Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM

    avatar
    1001060038


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 20/12/10

    HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM Empty HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM

    Mesaj  1001060038 Salı Ara. 21, 2010 6:17 am


    Soğuk bir kış günü... Hava hiç olmadığı kadar soğuk, insanlar her zamanki gibi yabancı... Ve yalnızlık... Etrafın çeşit çeşit insanla doluyken ruhunun onlardan ayrılması. Bu duygu çocukluğundan beri içindeydi Hasret'in. Kendini hep mutsuz, umutsuz, diğerlerinden farklı hissetmişti. Sevinçlerini, üzüntülerini paylaşacak bir arkadaşa ihtiyaç duymamıştı hiç, kaçmıştı onlardan. Bazı zamanlar tahammül edemiyordu etrafındaki ilişkilere. Çünkü inanmıyordu samimiyetlerine bir türlü. Zor zamanlar yaşamıştı. Hayattan bu denli kopmasının nedeni; babasını hiç ummadığı bir zamanda kaybetmiş olmasıydı. 2 yıl öncesine kadar mutlu bir ailesi vardı. Annesi, babası ve ağabeyi.


    Hayatında en nefret ettiği yerlerden birinde, soğuk, kasvetli bir hastane odasında bir camekanın arkasından babasını seyrediyordu. Babası ise onun varlığından bihaber öylece yatmaktaydı. Camekanın ardında yalnızca Hasret değil annesi, ağabeyi de çaresiz izlemekteydiler. Bu kadar kargaşanın içinde köşede duran sarışın kadında kendini parçalarcasına ağlıyordu. Kimdi bu kadın? Şu anda üçünün de zihninde aynı soru dolaşıyordu. Ama Hasret çektiği acıdan merak etmiyordu. Düşündüğü tek şey babası ve onu ne kadar çok sevdiğiydi. Babasıyla hep gurur duymuştu. .Ve hep onu örnek almıştı kendine. Daha sabah onu öpüp çıkmıştı evden ve hala inanamıyordu olanlara. Durup dururken kalp krizi geçirmiş ve hastaneye zor yetişmişti babası. Saatlerdir kimse bir şey söylemiyordu zaman ise geçmiyordu bir türlü. Durumu kritikti her şeye hazırlıklı olmaları gerekiyordu ama kimse o kötü sonu düşünemiyordu bile. Beklenen an geldiğinde ağlamaktan yorulmuş, camın arkasından bir an bile ayrılmayan o dört insan ve içerde duran bir kalbi çalıştırmaya çalışan oradan oraya koşuşturan doktorlar vardı sadece. Her şey bir kaç saniyede değişmişti. Geride hayata veda eden bir adam, çaresiz çırpınan bir kaç insan... Cenaze töreninde benzer manzaralar yaşanmıştı. Ağlayan yine dört kişiydi ve yabancı kadın hiç çekinmeden eski sevgilisinin mezarı üstüne kapaklanmıştı. Onca yıl yaşadıkları ilişkiyi göstermek istercesine insanların gözlerine bakıyordu. O gün aileyi yıkan gerçek ortaya çıktı. Babasının kadınla yıllardır ilişkisi vardı. Hasret bunu anladığında, babasının annesini aldatan aşağılık bir adam olduğunu öğrenince, sanki dünyadan kopmuştu. Artık kimseye güvenmek, insanlara ne olursa olsun inanmak istemiyordu. Bu olaydan sonra hayatı oldukça değişmişti. Annesi aylarca hastanede yatmış, ağabeyi ise eve uğramaz olmuştu. Hayatında kendini ilk defa bu kadar yalnız hissetmişti. Sanki yaşamak istemiyordu; yaşamak için bir sebebi kalmamıştı. Etrafındaki herkesten yavaş yavaş nefret ediyordu.


    Ve yine yeni bir dönem başlamıştı. Üniversite ikinci sınıf olmak bir şey ifade etmiyordu ki zaten okul da sadece annesi istediği için gitmek zorunda olduğu bir yerdi ona göre. Çok uzak yerlerden gelmiş tek başına okumaya çalışan arkadaşları onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. Etrafındaki insanlar mutlu görünüyorlardı hep. Grup gruptu arkadaşları. Her birinde ayrı ayrı insanlar, farklı farklı dünyalar vardı şüphesiz. Ama hiçbirini kendisine yakın hissetmiyordu, kendisine yaklaşmaya çalışan arkadaşları olmuştu içlerinde gerçekten iyi insanlar da vardı mutlaka bunu hissetmişti ama bir türlü kabuğunu kırıp insanlara karışamamıştı bunu asla istemiyordu artık tutunduğu tek insan annesiydi. Tek dostu, tek, arkadaşı, tek sığınağıydı o. Babasının onu bu şekilde bırakıp gitmesini hala kabullenemiyordu. Aldatıldığını, kocasını kaybettiği zaman öğrenen bu kadına, annesine, acıyordu ve onu incitmemek için elinden geleni yapıyordu. Hayatı ev ile okul arasında geçip gidiyordu. Okulda arkadaşları için hep gizemli olmuştu. Herkes merak ediyordu kimseyle konuşmayan bu kızı.


    O gün yine her zamanki gibi erkenden kalkmış, okula gitmişti. Sınıfta yükselen sesler merdivenden bile duyuluyordu. Eğlence, şamata hiç eksik olmazdı zaten. Hasret'in girmesiyle herkes birden sustu. O ise buna aldırış etmeden her zamanki yerine oturuverdi. Herkes birbirine bir şeyler söylüyordu. Çünkü o sıralar olağandışı bir durum yaşanmıştı. Sınıfta Hasret'e aşık olan birisi vardı ve kim olduğu henüz belli değildi. Çocuk istisnasız her gün Hasret'in sırasına bir tane gül bırakıyordu. Kız ise gelir gelmez alıp çöpe atıyordu. Bu böyle günlerdir devam etmekteydi. Dışardan bakıldığında her ne kadar ilgisiz gözükse de Hasret de merak ediyordu bu adsız kahramanı aslında. Yıllardır böyle bir şey olmamıştı ve onca talihsiz olaydan sonra büsbütün kabuğuna çekilmiş etrafla ilgisiz kalmıştı. Sınıf arkadaşlarının çoğunun ismini bile bilmiyordu. Öğrenme gereği duymamıştı ama artık yavaş yavaş fikirleri değişmeye başlamıştı. Herkes olmasa da bazı kişiler oldukça ilgisini çekiyordu. Mesela Elvan... Oldukça sempatik ve sıcak bir insandı. Küçük şeylerden mutlu olmasını bilirdi hayatında yaşanan onca olumsuzluğa rağmen hayata sımsıkı tutunmuştu. Maddi imkanları kısıtlıydı belki istediği şeyleri elde edemiyordu fakat yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmazdı. Kendini en çok bu kıza yakın hissetmişti bazı zamanlar konuşmayı istemişti ama başaramamıştı. Başka bir tarafta Ali vardı. Dışarıdan masum görünüyordu ama yine de bir güvensizlik veriyordu insana. Hayat doluydu, cıvıl cıvıldı. Herkesle muhabbeti vardı neredeyse. Bir Hasret'e yaklaşamamıştı. Her fırsatı değerlendirmişti onunla konuşmak, tanışmak için... Ama nafileydi çabaları şüphesiz. Tüm uğraşları tepkisiz kalmıştı. Ama vazgeçmemişti hala onunla konuşmayı istiyordu. Hasret'in çekiciliğine dayanamamıştı henüz kendine bile itiraf etmese de gerçek ortadaydı; onu deli gibi seviyordu. Kendine olan güveni zirvede olmasına rağmen Hasret'e yaklaşamıyordu bir türlü. Diğerlerinden o kadar farklıydı ki sanki daha önce onun gibisine rastlamamıştı hiç. Onu sevmemek elde değildi. Kendisine bu kadar yakın olmasına inanamıyordu bazen, hep hayallerinde yaşadığı için belki de... Onun için her şeyi yapmaya hazırdı ama bir türlü duygularını Hasret'e açamıyordu. Kendisini ona layık hissedemiyordu çünkü. Onu hep böyle uzaktan izlemeye razıydı sonuna kadar ama bir başkasının ondan önce davranmasına dayanamazdı işte. Ve günlerdir süren bu gül olayına tahammül edemiyordu. Kimdi bu cüretkar, kendini bilmez insan? Kim olursa olsun ortaya çıktığı zaman karşısında Ali'yi bulacaktı. Bu sayede Hasret'te olayların farkına varacaktı belki de hayalleri gerçeğe dönüşecekti. Beklemekten başka elinden bir şey gelmiyordu. Sınıftaki arkadaşlarına çaktırmadan sormaya çalışıyordu ama yok bir türlü ortaya çıkmıyordu güllerin sahibi. Ali bu duygular içerisindeyken Hasret hiçbir şeyin farkında değildi. Ali'nin diğerlerinden bir farkı yoktu onun için. Oda herkes gibiydi; basit ve sıradan... Okula ilk geldiği gün gördüğü ve uzun süre aklında olan başka birisi daha vardı: Yaman... Dışarıdan oldukça sert gözüküyordu. Esmer ve yakışıklı bir suratı, keskin ve delici gözleriyle son derece ciddi dururdu. Kendinden emin ve dik yürüyüşü ona ayrı bir asalet katıyordu. Kızlar tarafından beğenilmişti hep. Bu ilgi hoşuna gitse de karşılık vermezdi pek. İlişki kurduğu insanları seçerken çok titiz davranır, hemen herkesle samimi olamazdı. Üniversite hayatında da böyleydi. İlk başlarda, özellikle kız arkadaşları tarafından, ilgiyle karşılanmış, önemsenmişti. Erkek arkadaşlarıyla da arası iyiydi. Zaman ilerledikçe herkes gerçek yüzünü göstermeye başlayınca oda yavaş yavaş kendi arkadaşlarını seçmişti. Onlarında bir arkadaş grubu vardı. Elvan, Ali ve Yaman... İki yıldır birbirlerini tanıyor olmalarına rağmen sanki kırk yıllık dostmuş gibi yakındılar. Hemen hemen her şeyi beraber yaparlardı. Hem maddi hem manevi yönden destek olmuşlardı birbirlerine. Çoğu kez beraber ağladıkları bile olmuştu. Bazı zamanlar çok ciddi problemler yaşasalar da kopmamışlardı. Her şeye rağmen sıkı bir dostlukları vardı. Hasret'in ilgisini en çok da bu üçlü çekiyordu son zamanlarda. Elvan ve Ali bir tarafa Yaman denilince sanki içi ürperiyordu. Kazara göz göze geldiklerinde çok tuhaf hissediyordu kendisini. Ona bakmaktan korkuyordu sanki. İki yıldır neredeyse hiç konuşmamış olsalar da paylaştıkları bir şeyler varmış gibiydi. Hasret sınıfa her girdiğinde Yaman'ı görmese bile varlığını hissederdi. Bu çoğu zaman onu korkutuyordu. Daha önce bu kadar etkilendiği kimse olmamıştı. Hayatında hiç aşık olmamıştı ve olmayacaktı. Erkeklerden nefret ediyordu nede olsa. En çok değer verdiği, en mükemmel erkek dediği babası bile annesini aldatmışsa bunu herkes yapabilirdi. Uzun süredir bunalımdaydı ve kendisini hep geri plana atmıştı bunca zaman. Etrafında olan bitenlere karşı kendini kapatmıştı adeta. kimseyle ilgilenmediği gibi kimsede onunla ilgilenmesin istemişti. Bu yüzden konuşmaya çalışan tipleri sevmezdi. Oysa Yaman'a baktığında diğerlerinden farklıydı. Ona baktığında sanki ruh ikizini görüyordu. Olaylara benzer tepkiler verdikleri bile oluyordu çoğu zaman. Böyle zamanlarda herhangi bir sebebe bağlamak istemiyordu durumu. Eğer kurcalarsa ortaya çıkan sonuçları kaldıracak güçte değildi. Ve bunu aklına bile getirmek istemiyordu. Aşk ona çok uzaktı. Ki zaten Yaman'ın ona karşı bir şeyler hissetmesi imkansızdı. Her gün birbirlerini görseler de aralarında dağlar vardı neredeyse. Bu gibi düşünceler aklına geldikçe sonunda saçmaladığına kanaat getirip konuyu kapatmıştı hep kendi kendine. Böyle akıp gidiyordu zaman. Son dönemdeki gelişmeler ise oldukça rahatsız etmişti Hasret'i. Böyle şeyler daha önce başına gelmemişti ama çok rahatsız olmuştu. Özellikle sınıfta herkesin kendinden bahsetmesi tedirgin etmişti onu. İlgi odağı olmak ona göre değildi. Oysa bundan önceki zamanlarda farkında olmasa da tüm ilgi üzerindeydi. Durum çok farklıydı şimdi. Kimdi bu her gün her gün aynı şeyleri yapmaktan sıkılmayan, gizli kahraman. Zaman ilerledikçe herkes sabırsızlanıyordu ama hiç bir ilerleme olmuyordu kimliğini iyi saklıyordu malum şahıs.


    Sıradan bir gündü yine. Her zamanki gibi bir sabah, Hasret ve masasındaki kırmızı gül.. Artık tüm sınıf alışmışlardı bu manzaraya. Ancak Hasret gün geçtikçe daha da sinirleniyor ve doğal olarak da tepkileri artıyordu. Bu sabah da yine bir hışımla gülü çöpe fırlattı ve yerine oturdu. Öfkesi gözlerinden okunuyordu. Hocanın gelmesine bir hayli vardı ama arkadaşları erkenden gelip doldurmuşlardı sınıfı. Hasret de sonuncu olarak gelmesine rağmen yaklaşık yirmi dakika falan erken gelmişti. Herkes birbiriyle konuşup zaman geçiriyordu ama o tek başınaydı ve içi içini yiyordu. Sürekli güllerin sahibini bulmaya çalışıyordu sınıf arkadaşlarını teker teker gözden geçiriyordu ama sonuç olumsuzdu ona göre. Bu düşüncelerden dolayı oluşan sıkıntısı yüzüne de yansımıştı. Böyle düşünürken Elvan birden yanında belirdi. Hasret'in donuk bakışlarına gülümseyerek yanıt verdi ve günaydınla söze başlayıp konuştu uzun uzun. Hasret'te onun sorduğu soruları cevapladı hatta karşılıklı konuşmaya başladılar. Mutlu hissediyordu kendisini birileriyle konuşmaya ihtiyacı olduğunu hissetmemişti daha önce ama içine dolan sevinci anlatamazdı. Sanki konuştukça rahatlıyordu. Zaman hızlı geçmişti ve hocanın gelmeyeceğini öğrendiler. Herkes dağılmaya başladı ama ikisi hala oturuyorlardı sırada. Ali ve Yaman kapıda dikilmiş Elvan'ı beklemekteydiler. Elvan ayağa kalkıp Hasret'e onlarla gelmesini söyledi. Diğer arkadaşlarla da konuşmasını istiyordu. Oğlanlarda duyunca tekrar sınıfa girip Hasret'i gelmesi için ikna etmeye başladı. Özellikle Ali hiç susmadan devam ediyordu neredeyse yalvaracaktı o da gelsin diye. Yaman ise hiç istifini bozmamıştı. Tek kelime etmedi. Hasret bu sefer içindeki sesi dinledi ve beraber çıktılar. Ali ve Elvan sürekli yeni konu açıyor Hasret'e sorular soruyordu. Merak ettikleri her şeyi neredeyse. Özellikle Ali çok sevinmişti bu ani konuşmaya. Beklediği fırsat elindeydi şuan Hasret karşısındaydı ve ona gülümsüyordu. Onu ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anlamıştı. Karşısındaki adeta bir melekti ona göre. Güzelliği, ses tonu, bakışları, kurduğu cümleler... Sanki dünyada bir tek ikisi vardı ve onların dışındaki tüm varlıklar önemini yitirmişti. Umut, mutluluk, sevgi doluydu şimdi. Bu an hiç bitmesin istiyordu. Hep böyle kalsın Hasret'in gözlerinde, Hasret'i hissederek... Hasret ise farklı duygularlaydı. Arkadaşlarını sevmişti ilk defa. Onlarla bir şeyler paylaşmak, kendisini anlatmak, onları anlamak mutlu etmişti onu. Ama Yaman farklıydı, sevinmemişti sanki onun aralarına katılmasına. Anlamsız ve boş bakışlarını çekmiyordu Hasret'in üzerinden. Sanki suçluyordu onu bunca zamandır aralarına katılmamasına. Ancak gerçekte öyle değildi. Belli etmese de oda çok mutluydu aslında. Şimdiye kadar onu pek şaşırtmamıştı Hasret. Uzun zamandır arkadaşıymış gibi normal geliyordu davranışları. Hasret’e baktığında güzelliğin ötesinde şeyler görüyordu. İyilik, saflık, masumiyet… Ve olabildiğince alçakgönüllülük… İnsanın ondan etkilenmemesi imkansızdı. Etkileyici yüz hatları, gözleri, dudakları, fiziği ve en önemlisi de kişiliği sevilmeye değerdi. Doğal bir görüntüsü vardı üstelik. Üniversitedeki kızlara hiç benzemezdi Hasret. Makyaj yapmazdı ama gayet güzel giyinirdi. Saçları hafif sarıydı. Yeşil gözleriyle büyük büyük bakardı insanlara. Hep bir çaresizlik, hüzün doluydu gözleri. Geçen zaman değiştirmemişti onu. Bugün ise çok farklı olmuştu her şey. Yanlarındaydı saatlerce ama bu süre Yaman’a birkaç dakika gibi gelmişti. Fazla konuşmamışlardı diğerleri hep bir muhabbet içindelerdi Yaman ise kendini soyutlamıştı sanki. Bedensel olarak onların yanındaydı ama ruhu uçmuştu, bulutların üzerindeydi adeta. Bu yüzden konuşamamıştı heyecanı doruk noktadaydı. Duyguları net değildi kendi de çözemiyordu artık kendisini. Ne yapması gerektiğini bilememişti ve susmayı tercih etti yanlarındayken. Ama biliyordu ki pişman olacaktı. Hasret’e ilk defa bu kadar yakın olmuştu ama onun yüzünden aralarındaki duvar yıkılmamıştı. İki üç saat kadar oturmuşlardı okulun kafeteryasında. Konuştular, güldüler, birbirlerini tanıdılar. Yaman da arada bir şeyler söylüyordu ama zorla çıkıyordu kelimeler ağzından. Ali ve Elvan bunu baya fark etmişti. Yaman’a bir şey olmuştu sanki. Çünkü aralarında en çok konuşan oydu hemen hemen her şey hakkında düşüncelerini söylerdi. Çok açık fikirliydi arkadaşlarını aydınlatırdı hep. Kültürel açıdan baya bilgiliydi. Derslerle ilgili problemleri o çözerdi bütün sorular ona yönelirdi. Üniversiteye derece ile girmişti zaten. Geleceğiyle ilgili hedefleri vardı hep. Başarılı olmayı seviyordu, başarmak için çabalamayı da. İzmir’den gelmişti İstanbul’a. En büyük ideali hukuk fakültesini kazanmaktı. Ama istediği üniversiteye puanı yetmemişti. Ailesinin desteğiyle yarı burslu olarak girmişti bu okula. Ailesine karşı sorumlu hissediyordu kendisini ve bunca çabanın karşılığını vermeliydi. Okulu bitirip bir an önce hayata atılmak, kendi ayakları üzerinde durmak istiyordu. Bazen oturup düşündüğünde istediği her şeye sahip olmuştu her zaman ve halada oluyordu. Mutlu bir ailesi, iyi bir okulu ve sevdiği arkadaşları vardı. Daha fazla ne isteyebilirdi ki? Bütün bunlar bir insanı mutlu etmeye yetmeliydi. İçinden böyle düşünse de mutsuzdu aslında oda. Aşk hayatı her zaman hareketli olmuştu. Önceki seneler kızlar tarafından ilgi görmüştü hep ve bu onun hoşuna giderdi. Lise döneminde sayısız sevgilisi olmuştu. Doğrusu karşısına çıkan ve ona ilgi gösteren hemen hemen her kızla çıkmıştı. Yaşaması gereken her şeyi çok hızlı yaşamıştı hayatta. Kızları çok iyi tanıyordu ama hep basit ilişkileri olmuştu. Kimseyi gerçekten sevmediğini anlamıştı sonunda da. Bu dönemleri atlatıp üniversiteye başladığında bir dönüm noktası yaşamıştı. Arkadaşlık ilişkilerinde fazla seçici olmuştu. İnsanları uzaktan gözlemlemeyi tercih ediyordu artık. Kızların gösterdiği ilgi ise artık boğuyordu onu ve buna izin vermiyordu. Bu tür ilişkilerden kendini çekmişti yavaş yavaş. Basit ve sıkıcı geliyordu artık. Kısa zamanda olgunlaştırmıştı hayat. Büyüdüğünün farkına varıyordu yavaş yavaş ve sorumluluklarının bilincindeydi. Eğer yaşayacaksa gerçek bir şeyler yaşamalıydı. Uğruna ölecek kadar sevmek ve sevilmek istiyordu. Okula ilk başladığında kafasında bu tür düşünceler vardı ve hayatının aşkını arıyordu bir nevi. Karşısına çıkan kızları gördükçe umudunu kaybetmeye başlamıştı. Birbirlerine benzeyen sahte gülücüklere sahip insanlar istemiyordu artık. Gerçeği yakalayana kadar bekleyecekti, özünü kaybetmeyecekti. Bu zamanlarda ilgilendiği tek şey dersleriydi başka bir şeyden zevk almıyordu. Ta ki Hasret’ i görünceye kadar. Okul açılalı bir ay falan olmuştu ve sınıfa ilk defa gelen bir kız oturuyordu en arka sırada. Upuzun saçları, yemyeşil gözleri herkesin ilgisini çekmişti. Özellikle Yaman gözlerini alamamıştı. İnsan bu kadar güzel olabilir miydi? Hasret’in yüzündeki masum ifade ona ayrı bir çekicilik veriyordu. Hiç kimseden daha önce bu kadar etkilenmemişti. Kimseyi bu kadar fazla beğendiğini hatırlamıyordu. Şimdiye kadar inanmamıştı ama ilk görüşte aşık olmak buydu galiba. Onu gördükten sonra aklından hiç çıkmamıştı. Gece gündüz fark etmiyor tüm zamanı Hasret’le doluyordu. Kendini baya kaptırmıştı ama sadece içinden seviyordu onu. Asla duygularını belli etmezdi. Her koşulda duruşu sabitti. Ne üzüntüsü, ne sevinçlerini dışa vururdu. Ve daima sert görünüyordu. Her konuda ciddiydi. Yakışıklı, karizmatik, sert karakteriyle tam bir avukat olmalıydı. İnançlarından taviz vermekten nefret ederdi. Tuttuğunu koparan, hedeflerine ulaşan sıkı bir avukat olmak istiyordu. Hayatı asla hafife almamıştı. Öncelikleri her zaman kafasının bir köşesinde durur ve gerçekleştirileceği günü beklerdi. Bunlardan birisi olmuştu artık. Gerçekten inanıyordu ki aşık olmuştu o kıza. Kalbi mantığını ele geçirmişti sanki. Saçmaladığının farkındaydı aslında. Bir kere görmüş olduğu, hatta hiç konuşmadığı, insanlardan nefret edermiş gibi bakan bu kıza, peri kızı demek istiyordu ona, aşık olmuş olamazdı. Uzun süre kendisiyle boğuşmuştu ama yenemedi kalbini. Hasret’in hasretiyle yanacaktı hiç şüphesiz. Hiç bu kadar kendisini hayattan soyutlamış, yaşamaktan zevk almayan bir insan olamazdı. Farklı birisi olsa Yaman kalbinin sesini duyuracaktı belki ama Hasret’e böyle bir şey yapamazdı, yapmamalıydı. Belki zamanla değişecekti her şey. Tüm bunlara rağmen Hasret’in bir yerlerde kendisini beklediğini düşünüyordu. Zaman geldiğinde hep yanında olacaktı, sonsuza kadar belki de…


    Ve akşam olmuştu. Uzun bir günden sonra Hasret odasına çekilmişti. Uzun zamandan beridir ilk defa farklı bir gün yaşamıştı. Arkadaşlarıyla saatlerce beraber olmuştu. Önyargılarını bir tarafa bırakmış ve onların arasına katılmıştı. Hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu kendisini. Arkadaşlarını ayrı ayrı da olsa sevmişti. Elvan çok sıcak davranmıştı. Dışarıdan göründüğü gibiydi içi de. Fazla sevecendi belki ama insanlara değer vermesi çok hoşuna gitmişti Hasret’in. Dışarıdan bakıldığında iddialı olmayan, kendi halinde birisi gibi görünse de içten içe kendine güvenen kararlı bir yapısı vardı. Kahverengi gözleri ışıl ışıldı hep. Güzel sayılabilirdi belki ama Hasret’in yanında sönük kalıyordu. O da diğer arkadaşları gibi derslerinde oldukça başarılı idi. Aslında sınıftaki herkes durumunun farkındaydı ve bir şeyler yapmak için çabalıyordu. Dersleri daima ön plandaydı. Hukuk fakültesinde okumanın hakkını vermeliydiler. Hasret’te bunun bilincindeydi. Yaşadığı olumsuzluklara rağmen derslerine tutunmak istemişti hep. Her ne kadar annesinin zoruyla okula yazılmış olsa da sorumluluklarını unutamazdı. Hayatta tutunduğu tek dal olan annesiydi ve onu mutlu etmek için kendisi istemiyor olsa da okulunu aksatmamalıydı. Sevmiyor olabilirdi ama elinden geleni yapıp ayakları üstünde durmalıydı. Bu gece ilk defa bu kadar kararlı düşünceleri olmuştu. Tüm bunları düşünmesine sebep olan hiç şüphesiz arkadaşlarıydı. Yaman bu konuda çok etkilemişti, hatta hiçbir konuda. Ama Elvan ve Ali’deki yaşama sevinci Hasret’e de yansımıştı. Gelecekle ilgili planlarını, hayattaki kaygılarını, yapmak istediklerini Hasret’le paylaşmışlardı. Bu yüzden Hasret’te düşünmeye başlayıverdi. Yatağına yatmış hem bunları hem arkadaşlarını düşünüyordu. Hatta biraz zorlasa hayal bile kuracaktı. Kendindeki tüm bu gelişmelere çok sevinmişti. Annesiyle bile paylaşmamıştı hala, önce kendi içinde yaşamalıydı farklılıklarını. Ve tekrar arkadaşlarına bıraktı zihnini. Ali’yi düşünüyordu. Elvan ile karakterleri yakındı birbirlerine. Ali’nin Hasret’e yakınlığı farklıydı sanki biraz. Hasret bunu en baştan hissetmişti. Ali’nin bakışları değişikti. Sanki Hasret’i etkilemeye çalışıyordu. İyi niyetli gözükse de sürekli kendinden bahsetmesi ve ortamda yalnızca ikisi varmış gibi davranması rahatsız etmişti Hasret’i. Hoşuna gitmeyen bir şeyler vardı Ali’de, daha tam farkına varamasa da zamanla öğrenecekti her şeyi. Ardından Yaman’ı düşünmeye başladı. İsmini aklından geçirmek bile heyecanlandırdı onu. Diğer arkadaşlarını yüzeysel geçmişti aslına bakarsa Yaman’ı düşünmek istiyordu. Yaman’ı düşündüğünde ilk aklına gelen gözleri oluyordu. Ve hiç gözleri gözlerinin önünden gitmiyordu. Bakamamıştı, Hasret uzun süre kazara yakalandığında, sanki içinde bir şeyler kopuyordu. O kısacık zamanda başka birisine dönüşüyordu. Kendisini bir tek Yaman anlıyordu, o da Yaman’ı. Sadece birbirleri için özeldiler, diğer her şey basitleşiyordu gözlerinde. Gözlerini gözlerinden kurtardığında ise her şey tekrardan normale dönüyordu. Karşısında yine ruhsuz biri beliriyordu. Henüz bir şey paylaşmadığı diğerlerinden de yabancı sessiz bir adam. Ama anlamıştı ki bu sessizlik sadece Hasret’e idi. Belki de ona tepkisini böyle göstermek istiyordu. Sebebini bilmese de Yaman’ın ondan hoşlanmadığını düşünmüştü. Oysa Hasret en çok Yaman’ı sevmişti. Ondaki farklılık Hasret’i kendine çekmeye yetmişti. Sadece bu da değil hem kişisel hem fiziksel özellikleri ile olması gereken kişiydi. Yaman’ın tavırları üzmüştü onu. Ama içindeki sevgiyi azaltmamıştı. Aksine Yaman’ı tanımayı daha da çok istiyordu. Bir taraftan da kızıyordu kendisine düşüncelerinin bu kadar çabuk değişmesi hoşuna gitmemişti. Bir an için onu sevmiş miydi gerçekten, sevebilir miydi? İnsanlara güvenmeyi istemiyordu artık arkadaşlarının davranışları gerçekten samimi miydi? Onlara karşı duvarlarını bu kadar çabuk mu yıkmalıydı? Bunları düşünerek soru işaretleriyle kafasını doldurunca canı sıkılmıştı yine. Tekrar kalbinin kırılmasından, hayata küsmekten korkuyordu. Babasını kaybettikten sonra ağır bir bunalım geçirmişti ve etkileri yeni yeni geçiyordu. Yavaş yavaş normale dönerken tabi ki arkadaşlarına ihtiyaç duyacaktı. Ama onlar tarafından hayal kırıklığına uğrarsa her şey büsbütün mahvolacaktı. Artık oda sosyal hayata katılmak istiyor ve insanlara güvenmek istiyordu. Bunca yıllık çöküntünün acısını çıkartmalıydı. Fakat ön yargılarından kurtulmuş değildi henüz. İnsanlara iyi niyetle yaklaşamıyordu eskisi gibi… Babasını kaybettiği zaman yaşama anlamını yitirmişti. Babasının ölmesi ayrı, annesini aldatmış olması apayrı bir biçimde mahvetmişti onu. Bunları düşününce içi ürperdi birden… Babası aklına geldiğinde erkeklerden tiksindiği aklına gelmişti. Şuan ki duygularına baktığında ise bu Hasret olamazdı. Her şeyi bu kadar çabuk unutamazdı. Babasına olan öfkesi ve onu özleyişi bu duyguları yaşamasına sebepti. Eğer bir intikam alacaksa erkeklerden almalıydı… Bu yüzden ne birisini sevecek ne de kendisini sevdirecekti. Fakat bu günü düşündüğünde düşündüklerinin tersi olmuştu. Farkında olmadan Yaman içine işlemişti bir anda, utandı kendinden bunları yapamazdı kendine söz vermişti. Kalbinin sesine kapatmalıydı kendisini. Yaman nasıl uzaksa ona o daha da uzaklaşmalıydı. Kaptıramazdı kendisini, aşık olamazdı… Yoksa babası annesine aşık olduğunu yıllarca söylediği halde onu aldatmazdı. Babası bile yaptıysa ki hayatta en değer verdiği insan oydu, bunu herkes yapabilirdi. Güvenini yitirmişti bir kere. Eskisi gibi olamazdı hiç şüphesiz ama en azından aldığı yaraların kapanması için sevdiklerini denemeliydi. Sınavı geçenlerle devam etmeliydi yola. Böyle diyerek kendisini rahatlatmaya çalıştı. Arkadaşlarına sevgiyle yaklaşacaktı ve onları gerçekten sevmeyi deneyecekti. Düşüncelerinden yorulmuştu ve kapattı gözlerini, her şeyin güzel olmasını dileyerek uyudu.


    Ertesi gün okula giderken üşenmemişti. Farklı olarak arkadaşlarına gidiyordu sanki onlarda Hasret’i bekliyordu. Sınıfa girdiğinde gözleri onları aradı. Üçü de onu görünce gülümsedi ve birbirlerine günaydın dediler. Ve yine muhabbet başladı. Konuşurlarken Hasret sırasına bakmadığını fark etti. Dönüp baktığında gülü her zaman ki yerindeydi. Sinirleri bozulmuştu ama belli etmemeye çalışarak Elvan’ın sorularını cevapladı. Hocanın gelmesiyle herkes yerini aldı. Dört kişiydiler ve Elvan hep Aliyle oturur Yaman ve Hasret tektiler. Kısa bir tereddütten sonra Yaman Hasret’in yanına oturdu. Belli etmeseler de ikisi de çok heyecanlanmıştı. Konuşmuyorlardı ki zaten ders başlamıştı bunu yapamazlardı. Hasret bu bahaneye sevinmişti için için. Onun varlığını hissedebiliyordu. Huzurluydu sanki onunla olmaktan. Hocanın ne dediği umurunda değildi. Kendini bir boşlukta hissediyordu ve onu tutan kimse yoktu. Sonsuzluğun içinde yüzüyor gibiydi. Ona bu kadar yakın olmak tarif edilemezdi. İçinde bunca karmaşa yaşamasına rağmen, dışarıdan bakan birisi hocaya dikkatli bir şekilde bakan donuk bir surat görürdü. Yaman’a bakarsak hemen hemen aynı şeyleri yaşıyorlardı. Yüz ifadesi oldukça sertti ve kafasını bile oynatmıyordu… Her nefes alışında Hasret’i duyuyordu içinde. Bu denli değerli olmasına şaşıyordu ama gerçek buydu ve inkâr edemezdi. Hayatının aşkı şu an yanında oturuyordu ama o umursamaz halini takınmış hocayı dinliyordu. Daha doğrusu dinliyor görünüyordu…


    Ders bittiğinde ikisi de zincirlerinden kurtulmuştu sanki ve adeta fırladılar sıradan. Diğerlerinin gelmesiyle herkes eski haline dönmüştü. Elvan ve Ali Hasret’le yoğun bir biçimde ilgileniyorlar, Yaman ise saf dışı kalıyordu sanki. Hasret de belli etmeden sürekli Yaman’ı takip ediyordu. Her anını yakalamak istiyordu ama bunu belli etmemeye özen gösteriyordu. Yaman’ın gözleri hep Hasrette idi. Konuşurken onu izlemek büyük bir haz veriyordu ona. Yaman’ın canını sıkan başka bir şey vardı. Ali’nin davranışları, ifade tarzı hiç hoşuna gitmemişti. Arkadaştan öte duygular beslediğini anlamak zor değildi. Böyle bir şey olsa Ali neden bahsetmesin ki? Sonuçta yakın bir arkadaşlıkları vardı ve birbirlerinden bir şey saklamazlardı. Ama bir an için Ali’yi kendi yerine koydu. Hasret’ten hoşlansa o da söyleyemezdi. Yaman da dâhil duygularını paylaşmamıştı kimseyle. Çünkü hissettikleri çok farklı şeylerdi, istese de anlatamazdı. Böyle düşünse de Ali’ye öfkesi azalmadı. Hasret’i sevebilme ihtimali bile çıldırtmıştı onu. Daha fazla dayanamadı ve dışarı çıkacağını söyleyip hızla ayrıldı sınıftan. Elvan ve Hasret bayağı şaşırdı ama Ali’nin umurunda bile değildi. O sadece karşısındaki güzelliğe odaklanmıştı, başka bir şey düşünemezdi. Tekrar ders başladığında Yaman hocadan birkaç dakika önce gelmiş yine Hasret’in yanına oturmuştu. İkisi de belli etmemeye çalışıyordu ama kalp atışları duyulacaktı neredeyse. Ama Yaman Hasret’i düşünmemeye çalışıyordu. Onu görmezden gelip hocayı dinlemeye koyuldu. Dersin sonuna doğru herkese proje ödevi verildi ve herkes yanındaki arkadaşı ile grup olacaktı. Bu harika bir haberdi. Ödev için üç günleri vardı. Zaman kaybetmeden plan yapmaları gerekiyordu. Kaynak araştırmak için kütüphaneye gidecek sonra konu üzerinde tartışıp sunum hazırlayacaklardı. Geçen zaman onların lehine işliyor, ikisini de birbirine yaklaştırıyordu. Hasret içindeki mutluluğu tarif edemezdi. Ders arasında yine aynı dörtlü birlikteydi ve herkes kendi ödevini halletmek için araştırma yapıyordu. Yaman önce davrandı ve fikirlerini söyledi. Her şeyi ayarlamıştı ertesi gün okul çıkışı kütüphaneye gideceklerdi. Hasret’te kabul etti ve karşılıklı sustular. Ama içten içe konuşuyorlardı hiç şüphesiz ikisi de durumun farkında değildi ama ortada karşılıklı bir aşk vardı. Bu duygunun önüne geçemezlerdi. Aşklarının tek taraflı olduğunu düşünmek ikisini de çok üzüyordu. Sadece içlerinde yaşamak istiyorlardı. Fakat her şeyin gün yüzüne çıkması şarttı. Gerçek duygular saklanamazdı, saklanmamalıydı. İkisi de mutlu olmayı hak ediyordu. Ve bu mutluluk er ya da geç ikisini de saracaktı kollarıyla.


    Yine yeniden beraberdiler. Bir yığın kitap Yaman ve Hasret… Tüm dikkatlerini önlerindeki kitaplara yoğunlaştırmışlardı. Çıt çıkmıyordu. Uzun bir sessizlikten sonra Yaman elindeki kitabın içeriğinden bahsetti. Yararlanmaları gereken yerleri açıkladı. Tüm bunları yaparken Hasret’in gözlerinden ayırmamıştı gözlerini. Kendini kaybetmeden sadece işiyle ilgileniyordu. İçinden geçenleri yüzüne yansıtmamak için oldukça çaba gösteriyordu. Konuşmasını bitirince Hasret başladı bu sefer. Ciddiyetini bozmadan görevini yapmaya çalışıyordu. Göz gözeydiler yine. Nihayet Hasret’te sustu, bir anlık bir tereddütten sonra havadan sudan konuşmaya başladılar. Sonra kütüphanede olduklarını fark edince kantine gidelim mi dedi Yaman. Hasret de kendini tutamadı kocaman bir gülümsemeyle tamam dedi ve çıktılar. Dışarı çıkar çıkmaz soğuk kendini hissettirmişti. Kış yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. İstanbul’un en çok kışını severdi Hasret. Bembeyaz karlar içine huzur verirdi. Bu soğuklar geldiyse kar da kapıda sayılırdı. Bu mevsim, içinde umutlarla bakacaktı camın arkasından kar tanelerine. Buğulanan camlara onun adını yazacaktı, kim bilir. Kısa zamanda hayata bakışının u kadar değişmesin hala inanamıyordu. Bu insanlarla yaklaşık iki yıldır aynı sınıftaydılar ama onları fark etmeden yaşamıştı şimdiye kadar. Mutluluk bu kadar yakınındaydı demek ki. Hiçbir şey için geç sayılmazdı. Hala yaşıyorsa hala umut var demekti. Tüm bunları düşünürken Yaman’ın sesiyle irkildi. Kiminle yaşadığını sormuştu birden. Hasret hakkında henüz hiçbir şey bilmiyordu. Ama öğrenesi gerektiğini düşündü. Aralarındaki duvarları yıkmak için karşılıklı bir şeyler paylaşmaları gerektiğini düşünüyordu. Öylesine aklına gelen basit bir soruydu aslında. Nerden bilebilirdi ki Hasret için bunun cevabını vermenin zor olacağını. Önce duraksadı, kısık bir sesle: “Annemle yaşıyorum.” diyebildi. Babasının eksikliğini hissetmişti bir kez daha. Boğazına düğümlenmişti cümleleri… Yaman bu değişimi fark etti, şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu. Pişman olmuştu böyle bir soru sorduğu için. Sonra konuyu değiştirmeyi denedi. Konu yine derslere geldi ve sıradan sohbetleri devam ediyordu. Hasret’in burukluğu bir türlü gitmiyordu. Babasını her hissedişinde böyle olurdu hep. Acısını belli etmemeye çalışıyordu ama beceremiyordu ki zaten Yaman insanlardaki duygu değişimini hemen anlardı. Hasret’i derinlere götüren neydi acaba? Buna sebep olduğu için kızmıştı kendisine. Neyse ki konuyu değiştirmişti ve öylesine konuşuyorlardı. Vakit geldi ve ayrıldılar. Evin yolunu tutarken ikisi de benzer duygular içindeydi. Mutluydular ama sevinçlerini paylaşamadıkları için hüzün de ekleniyordu gülüşlerine. Her şeye rağmen beraber olmak güzeldi.


    Sonraki günlerde bu böyle devam etti. Artık daha samimi sayılırlardı. Okul dışında da görüştükleri oluyordu. Her şey yolundaydı ama Yaman ile Hasret arasındaki duvar hala duruyordu. Yaman’ın aksine Ali Hasret’le baya içli dışlı olmuştu. Hasret Ali’yi kırmamak için geri çevirmek istemiyordu ama bazen yaptıklarıyla sınırları aşıyordu. Böyle zamanlarda Yaman zor tutuyordu kendini Ali’yi parçalamamak için. Ali’nin Hasret’i yiyecekmiş gibi bakması çıldırtıyordu onu. Bir başkasının onu bu denli sahiplenmesine izin veremezdi. Üstelik korkuyordu Ali’nin önce davranıp Hasret’i elinden almasından. Hasret’in buna izin vereceğini düşünmek bile istemiyordu ama olabilme ihtimaline de dayanamıyordu. Böyle giderse yapması gerekeni yapacaktı ne pahasına olursa olsun.


    İçlerinde en mutlu olanı şüphesiz Ali’ydi. Tam aşkından vazgeçeceği sırada ona bu kadar yakında durmak mucize gibiydi. Bu olanlar onun kaderi olmalıydı, tesadüflere pek inanmazdı. Olması gerekenler olacaktı ya da olmuş olaylar olması gerektiği için olurdu. Hasret’te ona karşı boş olamazdı. Cesareti gittikçe artıyordu ve çok yakında duygularını Hasret’e açmak istiyordu. Ama Hasret’in duygularını kestirmek imkansızdı. Kimi zaman bakışlarında bir dünya saklıyor, kimi zamansa her şeye inat edermiş gibi boş boş bakıyordu. Bu yüzden göze alamıyordu. İşin ucunda Hasret’i tamamen kaybetmek bile vardı. Bunu göze alamazdı. Bu nedenle Hasret’le konuşmaktan vazgeçti, ama dolaylı olarak bu konudaki fikirlerini öğrenecekti. Bunun için tek yol vardı. Elvan… Ona her şeyi anlatmalıydı. Sınıfta Hasret’le en çok konuşan oydu. Ama Elvan’a bile aşkını itiraf etmesi kolay olmayacaktı. Neredeyse yıllardır bu tarz ilişkiler kurmamıştı. Hasret bambaşka birisiydi. Onun için her şeyi feda etmeye hazırdı. Zaten onun yanında maddi ve diğer manevi şeyler kifayetsiz kalıyordu. Onu uzaktan uzağa uzun zamandır seviyordu. Birden bire Hasret’in hayatına girmesiyle bir dönüm noktası yaşamıştı. Ve bu hep böyle devam etsin istiyordu. Hasret hep yanında olmalıydı. Daha da yakınında hatta. Bunun olmaması için sebep göremiyordu. Hasret’in kendisine değer verdiğini anlamak zor değildi. Hem onu ondan başka kimse sevmiş olamazdı. Aklına birden esrarengiz güller gelmişti. Her gün istisnasız yerini alıyordu. Etrafına bakıyordu neredeyse herkesi geçirdi kafasından. Ama kimseye ihtimal bile veremiyordu. Sınıfta herkesle az ya da çok muhabbeti vardı. Gizli bir aşık olsa anlardı hiç şüphesiz. Haini uzakta arıyordu. Özellikle yakın arkadaşlarını düşünmedi bile. Her şey zamanla nasılsa çözülecekti ve bunların yerine Hasret’i düşünmeliydi. Onu düşünerek hayal kurmayı çok seviyordu. Dersleri bile aklında yoktu. Tek avuntusu Hasret’ ti. Yeter ki onunla mutlu olsun, gerisi boştu.


    Kafasında kurduğu şeyleri gerçekleştirmek için en uygun zamanı bekliyordu Ali. Soğukkanlı olmaya çalışarak her şeyi anlatacaktı Elvan’a. En azından birisiyle paylaşınca yükü hafiflerdi. Okula gider gitmez Elvan’ı buldu ve öğle arası konuşmaları gerektiğini söyledi. Zaman çabucak geçmişti. Elvan’da çok merak ediyordu ama Ali bir türlü başlayamıyordu. Ali’yi pek böyle gördüğünü hatırlamıyordu. Çünkü Ali son derece vurdumduymaz bir insandı. Nihayet başlayabildi. Hasret’ten bahsetmeden aşık olduğunu adeta tutulduğunu anlatıyordu. Elvan meraktan çatlamak üzereydi. Ama Ali anlattıkça tahmin ediyordu. Neredeyse Hasret canlanacaktı gözünde. Bu yüzden sormuyordu kim olduğunu ve düşüncelerini söyledi. Böyle seviyorsa peşini bırakmamalıydı. Arkadaşına cesaret vermek istiyordu ama Hasret açısından olaya baktığında net bir şeyler söylemek imkansızdı. Ali onun için çok değerliydi. Hasret onu üzerse diye korkuyordu. Dayanamadı ve tahmin ettiği kişinin Hasret olduğunu söyledi. Ali buna sevinmişti. Elvan’dan olumlu tepkiler almıştı ve heyecanı biraz daha arttı. Elvan aynı zamanda tereddütlerinden bahsetti. Ali’nin kafasındaki soru işaretleri de benzerdi. Beraber tartışıp bir karar alacaklardı. Her ihtimali en ince detaylarına kadar düşündüler. Hasret’e sezdirmeden durumu anlamaya çalışacaktı Elvan. Çok dikkatli olmalıydı. Hasret ‘te henüz bilmediği birçok şey vardı. Onu daha tam tanıyabilmiş değildi. Ali’yi üzmemek için elinden geleni yapmalıydı. Durumun ciddiyetinin farkındaydı. Ali körkütük aşıktı. Olumsuz bir cevap alırsa bunu atlaması kolay olmayacaktı. Belki olumsuz düşünmemeliydi. Hasret ‘le Ali’nin arası iyi görünüyordu. Belki Hasret’te ona karşı bir şeyler hissediyordu. Böyle şeyleri fark etmezdi ama daha dikkatli olmaya karar verdi. Ali’ye her şeyin iyi olacağını söyledi ve sınıfa çıktılar. Yaman ve Hasret sınıfta yoktu. Yerlerine oturdular. Yavaş yavaş geliyordu herkes. Nihayet Hasret ardından da Yaman kapıda belirdi. Gülümseyerek girmişlerdi sınıfa. Onların yanına gittiler. Dörtlü muhabbete başlamışlardı. Hasret Ali ile konuşmaya başlamıştı. Yaman ise bir yandan Elvan’ı dinliyor bir yandan da diğerlerini izliyordu. Hasret aralarına katıldıktan beri Ali’yle araları bozuktu sanki. Duygusal dünyada rakip olduklarının farkında değillerdi henüz. Özellikle Yaman Ali’ye fazlasıyla sinir oluyordu. Ama kendini zor tutuyordu. En yakın arkadaşını kıskanıyordu apaçık. Söz konusu Hasret olduğu için Ali’yi düşünmesi imkansızdı. Artık Elvan’la bile ilgilenmiyordu. Her şeyi Hasret’e göre planlıyor onunla daha fazla zaman geçirmek için elinden geleni yapıyordu. Birbirlerine alışmışlardı. Zaman geçtikçe daha da yakınlaşıyorlardı. Ama Yaman hala Ali kadar ilişki kuramıyordu Hasret’le. Bu biraz da kişiliğiyle alakalıydı aslında. Laubali olamazdı. Hasret açısından bakıldığında Yaman’ın en çok bu yönünü seviyordu. Ağır başlı ve ciddi tavırlarına bayılıyordu adeta. Aslında yalnızca bu yönüyle değil bütünüyle vazgeçilmezi olmuştu Yaman.


    Son zamanlarda eve gittiğinde annesiyle konuşmaktan kaçıyordu Hasret. Oysa eskiden gece yarısına kadar annesiyle beraber oturur, onunla her şeyini paylaşırdı. Ama artık yalnız kalmak, odasına çekilmek istiyordu. Annesine hiçbir şeyden bahsetmiyordu. Hazır değildi çünkü. Eve gelir gelmez yemeğini yiyip, annesiyle yüzeysel konuşmalar yapıp, ders çalışma bahanesiyle odasına kapanıyordu. Orası onun mabedi gibiydi. Yaman’la buluşma noktalarıydı. Uyuyana kadar Yaman’ı düşünüyordu. ama mutluluğu kadar can sıkıntısı da artıyordu günden güne. Yaman’ı anlayamıyordu. Bazı zamanlar oldukça yakın, sıcak davranırken çoğu zaman ilgisiz birisi olabiliyordu. Ama ne yaparsa yapsın sevgisinde azalma olmuyordu. Ne kadar üzülse de daha çok seviyordu onu. Yaman onun hayatında bir dönüm noktası olmuştu. Artık çok farklı bakıyordu dünyaya. Yaşamına anlama veren oydu. Her şeyini ona bağlamıştı. Hayatı pahasına da olsa ondan vazgeçmeyecekti. Ve yine uykusuna yenildi yarın onu görme umuduyla gözlerini kapadı.


    Ertesi gün sınıfa girdiğinde Elvan sırasına oturmuş masasındaki güle bakıyordu. Hasret’i görünce gözlerinin içi parladı. Daha fazla uzatmadan görevini yapacaktı. Pat diye de konuya girmek istemiyordu ama önceden kendi kendine hazırladığı konuşmayı unutuyordu neredeyse. Ali hakkında ne düşünüyorsun diyerek başlayıverdi. Hasret bu soru karşısında afallamıştı ve sadece iyi bir insan diyebilmişti. Ali hakkında kendi kendine bile pek düşünmemişti, şimdiyse Elvan’la oturmuş karşılıklı düşünüyorlardı. Hasret’in cümleleri hep yüzeyseldi. Sanki Elvan’ı başından savmaya çalışıyordu. Ali’nin onun gözünde sıradan bir arkadaş olduğu açıktı. Elvan bunu anlamıştı ve Hasret’in şüpheci tavırlarından kurtulmak için Yaman’ı da aynı şekilde sordu. Olayı genel bir sohbete dönüştürmek istiyordu. Sıra Yaman’a gelince Hasret’in dili tutulmuştu sanki. Soru aynıydı ama cevap vermek bu sefer kolay değildi. Yaman onun için birkaç cümlelik, kısaca anlatılacak birisi değildi. Elvan karşısında bocalamamaya çalışıyordu. Cümlelerini sadeleştirerek kullanıyordu. Açık vermemek için uğraşmıştı baya ama sonuç iyiydi. Elvan kafası karışık bir biçimde yanından ayrıldı. Ne Yaman ne Ali gelmemişti hala. Hasret masasındaki gülü alıp bahçeye çıkıyordu. İçi daralmıştı birden. Elindeki çiçek ilk defa canını sıkmıyordu hatta güç veriyordu ona. O gülleri koyanın Yaman olmasını hayal ediyordu. Onun da kendisini seviyor olmasını diliyordu. Tek başına dolaşırken yılın ilk karı yağmaya başladı. Yavaş yavaş, kendini hissettirmeden iniyordu gökyüzünden. Yeryüzündeki tüm kötülükleri örtmek istercesine kapaklanıveriyordu yerlere. Çok sevinmişti buna Hasret. Keşke yanında Yaman’da olsaydı. Bu anı beraber yaşamak isterdi. Ve birden arkadan gelen bir günaydınla irkildi. Yaman arkasında beliriverdi. Beraber yürümeye başladılar. Kar daha da hızlı yağmaya başlamıştı. Yaman’ın Hasret’le ilgili fikirleri değişmeye başlamıştı son günlerde. Hasret’e olan ilgisini gizlemiyordu artık, gizlemek istemiyordu. Ali’nin davranışları bunda etkiliydi ama sadece kıskançlık yüzünden değil, bu duyguyu artık daha fazla içinde tutamayacağından, her şeyi anlatacaktı. Sonu ne olursa olsun onu seviyordu. Ama tüm bunlardan önce Ali’yi halletmesi gerekiyordu. Eğer tahminleri doğruysa sonuna kadar savaşacaktı. İlk fırsatta konuşmaları gerekiyordu. Derse başlamak üzereydiler ki sınıfa çıktılar. Sıkıcı bir elli dakikadan sonra Yaman Ali’yi gördüğü yerde yakaladı, konuşmaları gerektiğini anlattı. Diğer derse kalamadılar. Kızlara hoşça kal deyip çıktılar. Yaman her zamanki gibi ciddi duruyor, Ali ise sorgulayıcı gözlerle bakıyordu. Yaman konuyu nerden açacağını bilemedi. “Hasret’e karşı ne hissediyorsun?” diyebildi. Ali de birden ciddileşti, soruyu hiç beğenmemişti. Aynı ciddiyetle: “Bu ne demek şimdi benim hislerim seni bağlamaz.” dedi. Yaman iyice sinirlendi Ali’ye saldırmamak için yumruklarını sıkıyordu. Hakaret dolu bir konuşmadan sonra kapışmaya başladılar. Tekmeler yumruklar havada uçuşuyordu. Hala okulun kampüsündeydiler ve güvenlik görevlileri müdahale etmişlerdi. Gençleri ayırıp okuldan çıkardılar. Onlar da biraz sakinleşmişlerdi. Yaman yine duramadı ve ; “Hasret’le bir daha konuşmayacaksın” dedi. Ali’de aynı tavırla “Ben Hasret’i seviyorum dedikten sonra Yaman bir yumruk indirmişti suratına. Karşılıklı kavga devam ederken bir yandan da ağır laflar söylüyorlardı birbirlerine. Bu sefer kimse ayırmadı onları. Yüzleri kan içinde kalmıştı. gözlerinden de nefret okunuyordu. Ali Hasret’inde onu sevdiğini söylemişti. Hatta bundan emindi ve Hasret’e açılacağını bile söyledi. Yaman’la Hasret’i düşünemiyordu bile. Bu yüzden dalga geçiyordu Yaman’la. Konuşmaları gittikçe seviyesizleşiyordu ve uzatmadan aynı nefretle birbirlerine bakıp ayrıldılar. Yaptığı şeyden pişmanlık duymamıştı Yaman. Öfkesi biraz olsun dinmişti. Ali’nin itiraflarına şaşırmamıştı. En azından emindi artık. Bu doğrultuda kararlar almalıydı. Hasret’i kimseyle paylaşamazdı. Ama ilan-ı aşk konusunda kendine güvenemiyordu. Tamam onunla bir birliktelik istediğini söyleyebilirdi peki ya sonrası? Bu büyük sorumluluk gerektiriyordu. Hasret gibi birisini tanıyabilecek miydi? Onu hep mutlu etmek istiyordu, onunla mutlu olmak. Hayatı paylaşmaya değer kişiyi bulmak kolay değildi. Ve kendisi bulmuştu hiç şüphesiz kaybetmeyi göze alamazdı. Tereddütler Hasret’in ona karşı tutumlarından kaynaklanıyordu. Hasret son derce sakin ve duygusaldı. İçinde bir sürü şey yaşasa da dışa vurmuyordu. Dışardan bakıldığında Yaman’a karşı olan hisleri arkadaşça görünüyordu ama arada da ona çok değer verdiğini gösteriyordu. Çoğu zaman bakışlarıyla her şeyi anlatıyordu. Yaman bunları sezdiğinde içi içene sığmıyordu. Kendisi de bir şeyleri ifade etmek istese de yapamazdı, o sert kabuğunun içinde duygusal kişiliği vardı aslında Hasret’i inanılmaz derece de sevse de belli etmiyordu. Çekingen bir insan değildi aslında ama Hasret’e gelince adeta karakteri değişmişti. Eskiden olsa hiçbir şey için fazla düşünmez, canının istediğini yapardı. Kısa sürede olgunlaşmıştı, üniversite hayatının bunda etkisi büyüktü. Kendi ayakları üzerinde durmaya başlamıştı. İnsanları daha iyi tanıyordu artık, en büyük kazığı en yakın arkadaşından yemişti. İnsanlara öyle çabuk güvenemezdi zaten, ama yaşadığı olaylardan sonra ön yargıları artacaktı. İyi bir avukat olması için tecrübede gerekti, henüz daha yolun başındaydı ama hayatında ne getireceği belli olmazdı.


    Okulda güz döneminin bitmesine az kalmıştı. Finallerin ardından uzun bir tatili hak etmişlerdi. Herkes memleketine gitmenin sevincini yaşıyordu. Yaman İzmir’e Elvan Konya’ya Ali ise Bursa’ya gidiyordu. Geçen yıl bu heyecanı birlikte yaşamışlardı. Fakat bu dönem iş değişmişti. Yaman ve Ali hiç konuşmuyordu. Elvan Ali’nin yanından ayrılmıyor, Hasret’te Yaman ile birlikte geçiriyordu günlerini. Kızlar durumu bilmiyordu ne Yaman ne Ali bir şey anlatmamıştı, onlarda üstünde durmamışlardı, herkes halinden memnundu. Ali Hasret’i görmek onunla konuşmak için her fırsatı değerlendiriyordu. Çoğu zaman Yaman’a inat için yanına gitse de onu özlemeden edemiyordu. Grupları dağılmıştı resmen, buna en çok üzülen Elvan’dı kendince Hasret’i suçluyordu, onun yüzünden bu haldeydiler. Ali her zaman suratsız geziniyordu, Yaman ise neredeyse konuşmaz olmuştu Elvan ile. Oysa geçen yıl öyle miydi hiç tam aksine hiç ayrılmazlardı onlar ile çok mutluydu Elvan onla varken kız arkadaşlarına bile ihtiyaç duymuyordu. Aslında sorunun Hasret olduğunu da bilmiyordu ve böyle düşündüğü için kızdı kendine, bir an önce bir şeyler yapıp Yaman ve Ali’yi barıştırmalıydı. Bir yandan bu problem bir yandan sınavların sıkıntısı çok bunaltmıştı, arkadaşlarına üzüldüğünden derslerine de çalışmakta istemiyordu ama bu durumu düzeltmeliydi en kısa zamanda ilk önce Ali’ye sordu ama geçiştirdi Elvan’ı, bu konu da konuşmak istemiyordu. Hiç değilse kafasını dağıtmak için Hasret’ten söz açtı, Ali buna da tepkisiz kalmıştı. Ne söylese ilgisini çekmiyordu, sürekli bir düşünme halindeydi bu hali endişelendirmişti Elvan’ı ama yapacakta bir şey bulamıyordu. Çaresiz bir şekilde zamanın çabuk geçmesini ve her şeyin eskisi gibi olmasını istedi.


    Hasret için artık bir şey ifade etmiyordu. Yaman’ı özlemek demekti ilk defa ondan uzun süreli ayrı kalacaktı. Ona öyle alışmıştı ki, neredeyse o da gidecekti. Bunu dile getiremiyordu ama böyle bir şansı olsa hiç kaçırmazdı. Yaman’dan ayrılması bir tarafa tatil boyunca evde annesi ile olacaktı. Onu uzun zamandır ihmal etmişti ve bu da dert oluyordu içine, annesine daha fazla ilgi gösterip gönlünü alması gerekiyordu. Annesi her şeyiydi onun yerini kimde dolduramazdı kimseye değişemezdi. Sonra birden abisi geldi aklına gözleri doldu, babasını kaybettikten sonra o da gitmişti bir yerlere yaşadığı acıya dayanamayarak. Şimdi ise kim bilir neredeydi. Sağ mı ölü mü onu bile bilmiyorlardı. Uzun zaman boyunca ardılar, gidebileceği bütün yere baktılar fakat bulamadılar. Bir kez daha artmıştı acıları, Hasret hala umudunu yitirmemişti, bir gün mutlaka geri dönecekti abisi onu öperek doya doya sarılacaktı. Keşke babası da terk etseydi onları, dünyanın ta öte ucuna gitseydi ama yaşasaydı. Bu acıyı hala kabullenemiyordu. Tek avuntusu ağlamaktı, göz yaşları tek tek damlarken acıları da gidiyordu sanki biraz olsun rahatlıyordu. Bu acıyı yaşamadan önce nefret ediyordu ağlamaktan Hasret. Ağlamayı acizlik sayıyordu. İnsanların kolaya kaçmak için ağladıklarını düşünürdü. Bu yüzden kendini hep tutar, sıkıntılarını içine atardı da bir damla olsun ağlamazdı. Ta ki ölümle karşılaşıncaya kadar. Sonraları adeta yardımcısı olmuştu gözyaşları. En zor anlarında ona sığınırdı. Ama artık pek uğramıyordu eski sığınağına. Hayat ona gülümsemeye başlamıştı. Hayatı sevmesi için daha çok sebebi vardı artık. Mutluluğu yakalamak ve bir daha bırakmamak istiyordu.


    Sınav dönemi başlamıştı. Herkes uykusuz ve sıkıntılı görünüyordu. Günde birkaç sınava giriyorlardı. Hasret ve Yaman çoğu derse beraber çalışmışlardı. Sınavları da iyi geçiyordu. Zaten yanında Yaman olduktan sonra her şey kolay görünüyordu Hasret’e. Nihayet sınavları bitti ve nihayet herkes yola koyuldu. Vedalaşmalar farklı farklı oluyordu. Kimisi üzgün, kimisi sevinçli oluyordu sarılırken ama dilekler benziyordu birbirine. Hasret masum çocuklara dönmüştü. Olayı abarttığının farkındaydı ama kendine engel olamıyordu. Söyleyecek söz bulamadı. Gözlerini ayıramadı Yaman’dan. Onu teselli edecek bir söz bekliyordu ama Yaman’da konuşmak yerine ona bakıyordu sadece. Sonra sarıldılar, Yaman; “Seni özleyeceğim” demişti. Hasret’te; “ Beni unutma “dedi. Ve gitmişti. Eve gelene kadar ağladı Hasret. Sanki onu bir daha göremeyecek gibiydi. Büyük bir umutsuzluk içindeydi. Bu Yaman’ın ilk gidişiydi. Ve aralarında onları bağlayacak bir bağ yoktu. Arkadaşlık… .En kutsal duygulardan biriydi ama iki insanı mekanlar farklı olsa da birbirine bağlayamazdı. Aşk dururken arkadaşlık sönük kalıyordu Hasret için. Yaman’ın sessizliği artık daha fazla acıtmaya başlamıştı. Çünkü gittikçe daha kötü bağlanıyordu. Ve onu böyle bırakıp gitse hiçbir şey yapamazdı, gücü yine kendine yeterdi, gözlerine. Ruh hali berbattı bu gece. Yine odasında yapayalnızdı. Yaman’ı düşünmek yerine onun kendisini terk edişini düşünmeye başlamıştı. Tüm bunları düşünüp Yaman’ın kendisini sevmediği kanaatini çıkardı. Öylesine daraldı ki bu fikirden eline kalemi alıp şiir yazmaya başlamıştı. Bir yandan ağlıyor bir yandan yazıyordu.


    Sonsuzluk mu adın?
    Yoksa çaresizlik misin sen?
    Öyleysen neden çıktı karşıma?
    Sevmeli miyim seni inadına, yılmadan?
    Yoksa kapatmalı mıyım kalbimi, sana ve tüm dünyaya?
    Sevmek bu kadar acıtır mı?
    Ya da sevilmeme korkusu beni senden uzaklaştıran?
    Ruhum, bedenim, tüm benliğim doluyken bu duygularla,
    Yine de bakmalı mıyım o kararan bakışlara?
    Seni gözlerinde aramak zorundayım, evet…
    Suskunluğum bitmedi, bitmeyecek
    Yakıp kavursa da sensizlik,
    Ölmek bile istesem,
    Yok yapamam, senden vazgeçemem.
    Sen benim ruhumsun, ayırırsam seni ölüm olur adı.
    Eğer yaşayacaksam seninle,
    Ya da öleceksem bile yanımda sen ol,
    Seni hissedeyim sadece,
    Ama böyle bırakma beni,
    Bak sen olmadan ölüm bile kabul etmiyor beni!...


    Biraz rahatladığını hissetmişti. Keşke Yaman’ı arayabilseydi, sesini duymaya o kadar ihtiyacı vardı ki. Ama arasa ne diyebilirdi ki? Seni merak ettim diyemezdi işte. Oysa merak ettiği tek şey oydu. Yaman ise o saatte otobüste gidiyordu. Heyecanlı ve mutluydu. Ailesi onun için çok değerliydi ve son dönemde yaşadığı karmaşalardan arınması için bu tatil iyi gelecekti. Kendisini objektif olarak değerlendirmesi şarttı. Hayatını her zaman irdelerdi. Eğer hataları varsa düzeltmeliydi. Canını en çok sıkan nokta Ali ile yaşadıklarıydı. Kendisini bu kadar kaybetmiş olmamalıydı. Öfkesine yenik düşmüştü ve öyle olunca hep pişman olurdu. Eğer Hasret’i bu denli seviyorsa bunu ona söylemeliydi. Hasret’i bırakırken çok zorlanmıştı. Onun suskunluğu çok şey anlatıyordu aslında. Bunu o an gözlerinin içine bakarken hissetmişti. Ve şimdi düşündüğü tek şey Hasret olmuştu yine. Bu kadar kısa zamanda bile özlemişti. Telefon elindeydi, aramak ile aramamak arasında bocaladıktan sonra doğru kararı verdi ve telefon kulağındaydı. Odasında uyumaya çalışırken çalan telefonu duydu ama bakmak gelmiyordu içinden. Bu saatte kim olabilirdi ki? Uzun uzun çaldıktan sonra Yaman’ın aradığını gördü ve kalbi duracaktı sanki.


    Heyecanı yüzünden konuşamıyordu. Yaman’ın sorduğu sorulara kısa kısa, kesik cevaplar verebilmişti. Kendini o kadar kötü hissettiği bir zamanda aramıştı ki Yaman duyguları yön değiştirmişti birden. Sesini duymak her şeyi unutturmuştu. “Hala otobüsteyim sıkıcı bir akşam benim için” dedi. Sonrada: “Seni özledim Hasret” diyebilmişti. Hasret tarif edilmez duygular yaşıyordu. Beklenmedik zamanda gelen itiraflarla içi titremişti. “Bende seni” diyebildi sadece. İçinde kopan fırtınalardan habersizdi Yaman. O da Hasret’in belli belirsiz kısa cümlelerini sevmişti. Her zamanki Hasret telefonun ucundaydı. Birkaç dakika konuştuktan sonra kapattılar. İkisi de öyle mutluydu ki… şimdi rahat rahat uyuyabilirdi tabi gözüne uyku girerse.
    Okula ara vermek çok iyi gelmişti Hasret’e. Evde günleri sıkıcı geçse de annesiyle olmak eğlenceliydi. Ana-kız gezip tozuyordu. İstedikleri her yere gidiyorlardı. Annesi Hasret’teki değişimler için Allah’a dua ediyordu. Kızı yeniden hayata dönmüştü. Sebebini tahmin ediyordu ama sorup da sıkıştırmak yerine, onun anlatmasını bekliyordu. Kızına biraz daha dikkat ediyordu ayrıca. Eli hep telefondaydı son günlerde. Hatta gözü, kulağı da… Mesajlaşmalar, konuşmalar anneden gizli yapılsa da, gözden kaçmıyordu. Zaten Hasret o anlardan sonra sevincini gizleyemiyordu. Annesi için büyük mutluluktu bunlar. Kızını yıllardan sonra böyle görmesi, kötü günlerinin geride kaldığının işaretiydi. Hasret o dönemi en ağır yaşayandı aralarında. Kızının düzeleceğine dair umudu gittikçe azalmıştı annesinin. Ama gördükleri şok etmişti onu. Şüphesiz aşktı buna izin veren. Kışın ayazında bile dalları tomurcuklandıran aşk. Sonra kendi sevdası geldi aklına. Yıllar önce doya doya yaşamıştı bu duyguyu. Şimdi Hasret’te kendini görüyordu. Kızı kendine benziyordu. İçi içine sığmamıştı onun da. Kocasını bir başka sevmişti. Hayatını ona adamıştı. Pişman olmamıştı geçen yirmi beş senede. Çocukları ve kocasıyla mutlu olmuştu hep. Şimdi o anlar canlanıyordu gözünde. Evlendiği ilk gün, çocuklarının doğum anları, okula başlamaları, ortaokul, lise derken her zaman yanında olan gücünü aldığı evinin direği. Onu hep mükemmel kabul emişti her dönemde, üzmemek için çabalamıştı hep, kötü günlerde eksik olmamıştı yanından, iyi zamanlarda paylaşmışlardı mutluluğu. Ve kendini hep şanslı hissetmişti. Ölümüne sevdiği kocası ve çocukları. Bir kadın daha ne isteyebilirdi ki hayattan? Her şeyleri tamdı, ne maddi yönden bir sıkıntıyla karşılaşmıştı ne de manevi yönden bir yıkım yaşamıştı. Kocası güvenini hiç sarsmamıştı. Hep olması gereken en güzel şeyi yapar, karısını da çocuklarını da hayran bırakırdı kendine. Bunları düşünürken içi sızlamıştı, yıllar öncesi hep mutluluk, başarı, sevinç doluydu hatıraları. Bunlardan sonra gelen acı dolu anlar canlanıyordu şimdide. Yaşadıkları ani ölüm, anlatılamaz bir mahvoluştu ama bunun ardından uğradığı ihaneti öğrenmesi çok daha kötüydü. Yediği iki darbe hayatını öyle değiştirmişti ki eski halinden eser yoktu. Her şeyini kaybetmişti. Kocasının ölümü, ardından bıraktığı ihanetin ezikliği ve oğlunu yitirmesi. Canını alsalardı keşke de bunları yaşamadan ölseydi. Oğlunun gitmesiyle canından can kopmuştu zaten. Evlat acısını da yaşamıştı ki onu arayıp da bulamamak ölümden beter olmuştu. Hayata dair umudunu yitirmişti bundan sonra. Hasret’i bile gözü görmüyordu. Yanında bir tek o kalmıştı. Canının son parçası oydu. Gözünün önünde eriyip bitmesine katlanamıyordu. Ne yaptıysa kızını hayata bağlayamamıştı. Artık kendini tanıyamıyordu çıldırmak üzereydi ve psikolojik danışma almaya karar verdi. Yaşadığı tüm acıları anlatırken rahatlıyordu biraz. Uzun bir tedavi dönemi geçirdi ve görüşmeleri bittiğinde büyük değişmeler görmüştü kendisinde. Umudunu kaybetmemeyi öğrenmişti. Ona muhtaç olan korumasız yavrusu, Hasret’i, için bırakmayacaktı hayatı. Diğerleri gibi yalnız bırakmayacaktı onu. Ömrü yettiği sürece kızının düzelmesi için uğraşacaktı. Çünkü o anneydi, nefes alması için önce kızını yaşatacaktı.



    Tüm bunları düşündükten sonra şimdiki hallerine bir daha sevinmişti. Hasret’i gülüyordu artık kötü anılar geride kalmıştı. Kızından aldığı güçle daha sıkı tutunuyordu hayata. Güzel günler vardı önünde. Hasret mutluluğu yeniden yaşatacaktı annesine. Tüm kalbiyle buna inanıyor ve sabırsızlıkla bekliyordu.


    Hasret bu arada sevinçten uçuyordu. Yaman’la ilişkileri farklı bir boyuta taşınmıştı. Her gün konuşuyorlardı. Birbirlerini tam anlamıyla tanımaya yeni başlamışlardı. Özellikle mesajlaştıklarında birbirlerine karşı tutumları değişiyordu. Farklı konudaki sohbetleri uzadıkça uzuyordu. Özellikle Yaman Hasret’le ilgili düşüncelerini söylerken, ondan hoşlandığının sinyallerini veriyordu. Sürekli bir mükemmeliyetten bahsediyordu. Açıkça ifade etmese de mükemmel olan Hasret’ ti. En güzel sözcükleri ona söylemek istiyordu ama hep bir bahane bulması şarttı. Ama artık kendisini engellemek istemiyordu. Hasret’ten ayrılınca ona aşık olduğunu çok daha iyi anlamıştı. Deli gibi özlüyordu şimdi. Bir an olsun çıkmıyordu aklından. Artık daha fazla dayanamayacağını anlamıştı. İstanbul’a gider gitmez onu görecekti ve sevgisini dile getirecekti. Sonrasını düşünemiyordu. Çünkü düşündükçe içinden çıkamıyordu. Bu denli yakınlaşmaları bir fırsattı. Daha da bekleyemezdi.


    Beklenen an gelmişti. Otobüs garında dakikalar geçmek bilmiyordu. Çok az zaman sonra Yaman’ı görecekti. Nasıl oldu bilmiyordu ama Yaman onu görürse çok mutlu olacağını söylemişti. Oda hemen çıktı tabi. Onu hiç geri çevirebilir miydi? Ve en çok istediği şeyi yine Yaman yapmıştı. Onu bir an önce görmek için ne istese yapabilirdi ama hiçbir şey yapmadan onun isteğiyle şu an buradaydı ve bekliyordu. Bu müthiş bir şeydi. Nihayet otobüs geldi. Otobüsten inen Yaman’ın gözleri Hasret’i arıyordu. Bulduğunda adımlarını hızlandırdı ve sarıldılar. Böyle sonsuza kadar kalsalardı keşke. Öyle içten, öyle sevgi doluydu ki ikisi de sanki yıllardır birbirlerini görmemişlerdi. Özlemek ve özlenmek… karşılıklı yaşandığında mesafeler kaybolurdu ama yine de iki yürek dayamazdı buna. İnsanın sevdiğiyle beraber olasının yerini hiçbir şey almıyordu. Ne ailesi, ne dostları bu boşluğu dolduramazdı. Bunları bırakıp Hasret’le konuşmaya başladı. Geldiği için teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. Ellerinde bavullar vardı, oldukça yorgun olmasına rağmen yurda gitmek istemiyordu. Hasret’i görmek her şeye değerdi elbet. Bir yere oturdular ve çayların gelmesini beklerken sohbete daldılar gene. Yaman İzmir’i anlatıyordu hatta anlata anlata bitiremiyordu. Hiç gitmemişti Hasret oraya. İlgiyle dinliyordu Yaman’ı. Sonra ailesinden bahsetmeye başladı. Onlardan bahsederken sesi titriyordu. Çok değerli oldukları belliydi. Mutlu bir ailesi vardı. Hasret bunu düşününce bir an üzülür gibi oldu. Babasını düşünmek istememişti ama yine gelmişti aklına. Yüz ifadesi değişti birden. Yaman fark ettiğinde aynı şeyin bir kez daha olduğunu hatırlamıştı. Hasret’te bilmediği bir şeyler vardı onu üzen. Ve bunun ailesiyle ilgili olduğunu anlamıştı. Hasret’i daha fazla üzmek istemiyordu ama öğrenmeden içi rahat etmeyecekti. Ciddi bir ifadeyle; “Neyin var?” dedi. Hasret geçiştirmeye çalışsa da Yaman kabul etmiyordu. “Seninle ilgili her şeyi bilmek istiyorum, daha fazla saklama, sorunlarını benimle paylaş” demişti. Hasret ise tutamayacaktı artık ve anlatmaya başladı. Konuşurken zorlanıyordu, kelimeler çıkmıyordu ağzından. İki yıldır yaşadığı her şeyi anlattı. Ve yine tutamamıştı gözyaşlarını. Öyle masum, öyle çaresiz duruyordu ki Yaman’ın içi parçalanmıştı. Elini tuttu; “Ağlama, tamam her şey bitti artık ben varım. Hasret bunları duydukça daha bir sıkı kavrıyordu avucundaki eli. İlk defa bu kadar yakınındaydı. Teninin sıcaklığını hissediyordu. Söylediği cümleler içine işliyordu sanki. Ve onunla güven kelimesi yeniden anlam kazanmıştı. Sonuna kadar elini tutabilirdi. Hayatı onunla paylaşmak istiyordu. Her anını onunla tamamlamak ve eksiksiz yaşamak. Tüm bunları verebilir miydi Yaman? Adı ne olursa olsun yanında olsun yeterdi. Arkadaş, dost, sevgili… Her haliyle değerliydi onun için. Herkesten, her şeyden çok seviyordu. İyi ki vardı, iyi ki onunlaydı.


    Hasret sakinleşmişti biraz. Yaman kafasını dağıtmak için elinden geleni yapıyordu. Onun ağlamasına dayanamamıştı. Öyle narindi ki onu asla incitmemeliydi. Yaşadığı şeyler çok ağırdı ki şimdiye kadarki durumuna hak veriyordu. Onun yerinde olmak istemezdi. Böylelikle bir daha sevinmişti. Kimsesi yoktu, korumaya muhtaçtı Hasret. Ona sahip çıkacaktı. Mutlu olmayı hak ediyordu. Artık kaybedecek zamanı kalmamıştı. Her şeyi ayarlayıp bir an önce konuşmasını yapmalıydı.


    Hafta sonu geçmişti ve ertesi gün okul açılıyordu. Hasret sabırsızlanıyordu. Nasıl geçirdiğini bilemedi o Pazar gününü. İçi içine sığmıyordu. Gözünü bile kırpmadığı bir gece geçirmişti. Kalktığında yorgun hissediyordu kendini. Zar zor kahvaltı edebildi, içinde bir sıkıntı vardı tarif edemediği. Bastırmaya çalışıyordu, biraz annesiyle konuştu, hazırlandı ve çıktı. Havada güneş vardı, bir hayli soğuktu ama insanın içini ısıtmaya yetiyordu. Hasret’i de olumlu etkilemişti havanın tazeliği. Neşesi yerine gelmişti biraz. Okula gider gitmez gördüğü arkadaşlarına günaydın demişti. Özlemişti bu ortamı. Bir hayli kalabalık vardı. Cıvıl cıvıl sesler yükseliyordu bahçeden. Arkadan Elvan’ın sesini duydu, doya doya kucaklaştılar. Elvan: “sende bir değişim var, tatil yaramış güzelleşmişsin canım” dedi hasret yaşadıklarını, Yaman’ı düşünümce gülümsemişti. Burada zaman kaybetmeden sınıfa çıkmaları gerekiyordu. Elvan’ı adeta sürüklüyordu. Koştur koşt
    avatar
    1001060038


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 20/12/10

    HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM Empty Geri: HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM

    Mesaj  1001060038 Salı Ara. 21, 2010 6:21 am

    sınıfa çıktılar. Ama beklenen kişiler daha gelmemişti. Ne Yaman ne Ali… Sonra Hasret sırasına yöneldi ve şaşkınlığını gizleyememişti. Sırasında, gülü her zamanki yerindeydi fakat yalnız değildi bu sefer bir zarf vardı yanında. Üstünde adı yazılıydı el yazısıyla. Bir hamleyle aldı eline ve okumaya başladı:


    “Hasret…
    Aşk seninle anlam buldu. Dile getiremediğim sevdamsın bunca zaman. Sana olan hislerimi anlatmaya kelimeler yetmedi. Ve bugüne kadar sana verdiğim güllerle halimi anlatmaya çalıştım, ama nafile. Beni ne kadar geri çevirsen de senden ve seni sevmekten vazgeçemem. Sen benim uğurumsun. Sen olmadan yaşamak istemiyorum. Öyle işledin ki içime gidersen, nefes bile alamam. Hayatımın ker anını sana göre ayarladım, sana adanmamış bir ömrü istemem. Eğer benimle bu yolculuğa çıkmazsan bunu bir daha asla başaramam. Şimdiye kadar bunu kimse bilsin istemedim. Ama sen yeter ki evet de bunu tüm dünyaya haykırmaya hazırım. İstediğim şey bana bir şans vermen. Ama kendimi sana tam olarak ifade edemiyorum. Lütfen beni bu kağıda mahkum bırakma. İzin ver sana sana kendimi anlatayım. Beni bir kez olsun bekle ve kim olduğumu gör. Eğer gelmezsen cesaretimi tamamen kaybedeceğim ve karşına çıkmaya yüzüm olmayacak. Beni sırf merak ettiğin için gelsen bile gel. Okul çıkışında sahile in ve sadece bekle. Karşına çıktığımda her şeyi anlayacaksın. Hasret’le bekliyorum…”


    Okuduklarına inanamamıştı, sonra yavaş yavaş kendine geldi. Ne hissettiğini bilmiyordu. Kimdi bunları yazan? Gitmeli miydi? Yaman’ı düşündü sonra. O olabilir miydi, ama gülleri düşününce bu ihtimalden vazgeçti. Senenin başından beri her gün bir gül bulmuştu masasında. Yaman’la arkadaşlık ilişkileri bile çok sonradan başlamıştı. Yaman onu bu kadar sevmiş olabilir miydi? Hayır. Öyleyse kimdi bu? Sadece merak ediyordu. Yaman’dan başka kim olursa olsun umurunda değildi. Tüm sevgisini Yaman’a vermişti. Kesinlikle gitmeyecekti. Ama bu iş canını sıkmıştı. Bunca zamandır pes etmeyen bir aşık mıydı yoksa dalgamı geçiyordu birisi? Eğer ciddiyse tırsmaya başlamıştı. Sevgisine karşılık bulamayan insan, o hırsla her şeyi yapabilirdi. Aşktı bu, insana en deli şeyleri bile yaptırabilirdi. Merakın yerini korku almaya başlamıştı. Bunu kimseyle paylaşmak istemiyordu. Özellikle Yaman’a hiçbir şeyi hissettirmemeliydi. Bu yüzden o gelmeden gitmeliydi. Mektubu ve zarfı alıp hızla çıktı sınıftan, hiçbir şey anlamadan bakan Elvan’ı bile duymadı. Yaman’la karşılaşmamak için kimseye bakmadan koşa koşa çıktı okuldan. Bu saçmalığa çok sinirlenmişti. Aslında merak ediyordu ama giderse yanlış anlaşılacağını bildiğinden gitmedi. Yolunu tamamen sahilden çevirdi yürümeye başladı. Kendini dinlemeye ihtiyacı vardı.


    Okul bahçesine girmişti nihayet. Küçük planının yankılarını az sonra görecekti. Hasret’in ne yapacağını merak ediyordu. Sınıfa girip direkt sıraya odaklanmıştı, mektubun yerinde yeller esiyordu ama Hasret ortada yoktu. Masadaki güle dokunmamıştı bile. Tüm bunları Hasret’i denemek için yapmıştı. Senenin başından beri istisnasız herkesten önce gelip, çiçeği bırakıp tekrar gidiyordu. Hasret’i tanımıyordu henüz ama hoşlandığı kızla ilgili merakını böyle gidermek istemişti. Fakat Hasret, hep beklediği, istediği tepkiler vermişti. Gittikçe daha da sinirlenmesi hoşuna gidiyordu. Basit bir kız değildi Hasret. Bunu anlamıştı ama henüz hedefine ulaşmış değildi. Bunu yapmaya devam etti. Asıl önemlisi bundan sonrasıydı. Eğer gizli hayranıyla tanışmaya gelirse ikisi de kaybedecekti. Onu ne kadar severse sevsin, karşısına her çıkan erkeğe şans dağıtan birisi, sevgilisi olamazdı. Aslına bakarsa emindi Hasret’ten. Güveni tamdı. Yine de içinden gelen sesi dinleyip böyle bir şey yapmıştı. Hasret’i okulda göremeyince tereddütleri artmıştı. Böyle kaçıp gitmesinde bir şey mi vardı? Bunu kendisine anlatmasını bile bekleyebilirdi. Zaman geçmek bilmiyordu. Biran önce yanıldığını anlayıp, rahatlamak istiyordu. Gidip Elvan’la konuştu. Dolaylı olarak Hasret’i sordu. Elvan olayı tüm şaşkınlığıyla anlatmıştı. Merakı bir kat daha artmıştı ama beklemekten başka yapacak bir şey yoktu. Çıkışta adeta fırladı sınıftan. Yürürken adımları geri geri gidiyordu. Çünkü Hasret’i orda görürse ne yapacaktı? Ona olan sevgisini mi bitirecekti yoksa? Bunu yapacak gücü kendisinde bulamıyordu. En iyisi hiçbir şey düşünmeden yürümekti. Dediği yere gelmişti ama Hasret ortalarda yoktu. İyice baktıktan sonra derin bir oh çekti. Her şey bitmişti işte. Aşık olduğu kız bildiği gibiydi. Böyle bir oyun yaptığı için pişman olacaktı neredeyse. Sonuç olarak mutluydu ve diğer gelişmeler için düşünmeye başlamıştı.


    Ertesi gün bu işi tamamen halledecekti. Bir demet gül almıştı gitmeden. Çok mutluydu. Hasret’i gördüğü yerde verecekti, ilan-ı aşk ederken. Okul bahçesinde gözleri onu aradı, orda olmadığına göre sınıftaydı. Sınıfa çıktı, orda da yoktu. Ders neredeyse başlayacaktı, hiç bu kadar gecikmezdi. Hayır bugünde gelmemiş olamazdı. Derhal sınıftan çıktı, Hasret’i arıyordu. Telefon çaldı çaldı açan yoktu. İyice merak etmişti. Elinde güller öylece kalakalmıştı. Görenler cins cins bakıyordu. Telefonunu neden açmıyordu, niye gelmemişti? Hiçbir şey düşünemiyordu sonunda okulda çıktı. On beş dakika yürümüştü ki Hasret karşısında beliriverdi. Afalladı birden, hazırlıksız yakalanmıştı. Elinde güller birbirlerine bakakaldılar. Niye geciktiğini sordu Yaman. Geç kalmışım bugün dedikten sonra güllere alıcı gözle baktı ardından; “Bunlar da nerden çıktı” demişti. Yaman o an o soruyu bekliyordu, tüm cesaretini toplayarak; “Senin için gül güzeli” diyebildi. Hasret’teki şaşkınlık görülmeye değerdi. Hiçbir şey söylemiyordu, dili tutulmuştu sanki. Yaman: “Ne duruyorsun alsana” dedi. Hasret kendine gelmeye çalışıyordu gülümseyerek aldı gülleri. Yaman’da gözlerinin içine bakarak içindekileri söylemeye başlamıştı. Öyle güzel konuşuyordu ki Hasret çok duygulanmıştı. Yaman’ın seni sonsuza kadar seveceğim, aşkım olur musun sorusuna; evet, evet, evet demişti. Birbirlerine sarılırken gülüyordu ikisi de. Okuldan ayrıldılar, bu günü beraber geçirmeliydiler. İkisinin de hayali buydu ve gerçek olmuştu. Birbirleri için doğru insan olmalıydılar. Aşk aynı zamanda fedakarlık gerektiriyordu. Beraber çıktıkları bu yolda, daima beraber yürümek istiyorlardı, her şey istedikleri gibi gidebilir, mutluluğu paylaşabilirlerdi ta ki ölüm ayırana kadar…


    Her şey onlar için farklıydı artık. Yaşadıkları şehir bile. İstanbul ayrı bir güzeldi. Kızkulesi, Adalar, bambaşkaydı gözlerinde. Akşama kadar birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı. Hasret’in uzun zamandır yapmadığı şeyleri yaptırıyordu Yaman. Kaçırdığı şeyleri yaşatmalıydı ona. Lunaparka bile gittiler. Hasret orda çocuklaşmıştı adeta. Yaman onu izlerken Hasret’e benzeyen kızlarını hayal etmişti. Bir yandan kendine gülse de sevmişti bu fikri. Okulu bitirir bitirmez evlilik teklifini yapacaktı. Önlerinde kocaman iki yıl vardı, onu hiç ayırmayacaktı yanından. Birbirlerine karşı dürüst olmalıydılar. Her şeyleri paylaşıyorlardı, gizli saklı bir şey kalmıyordu aralarında. Günün yarısında beraberdiler ama gece olunca hasret başlıyordu, telefonlar hiç susmuyordu. Sabaha kadar konuştukları bile oluyordu bazen. Hasret çoğu zaman annesine yakalanıyordu, utanıp da yüzü kızardığı için annesi anlamıştı durumu ve Hasret mutluluğunu paylaşmak istemiş, her şeyi anlatmıştı. Ardından annesinin sorduğu sorulara olması gereken cevapları vermişti. Ama annesi sürekli yeni sorular sorup, çocuğu tanımaya çalışıyordu. Fena sayılmazdı Yaman. Hem Hasret’i bu kadar sevip, mutlu etmesi her şeye değerdi ama diğer özelliklerini de es geçemezdi. Düzgün bir insana benziyordu, zaten hukuk fakültesinde okuyup bu denli başarı göstermesi, son derece bilinçli olduğunu gösteriyordu. Ama içinin rahat etmesi için Yaman’la tanışmaları şarttı. Kızını emanet ettiği delikanlıyı yakından tanımalıydı. Hasret bu fikre sevindi. Yaman’da mutlu olmuştu ama biraz çekiniyordu. Onun da kızı gibi sevgi dolu, sıcak bir insan olduğunu düşünüp, kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Ve bu buluşma gerçekleşti. Bir hafta sonu evlerine gidecekti Yaman. Baya heyecanlıydı. Hasret gidip sokağın başından almıştı sevgilisini. Onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Annesinin Yaman’la ilgili düşüncelerini falan söylüyordu. Ama müstakbel annesini görmeden, konuşmadan rahatlayamayacaktı. Nihayet kapıdaydılar. Kapıyı açan annesi ilk görüşte beğenmişti Yaman’ı. Kızının yanına yakışıyordu. İçeriye girip, konuşmaya başladılar. Hasret korkmaya başlamıştı annesi hiç susmayacak diye. Bu kadar soruyu nerden buluyordu bu kadın? Kırk yıl düşünse öyle şeyleri merak etmezdi. Ailesini araştırıyordu şimdide. Yaman’ın hali komik görünüyordu. Dört büklüm bir biçimde sorguya çekilen bir suçlu gibiydi. Hasret içten içten gülüyordu ama birde kendini onun yerine koymuştu. Yaman’dan bin kat daha komik olacağı kesindi. Artık İzmir’i görmeyi çok istiyordu. Annesi izin verirse yaz tatilinde gidecekti. Yaman’ın ailesini görmek istiyordu. En çok da babasını. Acaba onu biraz olsun babasının yerine koyabilir miydi? Yıllardır mahrum olduğu baba şefkatinin yerini hiç olmazsa sevgiyle doldurabilir miydi? Tüm bunları düşünürken mutfakta bir şeyler hazırlıyordu Yaman için. Sonra onu istemeye geldikleri günü hayal etmek istedi. O anı yaşamak için her şeyini verebilirdi. Saatler geçti neredeyse akşam olmuştu. İlk başlarda oldukça gergin olan Yaman, ortama alıştıkça neşelenmişti biraz. Hem Hasret’i hem annesini güldürüyordu. Yaşadığı komik anıları anlatıyordu. Çocukluğunu, lise yıllarını, ailesini. Öyle açılmıştı ki diğerlerine sıra vermiyordu pek. Annesi Yaman’ın bu yönünü daha bir sevmişti. Hasret onun yanında çok mutluydu. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu ona bakarken. Kızını hayata döndüren bu delikanlıyı ne kadar sevse azdı. Yaman gittiğinde olumlu şeyler söylemişti kızına. Fazla da uzatmadı ama yine de dikkatli olmasını tembih etmişti. Yaman’ın annesinden geçer not almasıyla. Rahatlamıştı Hasret. Tam tersi olacak diye korkmuştu. Annesi ilişkilerine karşı çıksa ne yapardı bilmiyordu ama her şey yolundaydı şimdilik. Bu durumun bozulmaması için dua etti yatarken. Gelecek güzel günlerin hayaliyle uykuya daldı nihayet.


    Okula giderken artık önce Yaman’ı bekliyordu. Sevgilisini beklerken çabuk geçiyordu zaman. Yaklaşık yarım saat yürüyorlardı beraber. Gün geçtikçe daha da bağlanıyorlardı birbirlerine. Okulda da aynıydılar. Hiç ayrılmıyorlardı. Sınıftakiler kıskanıyordu şüphesiz. Özellikle Yaman’dan hoşlanıp da yüz bulamayan kız arkadaşları, nefret ediyordu Hasret’ten. Sinsi sinsi durdu, turnayı gözünden vurdu diyorlardı. Sınıfın en gözde çiftiydiler. Yaman oldukça romantik olan kişiliğini bazen okulda gösteriyordu. Çok ince şeyler düşünmesi, o kızları çatlatıyordu kıskançlıktan. Onlar bir tarafa bu duruma asıl kahrolan Ali’ydi. Yaman onu elinden almıştı ama sesini çıkaramamıştı. Hasret’in gözünde kötü olmaktansa bu duruma katlanmayı seçmişti. Hasret eninde sonunda ona dönecekti, dönmeliydi. Bu duruma ses çıkarmıyordu ama içinde fırtınalar kopuyordu. Hasret’e olan aşkını nefrete dönüştürmek istiyordu. Elinden geldiği kadar görmemeye çalışıyordu. Sınıf dar olmuştu iyice artık. Okula gelmek bile istemiyordu artık. Dersleri, diğer arkadaşları umurunda bile değildi. Elvanla bile konuşmak istemiyordu. Ağır bir bunalım geçiriyordu. Hasret’ i çıkaramıyordu aklından. Neden yamanı seçmişti, hiç mi değeri yoktu onun içi. Sonra tüm suçu kendinde buluyordu. Keşke her şeyi anlatsaydım diyordu. Karşısına çıksaydım. Neden anlamadı beni onu bu kadar severken. Yaman onu bu kadar mutlu edemezdi. Ne yaman ne başkası onu kendisi kadar sevemezdi. Hasret’ i alacak gücü kendinde bulamıyordu. Karşısına çıkmaya bile cesareti kalmamıştı. Hem ne değişecekti ki? Belki gerçekten mutluydu. Halinden gayet de memnun görünüyordu. Yaman’ ı ne kadar da seviyordu. Bunu her gördüğünde inanılmaz bir acı saplanıyordu yüreğine. Çok zor dayanıyordu buna. Çaresizliğinin sebebini Yaman’a yüklüyordu. Ondan arta kalan tek duygu nefretti. Hatta bu bile az kalır içindeki duyguları anlatmaya. Bazen onu öldürmek istiyordu. Yok etmek. Hayatta en değerli varlığını almıştı elinden. Yaşamaya hakkı olmamalıydı. Daha ne kadar böyle gidecekti? Bazen her şeyi bırakıp gitmek istiyordu. Başını alıp gitmek, dünyanın öbür ucuna. Ama nereye giderse gitsin, kendinden kaçamazdı. Her yerde Hasret’i görecek, herkesi ona benzetecekti. Ama başka çaresi yoktu. Son noktaya gelene kadar bekleyecekti. Hasret’in ona gelmesini bekleyecekti. Onu kaybettiğini anladığı zaman, hiçbir şey tutamayacaktı onu artık.


    Mutluluk her zaman göreceliydi. Kimileri hiç olmadıkları kadar mutluyken, birilerinin hayatları kayıyordu aynı sebepten. İnsanın önündeki seçenekler çoğaldıkça, farkında olmadan yaptığı tercihler sonucunda, kimilerini hayata bağlıyor, kimilerini ise ölüme terk ediyordu. Aşk bu kadar acımasız olmak zorunda mı? Sevgi kadar masum bir şey neden insanları yok ediyordu? Doğanın kanunuydu galiba bu. Ama insan hırslarına yenilirse, bunun bedelini kim ödeyecekti? Doğadaki asıl kanunlar gerekeni yapardı sadece, onlar için kim sevmiş, kim sevilmemiş ne fark ederdi, var olan fail ve maktuldü. Olması gereken olurdu. Ve biri toprağa biri demir parmaklıklara mahkum olurdu, böyle biterdi hikaye. Hayat Ali’ye neden şans vermemişti. Yaman’dan çok daha fazla sevmişti Hasret’i. Neyi eksikti ondan? Yaman mutluyken, o kahroluyordu. Gün geçtikçe daha kötü oluyordu. Yaşamaktan bıkmıştı artık. Duygularını da kaybediyordu yavaş yavaş. Her şeyi unutmak istiyordu, kendisini bile. Bunları yapsa da Hasret’i silemiyordu belleğinden. Neden onu bu kadar sevmişti, farkında olmadan en büyük kötülüğü nasıl yapardı kendisine insan? Onu içinden çıkarmanın tek yolu, sonsuzluğa bırakmaktı kendisini, ölmekti!


    Hasret hayatından son derece memnundu. Hayat onun için Yaman’dan ibaretti bir de annesi vardı küçük dünyasında. Geride kalan hiçbir şey umurunda değildi. Ne Aline bir başkası…


    Okulun kapanmasına az bir zaman kalmıştı. Herkesin hayatı aynıydı. Hasret mutluluğa alışmıştı fakat son günlerde korku sarmıştı içini. Bir şeyler kötü gidecek, hayatı mahvolacaktı sanki. Bu duygu öyle yerleşmişti ki içine bazen boşluğa bakıp, dakikalarca öyle kalıyordu. Annesi ve Yaman’da bunu fark etmişti. Onları endişelendirmemek için bahsetmiyordu. Ruhsal olarak kötü olduğu yetmiyormuş gibi, vücudunda da ağrılar başlamıştı. Sürekli karnı ağrıyor, kendini halsiz hissediyordu. Son günlerde iştahı da kesilmişti. Ayağa kalkmak bile istemiyordu. Okula gitmemeye karar verdi. Akşama kadar yattı. Yaman’a haber bile vermemişti. Akşama kadar aradı bir türlü ulaşamayınca, çareyi evine gitmekte buldu. Bir şey olup olmadığını öğrenmezse çıldıracaktı. Okulun bitmesini bile bekleyememiş, heyecanla evlerine gitmişti. Hasret saatlerdir uyuyordu. Yaman’ı o halde görünce annesi de korkmuştu. Gidip odasına baktı. Melek gibi uyuyordu kızı. Biraz hasta olduğunu öğrenince Yaman da rahatlamıştı. Biraz daha bekledi, Hasret’in uyanacağı yoktu ardından ayrıldı evden. Hasret o gece sabaha kadar uyumuştu. Sabah kalktığında tüm vücudunda dayanılmaz ağrılar hissetmişti. Gözlerini bile açamayacak kadar halsizdi. Annesi başından ayrılmıyordu. Onun zorlamasıyla birkaç lokma bir şeyler yedi. Kendine gelir gibi olmuştu. Biraz dolaşmak için kalktı yatağından. Odasından salona gidecekti. Yaman aklına gelince, tekrar dönüp telefonunu aldı. Kaç kere aramış, mesaj atmıştı. Hemen aradı Yaman’ı. Nihayet sesini duyunca kendine gelmişti Yaman. Sevgilisine durumu yavaş yavaş anlattı. Bir yandan da yürümeye çalışıyordu. Birden gözleri karardı ve kendini kaybetti. Gürültüyü duyan annesi koşarak odaya girdi. Hasret yere serilmiş yatıyordu. Onu öyle görünce öyle bir çığlık kopardı ki hala telefonda Hasret’e bağıran Yaman bile duymuştu. Ters bir şeyler olduğunu anladı. Hemen evden fırladı. Annesi kızının başında ağlıyordu, adeta şok geçiriyordu. Hasret’in başını dizlerine koymuş, onu uyandırmaya çalışıyordu. Ne bir ses ne de bir tepki veriyordu Hasret. Yaman gelmiş kapıyı yumrukluyordu. Onun sesini duyunca sevinmişti annesi. Kapıyı açtı, Hasret’i öyle gören Yaman delirecekti. Hemen ambulansı aradılar. Kadın hiç durmadan ağlıyordu. Yaman onu sakinleştirmeye çalışsa da yapamıyordu. Kendisi de çok kötüydü. Bir an önce doktorun bir şeyler söylemesini bekliyorlardı. Acil bölümündeydiler. Birden çok doktor gelip gidiyordu. İğne yapıldıktan sonra ayılmıştı Hasret. Onu görmek istiyorlardı. Birkaç dakika konuşabildiler ve çıkmaları istendi. İkisi de kafayı yiyecekti. Hasret’e ne oluyordu? Yarın uzman doktorla konuşunca kesin bir sonuç alabileceklerdi ancak. Zaman geçmek bilmiyordu. Sabaha kadar beklediler. Doktorun gelmesiyle bir yığın tetkik yapıldı. Tetkik sonuçları öğleden sonra çıkacaktı. Korktukları sonucun çıkmaması için dua ediyorlardı. Hasret’i odaya aldıklarında nihayet görebildiler. Annesi doya doya öpüyordu kızını. Hasret bir şeyinin olmadığını söylüyordu, iyiyim diyordu. Ama buna kendisi de inanmıyordu. Annesini rahatlatmak için gülmeyi ihmal etmiyordu. Annesi çıkmış Yaman gelmişti bu sefer. Gözlerine bakamadı Hasret. Onu görünce çok daha kötü olmuştu. Yaman’ı düşününce bir an için korkmaya başladı ölümden. Eğer giderse nasıl bırakacaktı onu? Ve gözleri doldu. Bu sefer yalandan da olsa gülümseyemedi. Hayatındaki tek aşkı elini tutuyordu şimdi. Öyle sıkı tutuyordu ki sanki sonsuza kadar bırakmayacaktı. Öptü Hasret’i doya doya. İlk defa onu kaybetmekle karşı karşıyaydı. Ona bir şey olsa yaşayamazdı. Bu düşünceyi attı kafasından. Solmuştu iki günde. Ne kadar yorgun olsa da gözleri aynıydı, aşk doluydu. Onun acısını yaşatmaması için dua ediyordu Allah’a. Biraz da Yaman’la konuştu ama çok yorulmuştu. Zorluyordu kendini ama sesi çıkmıyordu. İlaçların etkisiyle uyudu sonra. Yaman biraz bahçeye çıktı. Çok fazla endişeleniyordu. Hasret iyi değildi. Ve sonrasını düşününce sanki kalbine bıçak saplanıyordu. Saatine baktı neredeyse gelmişti zaman. Hemen annesinin yanına gitti. Onu yalnız bırakmamalıydı. Hali içler acısıydı. Yalvaran gözlerle bakıyordu doktorlara, kötü bir şey söylemesinler diye. Kalp atışları duyulacaktı neredeyse. Sonunda doktor elinde dosyalarla girdi odasına. Yüz ifadesiyle durumun kötü olduğunu sezdirmişti ama alışık olduğu bir şeydi kötü haber vermek. Soğukkanlılıkla devam etti. Ne yaman ne annesi duyduklarına inanamadı. Kadın hıçkırıklara boğuldu, birden yere düşüverdi. Yaman olduğu yerde kalakalmıştı, kıpırdayamadı. Sadece ağlayabildi. Ne bir ses ne de bir inilti vardı. Gözünün önünden geçen hemşireler, annesinin yere kapaklanışı… Hiçbiri dikkatini çekmiyordu. Boş boş bakıp ağlıyordu. En kıymetli varlığı, diğer yarısı hastaydı ölecekti. Bu ne demekti? Zihni kabul etmiyordu, anlamak istemiyordu. Akciğer kanseri… Çok geç kalınmış… Fazla yaşayacağını sanmam… Her şeye hazırlıklı olun. Ardından derin bir sessizlik… Etraftaki tüm çığlıklara rağmen Yaman’ın sessizliğe gömülüşü…


    Geçen bir ayda hayatı altüst olmuştu. Hasret günden güne eriyordu. Bakmaya kıyamadığı sevgilisi, yaşayan bir ölüye dönüşmüştü. Yapacak bir şeyinin olmaması mahvediyordu Yaman’ı. Bir çare olsa, küçücük bir umut ışığı, sahip olduğu her şeyi, canını bile vermeye razıydı. Çaresizliği karşısında isyan ediyordu her şeye. Kendini kaybetmişti. Onsuz bir hayatı kabul etmiyordu. Yaşadıkları bir kabus olmalıydı. Uyanacaklar, tekrar eskisi gibi olacaklardı. Buna inanıyordu artık. Bir şeylere inanmazsa kafayı yiyecekti. Hasret’ini gören herkes acıyordu ona. Sınıftan hiç konuşmadığı arkadaşları bile gelmişti ziyaretine. Kimseyle fazla görüşemiyordu ama gelenleri gördükçe biraz daha iyi hissediyordu. Durumun farkındaydı. Az zamanı kaldığını da biliyordu. Her ne kadar bunu inkar etseler de hisleri yanıltmazdı onu. Ölümden değil de geride bıraktıklarına baktıkça korkuyordu. Gözlerini sonsuzluğa kapattığında ne yapacaklardı? Hayata tutunmak zorundaydılar. Babasının yıllar önce ona yaptığını şimdi o yapacaktı. Yaman ve annesi… Hayatta vazgeçemediği iki insana böyle bir acı yaşatacağı için mahvoluyordu. Son günlerini onlarla geçiriyorlardı. Daha ölmeden nasıl kahrolduklarını görebiliyordu. Kendisinin de yavaş yavaş sona yaklaştığını. Şimdiye kadar yaşadığı en güzel günleri canlandırıyordu gözünde. Yaman, annesi, babası, bazen de ağabeyi vardı yanında. Hiç bırakmıyorlardı elini. Rüya görüyordu sanki. Ya da hiç uyanamıyordu. Kuvvetinin gittikçe azaldığını hissediyordu artık. Nefes alırken zorlanmaya başlamıştı. Annesi odaya girdi. “Seni çok seviyorum, ben gidince sakın üzülme” dedi. Annesi konuşamıyordu bile. Ağlaya ağlaya sarıldı kızına. Konuşmaktan vazgeçti Hasret. İki damla süzüldü yanağından. Sonra, “Yaman” dedi. Neredeyse duyulmayacaktı sesi. Yavrusunu böyle gören bir annenin haline dayanamayan Yaman bütün gücünü toplayıp odaya girdi. Gözlerinde ışık kalmamıştı. Seni seviyorum diyebilmişti sadece. Daha çok şey anlatacaktı ama gücü yetmiyordu. Yaman ellerini öpüyordu. Gözyaşlarının sıcaklığını teninde hissetti. Konuşmuyordu Yaman. Yaman’a bunları yaşattığı için kızdı kendine son kez. Ve kapandı gözleri sonsuzluğa.


    Feryatlar, gözyaşları… Ardında bunları bırakıp uçmuştu meleği. Hislerini, kalbini, tüm benliğini de almıştı giderken, dünya yaşamaya değmezdi artık. Açtığı boşluğu hiçbir şey dolduramazdı. Geçen iki haftada ölmek için çok uğraştı ama ona bile gücü yetmiyordu. Her yer onun hatıralarıyla kaplıydı. Her gün bin kere ölüyordu. Ve daha fazla dayanamadı. Kalan son gücüyle elindeki bıçağı sapladı göğsüne


    Ve Ali… Hasret’in ölümü bir değişiklik yapmamıştı onda. Çünkü çok önceden öldürmüştü onu içinde. Yaman’ın intiharını öğrendiğinde ise gülümsemişti sadece. Hayat bu sefer ondan yanaydı. Yaşamalıydı, kimileri onu öldürürcesine acılara boğarken bile dayanmıştı, şimdi onlarsız dünyada dilediği gibi yaşamalıydı…

    SON



      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 8:02 am