Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    BÖYLE BİTMEYECEK

    avatar
    1001110008


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 24/12/10

    BÖYLE BİTMEYECEK Empty BÖYLE BİTMEYECEK

    Mesaj  1001110008 Cuma Ara. 24, 2010 7:52 pm

    Nasıl yani? Bu elinde tuttuğu kağıt gerçekten ona mı aitti?İnanamadı veya inanmak istemedi.Bocaladı.Bir an için elini kolunu nereye koyacağını bilemedi.Vücudunun bir parçası debilde fazlalıktılar sanki ona.Çevresindeki herkesin bakışlarını üzerinde hissetti.Üzülmekten çok acır gibi birçok bakış.Annesi,babası,küçük kardeşi,anneannesi,dedesi,teyzeleri,kuzenleri ve daha bakmaya dayanamadığı birçok yüz.Ve bu yüzlerdeki belki de tek ortak nokta.Bakışlar…Evet evet yanılmıyordu bakıyorlardı işte.Tekrar kaldırıp baktı hala elinde tutabildiğine şaşırdığı kağıda.Aynı yazı duruyordu işte orada.”KAZANAMADINIZ.”Fazla olan bir şey vardı bu kelimede.İçini acıtarak fazlalık yapan.Evet bulmuştu.Fazlalık yapan tek şey kesinlikle oradan yüzüne sırıtırcasına duran olumsuzluk ekiydi.Kazanamamak…Oysa ne kadar da çok emek vermişti.Okul çıkışı alelacele bir şeyler atıştırıp okula yetişmeye çalışması,dershaneden akşamın bir vakti dönmesi,bazı geceler masa başında o iğrenç matematikle boğuşması.Bunların hepsi emekti işte.Peki neden olmamıştı?Daha ne yapması gerekirdi?Ne yani hiç mi uyumamalıydı acaba?Şu anda kağıtlarında olumsuzluk eki olmadan o kelimeyi görenler böyle mi yapmıştı?”Yok artık saçmalıyorum diye düşündü.’’Sesli düşünmüş olacak ki “Bir şey mi dedin tatlım’’ diye bir soru yöneldi kendisine.Bu ses,her duyduğunda içini rahatlatan bu sıcacık ses…Annesinin sesi.İlk defa tam olarak rahatlatmaya yetmemişti işte.Cevap olarak ‘’yok’’ diyebildi ve güçlüklede olsa ‘’demedim bir şey’’ diye ekledi.Ya da eklediğini sandı çünkü bir anda gözüne hücum eden yaşlara daha fazla dayanamayıp hıçkırarak ağlamaya başladı.Ağladıkça daha çok ses çıkarıyor ses çıktıkça daha da ağlayası geliyordu.Hadi gözyaşları dinlememişti sözünü ama sesine niye söz geçiremiyordu?En yapmaması gereken yerde.Yalnızken yapabilirdi belki ama şu anda herkes buradaydı herkes ve teyzesinin kızı Aylin.Aylin de yok muydu bu herkesin içinde?Neden onu ayrı tutmuştu kendisine şu anda çok anlamsız gelen bu kalabalıktan?Sorunun cevabını bulması çok zamanını almadı.Çünkü Aylin öyle isterdi ve hep mükemmel olduğunu savunurdu ve kendisini ayırırdı herkesten,üstün görürdü.Sadece Aylin mi?Teyzesi olacak o kadının da iki lafından biri kızı Aylin’in başarıları,aldığı ödüller ve çok güzel olduğu ile alakalı olurdu.Aslında yalan değildi de.Lise yıllarında Aylin için takdir getirmek,bu büyük aile için sıradanlaşmıştı artık ve bu başarılı öğrencilik yıllarından sonra kazandığı bölümde sürpriz olmamıştı kimse için.Gayet iyi hatırlıyordu Hande.Geçen sene bu zamanlarda yine bütün aile Aylinlerin Ankara’nın iyi bir semtinde bulunan evlerinde.Güzel haberi alıp tebrik edebilmek için ve nitekim öyle de olmuştu.Aylin postacının getirdiği zarfı açıp büyük bir coşkuyla bağırmıştı ‘’Ankara Hukuk Fakültesi’’ diye.Annesi ise hemen arkasından ‘’aksi düşünülemezdi zaten hayatım sen de kazanamazsan kimi alacaklar’’ diye eklemede bulunmuştu şen bir kahkaha eşliğinde.Hemen ardından ‘’işte benim dünyalar güzeli kızım’’ deyip sarılıp öpmüştü Aylin’i.Bu güzel haberden sonra evin içi bayram yerine dönmüştü bir anda.Herkes bir bir Aylin’i tebrik edip öpüyor şakayla karışık hediye olarak ne istediğini soruyorlardı.Hande de gitmişti Aylin’in yanına tebrik etmek için.Aylin Hande’nin tebriğini yapmacık tavırlarla kabul ettikten sonra imalı bir şekilde ‘’seneye de seni göreceğiz Handeciğim’’demişti.Hande nasıl da pişman olmuştu gayet iyi niyetli bir şekilde kuzeni olacak bu kendini beğenmişi tebrik ettiğine.Peki şimdi Hande böyle mi göstermişti kendini ?Kağıtta duran koca bir kazanamadınız yazısıyla.Keşke tüm bunlar bir rüya olsaydı uyandığında her şey için geçti gitti diyebilseydi.Ama değildi işte,Hande burada,salonun orta yerinde herkesin şaşkın bakışları arasında ağlıyordu.O sırada omzuna bir el dokundu ve sırtını okşadı yine aynı el.Arkasını döndüğünde annesinin endişeyle bakan uzun kıvrık kirpiklerinin çevrelediği güzel gözlerini gördü.Annesi ona her zaman ki gibi sarıldı ve böyle yapmaması gerektiğini,kendisini bu kadar üzmesinin anlamsız olduğunu fısıldadı kulağına ve beraber Hande’nin odasına doğru gittiler.Annesi Handeye yatağına kadar eşlik edip güzelce uyumasını uyandıktan sonra her şeyi bir bir konuşacaklarını söyledi.Hande için bundan daha güzel bir teklif olamazdı zaten şu durumda.Yalnız başına sessizce uyumak.Buna ihtiyacı vardı.Kafasını sallayıp örtüyü üzerine doğru çekti.Annesinin odadan çıkıp gidişini izledi.Oldukça yorgun hissediyordu kendini.Uyumadan önce gözüne takılan tek şey en yakın arkadaşı Cansu’nun hediye ettiği üzerinde en sevdiği oyuncu olan James McAvoy’un fotoğraflarının yer aldığı duvar saati oldu.Saat 10:15 i gösteriyordu.Demek ki üniversite sınav sonuçları açıklanalı sadece 15 dakika olmuştu.Koca bir yıl kadar uzun gelmişti oysa ki Handeye.Daha fazla göz kapaklarını açık tutamadı şu son on beş dakikada yaşadıklarını unutmak istercesine gözlerini sımsıkı kapatıp kendini uykunun kollarına bıraktı.
    Uyandığında yine gözüne ilk takılan saat oldu. Saat 1’e geliyordu.Hem sabah yeni uyanmış olup hem de nasıl bu kadar uyuyabildiğine şaşırdı önce.Sonra daha birkaç saat önce yaşadıklarını düşünüp ‘’artık hiçbir şeye şaşırmayacağım’’ dedi kendi kendine.Yataktan hiç kalkmak istemiyordu canı.Ama yine de örtüyü bir hışımla üzerinden atıp kalktı.Görünüşe göre evdeki kalabalık dağılmıştı.’’Kutlamaya gerek kalmadan dağıldılar’’ dedi kendi kendine.İçeriden sadece televizyonun sesi geliyordu.Odasından çıkmak istemedi yine de.Masasının üzerindeki telefonu aldı.Bir sürü cevapsız çağrı ve okunmamış mesaj gösteriyordu telefonun ekranı.Önce şaşırdı bu duruma daha sonra mesajlardan birini açtı.Mesajın sahibi çok yakın olmadığı arkadaşlarından biriydi.’’Sonuçlar ne alemde? İstediğin yere yerleştin mi bakalım?’’ yazıyordu mesajda.’’Ah şu gereksiz insanlar’’ dedi Hande.Normal zamanda hiç mesajlaşmazlardı ki bu kızla.Şu anda Hande’nin nereyi kazandığını neden merak etme ihtiyacı duysun.’’Lüzumsuz işte’’ dedi nefretle.Diğer mesajlara,çağrılara bakmadı bile.Telefonu aldığı yere fırlatır gibi koydu.
    Karşıda duran babasına bin bir ısrarla aldırdığı boy aynasına takıldı gözü.2 sene önceydi.Alışveriş merkezlerinden birinde gezerken ev eşyaları satan bir mağazanın yeni bir şubesinin açılışı olduğunu görmüşlerdi.Müzik son seste,balonlar her yerdeydi.Babası mağazalara girmeyi pek sevmezdi.Alacağı her neyse ilk girdiği yerden alıp çıkma taraftarıydı her zaman için.Bu yüzden babasını bu mağazaya sokmak oldukça zor olmuştu.Ama başarmıştı Hande.İşte o girdikleri mağazada beğenmişti bu boy aynasını da.Beyaz renge bayılırdı.Boy aynasının çerçevesi de beyaz renkliydi bu yüzden belki de daha çok dikkatini çekmişti.En alt kısmında yine beyaz renkli,çift gözlü kocaman bir çekmecesi vardı.Babasına alıp alamayacaklarını sormuştu.’’şu anda böyle bir şeye ihtiyacın olduğunu sanmıyorum zaten evimizde bir sürü ayna var’’ diye cevaplamıştı Hande’yi.Tam mağazadan çıkacakları sırada ‘’ama evimizdeki ayna sayısının bir tane daha artmasının kimseye bir zararı dokunmaz sanırım’’ demişti gülümseyerek.Hande çok mutlu olmuştu.Aradan birkaç gün geçince mağazanın yetkili elemanları aynayı getirip Hande’nin odasına kurmuşlardı.O günden beri de aynı yerinde duruyordu zaten.Hiç yerini değiştirmeyi istememişti.
    İşte şimdi o aynanın karşısındaydı.Baktı kendine uzun uzun.Çok güzel sayılmazdı belki ama çirkin de diyemezdi kimse.Farklı bir şeyler vardı onda.Anlaşılmaz bir etkileyicilik.Koyu renk gözlerini ve bunları çevreleyen uzun kıvrık kirpiklerini tamamen annesinden almıştı.Yine gözlerini tamamlarcasına koyu kumral renkte uzun saçları vardı.Severdi saçlarını açık bırakmayı.Belki de övgü almayı.Çünkü birçok defa saçlarıyla ilgili övgü almıştı açık bıraktığında.Tabi her insan gibi Hande’nin de beğenilmek hoşuna gidiyordu.Ortalamanın üstünde bir boya sahipti ama yetinmez biraz daha uzun olmak isterdi hep.Bir an Aylin geldi gözünün önüne her zamanki kendini beğenmiş bakışlarıyla.Hoş kendini beğenmesi normaldi aslında.Her yönden dikkat çekici bir kızdı.Yüzü,fiziği,konuşması neredeyse her şeyi ile mükemmel görünüyordu tanımayan birisi için.Bir de şu garip tavırları olmasa…
    Aylin’in uzun siyah saçları vardı ve onlara her gün değişik şekil verirdi.Bazen toplayıp koyu ela anlamlı bakışlarını ortaya çıkarır,bazense açık bırakırdı.Yakışıyordu ama her türlüsü,en azından Hande beğenirdi.Diğer kuzenleriyle olduğu gibi onunla da iyi anlaşabilselerdi keşke.Gerçekten bunu isterdi Hande.Çünkü onun olduğu ortamlarda gerilmek istemiyordu Hande.Zuhal teyzesinin,kızının başarılarından bahsedip Hande’ye örnek göstermesine ise hiç dayanamıyordu.Bu düşünceler kafasında bir süre daha durdu aynanın önünde öylece.Odasının kapısı tıklatıldı.Hande istemeye istemeye de olsa ‘’Gelebilirsin’’ dedi.Annesiydi gelen.
    -Odanı seviyorsun onu anladıkta yanımıza gelmeyecek kadar mı?
    -Sadece canım istemiyor anne.
    -Seninle biraz konuşalım.
    -Ne konuşacağız ki,moral vermeye çalışacaksan eğer ne kendini yor ne de beni.Faydası olacağını sanmıyorum çünkü.
    -Hande böyle yapmanın ne sana ne de bize faydası olur tatlım.Sadece kendini biraz daha üzmüş olursun her seferinde.Evet anlıyorum büyük bir hayal kırıklığı yaşadın.Ama her şeyi ilk denediğimizde başarsaydık sıradanlaşmaz mıydı?Değerli olmaktan çıkmaz mıydı istediklerimiz sence de?
    Hande cevaplamadı.Kara gözlerini yerdeki halıya dikmiş sessizce oturuyordu.Annesi, aynı sevecen sesiyle devam etti.
    -Sen küçüklüğünden beri ne istediğini bilen aklı başında bir kız oldun hep.Şimdide istediğin şey belli.İstediğin bölüm olan’’psikoloji’’ ye ulaşmak için 2. Kez deneme şansını engelleyen bir durum da göremiyorum ben ortada tabi senin şu üzgün,bitmiş durumunu hesaba katmazsak
    Annesi bunları söyleyip Hande’nin yanağını okşadı gülümseyerek.
    -Hem Cihan ağabeyini hatırlasana.Eğer doğru takip edebildiysem 3. Girişinde bir yere yerleşti.Ama yerleşemediği senelerde de halinden memnun görünüyordu
    Hande çok severdi Cihan abisini.O da kuzeni olurdu.Aralarındaki yaş farkı fazla olmamasına rağmen ‘’ağabey’’ derdi Hande ona.Çünkü Cihan küçüklüklerinden beri her fırsatta şakayla karışık ‘’ben senin ağabeyinim’’ derdi Handeye.Cihan kadar rahat bir insan tanımıyordu ve tanıyacağını da sanmıyordu Hande.Sadece sınav konusunda değil başka sorunlar karşısında da son derece rahat tavırlar sergilerdi.
    Bir keresinde babasının arabasını kaçırmış ve aksilik bu ya bir de üstüne kaza yapmıştı.Cihan’a hiçbir şey olmamıştı ama araba için aynı şey söylenemezdi.Eniştesinin her hafta sonu özenle yıkayıp temizlediği o güzelim araba,eniştesinin deyimiyle ‘’siyah inci’’nin önü tanınmaz duruma gelmişti.Ama sevgili kuzeni Cihan o durumda bile büyük bir telaşa kapılmamıştı.Hatta babası azarlayıp odadan çıktıktan sonra odada kalanlara’’en azından denedim gördüm,siyah inci benim gibi usta sürücüyü kaldıramadı’’ demişti hafif sırıtarak.Hande dahil odadaki herkes şaşırmış ama kimse ağzını açıp bir şey söyleyememişti anneannesi dışında.Anneannesi kuzeni Cihan için her fırsatta söylediği o meşhur cümleyi kurmuştu yine.’’bu çocuk bu gamsızlıkla 300 yıl yaşar vallahi’’Hande bazen şaşırır,bazen öfkelenir ama çoğu zaman imrenirdi Cihan abisindeki bu rahatlığa.Çünkü Cihan nasılsa Hande de onun tamamen zıttı idi.Rahat olmak bir yana ufak sorunları kafasına takıp kendini hasta ettiğini de bilirdi,yine öyle ufak şeyler için günlerce ağladığını da.O kadar rahat olamıyordu işte bir türlü.Hande’ye göre her şey bir plan içerisinde yürümeliydi.Doğaçlamaya yer yoktu hayatında.Yapı meselesi belki de diye düşündü kendi kendine.Daha sonra kafasındaki bu düşüncelerden kurtulup yanıtladı annesini yarı gülümseyerek.
    -Hatırlamam mı hiç
    -Hem o gözlerle kirpikleri böyle yerli yersiz ağlayasın diye mi aldın benden
    Hande güldü.Bu annesiyle arasında olan Hande’nin mutsuz olduğu anlardaki tek değişmez muhabbetti.Annesi ile gözleri tıpatıp aynı bile denilebilirdi.Aynı renk bakışlar ve bu bakışları daha da anlamlı kılan kirpikler.
    -İşte böyle gülerken harikalar.Neyse hadi bakalım daha acıkmadın mı sen?
    -Pek fazla değil.
    -Masayı gördükten sonra fikrini değiştireceksin eminim.Sen duş alıp odanı toplayana kadar ben harika bir masa hazırlayabilirim.Var mısın anneyle iddiaya?
    -Varım.
    -Hadi o zaman iş başına.
    Annesi kapıdan çıkarken Hande de yerinden kalktı.Yatağını topladı yerdeki döküntülere basmamaya çalışarak.Yatağını topladıktan sonra yerdekilere de bir el atmak gerektiğini düşünüp,onları teker teker yerden alıp kendi yerlerine yerleştirdi.Evet artık güzel bir duş almanın vaktiydi.Acele adımlarla banyoya doğru gitti.Annesinin de mutfakta uğraştığının kanıtı olan sesler geliyordu kulağına o banyodayken.Biraz zaman geçtikten sonra seslere bir yenisi daha eklendi.Demek ki babası da işten gelmişti.Babası işe gittiğinden bugün gelen sınav sonuçları hakkında konuşmaya fırsat bulamamışlardı.Ama emindi ki babası yemekte türlü şakalar yaparak Hande’nin yüzünü güldürmeye çalışacaktı.Hep böyle yapardı çünkü.Hande’nin suratını ne zaman asık görse önce ‘’suratsız kızım benim’’ diye dalga geçerdi.Sonra da Hande’nin surat ifadesini taklit ederdi yüzü gülsün diye.Çoğu zaman başarırdı da.Çünkü Hande dayanamazdı o ciddi surat ifadeli babasını o halde görmeye.Dayanamayıp basıverirdi kahkahayı.Ama bu sefer babasının başarılı olacağı konusunda ciddi şüpheleri vardı.Tüm bunların yanında babasıyla çatıştığı konular da az değildi.Babasının kızdığı en büyük şey çevresindekilerin olmadık yerlerden sorun çıkarıp somurtkan davranmalarıydı.Hande de zaman zaman memnuniyetsiz tavırlar takınır her şeyi eleştirirdi.İşte böyle zamanlarda babası ya ter ters bakıp azarlar ya da karşısına alıp uzun uzun konuşurdu.
    Banyodan çıkıp giyinmeye başladı.Bir yere yetişecekmişçesine hızlı giyindi üstünü.Annesinin defalarca söylemesine,onca ısrarına rağmen saçına kurutmayı sevmezdi.Öylece bırakırdı saçlarını,ne zaman kurusalar kabuldü onun için.Bu sefer de öyle oldu.Özensizce ve biraz da hırçın bir tavırla taradı ıslakken daha parlak ve koyu renk görünen saçlarını.İçeriden gelen sesler azalmıştı.Annesinin kendisini çağırması uzun sürmedi.
    -Hande masa gerçekten harika oldu.Bak bakalım aynı fikirde miyiz?
    Cevap vermek yerine mutfağa doğru ilerlemeyi tercih etti.İçeri girdiğinde gerçekten özenle hazırlanmış bir masayla karşılaştı.Hande’nin sevdiği yemek takımı çıkarılmıştı.Bu yemek takımında ailedeki herkese farklı renkte tabak,bardak düşüyordu.Annesininki yeşil,babasınınki mavi,küçük kardeşi Sefanınki turuncu ve kendisininki pembe renkliydi.Takımı bilerek böyle seçmişlerdi.Kapıdan bakmayı bırakıp masadaki yerine oturdu.Babasına yarım ağız ‘’hoş geldin’’ dedi.Babası da aynı şekilde cevapladı.Masada tekrar bir sessizlik oldu.Hande herkesin sessiz oturmasını anlardı da kardeşi Sefa’nın da bunun içinde olmasına inanmazdı.Ama Sefa gerçekten sakince yemeğinin konmasını bekliyordu.Belli ki o da ablasının içinde bulunduğu üzücü durumu,evdeki gergin havayı anlamıştı çocuk aklıyla.
    Sefa 6 yaşına girmişti Nisan ayında.Sadece 6 yaşındaydı ama bazen öyle sorular sorardı ki herkesi şaşırtır kimse ne diyeceğini bilemezdi.Akıllıydı hatta belki çok akıllıydı ama bir o kadar da yaramazdı.Artık evde onun koşturup oradan oraya zıplayarak bir şeyleri kırıp dökmesi sıradan bir hal almıştı herkes için.Daha bu yaşında okuldan eve şikayet getirdiği olmuştu.Annesi ara sıra ‘’daha şimdiden böyle ise büyüyünce ne olacak’’ diye yakınırdı.Sadece evdeki eşyalara zarar vermekle kalmazdı.Handeye de sataşırdı çoğu zaman.Saçını çeker,eşyalarını karıştırır,saçma bir lakap takıp gün boyu dilinden düşürmezdi bunu.Hande en çokta eşyalarının karıştırılmasına kızardı.Annesi ile babası birçok defa Sefaya anlayabileceği dilde öğüt vermişlerdi başkalarının eşyalarını karıştırmanın kötü bir şey olduğu konusunda.Ama Sefa fırsatını bulduğunda aynı şeyi yine yapardı.Hande vurmaya kıyamazdı ona.Hoş öyle bir şeyi denese, Sefa’dan kat kat fazlasıyla karşılığını alırdı.Ama şimdi sessiz,sakin bir çocuk oturuyordu karşısında.Tamam hadi Sefaya bir şeyler olmuştu peki ya babası ona ne olmuştu?O neden konuşmuyordu?Handeyi hep yaptığı gibi suratsız olarak nitelendirmemiş,güldürmeye falan da çalışmamıştı.Gerçi bu sefer Hande’nin içinde bulunduğu durum diğerleri gibi basit değildi.Belki babasına da basit gelmemişti,bu yüzden de öfkelenmişti Handeye iyi bir sonuçla karşısına çıkamadığı için.
    Babasının sınav döneminde kendisi için yaptıkları geldi aklına.Çok ilgilenmişti Hande ile.Hiç üşenmeden her sabah kahvaltısında,tabaktan 21 tane kuru üzüm seçerdi hem ona hem kardeşine.Biraz da ceviz yemesi için onu zorlardı.Babası bir dergide kuru üzüm ve cevizin zihin için çok faydalı olduğunu okumuştu.Handeye her gün bu bilgiyi hatırlatıp yemesi gerektiğini söylerdi.Sadece bu değildi tabi.Sınava hazırlanırken bir sürü kitap alması gerekmişti ve babası hiç itirazsız almıştı bütün kitapları.Hatta bir yerden bir test kitabı hakkında övgü duyunca hemen Handeye haber verirdi.Ayrıca Ankara’da ayazın,karın hakim olduğu havalarda dershaneye gitmek için metro ile uğraşmasına kıyamazdı.Handeyi Kızılay’da bulunan dershanesine iş yerine ters bile olsa bırakırdı.Dershaneyi saymak bile istemiyordu.Çünkü daha uygun fiyatlı dershaneler varken sırf daha iyi olduğunu duyduğu için buraya yazılmak istemişti Hande.Babası da ‘’başarı için paradan kaçılmaz’’ diyerek ona destek olmuştu.Nihayetinde istediği yere yazılmıştı.Sinan Bey yani Hande’nin babası Eryaman’da bulunan özel bir yapı şirketinde inşaat mühendisi olarak çalışıyordu.Annesi ise hemşireydi.Kısacası durumları hiç kötü sayılmazdı ama aşırı lüks bir hayatları da yoktu.Hande bazen istediği şeyin alınmasının ertelenmesine kızsa da,bu zamanlarda daha zengin olmayı dilese de yine de çoğu zaman halinden memnundu.Evet belki de babası tüm bu yaptıklarını hatırlayıp Hande’nin başarısızlığından dolayı hayal kırıklığına uğramıştı.’’Her şeyi mahvettim,herkesi üzdüm’’ diye geçirdi içinden karamsar bir şekilde.Görünüşe bakılırsa mutfakta keyfi yerinde olan ya da öyleymiş gibi davranan bir tek annesi vardı.Babasına bir şeyler anlatıyor,gülüyor bir yandan da kaselere çorbaları koyuyordu.Ve işte sıra pembe kasedeydi yani Hande de.Üstünden dumanlar tüten çorba önüne geldiğinde gerçekten acıktığının farkına vardı.Zaten çok severdi domates çorbasını.Özellikle üzerine biraz da rendelenmiş kaşar peyniri koyunca içmeye doyamıyordu bu çorbayı.Bir kaşık aldı pembe renkli kasede duran çorbasından.Annesi şaşırmamıştı,her zamanki gibi çok güzel olmuştu yine.Açlığında verdiği aceleyle çabuk çabuk içip bitirdi çorbasını.Annesi memnun olduğunu belli eden bir tavırla:
    -Hala iddiaya var mısın?
    -Her zamanki gibi yine harika olmuş anne.
    -Afiyet olsun tatlım.Bunu duymak yetiyor işte bana.
    Hande cevap vermeyip gülümsemekle yetindi.Onun yerine babası cevap verdi.
    -Bende çok beğendim,bir de yazın çorba içilmez derler.Bu çorbayı gördükten sonra fikirlerinin değişeceğine eminim.
    -Yazın neden çorba içilmezmiş baba.
    Bu soru uzun zamandır sessiz sesiz çorbasını bitirmekle meşgul olan Sefa’dan gelmişti.
    -Yazın havalar zaten sıcak olduğu için çorba içmek anlamsız derler oğlum.
    -Bence çok anlamlı.Çok güzel olmuş anne.Hep yap olur mu?
    -Benim paşa oğlum isterse ben hep yaparım tabi.Annesinin kuzusu afiyet olsun oğlum.
    Bu konuşmadan sonra masaya biraz renk gelmişti.Annesi kaseleri toplayıp yemek tabaklarını herkesten bir bir aldı.Tabakları yıldız şekline bürünmüş süt beyazı pilav ve yanında toprak kapta bulunan tavuk sote ile geri verdi.Her ikisi de Hande’nin çok sevdiği şeylerdi ve gerçekten harika görünüyorlardı.Pilavın yıldız şeklinde durmasını sağlayan plastik yıldız kapları Hande almıştı.Pilavı bu kapların içine güzelce koyup ters bir şekilde tabağa kapatınca ortaya bu güzel görüntü çıkıyordu.Daha fazla beklemeden herkes yine yemeğe koyuldu.Yemek boyunca annesi ile babasının aralarında iş hakkında konuşmalarından başka konuşma olmadı.Herkes yemeğini bitirip bir yerlere dağılınca mutfakta Hande ile annesi kaldı.Annesi:
    -Bu sefer yardım istemiyorum canım zaten çok dağılmadı mutfak.
    -Hayır anne yardım edebilirim lütfen bana hastaymışım gibi davranma.
    -Kızım yine alıngan oldun.Öyle bir şey düşünmemiştim ki.
    -Belki de fazla alınganlık yapıyorum.Haklısın anne.Özür dilerim ama yine de yardım etmek istiyorum sana.
    -Peki sen bilirsin.Masada duranları yerlerine yerleştirmekle başlayabilirsin mesela.Daha sonra da masayı silersen sevinirim.
    -Tamam olur.
    Hande masada duran ekmek sepetini,tuzluğu yerine yerleştirdi.Daha sonra da annesinin masayı silerken kullandığı bezi alıp özenli bir şekilde masayı sildi.Sandalyeleri de yerlerine güzelce koydu.Babasının neden böyle olduğu sorusu hala aklını kurcalayıp duruyordu.Sonunda dayanamadı.
    -Anne
    -Efendim canım
    -Babam böyle bir sınav sonucu gelmesine çok mu kızdı acaba?
    -A! Bunu nerden çıkardın?Sen babanı hiç tanımıyor musun?Böyle şeylere kızmayacağını,en fazla senin adına üzüleceğini bilmen gerekir.
    -Bende öyle düşünmüştüm.Ama hiç yanıma gelip sınav hakkında konuşmaması falan bilmiyorum işte biraz soğuk davranıyor sanki.
    -Evet bir farklılık olduğunu ben de hissettim.Ama bu bir kızgınlık değil bence.Belki de o da senden bekliyordur gidip onunla konuşmanı.İçindeki sıkıntıları onunla paylaşmanı istiyordur.
    -Bilmiyorum ki gerçekten kafam karıştı.
    -Kafanın karışık olduğu her halinden belli oluyor tatlım.Hem bunları bana sormak yerine neden babanla konuşmayı denemiyorsun?
    -Neyse tamam.
    -Bu tamam konuşacağım demek mi?yoksa neyse kalsın böyle demek mi?
    -Konuşurum belki.
    Hande bunu söyleyip annesinin cevap vermesine fırsat bırakmadan çıktı mutfaktan.Koridorda Sefa önünü kesti.
    -Abla hadi gel beraber boyama yapalım.Hayır olmaz demek bak sakın.
    Nedense kıramadı kardeşini.
    -Hadi sen boyama kitabını açıp neyi boyayacağımızı seç.Geliyorum bende.
    -Bak geliyorum deyip kaçma sakın.
    -Sefa geleceğim dedim ya.Neden kaçayım?Hadi koş,seç sen.
    -Tamam.
    Sefa koşarak odasına gittikten sonra Hande de oturma odasına doğru ilerledi.Oturma odasının kapısından göz ucuyla içeriye baktı.Babası kendini iyice kaptırmış bir halde haber izliyordu.Arada da dayanamayıp kendi kendine yorum yapıyordu.’’Şimdi konuşmanın sırası değil’’ diye düşünüp koridorda Sefa’nın odasına doğru ilerledi.Sefayı içerde minik resimli çalışma masasına oturmuş,boya kalemlerini üzerine yayıp boyama kitabına hayran hayran bakarken buldu.Bu kadar hayranlıkla izlediğinin ne olabileceğini düşündü.Sonra da kendi odasından sandalye getirip Sefa’nın oturduğu sandalyenin yanına koydu.Boyama kitabındaki belinde telsizi,elinde tüfeği bulunan askeri gördü.Aslında tahmin etmek zor değildi.Çünkü Sefa ‘’büyüyünce ne olacaksın?’’ diye soranlara hep ‘’hem asker hem polis’’ cevabını verirdi.’’Birini seçmen lazım diyenlere ise yanıtı netti.’’Hayır ikisi de olacağım.’’
    -Hmm demek bu askeri boyayacağız.Renkleri seçtin mi bakalım?
    -Abla sen de hiçbir şey bilmiyorsun.Askerler bir tek yeşil giyer.Renge gerek yok ki.
    -Tamam hadi sen başla,ben de arada yardımcı olurum sana.
    -Yardımcı olmasan da bitirebilirim ki.
    -Bitirebilirsin tabi ki ablacığım ama ben yine de biraz yardım etmek istiyorum sana.
    -Tamam o zaman olur.
    Sefa, masada dağınık halde duran boya kalemlerinden koyu yeşil olanını seçti.Boya kalemini sağ eliyle güzelce kavrayıp,askerin üniformasının üzerini hızlı hızlı boyamaya koyuldu.Kenarlara geldiğinde dışarıya taşmamasına özen gösteriyordu.Kenarlara geldiğinde, masa lambasının ışığında parlayan kara gözlerini açarak daha da dikkat kesiliyordu.Sıra alt kısmına gelmişti askerin.O kısmı boyarken Hande de yardımcı oldu.Daha sonra Sefa eline siyah boya kalemini aldı kendinden emin bir şekilde.O bunları yaparken Hande de sevecen gözlerle kardeşini izliyordu.Sefa askerin tüfeğini ve telsizini boyamak için almıştı siyah renkli boya kalemini.Onları da güzelce boyadıktan sonra başını boyama kitabından kaldırıp boyadığı askerini süzdü.Gözlerinden şu ana kadar yaptığı kısımdan memnun olduğu anlaşılıyordu.
    -Aferin sana Sefacığım çok güzel oldu.
    -Daha bitmedi ki abla.
    -Ah öyle mi?Pardon canım neresi kaldı?
    -Gör şimdi.
    Sefa eline bordoya kaçan koyu kırmızı renkli boya kalemini aldı.Hande önce anlam veremedi.Daha sonra Sefa’nın kendisinin gözünden kaçmış olan beresini boyamaya başladığını gördü.Şaşkınlığı yerini gülümsemeye bıraktı.Sarılıp,doyasıya öptü Sefa’yı.Sefa öpülmekten pek hoşlanmazdı.Yine öyle oldu.
    -Abla ya dikkatimi dağıtıyorsun ama.
    -İçimden seni öpmek geldi.Tutamadım kendimi ne yapayım?
    -Of abla ya hep böyle yapıyorsun.
    -Bak biraz daha konuşursan daha çok öperim ona göre.
    -Tamam tamam.Sakın öpme.Sustum.
    Hande’nin içinden küçük kardeşini biraz uğraştırmak geldi.Muzip bir tavırla:
    -E hani askerler hep yeşil giyerdi.Bu boyadığın oldu mu şimdi?
    -Abla ya senden hiçbir şey bilmiyorsun.O bir bordo bereli.Hani vardı ya gittiğimiz sinema filminde.
    -A evet hatırladım şimdi.Aferin sana çok güzel oldu.
    -Bence de çok güzel oldu.Bu yaptığımızı babama da gösterelim mi?
    -Sen bilirsin ama sabah kahvaltıda göster bence.Daha güzel olur.
    -Tamam iyi fikir.Şaşırsın ikisi de.
    -Hadi şimdi boya kalemlerini toplayıp,dişlerini fırçala.Ben de şu odamdan getirdiğim sandalyeyi götürüp geleceğim senin yanına.Tamam mı?
    -Tamam.
    Hande odadan çıkarken Sefa da minik ellerine boya kalemlerini çok çok sığdırmaya çalışıyor.Daha sonra da teneke bir kutuya boşaltıyordu onları.Hande de odasına gidip Sefa’nın odasına götürmek için aldığı sandalyeyi yerine bıraktık.Sefa’nın banyoya doğru koşarken çıkardığı sesler geldi kulağına.O da banyoya gitti.Sefa tuttuğu takımın renklerinden oluşan diş fırçası ile özenle fırçalıyordu dişlerini.Dişlerini fırçalamayı bitirip aynadan Hande’ye doğru bakarak:
    -Hadi gel.Annemlere iyi geceler diyelim.
    -Hadi bakalım.
    Beraber oturma odasına doğru gittiler.Babası kitap okuyor,annesi ise dekorasyon dergisi karıştırıyordu.Sefa biraz yüksek bir sesle:
    -İyi geceler anne,iyi geceler baba.
    -İyi geceler güzel oğlum benim.
    -Tatlı rüyalar oğlum,dua etmeyi unutma.
    Sefa bilmiş bilmiş cevapladı babasını.
    -Unutmam tabi.
    Kardeşi ile beraber bu odaya geldiklerine göre o da bir şeyler söylemeliydi.
    -Ben de Sefa’yı yatırıp yatacağım.İyi geceler.
    Bu söylediklerini normalden daha kısık bir sesle söylemişti.Annesinden hemen cevap geldi.
    -İyi geceler kızım.Ama bu kadar uyuduktan sonra hala nasıl uyuyabileceğini merak ediyorum.
    -Uyumaya çalışacağım işte.Uyumak en iyisi.
    Şu zamana kadar lafa katılmayan babası söze girdi.
    -Uyumak hiçbir zaman,hiçbir şey için çözüm olmadı olmayacakta.Aklında bulunsun.İyi geceler.
    Ne demeye çalışmıştı babası.Neden böyle söylemişti ki şimdi?Sesinde bir gerginlik olduğu da çok belli oluyordu.Ama yine de şimdi bu soruları babasına soracak gücü bulamadı kendinde.O kadar uyumasına rağmen kafasını hala dağınık ve dolu hissediyordu.’’Ama babamla konuşma işini daha fazla ertelemeyeceğim.Yarın konuşacağım’’ diye düşündü.Sonra sesini normal zamandaki gibi çıkarmaya çalışarak:
    -Hadi bakalım Sefacık,istikametimiz senin odan.
    -Tamam ama en son gelen çürük elma.
    Sefa bunu bağırarak tekrarlayarak odasına doğru koşmaya başladı.Sefanın bu coşkulu sesi Handeyi harekete geçirmeye yetmemişti.Normal adımlarla Sefa’nın odasının yolunu tuttu.Odaya girdi.
    -Aferin sana güzel toplamışsın odanı.
    -Eğer toplamazsam kayboluyorlar çünkü.
    -İyi yapmışsın.Hadi şimdi güzelce uyu.İyi geceler.
    Sefa yatağa girdi ve yüzüne muzip bir ifade yerleşti.
    -Sana da iyi geceler çürük elma.
    -Sefa düzgün konuşur musun benimle?
    -Geç kaldın.Çürük elma oldun işte.Çürük elma,çürük elma…
    -Of! Hadi iyi geceler.Uyu artık.
    Sefa’nın dalga geçmesine meydan bırakmadan odadan çıktı Hande.Zaten kendi odası da Sefa’nın odasının hemen karşısındaydı.Kendi odasına geçip,kapıyı birisini uyandırmaya korkarcasına sessizce kapattı.Önce ne yapacağını bilemedi sonra ani bir hareketle pencerenin önüne doğru ilerledi.Az önce Sefa’nın odasından getirip yerine koyduğu sandalyeyi bu sefer de pencerenin önüne çekti.Oturup dışarıyı seyretmeye başladı.
    Haziran ayının ortalarındaydılar.Ama havalar olması gereken den daha sıcaktı.Televizyonlarda her gün bir sürü uyarı yapılıyordu.Güneş etkisini azaltana kadar dışarı çıkmanın zararlı olduğu ile ilgili.Hande de gece olmasına rağmen dışarıda havanın sıcak olduğuna emindi.
    Zihnini bir sürü düşünce meşgul ediyordu.Oturdukça bu düşüncelerin artacağına karar verdi ve yerinden kalkıp yatağına doğru ilerledi.Yatağa yatıp,sabah yaptığı gibi gözlerini sıkıca yumdu.Zaten düşünceler peşini bırakmıyordu.Şimdi bir de bu düşüncelerine bir yenisi daha eklenmişti.Hala gördüğü zaman içini kıpır kıpır yapan,2 senesini geçirdiği Akman.Akman ile lisedeyken tanışmışlardı.Farklı sınıfta olmaları iyi vakit geçirmelerine engel olamamıştı.Bir sürü ortak arkadaşları vardı ve zaten tanışmaları da bu sayede olmuştu. Hande hafta sonu arkadaşlarıyla buluşup bir şeyler yapmayı çok severdi.Akman ile de böyle bir günde tanışmışlardı.
    Yine bir hafta sonu her zamanki gibi arkadaşları ile Kızılay’da buluşmuşlardı.Genelde Meşrutiyet Caddesinde bulunan bir öğrenci mekanına giderlerdi.Bu sefer de öyle oldu.Hande sözleştikleri mekana gidip içeri girdiğinde gözleri hemen seçmişti arkadaşlarının oturduğu masayı.Fakat bu sefer arkadaşlarının arasında tanımadığı biri de vardı.Bu kişiyi gözü bir yerden ısırıyordu ama bir türlü çıkaramıyordu.Zaten çok fazla da uğraşmadı hatırlamak için.Arkadaşlarının masasına gidip mutlu olduğu her halinden belli olan bir sesle:
    -Merhabalar herkese.
    Arkadaşlarının her birinden ayrı ayrı cevap gelmişti.Daha sonra arkadaşı Cansu’nun aklına masada oturan yabancı yüzün sahibi ile Handeyi tanıştırmak gelmişti.
    -Handecim, Akman bizim karşı sınıfımızda.
    -Akman,Hande de bizim arkadaş grubundan.
    Demek ki okulda görmüştü Hande bu çocuğu.Çok dikkat çekici bir özelliği yoktu ama Hande’nin hoşuna giden bir şeyler vardı bu çocukta.Tavırlarında,konuşmasında apayrı bir sakinlik vardı.Belki de bu yönü hoşuna gitmişti Hande’nin.O da bir şeyler söyleme ihtiyacı hissetmişti.
    -Merhaba, Hande ben.
    -Memnun oldum.Akman ben de.
    -Ben de memnun oldum.
    -Nasılsın?
    -İyidir ya ne olsun hep aynı işte.Sen nasılsın?
    -İyiyim ben de.Evde oturuyordum.Serhat aradı.Dayanamayıp çıktım geldim.
    -Çok iyi yapmışsın.Zaman daha güzel geçiyor arkadaşlarla.
    -Evet ben de seviyorum arkadaşlarımla zaman geçirmeyi.
    Bir ses konuşmalarını bölmüştü.
    -Vay be! Ne kadar çok ortak noktanız var.
    Bunu söyleyen ikisinin de yakından tanıdığı Serhattı.Yapardı ara sıra böyle patavatsızlıklar.İkisi de alışmış olacaklar ki fazla üzerinde durup büyütmediler.Zaten Serhatta yaptığının saçma olduğunun farkına varmıştı.
    -Sadece küçük bir şakaydı.Ama hoşunuza gitmedi sanırım.Özür dilerim bir daha olmaz.
    -Olmasın da zaten.
    İşte ilk tanışmaları bu şekilde olmuştu. O günden sonra okulda karşılaştıklarında birbirlerine selam verir olmuşlardı.Zamanla bu selam vermeler, kısa muhabbetlere dönüşmüştü.Ayrıca hafta sonu arkadaşları ile buluştuklarında da bir arada oluyorlardı.Muhabbetleri önce güzel bir arkadaşlığa dönüşmüş.Daha sonra bu arkadaşlıkları da yerini birbirini çok seven,beraberken vaktin nasıl geçtiğini anlamayan iki sevgiliye bırakmıştı yerini.Akman için aynı şey söylenemezdi belki ama Hande ilk defa böyle bir şey yaşıyordu.Akman ile beraberken zaman akıp gidiyordu hatta çoğu zaman yetmiyordu.Aslında beraberken klasik şeyler yapıyorlardı ama yine de beraber yaptıkları en basit şey bile Hande’ye büyük zevk veriyordu.Mesela Hande sinemaya gitmekten pek hoşlanmazdı.Akman ise iki haftada bir sinemaya gitmeye alışmıştı.Yeni çıkan bütün filmleri bilir.Aksiyon filmlerine bir kereden fazla gidebilirdi.
    Bir keresinde beraber pikniğe gitmişlerdi.Yanlarında sadece Hande’nin yaptığı kurabiyeler ve Akmanın evden termos ile getirdiği çay vardı sadece.O gün belki çok çeşitli bir şey yememişlerdi ama beraber yedikleri için unutulmazdı Hande için.
    Lise 3. Sınıfta her şey çok güzel gidiyordu.Ama ne zaman ki lise son sınıfa geçmişlerdi aralarındaki gerginlikte bitmez olmuştu.Akmanın yersiz kıskançlıkları,Hande’nin memnuniyetsiz tavırları ayrılmalarına zemin hazırlamıştı.Son sene olması dolayısıyla sınav stresinin de bunda payı çok büyüktü.Önceden birbirlerine doyamazken artık dayanamaz olmuşlardı.En ufak bir sorun büyüyor ve tartışmaya dönüşüyordu.Bu her ikisi içinde üzücü oluyordu elbette.Artık birisi aralarındaki ilişkiyi bitirecek olan konuşmayı yapacak cesareti göstermeliydi.Hande bunu yapmak için nedense kendisini uygun görmüştü.İstemeyerek ve içi acıyarakta olsa Hande bu konuşmayı yapacaktı.Bir Cuma akşamı aldığı kararı desteklercesine Akman’a mesaj attı.’’Yarın seninle bir şeyler konuşmam gerekiyor.Eğer sana da uyarsa Meşrutiyet Caddesindeki her zamanki yerde buluşalım’’ diyordu mesaj.Akmandan da cevap gecikmemişti.’’Olur, gelirim.’’Bu kadar kısaydı işte mesaj.Bu bile biraz daha sıkmıştı Hande’nin canını.Kendini önemsiz ve Akman tarafından geçiştiriliyormuş gibi hissetmişti.
    Hande o gece neredeyse hiç uyuyamamıştı.Gece boyu ne söyleyeceğini,nasıl söyleyeceğini düşünüp durmuştu.Kafasındaki bu düşüncelerle sabahı zor etmişti.Sabah olduğunda ise uykusuzluktan gözleri şişmiş bir haldeydi.Hande’nin bu hali kahvaltı masasında annesinin gözünden kaçmamıştı.
    -Neyin var Hande?Hasta mısın?
    - Hayır anne.Gayet iyiyim.
    -Çok yorgun görünüyorsun kızım.
    -Gece uyuyamadım bir türlü.
    -Aa!Neden ki?Uyuyamaman için aklına bir şeyin takılmış olması gerekir.
    Kardeşi gülerek lafa dalmıştı bir anda.
    -Dün ben onu biraz kızdırdım.Belki de ondandır.
    -Hande de gülmeden yapamadı.
    -Hayır tabi ki anne.Ben bu küçük canavarı takar mıyım hiç?
    Kardeşi yüzünü buruşturup tekrar lafa katıldı.
    -Anne bana kötü bir şey mi demek istedi?
    -Hayır güzel oğlum benim.Hadi sen kahvaltını yap.
    -Tamam.
    Sefa annesini yanıtladıktan sonra parmağını Hande’ye doğru kaldırıp sallayarak ‘’görürsün sen’’ der gibi bir işaret yaptı.
    -Of! Sefa uğraşma benimle.Yeter!
    Hande’nin bu sert çıkışına babası müdahale etti.
    -Hande sesini yükseltmeden konuş lütfen.
    Hande istese şu anda hep Sefa’yı koruyorsun diye sorun çıkarabilirdi.Ama yapmadı.Kafası başka sorunlarla doluydu.
    -Sinirlendirdi ama beni.
    -Bağırmadan da halledebilirsin bence.
    Tekrar annesi girdi söze her zamanki sevecen sesiyle.
    -Tatlım soruma cevap vermeyecek misin?
    -Anne aslına bakarsan bir değil birçok şey aklıma takılmış durumda.Okuldaki dersler ve sınavlar,dershanedeki deneme sınavları ve hepsinden daha fazla aklıma takılmış durumda olan ÖSS sınavı.Ama uykumu bunlardan hangisinin kaçırdığı hakkında inan ki hiçbir fikrim yok.
    -Handeciğim, biraz fazla stres yapmıyor musun?Evet tüm bu saydıklarının senin için önemli olduğunun farkındayım.Fakat bunlardan herhangi birindeki başarısızlığın hayatın sonu değil.Sen de bunun farkında ol lütfen.
    -Tamam anne.Sen merak etme.
    Babasına annesinin söyledikleri yeterli gelmemiş olacak ki söze girdi.
    -Bak kızım.Biz hiçbir zaman sınav konusunda sana baskı yapmadık.En iyi şekilde atlatmanı,kazanmanı tabi ki senin kadar biz de isteriz.Ama sınavlarındaki veya derslerindeki başarın seni sevmemiz için bir ölçüt asla olamaz.Bunu aklından çıkarma.Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalış ama kendini bunaltma.Anlaştık mı?
    -Denerim baba.Anlaştık.
    Annesi ile babası Hande’nin bu halini sınavların etkisine vermişti.Elbette sınavların etkisi vardı ama şu anda Hande’nin kafasını asıl dolduran Akman’a söyleyecekleriydi.Aslında yapacağı konuşmayı geceden belirlemişti kafasında ama Akman’ın karşısında hepsinin kafasından bir bir uçacağına emindi.
    Kahvaltı masasından hızla kalktı.Daha sonra evdekilere açıklama yapma ihtiyacı hissetti.
    -Benim hazırlanıp çıkmam gerekiyor.Afiyet olsun size.
    Babası Hande’ye yine kıyamamıştı.
    -İstersen seni ben bırakabilirim dershanene.Bugün işe biraz geç gideceğim.
    -Hayır baba.Teşekkür ederim ama kendim gitmek istiyorum bu sefer.Hem biraz hava da almış olurum.İyi gelir.
    -Tamam kızım.Sen bilirsin.
    Annesi dayanamayarak:
    -Handeciğim sıkı giyin lütfen.Hava çok soğuk.
    -Tamam anne.Merak etme her gün söylüyorsun zaten bunu.
    -Anne olunca anlarsın beni.
    Hande odasına gidip hazırlanmaya başladı.Akman’ın yanına giderken özenerek giyinmeyi severdi.Ama bu sefer öyle olmadı.Dolabın içinden eline ilk geçen kot pantolon ve kazağı geçiriverdi üstüne.Saçlarını açık bırakmayı sevdiği halde hepsini tepeden topladı.Akman ile konuşacaklardı ama öncesinde dershanede deneme sınavı vardı.O yüzden çantasının içine sınavda lazım olacakları da hızlıca yerleştirdi.Koridordan geçerken açık olan mutfak kapısından içeride hala kahvaltı yapan anne ve babasına seslendi.
    -Ben çıkıyorum.Hoşça kalın.
    -Montunun önünü kapat canım.Kendine dikkat et.
    -Hoşça kal kızım.
    Anne ve babasından ayrı ayrı cevap gelmişti.Hande kapı eşiğinde botlarını bağladı ve merdivenleri ikişer üçer atlayarak inmişti.Daha sonra metroya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştı.
    Handeler Ankara’nın Batıkent semtinde oturuyorlardı ve burası metronun son durağıydı.Hande’nin dershanesi Kızılaydaydı.Hafta sonu ve bazen hafta içi de dahil olmak üzere dershanesine ulaşmak için metroyu kullanırdı.Hande’nin kafa karışıklığı metroda da sürmüştü.Metrodan inip dershaneye doğru yürürken çok hızlı yürüdüğünün farkına ancak nefes nefese kaldığında varabilmişti.Sanki bir an önce bu günü bitirmek ister gibiydi.Ne olacaksa olsun ama bir an önce bitsin.Şu anda en büyük isteği buydu.
    O gün dershanede olan deneme sınavı da güzel geçememişti haliyle.Hatta girdiği deneme sınavlarının içerisinde en kötüsü olduğunu da sonuçlar açıklanınca anlamıştı.Ama o günkü durumunu bildiği için düzelteceğini düşünüp fazla üzerinde durmamıştı.
    Sene başında Akman ile farklı dershanelere yazılmışlardı.Ama dershanelerinin bulundukları yerin arası pek fazla yoktu.Handeninki Mithatpaşa Caddesinde,Akmanınki ise Karanfil Sokak’ın girişindeydi.
    Hande dershanesinden çıkıp buluşmak için sözleştikleri mekana doğru yürümeye başlamıştı.Ama bu sefer adımlarında bir farklılık vardı.Oldukça yavaş yürüyordu.Hatta deyim yerindeyse sallana sallana yürüyordu.Etrafına bakınıyor,vitrinleri inceleyerek ilerliyordu.Çünkü ayakları resmen geri geri gidiyordu.Akman ile yapacakları konuşma gittikçe gözünde büyüyordu.
    İstemeye istemeye de olsa gideceği yere varmıştı.İçeriye girdiğinde Akman’ın çoktan gelmiş olduğunu gördü.Saatine bakınca aslında kendisinin biraz geç kaldığını anladı. Akman’ı eğer biraz tanıyabilmişse ki tanıdığını düşünüyordu.Onun da gergin olduğu her halinden belliydi.
    Akman’ın yanına gidip istemeden kısık çıkan sesiyle selam verdi.
    -Merhaba
    -Merhaba Hande.
    -Kusura bakma.Farkında olmadan biraz geç kalmışım.
    Önemli değil demek isterdim ama şu son sene her dakikamız değerli.Bunu seninde biliyor olman gerekir.Neyse son zamanlardaki bencil davranışlarından biri yine işte. Ben alıştım.
    -Akman!Buraya seninle tartışmaya gelmedim.
    Çevresindeki insanların kafalarını çevirip onlara baktığını görünce sesinin çok yüksek çıktığının farkına vardı.
    -Hande! Kendine gel.Bana bağıramazsın.
    Akman böyle söylüyordu fakat dediğini kendisi de yapmıyordu.Çünkü onun sesi daha da yüksek çıkmıştı.Hatta bunun üzerine mekandaki garsondan uyarı bile almışlardı.
    -Gençler, biraz sesiz olun lütfen.Başkaları rahatsız olmasın.
    İkisi de cevap vermek veya özür dilemek yerine ters ters bakmışlardı garsona ve konuşmaya devam etmişlerdi.
    -Bağırmak için gelmedim zaten.Senin tavırların yüzünden böyle oldu.
    -Neyse Hande.Seni dinliyorum.Beni çağıran sendin.
    -Bak nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama beni anlayacağını düşünüyorum.En azından öyle umut ediyorum.
    -Hande artık başlar mısın?Söz veriyorum anlayacağım ama artık başla lütfen.
    Akman bunları söylerken Hande içten içe daha da üzülmüştü.İlk tanıştıkları zamanki anlayışlı,sabırlı insan gitmiş; yerine terslemeye yer arayan,gergin ve sinirli biri gelmişti.Hande belki kendine bile itiraf edemiyordu ama buraya gelene kadar aralarının düzelebileceğine dair hala umudu vardı.Akman’dan sıcak bir ‘’merhaba’’ duyması bile yetecekti belki de bu konuşmayı yapmaması için.Ama dememişti işte.Sıcak bir selamı bırak kaba davranmış bile sayılabilirdi.Oysa Akman Hande’ye sesini hiç yükseltmemişti şimdiye kadar.İşte o an bu konuşmayı yapmasının gerekli olduğuna bir kez daha karar verdi Hande.
    -Akman biz yapamıyoruz.Mutlu olmamız gerekirken gün geçtikçe daha da üzüyoruz birbirimizi.Bu böyle gitmez.Gitmemeli yani.Artık ‘’biz’’ bile olmayı başaramıyoruz.İşte bu yüzden ayrılalım.
    ‘’AYRILALIM’’ Hande bu kelimeyi söyledikten sonra aynı kelime binlerce defa beyninde yankılandı.Her yankılanışında biraz daha acı verdi.Ama söylemesi gerektiğini biliyordu.O da gerekeni yapmıştı.Bu kelime Akman’ı da düşündürmüş,etkilemiş olacak ki uzun bir süre cevap vermedi.Bir zaman sonra biraz önceki yüksek çıkan sesinin tam tersine oldukça alçak bir sesle cevap verdi.
    -Hande sen ciddi misin?
    Hande cevap vermek için gerekli olan ne gücü ne de kelimeyi bulabildi.Sadece kafa sallamakla yetindi.Akman sonra tekrar başladı.
    -Ben böyle bir şey beklemiyordum.Evet bir şeylerin yolunda gitmediğinin ben de farkındayım.Ama bunu aşabileceğimizi düşünmüştüm.Daha sabırlı bir Hande’yi sevmiştim ben.
    -Akman aşabilmemiz için hiç çaba gösterdin mi peki?Sadece söylemekle olmuyor maalesef.
    -Ne gibi?
    -Bencil düşünüyorsun işte yine.Sen de bir çok defa alttan aldığımı biliyorsun.
    -Yetmedi demek ki.
    -Daha ne yapmalıydım Hande?
    -Yapmamalıydın desek daha doğru olur.Buraya geldiğim zaman ki tavırlarını ne çabuk unutabildin.İşte sen son zamanlarda sadece burada değil,her zaman böylesin.Geçer,düzelir diye bekledim ama olmuyor bir türlü.
    -Anlayışlısın sanıyordum Hande.Yanılmışım demek ki.
    -Bana bağırmanı mı anlayışla karşılasaydım.
    -Sana isteyerek bağırmadım tamam mı?
    -Bu bağırmanın kabul edilebileceğini göstermez.Bağırdın sonuçta.
    -Ne yani?Tek sorun ses tonumun yüksek olması mı?
    -Hayır tabi ki değil.Anlamıyorsun işte bak.
    -Anlat o zaman Hande.Bu yüzden buradayız.
    -Biraz önce böyle demiyordun.Her dakikamız değerli.Unuttun mu yoksa?
    -Hande keşke böyle kararlar vereceğine biraz da sen beni anlamaya çalışsaydın.Neyse sen kararını vermişsin zaten.Beni de buraya kararını bildirmek için çağırmışsın sadece.Ne kadar konuşsak boş.İstediğin gibi olsun.
    -Bence de konuşmayalım daha fazla.Çünkü sen de konuşmak yerine her zaman ki gibi kestirip atıyorsun.
    -Peki o zaman.
    -Tamam o zaman.Ben daha fazla tutmayayım seni.Hoşça kal.
    -Hoşça kal.
    Hande bu konuşmadan sonra hissizleşmişti sanki.Yoksa bu veda kelimeleri bu kadar kolay çıkamazdı ağzından.Masadan ilk kalkan Hande olmuştu.Bir an önce dışarı atmak istemişti kendisini.Midesi bulanıyor,başı ağrıyordu.Soğuk havanın yüzüne vurmasını istiyordu.Öyle de olmuştu.Ama bugün bunları düşünürken bile eve o halde eve nasıl gidebildiğine şaşırdı.Bu kötü anıyı daha fazla hatırlamak istemedi.Hatırladıkça yaşar gibi oluyordu.
    Fakat Akman’ın sınav sonucunu merak etmeden de duramıyordu.Akman’ın hayali mühendis olmaktı.Bu yüzden de lisede sayısal seçmişti.Hedefi ise Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği idi.’’Belki de istediği olmuştur’’ dedi içinden Hande.Artık daha fazla düşünmek istemedi ve gözlerini kapatıp uykuya daldı.
    Sabah kardeşinin yatağında zıplamasıyla uyandı Hande.Gece düşündüklerinden dolayı zaten gergindi bir de Sefa’nın böyle yapmasıyla iyice çileden çıktı ve Sefa’ya bağırmaya başladı.
    -İn aşağıya çabuk!Ne yaptığının farkında mısın sabahın köründe?Uyuyorum burada.Aptal çocuklar gibi davranmayı hemen kes.
    -Sen de kalk o zaman.Banane banane.
    -Sana hemen yatağımdan in diyorum.Bak yoksa canını yakacağım.
    -Uykucu uykucu.Bugün günlerden Pazar ve biz dışarıda çok güzel bir Pazar kahvaltısı yapacağız tabi sen kalkabilirsen.Babam bir kaç gün önce söylemişti.
    -Sefa ben senin ablanım.Benimle düzgün konuşmak zorundasın.
    Hande’nin ses tonu sinirden gittikçe yükselmişti.Sesler anne ve babasının odasına da gitmiş olacak ki babası sinirli bir şekilde içeri girdi.
    -Ne oluyor burada?Sabah sabah neyin kavgası bu?Tek çalışmadığım dolayısıyla sabahları tek uyuyabildiğim tek gün bu gün.Sayenizde onu da yapamadım.Ne kadar saygılı olduğunuzu göstermiş oldunuz.Sağ olun.
    -Hande’nin siniri geçmemişti.
    -Baba bence bunları Sefa’ya sor.Çünkü sabahın köründe yatağımda zıplayarak beni uykumdan uyandıran o.
    Babası şaşırmıştı.
    -Sefa doru mu bu?
    -Evet doğru ama o da hala uyuyordu ne yapayım.Onun yüzünden gidemeyecektik Pazar kahvaltısına.Hani sen geçenlerde demiştin ya gidelim diye.
    Babası kızsın mı gülsün mü bilememişti.Küçük oğlu doğru hatırlıyordu.Ama bu Pazar gidelim dememişti.Bir Pazar günü orada kahvaltı ederiz demişti sadece.’’Çocuk işte’’ diye geçirdi içinden ve Sefa’nın istemeyerek yapmış olduğu planı bozmamaya karar verdi.
    -Sersem!Bizi götürecek olan babam ve o da hala uyuyormuş baksana.
    -Hande ne yapmış olursa olsun kardeşin ile düzgün konuş.Biz sana nasıl hiçbir zaman hakaret etmediysek sen de ona edemezsin.
    Sefa da lafın altında kalmak istememişti.
    -Zaten sersem olan sensin,ben değilim.
    -Sefa! Sen de ablanla düzgün konuş.Zaten ablanı rahatsız ederek uyandırman hiç güzel bir davranış değil.Bir de bu eklenmesin.Ayrıca bunu tekrarlamayacağına dair söz verip ablandan özür dile.Hem de hemen.
    -Hayır dilemeyeceğim.O dilesin.
    -Peki sen bilirsin.O zaman Pazar kahvaltısına da sadece o gelir.
    Sefa umursamıyormuş gibi omuzlarını silkti.
    -Peki tamam.Sen bilirsin.Odaya gidip anneniz ile hazırlanana kadar fikrini değiştirirsen eğer haber ver.
    Babası bunları söyledikten sonra odadan çıkıp gitti.Sefa yatağın üzerinden inmiş,gözlerini halıya dikmiş vaziyette yerde oturuyordu.Üzgün olduğu belliydi.
    -Abla özür dilerim.Yatağının üzerinde çok zıpladım.Bir daha yapamayacağım.
    Hande’nin siniri Sefa’nın üzüldüğünü görünce azalsa da tamamen geçmemişti.Bağırarak yanıtladı onu.
    -Çok değil hiç zıplamayacaksın Sefa.
    -Tamam.
    -Güzel.Hadi şimdi gidip babama bizimle gelebileceğini söyle.
    -Baba ben de sizinle geliyorum.Ablamdan özür diledim.O da kabul etti.
    Sefa bunları mutlu bir ses tonu ile söylemişti.
    Bir saat içinde herkes hazırdı evden çıkmak için.Arabaya bindiler.Sinan Bey, arabayı Pazar kahvaltısını yapacakları yere doğru sürmeye başladı.Gidecekleri yer Ümitköy’de idi.Yol boyunca arabadaki herkesin keyfi yerinde görünüyordu.
    Nihayet kahvaltı yapacakları yere varmışlardı.Gerçekten güzel bir yerdi.Büyük ve yemyeşil bir bahçesi bile vardı.Bu bahçede çocuklar için oyun parkı,içinde balıkların yüzdüğü küçük bir süs havuzu ve kendisine ait bir kulübesi olan yavru bir köpek vardı.Havaların oldukça güzel olmasından dolayı insanlar bahçede oturmayı tercih etmişlerdi.Handeler de garsonun yardımıyla süs havuzunun yakınındaki bir masaya oturdular.Bu duruma en çok mutlu olan Sefa olmuştu.Süs havuzundaki balıkları hayranlıkla seyrediyor daha sonra biraz da yavru köpek ile ilgileniyordu.
    Aslında Hande de mutlu olmuştu.Uzun zamandır böyle doğal,huzur verici bir ortamda bulunmamıştı.Buradaki her şey sıkıntılarını unutturacak kadar hoşuna gitmişti.O sırada gözüne bahçenin etrafını çepeçevre saran yürüyüş yolu takıldı.Demek ki bu şirin mekanın bir de yürüyüş yolu vardı.Hande babası ile konuşmayı daha fazla ertelememeye karar verdi.
    -Baba
    -Efendim Hande.
    -Şu yürüyüş yolunu beraber turlayalım mı?
    -Hadi gel bakalım.
    Babası ile beraber masadan kalkıp yürüyüş yolunun başına doğru ilerlediler.Hande annesinin gülümseyerek göz kırptığını gördü.Sefa Hande ile babasını gördü.
    -Nereye gidiyorsunuz?Ben de sizinle geleceğim.
    -Oğlum şimdi abla ile yürüyeceğiz.Daha sonra da seninle turlarız.
    -Hayır banane.
    -Ablacığım bir dahaki sefere ben burada kalırım.Babamla bir tek sen yürürsün.Olur mu?
    -Olmaz.Bende sizinle geleceğim.
    Annesi yanlarına gelip imdatlarına yetişti.
    -Sefa ben şu köpeği sevmek istiyorum ama yanına tek başıma gitmeye korkuyorum.Beni ısırır mı acaba?
    -Hayır anne.O daha yavru.Hiçbir şey yapamaz.
    -Sen biraz önce oynuyordun.Sana alıştı galiba.Hadi gel beraber gidelim.
    -Tamam olur.Bak sakın korkma tamam mı anne?
    -Tamam ama sen de beni yalnız bırakma.
    -Tamam bırakmam.
    Annesinin bu küçük oyunu işe yaramıştı.Annesi ile Sefa köpeğin kulübesine doğru ilerlemeye başladılar.
    Hande ile babası da yürüyüş yolunun başlangıcına doğru ilerlemeye devam ettiler.Konuşmayı başlatan Hande oldu.
    -Baba bana kızgın mısın?
    -Diyelim ki evet.Nedeni hakkında da bir fikrin var mı peki?
    -Sanırım sınav sonucum yüzünden.
    Hande sınav sonucundan bahsederken üzüldüğü her halinden belli oluyordu.
    -Hayır.İşte böyle düşünmene kızgınım.
    -Nasıl yani?
    -Hande ben sana ne zaman herhangi bir dersin için veya sınav sonucunla ilgili bir şey için kızdım?Ben senin bütün sene çabaladığına şahit oldum.Eğer ki; sınavı umursamayıp üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeseydin işte o zaman kızardım.O zaman kızmakta da haklı olurdum.
    -Yani bana sınav sonucumdan dolayı değil başka bir şey için kızgınsın.Öyle mi?
    -Sen babanı hiç tanımamışsın galiba.Evet öyle.
    -Peki neye kızdın baba?
    -Belki de kendi kendime.
    -Nasıl yani?Ama sen hiçbir şey yapmadın ki.
    -Hande ben sizleri yani seni ve kardeşini hep güçlü yetiştirmek istedim.Yani güçlü derken karşılaştığınız sorunları tek başınıza atlatabilecek kadar güçlü.İşte böyle olmanız için çabaladım.Ama sınav sonuçlarının açıklandığı gün anladım ki; başarısız olmuşum.
    -Ama baba ….
    -Bekle lütfen.Konuşmamı bitireyim.
    -Peki dinliyorum.
    -Ben senden o gün hatta şu güne kadar böyle davranmanı beklemezdim.Resmen kendi kendini bunalıma soktun.Üzülmeni tabi ki anlıyorum.Bunda garip olan bir şey yok zaten.Ama abarttığın zaman bir sorun var demektir.
    -Ama elimde olan bir şey değildi.
    -Hayır Hande elindeydi.Kendine hakim olabilirdin.Kaldı ki sen psikoloji okumak istiyorsun.İstediğin bölümü bir kere daha gözden geçir istersen.
    -Baba ben böyle düşündüğünü bilmiyordum.Haklısın belki de.
    -Ayrıca şunu da aklından çıkarma.Benim hala sana güvenim tam güzel kızım.Her şeyin en güzelini hakediyorsun.İstediğinde başarabileceğine de biliyorum.Sadece karamsar düşüncelerini bir kenara bırakman gerekiyor.
    Hande babasının bu söylediklerine sıcacık bir gülümseme ile karşılık verdi.Kollarını açıp babasına sıkıca sarıldı.Babası da aynı içtenlikle karşılık verdi.Bir daha o can sıkıcı konulara dönmediler.Yürüyüş yolundan annesinin oturduğu masaya doğru ilerlediler.
    Hande kafasını meşgul eden düşüncelerden az da olsa kurtulmuştu. Babası ile konuşmuştu.Babasının asıl düşüncelerini öğrenmişti.Bu bile yetiyordu mutlu olmasına.Eve dönerlerken arabada konuşulan konulara çoğunlukla o da katılmıştı.Yapılan esprilere mutlu görünmek için değil,gerçekten mutlu olduğu için gülmüştü.
    Daha sonra babası arabayı mağazaların bol olduğu bir yerin yakınına park etti.Sipariş ettiği bir şeyin bugün teslim günüydü. Annesi zaten sıcaklardan yakınıyordu.
    -Ay hadi çocuklar biz de sıcakta arabada beklemeyelim. Babanız işini bitirene kadar mağazaları dolanalım.
    Sefa bu fikre çok sevindi.
    -Çok süper olur.
    Hande de arabada durmanın anlamsız olacağını düşündü.
    -Evet güzel olur.Ben de geleyim.
    Babası işinin olduğu mağazaya gitmek için yanlarından ayrıldı. Hande,annesi ve kardeşi de sırayla ilgilerini çeken mağazalara girip bakmaya başladılar.Hande bu mağazalardan birinden bir ajanda aldı.Vitrinde görmüştü bu ajandayı ve gerçekten çok beğenmişti.
    Eve geldiklerinde de bu huzurlu ortam devam etti.Herkes kendine meşgul olacak bir iş buldu.Hande’nin de aklına bugün çok beğenerek aldığı ajandanın ilk sayfasını doldurmak geldi.Odasına girdi,masasına oturup ajandayı önüne açtı.Biraz düşündükten sonra yazmaya başladı.
    ‘’Günlük... Gün-lük evet bu kelime bana yabancı olmayacak artık karar verdim ve kararımın göstergesi olarak seni aldım işte.Nasıl da canlı göründün gözüme vitrin camının arkasından.İşte budur dedim.Bu kapağı parlak tüylerle kaplı,sarı sayfalı ajanda benim günlüğüm olacak.Olacak ki insanlarla paylaşamadıklarımı,söylemek isteyip söyleyemediklerimi yazayım.Hep içimde kalanlarımı peki?Hayır tabi ki.Unutmak istemeyeceğim kadar güzel olanları,her okuduğumda beni mutlu edecek şeyleri de yazacağım sana.Kısacası iyi ki gördüm ve iyi ki aldım seni.’’
    İşte böyle bir başlangıç yapmıştı günlüğünün ilk sayfasına.Bu sadece küçük bir karardı.Daha büyük kararlarda almıştı kendi için,hayatı için.Bundan sonra elinden geleni yaptığına inandığı şeylerin kötü sonuçları için kendini üzüp hırpalamayacaktı.Çünkü hiç bir şey ondan değerli değildi.Bu düşündüğünü bir kere de sesli dile getirdi.’’ÇÜNKÜ HİÇBİR ŞEY BENDEN DAHA DEĞERLİ DEĞİL.’’


      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 10:47 am