesaj  1001060045 Ptsi Ara. 20, 2010 8:54 pm

    Faruk’un annesinden başka kimsesi yoktu. Gençti, kuvvetliydi, ekmeğini taştan çıkarabilecek yağız bir delikanlıydı. Babası, Faruk küçük yaştayken ölmüştü. Faruk çobanlık yapıp kazandığı üç beş kuruşla ve köylülerin verdiği erzaklarla annesiyle beraber geçimini sağlıyordu. Faruk için hayat mücadelesi erken yaşlarda başlamıştı.
    Faruk her gün köylülerin koyunlarını alır; kırlara, bayırlara götürüp otlatıp akşam olunca da tekrar köye dönerdi. Koyunları sahiplerine teslim ettikten sonra yorgun bir şekilde evinin yolunu tutardı.Faruk’un bir günü böyle geçiyordu.

    Bir gün Faruk koyunları alıp otlamaları için yaylalara gitmişti.Onları kendi hallerine bıraktı ve bir köşeye çekilip yemyeşil otların üzerine uzandı.Bir yandan dereden gelen şırıl şırıl su sesi bir yandan da güneş ışınlarının yüzüne ve bedenine değmesiyle uykuya daldı.Kendi hayatına benzemeyen rüyalar âleminde dolaşırken birden Mehmet Amca’nın sesiyle irkilerek uyanmıştı.Mehmet Amca köyün muhtarıydı.Oradan geçerken Faruk’u görmüş koyunları görememişti. Farklı bir telaş içinde koyunların nerede olduğunu soruyordu. Faruk nasıl uyandığını,ne ile karşı karşıya geldiğini anlayamamıştı.Yattığı yerden kalkıp etrafa bakındığında o da koyunları görememiş,telaşa kapılmıştı.Bir o yana bir bu yana koşuşturmaya başladı.Bu sırada Mehmet Amca ise Faruk’u uyumasından dolayı suçluyordu.Koyunları bulması gerektiğini bağırarak söylüyordu.Çünkü Faruk’tu onlardan sorumlu olan.Bir süre aramaya devam edip koyunları orada bulmaktan ümitlerini kesince ikisi beraber köye gitmek ve halkı bu durumdan haberdar etmek üzere yola koyuldular.Gittikleri zaman köy halkını meydanda toplamak için muhtarlıktan duyuru yaptılar.Bunu duyanlar birer ikişer meydana gelmeye başlamışlardı.Yarım saat içerisinde herkes meydana toplandı.Faruk ve Mehmet Amca,koyunlarının kayıp olduğunu ne kadar aradılarsa da bulamadıklarını söylediler.Mehmet Amca olanların sebebini Faruk olarak göstermeyi de ihmâl etmemişti.Herkes bir yere dağılıp kaybolan koyunları köyde aramaya başlamıştı. Koyunların bulunması önemliyken,halk aynı zamanda tedirgin de olmuştu. Bu köyde senelerdir hırsızlık adına tek bir olay yaşanmamıştı. Herkes evini dükkânını açık bırakıp istedikleri yere rahatça gidebiliyordu. Bu yüzden bu olay köylüyü şaşırtmış ve korkutmuştu.Aynı zamanda köylüler için önemli bir ekonomik sorun teşkil ediyordu.Köyün küçükbaş hayvancılık adına geçim kaynağı bu koyunlardan sağlanıyordu.Süt,et ve yün ihtiyaçlarını da karşılıyorlardı. Koyunların sayısı az da değildi.Tam iki yüz tane koyun vardı.
    Faruk bu durum karşısında hem kendini suçluyor hem de köylülerin çoğu tarafından Mehmet Amca’nın da kışkırtmasıyla suçlanıyordu. Faruk’un aklından arada:
    “Bilerek,isteyerek mi uyudum,ben de böyle olsun ister miydim? Herkesin başına gelebilecek bir şey …”diye düşünceler geçiyor olsa da aslında kendi de biliyordu suçlu olduğunu.
    Köy halkıyla beraber Faruk da köye ve otlak yerlerine dağılıp kaybolan koyunları aramaya başlamışlardı.Bu arada Mehmet Amca jandarmaya durumu bildirdi.Etraftaki köylere de haber salındı.Bir ay kadar aramalar bu şekilde devam etmişti.Artık ümit kesilmiş,hiçbir yerden koyunların bulunduğuna dair haber gelmemişti.Faruk uyuduğundan dolayı bunların başına geldiğini düşünüp kahroluyordu.Ayrıca düşüncelerine köylünün gözünden düşmüş olmak da eklenmişti.Zaten işi de kalmamıştı artık.Annesi de hem bu hırsızlık olayına hem de oğlunun durumuna üzülüyordu.
    Köylüler Mehmet Amca önderliğinde bir akşam toplandılar,oturup konuştular.Bu olaya sebep olan Faruk’un suçlu olmasından dolayı bedelini ödemesi gerektiğine karar verdiler.İçlerinden birkaçı :
    “Faruk’un bir anası, bir evi,bir de para etmeyen taşlı tarlası var.Başka hiçbir şeyi yok.Bunu nasıl öder? İnsaf yahu!” dedilerse de kimse onları dinlemedi.Herkes kendi malının,parasının derdindeydi.Acıma,insaf,vicdan duyguları mallarını düşününce köreliyor,yok oluyordu.
    Ertesi gün Mehmet Amca Faruk’un evine gidip, köylüyle konuştuklarını tek tek anlattı.Mehmet Amca :
    “Faruk! Köylü kardeşlerim o kadar mallarının kaybolup, senin sessizce bir kenara çekilip rahat rahat oturmana razı değiller.Kendilerinin güç duruma düşeceklerini düşünerek senin kaybolan koyunların bedelini,6 ay içerisinde ödemeni istiyorlar. Bu hem onların maddî zararını karşılayacak hem de senin suçunu kapatacaktır.”dedi.Faruk’un üstünden kaynar sular dökülmüştü âdeta bu duydukları karşısında.Aynı anda hem şaşkınlık,hem üzgünlük hem de ne yapacağını bilememe durumunu bir arada yaşadı.Faruk :
    “Mehmet Amca! Ben bu kadar parayı nereden bulurum, neyim var bu kadar parayı ödeyecek?”dedi. Mehmet Amca :
    “Bir tarlan var onu sat,evini de satarsın kalanı da borçlan Faruk.Elden gelen bir şey yok.”diyerek cevap verdi.
    Faruk bu acımasızlık karşısında ne yapacağını şaşırmıştı.Senelerden beri çalıştığı,muhabbet kurduğu,yeri geldiğinde düğünlerde,bayramlarda,kötü günlerde ,ölümde yanlarında bulunup,yardımcı olduğu insanlar şimdi ona düşmanmış gibi davranıyorlardı.Sadece kendilerini ve paralarını düşünüyorlardı…
    Günler birbiri ardına sıralanıp geçiyordu.Köylülerin Faruk’a verdikleri zaman yaklaşıyordu.Faruk içerisinde bulunduğu durumdan dolayı sürekli bir durgunluk içerisindeydi.Bu para konusunu annesine söylemeden hâlletmeyi düşünüyordu.Çünkü onun bu durumdan haberi yoktu.Faruk bir gün evin içinde ne yapacağını düşünürek,stresli bir şekilde dolaşıyordu.Annesi:
    “Oğlum, sana ne oldu? İki aydan beri böylesin.Sürekli durgunsun.”dedi. Faruk:
    “Annem, bir şeyim yok benim.İyiyim.Sen rahat ol.”diye cevap verdi. Ama annesi bu cevaptan tatmin olmamıştı.Birden aklına Faruk’un bu durumunun Mehmet Amca gittikten sonra ortaya çıktığı geldi.Hiç vakit kaybetmeden Mehmet Amca’nın yanına gitti.O da her şeyi olduğu gibi anlattı.Kadın bunları duyduğunda oğlunun sürekli düşünmesine sebep olan şeyi öğrenip, fenalaştı.Nefes alamıyordu sanki.Bir şeyler oluyordu.Mehmet Amca birkaç kişi çağırıp onu hastaneye götürdü.Bu sırada Faruk köyün girişindeki çeşmeden su doldurmuş,evine doğru ilerliyordu.İçinde farklı,kötü bir his vardı.Bu yüzden yavaş yavaş yürüyor bir yandan da bu histen kurtulmaya çalışıyordu.Köyün meydanına geldiğinde bir çocuk heyecanlı şekilde ona annesinin hastaneye götürüldüğünü söyledi.Faruk çocuğun söylediklerini anlamaya çalışırken Mehmet Amca arkadan gelmişti.Ona olanları anlatmıştı.Faruk bunu duyar duymaz içindeki kötü hissin nedeninin bu olduğunu düşündü ve koşarak hastaneye gitti.Annesini telaşla ararken bir odada tanıdık gördü.Odaya annesinin nerede olduğunu sormak için girdiğinde onun orada bulunduğunu anlamıştı. Doktorlar annesinin başında olduğu için ilk başta yüzünü bile görememişti.Hem üzgünlük hem merak içerisinde doktorların arasından geçerek annesini görebildi.O anda duydukları ve gördükleri karşısında sanki donup kalmıştı.Çünkü doktorlar annesinin felç geçirdiğinden bahsediyorlardı.Faruk’un annesinin felç geçirmesine; yaşadığı sıkıntılar,çektiği acılar ve bu son öğrendiği durum sebep olmuştu .Faruk bir anda yere çöktü ve haykırmaya başlamıştı.Sanki tüm dertlerini,hüzünlerini,içindekileri bu gözyaşlarıyla beraber dışa vuruyordu.Âdeta içini boşaltıyordu.Bugüne kadar yaşadıkları ağır gelmişti hem annesine hem Faruk’a…
    Hastanede kaldıkları süre bir haftayı geçmişti. Faruk ,annesinin iyileşmesi,eski sağlığına kavuşması konusunda ümit besliyor; fakat annesi hiçbir gelişme kaydedemiyordu.Sadece bakıyordu.Ne kollarını ne ayaklarını hareket ettirebiliyordu.Aynı zamanda konuşamıyordu da.Doktorlar annesinin bu durumdan bir adım öteye gidemeyeceğini,gelişme gösteremeyeceğini söylüyorlardı.Faruk bu durumu kabullenmek istemese de zamanla kendisini alıştırmıştı. Bu arada hastaneye olan borç artıyordu. Faruk’un ne bir akrabası ne de başka bir kimsesi vardı.Tek varlığı annesiydi.Ona bakmak zorundaydı. Hastaneden ayrılamıyor,iş bulmayla da ilgilenemiyordu.
    Faruk artık evini,tarlasını satmaya karar vermişti.Bunun için işlemlere girişti.Evini ve tarlasını ederinden daha ucuz fiyata satmıştı.Bu paraların birazıyla hastane masrafını ödedi.Kalan kısmıyla da köylüye olan borçlarının bir kısmını verecekti.Fakat borcu yine bitmiyordu.Geriye kalan borcunu daha sonra ödemeyi düşünüyordu.Ama nasıl ödeyeceği belli değildi…
    Faruk bir gün hastanede, annesini yatağa yatırıp dolaşmak için odadan dışarıya çıkmıştı.Hastane koridorlarında gezinirken acil kan arandığını duydu.Hemen kan aranan hastanın odasına gitti.Orada bulunan iki üç kişiyle beraber kanlarının uyup uymadığını kontrol ettirmek için hemşireye kan örneği verdiler.Sonuçlar belli olduğunda hastaya uyan tek kanın Faruk’un kanı olduğu tespit edilmişti.Ondan hemen kan alındı ve daha sonra hastaya müdahale edildi.Faruk insan hayatına yapmış olduğu katkıdan dolayı biraz olsun mutlu olmuştu.Birkaç gün sonra, Faruk annesinin odasında otururken odaya birisi girdi.Geçenlerde kan verdiği hastanın kendisiyle görüşmek istediğini söyledi.Hastanın adı: Halim Ağa’ydı.Halim Ağa çiftliği, tarlaları,malı,mülkü,itibarı yerinde olan bir köy ağasıydı.Gelen kişiyle Faruk, Halim Ağa’nın yanına gittiler.Halim Ağa Farukla tanışmak istemişti.Köyünü,işini,hastanede bulunma sebebini sordu.Faruk da başından geçenlerin hepsini tek tek anlattı.Bunları duyan Halim Ağa,Faruk’un durumuna üzülüp onu hemen çiftliğine, işe davet etti. Faruk önce kabul etmeyecek olsa da zor durumda olduğundan ve annesinin durumundan dolayı kabul etmek zorunda kaldı.Hem para kazanıp kalan borcunu ödemesi gerekiyor,hem de hasta annesine bakması gerekiyordu.
    Faruk, Halim Ağa’nın çiftliğinde çalışmaya başlamıştı.Annesi de Farukla beraber çiftliğin içinde tek odalı küçük bir evde yaşıyordu. Faruk hasta annesine bakmak ve borcunu ödemek için canla başla her işe yetişmeye çalışıyordu.
    Faruk sabahları annesine kahvaltısını yaptırıp, sonra çiftlik işleriyle uğraşıyordu.Öğle vaktinde evine gelip annesinin ihtiyaçlarını giderip,yemeğini yediriyor,kendi de yemek yedikten sonra tekrar işinin başına dönüyordu.Hava kararıp akşam olunca ise günlük olağan işleri bitmiş,kendi de yorgun düşmüş şekilde annesinin yanına gidiyordu.Annesine akşam yemeği yedirdikten sonra her zaman yapılması gereken hareketlerini,egzersizlerini yaptırıyordu.Faruk’un günleri bu tempoyla geçiyordu.Hatta bu yüzden sık sık geç kalkıp çiftliğin işlerini geciktirdiği oluyordu.Bu duruma diğer çiftlik çalışanları tepki gösteriyordu.Faruk’un bile bile işleri yapmaktan kaçındığını düşünüyorlardı.Zaten bu çalışanlar Halim Ağa’nın Faruk’a karşı duyduğu sevgiyi ve ona karşı merhametli yaklaşımını kıskanıyorlardı.Faruk’un açığını ararlarken onun işlere geç kalması onlar için bir fırsat oluşturuyordu. Çalışanlar bu durumu hemen Halim Ağa’ya ilettiler. Halim Ağa Faruk’u çağırdı ve konuştu.Bu durumun artık tekrarlanmaması gerektiğini,işlerini aksatmamasını istediğini söyledi.Faruk boyun eğerek sadece :
    “Tamam.” diyebildi.
    Zaman geçiyordu. Faruk’un borcunu tamamlamasına çok az kalmıştı.Zaten çiftliktekilerin kendine sevmeyen,nefret eden gözlerle bakmasına bu yüzden dayanıyordu.Bu arada Halim Ağa’nın kızı Sultan, Faruk’u ilk gördüğü günden beri ona karşı farklı şeyler hissediyordu.Sürekli onu görmek için fırsat kolluyor,gördüğü anda da gözlerini ondan hiç ayırmıyordu.Faruk bu durumdan haberdar değildi.Sultan bir gün babasıyla konuşurken çeşitli şekillerde kendini haklı göstererek Faruk’un şoför olması gerektiğini söylemişti.Çünkü eski şoförleri işi bırakıp kendi memleketine dönmüştü.Sultan’ın bu fikri ortaya koymasının sebebi; Faruk’u daha çok görebilecek olmasıydı.Halim Ağa düşünüp taşındıktan sonra kızının önerisini kabul etti.Genelde kızıyla fikir alışverişi yapar,onun sözüne değer verirdi.Çünkü onu hem çok severdi hem de Sultan, Halim Ağa’nın tek çocuğuydu.Halim Ağa Faruk’u çağırıp onu şoförü yaptığını söyledi.Faruk eskiden çobanlık yapmadan önce traktör sürdüğünden arabaya adapte olamama konusunda endişe taşıyordu.Bunu Halim Ağa’ya söylemişti.Bu sırada Sultan da babasının yanındaydı.Hemen atıldı :
    “Ben sana deneme sürüşü yaptırır,alıştırırım.”dedi.Faruk kabul edercesine kafasını sallamıştı.
    Sultanla beraber Faruk, ertesi gün deneme sürüşüne başladılar.Hiç zorluk çekmeden arabaya hemen alışmıştı.Faruk,Sultan’ın bakışlarını,gülüşünü,güzel yüzünü ilk defa bu kadar yakından görüyordu.İçinden geçen bu düşünceleri hemen çıkarıp atması gerektiğini düşünüyordu. Sultan ise bir yandan arabayla ilgili konuşurken bir yandan da Faruk’a, onu tanımaya yönelik sorular soruyordu.Faruk bu sorular karşısında Sultan’ın kendisine ilgi duyduğunu düşünüp tedirgin olmuştu.Çünkü o Halim Ağa’nın kızıydı.Hanımdı.Hanımefendiydi…
    Faruk şoför olarak çiftlikteki yaşamına devam ediyordu.Bir gün arabayı yerine bırakıp annesinin yanına doğru giderken çiftliğin mutfağına uğrayıp oradaki Ayşe Teyze’den yemek istedi.Ayşe Teyzeyle biraz sohbet ettikten sonra yemeği alıp küçük evine doğru ilerlemeye başlamıştı.Yavaş yavaş yürüyordu.Sonunda evine ulaşmıştı.İçeriye girdi,ışıkları açtı.Annesi her zamanki gibi yine yatakta yatıyordu.Öncelikle uyuduğunu düşünmüştü.Yanına gidip solgun,bembeyaz yüzünü görünce şaşırdı.Faruk:
    “Anne!”diye seslendi.Hiçbir ses ya da hareket yoktu.Tekrar sesleniyor aynı zamanda da şiddetle sarsıyordu.Annesinden yine cevap gelmiyordu.Yaklaştığında nefes alamadığını ve buz gibi olduğunu fark etti. O an annesinin artık yanında olmadığını,tek dayanağını da kaybettiğini,kısacası annesinin öldüğünü anlamıştı.Belki de kadın içinde bulunduğu güç,muhtaç durumundan kurtulmuştu.Bu bir kurtuluş muydu bilinmez… Faruk’un ayaklarındaki güç kesilmiş gibiydi.Ağlayacaktı; fakat durumun şoku ,olayı kendine anlatamaması,çeşitli zihin karmaşalarıyla beraber bağırmaya başladı.Annesi,biriciği,tek varlığı,yaşam sebebi onu bırakmış,terk etmişti.Onun sesini duyan çiftlik çalışanları ve Sultan hemen Faruk’un yanına koştular.Onu annesinin yanı başından alıp bir kenara oturttular.Yaşlı ve felçli kadının öldüğünü görünce yüzünü kapattılar.Faruk için o günün sabahı nasıl olacaktı? Annesini nasıl toprağa verecekti? Onu bir daha görmeden nasıl hayatını sürdürecekti? Sabah güneş doğmak üzereydi. Faruk annesinin yatağının yanına oturmuş, geceden beri onu seyrediyordu. Gözlerinde yaş kalmamış,ağlamaktan yorulmuştu artık. Çiftliktekiler, Faruk’u tanıyan birkaç kişi onların evine gelmişti ve annesinin cenazesi için hazırlıklar başlamıştı.Faruk hiçbir şey yapamıyor,içerisinde bulunduğu durumdan dolayı içi yanıyordu âdeta…Geçmişini,bugününü,yarınını düşünüyordu.Engellenemez,önüne geçilemez bir gidişti bu!
    Hazırlıklar tamamlanmıştı. Artık veda zamanı geldi.Önce camide cenaze namazı kılındı.Sonra mezarlığa doğru yol alındı.Annesini mezara götürünceye dek Faruk’un gözünden yaş eksilmemişti.Yaşlı kadıncağız mezarlığa götürüldükten 5-10 dakika sonra gömülmüştü.Cenazeye gelenler tek tek gitmeye başladılar.En son Faruk ve Sultan kalmıştı.Faruk,toprağa sarılmıştı ve annesine son sözlerini söylüyordu.Annesinin, kendisine söylenen her şeyden haberinin olacağını düşünüyordu.Veda konuşmasıydı bu. Uzun süreden beri konuşmamışlardı.Çünkü annesi felç olmuştu.O zamanlar Faruk, belki sesini duyamıyordu annesinin; ama ne demek istediğini hep gözlerinden anlardı.Bu yüzden en son konuşmaları,en son anlaşmalarıydı bu.Annesi bu sefer de konuşamayacaktı; ama anlayacaktı oğlunu!
    Faruk’un annesinin ölümü üzerinden iki ay geçmişti.Faruk üzüntüsünden bu süre zarfında dışarıya çıkmamıştı.Kendini eve kapatmıştı.Bazen yanına Ayşe Teyze bazen de Sultan gelirdi.Onun bu durumdan kurtulması biraz zaman almıştı.En sonunda Faruk’un yanına gelen Halim Ağa :
    “ Oğlum ,yaşadığın durum, annenin ölümü, hiç kolay bir acı değil.Seni bayağı bir sarstı.Haklısın üzülmekte; ama artık kendini eve,dış dünyaya kapatmaktan vazgeç.Ölenle ölünmez.Sen artık bu şekilde bir yaşama alışıp,kendini toparlamalısın!”dedi.Faruk cevap vermeden yere bakıyordu.Halim Ağa biraz daha bu şekilde konuştuktan sonra :
    “Seni yarın işinin başında göreceğim.”dedikten sonra evden çıktı.Faruk bunun üzerine düşünmeye başlamıştı.Halim Ağa haklıydı.İnsan üzülebilirdi; fakat kendini her şeyden soyutlaması gerekmezdi.Böyle düşünerek kendini bir an önce toplaması gerektiğine karar vermişti.
    Ertesi gün Sultan pencereden dışarıdaki ağaçları derin düşüncelere dalmış bir şekilde seyrediyordu.Birden gözünün önünden Faruk’un geçtiğini gördü. Uzun sessizliğin ardından Faruk’un artık evinden çıkması,işine tekrar dönmesi,hayata sarılması Sultan’ı çok mutlu etmişti.Hemen yanına indi.Hiçbir şey söylemeden Faruk’un yüzüne bakıyordu.Faruk bu kötü döneminde Sultan’ın kendisinin yanında olduğundan,destek verdiğinden dolayı ona teşekkürlerini sunmuştu.Aslında kendisini annesinin ölümünden dolayı yalnız hissederken Sultan’ın varlığıyla daha iyi olduğunun farkına varıyordu.Faruk tüm bunları düşünürken aynı zamanda Sultan’a bakıyordu.Belki de onun zor durumunda yanında olan bir kişiden ziyâde kendine çok yakın hissettiği,ona karşı kalbinin boş olmadığını yani aşık olduğunu anlamıştı…
    Gün geçtikçe Sultan ve Faruk birbirlerine yakınlaşıyorlar, her fırsatta bir yere gidip,oturup sohbet ediyorlardı.Artık birbirlerini daha iyi tanımışlardı.Bu durum bir sene boyunca devam etmişti.Bu arada Faruk önceden var olan borcunu tamamen bitirmişti.Artık eskide yaşananlara bir perde çekmiş,annesi ve güzel anıları hariç her şeyi unutmaya karar vermişti.
    Faruk Sultanla arasındaki ilişkiden Halim Ağa’nın haberdar olmasını istemiyor, bu yüzden sürekli tedirginlik yaşıyordu.Her zaman düşündüğü gibi onun ağa kızı olmasıydı sorun.Faruk ise sadece onların yanında çalışan,onların parasıyla geçimini sağlayan bir şofördü.Sultan bu durumu babasına söyleme taraftarıyken Faruk kesinlikle buna karşı çıkıyordu.Aslında Sultan babasının, her zamanki gibi kendisine olan güzel davranışlarına güveniyordu.Halim Ağa kızını severdi sonuçta.Gönlünün sahibiyle evlenmesine izin verirdi.
    Sultan her şeyi bir gün babasına anlattı.Halim Ağa duyar duymaz bu duruma şiddetle karşı çıktı.Kızını konuşturmamıştı bile.Biricik kızı,Sultan’ı için büyük hayaller kuruyordu.Halim Ağa oğlu yerine koyduğu Faruk’un kızına bu gözle bakmasına çok sinirlenmişti.Kızına bakıp:
    “Bir daha Faruk’un yüzünü görmeyeceksin!”diye bağırmıştı.Ardından Faruk’un kapısına dayandı.Kapı açılır açılmaz ağzına geleni söylemişti.Faruk, Halim Ağa’nın karşısında hiçbir şey söyleyememişti.Utancından yerin dibine geçmişti.Parasını aldığı,ekmeğini yediği,geçimini sağladığı insana karşı ihanet ettiğini düşünüyordu.
    Halim Ağa: “Seni bir daha burada ve kızımın etrafında görmeyeceğim.Hemen topla eşyalarını,çık git evimden.”dedi ve kapıyı çarparak çıkıp gitmişti.Faruk çok üzüldü.Kendini çok mahçup,ihanet etmiş gibi hissediyordu.Halim Ağa’nın güvenini de,işini de kaybetmişti.Sığınacak,yanına gidecek kimsesi yoktu.
    Halim Ağa’nın Faruk’un yanından bir hışımla çıktığını gören Ayşe Teyze Faruk’un yanına gelmişti.Olan biteni anlamaya çalışıyordu.Faruk her şeyi tek tek anlatmıştı.Artık çiftlikte kalamayacağını ve gidecek hiçbir yerinin olmadığını söylüyordu titrek bir sesle.Ayşe Teyze Faruk’u kendi oğlu gibi sevdiği için onu kendi evinde kalmaya ikna etmeye çalışmıştı.Faruk kalmayacağını,bir yer bulacağını söylese de bunun bir hayâl olduğunu asla öyle bir yer bulamayacağını düşündüğünden dolayı kabul etmişti.Hemen o akşam eşyalarıyla beraber evinden ayrıldı.Sultan ise bu ayrılışa engel olamayıp, sadece pencereden bakmayla yetinebilmişti.Ama Faruk’un Ayşe Teyze’nin evine gittiğinden Halim Ağa’nın haberi yoktu…
    Faruk’u evinden kovan Halim Ağa’nın borçları günden güne artıyordu.Durum hiç parlak değildi.Bir yere borçlanıyor,onun borcunu ödemek için başka bir yerden de borç alıyordu.İflas etmenin eşiğine gelmişti.Bütün mal varlığını hesaplamıştı.Ancak bunları satarak borçlarının ancak bir kısmını ödeyebilecekti.
    Halim Ağa’nın malları yavaş yavaş satılıyordu.Artık eski,gösterişli,şanı şöhreti olan ,zengin,emrinde bir sürü kişi çalışan Halim Ağa kalmamıştı.Borçlarının derdine düşmüş,hangi parayı nereye yetiştireceğini gece gündüz düşünen,stresli,yüzü gülmeyen bir adam vardı. Bir zaman sonra Halim Ağa’nın bütün malları satılmış,elinde sadece çiftlik kalmıştı.Çalışanları bile işi bırakmıştı.Koskoca çiftlikte Halim Ağa ve Sultan kalmıştı.Sultan bu olayların sadece belli bir kısmını biliyordu.Babasının bu kadar zor durumda olduğunu bilmiyordu.Halim Ağa kendi derdiyle ilgilenmekten Sultan ve Faruk’un durumlarını bile unutmuştu.
    Bir gün Sultan gizlice evden çıkıp Ayşe Teyze’nin evine gitmişti.Kapıyı Faruk açtı.Sultan’ı görünce şaşırdı ama bu çok üzün sürmemişti.Sonra sarıldı.Sultan içeriye geçip biraz oturduktan sonra babasının durumunu onlara anlatmıştı.Faruk ve Ayşe Teyze Halim Ağa’nın durumuna çok üzülmüşlerdi.
    Beraber otururlarken dışarıdan sesler geliyordu.Önce ne olduğunu anlayamamışlardı.Dışarıya çıkıp bu bağrışın sebebini anlamaya çalıştılar. “Yangın Var!” diye sesler geliyordu. “Kim? ,Ne yanıyor?” diye sorgulanırken içlerinden birisi : “Halim Ağa!” diye bağırmıştı. Sultan olduğu yere oturup kaldı.Bu bağrışların asıl sebebi; babasıydı.Babasına bir şey olmuştu.Faruk onu oturduğu yerden zorla kaldırmıştı ve durumu net bir şekilde anlamak için ikisi beraber çiftliğe doğru gidenlerle beraber koşmaya başlamışlardı.Sultan koşarken bir yandan da içinden böyle bir şeyin olmaması,yanlış anlaşılma durumunun söz konusu olması için dua ediyordu.
    Çiftliğe yaklaştıklarında dumanları etrafa yayılmış olarak gördüler. Sultan :
    “Baba!” diye bağırarak koşuyordu.Herkesin ağzında Halim Ağa’nın içeride olduğuna dair bir laf dolaşıyordu. Sultan bunları duyunca haykırışlar içerisinde çiftliğe,yanan eve doğru gitmeye başlamıştı.Faruk ve çevredekiler Sultan’ı zorla tutmuşlardı.Sultan kendini tutanlardan dolayı eve yaklaşamıyor,çaresizlik içinde kıvranıyordu.
    Köylünün ve jandarmanın desteğiyle yangın söndürüldü.Çiftlik yangın sonucunda harabeye dönmüştü.Çiftliğin içine koşarak giren Sultan, üst katta babasının cansız,yanmış bedeniyle karşılaştı.Yüzüne bakamamıştı.Zaten tamamen yanmış bir bedendi bu.Yanına yaklaştığında babasının sahip olduğu,hiç çıkarmadığı yüzüğü bu bedende görünce onun babası olduğundan iyice emin olmuş ve o anda bayılmıştı.
    Sultan gözlerini açtığında bir hastane odasında buldu kendini.Yanında Faruk vardı.Yaşadıklarının rüya ya da gerçek olduğu arasında seçim yapamazken rüya olmasını içinden geçiriyordu.Faruk’a soru soran gözlerle bakıyordu.Faruk ise suskundu.Sultan :
    “Faruk babam nerede?” diye sorduğunda karşıdan bir cevap alamamıştı. Tekrar sorduğunda yine cevap alamamıştı.Ağlayan gözleriyle ve titreyen sesiyle tekrar sormuştu.Faruk :
    “Baban artık yok.”diye cevap verdi.Sultan’ın, dünyası başına yıkılmıştı.Bu aldığı cevapla yaşadıklarının rüya değil,gerçek olduğunu anlayan Sultan fenalaşmıştı.Doktorlar,hemşireler Sultan’ın yanına koşup,sakinleştirici ilaç verdiler.Sultan, bu ilacın etkisiyle iki gün aralıksız uyudu.Bu arada Halim Ağa, Sultan beklenmeden defnedilecekti.Çünkü Sultan bu acıya dayanamazdı.Faruk ve köylüler Halim Ağa’yı köy mezarlığına götürüp gömdüler.
    Sultan iki günlük uykudan uyandığında her şeyin farkındaydı.Faruk’a babasını sormuştu.Faruk, ona babasını defnettiklerini,niye onu beklemediklerini sebepleriyle anlattı.Sultan ilaçların etkisiyle bu sefer şiddetli bir tepki verememişti.Sadece ağlayarak acısını yaşamaya çalıştı…
    Hastaneden çıktığında ilk olarak Halim Ağa’nın mezarını ziyarete gitmişti.Babasının yüzü sürekli aklına geliyordu.Toprağı eline aldı ve sımsıkı avucunda sıktı.Sanki acısını bir avuç topraktan çıkartıyordu.Sabahtan akşama kadar mezarın başında ağladı,ağladı ve yine ağladı.Zamansız,beklenmedik bir ayrılıştı bu.Halim Ağa hastalanıp ölümü beklememişti.Ölüm onu bulmuştu… Şimdi Sultan da Faruk gibi yapayalnızdı,kimsesi yoktu,çiftliğin kullanılamaz halde olması ve babasının ölmeden önce tüm mal varlığını satmış olmasından dolayı hiçbir şeyi de yoktu. Artık destek olma sırası Faruk’taydı.Sultan’ın da gidecek yeri olmadığından Ayşe Teyze ona da sahip çıkmıştı.Halim Ağa’nın borçlarından dolayı Ayşe Teyze bir müddet önce işsiz kalmıştı.Sadece ölmüş kocasından kalma tarlasından gelen geliri kalmıştı.Gençler de bu yaşam mücadelesine dahil olmuştu.Sultan da Faruk da Ayşe Teyze’nin evinde kalmaktan rahatsızdılar.Ona yük olma düşüncesi zihinlerini tırmalıyordu.Ama ne gidecekleri bir yer ne de teselli bulacakları tanıdıkları vardı.
    Faruk başkalarının tarlalarında ırgatlık yapmaya başlamıştı.Bu şekilde eve de bir katkısı oluyordu.Faruk bir gün eve geldiğinde Ayşe Teyze onu karşısına alıp Sultanla ikisinin evlenmesini çok istediğini ve artık bu yolda adım atması gerektiğini söylemişti.Faruk’un aklında aslında bu fikir çoktan beri vardı; fakat Halim Ağa’nın ölümünden sonra bunu Sultanla hemen paylaşamamıştı.Ayrıca Sultan’ın hazır olmadığını da düşünüyordu.Faruk bu konuşmadan sonra 10-15 gün bekledikten sonra yeterince zamanın geçtiğini düşünerek Sultanla konuşmaya karar vermişti.Akşam olunca yemekte hep birliktelerken Faruk Sultan’a onunla evlenmek istediğini söyledi.Sultan zaten Faruk’u seviyordu.Onu reddedemeyeceğine göre karşılık olarak kabul ettiğini kafasını sallayarak göstermişti.Aslında böyle bir durum karşısında sevinçten çığlık atıp,hemen kalkıp Faruk’a sarılıp,ne yapacağını şaşırmış,hoplayan zıplayan bir durum sergilemesi gereken Sultan yerine, gözü hafif sulanmış,bu duruma kafa sallayarak cevap vermiş bir Sultan vardı. Böyle yapmasına sebep babasının başından geçenlerin aklına gelmesiydi.Belki kendisini suçlu hissediyordu.Çünkü babası bu evliliği kesinlikle onaylamaz,aksine şiddetle karşı çıkardı.Ama ne olursa olsun kızının mutlu olması onu da mutlu ederdi.Bu düşünce Sultan’ı rahatlatıyordu ya da kendisini suçlu hissetmemek adına bunu düşünerek savunma mekanizması oluşturmuştu.Sultan’ın zihninden hızla bu düşünceler sürüsü geçerken Faruk oturduğu yerden kalktı. Önce Sultan’ı alnından öptü ve sarıldılar.Daha sonra da Ayşe Teyze’nin elini öptüler .Sonra oturup konuşmaya başladılar.Düğünden konu açılmıştı.Düğün yapmak öyle kolay bir şey değildi.Masraf çok fazla olacaktı.Zaten kendileri zorla geçiniyorlarken düğün yapmaya maddî durumları el vermezdi. Sultan:
    “Düğüne gerek yok.Sadece nikah olsa da olur.Önemli olan Farukla evlenmemiz.”diyerek bir çıkış yolu sunmuştu.Aslında o da herkes gibi gelin olmayı,gelinlik giymeyi,düğününün olmasını isterdi. Faruk:
    “Olmaz öyle şey. Düğün yapacağız.”dedi ve kestirip attı.Sessizlik oluşmuştu bir süre.Sonra Sultan odadan çıktığında Faruk,Ayşe Teyze’nin yüzüne baktı.Sanki o da Faruk’un içinden geçenleri okurmuşcasına :
    “Tamam evladım.Elbette düğün yapacağız.Hiç düğünsüz olur mu? Ben yarın köylüyle konuşacağım.Hep beraber birlik olup sizi mutlu edeceğiz.”dedi.
    Ertesi gün Ayşe teyze köylülerle tek tek konuşup,bu iki kimsesizin mutlu olmasına vesile olmalarını istedi.Herkes katkıda bulunacağını söylemişti.İki üç gün içerisinde köylülerin birleşip,elbirliği yapmalarıyla düğün hazırlıkları tamamlandı.Köylülerden birinin evi ‘Kız evi’, Ayşe Teyze’ninki ise ‘Erkek evi’ olmuştu.Davul,zurna eşliğinde beyaz gelinliğin içerisinde Sultan evden alındı ve Ayşe teyzenin evine getirildi.Faruk da Sultan da çok mutluydular.Onlar için unutulmaz bir düğün yaşanmıştı.Uzun zamandan beri çektikleri maddî ve manevi sıkıntılardan sonra bu düğün onları neşelendirmişti ve umutlarını tazelemişti.Köylüler de bu gençlerin mutluluklarını görüp güzel bir işe vesile oldukları için büyük bir sevinç içerisindelerdi…
    Düğünün üzerinden bir sene geçmişti.Faruk ırgatlığa devam ediyordu.Bu sırada hem çok yoruluyor hem de Ayşe Teyze’nin evinde oturup ona yük olduklarını düşündüğünden bu çalışma sayesinde katkı sağladığı için kendini rahatlatıyordu.
    Faruk’un çalıştığı yerde en çok sevdiği,tüm dertlerini paylaştığı İlyas isminde bir arkadaşı vardı.Bir gün tarlada çapa yaparken arkadaşı İlyasla beraber konuşmaya dalmışlardı. Aralarında hoş bir muhabbet oluştu.Bir ara İlyas kendi elindeki çapanın sapı koptuğu için yere eğilmişti.Faruk da ilerden gelen traktöre bakıp sesini dinlerken çapayı yere doğru indirmişti ki çapa İlyas’ın başına isabet etti.Arkadaşı yere yığılmıştı ve başı kanlar içindeydi.Faruk toprakta sert bir cisim olduğunu düşünerek baktığında arkadaşının halini görüp panik ve çaresizlik içinde :
    “ Yardım edin!” diye bağırmaya başlamıştı.Sesi duyan diğer çalışanlar ve tarla sahibi hemen Faruk’un yanına koştular.Yerde yatan İlyas’ı apar topar hastaneye götürdüler.İlyas ameliyata alınmıştı.Polisler Faruk’un yanına gelip ondan ne olduğunu anlatmasını istemişlerdi.Faruk ise telaşlı bir şekilde yanlışlıkla olduğunu,arkadaşını çok sevdiğini,kendinin de bu duruma çok üzüldüğünü anlatmaya çalışıyordu.Polisler onu karakola götürüp,ifadesini aldılar.Ama İlyas daha ayılamadığı için Faruk’un doğruyu söylediği belli değildi.Faruk o geceyi karakolda geçirmişti.Ayşe teyze ve Sultan bu durumu duyar duymaz soluğu karakolda almışlardı.Ama Farukla görüşememişlerdi.İkisi de şaşkınlıklarından ve üzüntülerinden ne yapacaklarını bilemediler.Biraz kendilerini toparladıktan sonra hastaneye İlyas’ın yanına gittiler.İlyas daha kendine gelememişti.Faruk o geceyi ve ondan sonraki geceyi karakolda geçirmişti.Bu arada İlyas yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı.Yanına hemen polisler gelmiş ve sorular yöneltmeye başldılar.O da bu olayda Faruk’un bir suçu olmadığını, bir kaza sonucunda meydana geldiğini söylemişti.Bundan dolayı Faruk serbest bırakılmış ve soluğu İlyas’ın yanında almıştı.Onu tahmin ettiğinden daha iyi görmüştü.Bu sayede vicdan azabını az da olsa kafasından atabilmişti.Faruk, İlyas hastaneden çıkana kadar onu yalnız bırakmamıştı.Sonra İlyas’ı evine götürdü,ilaçlarını aldı ve biraz da para bıraktı.Çünkü İlyas’ın bu durumuna kendi sebebiyet vermişti.
    Faruk bu son olaylardan sonra yaptığı işten,köyden soğumaya başlamıştı.Aklında buralardan ayrılıp şehre gitmek vardı.Ama bu nasıl olacaktı? Yeni bir yaşam,yerleşme,düzen kurma oldukça zor şeylerdi.Ne kadar zorlayıcı da olsa Faruk’un artık kesin karar vermişti.Sultanla ve Ayşe Teyzeyle şehre gidip,orada hayatına yeni bir sayfa açacaktı. Çok beklemeden bu düşüncesini onlarla paylaşmıştı. Sultan da Ayşe Teyze de bu fikir karşısında tedirgin olup,düşünmeye başladılar.İkisi de Faruk’un ilk başta aklına gelen yeni bir yaşam vs. gibi sıkıntılardan dolayı bu fikre karşı çıkmışlardı.Ayşe Teyze :
    “Ben gelemem evladım.Doğup,büyüdüğüm yeri bu yaştan sonra bırakamam.”dedi. Faruk:
    “Teyzem sen olmadan biz ne yaparız? Hep beraber gideceğiz.”diye söylese de Ayşe Teyze ikna olacak gibi değildi.Sultan ise mecburen kocasının yanında gidecekti.İkisi beraber çok kez Ayşe Teyze’ye yalvardılar,ısrar ettiler; ama Ayşe Teyze kararlıydı.Aslında onların da gitmesini istemiyor,bunu onların işlerine engel olmamak ve onlara karışmamak adına söyleyemiyordu.Faruk ve Sultan ne kadar uğraşsalar da onu ikna edemediler.En sonunda onun gelmeyeceği konusunda kesin kararlı olduğunu anladılar.
    Şehre gideceklerdi; ancak Faruk önceden gidip kendine iş bulmalıydı,ev bulmalıydı,bir düzen oluşturmalıydı.Sultan’ı ondan sonra götürecekti.Bunun için bir sabah erkenden yola koyuldu.Şehre giden otobüse bindi.İlk defa gittiği bir yerdi.Bunun için heyecanlıydı.İş bulamama,ev düzenini kuramama korkusu vardı.Dört saatin sonunda şehre ulaşmıştı.Ne yapacağını,nereye gideceğini bilemeyen Faruk sudan çıkmış balığa dönmüştü.Az ilerideki banka oturmuştu.Ne yapacağına karar vermesi için kafasını toplaması gerekiyordu.Faruk bu şekilde bir süre boyunca düşüncelere dalmıştı.Sonra bu uçsuz bucaksız düşünce dünyasından uzaklaşıp çevresini gözlemlemeye başlamıştı.Bu sırada yanına bir kişi oturmuştu.Faruk yanına dönüp baktığında,oturan kişinin çobanlık yaptığı köydeki Bakkal Ali Dayı olduğunun farkına varmıştı.O dönemde başına gelen olaylara karşılık Faruk’a tavır alanların arasında Bakkal Ali yoktu.Çünkü o kimseye karışmaz,sessiz sakin bakkal dükkânında işini görürdü. Faruk:
    “Ali Dayı!”diye seslendi.Ali dayı Faruk’a baktığında ilk başta onun kim olduğunu çıkaramamıştı.Sonra zihnini yoklayarak bu kişinin eskilerden biri olduğunu düşünmeye başladı.Ali Dayı :
    “Sen kimdin? Tanıdık geliyorsun ama bulamıyorum.”dedi. Faruk:
    “Benim,ben! Çoban Faruk. Tanımadın mı beni?”diye sordu.Ali Dayı bunun üzerine onun köydeki talihsiz çoban olduğunu hatırladı ve :
    “Ne yapıyorsun sen burada? Senin Halim Ağa’nın çiftliğinde çalıştığını duymuştuk.”dedi. Faruk başından geçen her şeyi ve şehre geliş sebebini tek tek anlattı. Bunun üzerine Ali Dayı:
    “Sen merak etme oğlum.Benim tanıdıklarıma haber salar,sana iyi bir iş buluruz.”dedi. (Ali Dayı bakkal dükkanını kapatıp şehre yerleşmişti seneler evvel).Oturdukları yerden kalkıp Ali Dayı’nın evine gittiler.Orada oturup yemek yediler,bir yandan çaylarını içerken bir yandan da sohbet etmeye başladılar.Bu arada Ali Dayı telefonla tanıdıklarını arayıp durumu anlattı ve Faruk’a iyi bir bulmalarını rica etti. İki gün sonunda bir telefon gelmişti. Ali Dayı’nın tanıdıklarından birisi Faruk’a fabrikada bir iş bulmuştu. Faruk bu haberle havalara uçtu. Ali Dayıya :
    “Sen çok yaşa! Allah ne dilediğin varsa versin.”diye şükranlarını sunduktan sonra hemen o fabrikaya gitti. Bu bir dokuma fabrikasıydı.Faruk orada kalite kontrol görevlisi olarak işe başlamıştı.
    Faruk yeni işinden memnundu.En azından işsiz değildi.Fabrikada çalışmaya devam ederken kendine ev aramaya başlamıştı. Çünkü Sultan’ı gelecekti. Aklından hiç çıkmıyordu. Ne yaptığını, ne durumda olduğu merak ediyordu.Farklı evleri gezip kendince yorumlar yapıyordu : “Bu küçük, bunun boyası eski,bunu Sultan istemez…” En sonunda hem parasına hem de gönlüne göre bir ev bulmuştu.Sokağın başında,pembe boyalı,şirin,bir yönü yola bakan bir yönü arkadaki bahçeye bakan, Sultanla ve olmasını istediği çocuklarıyla huzurla yaşayacaklarına inandığı bir evdi bu…
    Faruk bir aydan beri fabrikadaki işine devam ediyordu. Maaş alma zamanı gelmişti.Parasını aldıktan sonra bir haftalığına izin istedi.Fabrikadan çıkıp ev eşyaları satan yerlere gitti.Evine birkaç parça eşya aldı ve gidip yerleştirdi.İlk defa kendine ait bir evi ve eşyaları vardı.Bir eksik kalmıştı. O da Sultan’dı.
    İzinli olduğu süre içerisinde Sultan’ı alıp evlerine getirmek için köye gitti. Köyde birkaç gün kaldıktan sonra şehre dönme hazırlığına başlamışlardı. Sultan ve Faruk eşyalarını toplarlarken Ayşe Teyze üzüntüsünü belli etmemek için sanki gözyaşlarını içine gömüyordu.Bu arada gençler Ayşe Teyze’ye onun yanlarında gelmesini istediklerini tekrardan söylüyorlar,âdeta yalvarıyorlardı.O ise memleketini,köyünü bırakamayacağını,şehirde kesinlikle yaşayamayacağını söylüyordu.Ayşe Teyze :
    “Siz gidin evladım,güzel bir gelecek için çalışın.Siz mutlu olursanız bende mutlu olurum.”diyerek son noktayı koymuştu.Bu sözün üzerine Faruk ve Sultan onlara çok fazla iyiliği dokunan,haklarını ödeyemeyecekleri,anneleri yerine koydukları teyzelerinin elini öpüp,sarılıp ağladılar.
    Artık ayrılık vakti gelmişti.Hüzünlü bir vedalaşma yaşadıktan sonra Ayşe Teyze onları otobüse bindirip,uğurladı.Farukla Sultan yeni bir yaşama başlayacaklardı.Sultan yol boyunca ağlarken Faruk onu teselli etmeye çalışmıştı.Yolculuk bitmiş,otobüsten inmişlerdi.Eşyalarını alıp evlerinin yolunu tuttular.Ne şehir köye benziyordu ne de şehir insanı köy insanına.Herkes birbirinden habersizdi.Kalabalık içerisindeki insanlar birbirine selam vermiyor,konuşmuyor,kendi işleri için sürekli bir koşuşturma yaşıyorlardı.Şehir hayatında yaşanan genel durum böyleydi.Sultan bu hayata ayak uyduracağı konusunda tereddütler yaşıyordu.Köyüne,doğup büyüdüğü ,babasını kaybettiği yere şimdiden derin bir özlem duymaya başlamıştı.Bu düşüncelerle zihnini meşgul ederken evlerine varmışlardı.Sultan evi gezdi,getirdikleri eşyaları odalara yerleştirdi.Akşam olunca evdeki var olan malzemelerden yemek yapıp beraberce yediler.Ayşe teyze sık sık akıllarına geliyordu.Ama artık önlerinde yeni bir yaşam,yeni yaşanacaklar vardı...
    Faruk işe gidip geliyor,Sultan ev işleriyle ilgileniyor,zaman böyle geçiyordu.Sultan Faruk’un her gün işe gidip kendisinin evde yalnız kalması ve maddî yönden biraz sıkıntı çektiklerinden eve katkı sağlamak amacıyla çalışmak istiyordu.Bunu Faruk’a söylemekten çekiniyordu.Faruk’un bu fikri kabul etmeyeceğini biliyordu ama yine de şansını deneyecekti.Bir gün Faruk işten geldikten sonra yanına gidip oturmuştu.Nasıl söyleyeceğini düşünürken Faruk:
    “Sultan aklındakini artık söyler misin? Ne zaman yüzüne baksam bana bir şey söyleyecek olup da vazgeçtiğini görüyorum.”dedi. Sultan ise Faruk’un ısrarı üzerine düşüncelerini anlattı.Faruk:
    “Olmaz öyle şey.Zaten ev işleriyle ilgileniyorsun.Ben boşuna mı çalışıyorum?”demişti.Sultan derdini anlatmaya çalıştıysa da Faruk ikna olmadı.Bir sonraki akşam Sultan bu konuyu tekrar açmıştı.Yine olumsuz bir cevapla karşılaştı.Ondan sonraki gün Sultan tekrar bu konuyu dile getirecekken Faruk :
    “Tamam Sultan.Bu şekilde çok fazla ısrar ettiğinden dolayı artık izin veriyorum çalışmana; ama bizim fabrikada çalışacaksın.Zaten eleman da aranıyordu.”dedi. Sultan hiç karşı çıkmadan kabul etmişti. Fabrikada makineden geçen kumaşları kontrol edecekti.
    Sultan da Farukla beraber işe gidip geliyor,böylelikle hem canı sıkılmıyor hem de ellerine daha fazla para geçiyordu.Bu arada Ayşe Teyze’ye de para yolluyorlardı. Üstelik birikim bile yapmaya başladılar. Sultan ve Faruk her gün aynı tempo içerisinde şehir hayatına karşı mücadele veriyorlardı.Sabah kalkıp kahvaltı yapıyor,beraber işe gidiyorlardı.Akşam yorgun bir şekilde dönüyor,bir de yemek yedikten sonra erkenden yatıyorlardı.Günler bu şekilde geçiyordu.
    Sultan ve Faruk her zamanki gibi kahvaltılarını yapıp,işe gitmek üzere evden ayrılmışlardı.Fabrikaya gelip işlerinin başına geçtiler.Sultan makineden geçen kumaşların ipini keserek son şeklini vermekle meşguldü.Yanında bulunan kadınlardan biri Sultan’a yaptığı işin düzgün olmadığını sesli bir şekilde söylemişti.Sultan neye uğradığını şaşırdı ve kadının bu şekilde çıkışına karşılık ters bir şekilde tepkisini göstermişti.Bu şekilde bir karmaşa ortamı oluştu. Aslında bu kadın Sultan işe girdiğinden beri onu sevmiyor,sürekli ters tavırlar sergiliyordu.Bunun sebebi; Sultan işe girmeden önce boş olan eleman açığına kız kardeşini aldırmak istemesiydi.Fakat Faruk önce davranmış,işi Sultan’a vermişlerdi.Kadın bu sebepten dolayı onun işten kovulması için fırsat kolluyordu. Sultan’ın yapmış olduğu kumaş kontrolündeki aksaklığa hemen tepkisini gösterdi ve patrona da bunu abartarak bildirmişti. Patron bu şekilde tartışma ortamından hiç haz etmez ve kesinlikle taviz vermezdi. Faruk’un henüz bu olanlardan haberi yoktu. Patron hem o kadını hem de Sultan’ı yanına çağırdı.İkisiyle de konuştuktan sonra kadını odadan çıkardı ve bu konulara karşı hassas davrandığından Sultan’ın işine son verdiğini bildirdi.Çünkü Sultan o kadına göre daha tecrübesizdi ve yeniydi…
    Akşam olunca Faruk bu olayları öğrendi. Karısına yapılmış olan bu haksızlığa karşı çıkacak,onu savunacaktı.Çünkü haksız yere işten çıkarılmıştı.Sultan,Faruk’un ertesi gün gidip patronla tartışacağını ve sonucunda işsiz kalacağını düşündüğü için ona döndü ve :
    “Zaten çok yoruluyordum,böylesi daha iyi oldu.Boşver sende hiç uzatma bu konuyu.”diyerek zorla da olsa Faruk’u fikrinden vazgeçirdi.
    Bir sonraki gün Sultan, Faruk işe gittikten sonra oturmuştu ve işten çıkarıldığına üzülüyordu.Birden kapı çaldı.İşi amacıyla şehre gelmiş, Sultan’a Ayşe Teyze’nin durumunun kötü olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu bildirmek için uğramış bir köylüydü. Sultan önceki üzgünlüğünü unutup tamamen Ayşe Teyzesi’nin durumunu merak etmeye başlamıştı.Köylü gittikten sonra öğrendiği bu durumu Faruk’a bir an önce haber vermek istiyordu.Saatler geçmiyordu sanki.Akşam olup Faruk eve geldiğinde Sultan ona kapıyı açar açmaz ağlayarak Ayşe Teyze’nin kötü hâlde olduğunu ve bunu bugün gelen bir köylünün haber verdiğini söyledi.Hemen köye gitmeleri gerekiyordu; ama Faruk izin alamaz,işini bırakamazdı.Bu yüzden Sultan’ın gitmesini istedi.O günün sabahında Faruk,Sultan’ı otobüse götürüp durumu öğrendikten sonra kendisine bilgi vermesini söyledi ve elindeki parayı Sultan’ın avucunun içine koydu.Sultan yola koyulmuştu. İçi içini yiyor,Ayşe Teyze için endişeleniyordu.Yol bitmiyordu sanki uzadıkça uzamıştı.
    Ayşe Teyze'nin evi görünür görünmez içindeki merak duygusu artmıştı. Otobüs evin önüne geldiğinde koşar adımlarla indi ve yukarıya çıktı.Kapıyı komşulardan birisi açmıştı.Sultan meraklı gözlerle bakıyordu ve kadına :
    “Teyzem nerede? Ona ne oldu?” diye sordu.Kadın eliyle Ayşe Teyze’nin bulunduğu odayı işaret etti. Sultan odaya girdiğinde Ayşe Teyzeyle göz göze geldi.Hemen yanına gidip ona sarıldı.Sultan onun kalp krizi geçirdiğini , komşuları tarafından hastaneye götürülüp orada acil müdahale edildikten sonra krizi atlattığını öğrenmişti.Ama bundan sonraki durumunun riskli olduğunu tekrar bir kriz geçirip bunu atlatamayabileceğini de duymuştu.Sultan bu öğrendiklerinden sonra artık onu yalnız bırakmayacağını,şehre götürüp kendisinin bakacağını söyledi.Ayşe Teyze bunu kabul etmese de Sultan bu sefer onu dinlemeyecekti.Bu arada Sultan,Faruk’a Ayşe Teyze’nin iyi olduğunu ve onunla beraber döneceğinin haberini yolladı.Bu süre zarfında Ayşe Teyze gitme fikrine alıştırmıştı kendini.Artık toparlanıyor daha iyi oluyordu. İki hafta hızlıca geçmişti .Sultan,onun eşyalarını toplamıştı ve köydekilerle vedalaştıktan sonra şehre gitmek üzere yola çıkmışlardı.Ayşe Teyze için zor bir veda olmuştu bu…
    Şehre geldiklerinde onları Faruk karşıladı.Hemen gidip teyzesine sarıldı ve ellerinden öptü.Onun için çok endişelendiğini,artık yanlarında olup beraber yaşayacakları için aklının onda kalmayacağından duyduğu sevinci anlatıyordu.Faruk Sultan’ın elindeki eşyaları aldı ve eve doğru yola koyuldular.Sultan da Faruk da Ayşe Teyze’nin yanlarında kalacağı için kendilerini sahipli ve güvende hissedeceklerini biliyorlardı.Artık evleri daha bir huzurlu ve güzel bir yuvaya dönüşmüştü.


    En son 1001060045 tarafından Cuma Ara. 24, 2010 7:17 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
    avatar
    1001060045


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 16/12/10

    BİR DAMLA YAŞAM Empty BİR DAMLA YAŞAM

    Mesaj  1001060045 Ptsi Ara. 20, 2010 8:57 pm

    Hayat bu şekilde devam ederken Sultan hamile olduğunu öğrenmişti.Bir çocukları olacaktı.Bu haberi akşam yemeğinde Faruk’a ve Ayşe Teyze’ye söyledi.Onlar bu güzel haberi duyduklarında mutluluklarından havalara uçmuşlardı. O akşam evde bayram havası yaşandı.Bir ara Sultan ağlamaya başlamıştı.Ayşe Teyze :
    “Neden ağlıyorsun kızım? Şu anda çok mutlu olman gerekiyor.”dedi.Sultan :
    “Nasıl ağlamayayım teyze? Ev kira,sadece Faruk’un getirdiği parayla zor geçiniyoruz.Şimdi bir de doğum masrafı,bebek masrafı.Bizi çok zorlayacak.”diye cevap vermişti.Ayşe Teyze :
    “Üzülme kızım elbet bir çözüm yolu bulunur.”dedi. Bu sözler Sultan’ın üzülmesine engel olmasa da Ayşe Teyze’nin üzülmemesi için gözyaşlarını dindirmişti.
    Ayşe Teyze sabah olunca ilk iş olarak köydeki evinin ve tarlasının satışı işin girişimde bulunmuştu.Evlatlarına bir parça olsun yardımının dokunmasını istiyordu.Bunun için köye haber yolladı.Çok fazla zaman geçmeden her ikisine de alıcı bulunmuştu.Alıcı şehre geldikten sonra Ayşe Teyze de evden bir bahane bularak dışarıya çıktı. Satış işlemleri tamamlanıp parasını aldıktan sonra şu anda kirada oturdukları evin sahibiyle görüşmeye gitti.Ev sahibi önce satmamak için direnmişti ;fakat hem paranın peşin olması hem de o evin ilerleyen zamanda zor satılacağı düşüncesiyle ikna olmuştu. Ayşe Teyze aynı gün evi satın almıştı. İşlemleri de hallettikten sonra eve döndü.Evi satın aldığını söyleyememişti.Çünkü Faruk’un da Sultan’ın da böyle bir şeyden dolayı kendisine çok kızacaklarını biliyordu.Akşam olduğunda yemekten kalkıp koltuklara oturmuşlardı.Birden zil çaldı.Kapıyı Faruk açtı. Ev sahibini karşısında gören Faruk, iki aydan beri ödeyemeyip geciktirdiği kirayı almaya geldiğini düşünmüştü. Şimdi de onu ödeyecek kadar parası olmadığından eli ayağı birbirine girmiş,yüzü kızarmıştı.Kendini çok mahçup hissediyordu.Adamı içeriye davet etti.Ayşe Teyze ev sahibini gördüğünde şaşırmıştı. Elini cebine atıp bir kağıt çıkaran ve bunu Ayşe Teyze’ye doğru uzatan ev sahibi :
    “Buyurun teyze, bu evrağı unutmuşsunuz. Evi değerinde almadın,sıkı bir pazarlık yaptın ; ama güle güle oturun.”diyerek gülümsemişti. Farukla Sultan durumu anlamaya çalışıyorlardı.Ev sahibi izin isteyerek kalktı ve gitti.Ardından Faruk :
    “Teyzem bu adam ne demek istiyor? Ne evi bu?” diye sordu. Ayşe Teyze nasıl olsa bu durumun bir gün ortaya çıkacağını düşünerek kendi evini ve tarlasını satıp,bu evi aldığını anlattı.Hiç olmazsa onları kira derdinden kurtarmayı ve aynı zamanda ellerinde kendilerine ait bir şeyin olmasını istediğini söylemişti.Faruk ve Sultan şaşkınlardı. Sultan kendine geldi ve Ayşe Teyze’ye :
    “Teyzem neden böyle bir şey yaptın,yıllardan beri bakımını yaptığın babadan kalma evini,tarlanı sattın?”diye dedi.
    Ayşe Teyze cevap olarak :
    "Ben zaten sizinle yaşıyorum.Bu vakitten sonra evim olsa ne olmasa ne.Benim tüm varlığım sizsiniz!" dedi.Farukla Sultan bu duruma kızarlarken kira sorunlarının artık ortadan kalktığına da seviniyorlardı.Ayşe Teyze yine onlar için,onların mutlu olması adına elinden geleni yapmıştı…
    Dokuz ay su gibi akıp geçmişti.Sultan bir gün ev temizliği yaparken aniden sancılandı.Doktorun doğum için verdiği zaman da gelmişti.Ayşe Teyze ne yapacağını şaşırmış paniğe kapılmıştı .Faruk iş yerindeydi.Kendisi ise daha önce hiç doğum yaptırmamıştı.Acil Faruk’u arayıp Sultan’ın durumunun kötüleştiğini bildirdi.Sultan sancıdan kıvranıyordu.Faruk hemen izin alıp eve geldi ve Sultan’ı hastaneye götürdüler.Hastaneye varır varmaz Sultan doğuma alınmıştı.Faruk ve Ayşe Teyze heyecanla beklerken hemşire elinde bir bebekle onların yanına geldi ve :
    “Çok güzel bir kızınız oldu.Gözünüz aydın dedi. Faruk hemşirenin getirdiği bebeği büyük bir sevinçle kucakladı.İlk defa böyle bir heyecan yaşıyordu.Artık baba olmuştu.Biraz sonra bebeği düşüreceğinden korkarak Ayşe Teyze’ye verdi.Sultan’ın yattığı odaya gitmişlerdi.Ayşe Teyze bebeği Sultan’ın kucağına verdi. Sultan da ilk defa böyle bir şey yaşıyordu.Gözyaşlarına hakim olamamıştı.Bu bebek onların ilk göz ağrısıydı.Faruk ve Sultan daha önce de kararlaştırdıkları gibi bebeklerine Ayşe Teyze’nin isim vermesini istediler.Ayşe Teyze ise onların kendisinden bu güzel istek de bulundukları için çok mutlu olduğunu belirtmişti. Bebeğe, ölmüş olarak doğan ve ondan sonra başka çocuğunun olmadığı,hiç unutamadığı kızının ismini verdi.Bebeğin ismi Leyla olmuştu.
    Leyla doğduğu gece hastalanmıştı.Hastalanmasına sebep ; zayıf doğmasıydı.Doktorlar Leyla’yı hiç vakit kaybetmeden bakım odasına alıp küveyze yatırdılar.Sultan uykusundan uyanıp bebeğini yanında göremeyince panik olmuştu.Yanında uyuyan Ayşe Teyze’yi uyandırdı.Bebeğin nerede olduğunu ürkek bir sesle sordu.Ayşe Teyze söylemek istememişti ;fakat Sultan’ın bu haline dayanamayarak :
    “Kızım,bebeğinin önemli bir şeyi yok.Sadece biraz zayıf olduğu için küveyze aldılar.Bu da normal bir şey.”diye sakinleştirmeye çalıştı. Sultan, yaptığı yeni yuvadan yavru kuşu alınmış bir anne gibiydi.Bebeğine yeni kavuşmuşken bir ayrılık yaşıyordu. Ayşe Teyze’nin verdiği cevaptan tatmin olmayarak hemen Leyla’sını aramaya başlamıştı.Hemşireler yardımıyla Leyla’nın bulunduğu odanın yanına gitmişti.Dışarıdan onu görünce içi rahatlamıştı. Kızını seyretmeye dalmışken yanına gelen Faruk’un sesini bile duymamıştı. Leyla üç gün küveyzde yattıktan sonra iyileşip annesine kavuştu.Sonra hastaneden çıkış işlemlerini yaptırıp yeni aile fertleriyle beraber evlerine döndüler.Artık dört kişi olmuşlardı.Leyla sanki kısmetiyle beraber gelmişti. Çünkü Faruk’un maaşına oldukça güzel bir zam yapıldığını öğrenmişlerdi.
    Sultan yavaş yavaş anneliğe alışmaya çalışıyordu. Leyla ağlasa hemen hasta olduğunu sanıyor ,acıktığını ya da altını ıslattığını düşünemiyordu. Ayşe Teyze hem yaşı itibariyle hem de tecrübeli yaşam sürmesi sebebiyle Sultan’a oldukça fazla destek oluyor,onu bilgilendiriyor,her seferinde yeni bir şeyler öğretiyordu.Faruk ise önceden babalığa hazırmış gibiydi.Leylayla çok iyi iletişim kuruyordu.
    Faruk her zamanki gibi işten gelir gelmez Leyla’yı kucağına almıştı.Anlıyormuş gibi onunla konuşur, şarkı söyler ve ona masal anlatırdı.Fakat bugün Leyla huzursuzdu.Sürekli ağlıyordu. Yüzü , gözü sararmıştı.Faruk bunu hemen Ayşe Teyze’ye gösterdi.Ayşe Teyze de fark etmişti.Sultan mutfaktan çıkıp onların yanına geldiğinde Leyla’yı kucağına aldı ve aynı onlar gibi Leyla’nın hasta olduğunu düşünüp panikledi.Sultanla Faruk, apar topar üstlerine ceketlerini giyip,Leyla’yı da hazırladıktan sonra hastaneye gittiler.Doktorlar Leyla’yı muayene ettikten sonra Sarılık teşhisi koydular ve yine bakım odasına almışlardı.Yanında Sultan kalacaktı.Faruk eve gidip hem Ayşe Teyze’nin merakını giderecekti hem de Sultan’ın istediklerini hastaneye götürecekti.
    Leyla gerekli tedaviyi görüp iki gün hastanede kaldıktan sonra tamamen iyileşmişti. Hastaneyi sevmeyen ve oradan ayrılmak için sabırsızlanan Sultan Faruk’u beklemeden Leyla’yı da alıp evlerine döndü.Ayşe Teyze de Leyla’yı görür görmez tedirginliğinden kurtulup derinden bir “Ohh!” çekmişti.
    Gün geçtikçe Leyla büyüyor,tatlı,sevimli,etrafa gülücük saçan bir çocuk halini alıyordu.Artık emeklemeye başlamış,birinin yardımıyla ayakta durmayı başarabiliyordu.Evin gözbebeğiydi.Herkes sürekli onunla ilgileniyordu.Faruk her ay başında maaşını aldıktan sonra mutlaka Leyla’ya üç dört çeşit oyuncak alırdı.Evlerinde bir hayli oyuncak birikmişti.Ayrıca Faruk her akşam oyuncakları toplar,Leyla’yı da yanına alıp ikisi beraber oyun oynarlardı.Zaman zaman Sultan da buna dahil olurdu.
    Bir akşam dışarıda belli belirsiz, insanın bedenine dokunduğu zaman ayaklardan başa doğru hafif bir ürpermeye neden olan, usulca esen bir rüzgar vardı. Faruk biraz önce işten gelmiş,yemeğe oturmuşlardı.Kapı zili çaldığında kimseyi beklemedikleri için önce biraz şaşırmışlardı. Sultan kalkıp kapıyı açtı. Gelenler, yaşlı bir adam ve yaşlı bir kadındı. Sultan kim olduklarını bilmediği bu iki ihtiyarın yanlış geldiklerini düşünürken Faruk arkasından belirmişti. Kapıda duranlara :
    “Oooo! Ali Dayı ,yenge buyurun buyurun, kapıda kaldınız.”dedi. Onlar da evin içine girip odanın en baş köşesindeki koltuğa geçip oturdular. Faruk :
    “Hoş geldiniz, hangi rüzgar attı buraya sizi böyle? Haydi yemeğe geçelim.”diyerek onları eliyle işaret ettiği masaya davet etti. Ali Dayı :
    “Sağ ol oğlum, biz yedik de geldik. Ne zamandan beri gelmek istiyorduk ; ama kısmet bugüneymiş.”dedi. Sultan ve Ayşe teyze de misafirlere :
    “Hoş geldiniz!” dediler. Sonra masayı toplayıp onların yanına geçip oturdular.Akşam boyunca tatlı bir sohbet sürmüş,Ali Dayı Leyla’yı kucağından indirmemişti.Gecenin sonunda izin isteyip gitmeye hazırlanırken dışarıdaki rüzgar artmış bunun yanı sıra yağış da başlamıştı. Rüzgarın şiddetinden dışarıda göz gözü görmüyordu. Faruk havanın bu durumunu gördükten sonra onların gitmelerine kesinlikle izin vermeyeceğini söyledi.Ali Dayı kabul etmek istemese de mecburen o geceyi orda geçirmişlerdi.Sabah olduğunda hava düzelmişti.Hep beraber kahvaltı yaptıktan sonra Faruk işine, Ali Dayı ve karısı ise evine gitmek üzere evden çıktılar…
    Leyla 2 yaşına gelmişti.Saçları bukle bukle ,gözleri ela ,yüzü hafif tombul,sevimli,yaramaz bir afacan olmuştu.Annesine her gün saçlarını taratır,pembe elbiseli bebeğini eline aldıktan sonra oyuna dalardı.Bebeği onun için her şeydi.Ona mama yedirir,uyutur,ayağında sallardı. Bu arada Sultan üç aylık hamileydi.Bu hamileliği Leyla da olduğu kadar rahat değildi. Daha zorlayıcıydı. Sürekli midesi bulanıyor,tansiyonu çıkıyordu.Bir yandan da Leyla’nın peşinde koşturmak onu fazlaca yoruyordu.Ayşe Teyze ona yardımcı olmaya çalışsa da yaşlı olmasından ve geçmeyen ağrılarından dolayı her işe yetişemiyordu.Leyla, ilgi bekleyen bir yaştaydı.Bu yüzden Sultan her ne kadar zorlansa da onunda ilgilenmeyi geri plana atamıyordu. Çünkü ona kıyamıyor, yeni doğacak olan bebeğin onunla olan iletişimini azaltmasını istemiyordu.
    Faruk’un tatilde olduğu bir gün hep beraber Leyla’yı da alıp, hem çocuğun oynaması için hem de kendilerine bir değişiklik yapmak adına parka gitmişlerdi. Oraya gittikleri zaman Faruk Leyla’yı salıncakta sallamaya başladı. Sultan ve Ayşe Teyze de oturacak yer bulup onları izlemeye daldılar.Sultan Leyla’nın üşümemesi için çantasından ceket çıkarırken aniden sancılandı.Olduğu yere düştü.Bunu gören Ayşe Teyze hemen Faruk’a haber verdi.Faruk Leyla’yı salıncaktan indirip Sultan’ın yanına koştu.Onu alıp hemen hastaneye götürürken Ayşe Teyze de Leyla’yı alıp eve gitti.Hastaneye vardıklarında Sultan’ı hemen muayene edip doğuma aldılar.Zor bir doğum süreci olmasına rağmen iki saatin sonunda bebek dünyaya gelmişti.Bu bebek de kızdı.Bir gün boyunca hastanede kaldıktan sonra Sultan’ın aklı sürekli Leyla da olduğu için hastaneden çabuk çıkmak istiyordu.Bir gün sonra taburcu olup evlerine gittiler.Sultan eve girer girmez Leyla’yı kucağına aldı,öpüp kokladı. Sanki çok uzun süreden beri görüşmüyorlardı.O sırada yeni bebek Ayşe Teyze’nin kucağındaydı.Ayşe Teyze :
    “Sultan, bu kızımızın ismi ne olacak?” diye sordu. Sultan:
    “Teyzem, kızımız biraz zor doğduğu için ona Nazlı ismini vermek istiyoruz Farukla beraber.”dedi. Ayşe teyze :
    “Hayatımıza hoş geldin Nazlı bebek.” diyerek onu öptü.
    Bu sevimli aileye bir fert daha eklenmişti.Artık Ayşe Teyze daha çok Leylayla,Sultan ise Nazlıyla ilgileniyordu.Leyla annesinin bu bebeğe karşı olan davranışlarını kıskanmaya başlamıştı bile.Çünkü kendisi kardeşlik kavramını anlayacak yaşta değildi.Nazlı onun için sadece annesini kendinden ayıran bir varlıktı.Ne zaman Sultan Nazlı’yı kucağına alsa Leyla hemen ağlamaya başlıyordu.Sultan ise bu durum karşısında ne yapacağını bilmiyordu. Zaman geçtikçe Leyla’nın Nazlı’ya karşı olan hisleri sevgiye dönüşüyor,artık onun kardeşi olduğu bilincine varıyordu.
    Faruk bir gün eve yeni aldığı arabayla gelmişti.Çoktan beri böyle bir şey için hevesleniyordu.Bugüne kadar araba parasını ancak biriktirebilmiş,nihayet istediğini elde edebilmişti.Evdekiler bunu görünce şaşırdılar.Çünkü Faruk’un bu düşüncesinden ve bu yüzden para biriktirdiğinden haberleri yoktu. Faruk onlara :
    “Yarın yeni arabamızla pikniğe gidiyoruz.Hazırlanın.” dedi.
    Ertesi gün çocukları giydirip,hazırladıktan sonra arabalarına bindiler ve piknik alanına gittiler.Ayşe teyze ve Sultan evden hazırlayıp getirdikleri yiyecekleri çıkarırken,Faruk da çocukları oynamaya götürmüştü.Yemekler hazırlandıktan sonra Sultan onları çağırmaya gitti.Beraber döndüler ve yemeklerini yemeye başladılar.Bu onların ailecek yaptıkları ilk piknikleriydi.O günü çok mutlu ve eğlenceli bir şekilde geçirdiler.Ancak eve döndüklerinde anlamışlardı ne kadar yorulduklarını.Çocuklar o gece deliksiz uyudular .Sabah olduğunda Leyla erkenden uyanıp annesini ve babasını uyandırmıştı.Kahvaltı yaptıktan sonra Faruk arabasına binip işine gitti.Çocuklarla Ayşe Teyze ilgilenirken Sultan evi süpürüp silmişti.Akşam için yemek yaptı.Leyla’ya yemeğini yedirip Nazlı’ya da mamasını verdikten sonra onlarla beraber oyun oynamaya başladı. Zaman geçip akşam olduğunda Faruk işten döndü.Yemeklerini yedikten sonra oturmuş çaylarını içerlerken Leyla daha önce komşunun kızında gördüğü konuşan bebekten istediğini babasına söyledi.Faruk :
    “Kızım ben sana yarın o bebekten daha güzelini alırım.”dedi. Leyla çocuk aklıyla o anda alınmasını istediği için ağlamaya başlamıştı.Uzun müddet ağlaması sürünce buna dayanamayan babası:
    “Haydi kalk.Alıp gelelim sana şu bebekten.”dediğinde Leyla koşarak babasının yanına gidip ona sarıldı.İkisi beraber hazırlanıp dışarıya çıktılar.Arabaya binerken babası onu arkaya oturttu ve sonra yola koyuldular.Bir kaç yer gezdikten sonra bir oyuncakçıdan konuşan bebeği buldular.Bebeği alıp tekrar eve dönmek üzere arabaya bindiler .Yolda giderken Leyla sevinçli bir şekilde durmadan bebeğin düğmesine basıp konuşturduktan sonra kahkaha atıyordu.Faruk Leyla’ya dönüp baktığı bir anda yanlışlıkla ters yola girdi. Bu sırada karşıdan gelen bir arabayı fark edememişti.Geri dönüp yola doğru baktığında sadece gelen arabanın ışığını gördü.Direksiyonu çevirmek istese de bunu başaramadı ve korkunç bir kaza gerçekleşmişti.Çevredekiler bu kazayı fark edip toparlanmaya başladılar.Polis ve ambulans çağırdılar.Daha kazanın nasıl gerçekleştiğini,arabada kimlerin olduğunu anlayamamışlardı.Ambulans geldi ve görevliler araçların yanına gittiklerinde Faruk için çok geçti.Nefes almıyordu.Öncelikle arka tarafta başı kanlar içerisinde olan Leyla’yı arabadan çıkartıp hastaneye gönderdiler.Faruk’u da sıkıştığı yerden zorla çıkarıp yere yatırdılar.Bu sırada iki görevli de karşıdaki arabayla ilgileniyordu.O arabadaki sürücü de ölmüştü.Camlar kırılmış her tarafa dağılmıştı.Aracın içerisinde bir de oyuncak araba vardı.Başka birinin de olabileceği sebebiyle çevre aranırken ileride yüzü kandan görünmeyen bir erkek çocuğu bulundu.Kazanın şiddetiyle camdan fırlamıştı.Acil müdahale edilip o da hastaneye gönderildi.Karşı taraftaki sürücü de arabasından çıkarılıp yere yatırıldı.Polis,ambulans ve çevreden toplanan insanlarla ortada bir karışıklık oluşmuştu.Polisler olay yerini inceliyor,kazanın sebebini anlamaya çalışıyorlardı. Ne suçlunun ne de suçsuzun aranıp bulunmasının önemi vardı.Sonuçta ikisi de ölmüştü.Bir yandan daha gençliğine,eşine,çocuklarına,yeni arabasına doyamayan,basit bir dalgınlık sonucunda hayatı son bulmuş olan Faruk, bir yandan hiçbir suçu olmayan bu kazaya kurban gitmiş bir adam ,bir yandan da yaralı,günahsız iki çocuk vardı…
    Polis cesetlerin kimliklerini alıp otopsi yaptırılmak üzere onları hastaneye gönderdi.Sultan meraklanmaya başlamış evin içinde kıvranıyorken birden zil çaldı.Gelenlerin Farukla Leyla olduğunu düşünerek koşup kapıyı açtığında iki polis memuruyla karşılaştı.Bir şeyler olduğunu anlamıştı.Onların yüzüne dikkatlice bakarak :
    “Ne oldu? Niye buradasınız?” diye sordu. Polisler cevap vermenin ,bu durumu açıklamanın güç olduğunu bildikleri için biraz duraksadılar.Ama ne zamana kadar susacaklardı.Sonuçta bir şekilde söyleyeceklerdi.Sultan merakla bir cevap bekliyordu.Polislerden birisi:
    “Hanımefendi,eşiniz ve çocuğunuz trafik kazası geçirdi.Bunu söylemek çok zor.Çocuğunuz hastanede; fakat eşiniz kurtulamadı.Başınız sağ olsun.”dedi.Sultan bunu duyar duymaz neye uğradığını şaşırdı,bacaklarındaki güç kesilmiş gibiydi.Zor bir şekilde ayakta duruyordu.Ağlamaya başlamıştı.Ayşe Teyze ise kimin geldiğini merak ederek odadan dışarıya çıktığında Sultanla polislerin konuştuğunu gördü.Hemen neler olup bittiğini anlamak için yanlarına gitti.Sultan ağlayan bir sesle Ayşe Teyze’ye dönüp :
    “Faruk’um ile Leyla’m kaza yapmışlar teyze.”dedi ve devamını söylemedi.Dili bunu söylemeye varmıyordu ki böyle bir şeye henüz inanmış değildi.Yanlış anlaşılma olabileceğini düşünürken bir yandan da dua ediyordu.Ayşe Teyze :
    “Ne kazası yavrum? Farukla Leyla’ya bir şey mi oldu?” diye sordu panik bir şekilde.Sultan:
    “Teyze haydi hemen Nazlı’yı al da gidelim.” dedi.Apar topar hazırlanıp polislerle beraber hastaneye gittiler.Leyla yoğunbakımda yatıyordu.Öncelikle Leyla’nın bulunduğu yere gidip onu pencereden gördü. Minik bir yavrunun bu şekilde yatması yürek burkucu bir acıydı.Sultan’ın ve Ayşe Teyze’nin ağızlarına gelen kelimeler tutuklanıp çıkamıyordu.Sultan oradaki görevliye :
    “ Faruk! Faruk nerede?” diye sordu. O da onları peşine takarak morgun önüne getirdi.Sultan olanlara inanamamıştı içeriye girip Faruk’un yüzünü görene dek.Faruk beyazlar içerisinde yatıyordu.Konuşmuyor,gülmüyor,nefes almıyordu.Sultan ölümü o zaman idrak edebilmişti.Ayşe Teyzeyle beraber çırpınıyorlar,ağlıyorlar ;fakat Faruk’un geri dönüşünün olmayacağını biliyorlardı. Ölümdü bu.Önüne geçilemeyen,çaresi olmayan bir ayrılık şekliydi.Genç,yaşlı,sağlıklı,hasta fark etmiyordu…
    Gerekli evrak işleri tamamlandıktan sonra Faruk eve götürüldü ve komşular tarafından defnedildi.Artık onun için yapılacak tek şey rahmet dilemekti.Hayatının baharında,daha yaşayacak çok şeyi varken yaşama erkenden veda etmişti.Sultan kocasız,çocuklar babasız, Ayşe Teyze ise evlatsız kalmıştı.Beklenmeyen bir ölümdü bu.
    Bu arada Leyla hâla yoğunbakımdaydı. Sultan eşini kaybettiğine üzülürken,kızı içinde endişeliydi ve korkuyordu.Günleri artık hastanede kızının başında beklemeyle geçiyordu.Leyla’nın kendine gelmesi üç haftayı buldu.Kendine geldiği anda Sultan ve Ayşe Teyze sevinç çığlıkları attılar.Faruk yoktu ama Leyla’nın yaşaması bile onlar için bir teselliydi. Ancak bir sorun vardı.Leyla da kazanın şokuyla sağırlık durumu oluşmuştu. Hiç duyamıyordu. Doktorlar bu durumun güç düzeleceğini belki de hep böyle kalacağını söylediler.Sultanla Ayşe Teyze bu duruma üzülseler de Leyla’nın hayatta olduğuna şükretmişlerdi.Aradan belli bir süre geçtikten sonra Leyla tamamen kendine gelmişti.Duyamıyor ama konuşabiliyordu.Çünkü kazanın etkisiyle sağır olmuştu. Hep sorular soruyor,gelen cevapları anlamıyor bu yüzden bir karmaşa yaşıyordu.Sürekli ağlamaya başlamıştı bu algılanmayan yaşamdan dolayı.Sultan buna dayanamıyor,üstesinden gelmek için çareler arıyordu.
    Sonunda hastaneden çıkıp evlerine kavuşmuşlardı.Faruk’un olmadığı bir hayat onları bekliyordu.Evdekiler Leyla ile iletişim kurmanın çaresini aramaya başlamışlardı.Bundan dolayı ,Leyla da kendileri de zorlanacaklar ;fakat zamanla alışacaklardı. Leyla annesine sürekli babasını soruyor,Sultan ise her defasında el hareketiyle çalışmaya gittiğini anlatmaya çalışarak oyalayıcı cevaplar veriyordu. Evde maddi yönden sıkıntılar başlamıştı.Kaza sırasında hurdaya dönen arabalarını satıp üç beş lira aldıkları parayla bir müddet idare edebilmişlerdi.Ellerindeki para azalmaya başlamıştı.Sultan çare olarak çalışmaya karar verdi ve iş aramaya başlamıştı.Çok geçmeden kendine göre bir iş bulmuştu.Küçük bir işletmede yemek pişirecekti.Sultan çalışırken çocuklara da Ayşe teyze bakacaktı.
    Sultan yeni işine başlamıştı.İşi bitip akşam eve dönerken orada yaptığı yemeklerin kalanını da eve getiriyordu.Bu onlara büyük kolaylık sağlıyordu.Leyla ise sağırlık durumunun bilincine varmıştı ve ister istemez bu duruma alışmıştı.Onunla iletişim kurulabiliyor,eskisi kadar zorlanılmıyordu.Artık Leyla’nın okula gitme yaşı gelmişti.Annesi onu işitme engelliler okuluna kaydettirmişti.Öksüz olmasından dolayı okul yetkilileri servis konusunda ve bazı konularda yardımcı olmuşlardı.Leyla okula gidip geliyordu.İlk zamanlar da çok zorlanmıştı.Harfleri diğer arkadaşları gibi kolay öğrenememişti.Evde sürekli ağlıyor,okula gitmek istemediğini söylüyordu.Sultan bu durum karşısında Leyla’nın öğretmeniyle görüşmüştü.Öğretmeni , yaşadığı kötü olayların psikolojisinde bozukluğa yol açtığını ve bu yüzden zor öğrendiğini söylemişti.Kısa zamanda okulun psikoloğu ,öğretmeni ve ailesinin de desteğiyle Leyla durumu toparlamıştı.Okulu çok sevmeye bile başlamıştı.Nazlı ise ablasının okula gitmesinden dolayı yalnızlık hissediyor,Ayşe teyzeye sürekli eziyet ediyordu.Yaramazlık yapıp,evi dağıtıyor,ağlıyor,hırçın davranışlar sergiliyordu.Büyüdükçe bu tutumunu düzeltmeye başlamıştı.
    Üç sene göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti.Nazlı da okula başlamıştı.Sultan her gün işten geliyor,yemeklerini yedikten sonra bir tarafına Leyla’yı bir tarafına da Nazlı’yı alıyor,onlarla beraber ders çalışıyordu.Çocuklarıyla bu şekilde birebir ilgilenme fırsatı buluyordu.Her gece başını yastığa koyduğunda Faruk’u,geçmişi aklına getirip derinden bir düşünceye sarılıyordu.Çocukların ve evinin hem annelik hem babalık vazifesini yerine getiriyor,zaman zaman altından kalkamayacağını düşünerek kendini ağır bir yükün altında hissediyordu.Faruk ne de erken bırakmıştı onu.Oysa Faruk’un çok fazla hayali vardı.Leyla’nın doktor,Nazlı’nın ise öğretmen olmasını istiyordu.Çocuklarını evlendirip daha sonra bir karavan alıp onunla para sıkıntısı olmadan şehir şehir dolaşma düşüncesi vardı.Ama bunları gerçekleştirecek fırsatı ne yazık ki olmamıştı.O şimdi topraktaydı.Sultan’ı bu hayat mücadelesinde yapayalnız bırakmıştı.
    Leyla beş sene boyunca aynı okulda okuduktan sonra başka bir işitme engelliler okuluna nakledildi.Artık burada eğitim görecekti.Bu arada dudak okumayı da öğrenmişti.O okula başlar başlamaz herkesle birden kaynaştı.Fatma ismindeki bir kızla çok yakın bir arkadaşlık kurmuştu.Fatma zeytin gibi kapkara iri gözleri ,sapsarı beline kadar uzanmış saçı olan tatlı bir kızdı.O da işitme engelliydi.Ailesinin tek çocuğuydu. Zaman zaman Fatma Leylagile geliyor, zaman zaman da Leyla Fatmagile gidiyordu.Leyla’nın annesi Sultan ile Fatma’nın annesi de tanışmışlar,samimiyet kurmuşlardı.Birbirlerine misafir olarak gidip geliyorlardı.Fatma’nın babası kızına bir şey aldığında mutlaka Leyla’ya da alır, kızını bir yere götüreceğinde Leyla’yı da götürürdü. Leyla da çok seviyordu Fatma’nın babasını.Babasının hayattan erken ayrılışı yüzünden göremediği şefkati onda arıyordu…
    Aradan yıllar geçmişti.Leyla üniversiteye başlamıştı.Fatma ile yine beraberdi.Aynı sınıftaydılar.Çizim üzerine bir bölümde okuyorlardı.Nazlı ise liseyi terk etmişti.Sultan hala aynı yerinde çalışıyor,Ayşe teyze ise iyice yaşlanmış,sürekli ağrılarından şikayetçi olan bir ihtiyara dönüşmüştü.Leyla ve Fatma bir gün yoğun hazırlık içerisindeydiler.Arkadaşlarının düğünü olacaktı.Kıyafetleri hazırdı ;ama saçları için kuaföre gitmeleri gerekiyordu.Fatma’nın babası kızları alıp önce kuaföre götürdü.Orada işleri bittikten sonra da onları düğün yapılacak yere götürmüştü.Kızlar içeriye girerken kapıda duran arkadaşlarını ve eşini tebrik ederek bir köşeye geçip oturdular.Leyla etrafa bakınırken birden gözü saz çalan delikanlıya takılmıştı.Ellerini saza vuruşu,yüzündeki ifadenin adeta konuşur gibi olması Leyla’nın ilgisini çekmişti.Fatma’ya işaretlerle onun ne kadar farklı,hoş birine benzediğini anlatmaya çalıştı.Gece boyunca gözlerini ondan ayıramamıştı.Düğün bitiminde Fatma’nın babası onları almaya geldiğinde Leyla, saz çalan delikanlıya veda edercesine bakmış ve oradan ayrılmışlardı.Leyla eve geldiğinde hala o delikanlının tesirinde kaldığı için annesinin ona düğünün nasıl geçtiğine ilişkin soruyu anlatan işaretlerini falan gözü görmemişti.Oturduğu koltuktan kalktığında görebilmişti ancak annesinin işaretini.Düğünün çok güzel olduğunu ve aklından çıkaramadığı saz çalan genci bile anlatmıştı.
    O haftanın Pazar günü Sultan’ın izin günüydü.Fatma ve annesi daha önceden haber verip o gün ziyarete gelmişlerdi.Gün boyu oturup sohbet ettiler.Hatta Ayşe teyzenin yaptığı nefis börekleri çayın yanında afiyetle yediler.Fatma şakayla karışık düğündeki genci Leyla’nın ne kadar beğendiğini el hareketleriyle anlatmıştı.Leyla’nın yüzü kızarsa da evdekiler buna gülüp geçmişlerdi.Gün bitiminde Fatmayla annesi evlerine gitmek üzere vedalaştılar ve yola koyuldular.Bu arada Leyla ile Fatma dudak okuma konusunda farklı teknikler öğrenmek için kursa yazılmışlardı.Daha doğrusu Fatma’nın babası yazdırmıştı.
    Fatma ve ailesi bir akşam evlerinde oturmuş muhabbet ediyorlardı.Fatma’nın annesi eşine :
    “Bey! Senin bir arkadaşının oğlu vardı.Evlenmek isteyip de kendine uygun bir kız bulamıyordu.Hatırlıyor musun?” dedi. Fatma’nın babası :
    “Evet çok iyi hatırlıyorum.Hala bulamadı.”dedi. Kadın :
    “Leyla’nın kardeşi Nazlı da çok güzel kız.Tam da evlenme çağında.Onları tanıştırıp hayırlı bir işe vesile olsak güzel olmaz mı?” dedi. Fatma’nın babası :
    “Ben yarın söyleyeyim.Umarım olur.”dedi. Ertesi gün Fatma’nın babası arkadaşına Nazlı’dan övgülerle bahsetmişti. Onlar da bu duruma olumlu baktılar.Fatma’nın babası o akşam Sultan’ı arayıp hayırlı bir iş için ziyarette bulunacaklarını bildirdi.Ertesi gün Fatma’nın annesi ve babasıyla birlikte misafirler eve girerken Nazlı’da farklı bir heyecan vardı.İlk defa böyle bir şey yaşıyordu.Çok utanıyordu.Misafirler içeriye girdikten sonra onlara kahve yapıp ikram etti.Gelenler ve oğulları Emre de Nazlı’yı çok beğendiler.Kahvelerini içtikten sonra Nazlı’yı Allah’ın emri ile Sultan’dan ve Ayşe Teyze’den istediler.Tam olarak görücü usulü bir isteme töreniydi bu.Küçük kızının elinden uçup gitme korkusunu bir an yaşayan Sultan :
    “Biz önce bir düşünelim,Nazlı’ya soralım.Daha sonra cevabımızı veririz.”dedi.Bu cevaptan sonra misafirler biraz daha oturup kalktılar.Onları uğurladıktan sonra odaya geçip oturdular. Annesi Nazlı’ya dönüp :
    “Kızım sen ne düşünüyorsun bu konuda?” diye sordu. Nazlı :
    “Anneciğim,önce tanışıp,konuşmam gerekir.Tanımadan nasıl cevap verebilirim sana?” dedi.Sonraki gün Nazlı ile Emre bir yerde buluştular ve konuşmaya başladılar.Her ikisi de birbirlerinden hoşlanmışlardı.Konuşmaları bittiğinde ise vedalaşıp ayrıldılar.Nazlı eve geldiğinde meraklı gözlerle bakan annesine bu işe onay verdiğini bildirdi.Bundan sonra olaylar kendiliğinden gelişmişti.Kız istendi,söz kesildi,nişan yapıldı,sıra düğüne gelmişti.Hazırlıklar son hızla devam ediyordu.Emre düğün salonu ve müzik işleriyle ilgileniyor, ailesi ise evle ve eşyayla ilgileniyorlardı.Kız tarafı ise çeyizi tamamlamaya çalışıyorlardı.
    Yeni kurulacak yuva için erkek tarafı ve kız tarafı hep birlikte düğün alışverişine çıkmışlardı. Dükkanların bir kaçını gezip çeşitli beyaz eşyaları beğendikten sonra siparişlerini verdiler.Aynı zamanda kiralık eve de bakıp Emre’nin ailesine yakın bir ev tuttular.Böylece eşyaların yerleşeceği ev de bulunmuştu.
    Birkaç gün geçip beyaz eşyaların geldiğini duyan Nazlı ve annesi eve bakmaya gitmişlerdi.Eve girdiklerinde sipariş olunanlardan farklı eşyalar görmüşlerdi.Önce yanlış geldiğini düşünerek Emre’yi aradıklarında eşyaların neden farklı olduğunu anladılar.Emre Nazlı’nın beğendiğini değil,annesinin beğendiğini almıştı.Nazlı Emre’nin yaptığı bu davranışa çok sinirlendi.Yüzüğü bile çıkarmıştı. Düğün yakınken Emre’nin böyle bir şey yapması Nazlı’nın evlenmekten vazgeçmesine sebep olmuştu. Aileler bu durumu düzeltmeye çalışıyorlar ; fakat Nazlı ikna olmuyordu.Son çare olarak Fatma’nın babasından yardım istediler.Çünkü Nazlı da Leyla gibi onu sevip sayar,babası yerine koyardı.Fatma’nın babası bu durumu duyar duymaz hemen Nazlı’yla konuşmaya gelmişti.Onu ikna etmek zor olsa da bunu başarmıştı.Nazlı sonunda kararından vazgeçti. Bu sırada eşyalar çoktan Nazlı’nın istedikleriyle değiştirilmişti.
    Nazlıyla Emre arasındaki tüm buzlar erimiş,düğün zamanı gelip çatmıştı. Düğün sabahı herkeste bir telaş vardı.Nazlı ile Leyla erkenden kuaföre gittiler. Fatma da kızlarla beraberdi. Sultan ve Ayşe Teyze gelen misafirleri düğün salonuna yönlendiriyorlardı.Akşam olduğunda salon dolmuştu.Gelin ve damadın aileleri kapıda beklerken orkestra müziğe başlamıştı bile. Nazlı beyaz gelinliğin,Emre ise damatlığın içerisinde salona girdiklerinde herkes onları alkışlamıştı.Bu çiftin mutlulukları gözlerinden okunuyordu.Leyla da bu mutlu çiftin arkalarından girerken bir de kimi görsün; geçen düğünde gördüğü ve hala aklından çıkaramadığı saz çalan gençti bu. Leyla’nın kalbi çok hızlı atıyordu.Çünkü o delikanlıyı bir daha göreceğine dair hiçbir umudu yoktu.Şaşkınlığından kurtulup bir yere oturdu ve onu hayranlıkla izlemeye başlamıştı.Delikanlının saza her dokunuşunda farklı bir anlam olduğunu hissediyordu.Sazın sesini duyamıyordu ama hissedebiliyordu. Onunla tanışmayı çok istiyor; fakat o kadar yakışıklı bir delikanlının sağır bir kızla ne işinin olacağını aklından geçiriyordu.Bu şekilde düşünmesi kalbindekilere engel olamadı.Ne olursa olsun onunla tanışacaktı.Bunun için planlar oluştururken delikanlının yanında bir arkadaşıyla ayağa kalktığını ve dışarıya doğru yöneldiğini gördü.Önce durdurmak için el işareti yaptı ama genç oralı bile olmamıştı.Leyla fark etmediği umuduyla onların arkasına düştü.Genç ile arkadaşı dışarıya çıkmışlardı.Leyla da onların nereye gittiğine bakmak için dışarıya adımını attığında o gençle çarpıştı.Genç, yalnızdı ; ama yüzü başka tarafa bakıyordu.Leyla :
    “Afedersiniz,yanlışlıkla oldu.”dedi.Çocuk yine başka tarafa bakarak :
    “Sorun değil.”cevabını verdi.Leyla dudak okuyabildiği için gencin konuşmasını anlamamıştı ve cevap vermeye tenezzül etmediğini düşünüp morali bozulmuştu.O sırada yanlarından Emre geçiyordu.Leyla’ya :
    “Ne yapıyorsun burada? Mert ile tanıştınız mı? Kendisi müzik grubundaki arkadaşımın yanında çalışıyor.O görme engelli.”dedi. Leyla Emre’nin dudağını takip ettikten sonra sözcükleri birleştirdi ve şaşırmış aynı zamanda da üzülmüştü.Kendisine cevap vermediğini düşündüğü için utanmıştı. Mert yüzünü dönüp baktığında Leyla onun güzel ,masum yüzüyle karşılaştı.Aslında yakından bakınca gözündeki kusur anlaşılabiliyordu.Emre Mert’e dönüp :
    “Bu da Gelin Hanım’ın kız kardeşi Leyla.İşitme engeli var onun ;ama çok güzel dudak okur.”dedi. Leyla :
    “Memnun oldum Mert.”dedi. Mert az önceden beri duyduğu sese karşı hayran olmuştu. Bu sesin çok farklı bir kişiliğe ait olduğunu düşünüyordu.Mert gözle değil sesle iletişim kurabiliyordu.Dünyayı,insanları,yüzleri,mimikleri göremediği için,insanların hal ve tavırlarını,anlatmak istediği şeyleri, gülmeyi,ağlamayı duyduğu seslerle algılamaya çalışıyor ve anlam veriyordu.
    Mert sazıyla konuşur ve dertleşirdi. Gözleri küçük yaşta kör olmasına rağmen saz çalmaya merakı 7 yaşından beri başlamıştı. Bu merakını amcasının ona aldığı küçük bir sazla kendi kendine çalmaya başlayarak gidermeye çalışmıştı.Çok iyi bir müzik kulağı vardı.Bir yerden müzik duyduğunda anında onu sazına aktaracak kadar yetenekliydi.Mert sazına kutsal bir varlıkmış gibi değer veriyor,onu her şeyden sakınıyordu.
    Mert’in dışarıda olmasından dolayı salonun içerisinde sessizlik ortamı oluşmuştu.Çünkü gruptakiler saz olmadan müziği başlatamıyorlardı.Mert’in aklına gruptakilerin gelmesiyle Leyla ve Emre’ye :
    “Üzgünüm! İçeriye girmem gerek. Görüşmek üzere.” dedi. Sonra salona girip eline sazını aldı ve müziği başlattı. Gruptakiler de ellerinde ki çalgı aletiyle ona eşlik ettiler. Bu sırada Leyla ve Emre de salona girdiler. Leyla yine oturduğu yere geçip Mert’i seyretmeye dalmışken Ayşe Teyze’nin kendine dokunmasıyla irkildi. Ayşe Teyze Leyla’ya :
    “Kızım,haydi kalk sen de oynayanların yanına git.Burada yalnız oturma.”demişti. Leyla Ayşe Teyze’nin dudaklarından dökülen bu sözleri Mertle konuşup heyecanlanmasından dolayı anlayamamış,cevap olarak :
    “Tamam.”diyerek geçiştirmişti.
    Salon kalabalık olmasına rağmen oynayanların bir ara yerlerine oturmasıyla sahne boşalmıştı.Sunucunun misafirleri oyun oynamaya,dans etmeye defalarca davet etmesinden sonra biraz dolmuştu.Bir yandan oynayan insanlar varken bir yandan da yüreği buruk bir anne vardı.Sultan’ın aklına sürekli geçmiş geliyor, gözyaşlarına hakim olamıyordu.Faruk ne kadar da istemişti çocuklarının evlendiğini ,mutlu olduğunu görmeyi.Sultan bu durum içerisindeyken sanatçı ‘Babam’ türküsünü söylemeye başlamıştı.Sultan’ın yüreğindeki acı daha fazla artmıştı.Bu arada Nazlı da oturduğu yerden kalkıp annesinin yanına gitti ve sarılıp ağladılar.Türkünün her sözüyle Faruk zihinlerinde canlanıyordu. Biraz sonra Emre yaşadıkları üzüntüyü azaltmak için yanlarına gelmişti.Nazlı’yı annesinden ayırıp sakinleştirmek için oturdukları masaya doğru götürmüştü.
    Hayatta bir yandan sevinç yaşanırken bir yandan hüzün yaşanabiliyordu. Her ne kadar ağlanıp,üzülünse de düğün devam ediyordu. Biraz önce ağlayan Nazlı’nın yerini şimdi oynayan Nazlı almıştı.Bu şekilde düğün ilerlerken yeni evli çift pastalarını kesip,misafirlere ikram edilmek üzere göndermişlerdi.Ardından takılar ve hediyeler de verilmişti.Nazlı’nın pek kimsesi olmadığı için gelen hediyeler de oldukça azdı.Düğün yorucu ve eğlenceli bir şekilde sona ermişti.Sultan artık küçük,nazlı kızından ayrılmıştı.Nazlı yuvasından uçup gitmişti.
    Düğünün üzerinden üç ay geçti. Emre bu süre zarfında çalıştığı yerden kovulmuştu. Ev kiralarını ödeyemiyorlardı. Borçları da gittikçe birikiyordu. Bunun sonucunda da evlerinde kavga eksik olmamaya başlamıştı. Emre Nazlı’ya sürekli hakaret dolu sözler söylüyor,kızıyor,evden çekip gidiyordu. Nazlı artık Emre’nin eziyetlerine dayanamayacak duruma gelmişti. Bu yüzden yuvasını bırakıp annesinin evine dönmüştü. Sultan bu durumun geçici olduğunu,halledilebileceğini,sabretmesi gerektiğini anlatmaya çalışmıştı. Nazlı Emre’ye çok kırıldığını , affetmesinin zor olacağını söylüyordu. Emre de annesigilin evine gitmişti.Bir süre böyle ayrı yaşadılar.Sonunda Emre yaptıklarından pişmanlık duyup Nazlı’nın yanına gidip defalarca özür dilemişti. Nazlı Emre’nin eski haline dönebileceğini sanmıyordu.İlk başlar da onu affetmek istemese de annesinin çabasıyla tekrar evine dönmüştü. Bu arada Sultan ise patronundan yardımcı olmasını istemişti. O da senelerden beri yanında çalışan bu temiz yürekli kadını kıramamış,yardımını esirgememişti.Emre’nin annesi ve babası bu durum için bir şey yapmamışlardı.Hem gelirleri iyi değildi hem de umursamaz şekilde davranıyorlardı.Sultan’ın desteğiyle gençler borçlarını ödediler.Emre ise bu arada yeni bir iş bulmuştu.Böylece evliliklerindeki problemlerini de hemen hemen gidermişlerdi.
    Ayşe Teyze her günkü gibi evde oturmuş,köşedeki sehpada duran el işi şişlerini ve mor renkli yumakları eline aldı.Leyla’ya kazak örmeye başlayacaktı.Ancak daha önce yemek pişirmesi gerektiği aklına geldi.Çünkü Sultan işten yorgun geliyor,yemek yapmaya hiç hali kalmıyordu.Öncelikle mutfağa girip ellerini yıkamakla işe koyuldu.Tezgahın üzerine yemeklik malzemeleri çıkardı.Onları yıkayıp hazırladı ve pişmek üzere tencereye koydu.Gazı açtı ama ocağı yakmayı unutmuştu.Sonra odaya dönüp kazağı örmeye başlamıştı.Güneş kaybolup yerini karanlık bir gökyüzü almıştı.Sultan işten dönüp evinin kapısının önüne geldi ve zile basmaya başlamıştı.Uzun bir müddet bu şekilde bastı ;fakat açan yoktu.Bir ara çantasını yokladı ve evin anahtarını bulmuştu.Kapıyı açtığında yoğun bir gaz kokusu karşılamıştı onu.İçeriye girdi ve mutfağa kokunun geldiği yere baktı.Gaz açıktı fakat;ocak yanmıyordu.Vakit kaybetmeden gazı kapattı ve pencereleri açtı.O sırada Ayşe Teyze aklına gelmişti.Hemen diğer odaları gezmeye başladı.Ayşe Teyze’yi arıyordu.İçinden de onun bir komşuya gitmiş olması için dua ediyordu.Bir yandan da bağırıyordu.Sultan bu şekilde aranırken koltuğun kenarından bir ayak görmüştü.O an içini büyük bir korku kapladı.Ayşe Teyze’nin ayağıydı bu.Koşup yanına gittiğinde onu yerde uzanmış,kaskatı kesilmiş yatıyor olarak gördü.Önce elini tuttu.Buz gibiydi.Sonra nefesini dinledi.Nefes almıyor,kalbi atmıyordu.Yoksa o da mı veda etmişti Sultan’a tüm gidenler gibi? Sultan “Teyzem!”diye haykırıyordu.Kendini toparladıktan sonra hemen telefona sarılıp,ambulans çağırdı.O da çok geçmeden gelmişti.Görevliler Ayşe Teyze’ye bakıp muayene ettikten sonra Sultan’a :
    “Çok geç kalınmış.Artık onun için elden bir şey gelmez.Başınız sağ olsun.”dediğinde Sultan Faruk’un kazasından sonraki duruma benzer bir senaryo yaşamıştı sanki.Faruk’tan sonra biricik yakını Ayşe Teyzesi de gitmişti zamansız,vedasız…Can yoldaşı,sırtını dayayacağı kimsesi yoktu iki kızından başka.Neden ölüm,acılar hep onu buluyordu?Acaba çok mu günahkardı? Yoksa babasının istemediği bir hayatı yaşayıp,onun rızasını alamamak mıydı suçu? Bu yüzden mi bunlar başına geliyordu? Bu ağır gelmişti Sultan’a…Bu şekilde düşünceler birbirini kovalarken bir yandan da içi yanarak ağlıyordu.Ne yapacağını şaşırmıştı.Ayşe Teyze’nin cansız bedeni öylece yerde uzanıyordu.Nur gibi beyaz yüzünde üzgün bir hal vardı sanki.Sultan’ı yapayalnız bıraktığından haberdarmış gibi…
    Leyla kardeşini çok özlediği için Nazlı’nın evinde kalacaktı o gün. İki kardeş yemeklerini yedikten sonra oturup oradan buradan konuşmaya başlamışlardı. Bir şeyler söyleyip komik olsa da olmasa da gülüyorlardı. Neşeli bir şekilde sohbet devam ederken birden telefon çalmıştı.Nazlı telefonu açmıştı.Arayan Sultan’dı.Nazlı annesinin ağlamalı bir sesle söylediklerini anlayamıyordu.Aynı zamanda da korkmuştu kötü bir şey olduğunu düşünerek.Sultan güçlükle Nazlı’ya olanları anlattı.Nazlı telefon elinde duydukları karşısında hiçbir şey yapamamıştı.Adeta donmuştu.Leyla Nazlı’nın arkasından ne olduğuna ilişkin işaretler yapıyordu ama Nazlı’dan hiçbir cevap alamıyordu.Sonunda eliyle sarstı onu.Nazlı birden kendine geldi.Telefonu kapattı gözleri dolu doluydu.Leyla’nın merakla bakan gözleriyle karşı karşıya geldi.O an kendini bırakıverdi.Ağlamak mıydı bu yoksa haykırmak mı? Nazlı Leyla’ya annesinin kendisine söylediği şeyleri aynen aktardı.Leyla’nın verdiği tepki de Nazlı’nınkinden pek bir farklı değildi.Ne kadar üzülseler de inanamıyorlardı.Daha sabah görüşmüşlerdi teyzeleriyle.Hemen kıyafetlerini giyip teyzelerinin yanına gittiler.Eve girdiklerinde Ayşe Teyze’nin cansız bedeniyle karşılaşınca ölümün o acı dolu ayırışını,yok edişini kavramışlardı.Leyla ile Nazlı teyzelerine sarıldılar,öptüler,gidişine inanmaya çalışıyorlardı.Teyzeleriyle yapmayı planladıkları birçok şey vardı.Artık bunların hiçbiri gerçekleşmeyecekti.Sultan ise iki kızına da sarılıp onlardan teselli bulmaya çalışıyordu.Gece boyunca gözyaşları dinmemişti.Artık onu da kaybettiklerini,dertlerine teselli olacak kimselerinin olmadığını düşünüp durdular.Sabah zor olmuştu.Ayşe Teyze’den ayrılmak güç gelmişti onlara.Öğle vakti olunca onu defnettiler.Mezarının başından ayrılamamışlardı bir süre.Ellerinden gelen bir şey yoktu.Çaresizdiler ölümün karşısında…
    Ayşe Teyze hayata veda edeli üç ay geçmişti. Zaman her şeyi olduğu gibi ölüm acısını da hafifletmeyi başarmıştı.Hayat devam ediyordu.Leyla üniversiteye devam ediyor,Sultan işine gidiyor,Nazlı ise evinde vakit geçiriyordu.Sultan ile Leyla evde iki kişi yaşamaya alışmaya çalışıyorlardı;ama Ayşe Teyze’nin yokluğunu sürekli akıllarındaydı.
    Bir gün Mert Emre’yi arayıp Leyla ile konuşup görüşmek istediğini söylemişti.Emre de bunu kabul etti.Ertesi gün ikisi beraber üniversiteye Leyla’nın yanına gittiler.Leyla Mert’i karşısında görünce şaşırdı.Çünkü böyle bir şeyi beklemiyordu.Mert Leyla’ya karşı olan hislerini tüm içtenliğiyle ifade etmek için bu görüşmeyi istemişti.Aslında daha önce söyleyecekti ;ama araya Ayşe Teyze’nin ölümü girmişti.Mert Leyla’nın tepkisini tahmin edemediği için tedirgindi.Görme engelli oluşunun Leyla’nın onu kabul etmemesine sebep olabileceğini düşünüyordu.Leyla işitme engelliydi;ama en azından dudak okuyabiliyordu.Mert öncelikle Leyla’ya selamını verip Ayşe Teyze için baş sağlığı diledi.Leyla da karşılığını vermişti.Emre yanlarından ayrılmıştı.Mert ile Leyla bir yere oturdular.Mert Leyla’dan konuşması bitene kadar hiçbir şey söylememesini rica etti.Ardından sözlerine başladı.Ona, sesini duyduğu andan itibaren aklından çıkartamadığını,çok etkilendiğini,ilk defa böyle şeyler hissettiğini açıklamıştı.Leyla ise Mert’in dudağından çıkan,algıladığı kelimelere inanamıyordu.Çok heyecanlanmıştı.Hayal ettikleri gerçekleşiyordu.Leyla da ona duygularının karşılıksız olmadığını sevinçle söyleyip sarıldı…
    Mert göremiyordu;ama Leyla’nın sesini duyabiliyordu.Leyla duyamıyordu;ama Mert’in yüzünü görebiliyordu.Mert Leyla’nın sesine ve yüreğine,Leyla ise Mert’in yüzüne,güzelliğine,kişiliğine aşık olmuştu. Engeller yaşamayı,hayatı,aşkı kısıtlamaya yetmiyordu.Aksine onları birbirlerine yaklaştırmıştı.Onlar engelleriyle birbirlerini tamamlıyorlardı.Belki de bu aşkın gücüne sebep bu engellerdir…

    Bu iki genç konuşmaya devam ederlerken engellerinden bahsetmişler ve bu şekilde bir şeyin farkına varmışlardı. Oysa ki Mert Leyla’nın babasını kaybettiği,sağır olduğu kazada karşı taraftaki arabada bulunan,kaza esnasında gözüne cam girmiş ve bu yüzden gözlerinin görmesi engellenmiş olan çocuktu.Kader, Mert ve Leyla’yı bu şekilde bir araya getirmişti…

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 10:07 am