Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    Kavuşmamız İmkansız

    avatar
    1001060065


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 18/10/10
    Yaş : 32
    Nerden : ANTALYA

    Kavuşmamız İmkansız Empty Kavuşmamız İmkansız

    Mesaj  1001060065 C.tesi Ara. 25, 2010 12:05 pm

    Duygusal bir adam olmamaya çalıştım ömrümce. Duygusallığın zaaf olduğunu, hata olduğunu düşünürdüm. Aşık olmanın, sevmenin, inanmanın, özlemenin, acımanın, insanın kolay kolay yapmayacağı, kilitli kapıların arkasında güvenli, rahat ve huzurlu yaşamlarımızdan uzak tuttuğumuz yanlışların kapısını açan anahtarlar olduğuna inanırdım. Gerçi bunca yıldır yaşamımı biçimlendiren, sağından solundan sıkan, üzerinden bastıran, altından çeken ve hayatıma yabancıların girişine, insanların etkisine kapalı, kapısız, penceresiz, korunaklı, sağlam bir küp gibi belirgin, köşeli, tanıdık, güvenli kılan zincirler, kilitler, dikenli teller, bahçe çitleri gibi kullandığım duygusuzluğum konusunda haklı bile olsam, yaşamın sonundaki bilinmezliğin sırrını çözmeye kısa bir süre kalmışken artık dünyevi endişeler, korkular, kırgınlıklar, çekinceler benim için büyük anlamlar taşımıyordu. Bu dakikadan itibaren incinsem, hatalar yapsam, yaralansam, kanasam bile umurumda olacak mıydı?

    Delice esen poyrazın yüzüme vurmasıyla irkildiğim, gözlerimi kamaştıran o masumane ışığın tatlılığını hissettiğim ellerimin titrediği, kalbimin yerinden çıkarcasına attığı o güne kavuşmasaydım belki de hiç umurumda olmayacaktı.

    Asya ile Avrupa arasındaki kirli ticareti kontrol altına almamız ve sorunsuz, geride kalan bırakmadan yok etmek için üç arkadaş görev aldık. Üstlerimiz belki de doğduğumuz saatten itibaren bizi bunun için yetiştirip gerekli maddi ve manevi desteği sağladılar. Hepimiz farklı kültürlerden gelme üç arkadaştık. Çocukluk yıllarımız, düşmelerimiz, kalkmalarımız, ağlamalarımız, gülmelerimiz, gençlik yıllarımız, tüm heyecanlarımız birlikte geçti. Sevdamız oldu büyük sevdamız. Aynı anda büyüdük, aynı anda sevdik ama hiç unutmadık. Hepimizin bir sevdası vardı. İsimlerimiz bile sevdalarımıza, sevdalılarımıza göreydi. Biri Kuzey’di. Hep kuzey sevdalısı soğukların adamıydı. Tüm hayallerini verilen görevleri tamamladıktan sonra tek isteği kuzeye gitmek kuzey gibi olmaktı. Belki de yüreğine dağladığı sevdası kuzeye gitmiş ama yüreğini bırakmamıştı. Tek istediği ölmeden ona kavuşmaktı.

    Ara sıra anlatırdı, söylenirdi. “Ah kuzey” derdi. Ama hep yalnız adam olmuştu. Yakınsa da düşüncelere dalsa da onun için yalnızlık önemliydi. Bizleri çok severdi. Ama içi daralsa, canı sıkılsa çok sevdiği bizleri bile yanında istemezdi. Bazen hiçbir şey demeden çekip giderdi. Başı önde, boynu bükük, gözü ağlamaklı… Sonra da çıkar gelirdi bir an. Bir de bakardık bizim Kuzey’in yüzünde güller açmış. Değişmedi hiç. Hiçbir şey değiştiremedi onu.

    Diğeri Doğu’ydu. Aklı da fikri de Orta Asya’ya gitmekti. Atalarımızın nerden geldiğini, nereye gittiğini, nerde, hangi yaşamlarla mücadele ettiklerini bilmek istiyordu. Onlar gibi yaşamak içtikleri sudan içmek, yedikleri yemekten yemek istiyordu. Babasını görevi sebebiyle bir zamanlar gönderdikleri o yerleri dinleye dinleye bıkmamış, aksine sevdalısı olmuştu. Atlara binmek, ok atmak, dağları, ovaları gezmek tam da onun işiydi. Sanki bu dünyaya ilk insan gibi yaşamak için gelmişti. Sürü gütmeyi, inek sağmayı, ağaçlar kesip odun yapmayı, av yapıp yemeği çok severdi. Şehri, insanlara yakın olmayı, konuşmayı, sohbet etmeyi sevmezdi. Derdi olsa, düşünceler geçse aklından sadece gözünden anlardı. Diline dökmez, oturup anlatamazdı. Hasta olsa kendi kendine bakar tedavisini kendi yapardı. Sevmezdi birine muhtaç olmayı, acınmayı, düşmeyi, küçülmek gibi bir hale girmeyi.
    Çocukluğumuzda hiç unutmadığım bir şey yapmıştı. Bisikletini atı gibi hayal edip önünü kaldırıp, atının şahlandığını hayal ederek sırt üstü düşmüş kafasını yaralamıştı. Biraz ağlamaklı dokunmayın deyip hırkasıyla tampon yaparak kendisi gitmişti pansumana. Bizim belki de her halimiz, tüm kişiliğimiz, belki de isimlerimizdi bizi birbirimize bağlayan.

    Benim adımı babam koymuş. Oğlum olursa delice essin, hareketli olsun, her yerden, her taşın altından çıksın istemiş. Adımın Poyraz olmasını istemiş ve tek seferde sormuş anneme. Hiç tereddüt etmeden güzel isim olduğunu duyunca istediği yerine gelmiş. Tüm geride kalan ömrüm bu isme uygun ismimin deliliğinde geçti. Seviyordum adımı. Evet, ben poyraz rüzgârı gibiyim. Her ânım delice geçer. Asla bir şey yaparken sonumu düşünmem ben. Ne zaman nerede olacağımı, hangi yöne gideceğimi ben bile bilemem. Kendi kendimi tahmin edemem.

    Kimi zaman gülerek uyanırım, kimi zaman ağlayarak uyanırım. Bir an krizlere girer, bir anda da gördüğüm bir şey yüzünden tüm sinirimi unutup mutlu olabilirim. Evden markete giderek çıkıp, okul bahçesinde top oynarken elimi, kolumu, bacağımı parçalayıp eve döndüğüm çok olmuştur. Başımın bile ne zaman derde gireceğini bilemem. Ummadığım bir anda ummadığım bir şey yüzünden bir de bakmışım büyük bir kavganın ya da eğlencenin tam ortasındayım.


    * * *


    Tüm hayatımızı birlikte geçirdiğimiz bu iki arkadaşımla aynı okulları bitirip, aynı görevlere başladık. Devlet belki de kişiliğimizin doruklarına kadar tüm halimizi biliyordu ki bizi böylesine büyük şerefli görevler için yetiştirdi. Tarihte de hep böyle olmamış mıdır? Sıradan kişileri tutup bir yerlere getirmezler. Başını bilmeden sonunu hazırlayamazlar hiçbir şeyin. Devlet genelde kendisi başlatır, kendisi bitirir. Temelini atar, yıkımını kendisi yapar. Yarım bir şeyi ne devam ettirir, ne de sorgulamadan yok eder.

    Devlet bizim için Aslan Bey’i tayin etmişti. Gerekli yardımları, tüm maddi ve manevi desteği ondan aldık. Krokiler, planlar, isimler, ajanlar bir şekilde bizim için hazırlanmıştı. Gelecek Pazar gününü toplantı günü olarak belirledik. Artık bir süreliğine ailem yoktu, arkadaşlarım yoktu, gezip tozma hayatı yoktu, evim yoktu, ya o ışık var mıydı?

    Tüm bu düşünceler içerisinde, bu hareketlilikte iki gözümden biri yaşadıklarımı, diğeri ise o ışığı görüyordu. Bazen yaşamı, bazen ışığımı göremiyordum. Bu dönem içerisindeki sıkıntılar tüm hayatıma yansıdı. Kendimi tanıyamaz hale geldim. Babamla, annemle, kardeşimle, en sevdiğim, canım dediğim bu insanları bazen bir hiç uğruna kırmaya, üzmeye başladım. Moralimi kontrol altına alamaz hale geldim. Uykularım bile düzen kelimesini unuttu. Boşluk içerisinde boşluklara girmeye başladım. Sevdiğim denize sırtımı döndüm. Dertleştiğim, anılarımı anlattığım, bakmaya doyamadığım, beni kendimle buluşturan, yüreğime yürek katan, maviliğinde kaybolduğum, yakamozunda hayaller gördüğüm denizi unutmuş hale geldim. Beni rahatlatan, her şeyi unutturan dalga sesini gürültü kabul eder oldum. Tüm zevklerimden, sevdiklerimden, geçmişimden, hayatımdan vazgeçtim. Unuttum, unutuldum. Tüm bunları yaşarken içimde yapayalnızdım. Her şeyi bir kenara bıraktım. Kafamı toparlamak için vurdum kafayı yattım ve deliksiz bir uykuya daldım.


    * * *


    Alarm çalıyordu. Gün doğmuş, sabah olmuştu. Üzerime temiz bir takım elbise giyip toplantıya gitmek üzere evden çıktım. Deniz kenarında gördüğüm ilk restoranda kahvaltı yapmak için durdum. Güzel ve doyurucu bir kahvaltıdan sonra Aslan’ın yanına gitmek için çıkıp arabaya bindim. Tam da yola devam edecektim ki yine içimi titreten o masumane ışığın deniz kenarından yüzüme vurmasıyla irkildim. Bir an için tüm operasyonları iptal edecektim. Elim ayağım titremeye, yüreğim hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Tüm yapılan planları iptal edemezdim ama ışıktan da vazgeçemiyordum. Direksiyonu bıraktım. Daha anahtarı bile takmamıştım. Ellerim iki yana salındı. Bileklerim yoktu sanki. Beni böylesine değiştiren, tüm her şeyimi etkileyen neydi çözemiyordum. Aklıma Aslan’ı reddedip eve geri dönmeyi bile düşündüm. Üzülmüştüm bu duruma. Hayatım film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Ölmüyordum ama öylesine soğuk titriyordum ki hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyordum.

    Tekrar indim arabadan. Yüzümü, ellerimi, ensemi yıkadım. Biraz açılmıştım. Denize baktım uzun uzun. Sorguladım. Soru yağmuruna tuttum onu. İçimdekinin sebebini sordum. Bir cevap bulamamıştı bana. Belki de küsmüştü. Bilse de cevap vermeyecekti. Kırgındı bana. Sadece işim düştüğü zaman ona baktığımı zannetti sanırım. Kendimi bir hain olarak görmüştüm. Ben çıkarcı bir insan değilim ki ona işim düştüğü zaman geleyim, dert yanayım. Bir an tekrar arabaya binip son hızı bulana kadar hızlanmayı, sonra da gözlerimi kapatmayı düşündüm. Saçmalıyordum. Hemen kendime gelmeye çalıştım. Tekrar bindim arabaya. Biraz kolonyadan sonra açılmıştım. Yoluma devam edebilirdim.

    Aradan yaklaşık bir saat geçtikten sonra Aslan’ın ofisine geldim. Kuzey ve Doğu çoktan gelmişlerdi. Biraz sohbetten sonra toplantıya başladık. Aslan benim değişik bir psikoloji içerisinde olduğumu bilircesine konuşmalar yapıyordu ve o konuştukça da içimde bir rahatlama başlamıştı. En sonunda kendimi odakladım ve artık tamamen konuya hakimdim. Kafamda hiçbir şekilde eksik veya rahatsız bir şey hissetmiyordum. Yüreğimin titremesi de geçmişti.

    Aslan, ilk olarak bu operasyonların her ne pahasına olursa olsun kendi canımızdan önemli olamadığını her hangi bir tehlikede en yakın karargâha dönmemiz gerektiğini altını çize çize anlattı. Çünkü bizler onun için de vatan için de çok önemli bir yere sahiptik. Bize sahip olmak yıllarını almıştı Aslan’ın. Alt üst ilişkisinden çıkmıştı. Abi kardeş gibi görüyordu artık bizleri. Gerçekten de ben bu güne kadar babama kardeşime söyleyemediğim sıkıntılarımı dertlerimi Aslan sayesinde çözmüştüm. Bana ya “Rüzgârım”, ya da “Canım Poyraz’ım” derdi. Esip gürlememi, tüm hareketli, düşüncesiz yaptığım davranışlar hoşuna giderdi. Toplantı boyunca hep üzerimden konuları birbirine bağlayıp beni odak noktası yapıyordu ve aklıma gelen başıma geldi. Beni timin komutanı yapmıştı.

    Toplamda yirmi kişiydik. Kuzey, Doğu, ben ve ihtiyacımız olduğunda bize destek verecek bir tim görev alıyorduk.
    İlk olarak Mardin yakınlarında dağlık bir alanda uyuşturucu ve silah deposu olarak kullanılıp terör örgütüne hizmet eden döngüyü yok etmek görevini aldık. Aslan dışardan bize kampın içine yerleştirdiği ajan sayesinde destek verecekti. Her hangi bir şekilde dikkat çekmemek için timi jandarma birliğiymiş gibi durması için şehir merkezinde konaklattım. Doğu timle birlikte vakit geçirip onlarla ayrıntılı şekilde projeler çiziyordu. Ben Kuzey’i de yanıma alarak keşif yapmaya gittik. Arazi gerçekten de zor bir sahaydı. Ama içerisi kalabalık görünmüyordu. Tahminimce 7-8 civarında silahlı kişi vardı. Nöbet bekler gibi sadece bölgeyi bekliyorlardı. Bizim için gerçekten de kolay olacaktı. Sadece önemli olan iyi bir zamanlama ve kendi güvenliğimizdi.

    Akşam yemeğinde kaldığımız otelde Doğu’ya şifreli de olsa biraz bilgi verdim. Asıl planı gece yapacaktık. İçimiz ilk operasyonun heyecanından olacak ki kıpır kıpırdı. Yemeğin ardından odamıza çıktık. Bizim için gerekli olan her şey hazırdı. Artık sadece sabah bölgeye gitmek ve havanın kararmasını beklemek kalıyordu. Sabah olduğunda tim ile son kez bir toplantı yapıp bize beş kilometre uzaklıkta sığ bir yerde hazırda beklemeleri talimatını verdim. Hava kararmak üzereydi. Biz yerlerimizi almıştık. Son belirlememize göre yedi kişi vardı. Kampı net görebiliyorduk. Fakat bir sorunumuz vardı. Hiçbir şekilde hata yapmamamız lazımdı. Her terör örgütü militanlarıyla karşılaşabilirdik. Birimizin hatası hepimizin canına mal olabilirdi.

    Operasyonu başlattım. Tim bizimle her an irtibatta kalacaktı. Kuzey ilk nöbetçiyi ben ikinci nöbetçiyi etkisiz hale getirdiğimiz an Doğu arka kapıdan sis bombasıyla dikkatlerini dağıtıp savunmasız bırakacaktık. Planımız da tam manasıyla gerçekleşti. Kapıdaki iki nöbetçiden sonra içerideki beş kişi etkisiz hale getirmek de gayet kolay olmuştu.

    Ele geçirdiğimiz silah, uyuşturucu ve teröristlerin şehir yapılanması bizim için başlayan operasyonların sadece ısınma turlarıydı. Çünkü bu sadece bir başlangıçtı ve ilerlememizi sağlayan önemli kaynaklara ve bilgilere sahip kişileri ele geçirmiştik. Onlardan aldığımız itiraflar, verdikleri bilgiler, en önemlisi de operasyon merkezlerinin kişi sayısı ve iç durumu bizim için gerçekten de büyük yarar sağlayıcı olmuştu. Aslan’ın operasyonlar için merkezlere yerleştirmiş olduğu ajanları sanki onlardan birisiymiş gibi yakalayıp her hangi dışarıdan bir izlemeye ve fark edilmeye karşı diğer ajanlarımızı da tehlikeye atmamamız gerekiyordu. Aslan ilk operasyonun ne kadar basit olduğunu biliyordu ama buna rağmen başarımızı öve öve bitiremedi. Bizi diğer operasyonlar için daha rahat ve dinamik girmemizi sağlamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

    Diğer operasyonların tarihini, gününü, içeriğini belirlemek için yeniden bir toplantı yapmamız gerekiyordu. Bu bizim son toplantımız olacaktı. Diğer operasyonları sırasıyla hallederek göreve devam etmemiz bizim için daha iyi olacaktı. Her buluşmamızda birbirimizi riske atıyorduk. Aslan şehir yapılanmasında her an yalnız kalabilirdi. Ters durum olmaması için de böyle yapmamız gerekirdi. Bizim için bir bakıma bu durum zor olacaktı. Herhangi bir terslikte bizim için büyük destek olan Aslan’ı arkamızda bulamayacaktık.


    * * *


    İkinci operasyon için iki gün sonrasına talimat verdim. Silah ve yiyeceklerimizi hazırlayıp yola koyulduk. Bu operasyonumuz biraz tehlikeli ve zordu. Time ince ince her han tetikte olmaları için talimat verdim. Kuzey ve Doğu yanımda araçta ilerliyorduk. Bir an yol kenarında biri belirdi. Onu fark etmem biraz geç oldu ama terörist olduğu her halinden belliydi. Kuzey’in arabayı kullanırken bir an paniklemesiyle bizi fark etti. Hemen durmasını söyledim Kuzey’e. İki el susturuculu silahımla ateş ettikten sonra burnu toprağa gömüldü. Hemen Doğu ile arabaya getirdik. O an hayatını kaybetmiş. Üzerinden hiçbir iletişim aracı çıkmadı. Timi olay yerine çağırarak teröristi ortadan kaldırttım.

    Başka bir aksilik olmaması dileği ile yolumuza devam ettik. Tim bu operasyonda bizimle arasına üç km bırakacaktı. Her an tehlikeye girebilirdik. Kırmızı noktada ortalık sakindi. Tek tük koruma bekliyordu. Nöbetçi sayısı bu kadar az olmamalıydı. Bir saat izlemede kalıp daha sonra girmeyi planlıyorduk ama bir gariplik oluşmaya başladı. İçeri bir anda üç araç girdi ve araçların hepsi militan doluydu. Her araçta bir lider vardı. Liderler haricindekilerin hepsi silahlıydı. Araçların girmesiyle nöbetçi sayısı normal sınıra ulaştı. Her bekleme noktasında beklemesi gereken nöbetçi sayısı iki katına çıktı. Üç kişi burayı halledemeyeceğimiz belliydi. Time yardımcı kuvvet olarak geleceklerini, gerekli hazırlığı yapmalarını emrettim. Tim kırk beş dakika sonra bize ek ekipmanlarla yanımıza geldi. İlk önce hepsiyle planımız hakkında ince ince konuştum. Kimin hangi nöbetçiyi vurup, kimin hangi tehlike altına girebileceğini söyledim. Timin ve arkadaşlarımın hazır olduğu an girmeye karar verdim. Timi dağıttım. Arkadaşlarımı böldüğüm timlerin başına verip, kendime de bir edip aldım. Telsizlerimizin sesini biraz daha kıstık. Giriş için hazırdık. İlk olarak Doğu, grubu ile başladı. Ardından tam ters koldan Kuzey ve grubu ana hatta ulaşmak üzere girdiler. Ben ve grubum iletişim ve terörist liderlerine ulaşmak üzere girdik. Tam bir hilal şeklini almıştık. Hilalin ağız kısmı için dağ yamacını seçtim ve bir adet tetikçiyi oraya yerleştirdim. Kaçmak isteyen olursa o yöne gitmek zorunda kalacaktı ve tırmanması gerekecekti fakat tetikçimin kollarına düşecekti. Kuzey’in grubu bir kişi eksikti bu sebeple onu en basit bölgeye verdim. Çatışma sert başlamıştı. Teröristlerin silahları tahmin ettiğimizden ağırdı ve hesap etmediğimiz bir şekilde iki adet tetikçi ortaya çıktı. Bizim hareket etmemizi ve rahat mevzi almamıza engel oluyordu. Grubumda en güvendiğim adamımı timimin başına vererek geriye döndüm. Bir adet sniper ve şarjör alarak uzağa mevzi aldım. Tetikçilerden bir tanesi lider binasının camında diğeri ise cephanelik binasının çatısına mevzi almıştı. Onları ortadan kaldırmam üç dört dakikamı aldı. Şimdilik bir tane daha acil halledilmesi gereken iletişimlerinin ortadan kaldırılması kaldı. Bölgenin çevresi ile olan tüm kablo bağlantılarını kestim. Fakat telsizleri ve kablosuz şekilde bağlantılarını ortadan kaldırmak için jeneratör sistemini boşa çıkarmak gerekirdi. Timimin yanına geri döndüğümde terörist grubun yarısı çoktan ölmüştü. Kuzey’in binaya girmesine az kalmıştı ki Doğu’dan kötü bir haber geldi. Timden iki arkadaşımızı kaybetmiştik. Bunun üzerine tüm hızımızla herkesi öldürdük. Silah seslerinin susmasıyla olduğum yere oturmam bir oldu. Benim gibi duygusuz olmaya çalışan bir adam olmam göz yaşlarıma engel olamadı. Arkadaşlarımızı kaybetmek çok zor bir durumdu. Olay yerinde liderlerden bir tanesini yaralı olarak ele geçirmişti Kuzey.

    Kendimi zor da olsa toparlamıştım. Olay yerini toparlamak üç saatimizi aldı. Aslan’a üzücü haberi vermek de bana kalmıştı. Telefonla bildirdim olayın özetini. Akşam timi güvenli bir yere yerleştirerek merkeze geçtik. Doğu kendisini sorumlu tutuyordu söz dinlemiyordu. Aslan Kuzey ile benim odadan çıkmamızı bir şeyler yemeye gitmemizi istedi. Doğu’nun psikolojisini düzelteceğine inanıyordum.

    Birkaç gün operasyonlara ara verdik. Günümüzü genelde kaldığımız yerde güncel haberleri izleyerek lobide tenis ve bilardo oynayarak geçiriyorduk. Önümüzde zorlu görevler bizi bekliyordu. Kayıp vermek bizim için bir daha olmamalıydı. Aslan ile tekrar bir toplantı yapmamız ve bazı stratejiler yapmamız gerekiyordu.


    * * *


    Yeni operasyon bölgesi sınır dışındaydı. Irak sınır ötesinde bir köy çevresinde beş terör ajanın barındığı bir evin basılıp projelerin ve ajanların ele geçirilmesi gerekiyordu. Ev çevresi uzaktan kumandalı bombalarla çevriliydi. Adamların bir şey fark etmesi demek, hem onların hem bizim sonumuz olurdu. Aynı bombalardan ev içerisindeki her odanın altında da vardı. Bina yapımında bizden bir arkadaş görev almış. Ondan aldığımız bilgilere göre inşaat sırasında her odanın ortasında bir büyük kutu boşluğu bırakılıp bomba yerleştirilerek üzerine öyle beton dökülmüş. Zaten militanları madde bağımlısı olarak ve üzerlerinde oturdukları bombalardan habersiz yetiştiriyorlar. Adamlar her hangi bir tehlike için merkeze haber verirse tehlikenin zorluk derecesine bakarak dışarıdan kendileri hem bombaları hem de adamlarını ortadan kaldırmış oluyorlar. Çünkü bir yerden kopuk verdikleri zaman ona bağlı tüm yerlerini, bölgelerini değiştirmeleri veya imha etmeleri gerekmektedir. Bunda en önemli pay da başkanlarına bağlıdır. Bazen bizim için bu durum olumlu yönde etki etmektedir. Çünkü küçük bir baskın onların büyük bölgelerini bile harekete geçirerek kendilerini ele vermelerine sebep olmaktadır.


    * * *


    Arkadaşlarımızın cenazesine katılamadık. Deşifre olmamamız gerekirdi. Yeni görevde sadece üçümüz olacaktık. Çünkü her hangi bir durumda zaten desteğe ihtiyaç kalmayacaktı. Bölgeye girişin sadece adamların isteği üzerine erzak aracıyla olduğunu öğrendik. İlk önce yolda erzak aracını yakalayıp içindekilerden gerekli bilgileri aldıktan sonra imha ettik. Güzel bir kıyafet değişikliği ve çelik yelekler operasyonun vazgeçilmeziydi. Kamyonetin kapalı kasasındaki erzakları sanki bir bütünmüş gibi birbirine sabitledik. Amacımız adamları yardım için dışarı çıkarıp hepsini bir anda yakalamaktı. Binanın büyük bahçe kapısına geldiğimizde yarısı toprağa gömülü küçük bir zil vardı ve kapı içerdekiler tarafından açılıyordu.

    Binanın önüne geldiğimizde adamlar daha içeriden çıkmamıştı. Basit parolanın ardından bir tanesi göründü. Kuzey ve Doğu aracın üzerine branda yardımıyla gizlendi. Çıkan adama bugün getirdiğim malların bir bütün olduğunu yardım olmadan indiremeyeceğimizi söyleyince içeriden diğerleri de çıktı. Artık adamların beşi de dışarıdaydı. Benim ayağıma kramp girdi numarası hareketliliğin başlangıcı oldu ve adamların toprağa kavuşmaları gayet kısa sürmüştü tabi bizim için lazım olan bir tanesi hariç.

    Gerçekten de binanın içi güzel dizayn edilmişti. Odanın halılarını kaldırdığımızda bu betonun altında bomba var demek tam bir deli işi olurdu. Militanı konuşturmak da uzun sürmemişti. Tüm projeleri planları alıp Aslan’ın ofisine toplantı yapmak üzere geçtik. Aslan sakin bir şekilde bizi bekler haldeydi. Projeleri üstleri ile inceleyip yeniden plan yapması gerektiği için toplantıyı iptal ederek dinlenmeye çekildik.


    * * *


    Dinlenmek için odama geldim. Aklıma ışık gelmişti. Gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım. Elbet bir gün bu operasyonlar sona erecekti. Olur da geri döne bilirsem sağ salim o zaman ne yapacaktım bilmiyordum. Ömrümce görmediğim, tatmadığım bu duyguyu nasıl çözebilecektim. Tekrar görebilecek miydim? Yeniden elim ayağıma dolaşıp düşüp kalacak mıydım? Bu ışığının yansımasını üzerime yansıtabilecek miydim? Bilmiyordum. Işık aklıma gelince içim titremeye başlıyor , gözlerim görmüyordu. Nasıl yapacağımı ne edeceğimi danışabileceğimi çözemedim. Bu konu da kendi kendime yararlı olamıyordum. Babamın yanında olsam ona danışır, anlatırdım derdimi. O benim nefesimden iki gün önce ne yediğimi ne içtiğimi bile bilirdi. Gözlerimin bakışından aklımdan geçen cümleleri yüzüme söylerdi. Annem gibi dokuz ay karnında taşımasa da beni benden iyi biliyordu. Acaba ben de bir gün baba olursam, oğluma bunları yapabilecek miydim? Bu sadece ona mı özgüydü? Acaba her evlat böyle mi düşünüyor ki? Bir keresinde hiç unutmam bana küsmüştü. Telefonda annemle tartışmıştık. Telefonu babama vereceğini söylemişti bana bense vermesine gerek olmadığını gerekenleri kendisinin de söyleyebileceğini söyleyerek onun sinirimi bozmamasını, bozarsa da okulu bırakma tehditleri savurup yüzüne kapatmıştım telefonu. Çok utandım. Telefonu kapatmamla yaptığım davranışın iğrençliğini fark etmem bir oldu. Neden bunları o sözleri söylerken düşünememiştim. O kadar mı düşüncesizdim. Ertesi gün aradığımda umrunda olmadığımı söylemiş, gülmüştü bana. Benim için elinden geleni yapmıştı bugüne kadar. Okulsa en iyi okul olmuştu. Dershane ise en iyi dershane olmuştu. Derse ihtiyacım varsa en iyi hocanın yanına göndermişti. Elinden geldiğince güldürmüştü. Ama ben babamı okulu bırakmakla tehdit edince gülmüştü. Neden? Söze başladığı andan itibaren gözlerim yaşarmıştı. “ Benim umrumda değilsin. Ben senin için bugüne kadar her şeyi yaptım. Kimsenin elinde olmayan imkanları verdim. Şimdi sen okulu bırakırım diyorsun. Bırak oğlum beni ilgilendirmiyor. Ben üzerime düşeni yaptım. Gerisi sana kalmış. Eğer şimdi bana neden güldüğümü falan da soracaksan da söyleyeyim. Kendi halime gülüyorum. Yetiştirdiğim evladımın beni tehdit edişine gülüyorum. Kendine iyi bak oğlum. Benden özür falan da dileme. Sen benim yanlışlıkla omzuma mı çarptın? Üzerime bir şey mi döktün? Yanlışlıkla kapıyı yüzüme mi kapattın ki özür dileyeceksin. Hoşçakal oğlum.” Sanki bir daha yüzüme bakmayacakmış gibi konuşmuştu. Anlamıştım kalbini çok kırdığımı ama iş çoktan geçmişti. Hayatımda ilk defa anladım dilden çıkan her harfin, kelimenin, cümlenin ok gibi olduğunu, yaydan çıktığı zaman geri dönüşü olmadığını. Ben onu kırdığım halde o bana hala bir şeyler öğretiyordu. Bana sırtını dönmesi bile benim hayatıma bir şeyler katıyordu. Her hareketiyle tam bir babaydı. Kendisini bir an bile evladından önce çıkarmayan baba.


    * * *


    Aslan üstleri ile gerekli toplantıları yapıp bizimle görüşmek üzere ofisine geçmişti. Kuzey’i arayıp yanına gidebileceğimizi toplantı için hazır olduğunu haber vermişti. Geride kalan baskın yapılacak bölgeler militanların en tehlikeli olarak yetiştirilenleriydi. Bunlara ulaşmak için bile kaç tane operasyon yapıp ne kadar vakit harcadığımızı ben bilirim. Artık tehlike bizim için artmıştı. Çünkü operasyonlara ara vermememiz, arka arkaya yapıp iletiş kurmalarını engellememiz lazımdı.

    Operasyon için bir gün sonrasına karar kıldık. Hazırlanmamız, kendimizi toparlamamız için yetecek bir zaman dilimiydi. Bir tane de daha arkadaşımızı kaybetmek istemiyordum. Bu vatan için yetiştirilmiş, ailesinden, arkadaşlarından, hayatlarından, sevdalarından vazgeçerek ülkenin selameti için buraya gelmiş, gerektiğinde canlarını veren bu gençlerin acısı gerçekten yüreğimizi parçalıyor.

    Bölgeye yaklaşmak üzereydik. Hava artık tamamıyla kararmıştı. Bölgenin çevreyle hiçbir bağlantısı yoktu. Burayı sadece toplantı ve acil sığınak için kullanıyorlardı. Ayrıca iki dönüm büyüklüğündeki depolarında büyük miktarda silah, kara para ve uyuşturucu vardı. Bir nevi bölgeyi dönüm noktası gibi kullanıyorlardı. Kendi ticaretlerinin büyük kısmını burada çeviriyorlardı. Şehir yapılanmasındaki bu işleri yapan büyük mafyalara da parasal ve diğer destek buradan akıyordu. Bu operasyonda timi çok uzakta bıraktım. Ama her an tetikteydiler. Sadece üçümüz girip işi bitirecektik. Bölgede her hangi bir sevkiyat ve toplantı olmadığı için koruma sayısı çok azdı. Her köşede ve bina kapısında vardı. Toplamda altı kişilerdi. Hepsinin duruşundan silahı tutuşundan gerçekten iyi eğitim almış oldukları belliydi. Bizden iyi olmamaları umuduyla Doğu arka taraftan, Kuzey ara kapıdan, bende çitlerin üzerinden bölgeye girdik fark edilmemiz uzun sürmedi ama onlar anlayana kadar iki nöbetçi çoktan Azrail’in kucağına düşmüştü. Geride kalan dört adamlardan biri omzundan yaralanmıştı. Fakat hiç kurşun yememiş gibi çatışmayı sürdürüyordu. Doğu’ya biraz daha yaklaşmasını onu koruyacağımı söyledim. Kuzey’in durduğu yer gerçekten güzeldi ve adamlara göz açtırmıyordu. Üç dakika daha çatıştıktan sonra adamlardan sadece bir tanesinin silahından ses geliyordu. En sonun da onun sesi de kesildi. Yavaş yavaş içeriye doğru yaklaştık. Hepsi hayatını kaybetmişti. Adamların üç tanesinin birer kurşunla ve alınlarının ortasından vurularak ölmesi benim için ve arkadaşlarım adına çok sevindiriciydi. Çünkü bu adamlar liderlerinin en çok güvendiği özel olarak yetiştirdiği elemanlarıydı.

    Olay yerinin toplanması için time telsizden anons geçtim. Tim olay yerine hemen geldi. Yanlarında iki kamyonet de getirmelerini istemiştim. Onları almak üzere iki arkadaşımız merkeze dönüp araçları alıp geldiler. İki saate yakın bir sürede bina havaya uçurulmayı bekleyen bir kutu haline döndü. Tek bir kağıt parçası dahi bırakmamıştık. Uzaktan kumandalı C3’ü devreye sokmak için üç yüz metre kadar bekledim ve bina artık yoktu.

    Aslan’la sadece telefondan görevin başarıyla ve kayıpsız sonuçlandığını bildirmek için görüştüm. Tim olay yerinden toplananları merkeze götürene kadar biz yeni operasyon yerimiz için mevzi almıştık.

    Amerikan üsleri gibi dizayn edilmiş bir bölge vardı. Bölgeye girmek çok zor olduğu gibi çıkmak da bir o kadar zordu. İçerden canlı çıkmak için bütün bölgenin yok edilmesi gerekiyordu. Biraz keşif yaptıktan sonra garip giden bir şeyler vardı. Biz buraya terör örgütü bölgesi olarak gelmiştik fakat içeride omzunda Amerika bayraklı askerler vardı. Ters bir şeylerin olduğu kesindi. Bu Amerikan askerlerinin PKK kampında ne işi vardı? Yoksa bu teknolojik desteği onlardan mı alıyorlardı? Ülkeye nasıl ellerini, kollarını sallaya sallaya girebiliyorlardı? Tüm bunları düşündükten sonra Kuzey’i ve Doğu’yu aldıktan sonra tim ile toplantı yapmak üzere kendimize güzel bir yamaç seçtik. Tim on beş dakika sonra olduğumuz alana gelmişti. Büyük miktarda el bombamız ve patlayıcımız vardı. Timden üç kişi tetikçi olarak görevlendirdim. Geri kalan hepimizde bir adet büyük bir adet küçük olmak üzere iki silah, beşer tane el bombası, ikişer tane sis bombası vardı. İlk işimiz siperlerde bekleyenleri ve nöbetçi yerlerindekileri havaya uçurmaktı. Bu arada tetikçiler gördükleri avı yere düşürecekti. Çatışmayı kapıdaki ve çatıdaki nöbetçileri indirmek üzere ateş eden tetikçilerimiz başlatacaktı. Hazır olduğunu duyduğum arkadaşlarımdan sonra tetikçilere ateşe başlama emrini verdim. İlk kurşundan sonra alan toz toprağa bürünmüştü. Her bomba patlamasından sonra birkaç Amerikan askeri, birkaç terörist hava uçuyordu. Bombalı saldırı bittikten sonra asıl kısım başlamıştı. Nöbetçi ve mevzide kalan adamları kalmamıştı. Fakat hala elli kişi vardılar. On beş dakikaya yakın çatıştıktan sonra bir tane arkadaşımızı kaybetmiştik ve Kuzey de yaralıydı. Kuzey komutanını merkeze götürmesi için bir tim arkadaşımı yolladım. Kurşun sıyırmıştı ve hayati tehlikesi yoktu. Terör tarafından pek silah sesi gelmiyordu artık. En sonunda onlar da kesildi. Bölgeye girdim tim her tarafı sardı. Gerçekten tüylerim diken diken olmuştu. Bu Amerikan askerlerinin, bayrağının burada ne işi vardı. Aslan hiç böyle bir şeyden bahsetmemişti.

    Aslan’ın olay yerine gelmesi uzun sürmedi. O da şaşkınlık içerisindeydi. Geride iki tane basılması kalan bölge vardı. Artık son görevlerimizdi. Böyle bir manzara bizimle sürekli ilişki içerisinde olan Amerika’dan nasıl gelebilirdi. Aslan bu üs için görevlendirdiği ajanı yanımıza çağırdı yarım saat sonra o da gelmişti. Ajanla Aslan son iki gündür görüşemiyordu. Telsiz irtibatları kopmuştu. O da bölgede güvenli seçtiği bir mağarada gece yarısına kadar yaşamını sürdürüyordu. Son iki gündür buraya bir sürü erzak ve silah getiren Amerikan aracı gelmiş. Bizim kayıtlarımızda PKK kampı olarak geçen bölge sadece bir kamp değil, Amerikan askerlerinin militanlara eğitim vermesi için yapılan bir araziymiş. Aslan’ı üstlerinden bir tanesi aradı. Aslan’ın yüzü bozulmuştu. Kendisini görevden almakla tehdit etmişlerdi. Olay yerini toparladıktan sonra Kuzey’i ziyaret edip Doğu’yu dinlenme yerimize bıraktım ve Aslan’ın ofisine geçtim. Tim de merkeze döndü.

    Aslan odanın ortasında gidip geliyordu. Konuşmayacak gibi bir ifade vardı yüzünde. Bu görevi bırakamazdık tam sonuna gelmişken her şey yolundayken. Kuzey iki güne ayağa kalkıp silah tutabilecekti. Doğu’nun Kuzey’e üzülmesi dışında da bir problemi yoktu. Aslan görevi bırakırsa biz de bırakmış oluyorduk. Bu zamana kadar yaptığımız operasyonlar verdiğimiz kayıplar da boşa gitmiş olacaktı. Aslan’ı tehdit edenler bölgenin Amerika’nın sıradan bir kampı olduğunu söyleyip, PKK’ya yataklık edebileceğini bilmiyordular, ihtimal bile vermiyorlardı. Aslan’ın bölgeye keyif için operasyon yaptığını düşünüyorlardı.

    En sonunda ağzından bir cümle çıktı. “ Görevi bırakıyorum.” Çok şaşırmıştım. Aslan gibi büyük bir devlet görevlisinden böyle basit bir şekilde görevinden çekip gitmesi canımı incitmişti. Ama yanlış düşünmüşüm. Aslan ben tüm bunları hissettikten kısa bir süre sonra sözlerine devam etti. “ Evet, görevi bırakacağım ama resmi olarak. Timle özel görüşeceğim bu görevler için gayri resmi çalışmak isteyenleri yanımıza alacağız. Kuzey de toparlandığı zaman kendi araç gereçlerimizle son kalan işlerimizi de bitiririz. Eğer suç işlemiş olursak da cezamızı çekeriz. Ama arkamda sizleri bulamazsam bunların hiçbirini yapamam. Sizlerden bulduğum bu aşkı kaybetmek istemiyorum dolu dolu sonuna kadar yaşamak istiyorum. Sen benim yanımda mısın?” tüm bunları duymak içimi rahatlatmıştı. “Evet, sonuna kadar, ölene kadar varım.” Dedim. Yüzü gülmüştü. İstifa dilekçesini yaveriyle gönderip, bizim de görevimizin son bulduğunu bildirmişti.

    Timdeki arkadaşlarımızdan hiç fire almadık. Hepsi vatan ve hizmet aşkıyla yanan gençlerdi. Kuzey artık eski kadar iyiydi. Doğu da bu heyecanlı işe çok sevinmişti. Aslan’ın kendisine ait silah ve diğer araç gereçlerden oluşan bir deposu vardı. İkimiz oraya gidip time ve kendimize herekli eşyaları fazlasıyla aldık. Timden iki tane arkadaşımızı yanımıza çağırıp hepimiz ayrı ayrı araçlar aldık. Son iki operasyonumuz kalmıştı. Onları bitirip görev haricinde yaparak suç işleyeceğimiz için emniyete teslim olacaktık. Belki de bizi çete kurmaktan belki de vatan haini olarak yargılayacaklardı. Ama biz alnımız ak başımız dik gidecektik.

    Artık yirmi bir kişiydik. Operasyonlar için gerekli toplantıları yapıp kimin hangi görev için çalışacağına karar verdik. Aslan operasyonlardaki tecrübe ve başarılarımdan dolayı benim lider olmamı istiyordu. Ama o eski bir özel harekatçıydı. Beni yetiştiren insana ben nasıl önderlik yapabilirdim. En sonunda çok güzel bir fikir gelmişti aklıma. “ Kuzey ve on arkadaşım benimle bir koldan gelsin. Siz de diğer taraftan gidersiniz. Bölgeyi tam anlamıyla sardıktan sonra çatışmaya başlarız.” Aslan yine bir tebessümle, “Senin dediğin gibi olsun genç adam.” dedi.

    Tam da tahmin ettiğimiz gibi iki operasyonu da başarıyla bitirdik. Hepimiz çok sevinçliydik ama içimizde bir burukluk vardı. Buradaki insanların hiçbiri bu sebepten dolayı suçlu sayılamazdı. Böyle adalet olamazdı. Amerikalıların keyfi olacak diye biz teröristlere ülkemizde ağalık yaşatamayız, hem de onların yardımıyla yapılan eylemler, yetiştirilen teröristler yüzünden.

    Hepimiz Aslan’ın ofisinde toplandık. İlk önce timdeki arkadaşlarımızı memleketlerine yollayıp aileleriyle vedalaşarak en yakın karakola gidip ifade vermelerini istedik. Sonrası adalete kalmıştı. Artık Aslan, Kuzey, Doğu ve ben hepimiz hazırdık. Aslan ilk olarak İstanbul’a geçip önce kızını görecekti. Kuzey kimseyle vedalaşmak istemediğini söyleyerek buruk biraz da sevinçli teslim olmaya gitti. Doğu sadece annesinin elini öpmek için köyüne döndü.

    Ben bugüne kadar ailemle hiç vedalaşamadım. Bu sefer de vedalaşmayacaktım. Ama içimde bir gariplik oluştu. Işığım aklıma geldi son kez ışığımı görmek istiyordum. Aslan’ın ofisinden bir araba alıp en son gördüğüm yerleri dolaşmaya başlamıştım. Deniz kenarında bulamadım. Eskiden gittiğim tepelere çıktım ama yoktu. Üzülmeye başlamıştım. Onu göremeden içimi titretmeden gidemezdim. Ömrümün sonuna kadar onu göreceğim günü bekleyip kederlenmek istemiyordum. Tam da deniz ile ırmağın birleştiği iskelede gördüm onu. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Evet, oydu ışığım ordaydı. Arabadan indim ve iskeleye doğru yürümeye başladım. Gözlerini benden ayırmıyordu. Bir prenses güzelliğindeydi. Güller içinden seçilmiş bir güldü sanki. Kalbim öylesine hızlı çarpıyordu ki ellerimi kaldıracak dermanı bulamıyordum kendimde. Yaklaştım, yaklaştım. Rüzgarda dalgalanan ipek dokumsu saçları, deniz maviliğinde gözleri, bulut canlılığında yüzü vardı. Evet aşık olmuştum. Günlerce beni benden eden güzelliğinden gözlerimi açamadığım, güneş parlaklığındaki bu güzele aşık olmuştum. Gözlerinin içi gülüyordu. Aramızda sadece bir adım mesafe vardı. Adımı sordu bana. “ Poyraz” diyebildim. Kendimin bile duymakta zorlandığım ses tonuyla.
    “Ben de Maral” dedi tatlı bir tebessümle. Onu ilk gördüğümden ne zaman beni görse gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Oracıkta ona aşık olduğumu söyleyiverdim. Kalbimin nasıl titrediğini ona anlatamasam da söyledim. Uzun bir süre sustuk. Bu sessizliği telefonumun sesi böldü. Bizim timden Celal arıyordu açtım. Ağlamaklı bir ses tonu vardı. “ Komutanım, timdeki arkadaşlarımızın hepsini vurdular, hepsi suikast. Aslan Bey İstanbul yolunda aracının bombayla havaya uçurulmasıyla öldürüldü. Doğu, annesiyle birlikte evlerinin önünde uzun namlulu silahla vurularak öldürülmüş. Kuzey, karakol önünde içeri giremeden vurularak öldürülmüş.” Ardından telefonda bir el silah sesi geldi ve telefon kapanmıştı. Tüm arkadaşlarım sevdiklerim hepsini yok etmişlerdi. Aslan, Kuzey, Doğu, tim arkadaşlarım… Gözlerim yaşarmıştı. Bacaklarım titriyordu ve ayakta duracak halim kalmamıştı. Güzel gözlü Maral’ım yanıma geldi bana sarıldı ve bana aşık olduğunu söyledi. Onun da gözleri yaşarmıştı. Beni bu kadar üzen telefon görüşmesini sorup, öğrenmek istiyordu. Bana söylediği son sözleri, duyduğu sözlerin son sözleri olduğunu bilmiyordu. Sıkıca sarılmıştı. “Poyraz, ben seni gördüğüm ilk andan beri seviyorum, sakın beni bırakma bütün ömrümüzü birlikte geçirelim. Ben her sabah senin gözlerinde doğup, senin gözlerinde batmak istiyorum. Ne olur sil şu göz yaşlarını, hadi ne olur.” dedi ve silahlar patlamaya başladı. Sevdiğim kanlar için kollarımın arasında can verirken vücuduma giren kurşunları hissedemiyordum. Olduğumuz yere düştük. Gözleri hala yaşlı gözlerime bakıyordu. Son kez “Seni Seviyorum” diyebildi ve aynı şeyi benden duyabildi. Sevdamız yarım saat sürmüştü. Ömrümün en güzel yarım saatiydi. Işığıma, can sevdiğime, güneş gibi dünüme yarınıma ışık olan prensesime kavuşmamızla hayata gözlerimizi kapatmamız bir olmuştu. Nasip değilmiş birlikte bir hayat sürmek, her sabah birbirimizin gözlerine güneş gibi doğmak…


    * * *

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 9:51 am