Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    BİR GARİP TEBESSÜM

    avatar
    1001060054


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 22/12/10

    BİR GARİP TEBESSÜM Empty BİR GARİP TEBESSÜM

    Mesaj  1001060054 Cuma Ara. 24, 2010 9:15 pm

    Büşra on yedi yaşında hayata yeni atılma dönemlerinde olan bir genç kızdı. Bulunduğu şehirde ikinci sırada olan bir lisede eğitim görüyordu. Çevresinde birçok kişinin elde edemediği bir başarıyla yerleşmişti buraya. İlk o zamanlar çevresinin dikkatini çekmiş ve başarılı unvanını almıştı.
    Büşra şuan düşündüğünde liseye kayıt olduğu günü ve liseye geldiği ilk günü hatırlıyordu. Aradan üç sene geçmişti. Günler, aylar, yıllar ne çabukta ilerliyordu. Bu sene lise üçüncü sınıftaydı ve bir aya kadar dördüncü sınıfa geçmiş olacaktı. Artık sınav senesi gelmişti. Aslında şimdiden bir stres başlamıştı Büşra’nın üzerinde. Arkadaşları sanki daha rahattı Büşra’ya göre. Ama Büşra’nın düşünceleri böyle olmasını da gerektiriyordu. Kendine sınav için ikinci bir şans vermiyordu çünkü bu sene mutlaka kazanmalıydı. Ailesi ve kendisi için yapmalıydı bunu çünkü sene kaybı yapmamalıydı ve ailesine maddi olarak zarar vermemeliydi.
    Büşra evin büyük kızıydı ve birde erkek kardeşi kerem vardı. Kerem henüz beşinci sınıf öğrencisiydi. Annesi Mihriban ve babası İbrahim Kerem’den devamlı yakınır ve ders konusunda zayıf olduğunu belirtirlerdi. Aslında haklıydılar çünkü Kerem haylaz bir çocuktu. Derslerden sıkılır, ödevlerden kaçar, devamlı dışarıda arkadaşlarıyla olmak, gezmek, maç yapmak isterdi. Bu yüzden ablası ona devamlı örnek verilir ve onunda öyle olması istenirdi. Kerem kendi de biliyordu ablası başarılı bir öğrenciydi ama kendisi olamıyordu bir türlü. Aslında bu durumdan ailesinin üzerine gelmesinden sıkılıyordu ama anne ve babasına bir şey diyemiyordu. Kendisine devamlı gelecekten bahsediyorlardı ama bu onun için henüz çok uzaktı.
    Okulun son günleriydi ve artık sınav haftası başlamıştı. Büşra elinden geldiği kadar sınavlara çalışıyordu ama mevsim bahar olduğu için biraz gevşeklik vardı maalesef. Ama Büşra dersleri konusunda bilinçli bir öğrenciydi ve havalara aldırmadan derslerine çalışıyordu. Sıcak olması günlerin iyice okuldan soğutmuştu ve biran önce yaz tatilinin gelmesini istiyordu. Havaların sarhoş edici bir hali vardı ve devamlı uykuyu getiriyordu. Büşra bu güzel günlerde aşık olmak o kişiyle dolaşmak vakit geçirmek istiyordu ama bu isteğinden de korkuyordu çünkü yanlış bir kişi, yanlış bir tercih yapabilirdi.
    Büşra gelecekten, olacaktan habersiz düşüncelerde bulunuyordu ama bakalım zaman ona neler getirecek, neler yaşatacaktı. Büşra’nın bu yoğunluğu arasında ona habersiz yaklaşan bir takım olaylar vardı. Büşra şuan oturup düşünse aklının ucuna bile gelmezdi ama hayatında zaten asıl özelliği buydu insan yarın ne yaşayacağını bilemiyor ve nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu. Aslında hayatın bu yönünü Büşra’da bazen düşünüyor ve böyle oluşunun en iyisi olduğunu biliyordu.İnsanın yaşamadan önce başına gelecek olayları tahmin etmesi ve bilmesi ama yinede yanlış şeyler yapması gereken tedbiri alamaması durumunda ruh sağlığını bile ciddi boyutta etkilerdi.
    Büşra yaklaşık bir ay önce bir arkadaşına telefon hattını vermişti. Arkadaşı istemiş ve bir hafta kadar kullanmıştı. Arkadaşının ismi Ezgi’ydi. Ezgi eski oturdukları mahalleden bir kızdı ve arada bir görüşürlerdi. Belki az görüşüyorlardı o kadar yakın değillerdi ama Ezgi ile zaman çok güzel geçerdi baya matrak bir şeydi Büşra’yı çok güldürürdü. Ezgi meslek lisesinde çocuk gelişimi okuyordu ve Büşra ile baya farklı ortamlara sahipti Büşra’nın arkadaşları genelde olgun yapıda ve Ezgi’den farklıydılar. Şimdi asıl olaya dönelim. Bir gün akşam Büşra’nın hattına tanımadığı bir numara mesaj atmıştı.
    _Ne yapıyorsun?
    _(Büşra)Pardon ama tanıyamadım numaranız kayıtlı değil.
    _Nasıl tanıyamadım? Ezgi sen değil misin?
    _(Büşra)Ben Ezgi değilim arkadaşıyım ve bu numarada benim siz Ezgi ‘ye kendi numarasından ulaşın.
    _Peki, siz kimsiniz isminiz nedir?
    _(Büşra)İyi geceler size de bir daha mesaj atmayın.
    -Tamam, atmam ama benim Ezgiye ulaşmam lazım ve ona bazı şeyleri ödetmeliyim.
    _(Büşra)Ben karışamam buna benden ne istiyorsun?
    _Bana ezginin numarasını ver bendeki numarasına ulaşılamıyor. Ezgi benle dalga geçti ve bir sevgilisi olmasına rağmen benle tanıştı, buluştu yalan söyledi.
    _(Büşra)İnan ki bende de yok ve sana yardımcı olamayacağım artık mesaj atma bay.
    Aralarında böyle konuşmalar geçmişti. Büşra konuyu uzatmamak kapatmak istiyordu ama karşısında ki inatçı çıkmıştı ve bir türlü bitmiyordu konuşmalar. Sonunda isimlerini söylemişler ve birbirlerini tanımaya başlamışlardı. Çocuğun ismi Kadir idi ve oda lise üçüncü sınıftaydı ama yaşı bir yaş fazlaydı Büşra’dan nedeni ise Kadir lise birde sınıf tekrarı yapmıştı. Bu ve benzeri konuşmaların ardından vaktin geç olduğunu ve yarın erken kalkmasını gerektiğini söyleyerek konuşmayı bitirmişlerdi. Saat 00.30’du yarın okul vardı ve matematik sınavına girecekti Büşra. Hemen uyumak istedi sınava çalışmıştı iyi geçeceğini biliyordu ama uykusuz kalmak istemiyordu. Kadir ile olan konuşmasını ve yaptığı bu deliliği düşünerek uyumuştu. Büşra aslında bu yaptığına kendi de şaşıyordu hiç görmediği tanımadığı biriyle konuşmuştu. Hatta bu durum sadece böyle kalmamış ve birbirlerini tanımak için karar almıştı. Büşra genelde olanı biteni arkadaşlarıyla paylaşırdı. Ama bu sefer Kadir olayından kimseye bahsetmeyecekti bunun nedeni beklide olayların gelişme nedeniydi. Tamam, biriyle tanışmakta bir şey yoktu ama telefona gelen yanlış bir mesajla tanışmak yanlıştı bunu kendide kabuk ediyordu ama bir şekilde ilerlemişti olaylar sanki müdahale edememişti.
    Büşra annesinin sesiyle uyanmış ve yeni bir güne daha gözlerini açmıştı. Büşra her zamanki gibi bu güne de içinde bir mutlulukla başlamıştı. Büşra gününe böyle başlardı ve canını sıkan ya da yorgunluk veren bir durum olmadıkça da günü böyle devam ederdi. Bu yönünü kendiside fark etmişti ve seviyordu bu durumu hatta bunu düşündüğünde Can Yücel’in sevdiği bir şiirinden şu dize aklına gelmekteydi “güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın“.Bugün salıydı ve tek yazılısı vardı. İlk iki saat biyolojiydi ve üçüncü saatte yazılı olacaktı. Bu düşüncelerle çıkmıştı evden ve servisi beklemek için yine aynı telaş ve kaçırma korkusuyla biraz hızlı şekilde ilerliyordu. Servis gelmişti bindi ve okula doğru yol almaya başladı. Kadir günaydın diye mesaj atmış ve arkasından yine konuşmaya başlamışlardı birbirlerini tanımak için soracakları birçok soru vardı ve zamanla öğreniyorlardı daha çok tanımaya çalışıyorlardı birbirlerini. Okula gelmişti ve arkadaşlarını bulmuş günlük konuşmalara dalmışlardı. Sınıfa girdiklerinde ufak bir yer kargaşasından sonra oturmuşlar ve hoca gelmişti. Şimdi yapılması gereken coğrafya hocasından matematik sınavı için izin almaktı. Sınıflarında epey güzel bir kız vardı okulun popüler ismi Merve idi bu görev ona düşüyordu. Merve ile hocanın arası pek iyiydi hoca ona takılırdı devamlı. Yine sınıfın tahmini doğru çıkmış ve hoca iki saat için izin vermişti. Büşra ilk saat çıkardığı notlara formüllere bakmıştı, arkadaşlarının bazı anlamadığı noktaları elinden geldiğince anlatmıştı. İkinci saate yapacak bir şey kalmamıştı bir grup çalışmayan ve çalışması bitmiş arkadaşıyla oturup sohbet etmişlerdi. Notları düşük olan arkadaşları ve kendine, sorulara güveni olmayan arkadaşları stresliydi biraz.Yine her zaman olduğu gibi kağıt,kalem kopya düzeni hazırlıyorlardı.Kopya için gruplara ayrılmışlardı çünkü hoca soruları iki grup şeklinde hazırlıyordu.Hoca grup yaparda öğrenci hiç yapmaz mıydı?Planlar tamamdı ve yazılı saati gelmişti artık sıra dua etmekteydi.Ara bitimine doğru hoca beklenirken sınıfın kikiriği Şeyma tahtaya çıkmış ve Allah’ım sen bize yardım et bu yazılıda bitsin kurtulalım gibisinden sınıfında eşliğiyle duayı etmiş ve hep beraber amin dedikten sonra oturmuştu yerine. Bu öğrencilik ne tuhaf ve komikti yapılan dua, kopya çekmek için edilen plan. İnsanın aklı bu öğrencilik ile kurnaz düşünmeye daha çok alışıyordu. Büşra bu olanlara gülümsemişti. Matematik hocası ve arkasından beden eğitimi hocası içeri gelmişti. Matematikçi sınav kağıtlarını dağıtmış açıklamalarda bulunmuş ve sınavı beden eğitimi hocasına bırakarak çıkmıştı. Büşra baktı sorulara ve hoş görünüyorlardı çözmeye başlamış yarısını bitirmişti ki arkadaşlarının Büşra’ya seslenmeleri kopya istemeleri başlamıştı bu duruma sinir olmuştu çünkü dikkati dağılıyor ve yapamıyordu neyse yinede yardım etmişti bazı arkadaşlarına. Büşra bir soruyu yapamamış ve biride yarım kalmıştı ama güzeldi yinede. Sınav böylelikle bitmiş ve bir stresten daha kurtulmuştu. Bir saate daha girdikten sonra okuldan kaçıp eve gitmişti sınıfın çoğunluğu yarınki edebiyat sınavına çalışmaları gerekiyordu. Büşra’da kaçmıştı arkadaşlarına uyup zaten artık okul pek kalabalık olmuyordu ve havalar sıcaktı çoğu ders bitmişti işlenmiyordu. Eve giden Büşra iyice yorgunlaşmış ve acıkmıştı. Her zaman yaptığı gibi önce annesine ne yiyebileceğini sormuş ardından mutfağa bir göz atmıştı. Üzerini değiştirip, elini yüzünü yıkadıktan sonra karnını bir güzel doyurmuş ve kendine gelmişti. Artık sıra dinlenmekteydi odasına geçmiş yatağına uzanıp hafif bir tonla müzik dinlemeye başlamıştı. Büşra genelde duygu yüklü içinde derin anlamları olan ve müziğin ritmini ruhunda hissedebileceği tarzdan şarkılar dinlerdi. Aradan geçen iki saatten sonra kalkmış ve masanın başına geçmişti çalışmak için. Kendisine oturmadan önce koyduğu çayını demlemiş ve annesine de ikramda bulunduktan sonra çayını içerek edebiyatı ezberlemeye başlamıştı. Uzun bir süre çalıştıktan sonra ara vermiş ve telefonuna bakmıştı arkadaşlarından gelen birkaç mesaja cevap atmış ve bir sürede kadirle mesajlaştıktan sonra yine çalışmasına dönmüştü. Akşam yemeği için annesinin sesi geliyordu bu sesle beraber çalışmayı bırakarak kalkmış ve oturma odasına geçmişti. Babası ve kardeşiyle günün nasıl geçtiğine dair konuşmalarda bulunmuş ve ardından yemek masasına geçmişler minik ailesiyle akşam yemeğini yemişti. Masayı toplamada yardım ettikten sonra yine odasına geçmişti nedenini bilemiyordu ama üzerine bir durgunluk çökmüştü arada bir böyle olurdu canı çalışmakta istemedi. Dersi bıraktı biraz sadece oturmak istedi tek başına bir ara arkadaşlarına mesaj atmayı düşündü ama bu kararından geri vazgeçti çünkü yarın yazılı vardı ve onları rahatsız etmek istemiyordu. Bir süre oturdu öyle ve sonra telefonuna gelen mesajla yalnızlığı bozulmuştu mesajı atan Kadir idi. Nasıl olduğunu ne yaptığını soruyordu bir süre böyle konuştuktan sonra biraz kendine gelmiş ve tekrar edebiyata biraz bakmış,çalışmasını bitirmişti.Saat henüz çok geç değildi kardeşinin odasına baktı oda hala uyumamıştı ödevini yapıyordu kardeşi öğlenci olduğu için biraz geç yatıyordu.Ablasını gören kardeşi ne yapıyorsun kız çalışkan diye takılarak konuşmaya başlamıştı hazır ablasını bulmuşken derslerden öğretmenden şikayetçi olarak yapamadığı bazı yerleri sormuştu.Kardeşini ziyaretten sonra oturma odasına geçmişti anne ve babasıyla oturup biraz sohbet ettikten sonra uyumak için odasına dönmüştü.Bu günlerde uykusu erkenden geliyordu neden böyle olduğu hakkında pek bir düşüncesi yoktu ama değişen mevsimlerden diye tahminde bulunuyordu.
    Bir gün daha sona ermişti ve kafasını düşlerini paylaştığı, bazen gözyaşlarıyla ıslattığı, kendine o kadar yakın ve tanıyan yastığına koymuştu. Güzel gözlerini gecenin sessizliğinde kapatmış ve karanlıktaki aydınlık hayallerine dokunarak uykuya dalmıştı. Her gece bu kapatılan gözler tekrar açılıp açılmayacağı meçhul olarak uykuya dalıyordu ve insan uykuda öyle bir hal alıyordu ki her şeyden habersiz biraz düşünüldüğü vakit ürperti veriyordu insana. Büşra en çok gece uyurgezer olmaktan korkuyordu şükür öyle bir durumu yoktu ama yinede bu durumu düşündüğü zaman gerçekten korkuyordu. Gece rüyasında yarınki edebiyat sınavıyla uğraşmıştı bir türlü soruları yapamıyor, sorular bitmiyordu, hoca sınıftan çıkıyor kağıdı veremiyordu. Böyle uğraşlar sonunda sabah olmuştu ve kalkıp hazırlanmış, kahvaltısını yapıp çıkmıştı evden.
    Günü normal ilerliyordu edebiyat sınavı da bitmişti. Öğleden sonra tarih dersi vardı ve hoca sınavdan önce kalan birkaç konuyu anlatacaktı bu yüzden okulda kalması ve dersi dinlemesi gerekmekteydi. Dersin hocası Murat Bey gerçekten hakkıyla anlatıyordu dersini ve onu dinleyen bir öğrenci gerçekten unutmuyordu. Zaten dinlememek pek mümkün değildi çünkü öğrenci dikkatini üzerinde iyi topluyordu. Murat hoca gençti ve birçok öğrencinin tabiriyle karizmaydı. Şimdi ders onundu ve kapıdan içeriye girmişti. Derse geçmeden önce biraz sınıfa açıklamada bulunuyor bir takım şeylerden bahsediyordu. Büşra ise sıranın altında çaktırmadığını düşünerek kuzeni ve Kadir’e mesaj atıyordu. Murat hocanın bu konuya karşı tavrını biliyordu. Murat hoca disiplin taraftarı ve müsamaha göstermeyen biriydi yani çoğu hocadan farklıydı. Neyse ki Büşra’yı fark eden hoca telefonunu getirmesini söylemişti Büşra telefonu kapatacaktı ama hoca izin vermedi neyse götürüp vermişti büyük bir bozulma ve pişmanlıkla zaten başka yapacak bir şeyde yoktu. Murat hoca dersine döndü ve dersten sonra konuşacaktı Büşra ile. Büşra olabilecekleri az çok tahmin edebiliyordu ve moral bozukluğu ile dersin bitişini bekliyordu. Dersten sonra konuşmuştu hocayla ve hoca ikna olmamış telefonu müdür yardımcısına bırakmış oradan konuşup almasını söylemişti. Büşra tekrar derse dönmüştü ama kafası hiçte orada değildi müdür yardımcısı Ersin hocanın ne yapabileceğini düşünüyordu acaba ailesine haber verecek miydi, telefona gelen giden her şeyi görecekti bunları düşündükçe daralıyordu. İnsanın hayatı bir anda nasıl bu kadar yön değiştirebiliyordu içinden her şeye isyan ediyor ve artık şu okulun bitmesini istiyordu. Öğretmenlerin gözünde değeri azalacaktı ve ailesi bunları dayarsa ve Kadirle olan konuşmaları babası görürse daha kötü olacaktı. Büşra’nın babası nedense bu konuda çok sertti okulda dahi erkeklere konuşma, samimi olma, sen onların içini bilemezsin der dururdu ama bunları sadece demiş olur ve Büşra sessizce kafasını sallamakla yetinirdi. Belki kendine göre doğruları vardı babasının ve ona karşı bu konuda görüşlerini bildirmezdi ama gerçekten bu çağa ortama uygun düşünceler değildi. Bu düşünceler arasında çıkış zili çalmış ve Büşra aceleci adımlarla Ersin beyin yanına gitmişti. Ona durumu izah etmiş ve bir daha böyle bir şey yapmayacağını söylemiş, ailesi öğrendiği takdirde zor durumda kalacağını belirtmişti. Ersin hoca babasıyla görüşmesi gerektiğini söylemişti ve bunları yarın konuşalım demişti. Büşra servise yetişti ve suratı asık şekilde eve doğru yol almaya başlamıştı. Eve gittiğinde kuzeni Deniz’i aramıştı annesinden ve onlara gelmesini canının sıkkın olduğunu bildirmişti. Kuzeni Deniz, 22 yaşındaydı ve liseden sonra bir kez daha üniversiteye hazırlanmış ve başarılı olamamıştı sonrada denememiş ve hayatın verdiği şartlarla daha doğrusu şartsızlıklarla birkaç yerde çalışmış ailesine destek olmuştu. Bu sıralar çalışmıyordu zaten yaşadıkları şehirde pek çalışma imkanı yoktu. Deniz hayat denen şeyin çoğu yönünü zorluklarını görmüş ve biraz tecrübe edinmiş biriydi. Yaşça büyüktü ama iyi anlaşırdı iki kuzen zaten görünüm olarak Deniz küçük gösteriyordu ve kafa dengi birisiydi. Yeri geldiğinde kuzenine doğru fikirler, yollar gösterirdi bu konuda Büşra’da ona ve fikirlerine güvenirdi.
    Deniz gelmişti ve Büşra’nın da yarın sınavı yoktu bugün olanı biteni anlattı Büşra uzun süre öyle konuştular ve Deniz kuzenini bir şey olmaz hocaya ısrar et ve bu konu uzamadan kaptırt demişti. Büşra’nın morali düzelmiş ve yarın gidip gerektiği gibi konuşacaktı hocayla. Ertesi gün öyle de yapmıştı uzun bir konuşma olmuştu. Ersin bey dünden beri gelen mesajları okumuş ve göstermişti Kadir konuşmalarında canım, prenses gibi sözler kullanıyordu. Bu durumdan utanç duyan Büşra hocanın bu kişi kim sözlerine biraz yalan ve doğru karışık cevaplar vermişti. Aslında o kişiyi tanımadığını, onun başka bir şehirde oturduğunu, telefondan tanıştığını söylemişti. Bunları duyan hoca baya kızmış ve kızım bu devirde böyle olaylar yüzünden kimlerin hayatı kötü bitiyor, duymuyor musun, haber dinlemiyor musun diyordu. Devam eden bu konuşmaların ardından hocaya yemin etmiş bir daha bu çocukla konuşmayacağına böyle şeyler yapmayacağına dair. Hoca hattı alıp telefonu vermişti ve hattı tekrar çıkarttırmamasını istemişti bunları kabul eden Büşra rahatlamış sonunda bu olaydan kurtulmuştu. Telefon hafızasında kalan numaralarda Kadir’de vardı ve Büşra olanları anlatmıştı ona bir daha diğer numarasına mesaj atmamsını söylemişti. Kısa sürede kendine yeni bir hat almış ve yine Kadir ile de konuşmaya devam etmişti. Yine düşüncesiz davranmıştı kendine kızıyordu ama artık geçti beklide. Büşra’nın sınavları bitmişti fakat okula hala gidiyordu. Hem arkadaşları için hem de devamsızlık sorunu olduğu için. Zaten ancak birkaç gün daha giderdi. Bir gün okuldan sonra Kadir ile buluşacaktı ve bu buluşma için en uygun gün çarşambaydı. Neyse ki o gün de gelmişti zaten okula son gidişiydi artık ve öğleden sonra çarşıya inmişti arkadaşlarıyla. Arkadaşlarından ayrıldıktan sonra Kadir’in yanına gitmişti. Kadir’i nasıl tanıyacak, nasıl bulacaktı bilmiyordu. Aslında birazda kararsızdı ama bir taraftan da çocuğu merak ediyor, nasıl bir tip olduğunu görmek istiyordu. Sabahtan ayarlanmıştı bugün ki buluşma yeri ve saati falan. Büşra’da biraz heyecan, biraz karamsarlık vardı. Geri dönmek istiyordu aslında kararından vazgeçip eve gidip dinlenmeliydi zaten bu sıcakta insan ayrı bir yoruluyordu. Ama söz vermişti ve Kadir şimdi onu bekliyordu. Kendini buna mecbur hissetti. Aslında mecburiyetliği de yoktu sonuçta tanımadığı bir kişiydi ve gitmeyebilirdi. Bunun farkındaydı ama yapamadı ortada verilmiş bir söz veya karar vardı. Bir alışveriş yerinin lavabosunu kullanan Büşra saçına ve kendine bir düzenleme verdikten sonra buluşma yerine ilerlemeye başladı. Kadir ve Büşra’nın buluşma amacı sade bir arkadaşlık değildi eğer birbirlerini beğenir, hoşlanırlarsa duygusal bir ilişki istiyorlardı. Büşra bu durum için tedirgindi biraz o gün ki gençlik düşünceleriyle kendinin beğenilmemesinden korkuyor gibiydi. Büşra aslında hoş bir kızdı ama kendine sorulsa kendini öyle bulmadığını güzel olmadığını söylerdi. Büşra uzun boylu, normal kiloda, buğday tenli biriydi. Simsiyah gözleri vardı ve biraz makyajla çok ilgi çekici olabiliyordu. Büşra karışık birçok düşüncelerle karar verdikleri yere yaklaşmıştı. Kadir’e mesaj atarak dışarı çıkmasını içeride onu bulmasının zor olacağını söylemişti. Kadir’de çıkmış dışarıya ve karşısına çıkacak bu kızı ileriyi hayal edemeden beklemeye başlamıştı. Büşra gelmişti ve baktığında biraz ileride Kadir’i görmüştü elindeki telefonla ilgileniyordu. Büşra yanına doğru ilerledi ve Kadir’de onu görmüştü biran göz göze geldiler. Büşra utangaç tavırlarıyla merhaba diyebildi Kadir ise daha sakin ama yinede heyecanla merhaba dedi. Bir süre kaldılar öyle suskun. Büşra utangaçlıktan kızarmıştı biraz ve yüzündeki bu değişimi kendiside fark edebiliyordu. İçeri geçtiler ve karşılıklı oturmuşlardı. İçecek bir şeyler almışlardı. Büşra suskundu aklına konuşacak bir şey gelmiyordu. Kadir’in ve bazen de kendisini açtığı konuşmalarla zaman geçiyordu. Kadir uzun boylu biraz zayıfça bir şeydi. Gözleri yeşildi, biraz sarışındı ve hoş duruyordu. Kadir’in geleceğe dair planlamasında iki yıllık bir üniversite ve daha sonra dayısının yardımıyla güzel bir işe girmek vardı. Büşra ise hukuk istiyordu ve onun dışında bir mesleği düşünemiyordu. Konuşmalar bu konularla devam ediyordu. Kadir Büşra’yı güzel bulmuştu ve çokta beğenmişti. Bir çift karagöze aşık olmaya değecek biriydi ve onun hanımcık duruşu da çok hoşuna gitmişti. Kadir belki biraz aceleci davranacaktı ama ne olacaksa şuan olmasını istiyordu. Büşra ile bundan sonrasına şimdiden karar vermeliydi. Bu sefer fikirlerini, düşüncelerini söyleyecek ve Büşra’nın ağzından çıkacak olan sözlere göre hareket edecekti. Kadir bundan önce çok kişi görmüş ve tanımıştı insanları seçebilme konusunda kendine güveniyordu belki de bu yüzden Büşra konusunda aceleci davranıyordu. Şuan Büşra’ya bakıyor ve kendi kendine düşünüyordu bu kızın yanında olmaktan hiç sıkılmazdı ve onun yüzüne bakmaya hiç doyamazdı. Bu düşüncelerle uğraştıktan bir süre sonra kesin kararını vermişti ve sevgilisi olması için teklifte bulunacaktı. Bunu nasıl yapacağını bir türlü bilememişti. Söze nasıl başlamalı ve ona ne demeliydi. Acaba alacağı cevap ne yönde olacaktı. Olumsuz cevap aldığında ne kadar üzülecek ve bozulacaktı bilemiyordu. Büşra birazdan kalkması gerektiğini söyleyince bu düşünceleri dağıtarak kendine geldi. Biraz daha kalmasını istedi Büşra’dan. Söze başlayan Kadir önce Büşra üzerindeki düşüncelerini dile getirdi. Ardından bugün burada ondan bir cevap almak istediğini ve onun vereceği cevap ne olursa ona göre davranacağını bildirdi. benimle sevgili olmanı istiyorum zaten buraya gelirken karşıma böyle birinin çıkmasını çok istemiştim dedi. Eğer kabul etmezsen buradan çıkar gideriz ve bir daha karşına çıkmam rahatsız etmem demişti. Bunları gerçektende yapardı tamam buraya kadar baya ısrarcı davranmıştı ama bundan sonrasında gelecek cevaba göre davranacaktı. Büşra şaşkın ve karasızdı bunun çok ani ve erken olduğunu söyledi. Hem sonuçta birbirlerini ne kadar tanıyorlardı ki. Bunlara cevap olarak Kadir şimdilik birbirimize soracak sorumuz kalmadı varsa sor dedi. Bak biliyoruz az çok birbirimizi belki güven sorunu olur ama bununda zamanla yerine oturacağına inanıyorum. Hem beni istemediğin an bunu bana bildirisin ve uzaklaşırım senden demişti. Büşra bir süre sustuktan sonra böyle bir deliliği denemeye değer buldu ve teklifi kabul etmişti. Hızla ilerleyen ve kendini sürükleyen bu olana bitene hala şaşkınlık duyuyordu. Daha fazla oturmayıp kalkmışlardı. Havada bir esinti vardı sıcak ve hoş bir esintiydi bu. Bir süre beraber yürüdüler ve sonra ayrılmışlardı.
    Kadir aldığı cevap karşısında mutluydu çok sevecekti bu kızı içinde öyle bir his vardı. Bundan sonrasında daha samimi konuşmaya başlamışlardı ve gerçekten daha iyi tanıyorlardı zamanla birbirlerini. Sorunlarını, mutluluklarını, can sıkıntılarını paylaşıyorlar ve birbirlerine destek oluyorlardı.
    Büşra artık devamlı evdeydi okulda yoklama alınmıyordu ve sadece karne almaya gidecekti. Okulun artık bitmiş olmasıyla Büşra okul kıyafetlerini, kitaplarını, defterlerini düzenlemişti. Bir kısmını atmış, birazını ayırmıştı yaz tatilinde çalışmak için. Çalışmaya yaz tatilinde başlamalıydı daha sonraları okul, dershane çok yoğun olacaktı. Tatili boş geçirmemeliydi bir ön hazırlık şeklinde konulara bakmalı, bilgileri tazelemeliydi. Yaz tatillerini genelde evde geçiren Büşra bu yazında öyle yapacaktı. Artık seneye üniversiteyi kazandığında rahat ve eğlenceli bir tatil yapardı. Bakalım her şey düşündüğü gibi gelişecek miydi?
    Karne alma günü gelmişti. Büşra ve Kadir karne aldıktan sonra buluşma planı yapmışlardı. Büşra hala hiçbir arkadaşına Kadir’den bahsetmemişti. Anlatmak istemiyordu bunu neden böyle istiyordu kendide bilmiyordu ama böyle olmalıydı. Karneden sonra arkadaşlarıyla biraz vakit geçirdikten sonra bir bahane ile yanlarından ayrılmış ve Kadir ile buluşmuştu. Bu ikinci görüşmeleriydi ve Kadir baya farklı gelmişti ona daha çok etkilenmişti artık ona daha fazla duygular beslemeye başlamıştı.
    Nihayet artık tatil tam anlamıyla gelmişti ve okulun yoruculuğu sona ermişti. Artık monoton günler başlamıştı sabahları annesinin hazırladığı kahvaltı ile uyanıyordu ardından ev işlerine yardım ederdi. İşleri bitirdiğinde biraz kendiyle ilgilenirdi. Televizyon izler, müzik dinler, biraz kitap okur vakit geçirirdi. Akşam yemeğinden sonra bir süre ders çalışır ve çay molasıyla balkona çıkıp ailesiyle otururdu. Yine daha sonrasında geç saate kadar sınava yönelik çalışmalarına devam ederdi.
    Her şey güzel gidiyordu normal seyrinde ama Büşra’nın uzun zamandır olan bel ağrısı gittikçe artmış ve rahatsız edici bir hal almıştı bunu devamlı dinlenerek geçirmeye çalışmış ama bu mümkün olmamıştı. Son günlerde belinde pek ağrı hissetmiyordu ama bacağında sızlamalar vardı. Pek önemsemediği bu durum onu korkutmaya başlamıştı bunu ailesine söylemiş ve hastaneye gitme kararı almıştı. Fizik tedavi bölümünde muayene olmuştu. Doktorun verdiği ilaçları kullanmış, egzersizleri uygulamıştı ama bunlarında bir faydasını görememişti. Aradan zaman geçince başka bir doktora gitmiş çekilen röntgenler edilen muayenelerde bir şey görünmüyordu. Gün geçtikçe artan ağrılar bir hayli canını sıkıyor morali bozuluyordu. Artık yürüyemiyor devamlı dinlenmesi gerekiyordu öyle bir ağrıydı ki bir an bile terk etmiyordu kendisini. Bazen sabrı kalmıyor hıçkırıklarla ağlıyordu, dayanamıyordu, uykuları kaçmıştı. Bunun yanı sıra zaman işliyor ve ders de çalışamıyordu bu sene onun için önemliydi bir sene kaybetmeyi göze alamıyordu. Sonuç vermeyen tedaviler sonra beyin ve sinir cerrahına gitmişti babasıyla. Keşke daha erken gitseydi bu bölüme ama bilememişlerdi ve demek ki olacak vardı bu boyutlara kadar gelmişti. Doktor röntgen, tomografi ve en sonda mr istemişti. Bu muayenelerden sonra bel fıtığı olduğu söylenmişti. Düşünüldüğü zaman böyle bir şey için daha çok küçüktü yaşı. Doktor bu durumun baya ilerlediğini ve ameliyatın gerekli olduğunu düşünüyordu ama bir taraftan ameliyat için yaşı küçüktü ve bunun ertelenmesi gerektiğini söylüyordu. Bu yüzden tekrar fizik tedaviye yönlendirmiş ve durumun ciddiyetini doktora bildirerek gerekli olan şeyleri yapılmasını söylemişti. Büşra’nın gerçekten moral değeri çok düşüktü ve bunları yaşamak istemiyordu, ona göre artık bir şeyin tadı yoktu tipik bir bunalım geçiriyordu. Neden kendisinin başına geliyordu bunlar bunu hak edecek ne yapmıştı?
    Büşra hasta psikolojisiyle iyice sabırsızlaşmıştı. Doktor, Büşra’nın fizik tedavi bölümüne yatmasını istemişti ve Büşra hazırlıkların ardından hastaneye yatmıştı. Burada günlük olarak makinelere giriyor, ağır iğneler vuruluyor, ilaç alıyordu ama bunlar geçirmiyor sadece bir süreliğine azaltıyordu. On beş günlük hastanede geçen günlerin ardından taburcu edilmişti. Hastane ortamı pek iyi değildi, verilen yemekler, temizlik falan pek iç açıcı görünmüyordu. Büşra’nın yattığı katta psikiyatri hastaları da vardı. Bunların her birinin de ayrı sıkıntıları vardı ama geldikleri nokta aynıydı bazı yaşananlara sabır gösteremeyince bedenlerinde veya sinirlerinde bozulmalar olmuştu. Birisi vardı düğünü olduğu gece karısı kaçmıştı başka bir adamla, bir diğeri genç güzel bir kızdı, on dokuz yaşlarında bir şeydi ve bu yaşına kadar yanında olan ailesinin öz olmadığını öğrenmişti. Bunlar durumu baya ciddi olanlardı daha bayılanlar, kriz geçirenler çoktu o katta. Akşam olduğu vakit bu hastaların sesleri artardı ama verilen uyku ilaçları ile uyutulur ve kat sakinleşirdi. Büşra bu on beş günüde böyle geçirmişti. Kadir de bu süreç içinde hep destek olmaya çalışmış devamlı konuşmuşlardı.
    Artık evine gelmişti Büşra hastanede kalırken bir şey yiyemiyordu, iştahı iyice azalmış, rengi biraz kaçmış ve eski hali kalmamıştı. Ağrılar yüzünden devamlı yatıyordu ve çok bunalıyordu, hastalık birde yazın sıcağı çekilmez bir hal almıştı. Hastanede kalırken hafifleyen ağrılar eve geldiğinde yine aynı hal almıştı. Öyle bir ağrıydı ki ne uyutuyor ne istediğini yaptırıyordu. Cuma günü taburcu olmuş ve pazartesi tekrar beyin cerrahına görünecekti. Yaz tatiline iki ay olmuştu ve planladığı gibi olmamıştı hiçbir şey ders çalışamamış sadece hastanelerde uğraşmakla bitmişti. Bu hastalık nasılda bulmuştu onu bu kadar genç yaşta anlamıyordu bunları düşünürken Ersin hocaya ettiği yemin gelmişti aklına. Çok büyük bir günahtı ve böyle cezalandırılmıştı bunları düşündükçe canı sıkılıyor, ne yapacağını bilemiyordu. Düşündükçe bunalıyordu. Aklına bu hastalığın nedeni ile ilgili bir arkadaşının yaptığı şaka geliyordu. Doktor ani hareketler sonucunda olabileceğini söylemişti. Bu hastalığın nedeni bel kemikleri arasında sıkışan sinirlerdi. Ters bir harekette kemik arasına sıkışan sinirler devamlı baskı altında oluyor ve dayanılmaz, geçmek bilmeyen ağrılar başlıyordu. Büşra’yı bir gün arkadaşı arkasından yitmiş ve baya sarsmıştı bel bölgesini belki neden buydu zaten aklına başka durumda gelmiyordu. Bel ağrıları uzun zamandır vardı ama ne zaman başlamıştı tam bilemiyordu. Aklını zorluyordu bu durum için ve Kadir’den önce olduğunu buluyordu. Bir çok kişi uzun süre bu hastalığı idare edebiliyordu ama kendisinin ki çok çabuk ilerlemiş ve ameliyat gerektirir hale gelmişti. Aslında bunun nedeni uygulanan yanlış tedavi ve nedeni bulunmadığı için edilmeyen dikkatti. Verilen o egzersizler beli daha +çok zorlamış ve ilerleyişi hızlandırmıştı. İşte böyle bir hastalıktı uğraştığı.
    Büşra’nın kafasını meşgul eden şeylerden en önemlisi Kadir için ettiği yemindi. Bunu tutamamış ve kadirle olan ilişkisine devam etmişti. Şuan bunları düşündükçe Kadir’den uzaklaşıyor ve konuşmak istemiyordu. Ama bir taraftan da alışmıştı ona belki aşık değildi vazgeçemeyecek kadar çok sevmiyordu ama yinede ayrılamıyordu. Sadece kendini düşünse kolay olurdu bitirirdi hemen kendi üzülse dayanırdı buna ama kendi yüzünden onun üzülmesine dayanamazdı. Kadir onu çok seviyordu ve çok bağlanmıştı ona. Eski haylaz arkadaş grubunu terk etmiş onun için onun istediği şeyleri yapmış kendini değiştirmişti. Bunları da geçelim güvenmişti Büşra’ya onunda sevdiğine inanmıştı. Kıyamıyordu Büşra ona, ailesiyle arası iyi değildi Kadir’in, kendince yaşadığı sorunları vardı ve bunları Büşra ile paylaşıyor onun desteğiyle veya onunla mutlu oluyordu. Şimdi bırakamazdı onu yüz üstü. Bu güne kadar yanlış bir şeyini de görmemişti çocuğun hep güzel anlaşmışlar, birbirlerini kırmamışlardı. Ne yapmalı bilmiyordu onu terk edemiyor ama onunla da olamıyordu kendi de biliyordu ki bu durumda sadece kendini yıpratıyordu Büşra. Keşke bulaşmasaydı bunlara bu noktalara kadar getirmeseydi. Kararını vermişti ayrılmalıydı ama nasıl söyleyecekti bunu ve Kadir buna çok zor alışacak belki bir süre toparlanamayacaktı. Olsun zaman diye bir şey vardı ve unutulmayan, acısı dinmeyen bir sevda yoktu. Bazıları hep akılda olurdu ama zamanla acıtmazdı eskisi kadar. Büşra durup pat diye birdenbire söylemeyecekti bunu zaten şu aralar hiç uygun değildi. Bunun için bekleyecekti bir süre daha. Hem bu zaman içinde uzaklaştırabilirdi kendisinden Kadir’i. Keşke Büşra sadece kendini düşünebilseydi, kendisinden b-9 başkasını umursamasaydı pek fazla ama bunu da yapamıyordu bir türlü işte.
    ELVEDA DİYEMEDİM
    Bakamam gözlerine sevgili
    İsteme bunu benden
    Yüzüne bakıp da bitti her şey diyemem
    Yalandı belki yaşananlar ve buraya kadardı
    Bitti işte gidiyorum diyemem
    Diyeceksin belki bir vedayı hak etmedim mi?
    Sen hak etmiyordun sevgili vedayı
    Yaşanmalıydın sen ama ben yaşatamadım bu sevdayı
    Bunun için karşına çıkıp da elveda diyemem
    Yanlış anlama senden değil kaçışlarım
    Ben benden, duygularımdan kaçıyorum
    Benden gidersen çıkmam karşına bir daha demiştin
    Olur da karşılaşırsak sadece gözlerine bakarım uzun uzun diyordun
    Bakıp da kendini arama bu gözlerde
    İnan kalmadı gücü sana bir şeyler anlatacak kadar dahi
    Bakıp da suçlama beni dayanamam
    Anılar, yaşananlar vardı
    Siliyorum şimdi her birini çığlık çığlık gözyaşlarımda
    Hayallerimiz vardı yarınlara dair
    Dağıtıyorum şimdi her birini ruhumun fırtınasında
    Son kez sesleniyorum sana
    Kalbimdeki bir tutam sevgi ve gözlerimde yaşlarla
    Aklımın karmaşasından çıkan buruk, yorgun, eksik bir cümle ile
    “Hoşça kal, yapamadım ben”

    Günlerden pazartesiydi, Büşra yine uykusuz bir gece geçirmiş ve ilaçların etkisinin azalmasıyla şiddetlenen ağrılarla, ağlamaklı olarak yatıyor ve kahvaltıyı bekliyordu. Kahvaltısını yapmıştı ve daha sonra hazırlanıp babası ile birlikte doktora gittiler. Muayene sırası gelene kadar bile bekleyememişti ağrılarından dolayı. Sıra geldiğinde doktorun yanına gitmişlerdi. Doktor diğer tedavi süreci hakkında bilgi aldıktan sonra Büşra’yı tekrar muayene etmişti. Bu muayene de bir şey daha fark etmişti doktor. Büşra’nın ayak parmağı felç olma aşamasındaydı. Yani ameliyat olması gerekiyordu. Yoksa bu durum ilerler, ayağı felç olabilirdi. Büşra ayağını devamlı sürüyerek yürürdü eğer ameliyat olmazsa. Doktorun da dediği gibi bir genç kız için zor bir durumdu. Büşra bunları ve ameliyatı duyunca iyice canı sıkılmıştı. Doktor ameliyat gününü belirlemeden önce akıllarında soru işareti kalmaması için başka doktorlardan da fikir alınmasını önermişti. Siz kararınızı aldıktan sonra bana bildirin ve ameliyat gününü belirleyelim demişti.
    Doktor orta yaşlarda işini iyi yapan, başarılı ve insanlarla ilişkisi güzel olan biriydi. İnsana güven verici bir görünüşü vardı. Ama Büşra bu ameliyat için doktorun endişeli olduğunu fark etmişti. Doktor Büşra’nın yaşı küçük olduğu için endişe duyuyor ve ameliyata emin olmak için Büşra’ya devamlı şikayetlerini ve bazı belirtilerin olup olmadığını soruyordu. Büşra ve babası doktorun yanından ayrıldıktan sonra kendi aralarında konuşmuşlardı. Büşra ameliyatın bir an önce olmasını istediğini belirtiyordu. Hem bu acılar dayanılmaz olmuştu hem de okulların açılmasına bir ay kalmıştı. Babası da doktora güvendiğini ve ameliyatın başarılı geçeceğini söylüyordu. Ama yine de birkaç doktorla görüşeceklerdi. Büşra ertesi gün kuzeni ile Ankara’ya gitmiş ve oradaki birkaç doktora sonuçları gösterip fikir almışlardı. Oradaki doktorlar da ameliyatın gerekli olduğunu söylemişlerdi. Tekrar memleketine dönen Büşra ailesiyle birlikte ameliyata karar almış ve doktorla görüşmeye gitmişlerdi. Doktor ameliyatın erken tarihte olmasını, bir an önce iyileşmesi gerektiğini söylemişti. Çünkü bu sene sınava girecekti. Okulu, dershanesi olacaktı. Doktor da bu genç kızı anlayışla karşılamıştı. Normalde ameliyat gününün dışında, yakın bir tarihte hemen ameliyatı gerçekleştirecekti. Bu görüşmeden dört gün sonra Büşra ameliyat için hastaneye yatmıştı.
    Hastane günleri tekrar başlayan Büşra’nın tek dileği ameliyatı kolayca geçirip ve ağrılardan kurtulmaktı. Ameliyat için yapılması gereken tahlilleri yaptırmıştı ve sonuçları çıktıktan sonra inşallah ameliyat olacaktı. Sonuçlar çıkmıştı ve ameliyata engel olacak bir durum yoktu. Yarın sabahtan girecekti ameliyata. Gece on birden sonra da bir şey yiyip içmesi yasaktı. Büşra bunlara uymuştu ve yarının olmasını istiyordu. Soğukkanlılığını korusa da biraz korkusu vardı.
    Sabah olmuştu ve yeni bir günün başlangıcıydı ve inşallah her şey güzel olacaktı. Hemşireler ameliyat için elbise getirmişlerdi. Başka bir görevli ameliyat sedyesini getirmişti. Hemşirelerden biri de elinde bir iğneyle Büşra’ya doğru yaklaşıyordu. Bütün her şey hazırdı ve Büşra’nın da hazırlıkları bitmişti. Ailesi, akrabaları yanına gelmişti. Her şey yolundaydı ve moralini bozacak bir şey yoktu. Ama sedyeye yatıp da ciddi bir atmosferle ameliyathaneye giderken gözyaşlarını tutamamıştı. Ameliyathaneye girmişti ve hemşireler sayesinde biraz sakinleşip ağlamayı bırakmıştı. Serum takılıyor, ameliyat masası kontrol ediliyor ve iğne yapılıyordu. Büşra bu sırada doktorunu gözlemliyordu ve doktorun hala endişeli bir hali vardı. Büşra yine de inanıyordu ameliyatın başarılı bir şekilde sona ereceğine. O sırada verilen narkozla kolunun uyuştuğunu ve ardından boğazında acı bir tat hissetmişti. Büşra ondan sonrasını hatırlamıyordu. O hatırlamadığı süreçte ameliyat olmuş ve tekrar sedyeye alınmıştı. Büşra kendisine seslendiklerini duyuyordu. Gözlerini açmaya çalışıyordu fakat bunu bir türlü yapamıyordu. Ayrıca kendisine engel olamayarak ağlıyordu. Nedenini anlayamıyordu. Zaten şu an bu durumda sağlıklı düşünemiyordu. Kendisine seslenenlere cevap verecekti ama bunu da yapamıyordu. Sadece inilti şeklinde sesler çıkartıyordu. Boğazı çok kötü olmuştu. Acıyordu ve farklı bir tat hissediyordu. Yazın sıcağıydı ama Büşra resmen titriyor, çok üşüyordu. Ameliyathaneden çıkartılmıştı. Ailesinin ve yakınlarının seslerini işitiyordu. Onlara bakmaya çalışıyordu fakat göremiyordu. Sadece titriyor ve ağlıyordu. O halde odasına çıkartılmış ve yatağına yatırılmıştı. O sıcak havada iki battaniye örtülmüş ama yine de yetmiyordu, hala üşüyordu. Sonradan bile aklına geldikçe yaşadığı bu gün için hüzünlenecekti. Ameliyattan sonra iki gün daha hastanede kalmış ve evine geri dönmüştü.
    Büşra eve gelmişti artık. Doktor, Büşra’ya bir ay çok dikkatli olmasını söylemişti. Evden pek çıkmayacak. Uzun yol yürüyemeyecek, merdiven inip çıkmayacak, kendini zorlayacak davranışlarda bulunmayacaktı. Büşra, yeter ki ağrılardan, bu hastalıktan kurtulsun. Doktorun söylediklerini uygulamaya hazırdı.
    Büşra evde genelde yatıyordu. Arada bir oturuyor, içeride dolaşıyordu. Tabi geçmiş olsuna gelenler de epey oluyordu. Büşra bu sıralarda yine Kadir’le olan ilişkisini düşünüyordu. Devamlı ona ters davranıyor, gereksiz yere alınganlıklar, tartışmalar çıkarıyordu. Bir gün, bitsin artık ben daha fala yürütemiyorum deyip bitirmişti her şeyi. Tabi sözde bitiyordu. Ama aklında ve kalbinde hala bitirememişti. Zaten bu aralar Büşra hep gereksiz yere sinirleniyor, ve beklenmedik tepkilerde bulunuyordu. Bu ayrılık konuşmasından sonra Kadir’den ses çıkmamıştı. Zaten Kadir eğer bir gün bitti dersen ne kadar sevsem de bu sözden sonra konuşmam, bir daha arayıp sormam demişti. Büşra bu olanlardan sonra bir süre durgunlaşmıştı. Bazen aklından ona mesaj atmak geliyordu. Ama kendisine hakim olabiliyordu, yapamıyordu böyle bir şey. Ama bir taraftan da Kadir’in ne halde olduğunu merak ediyor ve yanlış bir şey yapmasından korkuyordu. Kadir biraz psikopat bir tipti. Büşra ile beraberken bu halinden uzaktı ve Büşra ne derse onu yapmaya çalışıyordu. Büşra, Kadir’in kendisini ne kadar yakın bulduğunu biliyordu. Çoğu şeyi Büşra ile paylaşıyordu ve ailesi ile olan kopukluğu onu Büşra’ya daha da yakınlaştırıyordu. Bunlar canını sıkıyordu, ne onunla ne de onsuz yapabiliyordu.
    Günler bir birini kovalıyordu. Ve Büşra’nın ameliyatı olumlu sonuçlar vermeye başlamış ve her şey iyiye gidiyordu. Ama hala ev hapsi bitmemişti. Okullar açılmış ve dershane açılmıştı. Ama iki hafta devamsızlık yapacaktı. Bu sırada az çok kitapları inceliyor, oturarak kendisini yormadan çalışıyordu. Büşra annesini ve babasını düşünüyor, onların kendisine olan güvenlerini boşa çıkarmamak için sınavı bu sene kazanması gerektiğini biliyordu.
    Evde kalma süresi dolunca Büşra heyecanla okula gitmiş, arkadaşlarıyla doya doya hasret gidermişti. Dershaneye de gidiyordu ve sınıftan yakın arkadaşı Tuğçe ile yine aynı sınıftaydı. Dershanedeki sınıfı genelde gruplaşmış şekildeydi. Ve birlik yoktu. Bir birlerine ısınamıyorlardı. Zaten Tuğçe yetiyordu. En ön sıraya oturmuşlardı ve ciddiyetle dersi takip ediyorlardı. Gerçi Tuğçe derslerde o kadar ciddi değildi. Ben bunu yaparım, bilirim havasındaydı ve genelde derste telefonuyla uğraşırdı. Büşra bu konuda arkadaşını uyarsa da arkadaşı onu dinlemiyordu. Umurunda bile değildi.
    Büşra bu sene gerçekten yorucu bir tempoda çalışıyordu. Çoğu zaman uykuyla bile mücadele ediyordu, geç saatlere kadar ders çalışıyor, sabah erkenden kalkıp okula gidiyordu. Okullarında bu sene uygulanan seviye sınıfları sistemiyle sınıflar değişmişti. Başarılı olan sınıf komple kızdı ve Büşra da bu sınıftaydı. Sabahtan gider sırasına geçer, soru çözmeye başlardı. Hocaların çoğu ders anlatmıyordu. İsteğe bağlı olarak sınıfın genelinin istediği ve eksik olduğu konular anlatılıyordu. Sınıfta iki grup kız vardı ve bir grup çalışırken diğeri konuştuğunda sınıfta çatışma ve uyarılar başlardı. Bazen bu laf kavgaları kalp kırıcı, sinir edici olurdu. Hocaya soru sormak için hızlı davranmak gerekirdi, sıra beklenirdi. Bütün bunlar bu senenin ayrı güzellikleriydi. Okul, dershane, deneme soru, konu, derken Büşra epeyce yoruluyordu. Bu sınav senesinde iyice zayıflamış, stresten çoğu zaman karın ağrıları çekiyordu.
    Büşra, Kadir’i hala unutamamıştı. Farkında olmadan hala aklına düşüyor ve bazı olaylar hep onu hatırlatıyordu. Ama artık tamamıyla mantık olarak onu istemiyordu. Zaten o kadar yoğun bir seneydi ki düşünüp kafa yormuyordu böyle şeylere. Arada bir konuştukları oluyordu Kadir’le. Sıradan kısa bir konuşma şeklinde oluyordu bu konuşmalar. Büşra anlam veremiyordu ama yaşanan bir şey her halde hiçbir zaman tam olarak unutulmuyordu. Yaşanan yeni şeyler devamlı eskiyi hatırlatıyordu.
    Büşra günleri bu şekilde geçiriyordu ve günler derken aylar geçmiş ikinci dönemin sonuna gelinmişti. Sınava sayılı günler vardı. Büşra iyice stres yapmış son haftalarda yaşanan bir boşluk ile bu stresini gidermeye çalışıyordu. Çok dikkatli olmalı sınavı en iyi şekilde yapmalı ve istediği sonucu elde etmeliydi. Geceleri iyi uyuyamıyor, gündüzler çabuk geçiyor, sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi hissediyordu kendisini.
    Sınav günü erkenden kalkmış son hazırlıklarını tamamlamaya koyulmuştu. Son hazırlıklarını tamamlamış ve sınav moduna bürünmüştü. Hazırdı ama heyecandan eli ayağı birbirine dolanıyordu. Babasıyla birlikte gidiyordu. Babası kendisini motive etmeye çalışıyordu. Ama heyecanlanmamak elde değildi. Sınav yerine biraz erken gitmişlerdi. Sınava gireceği yerin bahçesinde biraz bekledikten sonra sınav salonuna geçip, sınavın başlamasını bekliyordu. Suskun, endişeli ve buz gibi donuk bir ifade vardı yüzünde.
    Nihayet sınav başlamış ve her şey istediği gibi güzeldi. Sorular kendisine çok basit geliyordu. Çok sevinmiş, daha da havaya girmişti.
    Sınav bitmiş, çıkışta babasını görünce çok sevinmişti. Direk babasının boynuna atılmıştı. Çok mutlu olduğunu söyledi ona.
    Eve gitmiş, soruları incelemişti. Kendisi hukuk istiyordu fakat sınav o kadar da iyi geçmemişti. Bir öğretmenlik kazanacağını düşünüyordu en azından. Yine de sınav bitmiş stresi azalmıştı. Bu yaz tatilini gerçekten dinlenerek geçireceğini düşünüyordu. Ama yine bu da düşündüğü gibi olmamıştı. Sonuçların açıklanması, tercihler, sürekli bekleyişler onu devamlı strese sürüklüyordu.
    Sınav sonuçları açıklanmış, kendisini de büyük bir heyecan sarmıştı. Sınav sonucunu öğrenmiş ve güzel bir puan almıştı. Puanı hukuk puanına çok yakındı. Dershaneye gidip, dershane öğretmenleriyle tercihler konusunda konuşmuşlardı. Üst sıradaki tercihlerinde hukuk fakültesi bulunuyordu. Hocaları ve kendisi fazla umutlu değildi bu konuda. Kendisi artık hukuk umudunu yitirmişti. En azından psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünü kazanacaktı. Ona kesin gözüyle bakıyordu. En azından rehber olacaktı. Artık rahatlamıştı. Kendi kafasında strese neden olacak bir şey kalmamıştı. Tercih sonuçlarının açıklanacağı tarih belli olmuştu. Fakat kendisinde her hangi bir heyecan ve stres yoktu. Kazanacağını biliyordu. Bundan da emindi. Nitekim öyle olmuş, sonuç olarak Giresun’da psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünü kazanmıştı. Çok sevinçliydi ve yerinde duramıyordu. Kıpır kıpırdı.
    Kayıt için gerekli hazırlıkları yapmaya koyuldu. Gerekli evrakları tamamlamış, yolculuk için de gerekli hazırlıkları tamamlamıştı. Kayda tek başına gidiyordu. Tek başına halledebileceğini düşünüyordu. Nitekim öyle olmuş kayda tek başına gitmişti.
    Sabah erkenden Giresun’da bulmuştu kendisini. Giresun kıyı boyunca uzanıyordu. Arkasında yemyeşil ormanlar, önünde ise masmavi uzanan Karadeniz. Çok güzel bulmuştu Giresun’u. Anlattıkları kadar varmış diye düşünüyordu. Kaydın yapılacağı yere gitti ve kayıt sırasına girdi. Sıradaki herkes onun gibiydi. Herkes heyecanlıydı. Çünkü herkes üniversiteli olmaya adım atıyordu. Her şey güzeldi fakat kendisinde henüz doldurulmamış bir evrak vardı. Kendisi görememişti onu. Nasıl dolduracaktı onu bile bilmiyordu. Hemen arkasında onun gibi sıra bekleyen bir genç duruyordu. Genç kendisine yardım etmeye hazırdı. Ve öyle olmuş genç kendisine yardım etmişti. Kendisine çok teşekkür etti.
    Kayıttan sonra kendisine kalacak yer olarak bir devlet yurdu da çıkmıştı. Üniversite kaydından sonra yurt kaydını yaptırmaya gitti. Burada da kaydı yaptıktan sonra şehri gezmeye koyuldu. Şehir küçük olmasına rağmen güzel bir yerdi. İnsanları çok sıcakkanlıydı. Şehri çok beğenmişti.
    Otobüse binip tekrar memleketinin yolunu tuttu. Ailesine Giresun’u anlattı. Çok güzel bir yer olduğunu söyledi onlara. Ailesi onun bu mutlu halini görünce çok sevinmişti.
    Okulun başlamasına yakın bir tarihte Ramazan Bayramı vardı. Bayramdan sonra ise tekrar Giresun’a dönecekti. Büşra’da gurbet korkusu vardı sadece. Bunu düşününce mutluluğunun yerini garip bir hüzün almıştı. Ailesinden ilk defa ayrılacaktı. Bu son günlerini ailesiyle birlikte mutlu bir şekilde geçirmeyi düşünüyordu. Ailesi de bunu düşünüyordu. Kızlarından ilk defa ayrılacaklardı. Kendileri bu durumu kızlarına yansıtmak istemiyorlardı. O üzülmesin diyorlardı.
    Bayramdan sonra hazırlıklarını tamamlamıştı. Artık ayrılma vakti geldi. Gideceği gün gelip çatmıştı. Sabahleyin erken kalktı ve yolculuk saatini bekledi. Son kez arkadaşlarını görmek istemişti. Onlarla buluşup, vedalaştıktan sonra tekrar evine döndü. Ailesiyle vedalaştıktan sonra otogara, otobüsün kalkacağı yere gitti. Otobüsün hareket saati geldi ve otobüs hareket etmeye başladı. Garip bir hüzün yüzünde beliriverdi. Babasının kendisine el salladığını gördü. O an gözlerinden yağmur tanesi gibi yaşlar dökülmeye başladı. Artık ayrılmıştı ailesinden. Artık tek başınaydı ve önünde bambaşka bir hayat bekliyordu. Kendi yolunu kendisi çizecekti. Tek başıma yapabilir miyim diye düşünüyordu. Bunları düşündükçe daha da hüzünleniyordu. Hiç tanımadığı bir yere gidiyordu sonuçta. Farklı düşünceler, farklı yüzler çıkacaktı karşısına. Bu düşüncelerle uykuya daldı. Otobüs yolda beşik gibi sallana sallana süzülüyordu yolda. Giderek yaklaşıyordu Giresun’a. Otobüs bir dinlenme tesisinde mola verdiği esnada hostesin sesiyle uyanmıştı Büşra. Acıkmış ve bir şeyler yemeye karar vermişti. Yemekten sonra tekrar otobüse bindi. Otobüsteki televizyona bakarken yine uykuya daldı. Sabahın sekizinde uykudan kalktı. Otobüsün Giresun’a yetişmesine az kalmıştı. Kendisi kıyı boyunca uzanan balıkçı barınaklarını gözlüyordu.
    Otobüs nihayet varmıştı Giresun’a. Kayda geldiği gün kendisine güzel görünen Giresun sanki farklı bir yermiş, buraya daha önce gelmemiş, küçük, sevimsiz bir şehir olarak görünüyordu. Valizini aldı ve yurda gitmek için yola koyuldu. Yurt otogara uzak olduğu için bir şehir içi dolmuşuna bindi. Dolmuştayken yine ailesi aklına gelmişti. Onları şimdiden özlemişti. İçinden derin bir of çekti.
    Dolmuş onu yurdun giriş kapısında indirdi. Yurda girdi ve kendi odasına çıktı. Eşyalarını dolabına yerleştirmeye başladı. Odasında ondan daha erken gelen 4. Sınıf öğrencileri vardı. Onlardan Giresun hakkında bilgi aldıktan sonra yol yorgunu olduğu için tekrar uyumaya başladı.
    Diğer gün okula gitti. Sınıfını öğrendikten sonra sınıfa çıktı. Dersler henüz başlamamıştı ve öğretmenler henüz derse girmiyorlardı. Sınıfta fazla kişi yoktu. Kimse gelmemişti henüz Giresun’a. Sınıfta bulunanlarla tanıştı. Kendi sınıfında daha önceden dershanedeyken aynı sınıfta olduğu bir arkadaşı daha vardı. O bu duruma çok sevinmişti. Tanıdık bir yüz görmek onu rahatlatmıştı. Sonra bir tanıdık yüz daha görmüştü. Bu kişi kayıt esnasında kendisine yardım eden gençti. Onun yanına gitti ve onunla kayıt esnasında karşılaştığını söyledi. Genç tanıyamamıştı onu. Ama biraz zor olsa da sonunda hatırlamıştı. Tanışmışlardı gençle. İsmi Sezer’di. Sezer çok sıcakkanlı, sempatik biriydi. Çok güzel bakışları vardı. Büşra’nın ilgisini çekmişti. Fakat Sezer fark edememişti onun güzelliğini. Çünkü o da Büşra gibi ilk defa gurbetteydi. Sezer’in tek düşündüğü ailesiydi. Bu yüzden soğuk davranıyordu etrafındakilere.
    Günler birbirini kovalıyor, sınıf iyice kaynaşmış, Büşra da giderek buraya alışmaya başlamıştı. Gözleri daima Sezer’in üzerindeydi. Her zaman onu takip ediyordu. Her fırsatta onun bulunduğu ortama gidiyor, giderek daha da ilgi duymaya başlıyordu. Sezer bunun farkında değildi. Nasıl olur da kendisini fark ettirmeliydi. Bir gün tanışma partisinde sınıfça toplanmışlardı. Dans müziği çaldığında Sezer, Büşra’nın sınıftaki en yakın arkadaşını dansa kaldırmıştı. Büşra çok tuhaf bir hal almıştı. Daima onları izliyordu dans esnasında. Büşra ise başka biriyle dansa kalmıştı. Sıra geldi eş değiştirmeye. Eş olarak Sezer, Büşra’yı dansa kaldırdı. Büşra çok şaşırmıştı. Epey de heyecanlanmıştı. Sezer’in gözlerine derin derin bakmaya başladı. Sezer onun bu bakışlarından etkilenmişti. İlk defa o zaman fark etmişti onun bu kadar güzel olduğunu. Farklı düşünceler oluşmaya başladı Sezer’de. Büşra hakkında daha farklı düşünüyordu. Hoşlanmaya başlamıştı Büşra’dan.
    Parti bitmiş ve herkes kalacağı yere gitmişti. Sezer de Büşra ile aynı yurtta kalıyordu. Sezer bunu daha yeni fark etmişti. Beraber biraz yürüdükten sonra yurda döndüler. Sezer’i gece uyku tutmamış, Büşra’yı düşünmeye başlamıştı. Nasıl olur da onu daha önceden fark edememişti. Büşra’yı da uyku tutmamış, Sezer’i düşünüyordu.
    Sezer, sabah okula gelince direk Büşra’nın yanına gitti. Onu daha çok tanımak istiyordu. Sezer’in yanına gelmesine çok sevinmişti Büşra. Çok mutlu olmuştu. Sezer yanındayken onun kalkıp gitmesini istemiyordu. Sonra sınıftan bir kız Sezer’i yanına çağırmıştı. Büşra çok sinirlenmişti bu duruma. Sezer, fark etmişti bunu. Ve çok sevinmişti sinirlenmesine. Artık biliyordu Büşra’nın kendisine karşı ilgisinin olduğunu. O kendisini çağıran kızın yanından ayrıldıktan sonra tekrar Büşra’nın yanına geldi. Büşra kendisine surat yapıyordu. Fakat Sezer onun böyle davranmasından mutluluk duymuştu.
    Günler geçiyor, birbirlerine daha da bağlanıyorlardı. Fakat ikisi de birbirlerine anlatamıyordu hislerini. Sonra Sezer onu sahilde dolaşmak için çağırmıştı. Ona anlatacaktı her şeyi. Fakat korkuyordu ters bir cevap alacağım diye. Ama her şeyi göze almıştı.
    Büşra’yı alıp sahile gittiler. Kıza önce tüm duygularını anlatmaya başladı. Kız biraz duraksadı ve onun gözlerine baktı. Kız ona bakarken o da kendisine şu şiiri okudu:
    Seni istiyorum! Bırakmamak üzere bütün tutkularımla Son nefesime kadar içime çekmeliyim seni Hayatın sevinci gözlerindeyse Onları istiyorum gülümsemek için Senin yanındayken bir başkaysa yaşam Bütün başkaları senle istiyorum Sensiz bıraktım kendimi Şimdi son damlama kadar seni istiyorum Yaşamak için yaşlanmak için seni diliyorum Duamda, kalbime, bugünde, yarında Tek seni diliyorum…
    Büşra, çok etkilenmiş ve heyecanlanmıştı. Sonra onun gözlerine bakıp seni seviyorum demişti. İkisi de çok mutluydu artık. Birbirine ait olduklarını düşünüyordu. Sonra sahilde beraber uzun bir süre dolaştılar.
    Günler geçtikçe sevgileri daha da büyüyordu. Büyük bir aşka döndü aralarındaki sevgi. Hep birlikteydiler. Sınıftakiler anlamışlardı bunların durumlarını. Sınıfta bir kız bunların halinden hoşnut değildi. O da Sezer’i çok seviyordu. İkisinin arasını bozmaya çalışıyordu. Onlar birlikteyken Sezer’i yanına çağırıyordu. Onları yan yana görmek istemiyordu. Kızın ismi Serpil’di. Çok kıskanç bir kızdı.
    Bir gün Sezer’i kafeteryaya çağırdı. Alkol almış olmalıydı ki her ağzına geleni söylüyordu. Sezer anlam verememişti onun bu haline. Acaba niye bu kadar alkol almıştı. Sonra kız başladı anlatmaya tüm duygularını. Çok şaşırmıştı Sezer. Kıza, Büşra’yı çok sevdiğini söylemiş ve böyle bir şeyin kesinlikle olmayacağını söylemişti. Sonra orayı terk edip çıkmıştı. Bu olanların hiç birini Büşra’ya anlatmadı.
    Serpil sınıfta artık hiç kimseyle konuşmuyor kendisi ile konuşmaya çalışan herkesi tersliyordu. Sezer, bu durumdan hiç hoşnut değildi. Sonra Serpil’i karşısına alıp konuştu kendisiyle. Artık mutlu olmasını söyledi. Karşısında uzun bir hayat vardı. Karşısına daha ne insanlar çıkacaktı. Kendisinin çok güzel olduğunu, kendisini daha çok hak edecek birisini bulabileceğini söylemişti. Ama o anlamak istemiyordu.
    Sınıfta bu ikiliyi çekemeyen biri daha vardı. Bu kişi de Büşra’ya karşı ilgi duyuyordu. Fakat o imkansız olduğunu bildiği için bir şey yapamıyordu.
    Aylar ve yıllar hızlı bir şekilde geçiyordu. Artık okul bitiyordu. İkisi bu ilişkiyi devam ettirmeliydi. Aradaki bağlantıyı koparmayacaklardı. Karar vermişlerdi okul bittikten sonra birbirlerinin ailesiyle tanışacaklardı. Nitekim öyle olmuş okulu bitirdikten sonra ailelerle tanışmışlardı. İkisi de aynı şehirde, Adana’da görev yapmaya başladılar. Sonra evlenmeye karar verdiler. Nikah tarihi aldılar.
    Bir temmuz akşamı nikah töreni yapıldı. İki çok mutlu ve huzurluydular. İkisi de çok seviyordu.
    Zaman hızlı bir şekilde ilerliyordu. Büşra çok kötü öksürüyordu. Her öksürdüğünde sanki boğazı yırtılıyordu. Öksürükle birlikte boğazından kan geliyordu. O bunun nedenini anlayamamıştı. Bir gün eşi Sezer’den habersiz doktora gitti. Doktor ona bazı testler yaptırmıştı. Test sonuncunda hamile olduğunu öğrenmiş ve doktor bunun çok tehlikeli olduğunu söylemişti. Nedenini sorduğunda doktor ona karaciğer kanseri olduğunu söylemişti. Hamilelik esnasında hastalığın daha da ilerleyeceğini tedavisin zor olacağını söylemişti. Fakat o çocuğu doğurmak istiyordu. Çünkü eşi Sezer çocukları çok seviyor ve o da bir çocuk istiyordu. O eşini çok seviyor ve onun mutlu olmasını istiyordu.
    Eve geldi ve eşine hamile olduğunu söylemişti. Ama kanser olduğunu söyleyememişti. Çünkü böyle bir durumda eşi çok üzülecekti.
    Günler geçiyor, doğum zamanı yaklaşıyor, hastalık giderek etkisini gösteriyor daha da büyüyordu. Fakat eşinin bu durumdan hiç haberi yoktu. Anlatmak istemiyordu ona.
    Doğum günü gelip çatmıştı. Sancılar bastırmıştı. Sezer eşini alıp direk hastaneye götürdü. Büşra’yı doğumhaneye aldılar. Sezer her şeyden habersiz dışarıda mutlu haberi bekliyordu. Doğum olmuştu. Doğumdan sonra kriz geçiren Büşra hayatını kaybetmişti. Doktorlar onu hayata döndürmek için elinden gelen her şeyi yaptılar. Fakat o bu dünyadan ayrılmaya kararlıydı sanki. Sonunda hayata gözlerini yumdu. Doktorlar elinde bebekle dışarı çıktılar. Doktorlar çok gariptiler. Kötü bir durumun olduğunu anlamıştı. Sonra doktorlar eşinin hayatını kaybettiğini söylediler. Buz gibi donup kaldı oracıkta. Son bir kez çok sevdiği eşini, hayatının anlamını görmek istiyordu. Doktor izin vermişti bakmasına. Son bir kez eşinin yanına gitti. Doyasıya sarıldı ona. Nasıl olurda kendisini bu dünyada yalnız başına bırakabilirdi. Onu zar zor dışarıya çıkardılar.
    Cenaze töreninden sonra çocuğu kendisine teslim etmeye geldiklerinde onu istememiş ve onu eşinin katili olarak görüyordu. Öğrenmişti eşinin sırf çocuk için tedaviyi kabul etmediğini. Bu yüzden çocuğu istemiyordu. Çocuğu, Sezer’in annesine vermişlerdi.
    Sezer, eşinin ölümünden sonra düşünemiyordu artık. Mantıklı hareket etmiyordu. Evde tek başına kalıyor, komşularına rahatsızlık veriyordu. Geceleri alkollü bir şekilde eve geliyordu. Dengesi alt üst olmuştu. Psikolojisi bozulmuştu. Komşuları onu şikayet etti. Onu almaya gelen polisler sorgudan sonra akli dengesinin yerinde olmadığını anladılar. Onu bir psikoloğa sevk ettiler. Psikolog onu Bakırköy Ruh Ve Sinir Bozukluğu Hastanesine sevk etti. O bunu istemiyordu. Kendisine deli gözüyle bakıldığını sanıyordu. Tedaviye cevap vermiyordu.
    Aradan bir iki yıl geçmişti. Bir gün ailesinin onu ziyaretinde onun kız olan çucuğunu da beraberinde getirmişlerdi. Ailesi kızın ismini ona söylemeden Büşra koymuşlardı. O kızın içeri girmesini istemiyordu. Onu istemiyordu çünkü. Ama kız orada beklenmedik bir yapmış babasının dikkatini çekmişti. Kız ona dönüp baba diye bağırmıştı. Kalbinden vurulan Sezer kıza döndü baktı. Aynen annesi gibi bakıyordu. Gözleri, çene yapısı, gülüşü, her şeyi annesi gibiydi. Sanki Büşra gitmiş, geri gelmişti. İçini büyük bir mutluluk sarmıştı. Sonra koşarak kızına sarıldı, doyasıya öpüp kokladı onu.
    Artık kızı vardı yanında. Tek amacı kızı olmalıydı. Onun için uğraşmalıydı. Ona sahip çıkmalıydı. Ama kendi durumunu biliyordu. Bunun için artık tedaviyi kabul etmeliydi. Düşündüğünü yapmış, tedavi olmuş, tüm kötü düşünceleri kafasından atmıştı.
    Ailesinin yanına vardı. Bir süre orada, ailesi ve kızı ile birlikte yaşadı. Kendi işine geri döndü. İşine gerekli gayreti göstermiş ve kendi işyerini açmıştı. Her şeyi kızı için yapıyordu. Yeter ki o mutlu yaşasın. Sonra kendisine bir ev alıp, kızını yanına aldı. Ona da bir bakıcı buldu. O işteyken kızına bakıcısı bakıyordu. Kızıyla birlikte mutlu bir yaşam sürmeye başladılar.
    O artık mutluluğunu yaşıyordu. Eşinin istediği mutlu olmaya çalışıyor, mutluluğu kızına yaşatmayı istiyordu. O yine de ne olursa olsun mutlu olmayı öğrenmişti. Mutluluk için olmak istiyorsa eğer hayatla barışık olmalı. Her sabah kalktığında hayata, büyük bir gülümsemeyle merhaba denmeli. En küçük şeylerden mutlu olmayı bileceksin. Unutulmamalı ki mutluluk insanın peşinden koşmaz. insanlar mutluluğun peşinden koşarlar…….
    -----SON-----

      Similar topics

      -

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 9:29 am