Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    dört artı bir

    avatar
    0801060040 sercan


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 23/12/10

    dört artı bir Empty dört artı bir

    Mesaj  0801060040 sercan Perş. Ara. 23, 2010 9:44 pm

    Yusuf kendi ailesinden kaçan yalnız başına kurduğu yeni hayatında eşi ve çocuğu ile birlikte sade bir yaşam süren bir adamdır. Zamanında babası çok kumar oynayıp içki içer 3 kardeşi ile birlikte annesini döver zulüm edermiş. Yine öyle bir günün akşamı babası kumardan içkili dönerken cinnet geçirmiş ve annesini boğazlayarak öldürmüştür. Bunun şokunu atlatamayan Yusuf evden kaçıp yeni bir yaşam mücadelesine başlamıştır. Yeniden başladığı bu hayat mücadelesinde bir iş bulup çalışan Yusuf mahalleden tanışıp âşık olduğu Emine ile hayatını birleştirir. Önceleri güzel giden bu evlilikten birde kızı dünyaya gelir. Aslında her şey iyi gitmektedir. Sonra çalıştığı iş yerinde yaşanan maddi bir sıkıntı nedeniyle Yusuf ‘un işine son verilir. Günlerce işi arar ama bulamaz karısı ve çocuğunun rızkını düşünen Yusuf sıkıntıya düşer ve çaresiz kalır. Günler geçtikçe çaresizliği artar ve daha çok ümitsizliğe düşer. Bu sıkıntıları nedeniyle suçluluk hissedip kendini içkiye vurmaya başlar. Tüm bu gerekçelerin sonunda eşi çocuğunu da yanına alıp Yusuf ‘tan ayrılır. Bu durumla beraber yıkılan adam kendinden bihaber içip durur. Bir gün kendisine yıllardır görmediği babasından bir telefon gelir. Babasının ölüm döşeğinde olduğunu öğrenir. En azından babasını son bir kez olsun görmek için düşer yollara. Uzun yıllardır ailesini görmemiştir. Acaba kardeşleri nasıldı, neler yapmışlardı o gidince. Babasının ona yaptıklarını unutabilecek miydi? Tüm bunlar kafasını kemirirken kendi kendine böyle söylenir:
    - Her şeyi yanlış yapıyordum herhalde ama tüm bunların tek suçlusu babamdı; evet tüm bunların suçlusu o ama hayır kendime sahip olamadım eşime, çocuğuma, kardeşlerime, anneme bir yararım dokunmadı zararımdan çok… Bazen düşünüyorum da aslında istesem ailemi bir arada tutar babamın düzelmesi için ona yardımcı olabilirdim. Ama yapamadım Allah kahretsin ki yapamadım. Umarım bir gün her şeyi değiştirebilirim. Allah’ım yardım et bana.
    Yolculuğu boyunca tüm heybetiyle uzanan dağları seyretti. Ve düşünüp durdu aslında bir şeyler yapmak istiyordu ama elinden gelen bir şeyin olmadığını düşünüyordu, daha bir işi bile yoktu. Uzun otobüs yolculuğunda sonra otobüsten inmiş, eve gitmek için karşıda bekleyen kirli sakallı, şişman adamın taksisine binmişti. Yıllar Yusuf ‘tan çok şey almıştı artık o gençliği çalışkanlığı yoktu son yaşadığı sıkıntılardan sonra saçlarının büyük bir kısmında ve sakalının tamamında beyazlıklar hâkim olmuştu. Eve gittiğinde karşılaşacaklarından korkarak taksiden indi ve eve doğru yöneldi. Kapıyı küçük kardeşi Enver açmıştı. Kardeşini hemen tanıyan Yusuf onun boynuna atlayıp sımsıkı sarıldı. Sonra beraberce babasının odasına doğru yöneldiler. Enver kapıyı açtığında Yusuf babasını ölüm döşeğine yüzü gözü şişmiş adeta yaptıklarının acısını çeker gibi gördüğünde şoka uğradı ve bir müddet ayakta hareketsiz kaldı. Ne olmuştu o kötü adama eskiden ailesine zulüm eden o adam şimdi o kadar savunmasız ve




    Acınacak durumdaydı ki, bu durum hayret vericiydi. Sonra birden kendine geldi ve babasına doğru yöneldi ne olursan olsun o adam babasıydı. En azından ona karşı son görevini yapmak istiyordu. Gitti ve babasının elini öptü. bir müddet babasının elini tutup ağladı. Bu esnada duygulanan babası tüm çocuklarını yanına çağırdı ve onlara şunları söyledi:
    - Oğullarım biliyorum sizlere babalık yapamadım. Sizleri iyi büyütemedim hepiniz benden ayrı hayatlar kurup kendi ayaklarınız üstünde durmaya çalıştınız. Kiminiz başardı belki bilemiyorum ama kiminizde başaramadı. Çok pişmanım keşke elimde olsa da zamanı geri çevirebilsem ve hatalarımı düzeltebilsem. Beni affedin oğullarım beni affedin.
    Deyip ağlamaya başlar adam çocuklarda dayanamaz ve ağlamaya başlarlar. Yusuf o kadar dalgında ki babasına bakarken uzun yıllardır görmediği diğer iki kardeşini fark edememişti. Birden onlara doğru bakarken babasına onlara son bir şey söylemek istediğini deyip onu iyi dinlemeleri istedi.
    -oğullarım size yıllardır herkesten sakladığım bir sırrı vereceğim beni iyi dinleyin bundan yıllar önce daha Yusuf ananızın karnında iken bizim tarlaya bazı adamlar geldiler. Tarlayı kazmaya başladılar. Biraz kazdıktan sonra çukurun içine giren adamlar çukurdan altın çıkardılar. Uzakta oldukları için altın için kazdıkları sandım ama o esnada bir tartışma çıktı ve dışarıda bekleyen adam silahını çıkarıp çukurdaki iki adamı öldürdü ve altınları da almadan arabaya binip kaçtı. Adamlar neden orayı kazdılar neden öldüler anlayamadım çok korkuyordum ama orda sarı sarı parlayan altınların cazibesine dayanamayıp o tarafa doğru gittim. Çok heyecanlıydım. Çukura vardığımda etrafa saçılmış altınları gördüm çukurun dışında bana yetecek kadar altın vardı onları hemen toplayıp cebime attım. Bunlar bana yeterdi. O yüzden çukura girmedim. Sonra da kimseler görmeden çukurun üstünü kapattım. Ve o alana ev yapıp şehre geldim. Şimdi sizlere söylüyorum oğullarım yemin ederim ki orda hepinizin hayatını kurtaracak kadar altın var. Kalkın gidip altınları alın ve hayatınızı kurtarın yıllarca hiçbir iyiliğim dokunmadı size bari ölürken biraz olsun yardımcı olayım. Ama sizden tek bir isteğim var ölünce beni köyüme gömün.

    Çocuklar halen şok içinde olayı anlamaya çalışıyorlardı. Birbirlerine baktılar. O esnada babası kelime-i şahadeti bile getiremeden hayata gözlerini yumdu. Çocukları babalarına sarılıp bir müddet ağladılar. Sonra babalarını kendileri yıkayıp battaniyeye sarıp birde tabut bulup içine soktular. Yusuf kardeşleriyle konuşmak istedi. Ve bunları söyledi:


    -Kardeşlerim biliyorum hiçbirimiz babamızı sevmezdik. Hepimize ve annemize çok büyük kötülükler yaptı, ama gel gör ki nede yapsak o bizim babamız ben diyorum ki babamızın son isteğini yerine getirip onu köye gömelim. Var mısınız benimle köye gelmeye
    Yusuf ‘la arasında 2 yaş olan kardeşi ramazan lafa girer.
    -Yusuf ağabey babam altınlardan bahsetti orda hepimize yetecek kadar altın var. Ne yapalım ben derim ki kazma kürek alıp kazalım.
    Önce biraz tereddütte kaldı Yusuf sonra diğer iki kardeşinin de ısrarları üstüne düşündü ki altınları bulursa eğer hayatını düzene sokup belki de ailesini yeniden bir araya getirebilirdi. Bu hayallerle o da tamam dedi ama nasıl yapacaklardı. Tek sorun oydu sonra biraz düşündükten sonra: - tamam, gidelim ama nasıl çıkaracağız yerin altından bu altınları? Yerin altından elimizi kolumuzu sallaya sallaya çıkaramayız.
    Tüm kardeşler düşünmeye başladı. Birden küçük kardeş
    -Hocaya gidelim o bize altınları nasıl bulacağımızı söyler.
    Bu fikir herkesin aklına yattı. Tek sorun hocayı nerden bulacaklarıydı. Yusuf: -- İyi diyorsun, hoş diyorsun da hocayı nerden bulacağız ki?
    Yine Enver lafa atlayarak:
    - Benim bildiğim çok iyi bir hoca var ona gidelim.
    Herkesin aklına yatar ve Enver ‘in bulduğu hocaya gitmeye karar verirler. Hep beraber yürümeye başlarlar hocanın evine doğru. Hocanın evi kenar mahallede gece kondu, sıvalı, boyanmamış bir evdi. Kapıyı çaldılar. Onlara kapıyı yarım Türkçesiyle konuşan oldukça alımlı hoş bir bayan açtı. Belli ki Rus tu hoca işini biliyordu besbelli kimse bu kadının neden burada olduğuna anlam veremedi. Birazda şaşkınlıkla Yusuf: hoca evde mi? Dedi. Kadın o yarım Türkçesiyle: Geçin oturun haber verip geleyim dedi. Biraz bekledikten sonra odaya çağırdı onları Rus kadın. Odaya girdiler karşılarında kısa boylu kafasında gri bir takkesi olan sakallı bir adam çıktı ve geçip oturmalarını istedi. Onların hocadan öğrenmek istedikleri: onların kaderine bakmaları hayatlarında değişiklik olup olmayacağına dair bilgiler öğrenmekti. Hoca da her saf insandan yararlandığı gibi onlardan da yararlanmaya çalışıyordu. Kendini trans halinde gösterip onların konuşmalarından tüyolar alıp şüphelenmemelerini istiyordu. 5 dakika

    boyunca bir o yana bir bu yana sallandı. Üstündeki elbiseleri çekiştirdi. Besbelli bu yaptıkları çocukları kandırmaya yetmişti. Nihayet hoca kendine gelmiş. Numarasını bitirmişti. Onlara:
    - Buyurun evladım söyleyin neydi derdiniz
    Enver çenesine sahip olamayıp
    -bizim köydeki evin altında altın var. Nasıl çıkarabiliriz?
    Kardeşleri onun ağzını kapatarak hayır hocam dediler. Bizim derdimiz başka bize yardım et dese de hocanın gözleri açılmıştı. Onlara biraz beklemelerini onlara derdinin çaresini vereceğini söyledi. Yine o sahte hareketlere başladı sağa gitti. Sola gitti. Döndü, durdu. Yerlere attı kendini ve sonra sakinleşip:
    - Evet, sizin evin altında altın var.
    Yusuf dayanamayıp
    - Onu zaten biliyoruz hoca. Bilmediğimiz bir şey söyle
    Hoca iyi o zaman seans ücretini alayım dedi. Üzerlerinde kalan tüm parayı aldı. Ve biraz daha bekleyip:
    - Evet, sizin evin altında altın var ama altın yüz yıl önce oraya bırakıldı ve o altını cinler koruyor
    Birbirlerine bakan kardeşler saflıklarında dolayı hocaya inandılar. Ve cinlerden nasıl kurtulacaklarını düşünmeye başladılar. Bu esnada Enver:
    - Hocam peki bizi o cinlerden kurtarabilir misiniz?
    Hoca Enver ‘e bakarak
    -yardım ederim. Zaten bir tek ben sizi onlardan kurtarabilirim.
    Yine Enver:
    - Tamam, hocam nasıl oluyorsa bizi kurtarın bunlardan.
    Hoca:
    - Yardım ederim ancak altından bende kendi payımı isterim.


    Kardeşler düşünmek için hocadan izin istediler. Aralarında konuşurken anlaşmak zorunda olduklarını düşündüler ve hocayla pazarlık yapmak için döndüler. Yusuf dönerek:
    - Hocam biz kendi aramızda konuştuk. Sana altınlardan yüzde 10 pay veriyoruz.
    Hoca:
    - Hayır, yüzde 50
    - Olmaz hoca yüzde 10
    - Tamam, o zaman yüzde 45 olsun
    - Hayır, hoca olmaz yüzde10
    - Yüzde30
    - Olmaz hoca diyorum yüzde10
    Uzun pazarlıkların sonunda hoca yüzde 10 konusunda kardeşlerle anlaşmaya vardı. Hocayla son konular hakkında konuştuktan çocukların evin yolunu tuttular. Eve vardıklarında baş başa kaldılar. Hiç birinin diğerinden haberi yoktu. Yusuf kardeşlerine bakıp hepsinin neler yaptığını başlarından neler geçtiğini tek tek sorar. İlk olarak kendinden bir alt sıradaki kardeşi Ramazan konuşmaya başladı.
    - Sen gittikten sonra bende dayağa dayanamayıp evden kaçtım. Günlerce sokaklarda yattım. Yiyecek yemeğim giyecek elbisem yoktu. Günlerce aç kaldım. Sonrasında dayanamadım. Milletten haraç almaya başladım. Mahallede herkesin çekindiği bir adam oldum ve sonra bir abi ile tanıştım. Onun emrine çalışmaya başladım. Onun adına para topladım, haraç aldım, mekân bastım. Aklınıza gelebilecek her türlü kötü şeye bulaştım. Bir gün başka bir adama verilmek üzere adına çalıştığım adamdan yüklü bir para teslim aldım. Durumum düzelmişti aslında ama ilk kez o kadar parayı bir arada görüyordum. Aklımdan o paranın tamamına sahip olmak fikri geçiyordu. Tüm bu parayı alıp buradan kaçabilirdim aslında. Elimde ki parayı alıp güzel bir kadın da bulup otele gittim. Gönlümce bir gece geçirdim sabaha kadar. Yeni aldığım arabaya binip şehirden uzaklaşmak için harekete geçtim. Şehrin çıkışına doğru beni takip eden 2 araç olduğunu fark ettim. Kaçmaya çalıştım ama başaramayıp ve yakalandım. Beni kendi sürdükleri siyah arabaya bindirip ıssız bir yerde ki depoya götürdüler. Orda günlerce dövdüler defalarca yıkayıp tekrar dövdüler. Bilincim yerinde değildi. Öldüm sandım. Baygın bir şekilde arabayla yola attılar. Orda bulunan mahalleliler beni alıp yardım ettiler, baktılar. 10 gün onların yanında kaldıktan sonra babamdan telefon geldi ve ölüm döşeğinde olduğunu öğrendim. Son bir kez olsun babamı görmek için düştüm yola.

    Belli ki yıllar ve yaşadığı sıkıntılar Ramazan ‘ı da yormuştu. Saçları seyrelmiş, hafif bir göbeği çıkmıştı. Ama tüm bunlara rağmen anlaşılmaz bir neşesi vardı ramazan’ın çok eğlenceli bir kişiliği vardı. Odada ki o soğuk havayı yaptığı esprilerle dağıtmaya çalışıyordu. Ramazan’ı dinledikten sonra sıra ramazandan bir alt sırada ki kardeş Emrah’a geldi. Yusuf Emrah’a baktı. Saçları kazıtmış, göbeğine kadar uzanan bir top sakalı, kilolu biriydi. Peki ya o neler yapmıştı bugüne kadar nerelerdeydi. Yusuf:
    - Emrah sen anlat bakalım neler yaptın. Belli ki evden kaçtıktan sonra çok yemek yemişsin. Bu ne hal kardeşim.
    Emrah:
    - Siz gittikten sonra bende gitara merak saldım. Ufak mekânlarda gitar çalmaya başladım. Hayalimde büyük bir yerde şarkı söylemek ve alkışlanmak vardı her zaman. Babam gitar çaldığımı öğrenince beni de döverek evden attı. Yatacak yerim yoktu. Çaldığım mekânda uyumaya başladım. Her zaman bir gün keşfedilmeyi bekledim. Ama olmadı bir türlü. Bir gün çaldığım mekânın şarkıcısı anlaşmazlık yüzünden işten ayrıldı. Şarkı söyleyecek kimse yoktu. Patrona yapabileceğimi söyledim. Biraz da mecburiyetten dolayı o gün ben sahneye çıktım. Her şey iyi gidiyordu aslında. Ama çalıştığım yerin meyhane tarzı bir yer olması ve benim elektrogitar eşliğinde rock müzik yapmam olmuyordu. Bir müddet sonra meyhanenin müşterileri azalmaya başladı. Patron sorunun benden kaynaklandığını düşünerek işime son verdi. Artık gitar çalıp uyuyacak bir yerim bile yoktu. Beni işten atarken bir işe yaramadığımı sesimin berbat olduğunu ve müziği bırakmam gerektiğini söyledi. Bu olaydan sonra 1 yıllık sevgilim de benim işe yaramaz biri olduğumu söyleyip ayrıldı benden. Oradan ayrıldıktan sonra bir lokanta da bulaşıkçı olarak çalıştım. Orada yatıyordum. Bir müddet sonra telefon geldi ve babamın durumunu öğrendim. Kalkıp buraya geldim işte.
    Belli ki Emrah’ın aklı halen müzikteydi. Çok sessiz, pek konuşmayan biriydi. Artık hayatında bir şeyleri başarabilmenin mücadelesi içindeydi. Emrah’ın durumuna üzülen Ramazan ona sarılarak
    - Ulan kel, boş ver onlar senin değerini bilmiyormuş. İstersen sonra gider basarız orayı. Onlar sesten anlamıyor.
    Güler tüm kardeşler ve Emrah:
    - Haklısın ya müzikten anlamıyor bu insanlar bak size bir şarkı söyleyeyim de görün.
    Ramazan:
    - Aman kardeşim sakın söyleme! Bende sevmem o müziği.
    Yine gülerler hep birlikte. Üzülen Emrah’a sarılan Ramazan kardeşinin gönlünü alır. Sıra küçük kardeş Enver dedir. Yusuf:
    - Anlat bakalım sen neler yaptın küçük kardeşim. En çok seni merak ettim.
    Enver:
    - Ben çok safım zaten ne geliyorsa başıma bundan geliyor. Siz hepiniz gittikten sonra babamın yanında kaldım. Hangi işe girdiysem itilip kakıldım. Herkes benim saflığımdan yararlanmaya çalıştı. Zaten girdiğim tüm işlerde bir sakarlık yapıp durdum. Sonunda yediğim dayakla birlikte işten atıldım. Üstüne birde babamın lafları ekleniyordu. Anlayacağınız hep başkalarının emri altında kaldım durdum. Kimseye bir hayrım dokunmadı.
    Aralarında geçen konuşmadan sonra uyumak için yataklarına gittiler. Bu arada hocada kendi evinde son hazırlıklarını yapıyordu. Aslında hocanın babası bilinen bir zattı. Her zaman babasının yanında duran hoca tembel bir insandı. Babası vefat ettikten sonra herkes hocayı babası kadar bilgili sanıp onun yanına gitmeye başladılar. Bu olanlardan yararlanan hoca da kendini bilge insan olarak gösterip insanların paralarını alıyor onları aldatıyordu. Kendi nefsine çok düşkün olan hoca yanına birde Rus kadın almıştı. Milletin itirazlarına da kadını Müslüman ettiğini söyleyerek cevap veriyordu. Kadınla evlenmiş onun ülkede yaşayabilmesini de sağlamıştı. Nihayet hoca da hazırlıklarını tamamlayıp yatağına gitmişti. Sabah olmuştu. Kardeşler 70 model eski bir arabayı altlarına almış sözleştikleri yerde hocayı bekliyorlardı. Bu esnada babasının naşını da bir tabuta koyup arabanın üstüne bağladılar. Bu esnada hoca da gelmişti. Arabalarına binip yolculuğa başladılar. Araba çok eskiydi sürekli sesler çıkarıyordu. Hoca sürekli arabanın yolda kalacağından dert yanıyordu. Nitekim az bir yol gittikten sonra arabaları ilk arızayı verdi ve durmak zorunda kaldılar. Hoca sürekli konuşup duruyordu. Ramazan arabayı tamir etti ve yollarına devam ettiler. Yolculuklarına devam ederken birbirlerine takılmayı da unutmuyorlardı. Ortamın en hareketli yerinde duramayanı Ramazan’dı. Emrah’ın sakalını çekip, ;Enver’in kafasına tokat atıyordu. Hoca ise ön koltuğa geçmiş. Tespihini sallayıp duruyordu. Sözde dua okuduğunu söyleyip dudağını oynatıyordu. Yorucu yolculukta gece gitmiş, güneş çıkmaya başlamıştı heybetli dağların arkasından. Kardeşler uyanmıştı. Zaten köy ede yaklaşmak üzereydiler. Köye varmalarına 10 kilometre kala araba tekrar arıza verdi ve arabanın sorununu anlamak için arabadan indiler. Az çok arabadan anlayan Yusuf, karbüratörde su bittiğini içine su ilave etmeleri gerektiğini söyledi. Şanslarına durdukları yerde bir çeşme vardı. Çeşmeden su doldurmak için orda piknik yapan adamlardan bir kap istemeleri gerekiyordu. Adamlar 50’li yaşlarda belli ki sıkılmış ve kendi başlarına dinlenmek ve eğlenmek için oraya gelmişlerdi. Yusuf Ramazan’dan kap istemesini söyledi. Ramazan adamlara doğru yaklaştı:
    - Selamın aleyküm dayı
    İçlerinden seyrek saçlı adam:
    - Buyur kardeş bir sorun mu var?
    - Evet, biz ilerideki cevizlik köyüne gidiyorduk ta karbüratörde su kalmadı. Bir kap alabilir miyim çeşmeden su doldurmak için.
    Seyrek saçlı adam kabı vermesi için yanında duran adama seslenir.
    - Garip, arkadaşlara şu kabı uzatabilir misin?
    Garip elinde baston bulunan belli ki aklı kıt biriydi. Seyrek saçlı adamın bu isteğini anlamadı. Yine seslendi Garip’e adam:
    - Oğlum Garip, uzatsana ağabeylerine orada duran kabı.
    Ramazan:
    - Hadi be Garip uzat bize şu kabı da gidelim kardeşim.
    Garip eline kabı alır ve Ramazan’a doğru hareket eder. Kabı Ramazan’a doğru uzatır. Ramazan kabı almak üzereyken geri çeker ve hocaya doğru uzatır. Hoca da kabı almak için hamle yapar ama aynı şeyle karşılaşır. Bunun üzerine Ramazan sinirlenir:
    - Çıldırtmasana adamı versene şu kabı suyu doldurup yoluma gideyim.
    Bu lafın üstüne sinirlenen Garip kaptaki suyu onların üzerine dökerek:
    - Herkes çıldırıyor zaten bir beni anlayan çıkmıyor. Birinizde beni anlasa ne olurdu.
    Garip’in verdiği ani tepki kardeşleri korkutur. Özellikle de Ramazan’ı. Enver yere düşen kabı alıp su doldurmaya gider. Bu arada Ramazan da diğer adamlarla konuşup Garip’in durumunu sorar. Garip eşini kaybettikten sonra aklını yitirmiş. Elinde ki sopa ile altın bulacağı ümidiyle her yeri kazmaya başlayan bir adamdır. Adamlarla konuşan Ramazan diğer adamlardan birinin köyün dolmuşunun şoförü diğerinin de o köyden olan ir köylü olduğunu öğrenir. Bu arada Enver suyu doldurmuş, Yusuf ta suyu karbüratöre dökmüş ve araba hareket edecek hale gelmişti. Tekrar arabalarına bindiler ve hareket etmeye başladılar. Sonunda uzun yolculuk bitmiş, köye varmışlardı. Köye gider gitmez ilk işleri babalarını defnetmekti. Arabayla köyde dolaşıp köy kahvesinin önünde durdular. Kahvehanede yaklaşıp 15 adam orda oturuyordu. Arabadan inmeden önce Yusuf kardeşlerini uyararak; köye yalnız babalarının son isteğini yerine getirmeye geldiklerini, herhangi bir şekilde kimsenin altından bahsetmemesi gerektiğini söyledi. Bu konuda özellikle de Enver’i uyarma gereği duymuştu. Konuşma bittikten sonra arabadan inip kahvehaneye doğru yöneldiler. Kahvehanenin ortasında ayrı bir masada oturan yaşlı adama doğru gittiler. Yusuf:
    - Selamın aleyküm ağalar
    Yaşlı adam:
    - Aleyküm selam gençler. Misafirsiniz herhalde. Geçin oturun bir çayımızı için.
    Otururlar yaşlı adam onlara çay ister ve sohbet etmeye başlarlar. Yaşlı adam kendini tanıtır:
    - Merhaba gençler ben bu köyün muhtarıyım. Hayırdır? siz bu köyün yabancısı olmalısınız? Ne işiniz var köyümüzde?
    Bu sorular üzerine Yusuf kendilerinin bu köyden olduklarını ve babalarının son isteğini yerine getirmek için buraya geldiklerini anlatır. Köylüden bu konuda yardım ister. Köylülerin yardımıyla babalarını defnederler. Yol yorgunu olan kardeşler, muhtardan izin isteyerek evin yolunu tutarlar. Eve vardıklarında evin nerdeyse yıkılmak üzere olduğunu görürler. Yıllarca bu eve kimse girmemişti ve bakımsız kalmıştı. Yusuf babasından aldığı anahtarla biraz zorlanmasına rağmen kapıyı açar ve içeri girer. Her taraf toz içinde ve örümcek ağları ile dolmuştu. Burada kalacaklarsa ilk önce burayı temizlemeleri gerekiyordu. Emrah temizlik için komşulardan birkaç almaya çıktı. O esnada köyün çeşmesinden su dolduran kıza hayran kalmıştı. Bu kız muhtarın 5 kızından evlenmeyen tek kızıydı. Emrah komşulardan malzemeleri alarak temizliğe başlar. Evin pisliği nedeniyle biraz uzun sürer temizleme işi. Evi temizledikten sonra yorulan kardeşler ve hoca uyurlar. Birkaç saat uyuyup dinlendikten sonra uyanıp, karınlarını doyururlar. Yemek esnasında çocuğun biri cama taş atar. Çocuk, pencereye çıkan Enver’e muhtarın onları kahvehanede beklediğini onlara çay ısmarlayacağını söyler. Aralarında konuşurlar ve muhtarla aralarının her zaman iyi olması gerektiğini düşünerek gitmeye karar verirler. Yusuf çocuğa seslenerek muhtara geleceklerini iletmesini söyler. Hazırlanıp kahvehaneye giderler. Muhtar onları sıcak bir şekilde karşılar. Ve çay ısmarlar. Sıcak geçen sohbetin ortasında eline bağlama olan bir adam gelir kahvehaneye ve muhtarın arkasında oturur. Muhtar:
    - Çocuklar bu da bizim köyün ozanı rahmi. Bizim köyler arasında her yıl ozanlar yarışır. Bu gördüğünüz adamda bizim adımıza yarışıyor. Gel gör ki biz bu yarışmayı tam 30 yıldır kaybediyoruz. Zaten yarışmanın bu sene 31. Si düzenlenecek. Tüm yarışmalarda bu adam yarıştı ama bir kez olsun kazanamadı. Bir işe yaradığı yok her sene bizi rezil edip duruyor. Hele bu sene de kazanamazsın bak ben ona neler yapıyorum.
    Bu sözlerin üzerine sinirlenen ozan kahvehaneyi kendi kendine söylenerek terk eder. Bu durumun üstüne kendide çalgı aleti çalan Emrah:
    - Muhtar adamın çok üstüne gittin. Ayıp olmadı mı adama?
    Muhtar:
    - Az bile yaptım. Yıllardır kaybediyoruz insan içine çıkacak yüz bırakmadı bizde.
    Bir müddet muhtarla sohbet ederler. Muhtar onları sabah kahvaltısına çağırır. İşlerinin olduğunu söyleyip muhtara gelemeyeceklerini ilettiler. Ama muhtar ısrarcıydı. Mecbur kaldılar ve sabah kahvaltısı için anlaştılar. Sohbet ederlerken ezan okur ve köylü namaz kılmaya gider. Muhtarın gözü hocaya takılır. Muhtar:
    - Hocam siz gitmiyor musunuz?
    - Nereye
    - Köylü namaz kılmaya gidiyor. Siz gitmeyecek misiniz?
    - Hım. Olur giderim.
    Ramazan:
    - Hocam siz namaz kılıyor musunuz? Yok, yani hiç görmedikte.
    - İbadetin gizlisi makbuldür yavrum.
    Hoca da ayaklanır beraber namaza giderler. Bir müddet sonra hoca köylülerle birlikte kahvehaneye gelirler. Köylünün imamı belli bir süreliğine memleketine gittiği için namazı kıldıracak hoca sıkıntısı vardı. Bu fırsatı kaçırmayan hoca bir miktar para karşılığında köylülere imamlık yapmayı kabul eder. Ama aslında hoca da namaz kılmayı bilmemektedir. Hoca da gelince muhtardan izin alan kardeşler evin yolunu tutarlar. Hoca kardeşlere belli bir para karşılığında köylüye imamlık yapacağını söyler. Yusuf:
    - Ne yapıyorsun hoca? Burada oluş amacımızı unutma, imamlık nerden çıktı?
    - Benden imamlık yapmamı istediler. Bende durumu çaktırmamak için kabul ettim.
    Eve gider gitmez kazma ve küreklerini alıp ahırı kazmaya başladılar. Ev eski olduğu için evde hafif sarsıntılar oluyordu. Hocada bunları fırsat bilerek sözde cinleri kovmak için dua okuyordu. Gece boyunca kazdılar. İlerleyen saatlerde yorulup yataklarına gittiler. Sabah kalkıp muhtarın evine gittiler. Muhtar onlara çok güzel; ballı, reçelli köy kahvaltısı hazırlamıştı. Çocuklar sofraya oturduğunda, muhtarın kızı da sofraya geldi. Emrah kızdan gözlerini alamıyordu. Kız da gözlerini Emrah’tan alamıyordu. Belli ki kızda Emrah’tan hoşlanmıştı. Kahvaltıda sohbet ederken çocuklar köylerinin güzelliklerinden bahsederek, neden daha önce buralara gelemediklerinden dert yanıyorlardı. Bunun üzerine muhtar onlara beraber pikniğe gitmelerini önerdi. Çocuklar pek kazı yapamamışlardı. Bir an önce eve gitmek istediler ama Emrah pikniğe gitmekte ısrar edince muhtarın ısrarı ile birlikte gitmeye karar verdiler. Muhtarın karısı ve kızı hemen hazırlıkları yaptılar ve yola koyuldular. Bu arada Emrah ‘ta eve gidip gitarını aldı. Muhtar onları yemyeşil ağaçlarla dolu, temiz havası olan bir ormana götürdü. Burası çocukların çok hoşuna gitmişti. Çocuklar yemek hazırlarken muhtar ve Yusuf derin bir sohbete girmişlerdi. Emrah zaten farklı bir âlemde dolaşıyordu. Muhtarın karısı kızına, gidip ateş için biraz odun toplamasını söyledi. Bunu fırsat bilen Emrah ‘ta kıza yardım edeceği bahanesiyle arkasından gitti. Odun toplarlarken Emrah kıza olan ilgisini, sevgisini anlatır. Bunları duyan kızda aynı tepkileri verir. Odunları toplayıp geri dönerler. İkisinin de ağzı kulaklarını varmıştı. Ramazan ve Enver de yemekle uğraşmaya devam ediyorlardı. Ramazan Emrah’tan gitarı ile bir şeyler çalmasını istedi. O esnada köyün ozanı da oradan gözükür. Muhtar onu yarışmada motivasyonunu arttırmak için sofraya davet eder. Ozan Emrah’ın elinde ki gitarı görünce bir müddet onunla müzik üzerine sohbet eder. Muhtar ikisinden birlikte bir türkü söylemelerini ister. Ozan başlar bağlamasını çalmaya. Sesi çok etkileyici olan ozan herkesi alıp başka diyarlara götürür. Güzel geçen piknikten sonra kardeşler evin yolunu tutar ve kazma işlemine devam ederler. Yavaş yavaş sonuna doğru geliyorlardı. Yusuf kardeşlerine altınları bulurlarsa ne yapacaklarını, hayallerini sordu. Ramazan:
    - Altınları bulursak haramdan, içkiden, kumardan, kadından vazgeçeceğim. Hepsini bırakıp kendime namuslu, sakin bir hayat kuracağım. Bir daha sizden ayrılmayacağım.
    Hoca:
    - Aferin adam olacaksın sonunda.
    Gülmeye başlarlar kendi aralarında. Emrah’a gelir sıra o da:
    - Altınları bulursak; kendimi müzik konusunda geliştireceğim. Konserler vereceğim. Herkesin tanıdığı biri olacağım. Sizlerle güzel bir hayat kuracağım abilerimi, kardeşimi hiç bırakmayacağım.
    Sıra Enver’e gelir:
    - Altınları bulursak büyük bir kafe açacağım. Herkes orada oturmak isteyecek. Emrimde onlarca işçim olacak. Sonra bu kafelerin zincirini kurarım belki. Herkesin saygı duyduğu biri olurum. Peki, Yusuf abi sen ne yapmayı düşünüyorsun?
    - Altınları bulursak kendime bir villa alacağım. En güzel yerden olacak. Yok, neden öyle olsun ki küçük bir ev olsun ama içi sıcacık olsun. Belki ondan sonra karım ve çocuğumu da yanıma alırım. Sizde gelirsiniz büyük bir aile olur, beraber yaşarız.
    Bunları duyan hoca duygulanır.
    - Birbirinizin kıymetini bilmeniz için bu altının ortaya mı çıkması gerekiyordu. Bakın çocuklar aslında ortada hiçbir sorun yok. Sorun bizleriz. Sorunları çözmek istersen önce kendini çözmekten başlamalısın.
    Bu duygusal konuşmalarda sonra tekrar uyumaya giderler. Bu arada ozanda kendi evinin damında belli ki bugün işittiği lafların etkisi olacak içki içmiş kafa bir dünya olmuş oturuyordu. Kendinden geçmiş olan ozan damdan düşer ve elini sakatlar. Ozanlar atışmasına bir gün kala olan bu olay muhtarın sinirini bozar. Köyde çalgı çalabilen başka kimse yoktur. Birden muhtarın aklına Emrah gelir. O da gitar çalabiliyordu. Köylüler atışmanın bağlama olmadan olamayacağını söylemelerine rağmen muhtar kardeşleri kahvehaneye konuşmaya çağırır. Kardeşler kahvehaneye geldiğinde muhtarın bu isteğine olumsuz cevap verirler. Ama bu konuda hassas olan muhtarın ısrarlarına dayanamazlar ve kabul ederler. Bu durum Emrah ‘ı çok tedirgin eder. Her zaman müziği dolayısıyla eleştirilen bu adam nasıl kazanabilirdi. Birde karşısında 30 yıldır yenilmeyen usta bir ozan vardı. Atışma günü gelmiş, rakipler buluşmuştu. Karşı köylüler karşılarında elektrogitarla duran sakallı kel adamı görünce itiraz ederler. Ama muhtar:
    - Haksızsınız ağalar aşk her yerde aşk, âşık her yerde âşıktır. Önemli olan gönlünden geçenleri dilinle söyleyebilmektir.
    Bu sözlerin üstüne herkes susar. Atışma başlamadan önce muhtarın kızı Emrah’ın yanına giderek ona güvendiğini ve onun bu yarışmayı kazanacağına inandığını söyler. Bu sözlerle kendine güveni gelen Emrah atışmayı kazanır. Bu olaydan dolayı çok mutlu olan muhtar kızı ile Emrah arasında geçenlerin farkına varır. Bu arada kardeşler hoca ile birlikte tekrar eve gidip kazmaya devam ettiler. Emrah’ın aklı hala kızdaydı. Sonuna doğru geliyorlardı kazının. Yusuf kazmayı sert bir cisme vurmuştu. Onun ne olduğuna bakmak için kazmaya devam ettiler. İçinde bir sandık çıkmıştı. Sandığın içinde herkese yetecek kadar altın vardı. Çukuru tam kazmadan sandığı çıkarmaya çalıştılar. Bunun sonucunda ev sarsılmaya başlar. Bu sefer yıkılacak gibidir. Daha sandığı çıkaramadan pantolonların ceplerini altın doldurarak evden çıktılar. Evden çıktıklarında evde yıkılmıştı. Evin yıkılışını izlediler. Hoca hemen yarın tekrar kazmaya başlamalarını gerektiğini söyledi ama onları ikna edemedi. Baştan beri anlattığı hikâyeye inanan çocuklar tekrar eve girmeyeceklerini söylediler. Evi bir şeylerin koruduğuna inanıyorlardı. Zaten kendilerine yetmese de bir miktar almışlardı. Oradan ayrılma zamanlarının geldiğini düşünüyorlardı. Ama ufak bir işleri daha vardı. Sabah ilk iş olarak muhtarın evine gittiler. Kızını Emrah’a istediler. Kızının da Emrah’ı sevdiğini bilen muhtar zorluk çıkarmadı ve evlenmelerine müsaade etti. Kızı da alan kardeşler evlerine geri döndüler. Aldıkları altınlarla kendilerine yetecek büyüklükte bir ev alıp birde iş kurdular. Yusuf da karısıyla tekrar barıştı. Hocayı kurdukları işte muhasebeci yaptılar. hayatlarını sürdürdüler.

      Similar topics

      -

      Forum Saati Çarş. Mayıs 15, 2024 7:51 am