Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    ertelenen mutluluk

    avatar
    01001060052


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 24/12/10

    ertelenen mutluluk Empty ertelenen mutluluk

    Mesaj  01001060052 Cuma Ara. 24, 2010 9:27 pm


    ERTELENEN MUTLULUK


    Saatin tik tak tik tak ilerleyişi duyuluyordu odamda. Kahverengi olan iki sandalyem birbirlerine dertlerini anlatıyor gibiydiler. Yeşil bir vazo sırtını dolaba yaslamıştı. Siyah sigara tablası öylece duruyordu masanın üzerinde. Duvarda üzeri tozlanmış bir manzara resmi asılıydı. Boruları kararmış deliklerinden duman çıkaran bir soba yakılmayı bekliyordu. Sobanın yanında bir kutu kutunun içinde odunlar vardı. Zamana meydan okumuş perdeler ve odanın köşesinde dinleniyor gibi duran bir masada vardı.
    Yatağımın biraz yayları çıkmıştı. Zaten çok eski bir yataktı. Uyumuyordum derin düşüncelerle öylece uzanmış duruyordum. Birden kapı sesiyle irkildim. Neden olduğunu anlamadığım bir baş ağrısı vardı. Ağır ağır hareket ederek yatağım kalktım. Kapıyı açtım gelen postacıydı. Bir mektup getirmişti. Aldım teşekkür ederek kapıyı kapattım. Neden bilmiyorum mektubu merak edip okumadım. Oysaki uzun zamandır mektup almamıştım. Hatta en son aldığım mektubu hatırlamıyordum bile. Zarfı evin girişindeki sehpanın üzerine koydum. Yüzümü yıkamak istedim. Kendimde değilmiş gibi hissediyordum. Lavaboya gittim.suyu avuçlarıma doldurdum ve yüzüme çarptım. Bu hareketi birkaç kez tekrarladım. Kapının kenarındaki askıdan havluyu aldım. Yüzümü kuruladım biryan da aynaya bakıyordum. Trafik kazasında kaybettiğim ailem aklıma geldi. Gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Sonra derin bir ah çektim kendime gelmeye çalıştım.

    Birkaç yıl önce ailem beni bu hayatta yalnız bırakmıştı. O kazada ailemi ve nişanlımı kaybetmiştim. Tek ben kurtulmuştum o kahrolası kazadan bende kurtulmak istemezdim. Sevdiklerimin artık yanımda olmayışı beni derinden sarsıyordu. Kaza anını düşündükçe içim ürperiyor ve korkuyordum. Özellikle Beyza’nın cansız bedenini düşündükçe daha kötü oluyordum. Beyza’yı bir daha göremeyecektim. Beyza’dan bana onunla geçirdiğim güzel anıların yanında bir tek nişan yüzüğü kalmıştı. Yüzüğü boynumda taşıyor fırsat buldukça öpüyordum. Beyza’nın yanımda oluşunu hayal ediyordum. Her şeye rağmen hayat devam ediyor ve hayat la tek başıma mücadele etmek zorundaydım. Bu düşünceler içindeyken birden postacının getirdiği zarf aklıma geldi. Nereye koyduğumu unutmuştum birkaç dakika aradıktan sonra koyduğum sehpa aklıma geldi. Sakin tavrım yerini büyük bir meraka bırakmıştı. Acaba kimden gelmişti ve ne yazıyordu. Mektubu aldım hızlıca açtım. Asker arkadaşım Mehmet’ten geliyordu. Mehmet bana iş bulmuş beni Diyarbakır’a yanına çağırıyordu. Benin için hayat bundan sonra çok farklı olacaktı. Bu mektup beni çok mutlu etmişti ve birazda heyecanlandırmıştı. Mektubu okuyup bitirdikten sonra bir şeyin farkına varmıştım. Yıllardır çok acı çekmiş çok üzülmüştüm.Amacım olmadan yaşamış yeni bir şeyler olmalı bir şeyler başarmalıydım artık.
    Ertesi gün erkenden kalktım yatağın altında ki eski tozlanmış valizimi çıkardım.Sonra elbiselerimi toplamaya başladım.Gözlerimin önünden bu evde yaşadıklarım bir filim şeridi gibi geçiyordu.Duygulandım ama daha sonra toparlandım.Artık bundan sonra kendimi üzmeyecektim.Eşyalarımı hazırladıktan sonra vakit geç olmadan çıkayım diye düşündüm.Valizimi kapının girişine bıraktım.Sonra bir kez geride bıraktıklarımı düşünerek odaları gezdim.Bir şey unutmuştum çok önemli bir şey Beyza’nın yazmış olduğu bir şey vardı. Yere düşmüştü bu yüzden görememiştim.Bir kağıt parçasıydı zaten. Aldım elime kağıdı. Kağıttan adeta duygu fışkırıyordu. Şiiri okudum.


    Hazır Değildim Buna

    Hasretin artıyor günden güne
    Yüzümde renk gözümde ışık kalmadı
    Belki kızıyorsun hallerime
    Bir yerlerden görüp
    Ama elimde değil
    Hazır değilim bu ayrılışa
    En beklenmedik zamanda gidişine seyirci kaldım.
    Hayaller yarım kaldı
    Hasretini rüzgarla savruldum.
    Sensizliğin ötesinde
    Yarım bıraktın her şeyi
    Şimdi tek eksiğim sensin.
    Gözlerine son kez bakmayı çok istiyorum.
    Ama kapadın ve açamıyorsun.
    Hadi sevgilim yapma bunu inatçı değilsin sen.
    Kıyamazdın bana üzülmemi istemezdin
    Ama şimdi nedenim oldun.
    Mezara koydular seni sevgilim.
    Bilirim korkarsın karanlıktan
    Hem sen sevmezsin yalnız kalmayı
    Sesim çıkmadı dur diyemedim.
    Affet beni sevdiğim
    Güç arıyorum kendimde ruhumda bedenimde
    Darmadağın olmuşum korkuyorum…
    İnanmıyorum öldüğüne kabul edemiyorum…
    Beni bırakıp gidemezsin böyle
    Şimdi hatıralarda avunuyorum
    Seni arıyorum…
    Bazen gülümseyişin duyuyorum öyle
    Bazen kızıyorum sana içten içe
    Sevdiğim böyle bitmemeliydik biz
    Özlüyorum seni özlüyorum…

    Gözlerimden birkaç damla yaş geldi.Kağıdı alıp ceketimin iç cebine koydum.Kapıya doğru geldim.Valizimi aldım ve evden çıktım.Merdivenleri hızlı hızlı inmeye çalıştım.Korkuyordum aslında.O yaşayacaklarım beni etkileyecek miydi.Beyza’nın anıları vardı Bursa da.Ben onlarla yaşıyordum.Beyza yanımda varmış gibi gülümseyişini evin her tarafında hissediyorum.Sokaklarda onun kokusu vardı.Her şey bana Beyza’yı hatırlatıyordu.Sokağa çıktığımda ait olduğum yerlere son bir kez iç çekerek baktım.Böyle yapmak içimden gelmişti.Yağmur gökten yavaş yavaş iniyordu.Beni fazla ıslatmıyordu. Bende doğrusunu söylemek gerekirse yürümeyi çok seviyordum.Beyza bana sevdirmişti. Sokaklarda yürüyorduk ta ki ayaklarımızda yürüyecek derman kalmayıncaya kadar.
    Otogar yakındı.Yürümeyi tercih etmiştim. Geçmişimi bir kez daha düşünmeliydim. Aynı hataları tekrarlamak istemiyordum. Aklımdan yaşadıklarım bir bir geçti. Hayatıma anlam veren insanları kaybetmenin vermiş olduğu acı beni fazlasıyla üzüyordu. Beni Diyarbakır’da neler bekliyordu? Nasıl bir yaşamla karşılaşacağımı bilmiyordum.Neler düşündüğümü bile bilmiyordum. Sadece hayatım çıkmaza sürükleniyordu. Ve bu değişecekti. Öyle düşünmek beni fazlasıyla mutlu ediyordu. Annem ve babamın yanımda olmayışı beni çıkmaz bir yola sürüklüyordu. İnsanların bir gün çok sevdiklerini kaybetmesi çok acı verici bir duygu. Sevdiklerinin olmayışı onlarsız bir şey yapmaya çalışması çok zor geliyordu. Yürüyordum yürüyordum yürüye bildiğim kadar duyguluydum. Arkada bir sürü şey bırakmıştım. Ne kadar çok sevmiştim Beyza’yı onu düşünüyordum. Onun yanındayken çok mutluydum. Hayatımıza anlam katmıştık beraber. Bir birimize baktığımızda gözlerimizin içi gülüyordu. Samimi içten bir gülüşü vardı. Beyza Yusuf’u çok mutlu ediyordu. Yusuf onsuz yaşayamayacağını fırsat buldukça söylüyordu. Beyza ben seninle hayat buldum. Ama bir gün ben olmasam da başka insanları da sev onlara değer ver diyordu.
    Düşündüklerimden dolayı göz yaşlarıma engel olamadım. Göz yaşlarımı ellerimle sildim . Derin bir ah çektim. Sağa sola baktığımda etrafımda ki insanların bana bakışı beni biraz tedirgin etti. Ama benim için başkalarının düşündükleri hiç önemli değildi.
    Otogarda kalabalık sesleri işitiyordum. Herkesi bir telaş sarmıştı, bir koşuşturma vardı. Mavi gözlü bir çocuk annesinden bir şeyler isteyip duruyordu. Yaşlı bir adam kederli kederli etraftakilere bakıyordu. Sigarasını yavaş yavaş tüttürmeye koyuldu. Dikkatimi bil elinin olmayışı çekti. Hayatta ki engellere rağmen insanların başara bildikleri şeyler vardı. Bir sürü engellerle karşılaşmıştım. Yağmurun etkisiyle her taraf çamur olmuştu. İnsanlar hayattan bezmiş gibi davranıyordu. Peronlara doğru ilerledim. Görevlilerden biletimi aldım ve 11 numaralı peronda otobüste 28 numaralı koltuğuma doğru ilerledim. Koltuğuma baktım eşyalarımı yerleştirdim. Tekrar geri döndüğümde önceden gördüğüm tek eli olmayan adam eski yerinde oturuyordu. Boş koltuklardan birine oturdum.yanda da ihtiyar bir adam vardı. Beni yanına çağırır gibi bir hali vardı. Ona doğru İlerledim ve selam vererek yanına oturdum. Adamı görünce babamı yanımda hisseder gibi oldum. Çünkü babamı çok özlemiştim
    -Selam un aleyküm amca; dedim
    Cebinden sigarasını çıkardı.Yoklamaya çalıştı.Yaşlılığın vermiş olduğu öksürük, sigaranın vermiş olduğu etki ile fazla derecede artıyordu. Ama yaşlı adamın hiç umurumda değilmiş gibi geliyordu.

    -aleykümselam.Sende içer misin yeğen! Dedi.
    -İçmesem daha iyi olur. Sağ olun!
    -Sen sağ ol yeğen. Nerelisin?
    -Aslen Kırıkkaleliyim ama burada Bursa da oturuyorum; dedim
    -Kırıkkale güzeldir oralara gençken gitmiştim.Ama şimdi nerede… Bir adım atacak hal bile kalmadı. Kendi suyumu bile alamaz oldum.
    -Nereye yolculuk yeğenim!
    -Diyarbakır’a gideceğim.
    -Hayrıdır inşallah, kötü bir şey yok değil mi?
    -İş için gidiyorum. Bir arkadaşım bana yardımcı olacağımı söyledi.
    -İyi yeğenim git! Sonu belli olan bir yolculuğa gitmek her zaman iyidir.
    -Hayırlısı amca!
    -İyi misin yeğenim derdin falan yok değil mi?
    -Derdini söylemeyen derman bulamaz.
    -Anne mi ve babamı ve sevdiğimi kaybettim trafik kazasında, artık bu dünyada bir başımlayım kimsesiz bir şekilde yaşamaya başladım.
    -Yeğenim hayatımızda karşılaştığımız zorluklarla baş etmek zordur.Ama başardıktan sonra zorlukların hayatımızda bir anlamı olabilir.
    -İstediğimiz her şey olmuyor be yeğenim! Bende bu hayatta istediğim her şeyi başaramadım. Fabrika sahibiydim iflas ettim . Hayat benim için oradan sonra başlar. Zorlukların ne demek olduğunu bile bilmiyordum. Çok sevdiğim dostlarım bu yüzden yanımda olmadı. Sonra kanserle mücadele etmeye başladım Yaşam anlamsız geliyordu bazı günler. Ne için yaşadığımı düşünüyordum. Her şeyi, geçmişimi unutmak için çabaladım durdum. Başarabildim mi bilmiyorum. Ama eskisi gibi üzülmüyorum buda beni mutlu ediyor. Arada sırada yaşadıklarım bana vuruyor. Dertleniyorum ve sonra bir sigara yakıp geçmişi yad ediyorum ve böylece unutmuş oluyorum. Aslında biliyor musun asıl önemli olan bir insanın yaşarken ölmesi! Benim hayatımda olanlar öyle ölmüşlerdi.

    Otobüsün hareket saati yaklaşıyordu. Yaşlı adam biraz daha konuştuktan sonra helallik dileyip ayrıldım. Yaşlı adamın konuşması beni çok etkilemişti. Hayat her şeye rağmen devam ediyordu. Kaldığımız yerden yeni bir başlangıç yapıyorduk. Bu kötü oluyordu kimi zaman ama yaşanacak çok şey vardı. Valizlerimi otobüse yerleştirdikten sonra yirmi sekiz numaralı yere oturdum. Otobüsün hareket etmesini beklemeye koyuldum. Ön tarafta yürümeye zorlanan küçük bir kız çocuğu vardı. Annesinin yardımıyla hayata tutunuyordu. Karşı tarafta ise takım elbiseli elinde çantası, kendinden emin duruşlu, otuz, otuz beş yaşlarında bir adam duruyordu. Elindeki deftere bir şeyler yazıp duruyordu. Arka tarafta iki kadın konuşup duruyorlardı. Çocuk gülüşleri, koca koca adamların gülüşleri birbirine karışıyordu.
    Bu dünyada varlığını kestirmeye çalışıyordum. Yaşlı adamın dedikleri kendi yaşamım ile örtüşüyordu. Bu yüzden biraz duygulanmıştım. Ben bunları düşünürken otobüs hareket etti. Derin bir iç çektim. Artık beni başka bir yerde başka bir yaşam bekliyordu. Bir daha Bursa’ya dönmeyecektim belki de. Yaşlı adamın dediği gibi hayat kaldığı yerden devam ediyordu. Devam etmeliydi. benim yanıma görmeyen bir adamı oturtmuştu. Bu yerleri elleri ile dokunarak tanımaya çalışıyordu. Muavin onu oturttuktan sonra adamın yanından ayrıldı. Adamın içinde bir korku var gibiydi. Gittiği yeri bilmiyordu ama gittiği yeri göremeyecekti ki. Adamın davranışını izliyordum. Hiç ses çıkarmıyordum. Adam etrafındaki sesleri işitiyor. Seslerin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu. Ben boynumda taşıdığım nişan yüzüğüne bakarken birden elimden düştü. Adamın ayaklarının altına doğru yuvarlandı. Rahatsız edeceğimi düşündüm ama o yüzüğün benim için çok önemi vardı. Adama değmek istemiyordum yavaş yavaş eğildim elime aldım yüzüğü tam kalkarken kolum adama değdi. Adam birden irkildi onun irkilmesi ile bende de bir korku başladı.
    -Bismillahirrahmenirrahim.
    -Çok özür dilerim rahatsız ettiysem özür dilerim. Ben sizi korkutmak istememiştim.
    -Yok korkmadım yavrum. Yanımda birini oturmadığını düşünüyordum. Seni fark edememedim. Hiç ses gelmiyordu.
    Evet ben hiç ses çıkarmıyordum adam haklıydı sessiz kalmak en güzeli idi benim için. Kimi zaman kendimi ailemi kaybettikten sonra daha fazla yalnız bırakıyordum. Kendi köşeme çekiliyordum. Ama bu sefer farklıydı. Adamı rahatsız etmek istemediğimden sessiz kalmayı uygun görüyordum.
    -Beni duyuyor musun?
    -Buradayım amca dinliyorum seni.
    -Nasılsın ? iyi misin? Gözlerinin kıymetini bil evlat.
    -İyiyim sağ olun. Siz nasılsınız?
    Adamın gözlerime iyi bak demesi beni çok üzmüştü. Keşke başkalarına verebileceğim gözlerim olsaydı. O zaman hiç düşünmeden bu adama verirdim.
    -Sen nasılsın amaca sıhhatin iyi mi?
    -Hamdolsun iyiyim. Hasta olmamaya çalışıyorum.
    Adamı rahatsız ettiğim düşüncesi benden zaman geçtikçe uzaklaştı. Bende onunla konuşmak istiyordum. Gözleri hakkında konuşmak istiyordum ne düşünüyordu. Ama sonra yapmamam gerektiğini düşündüm. Öyle olmadı ağzımdan kelimeler dökülmeye başladı.
    -Gözlerin görmüş olsaydı. Nasıl hissederdin?
    -Adam durdu hafif şaşırdı ve ne diyeceğini kestiremedi bir an.
    Utandım böyle bir soru sormamalıydım. Keşke ağzımdan dökülmeseydi.
    -Amcacığım öyle demek istemedim aslında
    -Evladım boş ver beni. Bunu söyleyen bir tek sen değilsin. Etrafımdaki insanların sorduğu sıradan bir soru benim için. Görebilseydim benim yanımda olan insanların gözlerindeki ışıltıyı görmek isterdim. Daha sonra gökyüzünü, bulutları, güneşi, yağmurun yağışını ,yaprağı, ağacı, denizi görmek isterdim. Bazı insanların gözleri olmasına rağmen etrafındaki olan olaylara tepkisiz kalıyorlar.yağmurun yağışı mı? Onların için ıslatacak bir şeymiş gibi geliyor..
    - Amcacığım sen gönül gözü ile görüyorsun. Asıl önemli olan bu
    Amca bu konuşmadan sonra uyuyakaldı. Kendimi çok tuhaf hissetmiştim. Amcaya o soruyu sorunca yerin dibine girmiştim. Bu ben değildim. Böyle bir şey yapmamalıydım. Kendimi çok suçlu hissediyordum. Pencereden dışarı bakınca Beyza’nın hayali gözlerimin önünü geldi. Onu yanımdaymış gibi hissettim gülümsedi bana… sonra Beyza’yı göremez oldum. Gerçek olamazdı. Farklı bir şeydi bu. Beyza yanımda mı idi gerçekten
    Hava gittikçe kararmıştı. Nereye geldiğimi kestirememiştim. Yanımdaki amca inmek için hazırlanıyordu. Muavin gelip onu ellerinden tutarak aşağıya kadar indirdi. Pencereden amcayı izliyordum. On beş on altı yaşlarında bir kız çocuğu amcanın elinden tuttu ona yardımcı oluyordu. Karanlıkta ilerlemeye başladılar ve kayboldular. Otobüs tekrar devam etmeye başladı amcadan keşke özür dileseydim diye düşündüm. Sonra abarttığımı düşündüm aslında ben kalbini kıracak bir şey dememiştim. Sanki yapmış olduğum davranışların değerlendirmesini kendim abartıyordum. Otobüs beni yormaya başlamıştı. Uykum geliyor gözlerim kapanıyor ama en ufak bir sarsıntıda tekrar uyanıyordum. Yollar bitmek bilmiyor her geçen dakika canım sıkılıyordu. Bir an önce Diyarbakır’a varmak istiyordum. Artık düzenli bir işim olacaktı. Hayatıma bir düzen geliyordu. Böyle düşünceler içerisinde iken bir sesle irkilmiştim.
    -içecek bir şeyler alır mısınız beyefendi?
    Öyle dalmışım ki muavin yanıma geldiğini fark etmemişim. Ama bozuntuya vermeden muavinin sorusunu yanıtladım
    -Bir çay alabilir miyim. Aslında canım hiçbir şey içmek istemiyordu. Niçin çay istediğimi bilmiyordum
    -Buyurun efendim çayınız
    -teşekkür ederim
    Çayı yudumladım hiç çay tadı alamıyordum sallama çay ne kadar tat verebilirdi…
    Bir süre sonra uykuya dalmışım.
    Gözlerimi açtığımda Diyarbakır’a gelmeye bir hayli az kalmıştı. Ne iş yapacağımı bile bilmiyordum. Ama başka çarem yoktu. Tek bildiğim yeni bir başlangıç yapacaktım. Beni nasıl sürprizler bekliyordu. Otobüs sonunda otogara vardı. Valizimi aldım sağa sola bakınmaya başladım. Gözlerim Mehmet’i aradı acaba karşılamak için erken gelebilmiş mi idi. Orada ki banklardan birine oturdum Mehmet henüz gelmemişti. Bir süre bekledikten sonra bana doğru birinin yaklaştığını gördüm. Bu Mehmet ti çok değişmişti
    -Yusuf hoş geldin
    -hoş bulduk kardeşim
    -ne özlemişim seni.
    - bende özlemişim seni ne çok değişmişsin zor tanıdım seni.
    -hangimiz değişmiyor ki nasıl geçti yolculuk
    -biraz yoruldum ama iyiydi
    -o kadar olur be kardeş hadi gidelim eve evde konuşuruz. Artık beraberiz bundan sonra
    -olur haydi gidelim
    Her şey çok farklıydı etrafımdaki insanların gülüşleri içten ve samimi idi. Beni fazlasıyla büyülemeye başlamıştı bu şehir yada ben içimdeki heyecanla öyle düşünüyordum. Bura gelmekle iyi etmiş mi idim bilmiyorum. Mehmet’le beraber evleri bitişik olan bir mahalleye girdik.her tarafı çok iyi gözlemliyordum. Evler biraz eski görünmesine rağmen dayanıklı gözüküyordu. Sokaklar biraz dardı bu kenar mahalle olmasından kaynaklanıyordu.bir yandan konuşuyor bir yandan da yürümeye devam ediyorduk. Sonunda Mehmet’in evine varabildik.

    -işte şurası üçüncü kat
    -güzelmiş
    -sakin bir mahallemiz var kimse kimseye karışmaz. Herkes bir birine yardımcı olmaya çalışır. Zamanla alışırsın buraya
    İnşallah dedim
    .merdivenlerden çıktık valizimi taşımama izin bile vermedi. Burada Mehmet’in böyle davranması beni mahcup ediyordu. Üçüncü kata kadar geldik zili çaldı. Kapıyı karısı Zehra açtı. İlk defa görüyordum onu. Mehmet’le beş yıl önce evlenmişlerdi. Birde kızları vardı.
    -Hoş geldin Yusuf
    -Hoş bulduk yenge
    -içeri buyurun dedi Zehra ve bir çift terlik uzattı . terlikleri giydim. Odada koşup duran bir kız çocuğu vardı. Bu kızı Gözde olmalıydı. Gelip babasına sarıldı mavi gözleri ışıl ışıl parlıyordu.

    -babam geldi baba bana şeker mi getirdin?
    -al bakalım sana şeker.
    -aslan babam
    -yemeğini yedin mi sen bakalım?
    -yedim biraz baba
    -Afiyet olsun kızıma
    Küçük yaşantılarında çok mutlu gözüküyorlardı bir gün benimde böyle bir ailem olabilirdi. Bu düşünceyi Beyza ile kurduğumuz hayaller dışında ilk defa düşünmeye başlamıştım. Biz Mehmet’le sohbet ederken arada gözde gelip babasını öperek mutfağa kaçıyordu. Bendende çok utanıyordu ve benim fazla yanıma yaklaşmıyordu. Arada bana dil çıkarıyor. Munzurluk yapıyordu. Mehmet ile biraz sohbet ederken içerden Zehra yemek hazır diye seslendi. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra sofraya oturdum. Mehmet’te sofranın geri kalanına yardım ediyordu. Mehmet masanın en köşesine oturtmuştu beni. Yemekte sıcak bir çorba pirinç pilavı karnı yarık ve irmik tatlısı vardı. Uzun zamandır böyle güzel bir yemek yememiştim. Böyle bir masada oturmayalı bir hayli uzun zaman olmuştu. Mehmet’in mutlu ailesini görünce bende mutlu oluyordum.
    -e Yusuf anlat bakalım
    -ne anlatayım be kardeşim o kaza dan sonra hayatım karardı. Sen en zor zamanımda Hızır gibi yetiştin Allah razı olsun.
    -Cümlemizden kardeşim hem lafı mı olur dostlar hangi günler içindir
    -Yaptığın iyilik ödenmez
    -Şimdi bırak bunları her şey düzelir kafana takma artık Diyarbakır’da yaşayacaksın buraya alışmaya bak
    Doğru söylüyorsun, dedim biz sohbet ederken
    Gözde’nin babasına olan şakaları bizi kırıp geçiriyordu. Çok tatlı bir kızı vardı Mehmet’in. Gözde çok yorulmuştu herhalde kanepenin üzerinde uyuyakalmıştı. Mehmet onu kucakladı, öptü yatağına yatırmaya götürdü. Zehra da çay demlemiş onları getiriyordu mutfaktan. Çayları içerken uykumun geldiğini hissettim. Yol yorgunuydum ondan kaynaklanıyordu. Çayları içtikten sonra Mehmet bana yatacağım odayı gösterdi. Odanın manzarası sokağa bakıyordu odaya biraz göz gezdirdim. Odada bir yatak bir dolap vardı dolapta diş fırçasından tut gaz lambasına kadar gerekli gereksiz bir çok eşya vardı. Odaya biraz özen gösterildiği belliydi. Mümkün oldukça gerekli eşyalar konmuştu. Üstümü değiştirdikten sonra yatağa uzandım. Az önce olan bütün uykum kaçtı. Ben zaten yerimi yadırgadığım için yeni gittiğim yerde ilk gece uyumam hiç o kadar kolay olmuyordu. Aklımdan Mehmet’le olan askerlik yıllarım, anılarım bir bir geçiyordu. Onumla beraber Ankara’da yapmıştık askerliği. Yeri geliyor ekmeğimizi yeri geliyor dertlerimizi sıkıntılarımızı paylaşmıştık. Bir süre sonra odaya tekrar geldi Mehmet.

    -Daha uyumadın mı yat hadi yarın iş görüşmesine gideceğiz
    -Nasıl yani daha iş hazır değimli?
    -O kadar şeyi paylaştık Yusuf bana güvenmiyor musun
    -Olur mu öyle şey senden başka kime güvenebilirim.
    Tamam o zaman Yusuf sen keyfine bak hallederiz hadi sana Allah rahatlık versin.
    -Sana da Mehmet dedim
    Mehmet gittikten sonra pencereden dışarı bakmak istedim. Gece olmasına rağmen ayın etkisiyle sokak çok aydınlık görünüyordu. Sokak köpeklerinden başka kimse yoktu. Köpekler birbirleriyle sırnaşıyor. Bu kavgadan daha çok sevgi gösterisine benziyordu. Sokak seyrim tüm köpeklerin bir kediyi kovalamasıyla son bulmuştu… Sabah pencereden vuran güneş ışıklarıyla gözlerimi açtım. Mutfaktan güzel kokular geliyordu yatağımdan kalktım üstümü değiştirdim. Yatağımı güzelce topladım. Daha sonra Mehmet beni uyandırmak için odaya girdi. Benim uyanık olduğumu görünce şaşırdı. Askerdeyken beni zorla uyandırırlardı. Hatta bu yüzden ceza bile almıştım.
    Kahvaltı masasına geçtik. Zehra menüyü donatmıştı yine. Kendilerine zahmet verdiğimi düşündüğümden biraz tedirgin davranıyordum Mehmet beni çok iyi tanıdığımdan rahat olmamı artık benim evimin orası olduğunu falan söyleyip benim rahat davranmamı söylüyordu. Bu insanlar benim mutlu olmam için bir şeyler yapıyorlardı. Ben böyle şeyleri ailemi kaybettikten sonra hiç görmemiştim. Ama dönmeyecektim Bursa’ya dönemezdim de param pulum tükenmişti zaten. Kader bana orada yaşamaktan başka imkan sunmuyordu.
    Gözde sevimliliğini yine gösteriyor babasına şakalar yapıyordu.

    -Hadi baba parka gidelim
    -Ama bizim işe gitmemiz lazım Yusuf amcanla
    -Akşam olunca gidelim o zaman ama Yusuf amcamda gelsin olur mu?
    -Olur onu da alırız yanımıza (ben gelmem dedim şakacı bir ses tonuyla)
    -Baba gelmiyor mu?
    -Geliyor kızım Yusuf amcan sana şaka yapıyor
    -Tamam geleyim oynarız beraber anlaştık mı?
    -Olur baba geliyormuş bak
    - Tabi kızım sana geleceğin söylemiştim.
    Gözde beni ve babasını öptükten sonra oyuncak bebeğini aldı odalarda dolaştırmaya başladı. Kahvaltıyı bitirdikten sonra iş için gitmemiz gerekiyordu. Ben çoktan hazırlanmıştım zaten. Mehmet’in hazırlanmasını bekliyordum. Mehmet’i kapı önünde bekleyeceğimi söyleyip dışarı çıktım. Sokakta siyah elbiseli bir kız dikkatimi çekti. Ona bakıyordum kızın tedirgin bir hali vardı. Sürekli arkasına bakarak ilerliyordu. Ben ona bakarken Mehmet de hazırlanmış kapıdan çıktı.
    -Hadi gidelim kardeşim
    -Gidelim Mehmet dedim ve yürümeye başladık. Farklı yerlerden geçiyorduk. Bende etrafımdaki evlere bakıyordum.çocuklar günün erken saatleri olmasına rağmen oyun oynuyorlardı. Onlar için zaman kavramı çok da önemli değildi zaten. Bizim çocukluğumuzun oyunlarına benzemeyen farklı bir oyun oynuyorlardı. Yolda yürürken ağaçlar, arabalar, yollar, insanlar her şey çok farklıydı. Aslında farklı değildiler. Ben onları yeni tanıyordum. Mehmet’le tanıştıktan sonra her şey bana anlamlı geliyordu. Yabancılık çekmeyecektim buralarda. Mehmet bana işyerine yaklaşığımızı söyledi. İçimde bir korku vardı neden olduğunu bilmiyordum. Mehmet bana sakin olmamı söylüyordu ama ben onu pek umursamıyordum. Eski iş hanlarının olduğu bir yere geldik. Mehmet burada pamuk toplanılan bir bölümde çalışıyordu. Bende onun gibi bir yerde çalışacaktım herhalde. Fabrikanın iki kapısı vardı. Biz herkes tarafından kullanılmayan kapıyı kullandık. Fabrikanın arka tarafında kalıyordu bu kapı. İkinci kata çıktık. Koridorun sonunda önünde eski bir masa olan odanın içine girdik. Orada bizi elli- elli beş yaşlarında yaşlı bir adam karşıladı. İçimdeki korku daha fazla artmıştı. Bu adam ile ilgili hiç iyi şeyler duymamıştım. Mehmet bana Fatih Beyin çok cimri ve kendini beğenmiş biri olduğunu söylemişti.

    - Nasılsınız efendim?
    - İyiyim.
    - Size Yusuf’tan bahsetmiştim. Çok zor durumda. Mehmet neden böyle bir şey söylemişti ki. Ben çok zor bir durumda mı idim. Acınacak bir halim mi vardı. Ben öyleydim aslında. Kimsem yoktu bir kere. Buraya neden geldiğimi bile bilmiyordum.

    Demek Yusuf sensin.
    Evet.
    İlk olarak depoda çalışacaksın. Daha sonra da Mehmet’in yanına geçeceksin. Depoda giriş çıkışları kontrol edeceksin. Ama yanlış bir şey yapayım deme. Sonra senin için iyi şeyler olmaz.
    Olur. Yusuf hiç öyle bir şey yapmaz. Ben kefilim.
    Nasıl bir konuşmaydı bu. Benden konuşuyorlar ama ben yokmuşum gibi davranıyorlar. Ama Mehmet alışmalısın demişti. Öyle yapmalıydım.
    Ben ile Mehmet oradan ayrıldık. Mehmet beni depoya getirdi. Bodrumda bir yerdeydi depo dedikleri yer. Üst üste yığılmış pamuk torbaları vardı. Depo girişine küçük bir masa kurulmuştu. Kalın bir defter vardı. Defterin yanında da eskiden kalma bir şeyler duruyordu. Ne olduğunu anlamamıştım. Mehmet bana bir önlük verdi. Giymemi istedi. Ben de alıp giydim. İşe başlamış mıydım. Ne çabuk oluyordu her şey. Daha Diyarbakır’a geleli bir gün olmuştu. Bensiz mi ilerliyordu olanlar. Ben önlüğümü giyindikten sonra Mehmet “kolay gelsin” diyip yanımdan ayrıldı. Tabi işi nasıl yapmam konusunda da bana yardım etti. Bir de Fatih ile ilgili bir şeyler daha ekledi. Onun sözünden çıkmayacakmışım. Yoksa kapının önünde bulurmuşum kendimi.
    İlk olarak depoyu gezmeye başladım. Her şey eski olmasına rağmen muhteşem görünüyordu. Eski şeylere olan merakım bu yere girdikten sonra iyice arttı. Kağıdı elime aldım. Bir yandan merakımı gideriyor bir yandan da etrafı izliyordum. Herkesi bir koşuşturma sarmıştı. Fatih Bey’den herkes korkuyordu. Ama bende öyle bir korku yoktu. Ben işimi yaptıktan sonra kim bana bir şey diyebilirdi ki.
    Pamuk çuvallarını getiriyordular. Bende yazıyordum. Sonra birileri götürmek istiyordu. Onları da yazıyordum. Başka yaptığım bir şey yoktu.
    Aklıma birden Beyza geldi. Onu çok özlemiştim. Duygulandım biraz. Ama depoya birilerinin gelip gitmesi beni biraz yerin dibine soktu. Öğle arası olmuştu. Mehmet geldi ve beni aldı. Daha sonra fabrikanın yemek yenilen yerine gittik. Mehmet çok acıktığını söylüyordu. Ben de onu dinliyordum. Her gün böyle olacaktı. Her gün bir önceki günün aynısı olacaktı. Yemek masasında herkes yemeğini önüne almış yemek için bekliyordu. Bizde öyle yaptık. Ben Mehmet’in sağına oturdum. Benim yanımda da Mehmet ile beraber çalışan bir arkadaşı oturuyordu.
    Herkes öyle bir iştahla yiyiyordu ki. Ben de onlara bakıyordum. Mehmet beni dürttükten sonra kendime geldim. Yemeğimi yemeğe başladım. Ama etrafımı gözlemeyi de ihmal etmiyordum. Farklı bir yaşantısı vardı buraların. Beni içine alıyordu. Yemeği yedikten sonra tekrar işe koyulma vakti gelmişti. Yine sabah yaptığım şeyleri yapıyordum. Sıkıldığımı hissediyordum. Ama yapacak bir şey yoktu. Bu hayatı kendim seçmiştim. Bursa da kalmış olsaydım Beyza ile yaşamış olduklarım aklıma gelecekti. Annemi babamı düşünecektim. Her yer de onlar vardı. Aklımdan böyle şeyler geçiyordu. Neyse ki zaman dolmuştu artık. Bu günlük yapacağımız işi yapmıştık. Mehmet ile beraber fabrikandan çıktık. Diyarbakır sokaklarını bir bir geçtik. Mehmet ile ilk günden konuşuyorduk. Fabrikanın kurallarından bahsediyorduk. Sıkılıyordum dinlemekten ama Mehmet’e de belli etmek istemiyordum. Mehmet Gözde’yi özlediğini söylüyordu. Eve çabuk gitmek istiyordu. Ben ise Diyarbakır’ı gezmek istiyordum. Benim sağa sola baktığımı görüyordu :

    Yusuf gezmek istiyorsan geze bilirsin
    Aslında ola bilir
    Tamam eve gidelim Gözde’yi alıp öyle çıkalım
    Mehmet ben yalnız gezsem olur mu?
    Tabi ki ama neden tek başına gezmek istediğine anlam veremedim.
    Biraz yalnız dolaşmak istiyorum
    Tamam sen bilirsin. Evi bula bilecek misin?
    Bulurum merak etme.
    Mehmet yanımdan ayrıldı. Ama aklı hala bende idi. Birkaç adım atıktan sonra arkasına dönüp bakıyordu. Bende tebessüm ederek karşılık veriyordum. Mehmet sokağı döndükten sonra ben de Diyarbakır sokaklarında dolaşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Ayakların nereye gidiyorsa ardından beni de götürüyordu. Farkında olmadan değişik bir sokağa girdim. Sonu görünmüyordu. Evler yan yana dizilmişti. Az ilerlediğimde bu sabah kapının önünde gördüğüm kızı eski yıkık dökük bir eve girerken gördüm. Sabah bir tedirginlik hali vardı onda. Az daha yaklaştım girdiği eve. Merakım giderek artıyordu. Ama buraları yeni tanıyordum. İçimdeki korku giderek artıyordu. Kız ise meraklı gözlerle bana bakıyordu. O sakaktan çıkmak istedim. Attığım birkaç adımda tekrar arkama dönüp bana bakıp bakmadığını kontrol ediyordum. Sokağı geçince içimde ki tedirginlik yerini rahat bir duyguya bırakmıştı. Birkaç yeri daha dolaştıktan sonra sıkıldım. Evin yolunu bula bilecek miyim. Diye düşünmeye başladım. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Evin yolunu buldum. Basamakları birer birer çıktım. Zili çaldım. Zehra kapıyı açtı. İçeri girdim. Gözde yine her zaman ki gibi şen şakraktı. Koşarak bana sarıldı. “ Yusuf amca nasılsın” dedi ve gitti. Oturma odasına geçtim.

    -Nerde kaldın Yusuf merak ettik.
    -Merak edilecek bir şey yoktu. Biraz gezdim.
    -Nasıl? Sevdin mi Diyarbakır’ı?
    -Sevdim. Zamanla daha çok seveceğimi umut ediyorum.
    Zehra’da yemeği hazırlamıştı. Yemeği yedikten sonra biraz sohbet ettik. Mehmet esneyip duruyordu. Yorulmuştu fabrikada her halinden belli idi. “ Benim uykum var dedi.” Bende :”Allah rahatlık versin” dedim ve odama çekildim. Yatağımın üzerinde boş boş duruyordum. Beyza’yı düşünüyordum. Gün geçtikçe ona olan özlemim artıyordu. Böyle zamanlarda o kazaya tekrar lanet okuyordum. Pencereden dışarıya baktım. Gecenin ilerleyen saatleri olmasına rağmen sokaklarda insanlar dolaşıyordu. Kimi bir yere yetişir gibi acele ediyordu. Kimi de yavaş yavaş yürüyordu. Bugün gördüğüm siyah kazaklı kız da sokakta dolaşıyordu. Sokağın sonuna kadar onu izledim. Bu kızı çok merak etmiştim. Çok garip tavırları vardı. Bu saate tek başına dışarıda ne işi vardı? Biraz daha dışarıyı seyir ettikten sonra pencereyi kapattım. Her zaman yaptığım gibi boynumda ki nişan yüzüğünü alıp öptüm. Daha sonra gözlerim doldu. Yatağıma uzanmak istedim. Çok yorgundum zaten yatağa girmemle uyumam bir olmuştu. Uyandığımda sabah olmuştu. Hazırlandıktan sonra içeriye geçtim. Zehra kahvaltıyı hazırlamıştı. Mehmet Gözde’ye bir şeyler yediriyordu. Bende biraz yedikten sonra Mehmet durgun olduğumu söyledi.

    -Hayırdır Yusuf dalgınsın ,neye canın sıkkın?
    -Yok bir şey sana öyle gelmiştir
    -Ben seni kaç yıldır tanıyorum. Ne oldu söyle.
    Ben size mahcup oluyorum gibi hissediyorum. Biliyorum siz bana çok iyi davranıyorsunuz. Size fazlasıyla yük oluyorum.
    -Kalbimi kırdın Yusuf ne demek yük olmak sen benim kardeşimsin. Yanın da şimdi olmasan ne zaman olacağız. Rahatsız olmuyorum hem nerden çıkarıyorsun bunları
    - Yusuf ağabey biz sana alıştık. Gözde de seviyor seni
    - Benim burada kalacak yer bulmam gerekiyor
    -öyle şey olur mu? İzin vermiyorum başka bir yerde kalamasın
    Mehmet ben daha fazla size yük olmak istemiyorum.
    -Bur da kalmanın bir mahsuru yok yine de sen bilirsin
    - O zaman yakında ev kiralarına bakalım
    - Daha erken kış bitsin. Şimdiden acele etme.
    -Şimdiden aramaya başlayalım. Ne zaman uygun olursa o zaman çıkarım.
    - Acele mi etmiştim bilmiyorum. Ama ev zaten küçüktü ben de yük olmazdım onlara.
    Kahvaltı yapılmadan bitmiş gibi bir şey oldu. Mehmet ve Zehra benimle konuşmuyordu. İş için hazırlanıp dışarıya çıktım. O siyah kazaklı kızı tekrar gördüm. Bu kıza olan merakım giderek artıyordu. Mehmet geldiğinde fabrikaya doğru yol aldık. Mehmet yol boyunca benle fazla konuşmadı. Bende fazla üstüne gitmek istemedim. Benim iyiliğim için söylüyordu. Onu da biliyordum.Ama bende haklıydım. Sonunda fabrikaya vara bildik. Mehmet kolay gelsin dedi ve yanımdan ayrıldı. Bende depoya geçtim. Ve önlüğümü giyerek işe başladım. Şimdi ne olacak bilmiyordum. Her şeyi zamana bırakacaktım artık. Zaman her şeyin ilacıymış bunu anladım. Öğle paydosu gelmişti herkesi bir koşuşturma sarmıştı. Ama bende öyle bir şey yoktu. Yemekhaneye istemeye istemeye gidiyordum sanki. Mehmet oradaydı gidip yanına oturdum.

    -Afiyet olsun Mehmet.
    -Sana da Yusuf.
    -Beraber ev aramaya çıkar mıyız?
    Mehmet’te bir suskunluk aldı başını gitti.

    Gözde’yi parka götürmem gerek.Başka zaman baksak olur mu?
    Tamam o zaman ben tek başıma bakarım.
    Acele etme Yusuf.
    Tamam merak etme.
    Yemeği yedikten sonra Mehmet ile birlikte masadan kalktık. Daha sonra fabrikanın deposuna tekrar geçtim. Biraz sağa sola bakındıktan sonra tekrar işi koyuldum. İş yaparken zamanın nasıl geçtiğini bilmiyordum. Uzun zaman dır böyle bir işte çalışmadığımdan olsa gerek çok büyük zevk alıyordum. Akşam olmuş mesai dolmuştu. Herkes evin yolunu tutmuştu. Mehmet’e “Akşam evde görüşürüz.” Dedim. Oda başını salladı “olur” dedi. Fabrikadan çıktım sokakları teker teker geçtim. Geçtiğim bu yollar bana hiç yabancı gelmiyordu artık. Buralara alıştığımı hissetmiştim artık. Hava soğuktu benini bir ürperti aldı. Havının da etkiyle bulduğum ilk evi tutmak istiyordum. İlerde boş bir ev gördüm. Çok eski olduğu her halinden belliydi. Zamana meydan okumuş bir hali vardı. Hemen yanında küçük bir manav vardı. Manava evi sormak için girdim.

    Kolay gelsin.
    Sağ olun beyim.
    Bir şey soracaktım.
    Sor beyim.
    Şu ev kiralık mı?
    Ahmet emminin evini mi diyorsun? Evet kiralık.
    Kim ile görüşe bilirim.
    Ahmet emmi gelen ile sen konuş dedi. Önce evi gör, bak nasıl ondan sonra fiyatını görüşürüz.
    Olur, siz nasıl uygun görürseniz.
    Ellerim kirli şu an, anahtarı şuradaki askılıktan al. Bak, sonra da bana haber ver.
    Anahtarı askılıktan aldım, binanın girişine geldim ve ikinci kata kadar çıktım. Daha sonra odaları gezmeye başladım. Sokağa bakan oda dikkat çekiyordu. Sokaktan gelen geçen herkes görünüyordu. Pencereden dışarı baktığımda, karşı evin penceresinden dışarı bakan birini gördüm. Bu benim gördüğüm siyah kazaklı kızdı. Evet ondan başkası olamazdı. Burada oturuyordu. Odaları gezmeyi bıraktım, manavın yanına gittim.

    Evi tutuyorum amca.
    Parasını konuşmayacak mıyız?
    Parası önemli değil ben burayı çok sevdim. Ev güzel benim istediğim gibi.
    Sevindim beyim. Ahmet emmi de iki yüz lira demişti.
    Tamam yerleşmeye başlarım en kısa zamanda.
    Kolay gelsin amca.
    Sağ ol beyim.
    Manavın yanından ayrıldım. Çok heyecanlanmıştım. İçim kıpır kıpır olmuştu. Ne çabuk karar veriyordum. Şimdi Mehmet’e ne diyecektim ki. Eve bir gideyim de ben söyleyecek bir yolunu bulurum. Yolda yürürken aklıma otogarda gördüğüm amcalar gelmişti. Bana içimden geldiği gibi davranma mı söylemişlerdi. İşlerim yoluna girmeye başlamıştı. Evi de neden tuttuğumu bilmiyordum. O gördüğüm siyah kazaklı kızın etkisi vardı sanki. Eve geldim kapıyı bana Mehmet açtı. Gün boyu bana kızmış olan tavrı değişmiş gibiydi. Herhalde benim eve mutlu gelmenin payı da vardı.

    Hayırdır bu nu neşe?
    Hayır hayır evi buldum. Çok güzel benim istediğim
    Buldun mu
    Evet
    Ben bulamasın diye düşündüm
    Biliyorum bana kızgınsın gör bak böylesi daha iyi olacak. Eşya almaya gidelim mi
    Yemeği bir yiyelim de acelen ne? Yangından mal mı kaçırıyorsun
    Doğru söylüyorsun

    Ertesi gün ikinci el eşya satılan yerlere gittik. Gerekli olan eşyaları acele etmeden yavaş yavaş tamamlıyorduk. Evin hazırlıkları bir hafta mı almıştı. Sağ olsun Zehra da yardım ediyordu. Sonunda evin hazırlıkları bitti benimde bir evim olmuştu. Bursa’da ki ev de benimdi ama o babamdan kalan evdi. Bu evin eşyalarını ben düzmüştüm. Benim istediğim gibi konulmuştu eşyalar. Artık işten çıktıktan sonra eve gelmek çok mutlu ediyordu beni hayatım düzene girmişti. O kaza da artık beni fazla üzmüyordu. O kızı fazla göremiyordum onda beni çeken bir şey vardı onu görmek istiyordum. Sokağa bakan pencereden neredeyse her gün gözlerim onu arıyordu. Bir gün gördüm onu bu sefer üzerinde yeşil bir elbise vardı. Bugün onu takip etmeye karar verdim. Hızlıca üzerime bir ceket aldım.sokağa çıktım Yusuf sen ne yapıyorsun dedim içim den. Ama yapmalıydım. Çünkü her gün merakım artıyordu. O kız arkasına baktığın da beni gördü. Adımını biraz daha hızlı atmaya başladı. Benden korktuğu her halinden belliydi. Birkaç adımdan sonra her adımda arkasına bakıyordu. Bende adımlarımı biraz daha hızlı atmaya başladım. O nereye gidiyorsa onu takip ediyordum. Etrafıma baktığımda çok farklı bir yere geldiğimi gördüm. Diyarbakır’dan başka bir şehirmiş gibiydi. O kız bir eğlence mekanına girdi. Arkasından bende girdim. Masalardan birisine oturdum. Garson geldi. Bir şeyler istedim. Biraz geçtikten sonra sahneye o kız çıktı. Evet oydu yanılmıyordum.sahnede gördüğüm kız pencerede gördüğüm kızdı ama sahnede çok farklıydı. İnsan bu kadar mı güzel olurdu? Gözlerime inanamadım. Bu kız kazada kaybettiğim nişanlıma ne kadar benziyordu Rüyadaymışım gibi geldi bana. Saate baktığımda saat ikiye geliyordu. Hesabı ödedim ve dışarıya çıktım. Sahnede adını öğrendiğim Banu’yu beklemeye başladım. Sahnede ismi söylendiğinde ismini zihnime kazımıştım. Biraz geçtikten sonra Banu kapıda göründü. Beni ilk başta görmedi. Daha ona beni fark edince hızlıca yürümeye başladı. Banu diye arkasından seslendim. İsmini duyunca duraksadı ve hareket etmiyordu. Hızlı adımlarla yanına gittim. Kalbim küt küt atıyordu. Neler yapıyordum bilmiyordum. Kız tekrar hızlı yürümeye başladı. Aynı yerde kalıyoruz beraber gidelim diye arkasından seslendim. Yol sonuna kadar Banu hiç ses çıkarmadı. Bende bir şey söylemedim. Sonra “lütfen konuşabilir miyiz” dedim. “Hayır” diye karşılık verdi. “Benden sana zarar gelmez sadece konuşmak” istiyorum dedim. Yol bitimindeki parka gittik. Banka oturduk. Ben gözlerime inanamadım. Çünkü Banu gerçekten kazada kaybettiğim nişanlıma çok benziyordu. Beyza bir an karşımdaymış gibi hissettim. Ama o değildi.

    Ben Yusuf
    Bende Banu
    İsmini biliyorum.
    Nerden biliyorsun ismi mi ? beni neden buraya getirdin.
    Seni sahnede seyir ettim. Seninle konuşmak istiyorum.
    Neden?
    Çünkü günlerdir dikkati mi çekiyorsun seninle arkadaş olmak istiyorum
    Banu ağlamaya başlamıştı. Yanaklarına sanki yağmurlar yağıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yoksa yanlış bir şey mi söylemiştim. Diye içimden geçirdim. Bilmiyordum. Sadece bu kızı biraz daha tanımak istiyordum. İlk defa biri dertlerimi paylaşmak istiyor dedi ve derin bir iç çekerek anlatmaya başladı:
    Annem ve babam ben küçükken gözlerimin önünde yanarak can verdiler. Sonra hayatımın mahkum ve eziyetlerinin geçtiği yetimhaneye verildim. Yıllar geçti bu amansız acılarla. Her gün gözlerimin önünde annem ve babamı görerek. Yaşım dolunca yetimhaneden ayrıldım. Yuvadan ayrılmış körpe kumru gibi hayatın içine düştüm birden. Neler oluyordu neler bitiyordu ? Hiçbir şeye anlam veremiyordum. Sadece izliyordum. Korkuyordum. Bir iş bulayım derken. Ayaklarım üzerinde durayım derken. Hiçbir temiz insanla karşılaşmadım. Her selam veren. Her yanıma gelen benden ala bilecekleri her şeyimi almaya çalıştılar. Yalnızdım hayatta bir başıma. Aslında yalnız değildim yanımda tüm masumluğum vardı. Ama tüm hepsi ile mücadele ettim. En sonunda bu eğlence merkezinde şarkıcılık yapmaya başladım.
    Uzun süre sohbet ettik. Sonra eve doğru beraber yürümeye koyulduk. Evin önüne gelince ona sordum

    Yarın görüşelim mi?
    Bugün ki görüştüğümüz parkta olur mu?
    Tamam seni yarın orada bekleyeceğim.
    Tamam yarın saat akşam altıda orada olacağım.
    Tamam. Anlaştık o zaman
    Hadi görüşürüz.
    Görüşürüz.
    Diye konuştuk ve dönerek şöyle bir iç çekerek gözlerinin içine baktım. Banu yanımdan ayrıldı. Bende onun içeriye girmesini bekledim. Daha sonra evime girdim. Kendime inanamıyordum ben neler yapmıştım. Kendime inanamıyordum. Hiçbir şeyin farkında değildim. Bir tek bir şey biliyordum. İçimin kıpır kıpır olduğunu. O kadar yorulmuştum ki Hemen kendimi yatağa attım. Günler birbirini kovalıyor. Her gün altı da Banu ile o parkta buluşuyorduk. Onun yanında çok mutlu oluyordum. Sanki Beyza ölmemiş Banu’nun bedenine bürünmüştü. İşten çıkınca vaktimin büyük bir kısmını onunla geçiriyordum.
    Bir gün perdeyi aralayıp Banu’nun evini gözetlemeye koyuldum. Gecenin geç saatleri olmuştu. Sokaklar çok ıssızdı. İleriden uzun boylu kalıplı birisi gölge gibi belirdi. Sanki yaklaştıkça büyüyordu. Banu’nun kapısının önünde duran bu adam beni ürpertmişti. Ağzında sigarası elinde telefonu kapıyı çalıyordu. Ama az önce içeriye giren Banu’nun tüm ışıkları sönmüş ve kapıyı açmıyordu. Bir hamle yapan adam kapıyı omuzlayarak içeriye paldır küldür girdi. Yerimden fırladım. Bir anda Banu’nun bana ihtiyacı olduğunu hissederek gidiyordum. Neden bunu yapıyordum. Aslında Banu’yu Beyza’nın yerine koymak istiyordum. Bu halimin daha fazla böyle gitmeyeceği anlamıştım. Dışarıya fırladım yalın ayak. Banu’nun evine girdim. Bir odanın ışığı yanıyordu. Ve içeriden sesler geliyordu. Kapının önünde öylece dikildim ve konuşmalara kulak verdim. İçeride şu konuşmalar geçiyordu:

    Sen bana nasıl kapıyı açmazsın sürtük.
    Beni artık canımdan bezdirdin çalışmayacağım artık
    Sen bana hayatını borçlusun tamam mı.
    Çalışmak istemiyorum Sende hiç vicdan yok mu?
    Sus! Sen daha konuşuyor musun? Senden çuvalla para kazanıyorum ben
    Alçak. Şerefsiz.
    Seni öldürürüm. Kapat şu çeneni.
    Banu’nun hıçkırık sesleri kapıdan dışarıya kadar geliyordu. Kendimi tutamadım ve kapıyı açarak kaldır küldür içeriye daldım. Gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. İçeride Banu yüzü gözü kan içinde karşımda duruyordu. İnsanlığımdan utandığım anda adamı karşımda buldum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne diyeceğimi de bilmiyordum. Adam şiddetle haykırdı yüzüme :

    Sende kimsin bre adam.
    Ben ben ben…
    Konuşsana bırak kekelemeyi
    Sen burada zorba mısın? Sen kimsin?
    Dediğim anda yüzüme öyle bir yumruk indirdi ki. Sanki yüzüm parçalanmıştı. Yüzümden akan kan yere damladı. Can havliyle kendimi onun üzerine attım. Boğuşmaya başladık. Adam beni oradan alıp oraya atıyordu. Adamın elinden kendimi kurtarmaya çalışıyordum. O anda birden adam yere yığıldı. Kafamı çevirdiğimde ayakta Banu’yu gördüm. Eli kan içinde yerde cam kırıkları duruyordu öylece bana bakarak. Bir hamle ile yerden kalktığımda adamın yerden doğrulduğunu gördüm. Kendimi hiç düşünmeden üzerine attım. Adam da derman kalmamıştı. Benimde ondan arta kalan artan bir halim yoktu. O anda bacağımda bir sızı hissettim. Baktığımda adam bıçağı çoktan bacağıma saplamıştı. Son bir hamle ile elinden aldığım bıçağı ona sapladım. Kanlar içinde yerde kalan adam kıpırdamıyordu. Ayağa kalktığımda Banu ile ellerimiz kanlı bir şekilde bir birimize bakıyorduk. Ne yaptığımı ve nasıl yaptığımı düşünürken Banu eline telefonu aldı ve Gökhan diye birisini çağırdı. Gökhan’a ev de olanları ve yerde yatan cesedi temizlemesini söyledi. Hemen benim eve geçtik ve üzerimizi temizledik. Ve benim elimden tutarak dışarıya çıkardı. Hemen buradan gitmemiz gerektiğini söyledi. Bu şehirde artık tutsak olmadığını söyleyerek benimde onunla gitmemi isteyerek bana yalvardı. Bende zaten Beyza’nın yerine koyduğum Banu’nun bende kalmasını istiyordum. Taksi çağırarak hemen otogara gittik. Bursa bileti kestik. Yolda bir birimize tek kelime etmedik. Bursa’ya geldiğimizde evime gittik. İçeriye girdik ve onu içeriye koltuğun üzerine oturttum. Ben ayakta hala ona bakıyordum. Ayağa kalktı ve eline bana uzatarak gömleğimin yakasından yüzüğü çıkardı. Bunun ne olduğunu bana sorunca ne yapacağımı bilemedim. O an Beyza ile yüzüğü aldığımız gün aklıma geldi. Ve Banu’ya yüzüğün hikayesini anlattım Beyza ile nişanlanmaya karar verdiğimizde ailelerimizin görüşmesi üzerine diğer gün yüzük almaya karar vermiştik. Yarın bir türlü olmuyordu. Yatağımda sağa sola döne duruyordum sürekli. Aklımdan hep Beyza ile evlenme hayalleri geçiyordu. Onları bırak yaşamayı düşünmek bile beni dünyanın en mutlu insanı ediyordu. Öyle düşünerek uyumuşum. Sabah uyandığımda Beyza ile buluşup ve yüzük almaya gidecektik. Yolda giderken yanımıza küçük bir dilenci yaklaşmıştı. Ve bize masumca bakarak “ Allah sizi bir birinize bağışlasın.” Diyerek o ufacık elini önüme uzatmıştı. Beyza ve benim çok hoşumuza giden bu cümle bir birimize bakarak tebessüm etmemizi sağlamıştı. Ona biraz para verip bir banka oturmuştuk.

    Sohbet ederken çocuk tekrar yanımıza gelmişti. Ve sizi böyle gördüğümde ben bile mutlu oldum sizin şu anda ki mutluluğunuzu tahmin edemiyorum demişti. O zaman Beyza benden çok ilginç bir şey istemişti. Nişan yüzüğümüzü bu çocuğun seçmesini istemişti. Kıramamıştım onu. Nasıl kırabilirdim ki onu? Kabul edip hemen bir kuyumcuya gitmiştik
    Kuyumcuda yüzük çeşitleri çoktu. Çocuk yüzüklerden birini seçti. Beyza ile benim nişan yüzüğümün hikayesi bu idi. Banu bundan çok etkilendi. Bana senin Beyza’n olmak istiyorum dedi
    Tam bu sırada Banu’nun arkadaşı Gökhan dan telefon geldi. Polisler Gökhan dan önce bulmuşlardı cesedi. Uzun süre hiç konuşmadık. Sonra ben boynumdaki yüzüğü çıkardım. Banu ya elini uzatmasını söyledim. Yüzüğü Banu’nun parmağına geçirdim ve gözlerine baktım. Gözlerinin içi gülüyordu. Ben o gözler için mi katil olmuştum. O gözler için mi hapis yatacaktım. Tüm bu soruların cevaplarını bilmiyordum bildiğim tek şey tutuklansam da arkamda beni bekleyecek biri vardı artık……

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 8:02 am