Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    AFSAR ''BİR PERİ MASALI''

    avatar
    1001030071


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 03/12/10

    AFSAR ''BİR PERİ MASALI'' Empty AFSAR ''BİR PERİ MASALI''

    Mesaj  1001030071 Ptsi Ara. 20, 2010 10:48 pm

    [b] AFSAR
    ‘BİR PERİ MASALI’



    1.BÖLÜM

    Sene 510…


    İran’ın kavurucu sıcağında Ava hayatının en zor dakikalarını geçiriyordu. Dokuz ay karnında taşıdığı dört gözle beklediği Afşar’ı dünyaya gözlerini açacaktı. İçindeki sancının yanında doğum sancısı hiç kalıyordu.


    Afşar… Bu ismi kocası, deli gibi sevdiği adamla birlikte bulmuşlardı. Peri masalıydı tıpkı yaşadıkları her şey gibi. Peki ya şimdi Farid yanında mıydı, bu mutlu anını paylaşabiliyor muydu? Hayır…


    Bundan beş ay önce savaş için İran’dan 18-40 yaşları arasındaki bütün erkekleri toplamışlardı. Farid’ de onların arasındaydı. Giderken Ava’nın alnına öpücük kondurmuş ve Afsar’ımıza çok iyi bak demişti. Onunla ilgili son anısı buydu Ava’nın. Şimdi gözlerinden yaşlar süzülüyor, Farid’den geriye kalan son şeyi Afsar’ı kucağına almak istiyordu.


    En yakın arkadaşından başka kimsesi yoktu, o Tahran’da yaşıyordu. Ley an, Ava’nın karnına dokunarak ve ona bir kızının olacağını söyledi. Ava, hiçbir zaman erkek ismi düşünmemişti, hep kız isimlerine bakıyordu. Ve bir gün Farid gözlerinin içine bakıp Afsar olsun demişti. Ava artık onu Afsar’ım diye seviyordu. Farid yoktu ama ona destek olan Ley an vardı. Son bir çığlık atıp Afsar’ı Ley an’ın ellerine bıraktı.


    Ley an ellerinde bulunan bu dünya güzeli çocuğa bakakalmıştı. Geceden daha koyu gözlerini kendisine dikmişti sorgularcasına. Ve hiç ağlamamıştı bu gece gözlü çocuk.


    Ley an, Afsar’ın güzelliğinden gözlerini zar zor ayırıp Ava’ya döndüğünde ağladığını gördü. Annesinin kucağına usulca bıraktı Afsar’ı. Ava son kez Afsar’ına bakıyordu, Ley an her şeyin farkındaydı Ava son dakikalarını yaşıyordu, Afsar’ı çok geç kalmadan Ava’nın kollarına verdiğine sevinirken, Ava’nın ona dikkatlice baktığının farkına vardı. Ava’da her şeyin farkındaydı, Ley an’a ‘Afsar’ım sana emanet.’dedi ve gözlerini yumdu. Leyan çok kötü olmuştu en yakın arkadaşını kaybettiğine mi yoksa Afsar’ın hem annesiz hem de babasız dünyaya gelişine mi bilemiyordu. Bu güzel bebeğin annesi o olacaktı bunu çok iyi biliyordu.


    Ley an bu bebeğin güzelliğinin yanında onda ki esrarengiz durumunda olduğunu farkına varmıştı. Gizemli bir şeyler vardı Afsar da bir türlü çözemediği… Ama çözmekte istemiyordu, sadece onunla geçirdiği her dakikanın güzel yönlerini görmek istiyordu.


    Yıllar geçiyor ve Afsar güzelliğine biraz daha güzellik katarak büyüyordu. Çarşafla kapanmasına rağmen sadece gözlerinin güzelliği onun dikkat çekmesine bile yetiyordu. Hayranları çoktu ama o asla ilgilenmezdi bu konularla. Ley an sezerdi onun kalbine birinin düştüğünü ama dillendiremezdi. Sadece onu uzaktan izlemek bu emanete sahip çıkmak Ley an’ı mutlu ediyordu.


    Ley an haklıydı. Afsar’ın gönlüne biri yer etmişti. İlk defa böyle bir his bulmuştu onu. Annesine sormaya korkuyordu. Annesini çok severdi ama onunla muhabbet ederken içine kapanırdı. Yirmi bir yaşındaydı ve şimdiye kadar annesine tek bir soru sormuştu. Babası…


    Ley an’ın gözleri dolmuştu. Gerçek annesiyle babasını saklamıştı bugüne kadar Afşar’dan. Ama o sorunun üzerine ne diyeceğini ne yapacağını bilememişti. Bunu söylediğinde o güne kadar annesi bildiği Ley an’ın annesi olmadığını öğrenince yıkılacağını biliyordu. Bu yüzden konuyu kapatmaya çalıştı ve yorgunum diyerek yanından uzaklaştı. Ama Ley an bu soruya eninde sonunda cevap vermek zorundaydı. İki gün sonra Afsar’ı karşısına alıp konuşmaya başladı. Babanı sana dört aylık hamileyken savaşta kaybettim. Sana bu ismi koymamı o istemişti. Sen ondan bana kalan tek şeysin deyip Afsar’a sarılıp ağladı. Afşar’dan her zaman ki gibi bir tepki göremedi. Yine o güzel gözlerini tavana dikti ve ‘peki’ deyip ayrıldı yanından. Afsar o günden sonra Ley an’a başka hiçbir şey sormadı ve anlatmadı.


    Yatağına yatar ve hiç kıpırdamadan saatlerce Nuşirevan’ı düşünürdü. Bu yeni aşk macerası Afsar’ı çok heyecanlandırıyordu. Koskoca Sasani Şahı İran’ın Kisrası Nuşirevan Afsar’ın gözlerine mühürlenip kalmıştı. Afsar Nuşirevan la çok mutluydu. Bazı geceler Nuşirevan Afsar’ı uyutmaya gelirdi. Saçlarını okşar, gözlerinin içine saatlerce bakardı. Birden karşısına çıkmıştı Afsar’ın İran Şahı. Afsar onun evli ve çocuklu olduğunu duymuştu ama bunu sormamıştı Nuşirevan’a. Sadece onun yanındayken mutluydu.


    Birden belirir birden kaybolurdu. Olsun Afsar böyle mutluydu. Hiçbir zaman İran Şahı gibi davranmazdı, sanki karşısındaki sıradan bir insandı. Belki de bu yüzden onun yanında bu kadar mutluydu. Sabahları onun için geçmek bilmiyordu. Gece yatağına uzanır bin bir heyecanla onun gelmesini beklerdi. Aniden kapı açıldı. Karşısındaydı işte İran Şahı. Söz verdiği gibi gelmişti yine.

    Afsar:

    - Hoş geldin…

    Nuşirevan:

    - Hoş bulduk Gece gözlüm.

    Afsar:

    - Geleceğini biliyordum ve yine seni bekledim. Annem görmeden her gece nasıl odama gelebiliyorsun.

    Nuşirevan:

    - Gelebiliyorum çünkü bunu sen istiyorsun. Senin için yapamayacağım hiçbir şey yok Gece gözlüm.

    Afsar:

    - Benimde senin için yapamayacağım hiçbir şey yok Şah’ım…

    Nuşirevan:

    - Bu gelişimde seni üzecek bir haberim var.

    Afsar:

    - Ne oldu Şah’ım nedir haberin?


    Nuşirevan:

    - Mısır’a savaşa gidiyorum. Bunun ucunda dönmemekte var. Der demez Afsar hıçkırıklara boğuldu. Neyin var Gece gözlüm dediğimde ise

    Afsar:

    - Biliyor musun ben babamı da bir savaşta kaybetmişim. Şimdi de sevdiğim gidiyor. Sende dönmezsen ben ne yaparım sensiz deyip ağlıyordu. Gitmesen olmaz mı Şah’ım. Askerlerin gitse olmaz mı?
    Beni burada sensiz bırakma ne olur Şah’ım…

    Nuşirevan:

    -Ben İran Şahıyım eğer ki ben ordumun başında olmazsam ordum nasıl başarılı olacak, hem bu benim adaletime yakışır mı? Söylesene Gece gözlüm.

    Afsar:

    - Sensizlik fikri beni çok korkutuyor. Sen beni hayata bağlayan tek kişisin.

    Nuşirevan:

    - Gözünü her kapadığında yanındayım, nefesin kadar yakınım sana kendine iyi bak tekrar döneceğim. Deyip alnına bir buse kondurdu ve gitti…


    Onun gidişiyle hıçkırıkları biraz daha artmıştı. Sanki bir daha dönmeyecekti. Kendini çok kötü hissediyordu.‘Şah’ım’ diyerek iç çekerek ağlıyordu. Bir yandan da düşünüyor bir yandan da ağlıyordu bu şekilde yatakta dönüp dururken uyuyakalmıştı…


    Sabah olduğunda gözleri öyle bir şişmişti ki annesi çok merak etti ne olduğunu. Afsar güzel kızım ne oldu neyin var canım kızım diye sorup duruyordu. Her zaman ki gibi kız hiçbir tepki vermiyordu. Ley an bu sefer kendi haline bırakmayacaktı Afsar’ı öğrenecekti ne olduğunu. Afsar hiçbir şey söylemek istemiyordu. ‘Hiçbir şeyim yok deyip geçiştiriyordu. Ley an ne kadar üstelese de öğrenememişti Afsar’ın derdini.

    Afsar ve annesi pazara giderken komşularının oğlu Afsar’ı görür görmez ondan çok etkilenir. Gözlerinin ne kadar güzel olduğunun farkına varır ilk kez. Arkasına takılıp nereye gittiklerini öğrenmeyi hedefliyor Mostafa. Onlarla beraber tüm pazarı gezdi ve geri döndü evlerini de öğrendi. Mostafa her gün evin önüne gelip bekliyordu. Bir daha onu görebilecek miydi? Bu bekleyişlerin sonunda onu görmeyi başardı.


    Mostafa Afsar’ın dışarı çıktığını görünce yanına yönelip konuşmaya çalıştı. Fakat bu uğraşı hiçbir sonuç vermemişti. Mostafa yılmadı devamlı peşindeydi. Bir gün annesine şurada bir kız var ondan çok etkilendim ama adını öğrenemedim deyince

    Annesi:

    -A o kız mı Ley an’ın kızı Afsar’ı mı diyorsun. Bunu da duyan Mostafa ’ nın gözleri parıldadı.

    Mostafa:

    -Adı da kendi gibi çok güzelmiş anne. O kız bana ya yar olur ya da bu diyar ona dar olur. Deyince annesi çok şaşırmıştı. O zaman ‘oğlum haber gönderelim ailesine’ der. Ertesi gün oğlanın annesi Ley an’ın yanına oturmaya gider.


    Ley an’la Afroon otururlarken yanlarına Afşar’da gelip ‘ Hoş geldiniz efendim’ deyip oturmaya gider.

    Ley an:

    -Kızım misafirimize bir şey hazırlar mısın?

    Afsar:

    -‘Peki, anne’ deyip ayrılır odadan.

    Arkasından Afroon ‘maşallah pekte güzel kızınız varmış.’ Diye söyledi.

    Afroon:

    -Ley an geliş nedenim biraz da kızınla ilgili. O gün benim oğlum senin kızı görmüş pek beğenmiş, kızını oğluma istiyorum derken Afsar duyar öyle hışımla içeri girer ki annesine bile fırsat vermeden ‘ Hayır, ben kimseyle evlenmek istemiyorum, çünkü benim ileride evleneceğim kişi var.’ Deyip çıktı.


    Afroon ve Ley an ne olduklarını şaştılar. Bunca zamana kadar böyle bir şey demeyen Afsar’ın bu tepkisine şaşırdı. Afroon biraz kendine geldikten sonra kalktı. Afroon, evine döner dönmez Mostafa ’ya olanları anlattı. Mostafa olanlara karşı çok sinirlendi. ‘nasıl olur o benim olmalı ve olacakta.’ Diyerek dışarı fırlayıp, arkadaşlarını toplamaya başladı. Aklından geçenler arkadaşlarını toplayıp Afsar’ın evine baskın vermekti. Ve yaptı da bunu. Bu arada Ley an hala şokta oturduğu yerden kalkamamıştı. Aradan biraz zaman geçtikten sonra bir sesle irkildi. Dışarıdan bir ses ‘Afsar dışarı çık sen benim olacaksın başkasına yar etmem seni.’ Diye bir ses duydu. Afsar, zaten çıldırmıştı duyduklarının üzerine hemen dışarı fırladı. Ben seni istemiyorum, Ben İran şahı Nuşirevan’ı seviyorum diyordu. Bunu duyan Mostafa daha da sinirlendi. Yerden aldığı taşı Afsar’a fırlattı. Bunun üzerine arkadaşları da taş atmaya başladı Afsar yere yığıldı. Annesi onu kurtarmak için kendini parçalıyordu fakat elinden hiçbir şey gelmiyordu. Afsar kan revan içinde yerde yatıyordu. Mostafa bir an durdu ve geri döndü. Hadi gidiyoruz arkadaşlar dedi…


    Ley an, Afsar’ı içeri götürüp yarasını beresini temizledi. Ama Afsar baygındı. Bir türlü kendine gelemeyen bir yandan da sayıklıyordu. Sanki bir an gözleri açılır gibi oldu. O sırada Şahım sen mi geldin, ne zamandan beri buradasın çok bekletmedim seni demi!


    Anne şaşkındı… Etrafta kimse yoktu ama kızı var gibi konuşmaya devam ediyordu. -Şahım artık annemden habersiz buluşmamıza gerek kalmadı biliyor musun? Seni sevdiğimi söyledim. Bak anne bu İran Şahı Nuşirevan.

    Kadın şaşkın şaşkın ‘Tanıştığıma memnun oldum.’ Dedi

    Afsar:

    -Anne oda seninle tanıştığına çok mutlu oldu biliyor musun dedi ve döndü.Şahım bir daha gitmeyeceksin değimli?

    Nuşirevan:

    -Gitmeyeceğim gece gözlüm.

    Afsar:

    -Anne, anne bak gitmeyecekmiş duyuyor musun?

    Ley an:

    -Evet, kızım duydum.

    Nuşirevan:

    -Ben şimdilik annenle seni yalnız bırakayım. Sizin konuşacaklarınız vardır. Ben her zaman ki saatte yanındayım diyerek gitti.


    Sonra Afsar annesine dönerek Anne, Şah’ım seninle konuşmak istiyor. Annesi konuşalım kızım demeye bırakmadan Afsar ‘Anne Nuşirevanı beğendin mi? Diye bir soru yöneltti, gülen gözlerle ona bakıyor ondan cevap bekliyordu. Annesi ne diyeceğini bilememişti. Çünkü ortalıkta kimse yoktu nasıl ona onun beğendiği şah’ı anlatacaktı. Çok üzülüyordu ve bir müddet susarak Afsar’ın gözlerine baktı.


    Afsar da annesinin konuşmasını bekliyordu. ‘Anne ne düşündüğünü söylemedin dedi ve durdu. Senin yerine yakışabilecek yücelikte, güzellikte bir insanmış. Nasıl buldunuz birbirinizi anlat bakalım.


    O beni buldu anne. Beni çok sevecek birini bekliyordum ve o geldi bir gün der ve gözlerini tavana diker. Bu sırada Ley an kendini odadan dışarı zor attı ve hıçkıra ağlamaya başladı. Demek ki güzel Afşar’da küçüklüğünden beri sezdiği tuhaflık buydu. Kızı olmayan, görülmeyen biriyle aşk yaşıyordu. Nasıl bir illetti bu, çözümü neydi?
    Ley an’ın kafası iyice karışmıştı. Bundan sonra nasıl davranacaktı Afsar’a karşı? Bilmiyordu…


    Hızlı gözyaşlarını sildi ve ‘Ben bir kâhinim ve bunun bir çözümünü bulacağım’ dedi kendi kendine. Şimdi Afsar’ın yanına gidip hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etmeliydi. Derin bir nefes aldı ve odaya girdi. Afsar’ın gözleri hala tavanda ve yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.


    Ley an Afsar’ın bu halini bozmak istemedi ve usulca odasına çekildi. Ley an o gece uyuyamadı sağa sola dönüp durdu ama faydası yoktu. İşin işinden bir türlü çıkamıyordu. Sabah düşünmeye karar verdi ve derin bir uykuya daldı. Ama rüyaları onu uyutmuyordu


    Bundan sonra on gün boyunca içinden çıkamayacağı rüyalar görecek ve onuncu günün sonunda bu düğümü çözecekti.











    İlk rüyası



    Ley an rüyasında yapayalnız karanlık bir odada bağdaş kurmuş oturmuş öylece duruyordu. Öyle bir şey oldu ki sadece kendine ışık vurmaya başladı ve görmediği o güne kadar hiç duymadığı bir ses ona; Neden Afsar’a gerçek anne ve babasından bahsetmedin?


    Ley an; Afsar’a nasıl anlatabilirdim gerçek annesinin ben olmadığını onun bugüne kadar inandığı her şeyi yok etmez miydim? Hem Afsar’a annesinin yokluğunu hissettirmedim. Onu gerçek annesi gibi çok sevdim ve hala çok seviyorum. Babasına ait olan gerçeği söyledim. Ama diğerini yapamam. Afsar zaten ruhsal bir bunalım da iyi ki de söylemişim. Kızımın her geçen gün biraz daha yok olmasına dayanamıyorum.


    Yine o ses ‘peki söylemediğin için vicdanın rahat mı?’


    Tabi ki de vicdanım rahat değil. Afsar’ımdan bilmesi gereken gerçekleri saklamak olabildiğince çok acı veriyor bana. Afsar’ı her şeyden çok seviyorum o bana Ava’nın emaneti onu üzemem bu nedenle bir bakıma rahatım. Gerçeği söylediğimde benden tamamen kaçarsa yanımda durmak istemezse onsuz ne yaparım ben. Bu yüzden gerçeği bilmesine gerek yok. Aslında bunları söylerken bir yandan da hıçkırarak ağlıyordu. Afsar’ım biricik kızım seni kaybedemem derken uyandı. Kan ter içerisinde gördüğüne anlam vermeye çalışıyor bir yandan da ağlamaya devam ediyordu. Afsar onu bu halde görmemeliydi.


    Yatağını toplayıp elini yüzünü yıkadıktan sonra biraz daha kendine geldi. Mutfağa kahvaltı hazırlamaya gitğinde Afsar’ın çoktan kalkmış ve kahvaltıyı hazırlamış olduğunu gördü. Yavrum ben hazırlardım sen neden yatağından kalktın. Anne bugün Şah’ım kahvaltıya gelecek o yüzden ben hazırlamak istedim. Zaten papatyaları da sofraya bıraktıktan sonra seni uyandıracaktım. Hadi gel sofraya gidelim birazdan Nuşirevan gelir. Ley an anlam verememesine rağmen sofraya vardı. Birkaç dakika sonra kapının çaldığını söyleyerek kalkan Afsar dışarı çıktı. Kapıyı açıp ‘Şah´m hoş geldin. Bizde seni beliyorduk diyerek içeri aldı. Sofraya oturdu. Ley an bozuntuya vermedi ve yemeğe devam ettiler. Kızım her şey çok güzel olmuş size afiyet olsun ben izinizle kalkıyorum. Teşekkür ederim annecim sana da afiyet olsun.

    Ley an kendini banyoya kapatıp akşama kadar çamaşır yıkadı hiç çıkmadı. Bir yandan da olanları düşündü. Yine akşam olmuştu banyodan çıktığında. Sofra hala masadaydı. Afşar kapıya yönelmişti. Şah’ı gönderiyordu. Şah ile ibraz kapıda konuştuktan sonra kapıyı kapatıp sofrayı toplamaya koyuldu. Çok mutluydu.

    Anne ben odama gidiyorum iyi geceler…

    Ley an da salonda biraz oturduktan sonra yatmak üzere odasına gitti. Yatağına uzandı ama bir damla uykusu yoktu. Uyuması gerektiğini de biliyordu. Biraz sağa sola döndükten sonra uyumayı başarmıştı sonunda.




    İkinci rüyası:




    Her yer bembeyazdı. Kendi Afsar’ı görüyor ama Afşar onu ne görüyor ne de duyuyordu. Afşar kendini papatya toplamaya vermişti. Gördüğü tek şey bir papatya idi. Onları toplayıp karşısındaki şah’a veriyordu. Şah papatyaları aldığında mutlu oluyor ama ortalıkta ne şah ne de papatyalar kalıyordu. Onunla konuşuyor, geziyor, çok iyi vakit geçiriyordu.


    Ley an kızına sesini duyurmaya çalışıyordu. Onun şah ile beraber uzaklaşıp gitmesini istemiyordu. Gidenin bir daha dönmeyeceğini biliyordu. Afşar annesini duymuyordu. O kapıdan dışarı çıkmamalıydı. Bir an oldu Afşar geri dönüp koşarak eve geldi. Ley an çok mutlu olmuştu bu duruma. Ve o mutlulukla uykusundan uyandı.

    Bu birkaç günde yaşadıkları bilinçaltına öyle yer etmişti ki artık her şeyde Afşar’ı kaybetme korkusu yaşıyordu. Bu şekilde düşüncelere daldığı bir zamanda kapının çalındığını fark etti. Bu Afşar’dı. Anne bugün senin yanında yatabilir miyim diyordu annesine. Bu bir ilkti. O uzun zamandır kimse ile konuşmuyordu. Buna annesi çok sevinmişti. Birbirlerine sarılıp uyudular o gece…


    Bu sabah çok mutlulardı. Afşar her zamanki gibi boş gülümsüyordu. Bu gün böyle geçmişti. Artık Ley an akşam olmasın istiyordu. Bu imkânsız idi.





    3 gün 3.rüya



    Ley an yıkık dökük bir evin kapısından içeri girerken görüyordu içeride hamile bir kadın vardı ondan yardım istiyordu. Ley an kadına yaklaştıkça hamile kadının Ava olduğunu fark etti yavaş yavaş yürürken birden koşmaya başladı Ava ya yardım etmeliydi. Ava doğum yapıyordu. Bu anı daha önce yaşamıştı biliyordu. Ava hiç konuşmuyor sadece çığlık atıyordu. Ley an ise ona hiç yardım edememişti. Çocuk doğduğunda annesi yine gözlerini dünyaya kapatmıştı. Bir an kapı gıcırtısı duydu arkadan bir ses geliyordu. Arkasını dönüp baktığında gelen Farid ti. Farid kızını istiyordu. Kız Ley an’a emanetti Afsar’ı vermeyi hiç istemiyordu. Farid’e yalvarıyordu bebeği sana veremem. Sen bir ölüsün ve bu bebeğe nasıl bakabileceksin? Lütfen alma onu benden benim Ava ya sözüm var ona çok iyi bakacağıma dâhil. Lütfen lütfen… Diye ağlıyordu.


    Farid ben bebeği almayacağım sadece kızımı görmek istiyorum ben Ava mı almaya geldim dedi ve Ava ya doğru yöneldi bu sırada Ley an’ın kucağında olan Afsar’a bakarak
    ‘Afsar’ım bebeğim güzel kızım…’başka hiçbir şey demedi uzunca kızına baktı. Sizin gitme vaktiniz geldi dedi ve bizim çıkmamızı istedi. Biz çıktıktan sonra her şey bir anda yok oldu. Bu şekilde uyanıverdi.


    Odaya geldiğinde Afsar’ı düşünürken buldu. Günaydın kızım erkencisin yine. Nuşirevan buradaydı onunla oturdukta anne onunla evlendiğimizde çocuklarımızın adını kararlaştırdık.

    -Neymiş bakim kızım çocuklarınızın adı?
    -Kızım olursa adı Ava. Oğlum olursa adı Farid olacak anne nasıl çok güzel dimi.

    Ley an:

    -Evet, çok güzelde neden bu isimler Afsar?
    Anne Nuşirevan istedi benim de çok hoşuma gitti bende kabul ettim.


    Ley an çok şaşkındı bu kadar da olmazdı. Ne yapmalıydı? Artık günler böyle geçiyordu geceler daha da kötü.










    4. gün 4. rüya




    Ley an uykusundan uyanıp Afşar’a bakmak için odasına gittiğinde odasında yoktu. Telaşlandı. Diğer odalara baktı orda da yoktu. Komşulara mı gitti diye düşündü. Komşularına koşup baktı. Ama orda da yoktu. Mahalle terk edilmişti. Sadece kendisi kalmıştı. Bir de uzaktan görünen yaprakları dökülmüş bir ağaç vardı. Ona doğru yürümek geldi içinden. Çok gitti ama bir türlü ağaca ulaşamıyordu. Ona ulaştığında yorgunluktan yürüyemez hale gelmişti. Ama ulaşmayı kafasına koymuştu.


    Oturduğu yerde bir anda uyuyuvermişti. Nasıl oldu ise uyandığında ağaca bir adım kalmıştı. Afşar’ı bulduğunda çok sevinmişti. Kaç gündür rüya ile gerçeği karışmış olan ley an’ın yataktan öyle bir fırlayışı vardı ki Afşar’n evde olup olmadığını öğrenmek için. Evdeki diğer odalara baktı ama bulamadı. Telaşlandı. Rüyası aklına geldi ve arka bahçede ona benzer bir ağaç olduğunu hatırladı. Gittiğinde Afşar’ı orada buldu ve derin bir oh çekti.


    Afşar’ın yanına giderek gece gözlüm hadi evimize diyerek kaldırdı onu. Evlerine geçip güzel bir kahvaltı yaptılar. Bulaşıkları yıkarken olanları düşünmeye başladı ve ne görse rüyasında onu yaşıyordu. Hala bir çözüm bulamamıştı. Yine bir akşam olmuştu. Her geçen gün biraz daha korku kaplıyordu için,. Bugün ne olacaktı yine? Yine rüya görecek miydi? Kızına yardımcı olabilecek miydi? Hala düşünmekte sadece düşünmekteydi.


    Yapamıyordu, yardımcı olamıyordu. Bunun için de kendini suçluyordu.



    Afsar ise odasında Nuşirevan ile sohbet ediyordu. Onunla iken yüzü gülüyordu. Olmayan biri ile bu denli mutlu olması nedendi?










    5. gün 5. korku ve 5. rüya




    Ley an yatağında uzanırken Afsar odaya geldi ve yine beraber uyumak istediğini söyledi. Yüzünde anlamsız bir gülümseme vardı. Afsar annesinin yanına uzanıp konuşmaya başladı. Anne biliyorum benim için üzülüyorsun. Ne yapacağını bilemiyorsun. İnan ki ben de bilmiyorum. Şahı sen görmüyorsun. Bende görmüyorum aslında. Görmediğim duymadığım biri var. Onunla konuşuyor derdini paylaşıyor ve mutlu oluyorum.


    Aslında sen benim gerçek annem de değilsin. Bunu da biliyorum. Ley an bunun üstüne konuşmak istedi fakat konuşamıyordu. Sesi çıkmıyordu. Afsar konuşmasına devam etti. Benim annem doğumum sırasında öldü. Babam annem bana hamile iken savaşta öldü. Sırf sen ben üzülmeyeyim iyice içime kapanıp senden uzaklaşmayayım diye bana hiçbir şey anlatmıyorsun. Belki de benim çekip gitmemden korkuyorsun. ‘bilmiyorum bende niye böyle davranıyorum, seni üzüyorum. Olmamalı böyle ‘ dedi ve kayboldu.


    Ley an gözlerini açtığında Afsar’ı yanında bulmayı amaçlıyordu. Afsar yanında yoktu. Yine rüyaydı. Korkusu biraz daha arttı. Afsar acaba her şeyi biliyor muydu? Yataktan çıkmaya korkuyordu. Bu korkunun olacaklara faydası yoktu. Kalktı ve odaya gitti Afsar oda da yine yüzünde bir anlamsız tebessüm ve gözleri yine tavandaydı. Biliyor muydu acaba…


    Saatler geçmek bilmiyor ve geçmeyen her saat Ley an’a biraz daha acı ve hüzün yüklüyordu. Bir çözüm, bir çözüm diye kendini parçalıyordu fakat bir şey bulamamıştı.





    6. gün 6. rüya





    Güzeller güzeli Afsar aynanın karşısında simsiyah beline kadar dökülen ipek gibi saçlarını tararken Ley an arkasından gelerek Afsar’ın saçlarını okşamaya başladı. Onu bu şekilde severken simsiyah saçların arasındaki bir tek tel beyazı gördü ve uyandı. Sabah olduğunda Afsar’ın yanına varıp oturdu. Afsar her zaman ki halindeydi. Afsar’ım kızım deyip dizlerine yatmasını istedi. Başını açıp saçlarını okşamaya başladı. Rüyasındaki her şey çıkıyordu. Bu da çıkacak mıydı? Güzel gözlüm, canım kızım derken saçındaki beyazın farkına vardı. Bu bir işaret olmalıydı, o an saçın beyaz telini çekti avuçlarının arasında tuttu. Afsar o anki acıyla anne canım yandı, deyiverdi.

    Ley an bir daha daha dikkatli olurum dedi ve devam etti. Tüm gün boyunca Afsar’ın saçlarını okşadı, öptü, kokladı doyasıya sevdi…
    Olmaz olası gece yine geldi çattı artık uyumaya korkar olan Leyan yatağında uzanıp dururken içi geçmişti.





    7.gün 7.rüya





    Afsar 7 yaşında bir gün annesinin yanına ağlayarak geldi ve dişini gösteriyordu. Annesi baktığında dişi sallanıyordu, korkmana gerek yok kızım hiç acımayacak dedi ve dişini hissettirmeden çekiverdi. Ertesi gün Afsar’ın ağzı yüzü kan içinde ve elinde dört elinde dört tane dişi vardı. Anne bak bende dişimi çektim dedi…Leyan ise dört dişi bir keseye koyup kaldırdığını görür. Uyanıp kendine geldiğinde ilk işi rüyasında gördüğü dört dişi bulmak oldu. Hiçbir şey anlayamamıştı bu ne zamana kadar devam edecekti…





    8.gün 8.rüya





    Ley an rüyasında bir kazak işliyordu. Afsar ilk defa ondan bir şeyler öğrenmeyi istedi.oda bir kazak işlemeyi öğrenmek oldu.Annesi biraz gösterdikten sonra işim var diyerek yanından ayrıldı. Akşam olduğunda Afsar’ın kazağı bitirdiğini görünce çok şaşırdı.Afsar beş saatte bitirmişti kazağı, inanılacak gibi değildi. Tam Afsar’a bunu nasıl yaptın derken uyanıverdi.


    Uyumak Ley an için işkenceydi keşke biran önce sabah olsaydı diye dua ediyordu…


    Sabah olduğunda Afsar sandığı dökmüş eline bir kazak alarak anne bu kazağımı çok seviyorum diyerek ağlıyordu. Bu kazağı sekiz yıldır giymiyordu nereden çıktı bu kazak. Şimdi hem ona olmayacak bir kazak için neden bukadar çok ağlıyordu. Anlam vermek her geçen gün biraz daha zorlaşıyordu…







    9. gün 9. rüya




    Ley an rüyasında Ava’yı görür. Ava ağustos ayının kavurucu sıcağında Afsar’ı dünyaya getirmişti. Leyan , Ava’nın ölümüyle duyduğu acıyı tekrar hissetmeye başlamıştı. Birden silkinerek yatağından fırladı. Ağustos ayı sekizinci aydı kazak sekiz yıllıktı ne vardı bu sekiz sanki çözüme doğru yol alıyordu.


    Artık içine yavaş yavaş huzur belirtileri oluşuyordu. Her şeyin bu gece çözüleceği düşüncesi tüm benliğini sarmıştı ilk defa Leyan akşam olmasnı istiyordu. Zamanlar geçmek bilmiyordu.


    Afsar her zaman ki gibi Nuşirevanla konuşuyor gülüşüyordu. Çok mutluydu yine Leyan onun bu haline üzülmesine rağmen böyle içten kahkalar atmasına çok seviniyordu. Ley an rüyanın da etkisiyle ‘Ava ‘da olsa Afsar’ın bu içler acısı durumuna içinin kan ağlamasına rağmen onun gülüşüyle mutlu olacağını biliyordu.’ Artık akşam oldu Leyan bu anı istiyordu. Kaç gündür gece olmaması için dua eden Leyan bu muydu? Başını yastığa koyar koymaz uyudu.





    10. gün 10. rüya ve çözüm bulacaktı hissediyordu…



    İlk gördüğü rüyasındaki sesti yine ona seslenen. Ona artık ne yapması gerektiğini söylüyordu .ilk olarak kızının saçından kaç tel beyaz saç olduğunu sordu.

    Ley an hemen cevap verdi: Bir tel beyaz saç vardı.

    Ses ona: Senin elindeki kesede ne vardı? Diye bir soru daha yöneltince

    Ley an: dört tane diş diye atılı verdi.


    O görünmeyen ürpertici ses neden böyle şeyler soruyor diye düşünürken o sesten bir soru daha geliverdi. Anlaşılan bitmemişti.


    Afşar ‘n işlemiş olduğu kazağı sordu? ‘ Çok şaşırmıştın demi, onu kaç saatte bittirdi demeye bırakmadan Ley an beş saat deyiverdi.


    Gizemli ses devam ediyordu. Sana söyleyeceğim ve senin yapacağın pek bir şey kalmadı. Evet, sana geliyoruz. Sen son olarak Ava’yı görmüştün. Ava Afşar’ı ne zaman doğurmuştu?


    Ley an: Ağustos dedi. Fakat hep sayılardan gidiyordu. Evet, 8 çıktı birden ağzından.


    Gizemli ses: Artık benim sana pek bir yardımım olmayacak. Sen zaten çoğu şeyi çözdün. Sadece sana son bir ipucu. Bunları birleştir.


    Ley an: Nasıl birleştireceğim. Nasıl yapacağım diye sorup durdu ama cevap yoktu. Öyle sorup dururken uyandı. Şu an elinde 1.4.5 ve 8 sayısı vardı. Düşünüyordu ne yapabilirdi bu sayılarla acaba. Aklına bu sayıları bulmasını sağlayan simgeleri düşündü ve sayıların altına simgeleri yerleştirdi. Hala bir sonuç yoktu. Ne yapacaktı artık çözüm bulmalıydı. Günlerdir düşünüyordu.






    Bir gün sabah yine bu sayıların çözümü ile uğraşırken içeri öyle bir gün ışığı vurdu ki birden elindekilerle dışarı çıkıverdi. Dışarı çıktığında kızını daha önce bulmuş olduğu ağacın altında yine oturuyordu. Aynı zamanda güneş ışığı ağaca öyle bir vurmuştu ki kurumuş,cılız bir şekilde köşede duran o ağaç o kadar güzel görünüyordu ki elindekileri ağacın dalına asıp kızının yanına tam oturacağı sırada kızı artık benim gitme zamanım geldi.10 gündür gördüğün tüm rüyalar benim gidebilmem için sihirdi.Sen şu anda bu sihiri tamamlayıp beni gerçek anne ve babamın yanına yani 1458 yıl sonrasına gönderiyorsun.Hoş çakal…

































    2.BÖLÜM


    Sene 1989…




    Birbirlerini çok severek evlenen Sevim ile Celal’in aşklarının meyvesi olan bebeklerinin 9 aylık süresi dolmuştu. Bugün yarın bebekleri kucaklarında olacaktı. İlk çocukları olduğu için çok heyecanlıydılar. Bebeklerinin cinsiyetini bildiklerinden odası olsun, ismi olsun her şeyi hazırdı. İsmine beraber karar vermişlerdi. Ahsen olacaktı… Bu ismin olmasında en büyük etken mahallelerindeki Ayşe nineydi.Cam kenarında oturmuş eşinin işten gelmesini beklerken düşüncelere dalıvermişti.Bir gün Sevim ile Celal yol boyundan gelirlerken Ayşe ninenin yanına uğramışlardı.Ayşe nine her şeyi bilen,görmüş geçirmiş biriydi.Herkes onun dediklerini can kulağı ile dinlerdi.Sevim ile Celal de bebeklerinin adının ne olacağını sormuştu.Onlara ise Ahsen ismini önermişti.İlk duyduklarında kulaklarına hoş gelmişti.Anlamı neydi acaba bunu düşünüyorlardı.O sırada Ayşe nine;Ahsen’in anlamını da söylediğimde isim daha da çok hoşlarına gitti.Çocuklarının adının Ahsen olmasına karar vermişlerdi.Eve geldiklerinde Ahsen Kur’an da geçiyor.En güzel,çok güzel anlamına geliyor.Bunu peygamber efendimize söylemiş Allaha Teala.En güzel yerde yarattım en güzel sensin diyor.Bebeklerinin odasını hazırlarken kapısına Ahsen hoş geldin evine yazdılar.İçerisi ise öyle düzenli ve özenli hazırlanmıştı ki her şey yerli yerindeydi.Odanın içerisinde dolaşmak onu çok mutlu ediyordu.Kapının çalması ile kendine gelen Sevim yavaşça yerinden kalkarak kapıyı açtı.Hoş geldin hayatım diyerek içeri aldı.Celal Sevim’in yüzündeki gülümsemenin sebebini sordu.Sevim öyle,hiç kızımızın adını,odasını düşünüyordum deyince Celal’in de yüzünde bir tebessüm oluştu.Sevim’in yanağını okşayarak az kaldı bebeğimizi kucağımıza almamıza…



    Yemeğe geçerken Sevim’ bir şeyler oluyordu. Aniden sancılanmaya başladı. Başta geçeceğini düşündü. Fakat giderek artıyordu. Celal heyecan yapmaya başlamıştı. Sevim’i alarak doktora götürdü. Doktor tam zamanında geldiniz hemen doğuma alalım eşinizi dedi ve Sevim’i doğumhaneye aldılar Sevim içeride acı çekiyordu,Celal ise dışarıda acı çekiyordu.Saniyeler Celal’e bir gün gibi geliyordu.Sevim bir saat sonra dışarı çıktı.Artık Ahsenleri dünyaya gözünü açmıştı.Sevim’i odaya aldılar biraz sonra da bebeğini getirdiler yanına. Sevim ve Celal çok mutlu gözlerle Ahsen’e bakıyorlardı. Ahsen simsiyah saçlı, karakaşlı, kara gözlü, beyaz tenli güzeller güzeli bir kızdı. Bu soğuk kış gününde içlerini ısıtmıştı.


    Artık Ahsen evdeydi. Celal işten gelip bir tanecik kızıyla uğraşıyor, kucağına alıyor seviyor öpüp kokluyor. Sevim akşama kadar kızıyla beraberdi. Sürekli Ahsen’le vakit geçirmeyi seviyorlardı. Günler böyle geçip giderken Ahsen de büyüyordu. İlkokul, ortaokul, lise derken Ahsen artık bir üniversite öğrencisiydi.

    Ailesi ve kendisi mutluydu. Kendi istediği bir bölümü kazanmıştı. Her şey o zamana kadar çok güzeldi. Arada Ahsen kendinden başka biriymiş gibi davransa da kimse umursamıyordu. Ergenlik deyip geçiyorlardı.



    Ahsen birinci sınıfta…


    Okulun ilk günü Ahsen sınıfa gittiğinde tüm sıralar doluydu. Etrafa şöyle bir göz gezdirdikten sonra Eda’nın yanının boş olduğunu gördü. Ve yanında gidip oturdu. Daha sonra buradan hiç kalkmadı. Ahsen’in güzelliği herkesin dikkatini çekiyordu. Mustafa’nın da dikkatini çekmişti. Eda, Mustafa ve Ahsen hep beraber takılırlardı. Ama Ahsen Mustafa’ya bir türlü ısınamamış. Çünkü ona geçmişten gelen kötü bir anı hatırlatıyor ve onunla hiç samimi olmak istemiyordu.


    Ahsen, Mustafa’dan ne kadar da nefret ederse etsin. Mustafa ona her geçen gün daha da çok âşık oluyordu. Mustafa ile Eda daha iyi anlaşıyorlardı. Ahsen’in neden Mustafa ya karşı bu kadar tepkili olmasına anlam veremiyorlardı. Bazen oluyor Ahsen kendisinin farklı bir dünyası olduğunu bu dünyadayken bambaşka biri olduğundan bahsediyordu.


    Ahsen’e akıl sır ermiyordu çok değişik bir karakteri vardı. Mustafa ona nasıl davranacağını şaşırmıştı. Onun yanındayken bir suç işlemiş çocuklar kadar masundu. Ne yaparsa yapsın Ahsen’e bir şey diyemiyordu.


    Bir gün Eda ile Mustafa Ahsenlere tanışmaya gittiler. Ailesi çok iyi idi. Bu kızın ailesi ile herhangi bir sorunu yok, derslerinde başarılı tek bir sorunu vardı. Neden böyle davranıyorlardı? Günler geçiyor aylar geçiyor Ahsen’e anlam veremiyorlardı. Bu şekilde bir yılları bitmişti.




    Sene 2010



    Ahsen 21 yaşında ne oluyordu Ahsen’e iyice kendini soyutlamıştı herkesten. Düşünüyor, düşünüyor, düşünüyor başka hiçbir şey yapamıyordu. Mustafa artık Ahsen için bir şeyler yapmak istiyor fakat Ahsen’in nefreti her gecen gün artıyordu. Derslere olan ilgisi, ailesi ile olan tutumları, her şeyi değişmişti. Annesinin babasının farkında mıydı? Ahsen evde de aynıydı. Odasına kapanıyor saatlerce çıkmıyordu.


    Mustafa bir gün Ahsenlere geldi. Annesi ve babası ile konuşacaktı. Ahsen’deki değişimleri anlamaları gerekiyordu. Aslında ailesi de farkındaydı ama ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Ahsen bazı günler mutluydu ve herkese çok iyi davranıyordu. Ama günleri saatleri birbirini tutmuyordu. Ahsen bir doktora gitmeliydi.


    Doktora gitmek hasta anlamına gelmezdi her zaman için. Kızının birkaç güne kadar iyi olacağını düşünüyordu annesi, en azından ümit ediyordu…


    Mustafa Ahsen ile konuşmak istemişti. Ahsen nasıl oldu ise konuşmayı kabul etti.

    Mustafa:

    -Ahsen neden böyle davranıyorsun? Ben sana ne yapıyorum söyler misin?

    Ahsen:

    -Sen Mustafamsı, sen beni seviyorsun fakat ben başkasını seviyorum. Bunu sana söylüyorum sen anlamak istemiyorsun.

    Mustafa:

    Bana böyle bir şey demedin. Demiş olsa idin seni hiç rahatsız etmezdim.

    Ahsen:

    -Söyledim. Seni sevmediğimi söylediğimde hatta arkadaşlarını toplayıp evimi, beni ve annemi taşladın.

    Mustafa:

    -Nasıl böyle bir şey olur Ahsen? Ben sana kızabilir miyim, senin canını yakabilir miyim?

    Ahsen:

    -Seni istemiyorum. Sen benim canımı yakıyorsun.

    Mustafa anlamıştı sanki Ahsen’in sorununun ne olduğunu Ahsen ruhsal bunalım geçiriyor, kendini başka zamanlarda başka kişilerde buluyordu. Bunu sevim teyze ile celal amcasına anlattı. Ve Ahsen’in bir an önce bir doktor kontrolünden geçmesi gerekiyordu. Bunda Ahsen’i nasıl ikna edeceklerdi? Bu da çok zordu. Ahsen hayatta gitmek istemeyecekti. Ama bir yolunu bulup ikna etmeliydiler.

    Annesi:,

    -Ahsen yarın seninle doktora gitmemiz gerekiyor. Gelir misin canım?

    Ahsen:

    -Tabi anne gidelim.

    Hiç de umdukları gibi çıkmadı. Ahsen hemen kabul etmişti. Hastaneye vardıklarında direk doktorun yanına gittiler. Doktoru özgür can idi. Bu doktoru Mustafa bulmuştu ve Ahsen doktorun yanına gitmeden önce durumundan haberdar etmişti.


    Dr. özgür:

    -Buyurun, hoş geldiniz.

    Ahsen:

    -Hoş bulduk

    Dr. Özgür:

    -Şimdi Ahsen hanımı yan odaya alalım ve öncelikle sizinle konuşalım sevim hanım

    Sevim hanım:

    -Tabi doktor bey.

    Nazan hemşire Ahsen’i alarak yan odaya geçecektir.

    Dr. özgür:

    -Ahsen’in durumundan biraz haberdarım bir de sizden duyalım sevim hanım.

    Sevim hanım:

    -Ahsen öncelerde normal gibi idi ya da biz fark edememiştik. Birkaç yıldır tuhaflıkları vardı. Ama son birkaç aydır tuhaflıkları biraz daha arttı.

    Dr. Özgür:

    -Mesela nasıl tuhaflık bunlar?

    Sevim hanım:

    -Kendini başka zamanda başka kişilikte başka bir hayatta ve kendi köşesinde sessizce duruyor. Bazen de yaşadığı ortamdaki kişilerle konuşuyor.


    Dr. Özgür:

    -Anlıyorum. Bu duruma tıpta şizofreni deniyor. Yani beynin farklı ortamlarda düşünmesi yaşaması kişinin kendini yanlı hissetmesi gibi durumlardan kaynaklanıyor. Bu tip hastaların üstüne gidilmemeli. Sorunlarının daha da derinleşmesine neden olur bu durum. Onunla onun istediği gibi ilgilenilmeli. şimdi müsaadenizle Ahsen’in yanına geçeceğim.




    Sevim hanım:

    -Peki, doktor bey Ahsen düzelir mi?

    Dr. Özgür:

    -Bu onun yaşadıklarına bağlı. Ama düzelmesi için her şeyin en iyisini yapacağıma emin olabilirsiniz.

    Bu arada Ahsen doktora ilk görüşte aşık olmuştu.


    Dr:

    -Nasılsın Ahsen? Seninle iki arkadaş gibi konuşabilirim de mi?

    Ahsen:

    -İyiyim doktor bey evet konuşabiliriz.

    Dr:


    -Ahsen sen kendini farklı bir dünyada görüyorsun.

    Ahsen:

    - Evet yaşıyorum. Burada yaşadıklarımdan çık farklı.

    Dr:

    -Peki, nerde, nasıl yaşıyor, ne yapıyorsun Ahsen?

    Ahsen:

    -Ben İran’da doğdum. Ley an’ın yanında yaşıyorum. Annem o benim ve babamı da savaşta kaybettim. Ben Nuşirevanı seviyorum. O de beni seviyor. Komşumuzun oğlu Mostafa beni seviyor ve ben nuşirevanı seviyorum dediğimde beni taşladı. mostafadan nefret ediyorum diyerek sustu.

    Dr:

    -Anlatıyordun Ahsen. Neden durdun birden?

    Ahsen:

    -Her şey bundan ibaret. Hem her şeyi öğrenmediniz mi?

    Dr:

    -Bilmiyorum. Sen bu kadar diyorsan bu kadardır. sana son bir şey daha sormak istiyorum. O zamanda senin adın ne idi?

    Ahsen:

    -Benim adım Afşar.

    Dr:

    -Benimle her şeyi konuştuğun için teşekkür ederim. Bunu arada yapsak senin için sorun olmaz değil mi?

    Ahsen:

    -Ne zaman isterseniz

    Dr:

    -Sana birkaç tane ilaç yazacağım onları da kullanmanı da istiyorum. Bunları yapar mısın?

    Ahsen:

    -Evet, ilaçları kullanacağım.


    Doktor ve Ahsen birlikte bekleme odasında bekleyen annesinin yanına gelir. Doktor ilaçlarını da yazmıştı zaten. Bunları kullanacağını söyler annesine ve Ahsen ile annesi oradan ayrılır. eve döndüklerinde Ahsen odasına çekildi.
    Anne ve babası da ayrı birer köşeye çekildiler. Ahsen hiçbir şey olmamış gibi davranacağız. Onun düzelmesini bekleyeceğiz. Yemeği hazırlayayım da Ahsen ilaçlarını alsın diyerek mutfağa gitti. Aradan biraz zaman geçtikten sonra yemek hazırdı. Ahsen’i sofraya çağırdı. Yemek bittiğinde Ahsen hemen ilaçlarını içmek için kalktı. İlaçlarını içip tekrar odasına çıktı. Odasında dolanıp duruyordu. Hiçbir şey yapmak gelmiyordu içinden. Okul ile olan bağı da kopmuştu. Şu an aklında sadece doktor özgür vardı. Doktor özgürü eski ile yeni arasında kalmış biri olan Ahsen bir an duygularının esiri oldu. Çünkü dr. Özgür onun vazgeçilmezi oluverdi. Birkaç gün sonra tekrar kontrole gidecekti. O günün gelmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Her geçen gün ona olan sevgisi artıyordu. Bu yüzden de doktora vermiş olduğu sözü tutmak ilaçlarını düzenli kullanacaktı.



    Kontrol gününün gelmesine birkaç gün vardı. Mustafa Ahsen’in nasıl olduğunu çok merak etmişti. Evlerine gelerek onu görmek istedi ve kontrole onlarla gelmek istediğini söyleyecekti. Ahsen odasında her zamanki gibi uyuyordu. Annesi ile oturup biraz konuştular. Ahsen ilaçlarını düzenli kullanıyordu. Ama gelişmeler için daha çok erkendi.
    Kontrole gittiklerinde ne yapmaları gerekiyor anlayacaklardı. Mustafa onun iyi olacağına inanıyor ve ona olan sevgisini göreceğini de düşünüyordu. Artık günler Ahsen’in tedavisi kontrolü ile geçiyordu. Uzun süre tedavi gören Ahsen’de gelişme vardı. Bu tedavi sırasında yaşamış olduğu karşılıksız aşktan Ahsen umudunu kesmişti. Mustafa’dan nefret eden Ahsen artık Mustafa ile iyi anlaşmaya başlıyordu.


    Mustafa çok mutlu idi. Gelişme vardı. Ahsen’in doktora olan aşkını biliyordu. Geçici idi. Çünkü Ahsen hasta idi. Bu yüzden ses çıkarmıyordu. Olmayacağını biliyordu. Sabırla bekliyor, sadece bekliyordu.




    Hayat böyle işte.ummadığın şeyleri başına getirir çorap örer, beklediğin şeyleri ise katar rüzgarına başka diyarlara götürür.Aşkta bunun gibiymiş meğer.Ne zaman hangi kapıdan çıkacağı belli olmayan,beklenmeyen misafir,aşk…



    Ne ağlık dinler ne imkansızlık.Zamanı gelir dağlar deldirir,zamanı gelir çölde gezdirir.Kaybetmesi kolay bulması zor olanmış meğer aşk.Ahsen de anlamıştı bunu.Sevgi,aşk çok başka şeylerdi.Düne kadar başkası için atan kalp bugün bir diğerinin kölesi olmuştu.Gerçek aşkı bulmuştu o kalp bugün.Aşkın adı Mustafa olmuştu,Mustafa ile aşk…



    Mutluluk girmişti hayatlarına aşkla.Anlamışlardı mutluluğun çağırılmadığı yere gitmeyeceğini.Çağırdılar ve geldi işte o da.



    Mustafa Ahsen’i Boşlukta iken yakalamıştı elinden.Hikaye bitinceye kadar da bırakmayacaktı.Hüznü ile hüzünlenir yağmur bırakırdı bulutları,sevinci ile sevinir güneş doğardı yeniden yeniden.


    Şunu öğretti şimdi hayat:


    Güneşin açmasını beklersen yaşlanır yüreğin,kırılır kanatların.Mutluluğu beklersen eksilir günlerin.Şimdi kaldır başını her şeye rağmen ve yaşama en güzel yerinden devam et…















      Similar topics

      -

      Forum Saati Perş. Mayıs 16, 2024 4:50 am