Yağmurlu bir Samsun sabahı...Camıma vuran yağmur damlaları, etraftaki o mis gibi toprak kokusunu içime çekerek uyandım.Tam kavuştum derken tekrar ayrılıyor olmak, bu güzel köyümü ,annemi,babamı,tüm sevdiklerimi geride bırakmak beni çok zorluyordu.Diğer yanda yıllardır hayalini kurduğum öğrencilerime kavuşma özlemi… Birbiri ardınca beynimi kurcalayan bu düşünceleri şimdilik bir kenara bırakıp bütün ailemin toplandığı salona indim. Benim için toplanmıştılar. Bursa’ya gitmeden önce son bir kez beraber kahvaltı sofrasına oturduk.Annemin ve babamın yüzünde hep o bildiğim gururlu ama bir o kadar da üzgün ifade vardı.Bu kez annem daha çok üzgündü.Her ne kadar bana belli etmek istemese de gözlerindeki nem her şeyi anlatıyordu.Yanına oturdum:
-Yapma böyle anne ne olur beni de kendini de daha fazla üzme. Senin kızının öğretmen olmasıyla gurur duyman lazım.
Annem ise ağlamaklı gözlerle bana bakarak:
-Zaten dört yıl ayrı kaldık birbirimizden.Okulu bitirince burada görev yapıp yanımda kalırsın, beni yalnız bırakmazsın diye düşünmüştüm.Şimdi tekrar gidiyorsun hem de daha uzağa.
-Yalnız değilsin ki anne, babam var, abim var.Hem tatillerde ve yazın yine yanında olacağım. Üzülme artık. Dedim.
Annem tavrını değiştirmeyen bir edayla yaşlı gözlerini üzerimde gezdirerek “Beni anne olunca anlayacaksın o zaman anlayacaksın benim içimin niye bu kadar yandığını.”dedi. Bana ihtiyacı olan o pırıl pırıl çocukları düşündükçe annemi ikna etmek, onun da rızasını alabilmek için daha da çok çabalıyorum.Gözlerinde samimiyet olan,sevgi dolu öğrencilerim olacağını , beni en az onun kadar seveceklerini anlatarak bir nebze olsun annemi rahatlatmak istiyordum. Uzun uğraşlar sonunda annemi ikna etmiştim artık içim biraz daha rahattı. Artık sorumluluklarım artmıştı.Sürekli öğrencilerime ders vereceğim zamanları düşünüyordum.İki mevsimi bir arada yaşıyordum.Bir yanda ilkbahar da açan çiçekler gibi olan öğrencilerime kavuşurken , bir yandan da adete hazin bir sonbahar rüzgarıyla ailemden ayrılıyordum.Bu duygulara dalıp gitmişken yeğenimin sesiyle irkildim.
-Teyze sen ne zaman benim öğretmenim olacaksın?
Zor da olsa gülümsedim.Şaşkınlıktan cevap veremedim önce.Tedirgin ve meraklı gözlerle bana bakıyordu.
_Sen okula gitmeyi ne kadar da çok istiyorsun öyle çok bilmiş.
Sorusuna verebilecek cevabım olmadığı için geçiştirmeye çalışmıştım.Yeğenimin sorusundan sonra herkes susmuştu.Kahvaltı sofrasına derin bir sessizlik hakim olmuştu.Uzun süren sessizliği komşularımız bozmuştu.Beni uğurlamak için gelmişlerdi.Annemi biraz rahatlatmaya çalışıyorlardı ama annemin tavrı bir türlü değişmiyordu.Aramıza daha çok mesafe girecek olmasına kabullenemiyordu.
Otobüsün kalkış saati yaklaştıkça heyecanım daha da artıyordu.Zaten hazır olan valizlerimi son kez kontrol ettim.Öğrencilik hayatımın olmazsa olmazı annemin turşuları, reçelleri her zamanki gibi valizimin çoğunu doldurmuştu.İçi rahat etmiyordu bana yemek için bir şeyler vermeden.Misafirler gittikten sonra vakit geçirmeyi çok sevdiğim, kalabalıktan kaçıp uzaklaşmak istediğimde sığındığım yere gitmeye karar verdim.Köyün biraz yukarısında fındık ağaçlarının arasından geçip çıktığım yüksekçe taşlık bir tepe…Burada oturup kendimi dinlemek bana her zaman güç vermiştir .Daha ilkokuldayken buraya gelip kendime söz vermiştim öğretmen olacağıma dair.Şimdi bu sözümü tuttuğumu söylemek için gidiyordum.Bu benim için inanılması zor bir olaydı.
Yağmur sonrası ıslanmış topraktan yürüyerek, fındık ağaçlarının arasından büyük bir keyifle geçerek “saklı limanıma” ulaştım.Özlemişim burayı…Ne kadar zaman öyle oturduğumu bilmiyordum.Ani ama tanıdık bir sesle irkildim:
-Burada olduğunu tahmin etmiştim beni beklemeden nasıl gelirsin saklı limanımıza ?
Gözlerime inanamıyordum.Gelen ilkokulu ve liseyi beraber okuduğum , mahalleden can dostum Merve idi.Saklı liman dediğimiz bu yeri ikimiz keşfetmiştik.O sene okula yeni başlamıştık.Annemler fındık toplarken biz de Merve ile el ele tutuşup gezmeye başlamıştık.Yukarı çıktıkça manzara daha da güzelleşiyordu.En son yorulup bu kayaya oturmuştuk.O günden beri buraya beraber gelip gitmeye başlamıştık.Annelerimiz burayı bilmediği için saklı liman demiştik .
Merve liseyi bitirdikten sonra okumadı.Daha doğrusu babamın tüm ikna çabalarına rağmen, Merve’nin babası izin vermedi ona.İkimiz de çok üzülmüştük ama bir işe yaramamıştı.Ben üniversiteye başladığımda Merve babasının münasip gördüğü biriyle evlenip İstanbul’a taşınmıştı yani mecbur kalmıştı.Bıraksalar evlenmezdi eminim ama yapabileceği bir şey yoktu.Durum böyle olunca araya ister istemez mesafe girmişti.Telefonla konuşuyorduk ama eskisi gibi olmuyordu.Hasretle boynuna sarılmıştım:
-Hoş geldin Merve.İnanamıyorum bu gerçekten sen misin?Çok özledim seni .
Kayaya oturup konuştuk, dertleştik.Sanki ayrı kaldığımız senelerin acısını çıkarır gibi yaşadıklarımızı bir bir anlatıyorduk birbirimize. Anne olmak yaramıştı can dostuma. Güzelleşmiş tabi biraz da kilo almıştı.Benim gideceğimi duyunca gelmiş.Eve gitmiş , evdekiler dolaşmak için çıktığımı söyleyince burada olduğumu tahmin etmiş.Burada saatler geçirmek isterdik ama benim fazla vaktim yoktu, arabaya yetişmem gerekiyordu.Aynı eskiden yaptığımız gibi kol kola girip,şarkı söyleyerek yürümeye başlamıştık.Yağmur yağıyordu , sırılsıklam ıslanmıştık.Eve girince Merve’nin kızı bile halimize gülmüştü.Üstümü değiştirip hazırlanmaya başlamıştım.Artık gitme vakti gelmişti.Az önceki neşeli halimizden kimsede eser kalmamıştı.Ayrılığın hüznü hepimizi kaplamıştı.Annemin adeta bulutlar gibi dolu olan gözleri son valizimin de araba koyulmasıyla sağanak gibi yağmaya başlamıştı.Sadece annem değil herkes ağlıyordu.Birkaç kişinin terminale gelmesini istemiştim.Annem, babam ve Merve’yle evden ayrılmadan önce abim, ablam ve benim için belki de en zoru olan yeğenlerimler vedalaştım .Ne kadar kötü bir durum ilk adımlarını attıklarında, ilk kelimelerini söylediklerinde de yanlarında olamamıştım.Ve öyle görünüyor ki okula başladıklarında da yanlarında olamayacaktım.Hepsini defalarca öpüp kokladım.En çok onları özleyeceğim galiba. Söz vermiştim kendime ağlamayacaktım.Beni bekleyen öğrencilerim ve yeni bir hayatım vardı.Hem benim onlara, hem de onların bana ihtiyacı vardı.Adeta kaçarcasına evin avlusundan uzaklaşıp arabaya bindim.Dönüp arkama bile bakmadım.Kim bilir belki de geriye dönüp bakarsam gidememekten korktum.Derin bir sessizlik daha…Terminale yaklaştıkça annemin gözlerinden akan yaşlar artıyordu.Bense bir an önce terminale varmak istiyordum.Artık annemin gözyaşlarını görmeye dayanamıyordum.Babam anneme oranla daha sakin gibi görünüyordu.
Terminalden daha önce defalarca yolculuk yapmıştım ama ilk defa böyle karmaşık duygular içerisindeydim.Bir yanım ailemin hasretini düşündükçe buz tutuyor, diğer yarım ise öğrencilerimi düşündükçe ilkbahardaymış gibi çiçekler açıyordu.Her şey tamamdı artık.Son beş dakika kalmıştı.Ve o bilindik ses “Bursa yolcusu kalmasın.”…
Vedalaşma zamanı gelmişti. Günlerdir düşünmeye bile cesaret edemediğim vakit gelip çatmıştı.Artık kaçış yoktu.Annemle göz göze geldik.Hemen gözlerimi kaçırdım ondan sanki suçluymuşum gibi.Önce Merve’yle vedalaştım.Annem ve babam arasında kararsız kaldıktan sonra annemle vedalaşmayı sona bıraktım ya da cesaretim olmadığı için kaçınılmaz sonu biraz daha erteledim.Önce elini öptüm babamın sonra ıslanan yanaklarını.Sonra sıkıca sarıldım boynuna.Küçükken uyumadan önce sıkı sıkı sarılırdım, uyuyana kadar da bırakmazdım babamı.Yine öyle olsa yine bırakmasam hiç…
Zor olsa da sıra annemdeydi.Kendime verdiğim sözü hala tutuyordum, ağlamıyordum, ağlamayacaktım.Elini öpmek istedim , sarıldı bana.Hiçbir şey söyleyemedi.Ama hıçkırıklarını duymak yetti de arttı bana.Günlerdir içime akıttığım gözyaşlarıma artık hakim olamıyordum. Dayanamadım, sözümü tutamadım.İkimiz de öylece ağlıyorduk, birbirimize sarılıp kalmıştık. Kimse ayırmasın bizi ,araya tekrar yollar girmesin, hiç bitmesin bu an diye düşünürken muavinden tekrar gelen “Bursa yolcusu kalmasın!” sesi…Artık gitmem gerekiyordu.Kim bilir bir daha ne zaman görecektim annemi.Ömrüm hep birilerini özlemekle geçecekti.Anneme sadece hakkını helal et diyebildim.Ani bir hareketle annemin şefkat dolu kollarından sıyrılıp, arkama bile bakmadan arabaya bindim. Kapılar kapandı.Ağlamak istemiyordum ama gözyaşlarıma hakim olamıyordum.Annem ve babamdan gitgide uzaklaşıyordum.arkama bakmıyordum.Yine insanı kahreden o yalnızlıkla baş başa idim.
Ne kadar dalgın olduğumu araba mola verince anladım.Tam iki buçuk saat olmuştu Samsun’dan çıkalı.Biraz temiz hava almanın iyi geleceğini düşünerek dışarı çıktım.Telefonu elime aldım ama annemin ağlayan sesini duymak istemiyordum.Kendimi daha toparlayamamıştım.Telefonu yerine koydum.Kafede oturup çay içtikten sonra cesaretimi toplayıp evi aradım.Dua ediyordum telefonu annemin açmaması için.Nitekim telefonu n ucundaki babamdı.Sesi hala kötü geliyordu. Kendine dikkat et diyordu canım babam.Annemi sordum, uyuyormuş!Annem bu saatlerde asla uyumazdı bilmezmiyim belli onun da benimle konuşmaya cesareti yoktu.Hem sesini duymadığım benim için iyi olmuştu.
Yeniden beni öğretmenlik hayatıma ve öğrencilerime götüren arabadaydım. Yanımda genç bir kız oturuyordu.Siyah saçlı, uzun boylu, zayıf, güzel bir kızdı.
-Yanlış anlamazsanız tanışalım mı artık.Uzun bir yolculuk bizi bekliyor böyle susarsak bitmez bu yol di mi?
-Olur tanışalım.Haklısın bence de bitmez bu yol başka türlü.
-Benim adım Sinem.Yaklaşık üç saattir yan yana oturuyoruz ama tek bir kelime bile etmedik.Belli sizin bir sıkıntınız var.Saatlerdir dalgın dalgın yolu seyrediyorsunuz.
Gülümsedim. Her ne kadar üzgün olsam da gözlerinin içinde bana pozitif enerji veren bir şeyler vardı.Aynı onun sıcak tavrı gibi cevap vermeye çalıştım.
-Benim adım da Ezgi.Tanıştığıma memnun oldum.
Kısa bir suskunluktan sonra birbirimize bakıp gülümsedik.Anlam veremediğim bir sıcaklık vardı bu kızda.Kimdi, mesleği neydi, okuyor muydu, çalıyor muydu, evli olmadığı her halinden belliydi.Çok merak ediyordum.Normalde tanımadığım insanlarla konuşmayı sevmem ama bu kızda farklı bir durum vardı sanki.Bir anda çok ısınmıştım ona.Koyu bir sohbete dalmıştık.
-Bursa’da mı oturuyorsun.Dedim
-Hayır, aslında sayılır.Ben Uludağ Üniversitesinde rehberlik ve psikolojik danışma okuyorum. Abim Bursa’da doktor.Kazanınca abimin yanına yerleştim.Yazın da gidiyorum Bursa’ya.Yani bir ayağım da orda.Sürekli gidip gelmek zorundayım.Aslında okulun başlamasına daha zaman var ama abim acilde çalıştığı için çok yoğun evle ilgilenemiyor.Ben de okul başlamadan önce eve çeki düzen vermek için gidiyorum.
İnanamıyordum.O kadar hızlı, o kadar güzel anlatıyordu ki lafını bölmek istemedim.Bir ara mesleğimi sordu.Ben de teker teker anlattım.Atandığım okul evlerine yakınmış.Komşu sayılırız dedi.
Saat geç olmuştu.Arabada hemen hemen herkes uyumuştu.Sadece biz konuşuyorduk.O kadar hoş muhabbetli biriydi ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım bile.Rahatlamıştım.İçimdeki sıkıntı biraz hafiflemişti.Neşem yerine gelmişti.Araba tekrar mola vermişti.Saat geç olduğu için annemi aramadım.Bursa’da evinde kalacağım arkadaşım Dilek’i aradım.Beni karşılayacaktı.Tahminen kaç gibi orda olacağımı söyledim.
Dilek’le üniversiteyi beraber okuduk.Tam dört yıl tabiri caizse yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemişti.Hem aynı sınıfta, hem de yurtta aynı odadaydık.Okul yıllarında hayalini kurduğumuz gibi aynı şehirde görev yapacaktık.Bir de aynı evde kalacaktık tekrardan.Çalışacağımız okullar da birbirine çok uzak değilmiş.
Sinem’le tekrardan derin bir muhabbete dalmıştık.İlginç bir şekilde konuştukça rahatlıyordum. Samsun’lu değilmiş, Samsun’a teyzesinin yanına gelmiş.Ama abisi yoğun olduğu için Bursa’ya gitmek zorunda kalmış. Üç kardeşlermiş .Sözlerinden hiç eksik olmayan abisi dışında bir tane daha ablası varmış.Ablası evliymiş bir tane kızı varmış ayrıca sınıf öğretmeniymiş.Mersin de görev yapıyormuş.Babası emekli mühendismiş.Annesinden bahsetmedi.Sordum, annesi biraz hastaymış.Konuşurken bir anda yüzü düşmüştü.Belli anlatmak istemediği bir şeyler vardı.Özel bir sebep olabileceğini düşünerek üstelemedim.
Gözüm yol kenarındaki tabelaların birine gitmişti; Bursa yazıyordu.Bir anda o kadar çok heyecanlanmıştım ki kalbim yerinden çıkacak sanmıştım.Okula ,öğrencilerime yaklaşıyordum.Uğruna çok şeylerden vazgeçtiğim mesleğime bir adım kalmıştı.Ama aklım hep annem, babam ve yeğenlerimdeydi.Onları eskisi kadar sık göremeyecektim.Üniversite hayatımda sürekli Samsun’a giderdim.Hafta sonları, iki haftada bir giderdim.Artık öyle bir imkanım yoktu,Hem yakın olsa bile eskisi kadar sık gidemezdim.Çünkü benim öğrencilerim, sorumluluklarım vardı.Tüm bu düşünceler arasında uykuya dalmışım.Sinem’in sesiyle uyandım.Terminale çok az kalmıştı.Uzun, yorucu ama keyifli bir yolculuktan sonra sabahın erken saatlerinde Bursa’daydık nihayet.Terminalde pek kimse yoktu.Hem Dilek ,hem de Sinem’in abisi daha gelmemişti.Sinem’in abisi biraz geç kalabilirmiş.Dilek de fazla sürmeden gelecekmiş.Biraz bekledikten sonra kafeye geçip kahvaltı yapmaya karar vermiştik.Annemi arayıp sağ salim geldiğimi haber verdim.Bu kez annemle konuşmaya cesaret edebilmiştim.Uykusunu daha fazla bölmek istemediğim için telefonu kapattım.Sonrasında Sinem’le tekrar muhabbete başlamıştık.Aradan bir saat geçmişti nerdeyse ama ne gelen vardı ne giden.Sinem’le birbirimize şakalar yapmaya başlamıştık , bizi unuttular, istemiyorlar diye.Dilek’i tekrar aradım , dolmuş bulamadığı için geç kalmış birazdan orda olurum dedi.Sinem’in abisi de yeni çıkabilmiş işten. O da yoldaymış.Kısacası unutulmuştuk.Birer tane daha çay söyledik.Tam bu sırada Dilek geldi.Bir sene olmuştu yüz yüze görüşmeyeli.Biraz özlem giderdikten sonra Dilek’le Sinem’i tanıştırdım.Dilek bana kim bu der gibi bakıyordu.Evde anlatırım dedim sessizce.
Aradan yarım saat daha geçmişti.Sinem’in abisi hala gelmemişti.Onu yalnız bırakıp gitmek de olmazdı.Mecburen bekliyorduk , gerçi bu durumdan kimsenin şikayeti yoktu.Çünkü koyu bir sohbete dalmıştık.Dilek de sevmişti Sinem’i galiba.Sinem ani bir hareketle yerinden fırladı.Karşıdan gelen uzun boylu, esmer , genç birine sarıldı.Yol boyunca dinlediğim “abi” karşımdaydı sonunda.Çok yorgun ve bitkin bir hali vardı.Bir an üzüldüm onun için kötü görünüyordu.Sinem abisini yanımıza getirerek tanıştırdı .Adı Murat’ mış.Pardon Murat Sezgin’miş.Konuşma tarzı çok farklıydı, ukala birine benziyordu.Sanki bizden rahatsız olmuş gibi bir hali vardı.Dilek’e artık kalkalım nasılsa Sinem’in ablası geldi dedim.Tam taksi çağıracakken Sinem :
-Gerek yok taksi çağırmayın, bizim arabayla bırakalım sizi.
Duraksadım.Dilek’le birbirimize baktık.O da kararsızdı benim gibi.Murat Beyden de herhangi bir tepki yoktu biraz da bu yüzden istemiyordum.Sinem’e
-Zahmet etmeyin biz taksiyle gideriz.
Beklemediğim bir anda Murat Bey bize :
-Rica ederim.Bu saatte taksi bulmanız zor olur.Hem yolumuzun üstü.Biz bırakalım sizi eve.
Şaşırmıştım.Yorgun, sert, ukala tavırlarının altında hoş bir ses tonu varmış.Dilek’le tekrar göz göze gelmiştik.Kararsız kalmıştık, sonuçta Sinem’i de Murat Beyi de tanımıyorduk.Hem Murat Beyden pek haz etmemiştim.Dilek’le birbirimize bakarken Murat Bey bizi şaşırtarak valizlerden bir tanesini arabaya doğru taşımaya başlamıştı.Giderken de:
-Beklemeye vaktim yok.Gidelim artık.
Sinirlenmiştim, acelesi olabilirdi ama bize öyle söylemesi gerekmiyordu.Daha kibar bir tavır ve uslüpla söyleyebilirdi.İçimden söylene söylene sayın ukala Murat Beyin ardından ,Dilek’le beraber arabaya gittik.Bu arada Sinem
-Normalde böyle biri değildir.Nöbetten çıktığı için yorgun ve uykusuz ayrıca eve gidip dinlendikten sonra akşam önemli bir yemeğe yetişecek.Kusura bakmayın tanıyınca seversiniz ağabeyimi.
Gülüp geçtim.İçimden:
-Tanımama gerek yok ki nasıl olsa bir daha görmeyeceğim ağabeyini diye geçirmiştim.Murat Bey abranın içinden seslenerek:
-Hadi Sinem gidelim artık.Muhabbetinize arabada devam edersiniz .
Aman Allah’ım ne kaba birisiydi.Kendimi zor tutuyordum.Arabaya bindik, keyfim kaçmıştı.Murat Bey Sinem’in aksine çok itici biriydi.Pek konuşmadım arabada Sinem durumu anlamıştı.Zaten çok uzun sürmemişti yolculuğumuz.Dilek’in tarifiyle evi bulmuştuk.Yolda Sinem bana telefon numarasını vermişti, ben de ona vermiştim.Daha sonra da görüşmek istiyorduk.Murat Beye içimden gelmeyerek de olsa teşekkür ettim ve valizlerimi almak için arabadan indim.Sinem’de bize yardım etmek için inmişti arabadan.Murat Beyin kibarlığı bir yere kadardı, arabadan inmemişti.Bir de Sinem’e acele etmesi için uyarıda bulunmuştu.İki kardeşin karakteri bu kadar zıt nasıl olabilirdi anlamamıştım.İleriki zamanda görüşmek üzere Sinem’le vedalaştık.Sonunda Murat Bey gitmişti.Bir daha görüşmeyeceğimize çok emindim. İlk şoku atlattıktan sonra yeni mahalleme baktım.Daha önce Dilek internetten fotoğraflarını atmıştı ama böyle canlı daha güzeldi.Yeni apartmanımız beş katlıydı.Önünde küçük bir bahçesi vardı.Dışarıdan güzel görünüyordu.Dilek’le beraber valizleri içeri taşıdık.Şansımdan mı yoksa şanssızlığımdan mı bilemiyorum ama asansör bozulmuş.O koca valizleri üç kat çıkarmıştık.Bir yandan valizleri taşıyoruz, diğer yandan da halimize gülüyorduk.Tasıdık bitti ama biz de bitmiştik, kollarımız sızlıyordu.
İçeri girdik Biraz dinlendikten sonra Dilek’le beraber evi gezdik.Ev tahmin ettiğimden daha güzeldi.Tam bize göreydi.Salonu ne büyük ne küçüktü, mutfak hemen salonun yanında kutu gibiydi.Sıra benim kalacağım odaya gelmişti.Duvar rengi krem olan küçük sayılmayacak bir odaydı.Önünde apartmanın giriş tarafına bakan balkon vardı.En çok balkon olmasına sevinmiştim.Dilek ben gelmeden önce odadaki birkaç eşyayı da başka öğrencilere vermişti, oda istediğim gibi bomboştu.Nasıl olsa bir daha tayinim çıkana kadar burada kalacaktım.Bu yüzden kendime yeni eşyalar almak istiyordum.Eşyalarımı alana kadar birkaç gün salondaki kanepede yatmam gerekecekti.Yeni evimi gezdikten sonra salona geçip oturduk.Biraz konuştuktan sonra Dilek Sinem’i sordu bana.Daha önceden tanıdığımı sanmış.Anlattığımda çok şaşırdı.
-Sen çabuk kaynaşan biri değilsin şaşırttın beni Ezgi.
Söz dönüp dolaşıp Murat Bey’e ve onun ukala tavırlarına gelmişti.Dilek:
-Hiç sevmedim şu Murat Beyi.Garip birine benziyor.Ama yorgun olduğu için öyleymiş Sinem’ göre.
-Bence alakası bile yok.Yorgun olmakla, ukala olmak , insanlara tepeden bakmak başka şeyler.Beyfendi doktor ya olacak o kadar.Dilek kapatalım bu konuyu bugün sinirlerim yeterince bozuldu zaten.
Murat Beyi ve tavırlarını hatırlamak bile istemiyordum.Bir an sessizlik olmuştu. O kadar soğuk biriydi ki ,adının geçtiği ortam bile soğumuştu.Dilek’le bir daha o kişi hakkında konuşmama kararı almıştık.Hem gerildiğim hem de yol yorgunu olduğum için başım ağırıyordu.Yatıp dinlensem iyi olacaktı.Ama önce annemi aramak istiyordum.Telefonumu bakındım, etrafta göremeyince Dilek’e sordum.Görmemişti.Daha önemlisi çantam ortada yoktu.Evde her tarafı aramıştık , hatta bahçede unutmuş olabilirim diye bahçeye bile bakmıştık ama yoktu.Nerde unutmuş olabileceğimi düşünüyordum.Terminalde unutmuş olamazdım çünkü arabada Sinem’in numarasını telefonuma kaydetmiştim.Olamaz çantamı galiba Murat Beyin arabasında unutmuştum.Ne yapsak diye düşünürken telefonumu aramak aklıma geldi, belki açardı Sinem veya Murat Bey.Çalıyordu ama kimse açmıyordu.Ne yapacaktım şimdi bütün param, kimliğim,kartlarım, telefonum çantamdaydı.Durmadan arıyordum ama faydasız.Büyük bir ihtimalle Sinem çantamın arabada olduğunu fark etmemişti.Eğer fark etseydi getirirdi çantamı.Üstelik telefonumun fazla şarjı da yoktu.Her an kapanabilirdi.Sinem’i de arayamıyordum.Numarası telefonumda kalmıştı.Aradan epey zaman geçmişti.Bu arada Dilek’in telefonundan annemi arayıp haber verdikten sonra biraz uyuyup dinlenmiştim.Uyandığımda aklım hala çantamdaydı.Dilek yemek hazırlamıştı.Yemek yerken bir daha şansımı denemek için tekrar aradım, çalıyordu.Umudumu kesmiştim , kimse açmıyordu.Tam kapatacakken açılmıştı telefonum.Cevap veren erkek sesiydi.Tahminen Murat Beydi telefonu açan.
-Alo.
Başka bir şey söylememe gerek kalmadan:
-Ben Murat Sezgin.Telefonun sahibi Ezgi hanım çantasını unutmuş.Arabada buldum, siz kimsiniz?
-Murat Bey ben Ezgi.Rahatsız ettim kusura bakmayın.Dalgınlığıma gelmiş, çantamı arabada unutmuşum.Siz bana bir yer söyleyin ben gelip alayım çantamı sizden.
-Ezgi hanım şu anda önemli ve erteleyemeyeceğim bir yemeğe gidiyorum, geç kalmak istemiyorum.İşim bitince ben sizi ararım, gelip alırsınız çantanızı.Galiba telefonun sarjı bitiyor.
Murat Bey cümlesini tamamlayamadan telefon kapanmıştı.Dilek’e bakakalmıştım.Soru yağmuruna tutmuştu beni Dilek.Bense şaşkınlıktan donakalmıştım.Hangisine daha çok şaşırmam gerektiğine karar veremiyordum.Çantamı Murat Beyin arabasında unuttuğuma mı, telefonumun şarjının bitip kapandığına mı, yoksa Murat Beyle tekrar görüşmek zorunda kalacağıma mı karar veremiyordum.Dilek ısrarla soruyordu:
-Murat Bey miydi açan, niye kapattın ne oldu?
-Tamam dur anlatacağım.Tahmin ettiğimiz gibi çantamı Murat Bey’in arabasında unutmuşum.Önemli bir yemeğe yetişmesi gerekiyormuş. Geç kalmak istemiyormuş, işi bitice çantamı ne zaman ve nerde alabileceğimi söyleyemedi.Çünkü telefonun şarjı bitti.
-İnanamıyorum Ezgi! Şaka mı yapıyorsun? Ne olacak şimdi.
-Bilmiyorum.İnşallah akıl eder de çantayı eve getirir.
Birbirimize bakıp gülmeye başlamıştık.Sabahtan beri aksiliklerin peşimizi bırakmamasına anlam veremiyorduk.Murat Beyi bir daha görmeyeceğime o kadar emindim ki.Henüz yirmi dört saat olmadan tekrar görmek zorunda kalacaktım.Akşam olmuştu.Dilek’le beraber film izliyorduk.Dilek:
-Sence sevgilisi var mıdır?
-Anlamadım kimin?
-Kimin olacak Murat Beyin tabiî ki de .
-İnanmıyorum sana.Niye sordun böyle bir şey ki?
-Önemli bir yemeğe yetişmesi gerekiyordu ya belki de sevgilisi vardır.
-Boşver Dilek bize ne ister olsun, ister olmasın bizi ilgilendirmez.Hem bence yoktur, o sevgilisini de tersler.
-Belki de romantik biridir.Nerden biliyorsun?
-Sanmıyorum değildir.Tamam ya konuşmayalım.Zaten çantamı getirmedi.Sence getirir mi bu saatten sonra geç oldu biraz.
-Dert etme artık.En azından çantan emin ellerde onu biliyoruz.Bir şekilde alırız çantayı.İstersen annenleri ara benim telefonumdan.Kahve ister misin?
-Olabilir.
Dilek mutfağa gittikten sonra zil çaldı.Kapıyı açtım.Bir de ne göreyim Murat Bey,elinde de benim çantam.Sabah ki görüntüsünün aksine gayet şık, bakımlıydı.Önemli bir yerden geldiği belli oluyordu, çok şık bir takım elbise giymişti, içine de beyaz gömlek.Bense ev haliyle, üstümde basit bir eşofmanla,sacım başım dağınık gayet paspal bir şekilde açmıştım kapıyı.Onun şıklığı ve bakımlılığı karşısında kendi halimden utanmıştım.Sessizlik olunca Dilek yanıma geldi:
-Kimmiş gelen Ezgi?
-Murat Bey geldi.Hoş geldiniz Murat Bey.Kusura bakmayın buraya kadar yordum sizi Eğer telefonun şarjı bitmeseydi ben gelip alacaktım.
Cümlelerimi toparlayamıyordum.Beklemediğim bir anda onu karşımda görünce şaşırmıştım.Murat Bey gayet kibar bir ses tonuyla :
-Önemli değil Ezgi Hanım.Siz eğer çantanızı tekrar unutursanız ben yine kapı teslim yaparım.Sizin yorulmanıza hiç gerek yok.
Kibar bir uslüpla yine yapmıştı yapacağını.Sinirlenmiştim.Tam cevabını verecekken Dilek durumu anlayıp araya girdi:
-Çok şakacısınız Murat Bey.Çantayı getirdiğiniz için çok teşekkür ederim size.Ayrıca rahatsız ettiğimiz için kusura bakmayın.
Dilek koluma vurarak teşekkür etmem için uyarıyordu beni.Ben de istemeyerek teşekkür ettim.Asansöre doğru yönelince evin kapısını sertçe kapattım.Tabiri caizse sinirden kendimi yiyordum. Kendime kızıyordum niye unutmuştum ki çantamı onun arabasında.Suçlu bendim Murat Beye fırsat vermiştim.Bu arada telefonumu şarja taktım.Aradan biraz zaman geçmiş, sakinleşmiştim.Dilek’le durum değerlendirmesi yaparken telefonum çalmıştı.Arayan Sinem ‘di.Açmak istemiyordum.Murat Beye o kadar çok sinirlenmiştim ki Sinem ‘e ters bir söz söylemekten korkmuştum.Dilek:
-Açsan iyi olur bence merak etmiştir.
Bunun üzerine telefonu açtım.Konuştuk Sinem’le.Murat Bey eve yeni gitmiş.Benim çantamı arabada unuttuğumu,kısaca olanları anlatmış.Tabi bana söylediğini anlatmamıştır.Haberi yokmuş çantamı arabada unuttuğumdan eğer fark etseydim ben getirirdim dedi.Ters bir durum olup olmadığını sorunca olmadı sayılır dedim.Murat Bey doktor arkadaşlarıyla yemek yemiş, benim çantamı getirmek için erken kalkmış yemekten.Ne büyük fedakarlık!
Annem aradı.Çantamı bulup bulmadığımı merak etmiş.Ben de olanları uzun uzun anlattım.Bursa’ya gelişimi ,Sinem’i, Murat Beyi, çantamı unutmamı ve sonrasını birer birer anlattım.Ne yaptığını sordum anneme.
-Hiçbir şey yapmadım.Boş boş oturdum
Morali hala bozuktu ses tonundan belli oluyordu.
-Ağlamadın di mi annem?
Cevap vermemişti.
-Yapma anne ne olur.Ağlama.
İkimiz de susmuştuk.Konuyu dağıtmak için evimden yarın eşya alacağımdan bahsettim anneme.Annem ise bana
-Sen de anne ol, senin de kızın uzaklara gitsin o zaman sen de ağlamazdın di mi? Kendini benim yerime koy kızım.Ağlama deme bana.Zaten seninle gelmeme izin vermedin, bir yerleş en kısa zamanda geleceğiz babanla beraber.İtiraz edemezsin bu sefer.
-Seni anlıyorum annem ben de üzülüyorum senden ayrıldığıma ama mecburuz.Tamam yerleşince gelirsiniz dedim.
Dilek annemle konuştuklarımıza kulak misafiri olmuştu.Anneme niye öyle söylediğimi sorunca Bursa’ya atanmamın onu çok etkilediğini, Samsun’da görev yapmamı istediğini, son ana kadar rızasının olmadığını anlattım.O böyle yaptıkça moralim daha da çok bozuluyor deyince bana:
-Üzülme benim annem de ilk başlarda aynıydı.Zaman geçtikçe alışır Ayşe teyze de eminim.Hatırlasana üniversitede ikinci sene annenler getirmişti seni yurda, seni bırakıp dönerken ne kadar çok üzülmüştü.Ama daha sonra alışmıştı.Sen de üzülme artık ilk defa mı ayrı kalıyoruz ailemizden.Hem sen öğretmensin.Henüz tanışmamış olsan da öğrencilerin var hatırlatırım.Topla kendini artık, öğrenciler üzgün öğretmen sevmezler.Bugün uzun ve yorucu bir gündü.Hem sen yol yorgunusun, yat iyice dinlen.Yarın çok işimiz var gidip odana eşya alacağız.Hadi Allah rahatlık versin.
-Sana da canım.
Bursa’daki ilk gecem.Sokak lambasının aydınlattığı salonda yatıyordum mecburen.İyi ki Dilek buradaydı yoksa benim için her şey daha zor olurdu.Epey yorucu bir gün geçirmiştim.Başımı yastığa koyar koymaz uykuya dalmışım.
Sabah telefonumun sesiyle uyanmıştım.Daha doğrusu neredeyse öğlen olacaktı.Arayan ağabeyimdi.Yeğenim beni rüyasında görmüş halamla konuşmak istiyorum diye tutturmuş.Rüyasında ağlıyormuşum, üzülüyormuşum onlardan uzakta olduğum için.Çocuk psikolojik olarak etkilenmişti tabi herkes o kadar çok ağlamıştı ki yanında.Yeğenimi teselli edebilmek için:
-Üzülmedim halacığım buraya geldiğim için, hem babaannen söylerdi ya ,rüyanda ağladığın zaman mutlu olursun diye.Şimdi ben de öğretmenliğe başladığım için sevindim.Sen o yüzden beni rüyanda gördün.Tamam mı halacığım daha ağlamayacaksın di mi ?
-Tamam hala bir daha ağlamayacağım.
Canım benim, ikna edene kadar akla karayı seçtim, çok etkilenmiş belli.Ağlayarak uyanmış sabah.Bu saate kadar aramamışlar uyuyorum diye.
Telefonu kapattıktan sonra Dilek geldi.
-Günaydın uykucu.Akşam oldu neredeyse.Nasıl bitecek bu kadar iş bugün.Çayı demledim, kahvaltıyı hazırladım, ekmekler de taze hadi kalk bakalım.
-Sana da günaydın.Ne zaman kalktın sen.Tek başına hazırlamasaydın keşke beni kaldırsaydın.
-Ben erken kalktım.Yanına geldim.Çok güzel uyuyordun uyandırmak istemedim o yüzden.Hazırladım işte ne olacak.Bir an önce kahvaltı yapıp çıkalım.Senin odanı artık boş görmek istemiyorum.Moralin niye bozuk senin yine ? Ne konuştuk biz akşam.
-Sorma ağabeyimin kızı beni rüyasında görmüş, ağlayarak uyanmış beni aradılar.İkna ettim onu.Moralimi bozdu.
-Olacak böyle şeyler.Zamanla herkes alışır, yeğenlerin de alışacak eminim.
Kalkıp yatağımı topladım.Mutfağın balkonunda güzel ve keyifli bir kahvaltı yaptık.Mutfağı topladıktan sonra hazırlanıp çıktık Dilek’le beraber.Önce mobilya satan dükkanları birer birer gezdik.Kaç dükkana girip fiyat sorduğumuz hatırlanmayacak kadar çoktu.Her şey çok pahalıydı.Eğer hepsini alırsam maaşım bana yetmeyebilirdi.Artık devlet memuruydum ve idare etmeyi öğrenmem gerekiyordu.Dükkanlar arasında gezinirken Dilek’in bir öğrencisinin velisine rastladık.Durumu anlatınca yakınlarda ucuz mobilyalar satan bir çarşının olduğunu söyledi.Adresi alıp mobilya çarşısına gittik.Gerçekten de söylediği kadar vardı.Mobilyalar hem çok güzel hem de diğer mağazalara oranla ucuzdu.Uzun süre mobilya şetçikten ve pazarlığımızı da yaptıktan sonra odamın eşyaları tamam sayılırdı.Çalışma masam, kitaplığım,dolabım,yatağım, komidinim,halım ve olmazsa olmazım boy aynam..Genelde beyaz tonlar hakimdi hepsine.Odamın ferah olmasını istiyordum.Mobilyaları aldıktan sonra merkeze geçip odamın rengine uygun tül siparişi verdik.Odamın tek eksiği kalmıştı ; boya.Gereken malzemeleri aldık.ben boyayacaktım odamı.Babam ,günün birinde lazım olur diye boya yapmasını ve küçük tamirat işlerini öğretmişti bana.Gerçekten de işime yarayacaktı.Dilek şaşırmıştı boyayı benim yapacağımı duyunca.
Sabahtan beri geziyoruz çok açıkmış ve yorulmuştum.Dilek’in tavsiyesiyle güzel İskender yapan yere gitmiştik.Dediği kadar varmış bu kadar güzelini,lezzetlisini daha önce hiç yememiştim.Yedikçe yiyordum.Dilek halime bakıp gülüyordu:
-Ben de ilk defa yediğimde aynı tepkiyi vermiştim.Aslında burada keşfedilecek, gezilecek daha çok yer vardı.Sen yerleş, düzenini kur gezeriz beraber.
-Yapma böyle anne ne olur beni de kendini de daha fazla üzme. Senin kızının öğretmen olmasıyla gurur duyman lazım.
Annem ise ağlamaklı gözlerle bana bakarak:
-Zaten dört yıl ayrı kaldık birbirimizden.Okulu bitirince burada görev yapıp yanımda kalırsın, beni yalnız bırakmazsın diye düşünmüştüm.Şimdi tekrar gidiyorsun hem de daha uzağa.
-Yalnız değilsin ki anne, babam var, abim var.Hem tatillerde ve yazın yine yanında olacağım. Üzülme artık. Dedim.
Annem tavrını değiştirmeyen bir edayla yaşlı gözlerini üzerimde gezdirerek “Beni anne olunca anlayacaksın o zaman anlayacaksın benim içimin niye bu kadar yandığını.”dedi. Bana ihtiyacı olan o pırıl pırıl çocukları düşündükçe annemi ikna etmek, onun da rızasını alabilmek için daha da çok çabalıyorum.Gözlerinde samimiyet olan,sevgi dolu öğrencilerim olacağını , beni en az onun kadar seveceklerini anlatarak bir nebze olsun annemi rahatlatmak istiyordum. Uzun uğraşlar sonunda annemi ikna etmiştim artık içim biraz daha rahattı. Artık sorumluluklarım artmıştı.Sürekli öğrencilerime ders vereceğim zamanları düşünüyordum.İki mevsimi bir arada yaşıyordum.Bir yanda ilkbahar da açan çiçekler gibi olan öğrencilerime kavuşurken , bir yandan da adete hazin bir sonbahar rüzgarıyla ailemden ayrılıyordum.Bu duygulara dalıp gitmişken yeğenimin sesiyle irkildim.
-Teyze sen ne zaman benim öğretmenim olacaksın?
Zor da olsa gülümsedim.Şaşkınlıktan cevap veremedim önce.Tedirgin ve meraklı gözlerle bana bakıyordu.
_Sen okula gitmeyi ne kadar da çok istiyorsun öyle çok bilmiş.
Sorusuna verebilecek cevabım olmadığı için geçiştirmeye çalışmıştım.Yeğenimin sorusundan sonra herkes susmuştu.Kahvaltı sofrasına derin bir sessizlik hakim olmuştu.Uzun süren sessizliği komşularımız bozmuştu.Beni uğurlamak için gelmişlerdi.Annemi biraz rahatlatmaya çalışıyorlardı ama annemin tavrı bir türlü değişmiyordu.Aramıza daha çok mesafe girecek olmasına kabullenemiyordu.
Otobüsün kalkış saati yaklaştıkça heyecanım daha da artıyordu.Zaten hazır olan valizlerimi son kez kontrol ettim.Öğrencilik hayatımın olmazsa olmazı annemin turşuları, reçelleri her zamanki gibi valizimin çoğunu doldurmuştu.İçi rahat etmiyordu bana yemek için bir şeyler vermeden.Misafirler gittikten sonra vakit geçirmeyi çok sevdiğim, kalabalıktan kaçıp uzaklaşmak istediğimde sığındığım yere gitmeye karar verdim.Köyün biraz yukarısında fındık ağaçlarının arasından geçip çıktığım yüksekçe taşlık bir tepe…Burada oturup kendimi dinlemek bana her zaman güç vermiştir .Daha ilkokuldayken buraya gelip kendime söz vermiştim öğretmen olacağıma dair.Şimdi bu sözümü tuttuğumu söylemek için gidiyordum.Bu benim için inanılması zor bir olaydı.
Yağmur sonrası ıslanmış topraktan yürüyerek, fındık ağaçlarının arasından büyük bir keyifle geçerek “saklı limanıma” ulaştım.Özlemişim burayı…Ne kadar zaman öyle oturduğumu bilmiyordum.Ani ama tanıdık bir sesle irkildim:
-Burada olduğunu tahmin etmiştim beni beklemeden nasıl gelirsin saklı limanımıza ?
Gözlerime inanamıyordum.Gelen ilkokulu ve liseyi beraber okuduğum , mahalleden can dostum Merve idi.Saklı liman dediğimiz bu yeri ikimiz keşfetmiştik.O sene okula yeni başlamıştık.Annemler fındık toplarken biz de Merve ile el ele tutuşup gezmeye başlamıştık.Yukarı çıktıkça manzara daha da güzelleşiyordu.En son yorulup bu kayaya oturmuştuk.O günden beri buraya beraber gelip gitmeye başlamıştık.Annelerimiz burayı bilmediği için saklı liman demiştik .
Merve liseyi bitirdikten sonra okumadı.Daha doğrusu babamın tüm ikna çabalarına rağmen, Merve’nin babası izin vermedi ona.İkimiz de çok üzülmüştük ama bir işe yaramamıştı.Ben üniversiteye başladığımda Merve babasının münasip gördüğü biriyle evlenip İstanbul’a taşınmıştı yani mecbur kalmıştı.Bıraksalar evlenmezdi eminim ama yapabileceği bir şey yoktu.Durum böyle olunca araya ister istemez mesafe girmişti.Telefonla konuşuyorduk ama eskisi gibi olmuyordu.Hasretle boynuna sarılmıştım:
-Hoş geldin Merve.İnanamıyorum bu gerçekten sen misin?Çok özledim seni .
Kayaya oturup konuştuk, dertleştik.Sanki ayrı kaldığımız senelerin acısını çıkarır gibi yaşadıklarımızı bir bir anlatıyorduk birbirimize. Anne olmak yaramıştı can dostuma. Güzelleşmiş tabi biraz da kilo almıştı.Benim gideceğimi duyunca gelmiş.Eve gitmiş , evdekiler dolaşmak için çıktığımı söyleyince burada olduğumu tahmin etmiş.Burada saatler geçirmek isterdik ama benim fazla vaktim yoktu, arabaya yetişmem gerekiyordu.Aynı eskiden yaptığımız gibi kol kola girip,şarkı söyleyerek yürümeye başlamıştık.Yağmur yağıyordu , sırılsıklam ıslanmıştık.Eve girince Merve’nin kızı bile halimize gülmüştü.Üstümü değiştirip hazırlanmaya başlamıştım.Artık gitme vakti gelmişti.Az önceki neşeli halimizden kimsede eser kalmamıştı.Ayrılığın hüznü hepimizi kaplamıştı.Annemin adeta bulutlar gibi dolu olan gözleri son valizimin de araba koyulmasıyla sağanak gibi yağmaya başlamıştı.Sadece annem değil herkes ağlıyordu.Birkaç kişinin terminale gelmesini istemiştim.Annem, babam ve Merve’yle evden ayrılmadan önce abim, ablam ve benim için belki de en zoru olan yeğenlerimler vedalaştım .Ne kadar kötü bir durum ilk adımlarını attıklarında, ilk kelimelerini söylediklerinde de yanlarında olamamıştım.Ve öyle görünüyor ki okula başladıklarında da yanlarında olamayacaktım.Hepsini defalarca öpüp kokladım.En çok onları özleyeceğim galiba. Söz vermiştim kendime ağlamayacaktım.Beni bekleyen öğrencilerim ve yeni bir hayatım vardı.Hem benim onlara, hem de onların bana ihtiyacı vardı.Adeta kaçarcasına evin avlusundan uzaklaşıp arabaya bindim.Dönüp arkama bile bakmadım.Kim bilir belki de geriye dönüp bakarsam gidememekten korktum.Derin bir sessizlik daha…Terminale yaklaştıkça annemin gözlerinden akan yaşlar artıyordu.Bense bir an önce terminale varmak istiyordum.Artık annemin gözyaşlarını görmeye dayanamıyordum.Babam anneme oranla daha sakin gibi görünüyordu.
Terminalden daha önce defalarca yolculuk yapmıştım ama ilk defa böyle karmaşık duygular içerisindeydim.Bir yanım ailemin hasretini düşündükçe buz tutuyor, diğer yarım ise öğrencilerimi düşündükçe ilkbahardaymış gibi çiçekler açıyordu.Her şey tamamdı artık.Son beş dakika kalmıştı.Ve o bilindik ses “Bursa yolcusu kalmasın.”…
Vedalaşma zamanı gelmişti. Günlerdir düşünmeye bile cesaret edemediğim vakit gelip çatmıştı.Artık kaçış yoktu.Annemle göz göze geldik.Hemen gözlerimi kaçırdım ondan sanki suçluymuşum gibi.Önce Merve’yle vedalaştım.Annem ve babam arasında kararsız kaldıktan sonra annemle vedalaşmayı sona bıraktım ya da cesaretim olmadığı için kaçınılmaz sonu biraz daha erteledim.Önce elini öptüm babamın sonra ıslanan yanaklarını.Sonra sıkıca sarıldım boynuna.Küçükken uyumadan önce sıkı sıkı sarılırdım, uyuyana kadar da bırakmazdım babamı.Yine öyle olsa yine bırakmasam hiç…
Zor olsa da sıra annemdeydi.Kendime verdiğim sözü hala tutuyordum, ağlamıyordum, ağlamayacaktım.Elini öpmek istedim , sarıldı bana.Hiçbir şey söyleyemedi.Ama hıçkırıklarını duymak yetti de arttı bana.Günlerdir içime akıttığım gözyaşlarıma artık hakim olamıyordum. Dayanamadım, sözümü tutamadım.İkimiz de öylece ağlıyorduk, birbirimize sarılıp kalmıştık. Kimse ayırmasın bizi ,araya tekrar yollar girmesin, hiç bitmesin bu an diye düşünürken muavinden tekrar gelen “Bursa yolcusu kalmasın!” sesi…Artık gitmem gerekiyordu.Kim bilir bir daha ne zaman görecektim annemi.Ömrüm hep birilerini özlemekle geçecekti.Anneme sadece hakkını helal et diyebildim.Ani bir hareketle annemin şefkat dolu kollarından sıyrılıp, arkama bile bakmadan arabaya bindim. Kapılar kapandı.Ağlamak istemiyordum ama gözyaşlarıma hakim olamıyordum.Annem ve babamdan gitgide uzaklaşıyordum.arkama bakmıyordum.Yine insanı kahreden o yalnızlıkla baş başa idim.
Ne kadar dalgın olduğumu araba mola verince anladım.Tam iki buçuk saat olmuştu Samsun’dan çıkalı.Biraz temiz hava almanın iyi geleceğini düşünerek dışarı çıktım.Telefonu elime aldım ama annemin ağlayan sesini duymak istemiyordum.Kendimi daha toparlayamamıştım.Telefonu yerine koydum.Kafede oturup çay içtikten sonra cesaretimi toplayıp evi aradım.Dua ediyordum telefonu annemin açmaması için.Nitekim telefonu n ucundaki babamdı.Sesi hala kötü geliyordu. Kendine dikkat et diyordu canım babam.Annemi sordum, uyuyormuş!Annem bu saatlerde asla uyumazdı bilmezmiyim belli onun da benimle konuşmaya cesareti yoktu.Hem sesini duymadığım benim için iyi olmuştu.
Yeniden beni öğretmenlik hayatıma ve öğrencilerime götüren arabadaydım. Yanımda genç bir kız oturuyordu.Siyah saçlı, uzun boylu, zayıf, güzel bir kızdı.
-Yanlış anlamazsanız tanışalım mı artık.Uzun bir yolculuk bizi bekliyor böyle susarsak bitmez bu yol di mi?
-Olur tanışalım.Haklısın bence de bitmez bu yol başka türlü.
-Benim adım Sinem.Yaklaşık üç saattir yan yana oturuyoruz ama tek bir kelime bile etmedik.Belli sizin bir sıkıntınız var.Saatlerdir dalgın dalgın yolu seyrediyorsunuz.
Gülümsedim. Her ne kadar üzgün olsam da gözlerinin içinde bana pozitif enerji veren bir şeyler vardı.Aynı onun sıcak tavrı gibi cevap vermeye çalıştım.
-Benim adım da Ezgi.Tanıştığıma memnun oldum.
Kısa bir suskunluktan sonra birbirimize bakıp gülümsedik.Anlam veremediğim bir sıcaklık vardı bu kızda.Kimdi, mesleği neydi, okuyor muydu, çalıyor muydu, evli olmadığı her halinden belliydi.Çok merak ediyordum.Normalde tanımadığım insanlarla konuşmayı sevmem ama bu kızda farklı bir durum vardı sanki.Bir anda çok ısınmıştım ona.Koyu bir sohbete dalmıştık.
-Bursa’da mı oturuyorsun.Dedim
-Hayır, aslında sayılır.Ben Uludağ Üniversitesinde rehberlik ve psikolojik danışma okuyorum. Abim Bursa’da doktor.Kazanınca abimin yanına yerleştim.Yazın da gidiyorum Bursa’ya.Yani bir ayağım da orda.Sürekli gidip gelmek zorundayım.Aslında okulun başlamasına daha zaman var ama abim acilde çalıştığı için çok yoğun evle ilgilenemiyor.Ben de okul başlamadan önce eve çeki düzen vermek için gidiyorum.
İnanamıyordum.O kadar hızlı, o kadar güzel anlatıyordu ki lafını bölmek istemedim.Bir ara mesleğimi sordu.Ben de teker teker anlattım.Atandığım okul evlerine yakınmış.Komşu sayılırız dedi.
Saat geç olmuştu.Arabada hemen hemen herkes uyumuştu.Sadece biz konuşuyorduk.O kadar hoş muhabbetli biriydi ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım bile.Rahatlamıştım.İçimdeki sıkıntı biraz hafiflemişti.Neşem yerine gelmişti.Araba tekrar mola vermişti.Saat geç olduğu için annemi aramadım.Bursa’da evinde kalacağım arkadaşım Dilek’i aradım.Beni karşılayacaktı.Tahminen kaç gibi orda olacağımı söyledim.
Dilek’le üniversiteyi beraber okuduk.Tam dört yıl tabiri caizse yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemişti.Hem aynı sınıfta, hem de yurtta aynı odadaydık.Okul yıllarında hayalini kurduğumuz gibi aynı şehirde görev yapacaktık.Bir de aynı evde kalacaktık tekrardan.Çalışacağımız okullar da birbirine çok uzak değilmiş.
Sinem’le tekrardan derin bir muhabbete dalmıştık.İlginç bir şekilde konuştukça rahatlıyordum. Samsun’lu değilmiş, Samsun’a teyzesinin yanına gelmiş.Ama abisi yoğun olduğu için Bursa’ya gitmek zorunda kalmış. Üç kardeşlermiş .Sözlerinden hiç eksik olmayan abisi dışında bir tane daha ablası varmış.Ablası evliymiş bir tane kızı varmış ayrıca sınıf öğretmeniymiş.Mersin de görev yapıyormuş.Babası emekli mühendismiş.Annesinden bahsetmedi.Sordum, annesi biraz hastaymış.Konuşurken bir anda yüzü düşmüştü.Belli anlatmak istemediği bir şeyler vardı.Özel bir sebep olabileceğini düşünerek üstelemedim.
Gözüm yol kenarındaki tabelaların birine gitmişti; Bursa yazıyordu.Bir anda o kadar çok heyecanlanmıştım ki kalbim yerinden çıkacak sanmıştım.Okula ,öğrencilerime yaklaşıyordum.Uğruna çok şeylerden vazgeçtiğim mesleğime bir adım kalmıştı.Ama aklım hep annem, babam ve yeğenlerimdeydi.Onları eskisi kadar sık göremeyecektim.Üniversite hayatımda sürekli Samsun’a giderdim.Hafta sonları, iki haftada bir giderdim.Artık öyle bir imkanım yoktu,Hem yakın olsa bile eskisi kadar sık gidemezdim.Çünkü benim öğrencilerim, sorumluluklarım vardı.Tüm bu düşünceler arasında uykuya dalmışım.Sinem’in sesiyle uyandım.Terminale çok az kalmıştı.Uzun, yorucu ama keyifli bir yolculuktan sonra sabahın erken saatlerinde Bursa’daydık nihayet.Terminalde pek kimse yoktu.Hem Dilek ,hem de Sinem’in abisi daha gelmemişti.Sinem’in abisi biraz geç kalabilirmiş.Dilek de fazla sürmeden gelecekmiş.Biraz bekledikten sonra kafeye geçip kahvaltı yapmaya karar vermiştik.Annemi arayıp sağ salim geldiğimi haber verdim.Bu kez annemle konuşmaya cesaret edebilmiştim.Uykusunu daha fazla bölmek istemediğim için telefonu kapattım.Sonrasında Sinem’le tekrar muhabbete başlamıştık.Aradan bir saat geçmişti nerdeyse ama ne gelen vardı ne giden.Sinem’le birbirimize şakalar yapmaya başlamıştık , bizi unuttular, istemiyorlar diye.Dilek’i tekrar aradım , dolmuş bulamadığı için geç kalmış birazdan orda olurum dedi.Sinem’in abisi de yeni çıkabilmiş işten. O da yoldaymış.Kısacası unutulmuştuk.Birer tane daha çay söyledik.Tam bu sırada Dilek geldi.Bir sene olmuştu yüz yüze görüşmeyeli.Biraz özlem giderdikten sonra Dilek’le Sinem’i tanıştırdım.Dilek bana kim bu der gibi bakıyordu.Evde anlatırım dedim sessizce.
Aradan yarım saat daha geçmişti.Sinem’in abisi hala gelmemişti.Onu yalnız bırakıp gitmek de olmazdı.Mecburen bekliyorduk , gerçi bu durumdan kimsenin şikayeti yoktu.Çünkü koyu bir sohbete dalmıştık.Dilek de sevmişti Sinem’i galiba.Sinem ani bir hareketle yerinden fırladı.Karşıdan gelen uzun boylu, esmer , genç birine sarıldı.Yol boyunca dinlediğim “abi” karşımdaydı sonunda.Çok yorgun ve bitkin bir hali vardı.Bir an üzüldüm onun için kötü görünüyordu.Sinem abisini yanımıza getirerek tanıştırdı .Adı Murat’ mış.Pardon Murat Sezgin’miş.Konuşma tarzı çok farklıydı, ukala birine benziyordu.Sanki bizden rahatsız olmuş gibi bir hali vardı.Dilek’e artık kalkalım nasılsa Sinem’in ablası geldi dedim.Tam taksi çağıracakken Sinem :
-Gerek yok taksi çağırmayın, bizim arabayla bırakalım sizi.
Duraksadım.Dilek’le birbirimize baktık.O da kararsızdı benim gibi.Murat Beyden de herhangi bir tepki yoktu biraz da bu yüzden istemiyordum.Sinem’e
-Zahmet etmeyin biz taksiyle gideriz.
Beklemediğim bir anda Murat Bey bize :
-Rica ederim.Bu saatte taksi bulmanız zor olur.Hem yolumuzun üstü.Biz bırakalım sizi eve.
Şaşırmıştım.Yorgun, sert, ukala tavırlarının altında hoş bir ses tonu varmış.Dilek’le tekrar göz göze gelmiştik.Kararsız kalmıştık, sonuçta Sinem’i de Murat Beyi de tanımıyorduk.Hem Murat Beyden pek haz etmemiştim.Dilek’le birbirimize bakarken Murat Bey bizi şaşırtarak valizlerden bir tanesini arabaya doğru taşımaya başlamıştı.Giderken de:
-Beklemeye vaktim yok.Gidelim artık.
Sinirlenmiştim, acelesi olabilirdi ama bize öyle söylemesi gerekmiyordu.Daha kibar bir tavır ve uslüpla söyleyebilirdi.İçimden söylene söylene sayın ukala Murat Beyin ardından ,Dilek’le beraber arabaya gittik.Bu arada Sinem
-Normalde böyle biri değildir.Nöbetten çıktığı için yorgun ve uykusuz ayrıca eve gidip dinlendikten sonra akşam önemli bir yemeğe yetişecek.Kusura bakmayın tanıyınca seversiniz ağabeyimi.
Gülüp geçtim.İçimden:
-Tanımama gerek yok ki nasıl olsa bir daha görmeyeceğim ağabeyini diye geçirmiştim.Murat Bey abranın içinden seslenerek:
-Hadi Sinem gidelim artık.Muhabbetinize arabada devam edersiniz .
Aman Allah’ım ne kaba birisiydi.Kendimi zor tutuyordum.Arabaya bindik, keyfim kaçmıştı.Murat Bey Sinem’in aksine çok itici biriydi.Pek konuşmadım arabada Sinem durumu anlamıştı.Zaten çok uzun sürmemişti yolculuğumuz.Dilek’in tarifiyle evi bulmuştuk.Yolda Sinem bana telefon numarasını vermişti, ben de ona vermiştim.Daha sonra da görüşmek istiyorduk.Murat Beye içimden gelmeyerek de olsa teşekkür ettim ve valizlerimi almak için arabadan indim.Sinem’de bize yardım etmek için inmişti arabadan.Murat Beyin kibarlığı bir yere kadardı, arabadan inmemişti.Bir de Sinem’e acele etmesi için uyarıda bulunmuştu.İki kardeşin karakteri bu kadar zıt nasıl olabilirdi anlamamıştım.İleriki zamanda görüşmek üzere Sinem’le vedalaştık.Sonunda Murat Bey gitmişti.Bir daha görüşmeyeceğimize çok emindim. İlk şoku atlattıktan sonra yeni mahalleme baktım.Daha önce Dilek internetten fotoğraflarını atmıştı ama böyle canlı daha güzeldi.Yeni apartmanımız beş katlıydı.Önünde küçük bir bahçesi vardı.Dışarıdan güzel görünüyordu.Dilek’le beraber valizleri içeri taşıdık.Şansımdan mı yoksa şanssızlığımdan mı bilemiyorum ama asansör bozulmuş.O koca valizleri üç kat çıkarmıştık.Bir yandan valizleri taşıyoruz, diğer yandan da halimize gülüyorduk.Tasıdık bitti ama biz de bitmiştik, kollarımız sızlıyordu.
İçeri girdik Biraz dinlendikten sonra Dilek’le beraber evi gezdik.Ev tahmin ettiğimden daha güzeldi.Tam bize göreydi.Salonu ne büyük ne küçüktü, mutfak hemen salonun yanında kutu gibiydi.Sıra benim kalacağım odaya gelmişti.Duvar rengi krem olan küçük sayılmayacak bir odaydı.Önünde apartmanın giriş tarafına bakan balkon vardı.En çok balkon olmasına sevinmiştim.Dilek ben gelmeden önce odadaki birkaç eşyayı da başka öğrencilere vermişti, oda istediğim gibi bomboştu.Nasıl olsa bir daha tayinim çıkana kadar burada kalacaktım.Bu yüzden kendime yeni eşyalar almak istiyordum.Eşyalarımı alana kadar birkaç gün salondaki kanepede yatmam gerekecekti.Yeni evimi gezdikten sonra salona geçip oturduk.Biraz konuştuktan sonra Dilek Sinem’i sordu bana.Daha önceden tanıdığımı sanmış.Anlattığımda çok şaşırdı.
-Sen çabuk kaynaşan biri değilsin şaşırttın beni Ezgi.
Söz dönüp dolaşıp Murat Bey’e ve onun ukala tavırlarına gelmişti.Dilek:
-Hiç sevmedim şu Murat Beyi.Garip birine benziyor.Ama yorgun olduğu için öyleymiş Sinem’ göre.
-Bence alakası bile yok.Yorgun olmakla, ukala olmak , insanlara tepeden bakmak başka şeyler.Beyfendi doktor ya olacak o kadar.Dilek kapatalım bu konuyu bugün sinirlerim yeterince bozuldu zaten.
Murat Beyi ve tavırlarını hatırlamak bile istemiyordum.Bir an sessizlik olmuştu. O kadar soğuk biriydi ki ,adının geçtiği ortam bile soğumuştu.Dilek’le bir daha o kişi hakkında konuşmama kararı almıştık.Hem gerildiğim hem de yol yorgunu olduğum için başım ağırıyordu.Yatıp dinlensem iyi olacaktı.Ama önce annemi aramak istiyordum.Telefonumu bakındım, etrafta göremeyince Dilek’e sordum.Görmemişti.Daha önemlisi çantam ortada yoktu.Evde her tarafı aramıştık , hatta bahçede unutmuş olabilirim diye bahçeye bile bakmıştık ama yoktu.Nerde unutmuş olabileceğimi düşünüyordum.Terminalde unutmuş olamazdım çünkü arabada Sinem’in numarasını telefonuma kaydetmiştim.Olamaz çantamı galiba Murat Beyin arabasında unutmuştum.Ne yapsak diye düşünürken telefonumu aramak aklıma geldi, belki açardı Sinem veya Murat Bey.Çalıyordu ama kimse açmıyordu.Ne yapacaktım şimdi bütün param, kimliğim,kartlarım, telefonum çantamdaydı.Durmadan arıyordum ama faydasız.Büyük bir ihtimalle Sinem çantamın arabada olduğunu fark etmemişti.Eğer fark etseydi getirirdi çantamı.Üstelik telefonumun fazla şarjı da yoktu.Her an kapanabilirdi.Sinem’i de arayamıyordum.Numarası telefonumda kalmıştı.Aradan epey zaman geçmişti.Bu arada Dilek’in telefonundan annemi arayıp haber verdikten sonra biraz uyuyup dinlenmiştim.Uyandığımda aklım hala çantamdaydı.Dilek yemek hazırlamıştı.Yemek yerken bir daha şansımı denemek için tekrar aradım, çalıyordu.Umudumu kesmiştim , kimse açmıyordu.Tam kapatacakken açılmıştı telefonum.Cevap veren erkek sesiydi.Tahminen Murat Beydi telefonu açan.
-Alo.
Başka bir şey söylememe gerek kalmadan:
-Ben Murat Sezgin.Telefonun sahibi Ezgi hanım çantasını unutmuş.Arabada buldum, siz kimsiniz?
-Murat Bey ben Ezgi.Rahatsız ettim kusura bakmayın.Dalgınlığıma gelmiş, çantamı arabada unutmuşum.Siz bana bir yer söyleyin ben gelip alayım çantamı sizden.
-Ezgi hanım şu anda önemli ve erteleyemeyeceğim bir yemeğe gidiyorum, geç kalmak istemiyorum.İşim bitince ben sizi ararım, gelip alırsınız çantanızı.Galiba telefonun sarjı bitiyor.
Murat Bey cümlesini tamamlayamadan telefon kapanmıştı.Dilek’e bakakalmıştım.Soru yağmuruna tutmuştu beni Dilek.Bense şaşkınlıktan donakalmıştım.Hangisine daha çok şaşırmam gerektiğine karar veremiyordum.Çantamı Murat Beyin arabasında unuttuğuma mı, telefonumun şarjının bitip kapandığına mı, yoksa Murat Beyle tekrar görüşmek zorunda kalacağıma mı karar veremiyordum.Dilek ısrarla soruyordu:
-Murat Bey miydi açan, niye kapattın ne oldu?
-Tamam dur anlatacağım.Tahmin ettiğimiz gibi çantamı Murat Bey’in arabasında unutmuşum.Önemli bir yemeğe yetişmesi gerekiyormuş. Geç kalmak istemiyormuş, işi bitice çantamı ne zaman ve nerde alabileceğimi söyleyemedi.Çünkü telefonun şarjı bitti.
-İnanamıyorum Ezgi! Şaka mı yapıyorsun? Ne olacak şimdi.
-Bilmiyorum.İnşallah akıl eder de çantayı eve getirir.
Birbirimize bakıp gülmeye başlamıştık.Sabahtan beri aksiliklerin peşimizi bırakmamasına anlam veremiyorduk.Murat Beyi bir daha görmeyeceğime o kadar emindim ki.Henüz yirmi dört saat olmadan tekrar görmek zorunda kalacaktım.Akşam olmuştu.Dilek’le beraber film izliyorduk.Dilek:
-Sence sevgilisi var mıdır?
-Anlamadım kimin?
-Kimin olacak Murat Beyin tabiî ki de .
-İnanmıyorum sana.Niye sordun böyle bir şey ki?
-Önemli bir yemeğe yetişmesi gerekiyordu ya belki de sevgilisi vardır.
-Boşver Dilek bize ne ister olsun, ister olmasın bizi ilgilendirmez.Hem bence yoktur, o sevgilisini de tersler.
-Belki de romantik biridir.Nerden biliyorsun?
-Sanmıyorum değildir.Tamam ya konuşmayalım.Zaten çantamı getirmedi.Sence getirir mi bu saatten sonra geç oldu biraz.
-Dert etme artık.En azından çantan emin ellerde onu biliyoruz.Bir şekilde alırız çantayı.İstersen annenleri ara benim telefonumdan.Kahve ister misin?
-Olabilir.
Dilek mutfağa gittikten sonra zil çaldı.Kapıyı açtım.Bir de ne göreyim Murat Bey,elinde de benim çantam.Sabah ki görüntüsünün aksine gayet şık, bakımlıydı.Önemli bir yerden geldiği belli oluyordu, çok şık bir takım elbise giymişti, içine de beyaz gömlek.Bense ev haliyle, üstümde basit bir eşofmanla,sacım başım dağınık gayet paspal bir şekilde açmıştım kapıyı.Onun şıklığı ve bakımlılığı karşısında kendi halimden utanmıştım.Sessizlik olunca Dilek yanıma geldi:
-Kimmiş gelen Ezgi?
-Murat Bey geldi.Hoş geldiniz Murat Bey.Kusura bakmayın buraya kadar yordum sizi Eğer telefonun şarjı bitmeseydi ben gelip alacaktım.
Cümlelerimi toparlayamıyordum.Beklemediğim bir anda onu karşımda görünce şaşırmıştım.Murat Bey gayet kibar bir ses tonuyla :
-Önemli değil Ezgi Hanım.Siz eğer çantanızı tekrar unutursanız ben yine kapı teslim yaparım.Sizin yorulmanıza hiç gerek yok.
Kibar bir uslüpla yine yapmıştı yapacağını.Sinirlenmiştim.Tam cevabını verecekken Dilek durumu anlayıp araya girdi:
-Çok şakacısınız Murat Bey.Çantayı getirdiğiniz için çok teşekkür ederim size.Ayrıca rahatsız ettiğimiz için kusura bakmayın.
Dilek koluma vurarak teşekkür etmem için uyarıyordu beni.Ben de istemeyerek teşekkür ettim.Asansöre doğru yönelince evin kapısını sertçe kapattım.Tabiri caizse sinirden kendimi yiyordum. Kendime kızıyordum niye unutmuştum ki çantamı onun arabasında.Suçlu bendim Murat Beye fırsat vermiştim.Bu arada telefonumu şarja taktım.Aradan biraz zaman geçmiş, sakinleşmiştim.Dilek’le durum değerlendirmesi yaparken telefonum çalmıştı.Arayan Sinem ‘di.Açmak istemiyordum.Murat Beye o kadar çok sinirlenmiştim ki Sinem ‘e ters bir söz söylemekten korkmuştum.Dilek:
-Açsan iyi olur bence merak etmiştir.
Bunun üzerine telefonu açtım.Konuştuk Sinem’le.Murat Bey eve yeni gitmiş.Benim çantamı arabada unuttuğumu,kısaca olanları anlatmış.Tabi bana söylediğini anlatmamıştır.Haberi yokmuş çantamı arabada unuttuğumdan eğer fark etseydim ben getirirdim dedi.Ters bir durum olup olmadığını sorunca olmadı sayılır dedim.Murat Bey doktor arkadaşlarıyla yemek yemiş, benim çantamı getirmek için erken kalkmış yemekten.Ne büyük fedakarlık!
Annem aradı.Çantamı bulup bulmadığımı merak etmiş.Ben de olanları uzun uzun anlattım.Bursa’ya gelişimi ,Sinem’i, Murat Beyi, çantamı unutmamı ve sonrasını birer birer anlattım.Ne yaptığını sordum anneme.
-Hiçbir şey yapmadım.Boş boş oturdum
Morali hala bozuktu ses tonundan belli oluyordu.
-Ağlamadın di mi annem?
Cevap vermemişti.
-Yapma anne ne olur.Ağlama.
İkimiz de susmuştuk.Konuyu dağıtmak için evimden yarın eşya alacağımdan bahsettim anneme.Annem ise bana
-Sen de anne ol, senin de kızın uzaklara gitsin o zaman sen de ağlamazdın di mi? Kendini benim yerime koy kızım.Ağlama deme bana.Zaten seninle gelmeme izin vermedin, bir yerleş en kısa zamanda geleceğiz babanla beraber.İtiraz edemezsin bu sefer.
-Seni anlıyorum annem ben de üzülüyorum senden ayrıldığıma ama mecburuz.Tamam yerleşince gelirsiniz dedim.
Dilek annemle konuştuklarımıza kulak misafiri olmuştu.Anneme niye öyle söylediğimi sorunca Bursa’ya atanmamın onu çok etkilediğini, Samsun’da görev yapmamı istediğini, son ana kadar rızasının olmadığını anlattım.O böyle yaptıkça moralim daha da çok bozuluyor deyince bana:
-Üzülme benim annem de ilk başlarda aynıydı.Zaman geçtikçe alışır Ayşe teyze de eminim.Hatırlasana üniversitede ikinci sene annenler getirmişti seni yurda, seni bırakıp dönerken ne kadar çok üzülmüştü.Ama daha sonra alışmıştı.Sen de üzülme artık ilk defa mı ayrı kalıyoruz ailemizden.Hem sen öğretmensin.Henüz tanışmamış olsan da öğrencilerin var hatırlatırım.Topla kendini artık, öğrenciler üzgün öğretmen sevmezler.Bugün uzun ve yorucu bir gündü.Hem sen yol yorgunusun, yat iyice dinlen.Yarın çok işimiz var gidip odana eşya alacağız.Hadi Allah rahatlık versin.
-Sana da canım.
Bursa’daki ilk gecem.Sokak lambasının aydınlattığı salonda yatıyordum mecburen.İyi ki Dilek buradaydı yoksa benim için her şey daha zor olurdu.Epey yorucu bir gün geçirmiştim.Başımı yastığa koyar koymaz uykuya dalmışım.
Sabah telefonumun sesiyle uyanmıştım.Daha doğrusu neredeyse öğlen olacaktı.Arayan ağabeyimdi.Yeğenim beni rüyasında görmüş halamla konuşmak istiyorum diye tutturmuş.Rüyasında ağlıyormuşum, üzülüyormuşum onlardan uzakta olduğum için.Çocuk psikolojik olarak etkilenmişti tabi herkes o kadar çok ağlamıştı ki yanında.Yeğenimi teselli edebilmek için:
-Üzülmedim halacığım buraya geldiğim için, hem babaannen söylerdi ya ,rüyanda ağladığın zaman mutlu olursun diye.Şimdi ben de öğretmenliğe başladığım için sevindim.Sen o yüzden beni rüyanda gördün.Tamam mı halacığım daha ağlamayacaksın di mi ?
-Tamam hala bir daha ağlamayacağım.
Canım benim, ikna edene kadar akla karayı seçtim, çok etkilenmiş belli.Ağlayarak uyanmış sabah.Bu saate kadar aramamışlar uyuyorum diye.
Telefonu kapattıktan sonra Dilek geldi.
-Günaydın uykucu.Akşam oldu neredeyse.Nasıl bitecek bu kadar iş bugün.Çayı demledim, kahvaltıyı hazırladım, ekmekler de taze hadi kalk bakalım.
-Sana da günaydın.Ne zaman kalktın sen.Tek başına hazırlamasaydın keşke beni kaldırsaydın.
-Ben erken kalktım.Yanına geldim.Çok güzel uyuyordun uyandırmak istemedim o yüzden.Hazırladım işte ne olacak.Bir an önce kahvaltı yapıp çıkalım.Senin odanı artık boş görmek istemiyorum.Moralin niye bozuk senin yine ? Ne konuştuk biz akşam.
-Sorma ağabeyimin kızı beni rüyasında görmüş, ağlayarak uyanmış beni aradılar.İkna ettim onu.Moralimi bozdu.
-Olacak böyle şeyler.Zamanla herkes alışır, yeğenlerin de alışacak eminim.
Kalkıp yatağımı topladım.Mutfağın balkonunda güzel ve keyifli bir kahvaltı yaptık.Mutfağı topladıktan sonra hazırlanıp çıktık Dilek’le beraber.Önce mobilya satan dükkanları birer birer gezdik.Kaç dükkana girip fiyat sorduğumuz hatırlanmayacak kadar çoktu.Her şey çok pahalıydı.Eğer hepsini alırsam maaşım bana yetmeyebilirdi.Artık devlet memuruydum ve idare etmeyi öğrenmem gerekiyordu.Dükkanlar arasında gezinirken Dilek’in bir öğrencisinin velisine rastladık.Durumu anlatınca yakınlarda ucuz mobilyalar satan bir çarşının olduğunu söyledi.Adresi alıp mobilya çarşısına gittik.Gerçekten de söylediği kadar vardı.Mobilyalar hem çok güzel hem de diğer mağazalara oranla ucuzdu.Uzun süre mobilya şetçikten ve pazarlığımızı da yaptıktan sonra odamın eşyaları tamam sayılırdı.Çalışma masam, kitaplığım,dolabım,yatağım, komidinim,halım ve olmazsa olmazım boy aynam..Genelde beyaz tonlar hakimdi hepsine.Odamın ferah olmasını istiyordum.Mobilyaları aldıktan sonra merkeze geçip odamın rengine uygun tül siparişi verdik.Odamın tek eksiği kalmıştı ; boya.Gereken malzemeleri aldık.ben boyayacaktım odamı.Babam ,günün birinde lazım olur diye boya yapmasını ve küçük tamirat işlerini öğretmişti bana.Gerçekten de işime yarayacaktı.Dilek şaşırmıştı boyayı benim yapacağımı duyunca.
Sabahtan beri geziyoruz çok açıkmış ve yorulmuştum.Dilek’in tavsiyesiyle güzel İskender yapan yere gitmiştik.Dediği kadar varmış bu kadar güzelini,lezzetlisini daha önce hiç yememiştim.Yedikçe yiyordum.Dilek halime bakıp gülüyordu:
-Ben de ilk defa yediğimde aynı tepkiyi vermiştim.Aslında burada keşfedilecek, gezilecek daha çok yer vardı.Sen yerleş, düzenini kur gezeriz beraber.