Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    kızkulesinin sırrı (derya gürel)

    avatar
    1001030058


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 01/12/10

    kızkulesinin sırrı (derya gürel) Empty kızkulesinin sırrı (derya gürel)

    Mesaj  1001030058 Cuma Ara. 24, 2010 2:22 pm

    KIZKULESİ'NİN SIRRI
    Yüzbaşı Samet ve Derya bir yıllık evlidirler. İkiside biribirini deliler gibi sevmekteydi. Hatta bu mutlu yuvalarına bir kişi daha katılacaktı. Derya iki aylık hamileydi...
    Mutlu, mesut geçen hayatları artık Tunceli'de devam edecekti. Çünkü Samet'in tayini oraya çıkmıştı. Derya bu durumu saygıyla karşılamıştı, önemli olan bunu ailelerini üzmeden anlatmaktı. İkiside ailelerine Tunceli'ye gideceklerini uygun bir dille açıklamışlardı.
    Bu haber karşısında iki tarafında ailesi çok üzülmüştü. Çünkü biricik evlatlarını sık sık göremeyeceklerdi. Gittikleri yerin kötü oluşu da ayrı bir dertti. Ama elden bir şey gelmiyordu… Bu bir vazifeydi ve yapılması gerekiyordu. Bu durumu en iyi anlayan Dursun Albaydı. Nede olsa meslektaşlardı.
    Her şeye rağmen aile duruma saygı duymuş özlem dolu bakışlarla onları uğurlamışlardı… Samet ile Derya artık Tunceli ilindeydiler. Oranın zor şartlarına alışmaya çalışıyorlardı. Alışmaya çalışırken alacakları kötü bir haber onları sarsacaktı. Derya’nın annesi Hatice Hanım kalp krizi geçirmiş yoğun bakımda ölüm kalım mücadelesi vermektedir. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Albay Dursun kızına haber vermek için Tunceli’ye telefon etmesi gerektiğini düşünmüştür. Bu sırada Samet ile Derya akşam yemeklerini yemiş mutlu bir şekilde kahvelerini yudumluyorlardı. Bu arada telefon çaldı, telefonu açan Samet’ti.
    - Efendim
    - Alo sen misin oğlum
    - Evet, benim baba, diyen Samet Dursun Albayın ses tonundan kötü bir haber vereceğini anladığı için balkona çıkarak sözlerine devam eder.
    - Ne oldu baba sesin kötü geliyor?
    - Oğlum Hatice kalp krizi geçirdi.
    - Ne? Baba şimdi durumu nasıl?
    - Doktorlar durumu ciddi diyor ama sen Derya’ya durumu bir şekilde izah et oda endişelenmesin ne de olsa iki canlı.
    - Tamam, biz hemen yola çıkıyoruz
    - Tamam, oğlum bekliyorum.
    Samet salona gelir Derya’da gözleriyle ona ne olduğunu sormaktadır. Samet ne söyleyeceğini bilemez. Anlatmadan önce sakin olması gerektiğini söylemiş daha sonra durumu Derya’ya en iyi şekilde anlatmıştır. Derya annesinin kalp krizi geçirdiğini duyunca çok korkmuş ve annesi için endişelenmişti. O gece İstanbul’a giderken gözüne uyku girmemiş hep annesine bir şey oldu diye düşünmüştü. Ertesi sabah erkenden İstanbul’a gelmişlerdi. Hastaneye giderek hemen annesini görmek istemişti. Fakat doktor buna müsaade etmemişti. Sadece ellerinden annesinin iyi olması için dua etmek geliyordu. Annesinin kurtulması için hepsi tek yürek olmuş Allah’tan onun için şifa diliyorlardı. Birkaç gün yoğun bakımda kalan Hatice Hanım nihayet kendine gelebilmişti. Hastaneden taburcu olmuş evde istirahat ediyordu. Derya annesini yalnız bırakmamak istediği için Samet ile konuşup bir hafta daha annesiyle kalmaya karar vermişti. Zira annesinin de buna çok ihtiyacı vardı. Samet’te onları yalnız bırakmamak istiyordu ama vatan her şeyden önemliydi. Önce vatan, millet sonra ana ve yar diyerek Tunceli’nin yolunu tuttu.
    Derya annesiyle ilgileniyor ona gözü gibi bakıyordu. Dursun Bey de bu olaydan sonra Hatice Hanımın kıymetini daha çok anlamış ona daha fazla zaman ayırmaya başlamıştı.
    Bir akşam hep beraber çay içerlerken televizyonda çıkan son dakika haberleri herkese şok etkisi yaratmıştı… Haberlerde Tunceli’de çatışma yaşandığı ve üç askerimizin şehitlik mertebesine ulaştığı söylenmekteydi. Daha isimler açıklanmadan Hatice Hanım o şok bir kalp krizi daha geçirir. Fakat bu sefer önceki kadar şanslı olamaz ve tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybeder. Aile adeta bu durum karşısında yıkılmıştı. Derya bu durum karşısında sinir krizi geçirmiş ve ancak onu bir sakinleştirici ile kendine getirebilmişlerdi. Bu kötü haberi alan Samet hemen arabaya atlayıp İstanbul’a gelmiştir. Derya Samet’i karşısında sapa sağlam görünce hemen boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
    - Annemden sonra senide kaybedeceğimi sanmıştın
    - Korkma canım ben seni bırakıp hiçbir yere gidemem ki
    - Samet hala annemin öldüğüne inanamıyorum. Babam perişan halde
    - Babam nerede?
    - Annemin hastaneden çıkarmak için cenaze işlemleriyle uğraşıyor.
    Bu arada Dursun Albay cenaze işlemlerini bitirip yanlarına gelmiştir. Bu durum karşısında Samet ne söyleyeceğini bilemediği için kelimeler boğazında düğümlenmişti. Albay Dursun ise acısından Samet’in geldiğini bile fark edememişti.
    - Tamam, cenaze işlemlerini bitirdim anneni hastaneden çıkarabiliriz.
    Derya, Samet ve Dursun Albay cenazeyi alıp üzülerek hastaneden ayrılırlar. Hatice Hanım İstanbul’da zincirli kuyu mezarlığına defnetmişlerdi.
    Hatice hanımın ölümünden bir hafta geçmişti. Albay Dursun çok kötü bir ruh hali içerisindedir. İçi burkulmuş baktığı her yerde onu görmektedir. Belki hayatının en zor anlarını yaşıyordu. Zordu tek yaşamak ama her şeye rağmen yaşam devam ediyordu.
    Bir gün sokağa çıkar. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Yağan yağmur damlalarıyla gözyaşları birbirine karıştı. Gözünden akan yaş mı idi yoksa yağmur damlalarımı…
    Dalgın bir halde yağmurda yürürken karşıdan gelen bir araba ona tam çarpacak iken tanımadığı bir el onu kolundan kavrayıp bir kenara çekti.
    - Beyefendi dikkatli olun az kalsın araba çarpıyordu.
    - Bunu neden yaptınız bıraksaydınız da Hatice’me kavuşsaydım
    - Hatice kim.
    - Vefat eden eşim.
    - Başınız sağ olsun. Buyurun isterseniz bir çay ikram edeyim size. Bu arada ben Nafiye bu binaya yeni taşındım böyle tanışmak istemezdim ama yinede sizi tanıdığıma memnun oldum.
    - Dursun. Bende bu binanın beşinci katında yaşıyorum. Tanıştığımıza sevindim.
    - Eğer dertleşmek isterseniz her zaman kapım açık.
    - Sağ olun sizi dertlerimle sıkmak istemem.
    - Ne demek ben zaten insanların dertlerini dinliyorum.
    - Psikolog musunuz?
    - Evet.
    - En kısa zamanda görüşmek üzere o zaman.
    - Tabi ki buyurun görüşelim. Diyerek ayrılırlar.
    Dursun Bey yine acılarına gömülerek apartmandan içeri girer. Eve geldiğinde o halini gören kızı Derya’nın adeta içi parçalanıyordu. Babasına teselli vermek ve biraz olsun içini rahatlatmak için onunla konuşmaya çalışıyor fakat Dursun Bey kimseyle konuşmak istemiyordu. Bu durum Derya’yı daha da üzüyordu. Hamile olması ve de Samet’in Tunceli’ye gidecek olması işleri daha da çıkmaz hale getirmişti.
    Samet ertesi gün Tunceli’ye gitmiş baba kızı yapayalnız kalmışlardı. Günler günleri kovalıyor, Dursun Bey için zaman geçmek bilmiyordu.
    Aradan bir hafta geçmesine rağmen ne Dursun Bey Nafiye Hanım’a nede Nafiye Hanım Dursun Bey’e gitmişti. Ama Nafiye Hanım o günden beri Dursun Bey’i düşünmekteydi. Sonunda dayanamayıp kek yaptım bahanesiyle Dursun Bey’in kapısını çalar.
    Kapıyı kızı Derya açar;
    - Buyurun kime bakmıştınız?
    - Dursun Bey’in evi değil mi?
    - Evet.
    - Dursun Bey’le miyim?
    - Babam evde değil ama buyurun.
    Nafiye Hanım içeri girer. Beraber çay içip kekleri yerken muhabbet uzamış birbirlerine epeyce ısınmışlardı. Bu arada Derya Nafiye Hanım’ın psikolog olduğunu öğrenince babasına yardımcı olmasını ister. Bu teklifi memnuniyetle kabul eden Nafiye Hanım için her şey daha da kolaylaşmıştı. Çünkü farkında olmadan Dursun Bey’e âşık olmuştu. Derya’nın içi artık daha da rahattır çünkü bu sayede babası daha iyi olacaktır.
    Bu sıkıntılar içinde Samet’ten gelen bir mektup Derya’yı çok mutlu etmiştir. Mektupta şu satırlar yazmaktadır.

    İnci tanem…
    Gözlerine bakmadan geçirdiğim her gün ızdırap veriyor bana. Sensiz doğan günün bir anlamı yok artık benim için. Beni düşünüyor olduğunu bilmem tek tesellim.
    Biliyorum ki babanın sana benden daha çok ihtiyacı var. Baban nasıl? Toparladı mı kendini? Umarım iyidir sizin içinde her şey yolunda gidiyordur. Kızımız Elif’i ve seni çok özledim kavuşacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorum.
    Sana olan duygularımı anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Bu yüzden mektubuma burada son veriyorum. Kızımıza ve kendine çok iyi bak…

    Sevgilim Ben Şimdi
    Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
    Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
    Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
    Çıkıp gitmelerimiz su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
    Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz
    Çiçekler, çiçekler bu sabah su verdim çiçeklere
    O gülün yüzü gülmüyor sensiz
    O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanını
    Hepten hüzünlü bu günlerde
    Gür ve coşkun bir gün ışığı dadanmış pencereye
    Masada tabaklar neşesiz
    Koridor ıssız
    Banyoda havlular yalnız
    Mutfak dersen derbeder ve pis
    Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
    Vantilatör soluksuz
    Halılar tozlu
    Giysilerim gardıropta ve şurada burada
    Elif’in oyuncak sepeti uykularda
    Mavi gece lambası hevessiz
    Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
    Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
    Radyo desen sessiz
    Tabure sandalyelerden çekiniyor
    Küçük oda karanlık ve ıssız
    Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
    İçeri girmeni
    Senin elinin değmesini
    Gözünün dokunmasını
    Ve her şey tekrarlıyor
    Seni nice sevdiğimi…
    Hayatımın anlamına…
    Hep mutlu olman dileğiyle…
    SENİ SEVİYORUM…
    Samet…
    Bu mektup hiç karşılıksız kalır mıydı? Derya mektubun sonunda eline bir kâğıt kalem aldı ve mektubunu yazmaya koyuldu…

    Samet’im…
    Mektubun beni inanmayacağın kadar mutlu etti. Şu sıkıntılı günlerde yarama merhem oldu. Babam, kızımız ve ben Allah’a şükür iyiyiz. Kızımızın adını da şimdiden koymuşsun. Bende çok beğendim Elif ismini. Bizi merak etme.
    Sen nasılsın? Bende seni çok özledim hayatım. Kavuşacağımız gün yakındır. Babam toparlanır toparlanmaz geleceğim yanına. Burada bir psikologla tanıştım babam için iyi olacağını düşünüyorum bir ümit bekliyorum.
    İnan hiç aklımdan çıkmıyorsun. Özlemin her geçen gün daha da artmakta ama elimden bir şey gelmiyor sende biliyorsun.
    En yakın zamanda kavuşmak dileğiyle Allah’a emanetsin seni seviyorum.
    İnci tanen…
    Samet ve Derya birbirlerine olan özlemlerini mektupla gidermeye çalışmaktadırlar. Bu şekilde aylar geçmiş babası artık kendini iyi hissetmekte Derya’ya yeni bir haber vermek için hazırlanmaktadır. Babası Nafiye Hanım’la ilişkileri iyice ilerlemiş olduğu için durumu kızına açmaya karar vermiştir. Dursun bey bir gün Derya’yı karşısına alıp Nafiye Hanım’la evlenmeye karar verdiklerini ona uygun bir şekilde anlatmıştır. Derya’da bu durumu anlayışla karşılar ve artık Tunceli’ye eşinin yanına dönmeye karar verir. Birkaç gün içerisinde Nafiye Hanım ve Dursun Bey yıldırım nikâhı ile evlendikten sonra Derya eşinin yanına döner. Tunceli’de birbirine hasret iki gönül artık kavuşmuşlardı.
    Aradan dört ay geçmiş küçük Elif dünyaya gelmiş ve mutlulukları bir kat daha perçemleşmişti.
    Bu arada terör olayları haddini aşmakta hükümet teröristlerin önüne geçememektedir. Çatışma üzerine çatışma…
    Elif artık iki yaşına gelmiştir. Yaş günü için babası Elif’e isminin yazdığı bir künye ile beraber konuşan bir bebek alır. O gün ailecek güzel bir gece geçirirken Samet’e arkadaşlarının teröristlerle çatışmaya girdiklerini haber veren bir telefon gelir. Samet bu mutluluklarını yarım bırakarak arkadaşlarına yardım etmek için birliğine gelir.
    Samet de arkadaşlarıyla çatışmaya katılır. Çatışma sırasında Samet ne yazık ki kör bir kurşuna hedef olur. Ölürken yanında en yakın arkadaşı Semih vardır. Cebinden çıkardığı eşi ve kızının fotoğrafına son kez bakar ve Semih’e onları çok sevdiğini söyleyerek şahadet şerbetinden o da tadar
    Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Semih bu olaydan çok etkilenmiş ve bu haberi ailesine nasıl söyleyeceğini kara kara düşünmektedir.
    Her gün arayan Samet o gece Derya’yı aramamıştır. Derya bu durumdan çok rahatsız olur ama güzel şeyler düşünmeye çalışır. Bütün gece uyumadan Samet’ten bir haber beklemiş sabahleyin zil sesini duyduğunda koşarak kapıyı açar. Karşısında Samet’in en yakın arkadaşı Semih’i görünce bir terslik olduğunu anlar ve Semih’e “ bir şey mi oldu?” diye sorar. Semih bu soru karşısında nereden başlayacağını, nasıl söyleyeceğini bilemez. Sadece başını yere doğru eğer ve elindeki kanlı fotoğrafı Derya’ya uzatır. Derya adeta yıkılmış kızıyla yapayalnız kalmıştı. Annesinin ölümünden sonra ilk defa kendisini bu kadar çaresiz hissediyordu. Ne yapacağını bilemiyor her geçen gün acısı kat be kat artıyordu. İsyan etmemek için kendini zor tutuyor Allah’a yardım etmesi için yalvarıyordu. Cenaze işlemleri tamamlandıktan sonra Samet İstanbul’a büyük bir hüzün ile defnedilmişti. Derya artık babası ile birlikte yaşamaya karar vermişti.
    Önceleri üvey annesi Nafiye ile iyi geçinmiş fakat gün geçtikçe Derya’nın varlığı Nafiye’yi rahatsız etmeye başlamıştı. Evde huzursuzluk gün geçtikçe artıyordu. Derya daha fazla dayanamayıp babasıyla konuşmaya karar vermiştir. Babası Derya’nın evden ayrılmak istemesine anlam veremez ve çok üzülür. Bir yandan canından çok sevdiği kızı, biryanda vazgeçemediği hanımı vardır…
    Derya da bu durumu bildiği için gitmekte kararlıdır. Önce kendine küçük bir ev kiralar ve kızıyla orada yaşamaya devam eder. Elif’i en iyi şekilde yetiştirmek için elinden gelen çabayı gösteriyordu.
    Elif artık üç yaşındaydı. Babası olmadan geçireceği ilk doğum günüydü bu Elif daha küçük olduğu için durumun farkında değildi. Derya’nın adeta yüreği parçalanıyordu. Hüzünlü bir geceydi çünkü Samet bir yıl önce kızının doğum gününü kutladıktan sonra o gece şehit düşmüştü… Her şey gibi bugünde Samet’i hatırlatıyordu. Bumdan sonra geçecek her doğum günü aslında bir hüzün günü olacaktı… Belki de Elif bu durumu öğrendiğinde doğduğu günden nefret edecekti. Derya için de bu çok zor bir durumdu ilerde kızına nasıl anlatacağını düşünüyordu. O günü kızıyla yapayalnız geçirmişlerdi.
    Aradan yıllar geçmiş küçük Elif artık yedi yaşına gelmişti ve okula gideceği günün heyecanını yaşıyordu. Heyecanla beklediği o ilk gün gelmişti. Elif annesiyle beraber muhabbet ede ede okulun yolunu tutmuştu. Okulun kapısına geldiklerinde Elif bir an durakladı Derya o an ne olduğunu anlayamamış etrafına göz gezdirdiğinde durumu fark etmişti evet herkes anne ve babasıyla gelmiş fakat Elif’in babası yanında yoktu. İlk okul heyecanını babası olmadan yaşıyordu. Derya kızına ‘ne oldu yavrum okul seni korkuttu mu’ diyerek durumu geçiştirmeye çalışmıştı. Elif’in verdiği cevap içler acısıydı:
    - Keşke babamda burada olsaydı onu o kadar özledim ki…
    - Derya eğilip biricik kızının ellerini tutmuş ve ona:
    - Yavrucuğum evet biz baban göremiyoruz ama emin ol o bizi şuanda görüyor ve sana gülümsüyor…
    Bu sözler Elif’i az da olsa mutlu etmiş ve ona sıkıca sarılmıştı.
    İstiklal marşının okunmasıyla bahçeye yöneldiler. Derya kızını sınıfına götürerek öğretmenine teslim etmiş ve onunla tanışmıştı. Derya, öğretmen Emre Bey’e Elif’in durumunu anlatmış ve ona daha hassas davranmasını rica etmişti. Emre Bey de bu durum karşısında şaşırarak:
    - Başınız sağ olsun çok üzüldüm siz merak etmeyin elimden geleni yaparım.
    Derya teşekkür ederek karşılık verdi. Elif’in yanaklarından öptükten sonra sınıftan ayrıldı. Zaman Elif için çabuk geçmiş ders saati bitmişti. Derya kızını almaya geldiğinde Elif’i ve öğretmenini el ele görmüş ve bu duruma çok sevinmişti. Öğretmeniyle vedalaştıktan sonra koşarak annesinin yanına geldi ve heyecanla ilk gününü anlatmaya başladı. Gününün çok güzel geçmesi de Derya’yı ayrıca mutlu etmişti. Evlerinin yolunu tutarken Elif konuşmaya devam ediyordu sınıfını arkadaşlarını ve en çok ta öğretmeni Emre Bey’i anlatıyor onu çok sevdiğini söylüyordu.
    Derya kızının günü böyle güzel geçtiği için onu ödüllendireceğini ve ona bir sürpriz hazırladığını söyledi. Eve döndüklerinde Elif yatağının üzerinde duran oyuncak bir bebekle karşılaşmıştır. Mutlu geçen günün ardından ikisi de güzel bir uykuya dalmıştı.
    Zaman böyle ilerlerken Derya’nın da Elif’in de acısı iyice kapanmış Elif severek okuluna gidiyor Derya’da onun için çaba göstermeye devam ediyordu nihayet Elif 3.Sınıfa geçmişti. Elif’in okul çıkışlarına giden Derya her defasında Emre Bey’den Elif hakkında bilgi alıyor ve Derya ile Emre Bey arasında bu sayede yakınlaşma başlıyordu. Emre Bey Derya ya evlilik teklif etmeyi düşünüyor ama onu reddetmesinden korkuyordu ve bir gün cesaretini toplayıp Derya’ya hislerini açıklamaya karar verdi. Yine bir gün Elif’i almaya gelen Derya Emre Bey’in seslenmesiyle bakışlarını Emre Bey’e çevirmiş ve onu dinlediğini söylemiştir. Emre Bey önce söze nasıl başlayacağını bilemez ama kendini toparlayıp bir çırpıda benimle evlenir misin Derya? Der. Bu sözler karşısında şaşıran Derya düşünmeye ihtiyacı olduğunu söyler çünkü Elif’in tepkisini bilememektedir. Akşam da Derya söze nasıl başlayacağını bilemez önce Emre Bey’den söz açar Elif’in onun hakkındaki fikirlerini almaktır amacı. Elif onu çok sevdiğini söyleyip durmaktadır ve Derya Emre Bey’in teklifini Elif’e anlatır. Elif de öğretmenini çok sevdiği için ve de annesini düşünerek evleneceklerine oda sevinmişti. Kızının bu tepkisi Derya’nın da içini rahatlatmış ve çok mutlu etmişti.12 Temmuz 1991 nikâh masasına oturmuşlardı. Evlilikleri gayet güzel gidiyordu.

    Yıllar geçmiş elif kocaman kız olmuştu. İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde edebiyat öğretmenliği kazanmıştı. Elif’in üniversite de ilk günüydü. Çok heyecanlıydı. Kimseyi tanımıyor nasıl arkadaş edineceğini düşünüyordu. O sıra da yanına uzun boylu bir genç belirdi…
    - Merhaba ben Baran
    - Merhaba ben de Elif
    - Tanıştığımıza memnun oldum.
    - Bende
    - Nerelisiniz?
    - İstanbul siz?
    - Buralı değilim ama uzun yıllardan beri burada yaşıyorum.
    O arada hoca içeri girmiş ve sohbetleri yarıda kalmıştı. Baran ders bitene kadar Elif’i izlemiş. Elif’in de Baran’a kanı ısınmıştır. Gün geçtikçe daha samimi oluyorlar birbirlerini tanıyorlardı iki çok iyi arkadaş olmuşlardı.
    Baran duygusal aynı zamanda düşünceli biriydi. Babasının olmadığını öğrenince çok üzülmüş ona daha yakın davranmaya başlamıştı…
    Bir gün yine dertleşirken Elif ona İstanbul’a nasıl ve niçin geldiğini sormuş oda İstanbul macerasını anlatmaya başlamıştı.
    Çocukluğum sıkıntılı geçti. Söyleyeceklerim korkutmasın seni beni yanlış anlama ne olur ben aslen Tunceliliyim. Babam beni okutmak istemiyordu.üÖzgürlük bahanesiyle beni dağa göndermek istiyordu. İşte bir gün babam beni zorla dağa gönderdi, gideceğim yeri tarif etti ve elime bir kâğıt ile asker fotoğrafı sıkıştırıp onların başına vermemi istiyordu. Kâğıtta ‘oğlum artık sizindir o iyi bir gerilla olacak yazıyordu…
    Fotoğrafın ise kim olduğunu bilmiyordum. Yazıyı okuduktan sonra beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bir an önce şehre indim. Şehirde şimdi beni okutan Mehmet Amca ile tanıştım. Mehmet Amca emekli bir öğretmendi. Başımdan geçenleri anlatınca beni yanına aldı ve bugünlere gelmem için elinden geleni yaptı. Bana öz babamdan daha çok babalık yapmıştı. Baba sevgisini onda görmüştüm ben. O günden sonra öz babamı hiç aramadım. Zaten ona baba demek de gelmiyordu içimden. Öyle baba olmaz olsun. Keşke gerçek babam Mehmet Amca olsaydı.
    Elif Baran’ın anlattıklarını şaşkınlıkla dinliyor ne diyeceğini bilemiyordu… Sonra Elif devam etti
    - Baban adına üzüldüm. Gerçekten çok kötü ve zor günler geçirmişsin. Allah Mehmet Amca’dan razı olsun, o olmasaydı belki de tanışamazdık.
    - Evet, onun hakkını nasıl öderim bilemiyorum. Neyse geçelim bunları hep ben konuştum biraz da sen anlat, senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
    - Aslında benimde bir Tunceli geçmişim var. Ben orda doğmuşum mesela. Ama çok kalmadık orda iki sene falan. Tunceli bende hiç iyi izler bırakmadı. Babam orada şehit düşmüştü. Bir pkk’lı babamı acımadan öldürmüştü… Aslında ikimizin de aynı kaderi paylaşmışız be dostum. İkimizde babasız büyümüşüz. Öyle ya da böyle hayat devam ediyor.
    - Zaten ilk günden kanım ısınmıştı sana. Ortak bir şeylerimizin olduğu en başından belliydi.
    Muhabbet böyle uzayıp gidiyordu ama artık derse girme vakti gelmişti. Ders bitiminde okuldan yine beraber çıkmışlar Baran Elif'i evine kadar bırakmıştı. Bundan sonra her gün okula beraber gidip geliyorlardı. Birbirlerine o kadar bağlanmışlardı ki birbirlerinden habersiz bir gün bile geçiremiyorlardı. Elif Baran'ı Baran da Elif'i düşünüyordu hep. Bu arada Elif’in doğum günü de yaklaşıyordu. Baran hazırlıklara başlamıştı bile . onun için kız kulesinde muhteşem bir doğum günü hazırlamak için heyecanlanıyordu. Hediyesi de hazırdı günlerdir uğraştığı resmi sonunda tamamlamıştı sadece çerçeve işi kalmıştı.
    Onu da birkaç gün içerisinde halletmişti. Ve o gün gelip çatmıştı. Elif neden kız kulesine gittiklerini anlamıyordu. Ama arkadaşını kırmamak için teklifi kabul etmişti. Masaya oturduktan sonra elinde güzel bir pasta ile garson masalarına yaklaşıyordu . Elif şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Doğum günü olduğu hiç aklına gelmiyordu. Çünkü yıllardır kutlamıyordu doğum gününü. pastayı görünce hüzünlenmiş fakat arkadaşına hissettirmemeye çalışıyordu. Baran hediyesini elife uzatmış ama Elif’in moralinin bozulduğunu da hissetmişti.
    - Ne oldu sevinmedin mi ? halbuki ben mutlu olacağını düşünmüştüm
    - Bak Baran benim babam doğum günümde öldü.
    Baran ne duyduklarına inanamıyor ne diyeceğini bilemiyordu. Elif devam etti.
    - Bunu öğrendikten sonra doğum günümden nefret ettim ve o günden sonra hiç doğum günümü kutlamadım. Çünkü her yıl o gün babam aklıma gelir ve o hain teröristlere olan nefretim bir kat daha artar.
    - Özür dilerim Elif bilmiyordum. Bundan sonra daha dikkatli olurum. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Böyle olduğunu bilsen hiç yapar mıydım? Tek isteğim senin mutlu olman.
    - Biliyorum Baran özür dilemene gerek yok ben seni anlıyorum. Sana kızmıyorum ben zaten, sen gerçekten çok iyi birisin iyi ki tanımışım seni. Her şey için teşekkür ederim.
    Elif ne kadar söylese de Baran düşüncesizlik ettiğini düşünüyor ve içten içe kendine kızıyordu.
    Biraz daha muhabbet edip oradan ayrılmışlardı. Babasının acısından hediyeyi açmak hiç aklına gelmemişti. Eve geldiğinde ilk işi hediyeyi açmak oldu. Baran kendi elleriyle Elif'in resmini çizmiş ve güzelce çerçeveletmişti. Elif daha önce böyle bi hediye almamış çok mutlu olmuştu, hediyeyi hemen odasının en güzel yerine asmıştı. Çünkü o hediye en güzel yeri hak ediyordu, tıpkı hediyenin sahibi gibi.
    Baran da sabaha kadar nasıl böyle bir düşüncesizlik yaptığını düşünüyordu. çünkü Onu üzmek hiç ama hiç istemiyordu.
    Ertesi gün Elif okula gitmek için sabırsızlanıyordu. Artık Baran'ı daha çok görmek istiyor. Baran ise dünün pişmanlığını hala hissediyor Elif!in yüzüne bakmaya utanıyordu. Sınıfa girdiğinde morali bozuktu. Elif durumu hemen fark etti ve Baran’a ‘neyin var senin’ diye sordu. Baran ise sadece ‘hiç’ diyebilmişti.
    Elif devam etti
    - Yoksa sen hala dünde mi kaldın? Tamam artık kendine kızmaktan vazgeç. Ayrıca dünkü hediyen beni çok mutlu etti. Daha önce hiç böyle bir hediye almamıştım. Sen çok iyi ve çok düşünceli birisin.
    - Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?
    - Tabiki Baran. Böyle düşünmesem hala senin yanında olur muydum sence?
    - Olmazdın değil mi?
    Bu soruya Elif gülümseyerek cevap vermişti.
    Her zaman ki gibi hoca konuşmalarını bölmüş ve derse girmişti.hoca dersi çok iyi anlatıyor fakat Baran ve Elif birbirlerini düşünmekten kendilerini derse veremiyordu. Galiba ikisi de birbirine aşık olmuştu. Elif Bara'nın adım atmasını beklemekte, Baran ise Elif’in duygularından emin olmadığı için korkmakta.en yakın arkadaşıma yanlış yaparım onu tamamen kaybederim korkusuyla bir türlü ona olan duygularını ifade edemez. Dün tüm cesaretini toplamış söylemeye hazırdı ama doğum gününde çıkan aksilik tüm cesaretini kırmıştı.
    Ama bugün kararlıydı ne olursa olsun söyleyecekti söylemeliydi. hem niye sevdiğini gizlesindiki Baran... elif i çok sevmiyor muydu? hayır hayır hemde ölesiye seviyordu. elif in kahverengi gözlerinde bin defa ölüp bin derfa dirilmeye çoktan razı değilmiydi?

    Baran bunları düşünürken ders bitmiş sınıf yavaş yavaş boşalmıştı. Baran bir dokunuşla irkildi. Elif pırıl pırıl kahverengi gözlerini Baran'a çevirmiş tebessüm ile;
    - Baran iyi misin? dedi.
    Baran da tebessümle kalktı ve sınıftan çıktılar.İstanbul akşamları ışıl ışıl olurdu ama Elif in gözlerinin yanında o bile sönük kalıyordu.Okuldan sonra otobüse binmiş ve nihayet inmişlerdi.Kızkulesi'ne doğru sessizce ağır adımlarla yürümeye başladılar ikiside susukundu. Bu suskunluğu seyyar köftecinin 'yarım ekmek 2.5lira' çığlıkları bozdu. Baran'la Elif gözgöze gelip 'köfte...' deyiverdiler ardından utançla karışık bir gülücük belirdi yüzlerinde. Baran hemen iki yarım ekmek köfte alıp Elif'e uzattığında tam da her zamanki oturdukları bankın önüne gelmişlerdi ve banka oturdular....
    Nihayet köfteler bitmişti, ikiside gözlerini Kızkulesi'ne dikmiş derin derin düşünceye dalmışlardı.Birden Elif Baran'ın elini elinde hissetti. Daha ne olduğunu anlamadan eli kenetlenivermişti Baran'ın eline okadar heyecanlanmıştıki sanki küçücük yüreği yerinden fırlayacaktı ikiside susuyordu ve sesizliği Baran bozdu:
    - Aşk nedir? bilir misin Elif
    Elif ne diyeceğini düşünüyorduki Baran kendi sorusuna kendi cevap verdi:
    - Aşk yanmaktır Elif'im aşk başkası için yaşamaktır..... Aşk ölüye can veren nefes,kuru güle hayat veren su, lal olan bülbülü dile getiren duygudur.Aşk 'ELİF' tir Elif'im dedi.
    Kızkulesi şimdi Elif ile Baran'ın sımsıkı sarılışına şahit oluyordu....
    ...
    Aradan 3 yıl geçmişti ama hala ilk günün heyecanıyla birbirlerine bakıyor ve dokunuyorlardı.Konuşmalar yapılmış kepler fırlatılmıştı ve nihayet fotoğraflarda çekilmişti Mehmet Bey,Derya Hanım,Emre Bey,Baran ve Elif....Tören bitmiş herkes evine çekilmişti ve yine akşamdı ve yine Kızkulesi tanıdık bir manzaraya şahit oluyordu.Kaçkez şahit olmuştu Baran'la Elif'in aşklarına...
    Ama bu kez farklıydı martılar bile bir başka uçuyordu.Baran ellerinin içine Elif in ellerini almış gözlerinin içine dalmıştı uzun bir sessizlikten sonra yine sesizliği Baran şu şiirle bozmuştu.
    - Gönül tezgahında şiir dokudum
    İplik iplik nakışında sen varsın
    Aşk yolunun kanununu okudum
    Madde madde yokuşunda sen varsın

    Fikir vadisinde bir ırmak geçer
    Eğilir serviler suyundan içer
    Bağırında ay doğar zambaklar açar
    Sessiz akışında sen varsın
    Özsuyusun hayat denen şişenin
    Nedenisin keder ile neşenin
    Sevda cephesinde şehit düşenin
    Donuk donuk bakışında sen varsın
    Hep senin renginde görünür bahar
    Yaprakta yeşilin gülde kokun var
    Yama yama kalbimdeki yaralar
    Sıra sıra dikişinde sen varsın
    Gidipte yorulma çok uzaklara
    Sen; seni gel benim içimde ara....
    Umut güneşim mor bulutlara
    Girip girip çıkışında sen varsın
    BENİMLE EVLENİR MİSİN? ELİF'İM...
    Elif ne çok heyecanlıydı beklediği güm gelmişti.Ve nihayet akşam olmuş Baran ve Mehmet bey Elif’i istemeye gelmişlerdir…Kahveler içilmiş tanışılıp görüşülmüş ve nihayet düğün günü kararlaştırılmıştı. Saat epeyce ilerlemişti ki Mehmet Bey müsaade istedi.Tam kalkacaklardı ki Baran’ın gözü masanın üzerindeki resime takılı kalmıştı.Sadece oraya bakıyor gözünü hiç çekmiyordu ki Elif’in sesiyle irkildi:
    - Babam dedi ve sustu…
    Baran donup kalmıştı..Hım öyle mi dedi ve sustu…
    Aradan bir hafta geçmişti Baran kafasındakileri Elif’e söylemeli miydi?Ya Elif terk ederse o zaman ne yapardı Baran??? Ölseydi daha iyiydi.Ama canından çok sevdiği olan kadınla yalanlar üzerine kurulu bir evlilik de düşünemiyordu.

    Hava kararmıştı Elif koşar adımlarla Baran’a yaklaşıyordu ama Baran korkuyordu.Ne olursa olsun söylemeliydi.Elif Baran’a yaklaşır yaklaşmaz elini tutup pırıl pırıl gözleriyle Baran ‘a bakıyordu.
    - Neden susuyorsun? Dedi.
    Baran
    - Otur… diyebildi
    Elif oturmuştu ama korkuyordu neydi Baran ı bu kadar düşündüren bilmiyordu yoksa Baran’ı canından çok sevdiği onu sevmiyor muydu?Hayır hayır bu benım sonum olur diyordu kendi kendine ve dualar ediyordu.
    Baran
    - Gülüm…şimdi sus ve beni dinle ama konuya başlamadan önce seni çok sevdiğimi bilmeni isterim.
    Elif tam bir şeyler diyecekti ki Baran eliyle sus dedi
    ve devam etti,
    - Hani sana bir gün babanla ilgili bir mevzu anlatmıştım ya hatırlıyor musun?


    Elif
    - Evet hatırlıyorum dedi
    - İşte orada bahsettiğim fotoğraftaki adam senin babandı gülüm…
    Elif neler duyduğuna inanamıyordu gözlerinden öyle yaşlar boşaldı ki ne yapmalıydı ne demeliydi?sevdiği adamın babası kendi babasının katili miydi?
    Nasılda sevmişti Baran’ı keşke sevmeseydi vazgeçebilecek miydi şimdi? Evlenebilecek miydi Baranı ile… Hayır hayır yapamazdı…Sevdiği adamın gözlerinde babasını hatırlamayacak mıydı?
    Baran
    - Gülüm seni seviyorum dedi
    Elif
    - Sus dedi ve dalgaların arasına kendisini usulca bıraktı…
    Baran çılgına dönmüştü Elif ‘in hemen arkasından oda kendini azgın dalgaların arasına bıraktı.Kızkulesi en acı sahneye şahit oluyordu…
    Yok olmuştu Elif ile Baran…Kirli dünyayı terk etmişlerdi.Kimseye haber vermeden… Aşklarına hep şahit olan Kızkulesi bu kez de ölümlerine şahit olmuştu… Kimse bilmezdi ki o günden sonra martılar hep onları azgın dalgalardan kurtarmak için dalgalara meydan okurcasına denizin yüzünde çığlıklarla onları arar dururlardı taki buluruz ümidi ile…


    ÜMİDİMİZİ HİÇ KAYBETMEMEK DİLEĞİYLE…

    SON


      Forum Saati Perş. Mayıs 16, 2024 8:32 pm