Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    kerem'in gerçeği eski günlük sayfalarında

    avatar
    1001060001


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 23/12/10

    kerem'in gerçeği eski günlük sayfalarında Empty kerem'in gerçeği eski günlük sayfalarında

    Mesaj  1001060001 C.tesi Ara. 25, 2010 4:46 pm


    KEREMİN GERÇEĞİ ESKİ GÜNLÜK SAYFALARINDA

    Yıllardır öğretmenlik yapan Fatma Hanımın biricik oğluydu Kerem. Henüz doğalı üç gün olmuştu. Kerem Fatma hanımın yıllardır içinde biriktirdiği çocuk özleminin filizlendiği anlardı bu günler. Çok zengin olmalarına rağmen hayatı boyunca bu mutluluğu tatmamıştı. Hep içi buruk ve hali durgundu. O kötü günler geride kalmıştı. Artık Fatma Hanım için her sabah başka bir güneş doğuyordu. Üzerine titriyordu. Ağlamaması için elinden geleni yapıyordu. Kerem dedikçe yeniden doğduğunu hissediyordu.
    Çocukluğundan beri hayaliydi Fatma Hanımın bir oğlu olması ve adının da Kerem olması. Oğullunu yüreğine basıp kokusunu içeri çektikçe eşini hatırlıyor ve onunda bir an önce yanlarında olması için dua ediyordu. Eşinin hasretini çocuğu dünyaya geldiğinde biraz hafiflemişti fakat yinede eşinin yokluğunu her an hissediyordu. Telefon elinde eşinin aramasını bekliyordu. On gün önce aradığında söylemişti. Ne çabuk unutmuştu. Yeni gelen komutan bir dakika bile boş bırakmıyordu. Üstelik çarşı izinlerini de elinden almıştı askerlerin. Bu günde aramadı. Neyse deyip oğluyla ilgilenmeye başladı. Altını aldı. Emzirdi güzel bir banyo yapıp giydirdi. Oğluna sarılıp uykuya daldı. Raporunun bitmesine az kalmıştı. Okula dönmesi gerekiyordu. “Kereme kim bakacak peki .” diye söyleniyordu günlerdir. Aklına gazeteye “ güvenilir tecrübeli ve eğitimli çocuk bakıcısı” ilanı vermek geldi birden. Ama nasıl yapabilirdi. Gözünden bile sakındığı biricik oğlunu Kerem’ini nasıl emanet edebilirdi hiç tanımadığı birine. Ama çaresi yoktu. Doğum izninin bitmesine günler kalmıştı. Kerem de bir aylık olmuştu. Annesini tanıyor ona gülücükler saçıyordu.
    Fatma Hanımın yarın sabah katlığında ilk işi gazeteye ilan vermekti. O sırada aşçı İdris Bey içeri girdi ve akşama ne istediğini sordu. Fatma Hanıma;
     Hanım efendi akşama ne istersiniz?
     “Fark etmez ama sebze olsa güzel olur.” Dedi ve ekledi:
     İdris Bey size zahmet olmazsa şu gazete ilanını siz verir misiniz?
     “Tabi Hanımefendi. ” Deyip ilanın yazılı olduğu kâğıdı alarak dışarı çıktı.
    Kâğıdı açtığında Kerem’e bakıcı ilanı olduğunu anladı. Aklına bu sene kız meslek lisesi çocuk gelişimi bölümünü bitiren kızı geldi. O bu işe çok uygundu. Nasıl olsa bir üniversiteye girememişti. Hem çocukla ilgilenir hem de derslerine çalışıp tekrar sınava girer diye düşündü. Aynı zamanda kanser tedavisi gören eşinin de hastane masraflarını rahatlıkla karşılaya bilirdi. Bu konuyu Fatma Hanıma açmaya karar verdi. Merdivenleri bir bir çıkıp Fatma Hanımın odasının kapısına geldi. Tam kapıyı vuracaktı ki içeriden konuşma sesleri geldiğini fark etti. Fatma Hanımı rahatsız etmemek için yarın konuşmanın daha uygun olduğunu düşündü.
    Fatma Hanımı günlerdir telefonunu beklediği eşi aramıştı. Mutluluktan havalara uçtu. Hemen hasretini gidermek için konuşmaya ona kendini ve oğullarını anlatmaya başladı.
     Aşkım çok özledim seni. Senin özlemin haricinde hiçbir sıkıntımız yok. Sen nasılsın?
    Ben iyiyim bitanem. Benim de tek derdim sen ve biricik oğlum Kerem. Hiç göremediğim koklayamadığım oğlumu anlatsana biraz bana.
     Bitanem tıpkı sana benziyor. Mavi gözler kumral saçlar tombul yanaklarıyla tıpkı sen. Seni özledikçe ona bakıyorum.
     Aşkım seni ve oğlumuzu çok özledim ama sabretmeliyim. Bir ay kaldı nede olsa. Bu arada sen göreve başladın mı? Oğlumuza kim bakıyor?
     Bir hafta sonra başlayacağım. Öğrencilerimi ne kadar özledim bir bilsen. Gazeteye ilan vereceğim bakıcı için. Ama oğlumuzu nasıl emanet edeceğimi bilemiyorum.
     Keşke tanıdık birisini bulsaydın bu iş için.
     Tamamda aşkım yok ki çevremizde çalışmak isteyen birisi. Ama merak etme. Ben en iyi olanı seçerim bizim ve oğlumuz içi.
     Sana güveniyorum bitanem. Oğlumuza ve kendine iyi bak. Kapatmak zorundayım. Birazdan komutan teftişe gelecek. Fırsat buldukça yine ararım seni. Beni merak etme. Sizi çok seviyorum.
     “ Bizde seni seviyoruz.” Dedi Fatma Hanım ve telefondaki sesin kesilmesiyle yanağından yaşların süzülmesi bir oldu.
    Ne kadarda özlemişti eşinin sesini. Yanındayken yaşadığı o mutlu günler bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. Tam bu sırada Kerem′in ağlama sesiyle çıktı hayal dünyasından. Yine acıktığını düşünerek emzirdi. Tam da babası gibi tombullaşmıştı yanakları. Ona baktıkça eşini hatırlıyor hüzünleniyordu.
    Kafasını dağıtmak için etrafındaki eşyalarla ilgilenirken günlüğü fark etti. Doğumdan beri eline almamıştı. Kerem′in her anını bu deftere yazma kararını aldı kendi içinde. Eşiyle tanışmasını flört etmesini evlenmesini üç yıl boyunca çocukları olması için tedavi görmesini yazdığı gibi. Doğumunun ilk gününden başladı yazmaya. Nasıl sancı çektiğini yazdı sayfanın en başına. Sonra bu güne kadar Kerem′in nasıl ağladığını güldüğünü elini ve bacaklarını nasıl oynattığını kısacası her şeyini tarihleriyle not aldı.
    Sabah telefona kurduğu alarm sesiyle uyandı Fatma Hanım. Bu Kerem′in mama saatiydi. Bir buçuk aylık olmuştu Kerem. Artık ek mamalara başlayabilirdi. Özenle mamasını hazırladı. Karnını güzelce doyurdu. Kahvaltı için Kerem i kucağına alıp alt kata indi. Kahvaltı çoktan hazırlanmıştı. Masaya oturdu. Çayı koyan Aşçı İdris Beyin sıkıntılı olduğunu fark etti.
     Günaydın İdris Bey hayrola bir sorun mu var?
     Yok, da şey…
     Çekinmeyin İdris Bey lütfen söyleyin. Sizi dinliyorum.
     Siz Kerem′e bakıcı için ilan verdiniz ya…
     Evet, hatta size söylemiştim gazeteye haber vermenizi. Bir sorun mu çıktı?
     Hiçbir sorun yokta. Ben size bir şey teklif edecektim tabi müsaade ederseniz.
     Buyurun ne gibi bir teklif?
     Benim kız bu sene liseyi bitirdi fakat üniversite kazanamadı. Onun bu işte çalışmasını isteyecektim. Hem bildiğiniz gibi bu günlerde biraz sıkıntı çekiyoruz. Annesinin tedavisi için.
     Neden olmasın İdris Bey. Eğer Kerem′e iyi bakacaksa tamam gelsin başlasın. Hem benim güvenim size tam o da sizin kızınız olduğuna göre oğluma iyi bakacağına eminim. Benimde aklım geride kalmaz okula gidince.
    Bu kahvaltı masasında hem Fatma Hanım hem de aşçı İdris Bey mutlu olmuştu. Yalnız asıl önemli sorunun ikisi de farkında değildi. O sorun: Hayatta hep birilerine acı çektirmeyi seven her şeyde bir çıkar gözeten aşçı İdris Beyin kızı Serpil′di.
    Serpil bu haberi duyar duymaz plan kurmaya başlamıştı. Kötü emellerini nasıl gerçekleştireceğini madde madde yazıyordu. İlk maddesi evdeki ziynet eşyalarını çalmaktı. Diğerleri bu maddeden daha kötüydü.
    Fatma Hanımım raporunun bitmesine iki gün kala Serpil işe başladı. Serpil etrafı düzenliyor Kerem′i el üstünde tutuyor ve aynı zamanda da arkadaşlık yapıyordu. Artık Fatma Hanımın Serpil′e güveni tam olarak yerine oturmuştu. Ne yazık ki bu iyi bakıcı ve arkadaş rolü Serpil′in planındaki ikinci maddeydi.
    Serpil ise birinci maddeyi çoktan gerçekleştirmişti. Çalışmaya başladığı ilk gün Fatma Hanımın beş dakikalık bahçeye inmesini fırsat bilerek yatak odasındaki kapının arkasında bulunan komidonun en alt gözündeki altın ve pırlantaları el çabukluğuyla alıp çantasına yerleştirmişti. En kısa zamanda satıp paraya dönüştürmeyi hedefliyordu. Bu düşlediği lüks yaşamı için gerekliydi.
    Fatma Hanım ise Serpil′in yaptıklarının farkında değildi. Zaten öyle takılara paraya süse püse önem vermezdi. Düğününde takılan takıları hemen düğün sonrasında buraya koymuştu. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen ne alıp takmıştı ne de olup olmadıklarını kontrol etmişti.
    Serpil yaptıklarını bir marifet sayıyor kimseye fark ettirmediği için kendini süper zekâlı olarak tanımlıyordu. Kurduğu hayallere göre bu iş bittikten sonra özlemini duyduğu lüks yaşama sahip olacaktı. Fatma Hanımı şüphelendirmemek için her adımını dikkatli atıyor arkada iz bırakmamaya özen gösteriyordu.
    Fatma Hanımın işe başlaması gerekiyordu. Bugün raporunun son günüydü. Bu evdeki son gününde oğluyla birlikte geçirdi. Ona sanki anlıyor gibi babasını anlattı uzun uzun. Babasın geldiğinde onu ne kadar çok seveceğini söyledi yanağına bir öpücük kondurarak.
    Oğluyla tek taraflı dertleşirken keremin uykusunun gediğini fark etti. Oğlunu yatırdı. Havanın biraz soğuk olduğunu hissetti bu yüzden dolaptan ince bir battaniye çıkarıp oğlunun üstene örttü. Kendisi içinde bir hırka alıp giydi.
    Çekmeceden günlüğünü çıkardı. Kitaplıktaki fotoğraf albümünü buldu içerisinden kendisinin eşinin ve biricik oğlu Kerem′in fotoğrafını aldı. Onları özenle günlüğün bir sayfasına yapıştırdı. Sonra o gün ne yaptığını oğlunun hangi hareketleri yaptığını not aldı.
    Yarın erken kalkması gerektiği için kendiside uyumaya karar verdi. Bir yanı sabahın çabuk olmasını öğrencilerine çabuk kavuşmayı istese de diğer yanı sabahın olmasını hiç istemiyordu. Çünkü biricik oğlundan beş altı saatliğini de olsa ilk defa ayrılacaktı. Allah′tan sabır diledi ve uykuya daldı.
    Sabah telefona kurduğu çalar saatin sesiyle uyandı. Sabah ne çabuk olmuştu. Hızlıca kalktı. Elini yüzünü yıkadı. Akşamdan hazırladığı kıyafetlerini giydi. Bu sırada Kerem de uyandı. Oğlunu emzirdi ve kahvaltıya indi.
    Serpil çoktan gelmişti. Kahvaltı hazırlamada aşçı İdris Beye yardım ediyordu. Bu durum Fatma Hanımın hoşuna gitti. “ Sorululuğunu bilen bir kız oğluma çok iyi bakar” diye geçirdi içinden.
     Günaydın Fatma Hanım nasılsınız?  İyiyim Serpilciğim sen nasılsın?
     Ben de iyiyim Kerem′e bakmak için sabırsızlanıyorum.
     O sana emanet güzel bakacağına eminim. İnşallah beni yanıltmazsın.  “ Emin olabilirsinizin.” Dedi ve sinsice gülümsedi tabi kimseye fark ettirmeden.
     “ Bunları duymak beni rahatlattı. Kerem benim canı ona iyi bakılması da tek temennim. Mamasını kâğıtta yazılan ölçüye göre ver. Fazlası ve azı zarar biliyorsun. Sakın dışarı çıkarma. Üstünü iyi giydir. Bir şey olursa hemen bana haber ver. Ne çok konuştum demi Serpil? Ne yaparsın insanın ilk ve tek çocuğu olunca böyle oluyor işte. Neyse ben gidiyorum. Akşam üç gibi dönerim” dedi. Oğlunun yanağına bir öpücük kondurdu ve fısıldayarak “Seni seviyorum canım.” dedi.
    Geç kalma korkusuyla evden çıktı. Arabasına bindi. Öğretmenliğe ilk başladığı gün gidi kalbinin hızla çarptığını hissetti. On beş dakika içinde okula vardı. Daha dersin başlamasına beş dakika vardı. Okuldaki diğer öğretmenler tarafından verilen hediyeleri ve tebrikleri kabul etti. Büyük bir pastada yaptırmışlardı. Hem de sevdiği gibi çikolatalıydı. Afiyetle yediler pastayı. Fatma Hanım herkesle kucaklaşıp tek tek teşekkürlerini iletti.
    Dolabından ders notlarını aldı ve sınıfa doğru yol almaya başladı. Birden müdür odası dikkatini çekti. Bu oda eşinindi ama içeriden eşine ait olmayan sesler geliyordu. Bir hışımla içeri girdi. İçeride temizlikçileri görünce rahatladı. Bu odada her zaman eşini gördüğü için orda başka bir müdürü görmek onu incitirdi. Bu düşüncesinin ne kadar gereksiz olduğunu bilse de kendini bir an için engelleyememişti. Pardon deyip odadan çıktı.
    Saatine baktı. Ders saatini on dakika geçmişti. Koşar adımlarla sınıfa doğru ilerledi. Sınıfın kapısına geldiğinde içeriden gelen öğrencilerinin seslerini bir bir tanıyordu beş ay ara vermesine rağmen. Sürpriz diyerek girdi çok sevdiği öğrencilerin sınıfına. Hepinizi çok özledim diyerek başladı söze. Sonrada öğrencilerin sorunlarını bir bir yanıtladı.
    _ (Mert) Öğretmenim bebeğiniz kız mı erkek mi?
    _ Erkek.
    _ (Canan) Peki adı ne?
    _ Kerem. Beğendiniz mi?
    _ (Elvan) Güzelmiş öğretmenim bebeğinizin ismi. Çok mu seviyorsunuz onu?
    _ Evet, hem de çok seviyorum.
    _ (Elif) Bizden de mi çok seviyorsunuz?
    _ Ben hepinizi çok seviyorum. Hepiniz benim çocuklarımsınız. Bu arada hepiniz çok büyümüşsünüz. Ne de olsa artık yedinci sınıf öğrencisisiniz. Kızlar genç kız erkeklerde delikanlı oldu. Peki, Türkçe dersiyle aranız nasıl? Umarım çalışıyorsunuzdur.
    _ (cem) Çalışıyoruz öğretmenim hem de çok.
    _ O zaman her sene yaptığımız gibi herkes yarın kendi hayatını yazıp getirsin.
    _ (Tüm sınıf) Tamam öğretmenim.
    Dersler böyle gelip geçiyordu. Fatma Hanım ise akşamın olmasını dört gözle bekliyordu. Oğlu çoktan gözünde tütmeye başlamıştı. Nihayet son dersi de bitti. Oğluna kavuşmak için sabırsızlanmıştı. Öğretmenler odasına girdi. Çantasını aldı ve arkadaşlarına iyi akşamlar dileyip okuldan çıktı. Derhal arabasına bindi. Gerektiğinden biraz hızlı kullanıyordu arabayı Kerem′e çabuk kavuşmak için.
    Eve soluksuz düştü. Zaman kaybetmemek için kapıyı anahtarıyla açtı. Zile basıp evdeki çalışanın açmasını beklemek istememişti. Verdimenleri ikişer üçer çıkarak Kerem′in odasına vardı. Kerem Serpil′in kucağında gülücükler saçıyordu. Rahatladı. Kerem′i kucağına aldı öptü sevdi kucakladı bir müddet kokusunu içeri çekti. Kerem′i beş altı saat değil de sanki bir asır görmemiş gibi davranıyordu. Serpil Fatma Hanımı kendine biraz daha güvenmesini sağlamak için konuşmaya başladı.
    _ Bütün gün kucağımdaydı. Mamasını ölçüye göre içirdim ve hiç dışarı çıkarmadım söylediğiniz gibi. ( Aslında bunların hiçbirini yapmamıştı. Amacı sadece göz boyamaktı.)
    _ Teşekkür ederiz Serpil. Artık ben ilgilenirim biricik oğlumla. Sen gidebilirsin.
    _ “ Tamam, Fatma Hanım yarın saat sekiz olmadan gelirim.” Dedi ve sanki Kerem′i çok seviyormuş gibi yanağına bir öpücük kondurdu.
    Fatma Hanım oğluna çok iyi bir bakıcı bulduğunu düşünerek seviniyordu Serpil′e belli etmeden. Nerden bilebilirdi ki tüm bunların Serpil′in planının bir parçası olduğunu.
    Fatma Hanım tüm gece oğluyla ilgilendi. Onu güzelce doyurup yatırdı. Tek başına kalmıştı. Günlüğünü çıkarıp o gün ne yaşadıysa bir bir not aldı. Günlüğünde kendisi eşi oğlu varken artık Serpil′i de ailesinin bir parçası olarak gördüğü için ona da yer veriyordu.
    Eşinin gelmesine kaç gün kaldığını hesapladı. “ En geç yirmi gün içerisinde burada olur diye düşündü.”diye düşündü. Sonra geleceği günün hayalini kurarken uykuya daldı.
    Çalar saatin sesiyle irkildi. “ Saat yedi buçuk kalkmalıyım. Öğrencilerim beni bekliyor.”diye geçirdi içinden. Oğluna baktı o da uyanmıştı. Emzirdi. Okulda bakıp hasret gidermek için telefonuna birkaç tane Keremin fotoğrafını çekti. Oğlunu alıp kahvaltıya indi. Serpil yine yarım saat erken gelmişti. Babasına yardım ediyordu. Fatma Hanım İdris Beyin eşini merak ederek
    _ Günaydın İdris Bey eşiniz nasıl? Bir sorun var mı?
    _ Allaha şükür bu günlerde biraz iyiye gidiyor durumu. Doktorlardan ameliyat için gün verilmesini bekliyoruz. Bu son ameliyattan sonra hepten iyileşeceğini umuyorlar.
    _ İnşallah İdris Bey bu duruma sevindim. Ooo saat sekiz olmuş. Çıkmam lazım. Oğlum sana emanet Serpil.
    _ Gözünüz arkada kalmasın Fatma Hanım.
    Okula tam zamanında vardı. Fatma Hanım günaydın arkadaşlar diyerek sınıfa girdi. Dün verdiği ödevlerin yapılıp yapılmadığını sordu. Yapıldığını görünce mutlu oldu. Hem yeni hayat hikâyeleri okuyacak hem de öğrencilerini daha iyi tanıyacaktı. Ödevleri topladı. Yazılar üzerinde konuşurken teneffüs zili çaldı. Öğrenciler dışarı çıktı.
    Fatma Hanımda öğretmenler odasına doğru ilerledi. Kantini aradı ve bir kahve getirmelerini rica etti. Öğretmenler odasında muhabbet koyuydu. Çok geçmeden konuyu anladı. Müdür yardımcısı olan Özlem′in düğünü varmış. Hem de bu hafta sonuymuş. Onun için ayrılan davetiyeyi aldı. Birden kendi düğünü ve eşi geldi aklına. Tam bu sırada telefonu çaldı. Eşi arıyordu mutluluğu gözlerinden okundu. Diğer öğretmenleri rahatsız etmemek için odadan çıktı. Koridorun köşesine geçti ve telefonu açtı.
    _ Aşkım nasılsın?
    _ İyiyim bitanem. Sen nasılsın? Oğlum nasıl?
    _ Ben iyiyim. Oğlumuzun da keyfine diyecek yok. Serpil kendi çocuğu gibi bakıyor.
    _ Serpil kim?
    _ Pardon canım sana söylemeyi unuttum. Bizim aşçı İdris Beyin kızı. Kerem ile çok ilgileniyor. Hem bana da arkadaşlık yapıyor.
    _ Tanıdık birisinin olması iyi olmuş. Bu arada teskere tarihleri haftaya belli olacak. Büyük ihtimalle on beş ya da yirmi gün içinde yanınızdayım.
    _ “ İnşallah bitanem. Seni çok özledik oğlum ve ben. ” Dedi hatlar kesildi. Olsun bu kadarı da yetmişti Fatma Hanıma. Eşinin iyi olduğunu öğrenip sesini duymuştu.
    Ders zili çaldı. Öğrencileri ile dersler çok çabuk geçiyordu. Çoktan son derse de bitmişti. Çantasını aldı. Arabasına doğru ilerledi. Biricik oğlu Kerem ′i çok özlemişti. Bir an önce eve varmak için sabırsızlanıyordu.
    Arabasını park etti. Şöyle eve doğru baktı. Serpil balkonda kahvesini yudumluyordu. Fatma Hanımın geldiğini fark etmedi. Demek ki oğlum içerde uyuyor diye geçirdi içinden. Her şeyden habersiz Fatma Hanım. Oğlunu uyutmamak için anahtarla açtı kapıyı. O da neydi. Kerem içeride avazı çıktığı kadar çığlık çığlığa ağlıyordu. İçi parçalandı Fatma Hanımın. Hemen Keremi kucağına aldı. Karnının çok aç olduğunu anladı. Bir çırpıda oğlunun karnını doyurdu.
    Kucağındaki Keremle birlikte balkona çıktı. Serpil karşısında Fatma Hanımı görünce çok şaşırdı. Dili damağı tutuldu. Hiçbir yalan uyduramadı. Fatma Hanım hışımla sordu
    _ Yazıklar olsu Serpil. Kerem içeride ağlıyor sen burada kahve keyfi yapıyorsun. Sen oğluma böylemi bakıyorsun?
    Serpilin aklına söyleyecek hiçbir yalan gelmedi. Öylece kalakaldı.
    Fatma Hanım odasına geçti. Sinirden ne yapacağını şaşırdı. Bir bardak su içti. Beklerken biraz sakinleşti. Serpilin daha ikinci gününde böyle bir sorumsuzluk yapması onu çok üzmüştü. Günlüğünü çıkarıp o gün içinde tüm olan biteni günlüğüne yazdı.
    Sabah yine aynı saatte çalar saatin sesiyle uyandı. Oğlunu Serpile bırakıp bırakmamak
    Konusunda birçok tereddüt yaşadı. Fakat çaresiz bir şekilde yinede bıraktı.
    Okulda akşamın olmasını iple çekti. Çıkışta kimseyle konuşmadan hatta selam bile vermeden koşar adımlarla okulun merdivenlerinden indi. On beş dakikalık yolu dokuz dakikada giderek çarçabuk evine ulaştı yine aynı hızla kapıyı kendi anahtarıyla açtı. Merdivenleri ikişer üçer çıkarak Kerem′in odasına ulaştı.
    Endişelerinin yersiz olduğunu düşündü. Çünkü Kerem uyuyor Serpil de onun başında bekliyordu. Serpil tüm gün boyunca Kerem ile ilgilenmemiş onu aç bırakmış üstünü iyi giydirmemişti. Fatma Hanımın geliş saatine yarım saat kala ilgilenmeye başlamıştı. Tabi Fatma Hanım tüm bu olanların farkında değildi.
    _ “ Sen çıkabilirsin Serpil. Bundan sonrasıyla ben ilgilenirim.” Dedi Serpil ise başı öne eğik cevap verdi utana sıkıla.
    _ Tamam, Fatma Hanım. Dün için özür dilerim. Dalmışım kusura bakmayın lütfen.
    Serpil bunları söyledikten sonra sessizce evden ayrıldı. Fatma Hanım bir iki saat oğlunun başında bekledi. Kerem′de bir gariplik vardı uyanması gereken saat çoktan geçmişti. Biraz daha bekledi. Nihayet uyandı fakat gariplik devam ediyordu. Kerem′in gözlerinin içi eskisi gibi gülmüyordu. Fatma Hanım oğluna toz konduramadığı için hasta olmasını da yakıştıramadı. “Benim oğlum beni mi özlemiş o yüzden mi böyle üzgünmüş?” diyerek beşiğinden aldı. Mama saati geldiği için ölçüye göre mamasını hazırladı. Ama Kerem bununla doymadı. yine istediğini ağlayarak belli etti. Fatma Hanım bu durumu Kerem′in aç kaldığına değil de gün geçtikçe büyümesine bağladı. Onu ninniler söyleyerek uyuttu.
    Fatma Hanımın günlükle baş başa kalma vakti gelmişti. Sabah uyandığı saatten şimdiki saate kadar yaptıklarını oğlunun davranışlarını Serpil′in özrünü bir bir yazdı. Sonra günün yorgunluğunu çıkarmak düşüncesiyle duş aldı. Televizyonun karşısına geçip ayaklarını uzattı, Yarım saat demeden yorgunluğa yenik düştü ve uyuya kaldı. İki üç saat sonra Kerem′in ağlama sesiyle uyandı. Kerem′i kucağına alıp biraz salladı. Uyutup beşiğine koydu. Kendiside yatağına geçti.
    Akşam saati kurmadığı için bu sabah biraz geç uyanmıştı. Oğluyla ilgilenemeden kahvaltı bile yapmadan evden çıktı. Okula tam saatinde yetişti. Ne çabuk öğle olmuştu. Kahvaltıda yapmadığı için çok acıkmıştı. Kantinde bir şeyler atıştırırken telefonu çaldı. Arayan Serpildi. Kaygılandı acaba oğluna mı bir şey olmuştu. Hemen telefonu açtı. Düşündüğü şey başına gelmişti. Telefondaki ses Kerem′in çok hasta olduğunu söyledi.
    Fatma Hanım haberi alır almaz okuldan çıktı. Eve vardı. Oğlunun ağlama sesleri kapıdan bile duyuluyordu. Daha çok endişelendi. Eve girdiği gibi Kerem′i kucağına alıp arabaya tekrar bindi. En yakın hastaneye gitmek için hareket etti.
    Genelde trafik kurallarını hiç ihlal etmediği halde bu sefer tüm kuralların tersini yaptı. Ana yüreği işte dayanamadı. Oğlunun her ağlama sesinde sanki kendisi acı çekiyormuş gibi içi parçalanıyordu. Kısacık yol sanki kilometreler gidiyormuşçasına upuzun gelmişti. Bitmek tükenmek bilmedi yirmi dakika.
    En sonunda hastanenin önüne vardı. Arabayı hızlıca park etti. Doktorlara ayrılan bölgeye park ettiğini fark etmedi bile. Kerem’i aldığı gibi acilci doktorun odasına girdi. Hemşirenin hasta kabul alması konusundaki uyarısını dinlemedi. Doktora yönelerek
    _ Doktor Bey neyi var çocuğumun, neden birden bu kadar ateşi çıktı?
    _ Onu şimdi anlarız. Hemşire hanım ateş düşürücü ve ağrı kesici bir iğne yapın küçüğe. Sonrada kan tahlili yapın. Bakalım neyi varmış. Siz tahlil sonuçlarını bebekle birlikte yan odada bekleyebilirsiniz.
    Yan odaya geçti Fatma Hanım. Kerem susmuştu ama yinede yüzünden okunan halsizlik belirtileri kaybolmamıştı. Aç olduğunu düşünerek emzirdi. Kerem’in yüzüne renk gelmişti. Kerem annesinin kucağında derin bir uykuya daldığı sırada doktor elindeki tahlil sonuçlarıyla Fatma Hanıma yaklaşarak:
    _ Siz bu çocuğa nasıl bakıyorsunuz? Ne biçim annesiniz?
    _ Doktor Bey ben çalışıyorum. Oğluma bakıcısı bakıyor. İyi de baktığını düşünüyorum. Ne demek istediğinizi tam olarak anlamadım. Açık konuşur musunuz lütfen?
    _ Raporlar tam tersini söylüyor. Oğlunuz şiddetli bir soğuğa maruz kalmış. Üstelik besin değerlerinde de eksiklik var. Lütfen daha dikkatli olun. Reçetede yazan ilaçları mutlaka alın. Düzenli kullanılmasını sağlayın.
    Fatma Hanım başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Bu halini doktora fark ettirmemeye çalıştı. Kerem ile hastanenin yakınındaki eczaneye gitti. Kerem’in ilaçlarını aldı. Kendisinin de tansiyonunu ölçtürdü. Tahmin ettiği gibi çok düşük çıktı. Kendi içinde bir ilaç aldı. O kadar sinirlenmişti ki eve gidince çok ağır konuşacaktı. Bu durumu engellemek için arabayla biraz dolaşmaya karar verdi.
    Hastaneden çıkalı bir saat olmuştu. Fatma Hanımın sinirleri biraz olsun yatışmıştı. Eve dönme kararını aldı. Fatma Hanım içeri girdiğinde Serpil’i gözyaşları içinde buldu. Sitemli sözlerine başlamadan Serpil söze girdi.
    _ “ Özür dilerim. Tüm suç benim. Kerem ile yeterince ilgilenemedim. Ama ne yapayıyım. Annemi düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Bugün ameliyatı var. Ya tam olarak iyileşecek ya da… ” deyip hıçkırıklara boğularak ağlamaya devam etti.
    Bir süre sessiz kalan Fatma Hanım:
    _ Tamam Serpil. Kerem’e ben bakarım. Sen anneni yalnız bırakma. Acil şifalar dilediğimi ilet kendisine. İnşallah iyileşir. Sende daha fazla üzme kendini artık.
    Fatma Hanım temiz kalpli ve iyi yürekli bir kadındı. Bu yüzden Serpil’e olan öfkesini çoktan unutmuştu. Kerem’in üstünü değiştirip uyuttu. İzin almadan çıkmıştı okuldan. Müdür yardımcıları Özlem’i arayacaktı ki yarın düğünü olduğu geldi aklına. O da nöbetçi öğretmeni arayıp izin işini halletti. Aşçı İdris Beyi aradı ve aşçıya eşinin durumunu sordu. Ameliyattan çıktığını, durumunun da iyi olduğunu duyunca rahatladı.
    Televizyonu açıp biraz zaman geçirmek istedi. Açtığı her kanalda teröristlerle askerlerin girdiği çatışmaları anlatan haberler vardı. Yüreği dayanmadı kapattı. Tam da bu sırada akşam ezanı okunuyordu. Abdest aldı ve namazını kıldı. Namaz sonunda dakikalarca dua etti eşinin sağ salim yanlarına dönmesi için.
    Aşağı kattaki mutfağa indi. Bir şeyler atıştırdı. Sonra olan biteni günlüğüne yazmak için odasına çıktı. Olanları bir bir yazdı. Yarınki düğün aklına tekrar geldi. Dolabını açtı, yarınki giyeceği elbiseyi seçti. Eşinin doğum gününde aldığını giyecekti. Biraz ütüsü bozulmuş gibi geldi gözüne. Üşenmeden ütüyü çıkarıp özenle ütüledi. Kıyafet hazırdı. Peki, ne takacaktı geline? Aklına düğünde takılan takıları geldi. Birisini seçip götürmek iyi fikirdi. Zaten hiç birini kullanmıyordu.
    Çekmeceyi açtı birisini seçmek için. Gözlerine inanamadı. Bir çekmece altının yerinde şimdi yeller esiyordu! Aklı durdu, ne yapacağını şaşırdı. Acaba başka bir yere mi koymuştu? Hayır, buraya koyduğundan emindi. Hırsız mı girdi acaba diye düşündü. Hırsız girse her yeri dağıtırdı. Şimdi ise hiçbir yere dokunulmamış gibiydi. Biraz geç olsa da aklına polis çağırmak geldi. Hemen polisi aramak için telefona sarıldı ve hırsızlık ihbarı verdi.
    “Altınları alan hırsız hala evdeyse, bana ve oğluma saldırırsa “ diye düşünürken iyice korktu. Oğlunu alıp kanepenin arkasında polislerin gelmesini bekledi. Nihayet polisler geldi. Evde uzun bir süre araştırma yaptılar. Hiç bir zorlamaya rastlamadılar. Parmak izi tespiti yapıp, evdeki kişilerden birinin yapmış olabileceğini Fatma hanıma söylediler. Fatma Hanım bunu kabullenmedi, böyle bir şey olacağına ihtimal vermedi. Polis yine de evde çalışan herkesi sorguya aldı. Ama hiçbir sonuç çıkmadı. Parmak izi tespitinin en geç bir ay içinde Ankara’dan geleceğini söylediler.
    Fatma Hanım çok üzgün ve yorgun bir gün geçirmişti. Evde tek kaldığı için tedirgin olsa da daha fazla dayanamayıp uykuya daldı.
    Serpil elini çabuk tutması gerektiğini düşündü. Çünkü daha banka hesaplarını ele geçirememişti. Hafta sonu gelmişti. Fatma Hanım evdeydi. Dolayısıyla da Serpil Kerem’e bakmak bahanesiyle eve gidemiyordu. Fatma Hanım tüm boş zamanlarında Kerem’e kendisi bakıyor, Serpil’i de eve gönderiyordu.
    Fatma Hanım hafta sonu olması sebebiyle sevinçle uyandı. İki gün boyunca oğlunun yanından bir dakika bile ayrılmayacaktı. Oğluyla ilgilenirken öğlen olmuştu. Zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile değildi. Daha kahvaltı bile yapmamıştı. Mutfağa inip kendine bir şeyler hazırladı. Aşçı İdris beyin karısı ameliyat olduğu için ona izin vermişti eşinin yanında kalması için. Sabahtan beri aklında bir şey vardı, düşünüyordu. Ama aklına bir türlü gelmiyordu akşamdan planladığı işi. Mutfağa inince aklına geldi. İdris beyin hanımını ziyaret edip geçişmiş olsun dileyecekti.
    Bir şeyler atıştırdıktan sonra Kerem’i kat kat giydirdi. Serpil’in evine gitmek için yola koyuldu. Eve girince şaşırtıcı bir manzarayla karşılaştı. Annesi yatakta yatıyor, babası bulaşık yıkıyordu. Serpil ise bacak bacak üstüne atmış televizyon seyrediyordu. Gördüklerine çok şaşırdı. Serpil’den böyle bir davranış beklemezdi. Şaşkınlığını gizleyemedi ve sordu:
    _ İdris bey, eşiniz hasta yatıyor, siz temizlikle uğraşıyorsunuz. Peki, bu yirmi yaşındaki kız neden oturuyor?
    _ O hep öyledir. Biz yemek hazırlarız o yer. Biz yıkarız ütüleriz kıyafetlerini. Bir şey eksik olursa yine biz fırça işitiriz.
    _ Serpil bizde çalışırken böyle bir kız değil. Kendi görevi olmadığı halde ev temizliğine yardım bile ediyor.
    _ Evet, söylediğiniz doğru. Zaten onun bu davranışı psikolojik. Küçükken geçirdiği hastalıktan dolayı böyle sorumsuzca davranıyor. Sadece bize böyle davranıyor. Ama biz alıştık. Bizim için sorun teşkil etmiyor artık.
    Fatma Hanım, İdris beyin evinden çıktığında kafasında bir yığın sorun vardı. “Ya Serpil Kerem’e zarar verirse? Yok, canım olmaz öyle şey. İdris bey sadece bize karşı böyle dedi. Zaten Kerem’i çok seviyor, ona kıyamaz.” Diye kendini teselli etti. Markete uğrayıp biraz alışveriş yaptıktan sonra eve döndü.
    Bir süre dinlendikten sonra günlüğünü eline aldı. Kerem’in hastalanmasını, hırsızlık olayını, İdris beyin evinde gördüklerini bir bir not aldı. Her akşam alışkanlık haline getirdiği günlük tutma olayı da bitmişti. Kerem de uyuyordu, canı sıkıldı. Eline bir kitap alıp okumaya başladı.
    Tam bu sırada zil çaldı. .”Allah Allah kim gelir ki bu saatte?” diyerek kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında gözlerine inanamadı. Hasretle beklediği eşi kapıdaydı. Fatma Hanım boynuna atlayıp sımsıkı sarıldı. İkisi de kıpırdamadan böylece dakikalarca durdular. Ayrı kaldıkları her dakikanın acısını çıkarırcasına hiç konuşmadan durdular. Birden kendilerine gelerek içeri geçtiler.
    Yukarıdan Kerem’in sesi geldi. Fatma Hanım ve eşi koşarak yukarı çıktılar. Kerem ve babası bir süre hasret giderdiler. Sonra Fatma Hanım o yokken yaşadıklarını anlattı, eşi ise askerlik hatıralarını anlattı bir bir. Gece saat dörde kadar uyumadılar. Konuşurken Fatma hanımın eşi uykuya dalıverdi. Fatma Hanım da daha fazla dayanamayıp uykuya daldı.
    Kerem olmasa tüm gün uyurlardı. Daha uyuyalı üç dört saat olmuştu ki Fatma Hanım kurulmuş saat gibi tam da Kerem’in mama saatinde uyandı. Yol yorgunu olduğu için eşini uyandırmak istemedi. Oğlunu alıp aşağı indi. Kerem’i doyurdu. Güzel, ihtişamlı, görenin hayır diyemeyeceği bir kahvaltı sofrası hazırladı. Bu konularda pek bir marifetliydi Fatma Hanım. Bu sırada eşi de uyandı. Eşiyle birlikte çok güzel bir kahvaltı yaptılar.
    Tün gün boyunca gezdiler. Öğle ve akşam yemeklerini dışarıda yediler. Sinemaya gittiler. Aile dostlarıyla buluşup sohbet edip, hasret giderdiler. Akşam eve yorgun bir şekilde döndüler. Ama birbirlerinin yanındayken yorgunluk umurlarında bile değildi. Fatma hanımın eşi Kerem’le oynarken, Fatma hanım da günlüğünü çıkarıp eşinin gelişinden duyduğu mutluluğu yazdı. Ona olan hasretini tek tek işliyordu günlüğün beyaz sayfalarına. Sonra eşi görmesin diye günlüğü oğlu doğmadan önce aldığı bebek çantasının içine yerleştirdi.
    Sabah uyandıklarında, oğlunu ve eşini bırakıp okula gideceği için içi biraz buruktu Fatma hanımın. Aşağı indiklerinde Serpil’in geldiğini gördüler. Eşi, Kerem’le kendisinin ilgilenmek istediğini söyledi. Serpil’e ihtiyacı olmadığını belirtti.
    Serpil’in hayalleri bir nebze de olsa suya düşmüştü. Fatma hanımın eşinin bir hafta daha izini vardı. Bu süre zarfında eve giremeyecek, banka hesaplarını ele geçiremeyecekti. Planını biraz genişletmeye karar verdi. Daha ne kadar çok kazanabileceğini araştırdı. Bir arkadaşından başka bir ilde evlatlık arayan bir ailenin olduğunu ve evlatlık aldığı aileye yüklü bir miktar para vereceğini öğrendi. Böyle bir fırsat ondan kaçmazdı. Sonunda kötü planlarının içine Kerem’i de dahil etti. Çünkü çevresinde bir tek küçük çocuk o vardı. Banka hesaplarını ele geçirdikten sonra ilk hedefi bu işti. Artık bu sefaletten kurtulmasına sayılı günler kalmıştı. Dışarı çıkıp pasaport işlemlerini halletti. Gideceği ülkeyi seçti. İki hafta sonrasına bilet aldı. Onu kimsenin bulamayacağı, lüks hayatına kavuşma özlemiyle yanıp tutuşuyordu.
    Fatma Hanım, eşinin ve oğlunun yanağına birer öpücük kondurarak işine gitti. Akşam evine döndüğünde aşçı İdris beyle eşinin bir şeyler konuştuğunu gördü. Hemen konuşmaya dâhil oldu.
    _ İdris bey, siz izinliydiniz neden geldiniz?
    _ Fatma Hanım ben işten tamamen ayrılmak istiyorum. Karım iyileşti. Ben ise emekli oldum. Eşimle birlikte köyümüzde doğal hayatımızda yaşamak istiyoruz. Tabi müsaade ederseniz, böyle düşünüyoruz.
    _ Tamam da Kerem’e kim bakacak Serpil giderse?
    _ Serpil köyde yaşamak istemiyor. Hem de Kerem’den de ayrılamayacağını söyledi. Ama bir sorun var. Bizim ev kira olduğu için onu boşaltacağız. Serpil sizinle kalabilir mi?
    _ Tamam olur. Kerem kreşe başlayana kadar bizimle kalsın.
    _ Biz yarın yola çıkıyoruz. Artık Samsun Gökçeçakmak Köyü’nde yaşayacağız. Arada ziyaretimize gelirsiniz. Çünkü sizleri ve Kerem’i özleyeceğiz.
    _ İnşallah, fırsat bulursak geliriz.
    Bu konuşma sonrasında İdris Bey vedalaşıp evden ayrıldı. Biraz sonra Serpil de valiziyle çıkageldi bir iki saat sonra. Fatma hanım olmasa da eşi bu durumdan rahatsız olmuştu. Hiç tanımadığı birinin kendi evinde dolaşmasından huzursuzluk duymuştu. Serpil’in kötü niyetlerini hissetmişçesine ondan uzak durmaya çalışıyordu. Bu hislerini Fatma hanıma açmaya karar verdi.
    _ Canım Fatma’m, sen Serpil’in çok güvenilir olduğunu söylemiştin ama ben aynı şekilde düşünmüyorum.
    _ Canım seni anlıyorum. Ben de başta senin gibi düşünüyordum. Ama yanıldığımı sonradan anladım. Emin ol sen de güveneceksin.
    _ Anladım sana güvenmekten başka çarem yok. Yarın benim de işe başlamam gerekiyor. Başka bakıcı bulmamız zaman alır zaten.
    Bu konuşma üstüne Fatma Hanım ortamı neşelendirmek için bir müzik açtı. Eşiyle birlikte dans ettiler tıpkı eski günlerdeki gibi. Dans esnasında müdür yardımcıları Özlem hanımın düğünü olduğunu söyledi. Bu düğün öncesinde yaşanan hırsızlık olayını söylemek için bir ön konuşmaydı. Fatma hanımın eşi bu haberi duyunca sinir küpüne döndü. ”Nasıl olur da evde bu kadar çalışan varken buna kim cesaret edebilir? Diye bağırdı. Fatma Hanım irkildi. Eşi sonradan ekledi.
    _ Korkma canım öfkem sana değil, ya size bir zarar verseydi? Tek endişem bu. Cana geleceğine mala gelsin sorun değil.
    Yine hareketli bir gün geçirmişlerdi. Fatma Hanım eşinin ders notları hazırlamasını fırsat bilerek çaktırmadan odasına çıktı. Sakladığı yerden günlüğünü çıkardı. Serpil’in babası İdris beylerin Samsun Gökçeçakmak köyüne gittiğini koyu bir kalemle yazdı. İlerde ziyaretlerine gideceği zaman zorlanmadan adresi bulabilsin diye. Tüm gün olan biten olayları da yazdı. Yine aynı yerine Kerem’in bir takım eşyalarının bulunduğu çantaya bıraktı günlüğü.
    Sabahleyin Fatma Hanım ve eşi aynı saatte kalkıp hazırlandılar. Kerem’i Serpil’e emanet edip okula gittiler. Diğer öğretmenler Fatma hanımın eşi için de büyük bir pasta yaptırmışlardı. Okul uzun süre müdürsüz kaldığı için bir sürü resmi işler birikmişti. Fatma hanımın eşi odasına gidip evrak işlerine zaman kaybetmeden başlamak istiyordu. Bu yüzden öğretmenlere zilin çaldığını hatırlatarak öğretmenlerin derse girmesini sağladı. Daha ilk dakikalardan okulda bir müdürün olduğunu fark etmeden sezdirdi arkadaşlarına.
    Serpil de bu arada boş durmuyordu. Evde tek kaldığı andan itibaren çalışmalarına başlamıştı. Fatma hanımın eşinin kendisinden şüphelendiğini fark ettiği için bu işi bir an önce bitirmek istiyordu. Uzun uğraşlar sonucunda evin kasasını buldu. Bir süre şifreyi düşündü. En değerli varlıkları Kerem olduğuna göre kesin şifre Kerem’dir. Doğru tahmin etti, şifre Kerem’di. Kasada bulunan bankamatik kartını ve şifrenin yazılı olduğu kâğıdı aldı. Daha üç aylık olan bebeği evde tek bırakarak iki sokak aşağıda olan bankaya gitti. Bütün parayı çekti. Sanki kendi parasıymış gibi bankadan alırken zevk duyuyordu. Kimseye görünmeden hemen eve döndü. Arkadaşından aldığı evlatlık arayan ailenin telefonunu aradı, para konusunda anlaşma yapmak için. Karşı tarafın söylediği rakam karşısında mest olmuştu. Yalnız karşı tarafın bir şartı vardı. Bu evlatlık işini kimse öğrenmeyecekti. Serpil hemen kabul etti. Çünkü kendi amacı da buydu. Kendisi söylemeye hazırlanırken karşı tarafın talep etmesi hoşuna gitti. Buluşma yerini ayarladılar. Hatta uçak biletini karşı tarafın kendisine tahsis edeceğini öğrendiğinde hepten mutluluktan uçtu. Serpil hayatı boyunca başkalarının acıları üstüne çalıntı mutluluğunu yerleştirmişti.
    Serpil bu işlerle uğraşırken çoktan akşam olmuştu. Fatma Hanım ve eşi eve geldiler. Sanki ayrılacaklarını hissetmiştiler. İkisi birlikte Kerem’e sarılıp onu bir süre sevdiler. Serpil ise sinsi sinsi gülüyordu. ”İyi bakın oğlunuza, daha göremeyeceksiniz. O zamana kadar siz zengin yaşadınız, şimdi sıra bende. ”diye söylendi içinden. Sonra yarın bu evden ayrılacağı için çaldığı altınları, paraları ve bir iki özel eşyasını bir çantaya yerleştirdi.
    Fatma Hanım ve eşi Kerem’le geçirdikleri son gün olduğundan habersizlerdi. Çok mutlu bir aile tablosu vardı. O gece Kerem’i beşiğinde yatırmadılar. Ortalarına alıp üçü birlikte uyudular.
    Sabah yine aynı saatte uyandılar. Kerem’in yanağına öpücük kondurup işe gittiler.
    Serpil çocuğu aldı ve yolda bir şeyler lazım olur diye Kerem’in eşyalarının bulunduğu çantayı da aldı. O çantanın içinde Fatma hanımın günlüğü de vardı. Serpil bu durumu bilmiyordu. Uçağa binip kararlaştırdıkları yere gitti.
    Evlatlık çocuk arayan aile ondan önce gelmişti buluşma yerine. Sanki bir eşya satar
    gibi“parayı verin çocuğu alın” dedi. Para dolu çantayı aldı. Keremi ve keremin eşyaların olduğu çantayı onlara verdi. Birbirilerini görmediklerini ve tanımadıkları konusunda anlaştılar. Sonra ters yollara girip kayboldular.
    Serpil geri dönüp daha önce aldığı uçak biletiyle yurt dışına doğru havalandı. Serpil’e göre her şey bitmişti. Artık ömrünüm sonuna kadar zengin bir kadın olarak yaşayacaktı. Ama bu zenginliği sadece birkaç saat sürdü. Uçak hava muhalefeti ve teknik bir arıza yüzünden Atlas Okyanusuna düştü. Kucağından hiç bırakmadığı para dolu çanta okyanus derinliklerine gömülürken Serpil de hayatta kalmak için çırpınıyordu. Ama nafile fazla dayanamadı. O da okyanusu derin ve soğuk sularına gömüldü.
    Fatma Hanım ve eşi eve geldiklerinde ne Kerem’i nede Serpil’i görebildiler. Yana döne evin dört bir köşesini aradılar. Serpil’e telefonla ulaşmaya çalıştılar ama kapalıydı. Serpil’in eski durduğu evin çevresinde otura arkadaşlarına sordular Serpil’i. Orda da yoktu. Köyü Serpil’in ailesini arayıp sordular. Onların da haberi yoktu.
    Polise haber verdiler. Polisler çevredeki tüm hastaneleri ve karakolları araştırdı. Bir sonuç çıkmadı. Bir taraftan polisler bir taraftan da Fatma Hanım ve eşi her tarafta Serpil’i ve Kerem’i arıyorlardı.
    Bu arada hırsızlık olayı için yapılan parmak izi sonuçları geldi. Hırsız Serpil’di. Her şey şimdi anlaşılıyordu. Serpil kaçırmıştı çocuğu. Bunları polis odasında konuşurken merkeze bir son dakika haberi geldi. Yurt dışına giden bir uçak okyanusa düşmüştü. Haberi getiren polis, uçak için bilet alanların listesini uzattı. Fatma Hanım ve eşinin içine bir kurt düştü. Ya Kerem de o uçakta ise? İsimleri okuyan polisin ağzından Serpil adını bayıldı. Kendine gelmesi uzun süre aldı. Polis biraz rahatlatıcı bir haber verdi.
    _ Uçağın içinde bebek yokmuş. Rahat olun lütfen.
    _ “Nasıl yok? Serpil ordaysa Kerem de yanındadır. “ dedi ağlamaklı bir sesle.
    _ Hayır, Hanım Efendi. Serpil tek kişilik bilet almış ve uçağa yalnız binmiş. Bu hava limanı güvenlik kayıtlarından görünüyor.
    Polislerin yanındaki bekleyiş bir sonuç vermedi. . Günler geçiyordu. Kerem den bir haber yoktu. Kerem’i daha rahat aramak için öğretmenlikten istifa ettiler. Tek güvenceleri bankadaki paralardı. Bankaya gittiklerinde hesaplarının bomboş olduğunu gördüklerinde bir şaşkınlık daha yaşadılar. Birbirilerine soran gözlerle bakıp durumu açıklayan bir cevap istediler. Parayı ikisinin de çekmediği anlaşılınca durumu banka yetkililerine şikâyet ettiler. Bankada bulunan güvenlik kayıtlarından bu olayı da Serpil’in yaptığını öğrendiler.
    Fatma Hanım Serpil’e sonsuz güvendiği için hep kendini suçladı. Günden güne çok zayıfladı. Bitap düştü. Sadece eşinin varlığıyla yaşamını sürdürmeye çalışıyordu.
    Kerem’i bulmak amacıyla ilk önce arabalarını sonrada evini sattılar. Ama başvurdukları her yerden bir sonuç alamadan geri döndüler. Sanki Kerem yer yarıldı da içine girmişti.
    İdris Bey ve eşi, Fatma Hanım ve eşinin yanına gelip onlardan özür dilediler. Kızlarının böyle bir şey yaptıkları için çok mahcup olduklarını belirttiler.
    Fatma Hanım ve eşinin eli avucunda hiç para kalmadığını fark edince onları köylerindeki mütevazı yaşamlarına davet ettiler. Fatma Hanım ve eşi çaresiz kabul ettiler. Artık iki tarafta çocuğunun hasretiyle yanıyordu. Serpil’in öldüğü kesindi, peki Kerem neredeydi?
    Kerem’i çok zengin bir aile evlatlık almıştı. Çağdaş Bey Doktor Şerife Hanım ise avukattı. Çocukları olmadığı için çevrenin dilinden kurtulmak için uzun bir tatile çıkmışlardı. Orda bir evlatlık çocuk bulup yakınlarına kendi çocukları olduğuna inandıracaklardı.
    Bu tatil dönüşünde Kerem’le birlikte evlerine döndüler. Karşı villada oturan kadın onları bebek çantasıyla evlerine girdiğini görünce vakit kaybetmeden Şerife Hanımın kapısını çaldı. Şerife Hanım çok titiz bir kadındı. Kerem ile birlikte verilen çantanın ucundan tutarak açtı. İçinden mama, kıyafet vardı hepsini bir bir çöpe attı. Sonra içinden bir defter çıktı. Tam bunu da çöpe atacaktı ki kapı çalındı. Şerife Hanım da elindeki defteri en üst bölmesine fırlattı kapıyı çalanın bir şeyden şüphelenmemesi için. Defteri öyle hızlı fırlattı ki defter kitaplığın arkasına düştü. Kapıyı açtı. Gelen meraklı komşusuydu.
    _ Merhaba Şerife Hanım kaç aydır yoktunuz. Tatiliniz baya uzun sürdü anlaşılan.
    _ Evet, orda hamile olunca doğum yapmak için yurt dışına çıktık m eşimle birlikte.
    _ Yaaa sonunda bir çocuğunuz oldu demek.
    _ Bu ana kadar ben istemiyordum. Kararımı tatildeyken değiştirdim. Şimdi biraz yol yorgunuyuz.( Konuşmak istemediğini belli etti komşusuna)
    _ Tamam, şekerim bir ara geliriz bebeğini bakmaya.
    _ Bekleriz.
    Kapıyı kapattığında Fatma Hanımın günlüğün olan defteri hepten unutmuştu.
    Şerife Hanım ve Çağlar Bey çok disiplinli bireylerdi. Ayrıcada çok mükemmeliyetçi ve kibirlilerdi. Kerem’i de böyle yetiştirmek istiyorlardı.
    Yıllar geçti. Kerem ilkokula başladı. Onların yetiştirme tarzlarının tam tersinde hareket ediyordu. Sokaktaki çocuklarla oynuyor, eve üstü başı pis dönüyordu. Çağdaş Bey ve Şerife Hanımın çok ağır cezalar vermelerine rağmen tüm eşyalarını arkadaşlarıyla paylaşıyordu.
    Liseye geldiğinde ise Şerife Hanım avukat olmasını, Çağdaş Bey ise doktor olmasını istiyordu. Bir süre sonra bu istek emre dönüşmüştü. Çok uysal olan Kerem, ilk defa meslek seçiminde ailesine karşı geldi. Üniversite tercihini gizli bir şekilde yaptı. İlk tercihine Türkçe öğretmenliği yazdı ve kazandı.
    Üniversite yılları başarıyla geçti. Üniversite birincisi olarak mezun oldu. Mezun olduğu ilk yılda göreve atandı hem de kendi oturduğu ile. Kerem ailesiyle hiç anlaşamıyordu. “Benim ailem nasıl bu kadar bencil, kibirli ve para düşkünü olabilir?” diye her zaman düşünceler içindeydi. Dünya görüşü ve hayat tarzı ailesinin tam tersi yöndeydi. O kadar zengin olmalarını rağmen ailesinin yanındayken kendini huzurlu ve mutlu hissetmiyordu. Hep bir şeylerin eksik olduğu kanısındaydı.
    Kerem kitap okumaktan çok hoşlanıyordu. Bir de öğretmenlik kitabı eklenince bir sürü kitabı olmuştu. Annesinin ve babasının kitaplarının yanına sığmıyordu kitapları. Ailesiyle konuştuktan sonra tüm kitapları içine alacak büyük bir kitaplık siparişi verdi. Kitaplık geldiğinde eskisini boşalttı. Eski kitaplığın arkasında tozlar içinde bir defter çıktı. Bu defteri şimdiye kadar hiç görmemişti. Merakla açıp içini okumaya başladı. Bu yaşına kadar düşündüklerinin boşuna olmadığını anladı. Ailesi sandığı insanlar gerçek ailesi değildi. Defterin içinde ailesini bulmak için bir ipucu aradı. Koyu bir kalemle yazılmış “Samsun Gökçeçakmak Köyü” yazısını gördüğü anda ora gitmek için kimseyle konuşmadan evden çıktı. Günlüğü de yanına almıştı. Yol boyunca günlüğü baştan sona okudu. Babasını, annesi Fatma Hanımı, İdris Beyi, Serpil’i hepsini öğrendi.
    Sonunda köy meydanına ulaştı. Aşçı İdris Beyi sordu. Öldüğünü öğrenince yıkıldı. Çünkü ancak İdris Bey aracılığıyla gerçek ailesine kovuşa bileceğini düşünmüştü. Meydanda bulunan başka bir adamın” Onların evinde artık şehirden gelen eski öğretmen çifti yaşıyor. Kadının adı da Fatma.” Dediğini duyunca dünyalar Kerem’in oldu.
    Kerem sevinç içinde evin tarifini istedi. Koşar adımlarla evin yolunu tuttular. Fatma Hanım ve eşi tam umutlarını yitirmişken bu gün içlerinde farklı bir heyecan vardı. Fatma Hanım ve eşi evin kapısının önündeki tahta sedirde otururken Kerem karşılarına çıktı. Yirmi iki sene önce gördükleri o yüzü bunca değişmeye rağmen tanıdılar. O sımsıkı sarıldıkları kovuşma anı tüm köylüleri gözyaşına boğdu.







      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 7:57 am