Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    KANATSIZ MELEK - Burcu KARAŞAH

    avatar
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 61
    Kayıt tarihi : 20/03/09

    KANATSIZ MELEK - Burcu KARAŞAH Empty KANATSIZ MELEK - Burcu KARAŞAH

    Mesaj  Admin Ptsi Ara. 27, 2010 6:52 pm

    Şehre uzaklığı 20 km olan insanların kendi hallerinde yaşayıp gittikleri bir kasabaydı üzüm dalı. Bu kasabada isminden de anlaşıldığı gibi üzümün bol olduğu, birçok insanın geçimini üzüm yetiştiriciliğinden sağladığı, küçük ve şirin bir yerdi.
    Hayatta gençlerin akıllarını çelecek çok sayıda günah var… Neredeyse dünyanın en terbiyeli en güzel kasabasında (üzüm dalı) bile …


    Hemen hemen her yıl en az bir genç gittiği partilerin ardından ölüyor… Hayat bu ya daha lisedeyken psikolojik sorunları oluyor, hastalanıyor ve hatta hapse giriyor çok sayıda intiharlara rastlanıyordu.Bu olaylar neden oluyordu…Bunların çıkış sebebi neydi? Ortam mı, arkadaşlar mı, yoksa aslında içlerinde çocuğuna hiçbir zarar gelmemesinin tek dileği olan ebeveynler mi ?


    Melek; orta boylu, ay gibi parlayan yüzü ve kocaman kapkara gözleriyle, bakanın o güzelliğe doyamayıp tekrar dönüp bakabileceği bir güzellikteydi. Konuşurken sürekli yere bakan, utangaçlığıyla ürkek bir kuşa benzeyen, beline kadar uzanan iki yandan örgülü saçlarıyla adeta masumiyetini ortaya koyuyor gibiydi.


    Melek kasaba halkının pazar sabahı geliş gidişlerini kahve önünde oturan erkekleri ve sokakta oynayan çocukları seyrediyordu ve düşündü… Kendini, öğretmenlerini, arkadaşlarını ve birlikte okulun kantininde oturup içtikleri çayı…
    Okulun başlamasına az kalmıştı yaz tatili sona erecekti lise sona girmişti Melek. Bu tatili değerlendirmek istiyordu;ama bir türlü oturup ders çalışamıyor, kitap okuyamıyordu kafasını veremiyordu işte.


    Annesini kaybettikten sonra başarısı düştü önceki sınıflarda o kadar başarılıydı ki öğretmenlerin gözdesiydi anne kaybı çok acıydı lise 2 nin sonlarında bu acıyı yaşadı. Babası işkence ediyordu Meleğe, iki kardeşi daha vardı kendisi gibi Ali ve Zehra…
    Ali de ablası Melek gibi çok çok iyi yürekli saf ve temiz bir çocuktu. Daha yedi yaşındaydı Zehra da daha hiçbir şeyin farkında olmayacak kadar küçüktü üç yaşındaydı. Ahhh Melek…
    Ne yapacaktı annesinin ölümünü mü düşünecekti, yoksa babasının eziyetlerini dövmelerini mi düşünecekti? Katlanması ne kadar güçtü bunun zorluğunun hayatının çok zor olacağının farkındaydı artık. Ali de okula başlayacaktı bu yıl… Melek son sınıftaydı artık onun ayrıca bir sınav, bir üniversite stresi vardı.


    O kasabadan kurtulmalı babasından kurtulmalıydı ama kardeşleri vardı. Onları nasıl, kime bırakacaktı. Düzgün bir baba değildiki babaları istisnasız sabahlara kadar içer, kumar oynar ve gelip oda yetmiyormuş gibi o zavallı, masum, hiçbir suçları olmayan öksüzleri döverdi… Zehra’ya fazla dokunamazdı onu Melek korurdu;fakat Ali’yi koruyacak fırsatı yoktu. Babası yine bir gece saat üç sularında eve gelmişti yine cenhennem yeri gibiydi ev, bağırıp Meleğe bir şeyler hazırlamasını söyledi. Melek çaresiz mutfağın yolunu tuttu hazırladığı şeyleri babasına getirdi. Babası sert bir şekilde:
    ‘’Bırak onu ve defol’’ dedi.Melek dayanamadı ve şöyle dedi:
    ‘’Baba bu öfken niye bu işkencelerin niye’’


    Baba yine öfkelenip Meleği tokatladı. Aslında içmediği zamanlar Meleğin babası çokta kötü bir insan değildi.Ancak onu, içki gibi kötü bir illet değiştiriyordu neyseki Melek de kardeşlerini uyutup kendi de derin bir uykuya daldı. Sabaha az kalmıştı babası da yerinde sızmıştı.


    Melek uyandığına babası hala o masada sızmış vaziyetteydi babasını uandırmaya korkuyor ya kızarsa diye düşünüyordu tam bu sırada babası kendiliğinden uyandı.Meleğe bakarak:
    -‘’Günaydın yavrum Meleğim’’ dedi. Melek de duraksayarak cevap verdi.
    -‘’Günaydın babacım’’ dedi. Sanki hiçbir şey olmamış gibiydi babası sanki Melek’e hiç dokunmamış, dövmemiş, kötü söz söylememişti.Baba Ömer Bey eşinin ölümüne sebep olduğunu düşündüğü için böyleydi. Çünkü onu hastaneye yetiştirememişti ve ölmüştü Melek’in annesi Ayşe Hanım. Melek’in annesi Ayşe Hanım kurtulması bir mucize kadar imkansız olan kanser hastalığına tutulmuştu.


    Baş ağrıları çeker, nöbetleri olurdu. Yine böyle nöbetlerinden birinde yetiştiremedi baba Ömer Bey onu hastaneye. Bu olayların, içmelerin, psikolojinin alt üst oluşunun sebebi buydu ve devam etti sözlerine Melek:
    -‘’Nasılsın babacığım’’ dedi.
    Baba:
    -‘’İyiyim yavrucuğum’’ dedi.
    Ve masadaki boş içki şişelerine baktı… Şöyle dedi:
    -‘’Ben mi ben mi içtim bunları?’’ dedi.
    Melek:
    -‘’Evet maselef evet’’ dedi.
    Baba:
    -‘’ Sana bir şey yaptım mı peki kardeşlerine…’’ dedi.
    Melek:
    -‘’Yaptın baba ama bir önemi yok artık şimdi iyisin ya’’ dedi.
    Önce akşamdan kalan masayı toplayarak babasına ve kardeşlerine bir şeyler hazırlayıp masayı yeniden kurdu. Kardeşlerini odadan alıp salona getirdi. Küçükler o kadar korkmuşlardı ki gece yapılanlardan…


    Babalarının yüzüne, tavrına bakıyorlardı. Babamız hala öyle mi yoksa siniri geçmiş mi diye içlerinden geçiriyorlardı. Yüzlerinde öyle bir korku vardı ve oturuldu masaya babaları onlara gülümsüyordu. Küçüklerin yüzündeki korku gitmişti birden babasının bir gülüşü yetiyordu aslında.


    Melek kardeşlerine yemeklerini yedirdi, babası da ben çıkıyorum diyerek çocukları öptü ve çıktı. Ömer Bey dükkanın yolunu tuttu marangozdu kendisi iyi de kazanıyordu. O paraları içkilere yatırmasa çok şeyler olacaktı aslında, güzel şeyler. Ama akşam olup hava karardığında kendini meyhanede masa başında buluyordu. Melek evdeydi yine. Ne yapabilirdi ki başka.
    Tam o an kapı çaldı, gelen arkadaşı Aslı’ydı. Çok sevindi onu gördüğüne.
    -‘’Hoş geldin seni çok özlemişim’’ dedi gülümseyerek .Aslı ise:
    - ‘’Ben de seni çok özledim’’ diyerek evin kapısından yukarı doğru olan merdivenleri çifter çifter çıkarak salona girdi. Melek‘in arkadaşı Aslı çok zengin, havalı ve ailesinin tek kızı, göz bebeğiydi. Şımarıktı iştee…


    Neden böyle acımasızdı hayat Melek neden bu kadar ızdırap acı dolu bir hayat sürerken arkadaşı Aslı serbest lüks bir yaşam içerisindeydi.
    Bunu düşünüyordu hep Melek aslında arkadaşı Aslı‘nın izinsiz evden çıkışlarını istediği yere partilere arkadaşlarına gidişlerini düşünüyordu. Neyse ki salonda oturup konuşmaya başladılar Aslı’yla Melek.


    Aslı Melek’e nasılsın bile demeden babasının ona doğum gününde aldığı yurt dışından özel getirttiği cep telefonunu anlatıp övüyordu. Melek’in babası böyle bir şey yapabilir miydi? İstese de ekonomik koşullar izin vermezdi buna.


    Melek o telefona bakıp derin bir iç çekti. O iç çekiş neden neden der gibiydi. Sonuçta genç bir kızdı o da. O da isterdi böyle şeyleri, lüks eşyaları, evleri ve en önemli baba şefkatini.
    Aslı Melek’e senin de olabilir bu dedi ve bunun karşılığında bir şeyler yapması gerektiğini söyledi. Melek gençlik sonuçta hemen ne olduğunu sordu karşılığını.


    Aslı:
    -‘’Babamlar sana çok güveniyor. O yüzden bu cumartesi olacak partiye seninle gitmezsem beni göndermeyecekler gelirsen hem bazı eşyalarım senin olabilir, hiç değilse hayatında eğlenmediğin kadar bu partide eğlenebilirsin’’ dedi. Melek hemen:
    -‘’ Olur ‘’ cevabını verdi.Melek bu cevabı kendinden beklemiyordu aslında, bu ‘’olur’’ sözüne kendi bile şaşırmıştı .


    Biraz daha düşünmeli midim diye aklından geçirdi. Ama hayır bunlar benim de hakkım diyerek, yani bu lüks eşyalar, kıyafetler, partilerde eğlenmeler diye düşündü.


    Kendi de gençti işte bunları yaşamak onun için güzel, gerekli ve heyecan vericiydi. Ne zaman, saat kaçta diye sormalar başladı. Bu cevaba Aslı da şaşırmıştı;çünkü Melek adı gibi melekti. Kırmazdı kimseyi ama böyle bir daveti, anlaşmayı kabul edecek diye hiç düşünmemişti. Aslı:
    -‘’Bu cumartesi saat doku gibi ‘’ dedi. ‘’Kaçta biter’’ diye sordu Melek. Aslı:
    -‘’On iki gibi biter’’ dedi.


    Tamam ama ne giyecekti Melek, hiçbir şeyi de yoktu gece gezmeleri için hayatında böyle bir şey yaşamamıştı ki neden kim için aslın böyle kıyafetler daha doğrusu nasıl alsın Melek yine düşüncelere daldı. Offfff ne acı annesi yoktu ki ona seçsin alsın ki, saçlarını örsün en önemlisi saçlarını okşasın. ‘’Bu dünyada bence en güzel şey budur’’ dedi Melek mırıldanırcasına.


    Gerçekten de öyle Allah bizi bu dünyada annemize bu fani dünyada anne gibi özel bir varlığa emanet etmiş. Anne de gidince emanet kime emanet edilecek kimseye güveniliyor mu? Hayır asla ‘babana bile güvenme’ demişler bence de doğru bu.


    Annesi Melek’e öyle kötü davranabilir miydi? İstesede yapamazdı içinden gelmezdi Melek de unutamıyordu işte. Annesini her fırsatta hatırlıyor her yerde onun hatırası olduğu için hiç unutamıyordu ve sıkça içinden geçiriyordu onu.


    Aslı ona bir gecelik verebilecek elbisesinin olduğunu söyledi. Melek çok sevinmişti ona. ‘’Hadi gidip bakalım babam gelmeden sizden alalım’’ dedi Melek. Aslı da ‘’ gidelim’’ deyip evden çıktılar ve kardeşleri evde yalnız kalmıştı Aslı ‘’bir şey olmaz gider geliriz hemen’’ dedi.


    Evleri yakındı birbirine Aslı’yla Melek’in Melek de Aslı’nın öyle demesiyle önemsemeyip yoluna devam etti. Giderken bir de ne görsün sınıflarının en karizmatik, en yakışıklı olduğunu düşündüğü Murat…

    Melek aslında kendine bile söyleyemediği şeyi gözleriyle herkese anlatırcasına bakıyordu Murat‘a. Murat çok zengindi. Böyle bir şeyi hayal bile etmek Melek’e yasak gibi bir şeydi. Olamayacağını düşünse ve bile bile vazgeçemiyordu ondan.

    Murat; diğer zengin, ukala, kendini beğenmiş gençlerden farklıydı. Sanki o da Melek‘e karşı boş değildi. Bakışları ile olsun sınıftaki hareketleriyle olsun ona her fırsatta korumasıyla olsun bu şeylerden etkilenmişti Melek de.

    Okulunda hemen açılmasını bu yüzden Murat yüzünden onu hemen görebilmek için çok istiyordu. Ama az kalmıştı zaten okulun açılmasına.


    Ve işte büyük an… Büyük an dedikleri de gerçekten böyle bir şey olsa gerek. En azından Melek için en büyük, en heyecanlı ve en mutlu olduğu an. Murat Melek’in gözüne bakarak ‘’Merhaba iyi günler arkadaşlar’’ dedi. Melek Murat’a bir nefes kadar yakın, yıldızlar kadar uzaktı aslında.


    Melek de merhaba sana da iyi günler dedi, ürkek bir tavırla.
    Aslı da aynı cevabı verdi. Murat ise nereye gittiklerini sordu. Melek heyecandan zaten konuşamıyordu. Aslı cevap verdi:
    ‘’Bize gidiyoruz, parti varda bu cumartesi, Melek ile birlikte hazırlık yapacağız, kıyafet falan…’’ Ve devam etti aslı konuşmalarına Aslı:
    ‘’Murat sen de müsaitsen gelsene partiye çok eğleniriz ‘’


    Murat da biraz düşündükten sonra ‘’tamam ama nerde ve cumartesi saat kaçta’’ bu cevaba Melek o kadar sevinmişti ki sanki dünyalar onun olmuştu. Onu seviyordu çok seviyordu elinde değildi ki aslında hiçbir sevgi yani aslında bütün duygular bana göre karşılıksız değildir. Aslı cevap verdi konuşmaları bitince. Murat yine Melek’e bakarak ‘’görüşürüz partide’’ dedi.
    Melek de ‘’görüşürüz ‘’ diyerek ayrıldılar. Bir taraftan Aslı da kendi kendine konuşmaya başladı.
    ‘’Ne yakışıklı ne karizmatik çocuk Murat’’ diyordu. Aslı da boş değildi Murat’a. Bunu Melek yavaş yavaş anlıyordu.
    Ama havalı, kendini beğenmiş, zengin, şımarık bir kızda olsa en yakın arkadaşıyla aynı kişiden hoşlanmak çok kötü, berbat bir şey olsa gerek.


    Aslı devam etti sözlerine: ‘’sence de öyle değil mi?’’ Melek:
    ‘’Öyledir sen öyle diyorsan’’ deyip konuyu değiştirmek istiyordu. Aklından ne giysem nasıl güzel olsam diye düşünüp kendini yiyordu imkanlar sınırlıydı. Aslı ne verse onu giyip gitmek zorundaydı Melek. Maalesef kendi istediğini, beğendiğini alamazdı bunun farkındaydı. Aslılara yetişmişlerdi artık.


    Eve girdiğinde bu gelişinden önce geldiğinde olan mobilyaların eşyaların bütün dizaynın değiştiğini gördü. Çok güzeldi her şey çok lükstü. Aslı odasına götürdü Melek’i ve. ‘’Rahat ol otur’’ dedi

    .
    Sonra hemen gardrop unun gece kıyafetlerinin olduğu bölümünü açtı. Sanki dünya starıydı o kadar çok ve o kadar şıktı ki kıyafetler hayran kalmıştı Melek onlara. Ve teker teker yatağın üstüne çıkarıldı kıyafetler…


    Aslı önceden kendi kıyafetini seçmişti sıra Melek’teydi. Melek de seçmek için ayağa kalktı ve başladı bakmaya tek tek. İçlerinden annesinin en sevdiği renk olan açık turkuaz mavisi bir renk olan elbiseyi aldı eline. Ve onu çok beğendiği gözlerinden de anlaşılıyordu. ‘’Onu çok beğendim bu olsun’’ dedi. Aslı da ‘’tabiî ki çok yakışacak sana o bir dene bence’’ diyerek ona izin verip dışarı çıktı ‘’giyindiğinde bana seslen’’ dedi
    .
    Melek ‘’tamam’’ diyerek elbiseyi giymek için hazırlandı ve giyip o örgülü hep örgülü olan saçını açtı güzelliğinin farkında değildi. Çok güzeldi aslında, gözleriyle , uyumuyla elbise sanki onun için özel dikilmiş gibiydi.


    Aynaya baktığında sanki o gördüğü kişi kendisi değildi. Kendisi de yavaş yavaş fark ediyordu güzelliğini. Aslı kapıyı tıklayarak:
    -‘’Giydin mi Melek ‘’ dedi. Melek de:
    -‘’Evet gel’’ dedi ve kapıyı açan Aslı Melek’i o kadar güzel bulmuştu ki gözleriyle onu kıskandığını ifade ediyordu sanki. Melek:
    -‘’Nasıl olmuş güzel mi?’’ diye sordu. Aslı güzel olmuş eh işte diyerek onun o güzelliğini kendi çapında görmezlikten gelerek küçümsüyordu. Melek:
    -‘’Teşekkür ederim Aslı sağol ‘’ diyerek ona borçluymuş gibi hissetti kendini.


    Oysa ki Aslı bu kıyafeti değil ona giydirmeyi, ona göstermeyi bile çok görürdü.
    Bir karşılığı olmasa asla böyle bir şeyler yapacak bir kız değildi Aslı. Kendinden başkasını bir çıkarı olmasa düşünmez, iyilik mi yanından gçmezdi.

    Neyse ki kıyafetini değiştirip yanına aldığı elbiseyi de güzel bir şekilde büküp Aslı’yla vedalaştı. Melek:
    -‘’Görüşürüz parti günü hazırlıkta yanımda ol’’dedi.
    Aslı:
    -‘’Tamam hadi görüşürüz’’ dedikten sonra Melek hızlı hızlı adımlarla evin yolunu tuttu kardeşleri evde yalnızdı. Ve tabiî ki babasından korkuyordu. İçinden babasının eve gelmemiş olması için dua ediyordu eve yetişmişti artık.

    Fakat anahtarı unutuğunu hatırladı birden ve zil çaldı kardeşi kapıyı açtı ve annesine sariliır gibi Melek’e sarıldı yavrucak ‘’hoş geldin ablacığım’’ diyerek sarılmalar devam ediyordu.


    Melek daha anne olmadan, bu yaşta anneliğin ne demek olduğunu yavaş yavaş anlamış ve benimsemişti. Benimsemeyipte ne yapsın.
    Daha sonra içeri girdiler kardeşiyle içeride küçük kardeş uyuya kalmıştı.

    Koltuğun üzerinde onu görünce hemen üstüne bir şeyler örtmek için odanın yolunu tuttu. Ve örtüyü alıp kardeşinin üstüne serdi.

    Diğer kardeşi ona acıktığını söyledi. Melek daha yemek yapacaktı hemen mutfağa geçmeliydi babası gelebilirdi erkenden sızıp kalabilirdi. Ve onu kapı önüne getiren arkadaşları daha erken gelebilirlerdi bugün.


    Yemeği hazırlamaya başladı. Yine düşünüyordu Melek kendine hiç zaman ayıramadığından şikayetçiydi . Hiç göstermese bile. Neyseki yemek piştikten sonra partide ne olacağını hayal ediyordu Murat’ı hayal ediyordu. Murat Melek’in durumunu biliyordu. Onun annesini kaybettiğini babasının durumunu, kardeşlerine Melek’in bakmak zorunda olduğunu, kız arkadaşları arasında çok sevilip ama yine de çoğu konuda dışlandığını.

    Murat Melek’e o kadar çok ilgi duyarken ve her şeyini tam anlamıyla bilirken kendine soruyordu.
    Ben neden ona ondan hoşlandığımı söyleyemiyorum yoksa o da gurur mu yapıyordu? Aşkta gurur olur muydu? Aslında istese Melek’in durumunu bile düzeltebilirdi. Bilse ki Melek’in onu o kadar sevdiğini, en azından psikolojisi düzelirdi.
    Yanında sevdiğinin olması en güzel şey değil miydi? Ve tabiî ki de en önemlisi oydu. Neyse öyle böyle parti olacağı gün, cumartesi günü geldi çatt.


    Melek hazırlık yapmalı, giyinmeli, süslenmeliydi. Babası o sabahın akşamı içmemişti. Bu bir şans mıydı? Evet Melek’e göre büyük çok büyük bir şanstı.


    Böyle böyle güzel şeyler yaşayarak hayata yeniden başlamak için kazanması gereken (mağlubiyet olmadan her zaman galip gelerek ) bir savaş vardı ve en büyük düşmanı ise imkansızlıktı. Bu durumdan şikayetçi oldu her zaman ama hiç isyan etmedi. Bu niye deyip Allah’a isyan boyutunda bir şeyler söylemiyordu.


    O çok iyiydi. O sadece Allah’a güveniyordu en büyük gayesi iyi bir üniversitede öğretmenlik okumak ve daha sonra Murat’a açılmak ve ciddi bir şeyler yaşamak. Bunları şimdi yapamazdı. Fakat zaman ne gösterir bilinmezdi. Bu böyle gidecek miydi? Kim bilir ne yaşayacaklarını bilemezdi.


    Kader deyip razı gelecekti ve öyle de yapıyordu. Bazen unutsa da gerçeğin bu sahte dünyada olmadığını. Babasının kafası yerindeyken, biraz geç olmuştu ama son gün ondan izin almak zorunda kaldı.
    Daha önce maalesef söyleyememişti. Gündüz işe gittiği için söyleyemedi, gece de malum içtiği içindi. Ve bu şansı değerlendirerek babasına tüm cesaretini toplayarak, bu akşam partinin olacağını söyleyebilmişti Melek. Babası ilk duyunca şaşırdı. Çünkü Melek uzun süredir kendini soyutlamıştı.


    Baba Ömer Bey bu fikrin kızının moralinin düzelteceğini düşündüğü için. ‘’Olur ama kaçta gelirsin’’ Melek utangaç bir o kadar da mutlu bir tavırla:
    - ‘’On iki gibi baba’’ diyerek
    Odadan çıktı. Hazırlanmalıydı artık o kıyafeti giydi sonunda. Saçların örgüleri açılıverdi. Çok güzel olmuştu Melek. Adeta bir peri kızını andırırcasına salınıyordu. Kapının çalışıyla. Aslı onu almaya gelmişti artık ve kardeşlerini öpüp çıkıverdiler Aslı’yla Melek.


    Melek sürekli Murat’ın partiye, söz verdiği gibi, gelip gelmeyeceğini düşünüyordu. Parti olacağı ev olan Pelin’lere varmışlardı. Pelin kapıda karşıladı Aslı’yı. Merhabalaştıktan sonra Pelin Melek’e dönerek:
    -‘’Sana da merhaba hoş geldin tanışalım mı?’’ dedi. Aslı, Melek’in konuşmasına izin bile vermeden ‘’bu benim okuldan arkadaşım Melek’’ diyerek diğer arkadaşlarının yanına gitmişti. Melek yalnız kalmıştı. Bir yandan ortamı süzüyordu.


    Her zaman ki gibi ürkek tavırlarla… Ve aslında ortam çok fenaydı. Oradakilerin tiplerinden bile anlıyordu nasıl bir ortama geldiğini. Umarım pişmanlık duymam diye içinden geçiriyordu. Sanki tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Bir süre daha süzdükten sonra gözü kapıya takıldı. Erkekler bir şeyler fısıldıyordu sanki… Evet farklı bir havası vardı oranın.


    Genç erkekler aralarında birbirlerine bir şeyler veriyorlardı. Tam ona dikkat vermişken o sırada Murat geldi. Kapıdan girişte sanki birini arıyor gibiydi Murat. Sağa sola baktıktan sonra Melek’i gördü ve hemen yanına gelmek için hızlıca yürüdü. Melek yine çok ama çok heyecanlıydı. O güzelliğiyle o heyecandan kızaran yanakları ve ışıl ışıl parlayan gözleriyle Murat’ın gelişini kalbinde hissediyor gibi bakıyordu. Murat büyülenmişti Melek’in güzelliğiyle.
    -‘’ İyi akşamlar Melek. Çok güzelsin bu akşam, her zaman güzeldin ama bu akşam farklı olmuşsun’’ diyerek ona iltifatlarını sundu. Melek:
    -‘’Teşekkür ederim geldiğine sevindim’’ diyerek gülümsedi. Murat:
    -‘’ Yaa öyle mi bu kadar önemli miydi benim gelmem.?’’ Melek cevap bile verememişti gülümsemekle yetinmişti. Murat’ın aklından ona hemen şimdi açılmak geçiyordu. Dış görünüşü, güzelliğine güzellik katması ona güç vermişti sanki. Ertelememeliyim diye geçiriyordu içinden Murat içinde o kadar derindeydi aslında Melek, böyle anları bekliyor gibiydi.

    Düşlerde rüyalarda, seviyordu ve ona söyleyemiyordu. Karşılık bulamayacağından korkuyordu. Melek’ in kendine karşı bir şeyler beslediğini düşünüyordu ama emin değildi işte. Murat böyle düşünürken, Melek Murat’ın yanına gelmesiyle önceki tedirginliğinden kurtulmuştu. Gençler deliler gibi eğleniyorlardı bu arada, gece hızla başlamıştı. Aslı Melek ile Murat’ı izliyordu onların yan yana olmasına bile dayanamıyordu Melek’i kıskanıyordu. Bunu bile kabullenemiyordu aslında. Aslı’nın diğer arkadaşları çok uçuktu Aslı onlara uyup içkiye vuruyordu kendini onlarla olduğunda.
    Aslı’nın sakladığı bir şeyler daha vardı. Maalesef uyuşturucu kullanıyordu bundan önce sayısını bile unuttuğu sevgileri sayesinde bu iğrenç illete alışmıştı. Bırakmak için çabalamıyordu. Melek ‘e o kadar düşmanca bakıyordu ki içkinin de etkisiyle onu bir kaşık suda boğmak istiyordu.
    Melek ile Murat gülüşüyor konuşuyordu. Melek açılmıştı artık; utangaçlık gitmişti artık biraz olsun. Aslı kendini yiyordu. Melek’i getirme izni çıkmayacaktı. Ailesi bile Melek’e güvenip Aslı’ya kızlarına güvenmiyorlardı. Bu da zoruna gitmişti ama bir de Murat’ın Melek’e ilgisini fark edince Melek’ten nefret etmeye başladı. Ve ondan bunun hesabını soracaktı, kararlıydı. Melek’in hiçbir şeyden haberi yoktu, en mutlu günüydü sanki.


    Murat Melek’ten bir müddet ayrılıp lavaboya gitmişti. Tam o zamanlar, zaten ortamın ışıklandırması, müzik tam bir bar havasındaydı. Aslı Melek’in yanına gelerek bir şeyler içmesi için ısrar etti. Melek:
    - ‘’Hayır içmeyeceğim’’ dedi. Fakat Aslı daha da bastırdı kırma hadi bir şeyler iç deyince, Melek: ‘’Meyve suyu veya kola o zaman’’ dedi. Aslı hemen almaya gitti içeceği. Kolayı bardağa doldurdu ve o kötü sinsi düşüncesini uygulamaya koydu. Bardağına uyuşturucu hap atmıştı hiç düşünmeden ve Melek’e sunmuştu. Ve Melek her şeyden habersiz kolayı yudumluyordu.


    O andan sonra Melek kendini çok kötü hissettiğini, beyninin uyuştuğunu, uykusunun geldiğini düşündü. O sırada Murat geldi. Melek’in durumunu görünce çok korkmuştu ve bir şeyler yapmalıydı. Murat Aslı’yı gördü ve onu yanına çağırdı. Murat:
    -‘’ Melek’in durumu çok kötü ne oldu böyle’’diye sordu.


    Aslı ise hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi ‘’bilmiyorum yorgun herhalde evdeki durumu malum, kardeşleri falan onu yormuştur’’ diye cevap verdi. Murat onu hemen alıp ordan eve götürmek istiyordu. Aslı engel olmak istedi ama Murat onu dinlemedi hemen Melek’i götürmek için taksi çağırdı.


    Taksi geldi ve binip Melek’in evinin yolunu tuttular. Murat endişeliydi çok korkmuştu. Melek’e bir şeyler söylüyordu hep. Fenalaşmasından tamamen bayılmasından korkuyordu. Yoksa evde bekleyen kardeşlerine, babasına ne diyecekti? Nihayet Melek evine gitmişti.


    Murat babaya görünmeden Melek’i kapıya bıraktı ve gitti. Babası kapıyı açtı ve kızını o halde görüce ne yapacağını bilemedi eli ayağı birbirine dolaşmıştı. Melek odaya geçti kardeşlerinin yanına ve öylece uyudu. Baba merak ediyordu ne olmuştu ki kızına? Melek’ine kimlerin kıyacağını bilmiyordu Ömer Bey.


    Aslı hala öfkeliydi Melek’e;ama bu öfkesini kendi biliyordu sadece. Aradan bir gün geçti ve Aslı tekrar gelmişti Melek’in yanına. Melek aslında sevmemişti o ortamı;ama bir şey diyememişti Aslı’ya. Aslı çantasından hap çıkardı ve Melek’e uzattı. Melek sordu:
    -‘’ O ne Aslı ‘’ diye.
    Aslı başladı hain planına ‘’al Melek çok iyi bir şey insana her şey unutturuyor, çok iyi geliyor’’ diye başladı anlatmaya. Melek öyle temiz öyle saftı ki bilmiyordu Aslı’nın ona zarar verebileceğini. Aldı ve içmeye başladı Melek birkaç defa daha içmeye devam edince her gün içmek istiyor, bulamayınca Aslı’ya yalvarıyordu. Baba görüyordu Melek’in durumunu bir şey yapamıyordu.

    Düzenli bir işi yoktu Ömer Bey’in işleri kötü gidiyordu. Artık çok geç ama farkındaydı yavrularıyla ilgilenemediğinin. Onların o hala gelmesine sebep olanın kendisi olduğunu… Pişmanlığını ne anlatabiliyor, ne de o duygudan kurtulabiliyordu. Nihayet kendini düzeltmeye başlamıştı içki kullanmayı bırakmıştı zor olsa da Melek’iyle ilgilenmeye başlamıştı artık;ama Melek’i bambaşka biri oluvermişti; isyankar, mutsuz, intihara bile kalkışan bunlar hap bulamadığı anlardaydı.



    Aslı emeline ulaşmıştı. Murat ve arkadaşları Melek’in durumunu biliyordu. Murat hem seviyor, hem de ailesinin Melek’i istemeyeceğini biliyordu. Yani artık uzak duruyordu sevdiğinden.

    Melek çok farklı biri olmuştu, yapmadığı yanlış kalmamıştı neredeyse. Ama bu Melek’in mi suçuydu yoksa evladını önemsiz bir eşya gibi bir köşede bırakan baba Ömer Bey’in mi? Tabiî ki babasının suçuydu Doğru düzgün bir baba olup, çocukları ile ilgilenip, onları daha küçücük yaşta yapayalnız bırakmasaydı Melek’ini kaybetmeyecekti belki de.



    Bu gençlere yol gösteren ebeveynler olmazsa onlar kayıp gider bunu fark etmeli artık. Ne olursa olsun onlar yalnız bırakılmamalı, nasıl et ve tırnak birbirinden ayrılmıyorsa çocuklar ve ebeveynler de birbirine bu şekilde kenetlenmeli ve hiçbir zaman çocukları yalnız başına, kendi tozpembe dünyasına bırakmamalıyız. Maalesef gençlerin kayıp gitme sebepleri ebeveynler oluyor.



    Çocuklarımızın arkadaş çevrelerini onlardan daha iyi bilmeli ve o arkadaşlarına çok güveniyorsak çocuğumuzla iletişimde olmasına izin vermeliyiz. Her hata, her suç sadece yapan kişide değildir, bunlara sebep olanlarda suçludur…

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 6:31 am