Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    İNTİKAM KOKAN AŞK

    avatar
    1001060063


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 28/09/10

    İNTİKAM KOKAN AŞK Empty İNTİKAM KOKAN AŞK

    Mesaj  1001060063 Ptsi Ara. 13, 2010 1:55 pm

    İNTİKAM KOKAN AŞK



    1.BÖLÜM



    Juliette kardeşi Jacob’u akşam 11 sularında evinden uğurladı. Kapıdan çıkan Jacob arkadaşlarıyla buluşacaktı. Her zaman ki gibi kardeşi ile birkaç kadeh içmişti. Kardeşiyle vakit geçirmeyi çok severdi. O gece de birlikte çok hoş vakit geçirmişlerdi. Ama yine her zaman ki gibi, geceleri arkadaşlarıyla vakit geçirmeyi severdi. Kapıdan çıktığı ilk an havanın serinliğinden yararlanıp, kafasını toparlamaya çalıştı. Kendine güç vermek için derin derin soludu. Tepeden aşağı sıralanan evlere ve bahçelere bakıp daha sonra ezbere bildiği manzarayı seyretmekten vazgeçip yolun kenarındaki kendisine doğru gelen bir arabayı fark etti. Daha sonra kenara çekilmeye çalıştı. O çekilmeye çalıştıkça araba üzerine doğru geliyordu. Alkolünde verdiği sersemlikten dolayı arabanın farları gözlerini kamaştırıyordu. Üzerine hızla gelen arabadan kaçmak için koşmaya başladı. Arabada onun arkasından …

    Jacob anlayamıyordu.

    - Ne yaptığını sanıyor bu lanet olası adam! diyordu.

    Aslında arabanın içinde adam olup olmadığını bile bilmiyordu. Arabanın hızıyla yarışamayan Jacob kendini bir binanın duvarında sıkıştırılmış olarak buldu. Şimdi hiç bir şey göremiyordu. Arabanın farları gözlerine çok keskin geliyordu. Arabadan inen iki kişi jacob’a doğru yaklaşıyordu. Biri iri yarı, sakallı, uzun saçlı ve yüzünde bıçak yarası olan bir kişiydi. Sisli ve gizemli gözleriyle korkunç bir görüntü saçıyordu. Diğer adama bakamadan ensesine çok hızlı bir darbe yedi. O anda ne olduğunu anlamayan Jacob yolun üstüne uzanıp etrafındaki her şeyin git gide yok olduğunu gördü ve dünya kararmıştı.





    2.BÖLÜM



    Juliette kendi başına devam etti. Fotoğraf albümlerine bakarak eskileri yad ediyordu. Annesi ve babasının yanında olmaması ona hüzün vermiş, ağlamaya başlamıştı. Dışarıdan herkese sert görünse de aslında yalnız kaldığı zaman dış görünüşünün altında yatan duygusallığı ortaya çıkıyordu. Yıllar onu sert durmaya itmişti. Yalnızlığın verdiği sorumluluk ona böyle davranmayı öğretmişti. Kardeşi ile uzun bir zamandan sonra tek başlarına yaşamayı öğrendi. Kendisi bir psikologtu. Etkileyici bir kadındı. Dışarıda her erkeğin sahip olmak istediği bir kadındı. Sarı, uzun dalgalı saçlarıyla, dik duruşuyla ve masmavi keskin bakışlarıyla herkesi büyülüyordu. Kendi dalında önemli bir yere sahipti. O gece Jacob gittikten sonra tek başına içmeye devam etti. Ve fotoğraflara bakarak sızdı.

    Güneşin pencereden parlayan ışıkları odanın içini aydınlatıyordu. Masanın üstünü boş kadeh ve dibine kadar yanmış mum kaplıyordu. Telefonun çalmasıyla irkilenen Juliette koltuktan fırladı. Güneş gözlerini kamaştırıyordu, telefona doğru yöneldi. Arayan dostu Emma ‘ydı.

    -Günaydın Juli. Bugün kahvaltıyı dışarıda yapmaya ne dersin?

    -Günaydın Emma. Tamam yapalım ben birazdan çıkar seni alırım.

    - Tamam tatlım görüşürüz. Byy.

    - Byy.

    Emma Juliette’ye Juli derdi. Çok yakın iki dostlardı. Onlar küçüklükten beri arkadaşlardı. Bu yüzden birbirlerine takma, hoş isimlerle seslenirlerdi. Anne ve babasından kalan anıları vardı Emma’da.

    Juliette telefonu kapatıp hazırlanmaya başladı. Hazırlanıp arabasıyla Emma’yı almaya gitti. Kendine ait kırmızı parlak ferrarisiyle göz kamaştırıyordu. Emma’yı da alıp güzel bir kahvaltı yapıp dertleştiler. Bunu sık sık yaparlardı iki arkadaş. Emma kıvırcık, siyah saçlı, zayıf uzun boylu biriydi. Emma bir sosyologtu. Bu iki arkadaş uzun yıllar hiç ayrılmamış, dostlukları yıllarca sürmüş ve herkes bu dostluğu kıskanmıştı. Bu kahvaltıya ortak olması için kardeşini de aramaya karar vermişti. Telefon uzun uzun çaldı fakat kardeşi cevap vermedi. Bir kez daha denedi ama karşılaştığı durum yine aynıydı. Herhalde kardeşi akşamki toplantıdan sonra uyanamamıştı. Bu kez onu rahat bırakmaya karar verdi. Juliette tedirgin bir şekilde Emma’ya ;

    - “Hala Jacob’tan haber alamıyorum!”

    Ona bu çok garip geliyordu; çünkü kardeşine ulaşmak istediğinde ona ulaşırdı ama bu sefer ulaşamadı.

    Emma’da;

    - “Bırak artık aramayı sanki bilmiyorsun Jacob’u. Arkadaşlarıyla oldu mu her şeyi unutur o. Yine takılmışlardır bir yere.” dedi.

    - “Neyse tamam aradığımı görünce arar beni.” dedi. Ve daha sonra birlikte iş yerlerine döndüler. İş çıkışından sonra eve doğru dönmeye başlayan Juliette telefonuna tekrar baktı. Hiçbir mesaj ve hiçbir arama yoktu. Daha sonra kırmızı ışıkları da geçip evine geldi. Kapıyı açarak içeri girdi ve kendisini koltuğun üzerine attı. Yorgun bir gündü onun için. Sehpanın üzerindeki kumandaya uzanıyordu ki bir yazılı kağıtla karşılaştı. Kağıdın üzerinde “Kardeşinin nerede olduğunu merak etmiyor musun? Eğer merak ediyorsan kardeşinin hayalinde buluşalım.!” yazıyordu. Juliette kağıtta ne denilmek istendiğini anlamamıştı. Kardeşinin herhangi şakalarından biri olduğunu tahmin etti. Telefonundan Jacob’u aradı ama hala ona ulaşamıyordu. Daha sonra tedirgin olmaya başladı.. Jacob hala ortalıkta yoktu.

    Jacob’un samimi arkadaşı olan Tim’i aramaya karar verdi. Telefonu açan Tim:

    -Alo?

    -Merhaba Tim.

    -Merhaba, Juliette.

    -Jacob’tan haberin var mı? Uzun bir zamandır ona ulaşamıyorum.

    -Hayır yok,dedi Tim.

    -En son sizinle buluşacağını söyleyip evden ayrıldı. Bir daha da haber alamadım.

    -Hayır! Biz dün onu bekledik ama gelmedi. Biz de sinemaya gittik. Biz seninle birlikte olduğunu düşünüyorduk. Nasıl yani şimdi Jacob yok mu?

    -Hayır! Ona bir türlü ulaşamıyorum. Sen diğer arkadaşlarına da sorar mısın? Belki onlarla birliktedir.

    - Peki, tamam. Ben bir arayım arkadaşları sonra size haber veririm.

    -Tamam, Tim dedi ve telefonu kapattı.

    Merakla Tim’in aramasını bekledi. Birkaç dakika sonra Tim aradı. Heyecanla telefonu açtı.

    -Ulaşabildin mi Tim?

    -Hayır, hiçbir haber yok. Arkadaşlar da görmemiş hiç Jacob’u.

    -Nerede bu çocuk, peki? dedi Juliette. Daha sonra sehpanın üzerindeki kağıttan bahsetti Tim’e. Tim de şüphelenmeye başladı.

    -Bence polise haber verelim ama önce sen sakin ol buluruz Jacob’u önemli bir şey yoktur. Belki yalnız kalmak istemiştir, dedi.

    -Peki tamam görüşürüz, deyip telefonu kapattı Juliette.

    Bu konuşmadan sonra daha da tedirgin olan Juliette Emma’yı aramaya karar verdi. Olup biteni Emma’ya anlattı ve Emma’da hemen Juliette’nin yanına geldi. Emma’ya en baştan neler olup bittiğini anlattı. Kağıdı gösterdi. Emma ona sakin olması gerektiğini, bu gece de bekleyelim eğer hala ortada yoksa o zaman bir şeyler yaparız dedi. O gece de Emma’da Juliette’yi yalnız bırakmayıp yanında kaldı.

    Sabah uyanan Juliette ilk iş olarak telefonuna baktı. Hala hiçbir arama, mesaj yoktu. Tekrar Jacob’u aradı fakat ulaşamıyordu hala. Hızla yatağından fırlayıp Emma’nın yanına gitti. Koltukta uyuyan Emma’yı hızlı bir şekilde uyandırdı.

    -Yok hala ortada yok Emma ne yapacağız?

    -Tamam canım önce bir sakin ol.

    -Aradım hala cevap yok.

    -Tamam sakin olalım, ne yapmamız gerektiğini sakin kafayla düşünelim, dedi. Juliette benim bu konularda çok iyi bildiğim bir dedektif var. Jensen Dimetri adında bir dedektif. Geçen günlerde arkadaşımın da başına böyle bir üzücü olay gelmişti. Bu olayı Jensen çok iyi aydınlatmıştı. İstersen ona ulaşalım. Eminim bu konuda bize yardımcı olacaktır. Telefon numarasını bilmiyorum ama e-mail gönderebiliriz.

    -Peki tamam hemen yazalım gönderelim e-maili çabuk Emma.

    -Tamam canım..





    3.BÖLÜM



    Zor, karmaşık bir olayı daha çözdükten sonra evinde dinlenmeye koyulan Jensen kahvesine iki küp şeker attı. Büyük bir keyifle kahvesini yudumlarken aynı zamanda bilgisayarda ona gelen mesajları okuyordu. Jensen Dimetri bugüne kadar bütün olayları başarıyla çözmüş, her şeyi aydınlığa kavuşturmuştu. Bir olaya karıştığı zaman o olayı çözüme kavuşturmadan işini bırakmazdı. Uzun boylu, esmer, kahverengi gözlü, kilosu yerinde olan biriydi. Yüz hatları oldukça uyumluydu. Evinde yalnız yaşıyordu. Sürekli işiyle ilgilenir aynı zamanda arkadaşlarını hiç yalnız bırakmazdı, arkadaşları tarafından çok seviliyordu. Her hafta sonu birlikte arkadaşlarıyla buluşurdu. En çok birlikte yapmaktan hoşlandıkları şey bowling oynamaktı. Yine bir pazar günü arkadaşı Edward aramış, birlikte dışarı çıkmışlardı. Edward onun dedektifliğinden dolayı onunla dalga geçerdi, o gün de öyle olmuştu. Çünkü Jensen insanlara bakıp kimin ne yaptığını izleyip insanların gözlerinin içine bakıp garip ama ona göre böyle bir şeyin olduğunu tahmin eden analizler yapardı. Karşıdan gelen bir adamın garip davranması etrafa bakarken tedirgin olması onda şüphe uyandırıyordu. Bazen bunlar asılsız iddialar olabilirdi ama o gün yine böyle tuhaf bir olay oldu. Karşıdan gelen bir adamın garip davranışları Jensen’in ilgisini çekti. Onda dedektiflik duygularını kabarttı, adam sağına soluna bakıp duruyordu. Bu arada Edward Jensen’e akşam birlikte kulübe gidelim mi? diye soruyordu. Jensen onu duymuyordu bile. Çünkü o karşısındaki adama odaklanmıştı, bunu yaparken de adamın terlediğini görebiliyordu. Adamda tuhaf bir şeyler olduğunu sezmişti. Caddede yürüyorlardı. Oldukça kalabalıktı etraf. Havada oldukça iyiydi. İnsanlar bu güneşli, bir pazar gününü dışarıda geçirmeyi tercih etmişti. Aniden etrafta çığlık sesleri duyulmaya başladı.Edward Edward:

    -Neler oluyor Jensen !

    Caddenin kenarındaki bankadan insanlar koşuşturarak dışarı fırlıyordu. Jensen’in izlediği adam bankanın içine girmiş bankayı soymaya çalışıyordu. Hemen o arada güvenlik sayesinde adam zararsız hale getirildi.

    Jensen:

    -Biliyordum bu adam da tuhaf bir şeyler sezmiştim !

    -Nasıl yani?

    -Uzun bir süre adamı izledim hareketleri ele veriyordu adamı tuhaf davranıyordu yani. Bir şeyler yapacağını sezmiştim.
    -Yine dedektifliğin tuttu Jensen.
    O gün öyle geçmişti. Yani Edward’ın Jensen’le dalga geçmesiyle. Yine böyle günlerden pazardı. Jensen mesajları okurken yeni bir mesaj geldiğini gördü. Mesaj Juliette adında birinden gelmişti. Mesajın içeriği şöyleydi:

    “Bay Jensen Dimetri yardımınıza ihtiyacım var. Size bir arkadaşım vasıtasıyla ulaştım. Arkadaşım böyle kayıp olaylarında uzman biri olduğunuzu söyledi ve bende hemen size ulaşmak istedim. Size gerçekten ihtiyacım var. Lütfen bana bu e-mailden ulaşınız. Çok acil bir durum. Şimdiden ilginize teşekkür ederim Bay Jensen Dimetri!”

    Yine yorgun bir görev onu bekliyordu galiba bu yüzden biraz mutsuzdu. Çünkü daha doğru dürüst dinlenememişti bile. Sonra meraklanarak e-maile cevap vermeye karar verdi. Çünkü böyle olaylardan büyük bir zevk alıyordu. Ve Juliette ye e-mail yazdı..





    4.BÖLÜM



    Etrafındaki her şey bulanıktı.Net bir şey göremiyordu.Sadece ensesinde kötü bir ağrı hissediyordu. Etrafında olup biteni anlamaya çalıştı. Karanlık küçük bir odanın içindeydi. Sol tarafında masa ve iki tane sandalye vardı, pek bir şey yoktu odanın içinde. Tek küçük bir penceresi vardı odanın. Pencereden az bir ışık yansıyordu içeriye.Loş bir odaydı. Buraya nasıl geldiğini hatırlamaya çalıştı. Burayı hiç tanımıyordu. Düşünmeye çalıştı.Yavaş yavaş hatırlıyordu en son bir arabadan inen iki adam vardı ve üzerine doğru gelmişlerdi. Ardından büyük bir acı hissetmişti ve daha sonrasını hatırlamıyordu.Ayağa kalkmak istedi ama bunu yapamadı. Çünkü elleri ve ayakları bağlanmış bir şekilde yerde yattığını anladı .Bağırmaya başladı:

    -Heyy!!

    -Nerdeyim ben, kimse yok mu?

    -Niye getirdiniz beni buraya?

    -Heyy!

    Jacob’un aklına hemen kardeşi Juliette geldi. O nerdeydi, onun durumu nasıldı. Kardeşine çok düşkündü. Juliette içinde Jacob çok değerliydi. Birbirlerine çok bağlıydılar. Anne babalarının ölmesi onları birbirine daha da yakınlaştırmıştı. Jacob Juliette’den iki yaş küçüktü. Jacob Juliette’nin tam tersi esmer, siyah gözlü, uzun boylu, sportif yapılı biriydi. Kızlar ondan çok hoşlanırdı çünkü sempatik ve yakışıklıydı.

    Anne ve babasının ölümünü kolay atlatamamışlardı. Çünkü onların ölümü normal bir ölüm değildi. Hiçbir sebep yokken aniden evlerine giren silahlı biri tarafından işkenceli bir şekilde öldürülmüştü. Kimse neden öldürüldüklerini bilmiyordu. O anda Juliette ve Jacob yurt dışına birlikte tatile çıkmışlardı. Daha sonra acı haberi duyduklarında geri dönmüşlerdi. Beş ay boyunca katil arandı ama hiçbir ize rastlanmamıştı. Beş ay sonra kimin öldürüldüğü bulundu ama adam ölü bulunmuştu. Böylece olay kapanmıştı. Artık hayatlarına tek başlarına devam etmeyi öğreneceklerdi.

    Uzun bir süre yerde yatan Jacob yerde ona doğru gelen fareyi gördü. Fare ayağını kemirmeye başlamıştı .

    Bir bu eksikti.

    -Çekil başımdan lanet olası hayvan!

    Ayağıyla fareyi ileri itmeye başladı. Daha sonra fare kapının alt deliğinden dışarı çıktı.

    Jacob fareden kurtulduğunda buradan nasıl kaçabilirim planları yapıyordu. Ne yapabilirdi. Buradan nasıl çıkabilirdi. Etrafına bakınmaya başladı. Kaçacak yer yoktu sadece ufacık bir pencere vardı yukarda. Pencereye bakıp belki sesimi duyarlar diye bağırmaya başladı.

    -Orda kimse yok mu?? İmdaaattttt!

    Etrafta sadece sessizlik vardı bir kere daha bağırdı. Daha sonra kapının kilidi oynadı ve kapı açılmıştı. İçeriye iki adam girdi birini hemen tanıdı. Bu arabadan inen adamın biriydi, diğeri ondan biraz daha kısa boylu, kirli sakallı, şişman, sarışın biriydi. Jacob’a bakıp :

    -Demek uyandınız Bay Jacob Lambert!

    -Siz kimsiniz? Niye beni buraya getirdiniz? Ben niye buradayım?

    -Çok soru soruyorsun. Çeneni kapasan iyi olur Bay Jacob.

    -Adımı nerden biliyorsunuz siz kimsiniz.

    -Bu seni ilgilendirmez şimdi kapa çeneni ve beni dinle.

    -Şimdi seninle bir oyun oynayacağız. Bakalım sevgili kardeşin Juliette seni ne kadar seviyor?

    -O nerde? Ona ne yaptınız? Pislik herifler?

    -Ona bir şey yapmadık eğer bir şey olmasını istemiyorsan çeneni kapayıp bizim dediklerimizi yap.







    5.BÖLÜM



    Juliette heyecanla mesajı gönderdikten sonra beklemeye başladı. Emma’ya ne zaman bize cevap verir diyordu. Bir yandan da ben polisli arayacağım dedi. Emma da gerek yok Bay Jensen bize yardımcı olur, bu konularda uzmandır göreceksin bak diyordu. Bunun üzerine polisleri aramaktan vazgeçti. Jensen’den haber bekliyordu. Zaman geçtikçe cevap gelmiyordu. İyice korkmaya başladı. Zaman geçiyordu ve hala cevap yoktu. Jacob için daha da korkmaya başladı, zaman aleyhine işliyordu. Böylece saatler geçti. Sabah olmuştu. Juliette erkenden kalkıp mesaja cevap gelmiş mi diye e-mailine baktı. Hala cevap yoktu. Bunun üzerine Juliette Emma’nın yanına gidip onu kaldırarak hala cevap yok. Bay Jensen bize yardımcı olmayacak. Ben polisi arayacağım dedi. Bu arada e-mail adresi açıktı. Juliette telefonu eline alıp tam ararken bir e-mail geldi. Juliette merakla e-maili açtı. E-mail Bay Jensen’dendi. Mesajda şöyle yazıyordu.

    “E-mailinizi aldım Bayan Juliette. Size seve seve yardım etmek isterim. Bana bu numaradan ulaşabilirsiniz. 0506…”

    Bunun üzerine Juliette hemen Bay Jensen’i büyük bir umutla aradı. Ama Jensen telefonu açmadı. Emma galiba duymadı daha erken saat sabahın 7 si diyordu. Biraz bekle dedi. Juliette mecbur beklemeye başladı. Bu arada Emma kahvaltı hazırlayıp Juliette’ye bir şeyler yemesini söyledi. Ama Juliette aç olmadığını bir şey yemek istemediğini söyledi. Emma’da ısrarla bir şeyler yemesi gerektiğini yoksa iyi düşünemeyeceğini söyledi. Juliette’de Jacob’u bulmak için Emma’nın dediğini yaptı. Kahvaltılarını yaptıktan sonra Juliette bir daha aradı. Bu sefer telefonu Bay Jensen açtı.

    - Alo? Bay Jensen..

    - Alo? Kimsiniz?

    - Ben Juliette. Size iki gün önce e-mail göndermiştim. Yardımınıza ihtiyacım var. Kardeşimden üç gündür haber alamıyorum çok korkuyorum. Bir arkadaşım sizin bu konularda uzman olduğunuzu söyledi. Bende hemen size ulaşmak için telefonunuzu bulamadım bu yüzden e-mail gönderdim. Şimdi benim bu olayımla ilgilenecek misiniz? Bana yardımcı olacak mısınız?

    - Evet Bayan Juliette. Hemen sizinle görüşmemiz gerek. Olayı bana en başından anlatmak için.

    - Tabi Bay Jensen. Size ev adresimi vereyim. …………….. sizi bekliyor olacağım.

    - Tamam Bayan Juliette. 2 saat sonra orda olurum.

    - Teşekkürler Bay Jensen. Görüşmek üzere, deyip telefonu kapattı.

    Heyecanla Bay Jensen’i beklemeye başladı. Emma da Juliette ye kahve yapmış onu getirmişti. Juliette biraz da olsa rahatlamıştı. Çünkü sebebi belli olmayan bir nedenle Jensen’e güveniyordu. Normalde tanımadığı kimselere güvenmeyen biriydi Juliette. Bu rahatlıkla Emma’nın getirdiği kahveyi içmeye başladı.

    Jensen de telefonu kapattıktan sonra hazırlanmaya başladı. Gerekli eşyalarını aldıktan sonra evden ayrıldı. Juliette’nin evine doğru yol aldı..Yolda giderken kendini nasıl bir olayın beklediğini düşünmeye başladı. Kafasında o kadar çok şeyler planladı ki… Her olay öncesinde bu durumda olurdu Jensen.

    Jensen dedektif olmaya 10 yaşında karar vermişti. Çevresinde korkunç bir olay olmuştu. Bunu çözmeye gelen dedektif ona çok ilginç gelmişti. O dedektifi incelemeye başlamıştı. Dedektifin hal ve hareketleri, olayı çözüş yöntemleri onda çok ilgi ve merak uyandırmıştı. İşte o zaman dedektif olmaya karar verdi. Dedektifliğin ona göre bir meslek olduğunu düşünüyordu. Çünkü böyle olaylara çok merak duyardı. O günden itibaren çok çalıştı. Durmadan gece gündüz çalışmaya koyuldu. Zamanla ünlü başarılı her olayı çözüme kavuşturan bir dedektif olmayı başardı.

    Jensen sonunda eve ulaşmış, arabasını park etmek için etrafına bakındı. Uygun bir yer bulunca oraya park etti. Adresteki ev oldukça gösterişli, villa tarzında ama villa olmayan bir evdi. daha önce böyle bir eve hiç rastlamamıştı. Etrafına bakındıktan sonra zili çalmak için kapıya yöneldi ve zili çaldı. Juliette hızla kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında karşısında hiç tanımağını biri vardı. Tedirgin bir şekilde:

    - Bay Jensen?

    - Evet ben Jensen Dimetri.

    - Hoş geldiniz. Ben Juliette Lambert. Buyurun içeri girin.

    Jensen içeri girmişti. Etrafına bakındı. Kendi kendine tam bir genç evi dedi. Mutfaktan içeri giren Emma Jensen’i görünce ;

    - Bay Jensen ben Emma Gleasias. Hoşgeldiniz .

    - Hoşbulduk Bayan Emma.



    Daha sonra üçü birlikte oturup konuşmaya başladı. Jensen öncelikle Juliette’den olayı en baştan anlatmasını istedi. Ve Juliette anlatmaya başladı. Daha sonra ona yazılmış olan mektubu gösterdi. Mektubu inceleyen Jensen mektubu anlamaya çalıştı. Yazıda neler denilmek istendiğini anlayamamıştı. hayalinde buluşalım demek ne demekti? Juliette’ye bu size bir şey anımsatıyor mu ? diye sordu. Sonradan fark etti. Aslında bu mektupta bir adres belirtiliyordu. Juliette’ye jacob’un bir hayalinin olup olmadığını sordu. Juliette’te de “nasıl yani? Bir adres mi belirtiliyor burada.” dedi. Aslında Jacob öyle bir hayalperest bir insan değildi. Sadece çok uzun bir zaman sonra çocuk sahibi olduğunda hep birlikte ormanlık alanda bir kulübede yaşamaktı. Daha sonra bunu Jensen’e söyledi. Jensen’de evet demek istediğim buydu. Adreste ormanlık alanı olan bir kulübeyi tarif ediyordu. Nasıl yani? Şimdi Jacob böyle bir yerde miydi? Peki nerde? Bunu nasıl anlayacağız. Hangi orman hangi kulübe bunu nasıl öğreneceğiz? diye sorular sordu Jensen’e.

    Bu arada açık olan bilgisayardan bir mesaj sesi geldi. Juliette’te merakla gelen mesaja baktı. Mesajda şöyle yazıyordu.

    “ Kardeşini hala merak etmiyor musun? Sende kardeşinle ilgili hiçbir çaba göremiyorum. Artık buluşsak iyi olur. Kardeşine ulaşmak istiyorsan dediklerimi yap ve aşağıdaki adrese gel.”

    E-mailin altında açık bir adres bulunuyordu. Juliette bu mesajı okuduğunda kısa bir şok geçirmişti çok korkuyordu. Kardeşine ulaşamamak korkusu uyanmaya başladı. Hemen Jensen’e bu ne anlama geliyor dedi. Sonra hep birlikte birbirlerine baktılar. Jensen bu yeri biliyordu. Ama adres öyle bir yerde idi ki kimse buraya uğramazdı. Emma ve Juliette ise bu yeri bilmiyordu. Şimdi Jensen bir plan yapmaya başladı. Ne yapması gerektiğini Juliette ve Emma’ya anlatmaya başladı. Kardeşinizi orda saklıyor olabilirler oraya gitmeliyim, dedi. Juliette’te gitmeliyiz hemen, dedi. Hayır Juliette bu sizin için tehlikeli olabilir o yüzden sadece ben gitmeliyim. Hayır Bay Jensen Dimetri! Kaçırılan benim kardeşim bu yüzden bende sizinle oraya geleceğim. İtiraz istemiyorum. Juliette’ye bakan Jensen onun ne kadar kararlı olduğunu anladı. Peki tamam yalnız benim dediklerimi aynen yapacaksınız. Onun dışında bir atakta bulunmayacaksınız. Çünkü bu cidden sizin için tehlikeli olabilir. Juliette bu şartı kabul ederek Jensen’nin planını uygulamaya karar verdi. Yola çıkmak için hazırlandılar. Emma’da önemli bir şey olursa bana haber verin mutlaka , ben evde bekliyorum, dedi. Tamam canım, sen evde bekle bir şey olursa sende bize haber ver, deyip birbirlerine şans diledikten sonra sarıldılar. Juliette son kez Emma’ya bakıp arabaya binip adrese doğru yol aldılar.

    Yola çıktıklarında Jensen Juliette’ye 5 6 saatlik bir yere gidiyoruz, dedi. Şehirden yavaş yavaş çıkmaya başladılar. Yolda Jensen Juliette’ye nasıl davranması gerektiğini anlatmaya başlamıştı. Juliette’te tamam diyordu sürekli her dediğine Jensen’in. Jensen Jacob hakkında bilgiler alıyordu Juliette’den. Hava gittikçe kararmaya başlamıştı. Ormana doğru yaklaşıyorlardı. Etrafta hiçbir araba, ışık, bir yaşam belirtisi yoktu. Juliette bunları gördükçe içten içe korkmaya başladı. Ama Jensen’e belli etmemeye çalışıyordu. Hayatında böyle bir yere bu saatlerde hiç gelmemişti. Jensen son bir saatimiz kaldı dedi ve ormana girmişlerdi. Jensen böyle durumlara alışıktı. Sonuçta o böyle bir işle uğraşıyordu. Peki ya Juliette ? O hiç böyle bir durumla karşılaşmış mıydı? Hayır! Karşılaşmamıştı. Ormana girmek çok ürkütücü geliyordu ona. Etraf daha da kararmıştı. Etraftan tuhaf tuhaf sesler geliyordu. Juliette artık tam anlamıyla korkuyordu. Kardeşi canından çok sevdiği Jacob burada ürkütücü bu yerde bir kulübe de miydi gerçekten. Acaba ona bir şey yapmışlar mıydı? Jacob yaşıyor muydu , Juliette’nin aklından sürekli bunlar geçiyordu. Jensen’e daha gelmedik mi? diyordu. Burası nasıl bir yer böyle kardeşim burada nasıl olabilir bir şey yapmışlar mıdır kardeşime diyordu. Jensen de Juliette’nin korktuğunun anladı ve onu sakinleştirmeye çalıştı. Ona korkmaması gerektiğini kardeşine bir olmaz merak etme diyordu. Juliette buna inanmak istiyordu. Ormanın içine giriyorlardı. Yol iyice ıssızlaşıyor daha korkutucu ürkütücü geliyordu. Kardeşinin böyle bir yerde olmasına şaşıyordu. Nasıl bir insanlardı, bu adamlar neden kardeşini kaçırmışlardı ne yapmıştı Juliette bu insanlara, bu sorulara bir anlama bir cevap bulamıyordu. Yol gittikçe uzuyor gibi geliyordu Juliette’ye sanki günlerdir yoldaydı .

    Jensen’in az kaldı geldik demesiyle hayalinde düşünmekten , sorulara cevap bulamamaktan çıldırmak üzereyken bir anda irkildi Juliette. Etrafına bakındı bir kez daha.. Etraf artık zifiri karanlık olmuş sadece arabanın farlarının ışığı vardı etraf ağaçlarla kaplı kocaman çınar ağaçlarıyla… Ağaçlardan sesler gelmeye başlamıştı sanki yoksa Juliette kendi kendine mi o sesleri duyuyordu. Bunu Jensen’e soramazdı eğer sorsa Jensen kendisi hakkında korkak biri olduğunu düşünecek, keşke getirmeseydim, bunu sana söylemiştim, gelmemeliydin, buralar sana göre değil diyecekti. Bunu demesini istemediğinden ona bir şey belli etmedi.

    Bu arada Jensen’e baktı. Çok ciddi görünüyordu. Düşünceliydi. Başka bir yerde başka durumda karşılaşsa ondan etkilenebilirdi. Karizmatik biriydi. Bakışlarındaki ifade avına saldırmak üzere olan bir avcı gibiydi.

    Artık yavaş yavaş yaklaşıyorlardı. İleride bir kulübe vardı. Eskimeye yüz tutmuş tahta yapılı bir kulübe. Jensen:

    Çok fazla ileri gitmeyelim bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Bu yüzden arabayı bu ormanın içine park edelim. Ve burada bekleyim. İçeride neler olduğunu izleyelim. Eğer bir şey göremezsek kulübeye girmeye çalışalım.

    -Ne diyorsunuz siz. Kardeşim içeride olabilir ve ne halde olduğunu bile bilmiyorum. Siz hala beklememizi mi söylüyorsunuz.

    -Beni dinleyeceğinizi söylemiştiniz. Sizin gelmenize izin vermeyecektim. Çünkü bakıyorum da hiç beni dinlemiyorsunuz.

    -Peki tamam. Zor bir durum lütfen beni anlayın.

    -Tamam. Sorun değil şimdi bekleyelim.

    Beklemeye başladılar. Juliette bekledikçe kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Artık kulübeye girelim dedi Jensen’e. Jensen biraz daha bekleyelim, dedi. Kulübede ses seda yoktu. Kulübede bir yaşam belirtisi görülmüyordu. İyice tedirgin oldu Juliette. Kulübeden kimse dışarıya çıkmıyordu. Bunun üzerine Jensen içeri girmeye karar verdi. Juliette’ye sen burada kal, ben içeri giriyorum dedi ama Juliette hayır, bende geliyorum. Kesinlikle itiraz istemiyorum deyince Jensen tamam, dedi ve ikisi de arabadan indiler. Jensen etrafına bakarak kulübeye doğru ilerliyordu. Kulübenin yaklaştıkça içinde ne bir ses, ne insan izi yaşantısı, ışık yoktu. Jensen kapıya doğru ilerledi ve kapıyı açtı. İçerisi zifiri karanlıktı. Jensen içeri girdiğinde el lambasıyla ışığı açmak için ilerledi. Ve ışığı açtığında gördüğüne inanamadı. Juliette ise ışık açıldığında olduğu yerde kalakaldı. Gördüğü karşısında midesi bulandı o anda kusma ihtiyacı duydu. Jensen ise etrafa dikkatlice bakmaya başladı.

    Etraf sanki kan gölüne dönmüştü. Her tarafta duvarda yerde kanlar vardı. Jensen ve Juliette birbirlerine baktılar. Juliette’nin kendisini nasıl hissettiğini sordu. Juliette iyiyim sorun yok dedi. Bunun üzerine Jensen etrafını daha iyi incelemeye başladı. Bütün her yeri en ayrıntısına kadar inceliyordu. Gördüğü şeyler karşısında şoke oluyordu. Juliette ise kardeşinin burada olup olmağını düşünmeye başladı. Etrafta kardeşinden iz var mı diye baktı. Çünkü odanın bütün yeri cesetle doluydu. O kadar çok ceset vardı ki.. ve cesetler vahşice bir şekildeydi. Nasıl bir insanlardı bunu yapan diyordu kendi kendine hayatında böyle bir şey görmemişti. Kafasını kopan , bütün iç organlarını çıkan, kolları bacakları kesilen insan cesetleri.. Bu cesetleri gördükçe korkmaya başladı. Kardeşinin burada bu cesetlerin arasında olma ihtimaline dayanamazdı. Sessizce ağlıyordu. Jensen ona sakin olması gerektiğini söyledi. Jensen cesetleri tek tek incelemeye başladı. Her birinden tek tek izler bulmaya çalışıyordu. Juliette ise yüzleri kanla kaplı cesetleri inceliyordu, kardeşinin de bunların arasında olup olmadığına bakıyordu ve sonunda kardeşinin burada olmağını anladı. Evet bu cesetlerden hiç biri kardeşine ait değildi. O anda o kadar çok rahatlamıştı ki bu rahatlığı; yerde bir cesedin yanında gördüğü kolye ile yıkıldı. Bu kolye kardeşi Jacob’un kolyesine çok benziyordu. Onu yerden aldı incelemeye başladı. Evet bu kesinlikle Jacob’un kolyesiydi. O anda gözünün karardığını hissetti

    Gözünü açtığında arabanın içindeydi. Bana ne oldu? diyerek yattığı yerden doğruldu. Jensen ,

    - İyi misin Bayan Juliette ?

    - Bana ne oldu? Kolye kolye nerede?

    - Yerden bir kolye aldınız. Sonrasında bayıldınız. Ne oldu Juliette? O kolye de neydi? Kimindi o kolye?

    - O o kolye kardeşimin kolyesi Bay Jensen. Annemizden bize tek anıydı o kolye. Ve kolye orda yerdeydi. Nasıl oluyor bu anlamıyorum. Jacob nerede? Onu buraya mı getirdiler. Ona yoksa zarar verdiler. Buna dayanamam Jensen diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

    - Sakin ol Juliette buradaki cesetlerden hiç biri Jacob’a ait değil. Evet bunu buraya getirmişler. Ama demek ki onu öldürmemişler hala yaşıyor olabilir. Onu öldürmek isteseler burada bunu yapabilirlerdi. İçeriyi gördünüz. O yüzden ona zarar vermediler. Bu size Jacob’tan bir iz olabilir. Jacob onu bilerek burada bırakmıştır. Burada olduğunu belirtmek için.

    Bu konuşmalardan sonra Juliette biraz da olsa rahatlamıştı. Bunun üzerine

    Jensen ona içeride etrafı incelerken bir kağıt bulduğunu söyledi. Kağıtta kardeşiyle ilgili bir şeyler yazdığını söyledi. Bunun üzerine Juliette heyecanlanmıştı acaba ne yazıyor? Diye düşündü. Hemen kağıtta ne yazdığını sordu.

    Kağıtta şu yazıyordu.

    “ Kardeşini çok mu merak ediyorsun? Kardeşin ne halde olduğunu merak ediyor musun? Kardeşin şuan sonu olmayan bir yola gidiyor.”

    Kağıdı okuyan Juliette ağlamaya başladı. Artık korkuyordu kardeşinin hayatından endişe ediyordu. Jensen ise kulübeye girmiş ortalığı tekrar incelemeye koyulmuştu. Bir iz bulmalıydı. Masanın üstünde birkaç ada fotoğraflar buldu. Acaba ne fotoğraflaydı diye düşündü. İyice düşünmeye başladı. Fotoğraflara bir anlam veremiyordu. Daha da kulübeyi incelemeye başladı. Cesetlerin olduğu yerlerde birkaç tane daha aynı adayla ilgili fotoğraflara rastladı. Demek ki adamlar adayla ilgili bir plan yapıyorlardı acaba ne olabilirdi. Bunun üzerine düşünmesi gerekti. Bunun için eve gitmeliydi Juliette’ye hadi gidiyoruz, burada yapacağımız bir şey kalmadı dedikten sonra arabaya yöneldi. Juliette Jensen’e güvenmekten başka yapacak bir şeyi yoktu mecburen arabaya bindi. Birlikte eve doğru yol aldılar.





    6. BÖLÜM



    Kendi aralarında ne yapacaklarını düşünmeye başladılar. Burada yapamazlardı başka bir yere gitmeleri gerekti. Düşünmeye başladılar. Nereye gidebilirdi. Aralarında konuşamaya başladılar. Daha sonra iri yarı olan kulübeden çıkıp arabaya binerek şehre indi. Bir şeyler yapmaya karar verdi. Diğeri ise Jacob’un başında bekliyordu. Ve masadan bir kağıt alıp birkaç cümlelik bir şeyler karaladı. Fakat bundan diğerinin haberi olmayacaktı. Kendine göre bir maceraya atılmak istiyordu. Aradan iki üç saat geçti. İri yarı olan kulübeye geldi. Diğerine bir şeyler söyledikten sonra fotoğraf gösterdi. Buraya gideceğiz dedi.

    Jacob’u bulunduğu odadan çıkarıp diğer odaya aldı. Jacob etrafı iyice incelemeye başladı. Her tarafta kan izleri vardı. Yerde cesetler vardı. Jacob’ta içten içe korkmaya başladı. Diğer odaya geçtiğinde bağırmaya başladı.

    -Bana ne yapacaksınız ? Beni neden buraya getirdiniz? Ben ne yaptım size? Bana bir cevap verin lanet olası adamlar!

    -Kes Bay Jacob Lambert. Kapa çeneni. Birazdan buradan gidiyoruz, soru sorma.

    Dedikten sonra dışarı çıktı. Yanındakiyle konuşmaya başladı. Ne yapacağız nereye gideceğiz adaya mı dedi. Diğer kişi ise evet buraya gideceğiz diyerek fotoğrafları gösterdi. Hadi bir gidiyoruz. Hazırlanmaya başla, dedi.

    Odaya girip Jabob’un ellerini, ayaklarını, gözünü, ağzını bağladıktan sonra kulübeden çıkarıp arabaya bindirdi. İçeriden bir kişi bu fotoğrafları ne yapacaz? dedi. Diğer kişi bırak kalsın burada. Buraya kimse gelmez bırak gitsin, diyerek dışarı çıktı ve arabaya binip adaya doğru yol aldılar.

    Arabayı deniz yoluna doğru sürdü. Önceden ayarlanan tekneyle adaya gideceklerdi. Beş saat süren yol sonunda tekneye ulaşmışlardı. Jacob’u arabadan indirip tekneye götürdüler. Kendileri de arabadan kurtulmak için bir yol bulmaya karar verdiler. Teknedeki adamla anlaşıp arabadan kurtuldular. Tekne dışında iki adam ada da ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Akşam yola çıkacaklardı. Sabaha da ada da olurlardı planlarına göre. Hava yavaş yavaş kararmaya başladı.

    Akşam saat 7 olunca iri yarı olan adam hadi hazırlan gidiyoruz, dedi. Tekne yavaş yavaş çalıştırdılar. Tekne hareket etmeye başlayınca Jacob ne olduğunu anlayamadı. Sallanıyordu. Nereye gidiyorum ben diyordu içinden. Artık tekne hareket ediyordu. yavaş yavaş gözden kaybolmaya başladı. Artık tekne tamamen gözden kaybolmuştu. Jacob Juliette den tamamen uzaklaşmıştı…





    7.BÖLÜM



    Jensen ve Juliette eve gelmişlerdi. Emma onları kapıda karşıladı. Neler oldu bana anlatın , meraktan öldüm burada, dedi. jensen juliette ye ben şimdi gidiyorum. Yarın sabah erkenden geleceğim dedi. ve arabasına binip gitti.

    Emma ve Juliette içeriye girdiler. Emma meraktan ölüyorum neler oldu, dedi. Juliette hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Emma daha da endişeli ve tedirgin oldu. Neler oluyor anlatır mısın, dedi. Juliette kolyeyi göstermişti. Emma kolyenin Jacob’a ait olduğunu bildiğinden daha da meraklandı. Ve anlatması için artık Juliette bağırdı :

    -Neler oldu anlatır mısın, kes şu ağlamayı , dedi.

    Juliette ağlamayı az da olsa bırakıp anlatmaya başladı. İşte kulübeye gittik, orayı görsen ne kadar kötü bir yer, her taraf kan gölüne dönmüş sanki her yerde cesetler var. Ve o cesetlerin her yeri kanla kaplı. Ölüm şekillerini görsen oradan kusarak bayılarak çıkarsın. Tam bende böyle bir durumdayken yere bakıyordum. Bir baktım ki yerde Jacob’un kolyesini buldum. O an o kadar çok kötü oldum ki bayılmışım. Uyandığımda arabadaydım. Sana o an neler hissettiğimi anlatmam mümkün değil. Ama bütün cesetlere baktım Allahtan hiç biri Jacob değildi. O an bir anda dünyanın en mutlu insanı oluverdim.

    Daha sonra bir not bulduk. İşte Jensen onları araştırmak için evine gitti. Benden haber bekle dedi. O yüzden geldik. Not da kardeşini çok mu merak ediyorsun. Şuan sonu belli olmayan bir yola gidiyor yazıyordu. Emma bunları duydukça ağzı açık kaldı. Sakin kafayla düşünmeye başladı. En mantıklısı Jensen’i dinlemek ve onu beklemek dedi. Jacob’a hiç bir şey olmayacak merak etme . Jensen onu kurtaracak ben inanıyorum, sende inan, üzme kendini dedi. Juliette kolyeye bakıp ağlamaya başladı. “Kim neden Jacob’u kaçırır buna anlam veremiyorum” diyordu Juliette. bunu anlayamıyordu, çok düşünüyordu ama buna cevap bulamıyordu Juliette bugün yorulduğunu yatağına girince anladı. Yatağında kardeşinin şuan nerede olduğunu, ne halde olduğunu, acaba yaşıyor muydu gibi düşünceler beyninde dolaşıyordu. Bugün hiç yaşamadığı şeyler yaşamıştı, gerçekten yorulmuştu. Uyumak istiyordu ama bunu başaramıyordu. Kafasındaki sorular yanıt bulmadıkça rahat uyuyamayacaktı. Yatağında dönüp duruyordu. Saat gece üçü bulmuş hala uyumamıştı. Sabaha karşı uykuya dalmıştı.

    Jensen Juliette’yi evine bıraktıktan sonra evinin yolunu tuttu. Evine vardığında kendisine bir kahve yapıp Jacob olayını araştırmaya çözümlemeye başladı. İşe ilk olarak parçaları birleştirmek amacıyla başladı. Mektup ve birkaç fotoğraf.. bunlar ne anlama geliyordu. Yazıyı çok iyi inceledi. İlk olarak fotoğrafları incelemeye başladı. Fotoğraflar ıssız bir adayı ifade ediyordu. Fotoğraflara bakınca her türlü cinayetin işleneceği, korkunç bir görüntü veren bir yer olarak görülüyordu. Artık amacı bu adanın nerede olduğunu nasıl gidileceği konusunda bilgi toplamaktı. Bu adayı araştırdı ve nerede olduğunu zor da olsa bulmayı başardı. Bulunduğu yere 10 saat uzaklıktaydı.

    Elindeki tek somut şey bu adaydı. Mektupta net bir ifade yoktu. O yüzden bu adaya gidecekti. Evet bu kararı verdikten sonra artık kendine güzel bir uyku çekmeliydi. Yarın yorucu bir gün onu bekliyordu. İyi dinlenmeliydi. O yüzden güzel bir uyku çekerek dinlenmeye başladı. Sabah olduğunda güzelce tek başına kahvaltısını yapıp Juliette’nin evine gitmek için hazırlanmaya başladı. Ve işi bittikten sonra evinden ayrıldı. Arabasına binip Juliette’nin evine doğru yöneldi.

    Jensen yolda gelirken çok düşündü. Juliette’yi adaya giderken yanında götürmeyecekti. Kulübeye götürdüğünde çok pişman olmuştu. O cesetler arasındaki surat ifadesini hal ve hareketlerini gördükçe buna imkan yoktu. Orada kendisini neyin beklediğini bilmiyordu. Bu yüzden onu kesinlikle yanında götürmeyecekti. Juliette nin evine gelmişti. Kapıya doğru ilerledi ve zile bastı.

    Juliette zilin çalmasıyla uyandı. Emma önceden uyanmış kahvaltı hazırlamıştı. Kapıyı açtı.

    - Günaydın Bay Jensen hoş geldiniz.

    - Günaydın Bayan Emma, diyerek içeri girdi. Juliette Jensen’in geldiğini görünce hemen hazırlanıp salona geldi. Günaydın, diyerek hemen konuya girdi. Bir şeyler buldunuz mu bay Jensen? Jensen evet diyerek anlatmaya başladı.

    Juliette Jensen’i dinledikten sonra bende geliyorum dedi. Ama Jensen buna kesin ve sert bir dille hayır buna izin veremem, gelmenize imkan yok diyerek sert bir şekilde uyardı. Juliette Jensen’in yüzüne baktı ve ne kadar kararlı olduğunu görünce peki tamam, dedi. Ama içinden kesinlikle geliyorum, dedi. Evet Jensen’i takip edecekti. Onun arkasından gidecekti. Jensen Juliette’nin hemen tamam demesini beklemiyordu. Bunu daha fazla uzatmadı. Neler yapacağını nasıl gideceğini anlattı. Daha sonra adaya gitmek için yanlarından ayrılmak için izin istedi. Evden ayrılırken Juliette’ye kardeşinin getireceğim sana söz veriyorum, dedi. ve arabasına binerek adaya gitmek için bir tekne kiralamaya gitti .

    Juliette Emma ya ben gidiyorum dedi. Emma, nereye gidiyorsun, dedi. Juliette tabi ki de Jensen’i takip edeceğim. gitmeden duramam mutlaka gitmeliyim dedi ve evden arabasına doğru ilerledi. Emma’nın daha fazla soru sormasına izin vermeden arabasına bindi ve Jensen’i takibe koyuldu. Emma olduğu yerde kalakaldı. Juliette’nin böyle davranmasına anlam veremiyordu. Juliette bu olayda çok değişmişti. Kendi kişiliğinden çıkmıştı. Emma da eve girdi. Çok iyi düşündü. Juliette yalnız başına gitti onu yalnız bırakamazdı. Hemen arkasından bende gitmeyelim dedi ve evden çıktı. Arabasına yöneldi bindi ve Juliette’yi takip etmek için yola çıktı.





    8.BÖLÜM



    Tekne uzaklaşınca Jacob nereye gittiğini merak ediyordu. Jacob içinden söylenmeye başladı. Acaba nereye gidiyordu. Ona ne yapacaklardı. Bunların cevabını bulmaya çalışıyordu. Tekneyle nereye gidebilirlerdi. Jacob artık korkuyordu. Bir daha ablası Juliette’yi görebilecek miydi? Annesinin ve babasının ölümlerini hatırlamıştı. Onlarda hiçbir sebep yokken birileri tarafından silahla işkence çekerek ölmüşlerdi. Kendisinin de böyle bir durumda olabileceğini düşündü bir an. O anda Juliette’yi düşündü. Eğer bana bir şey olursa ablam tek başına nasıl yaşar, nasıl ayakta kalabilir, diye düşündü. Ablasını çok seviyordu. Hayatta bir tek o vardı onun için. Böyle düşüne düşüne uyumuş kalmıştı.

    Sabaha karşı tekne adaya varmıştı. Adamlar tekneden inip önceden hazırlanan bir çalılarla yapılmış dört tarafı kapalı bir yere baktılar. Daha sonra Jacob’u tekneden indirip buraya getirdiler. Jacob çaresiz bir şekilde adamların hareketlerine boyun eğiyordu. Adamlar ağzını çözdükten sonra Jacob bağırmaya başladı.

    - Burası neresi? Neden beni buraya getirdiniz lanet adamlar? Bana ne yapacaksınız? Beni neden kaçırdınız, ben size ne yaptım? diye bağırmaya başladı.

    Adam;

    - Kes sesini Jacob. Zamanı geldiğinde her şeyi öğreneceksin, diyerek dışarı çıktılar.

    Jacob arkalarından bağırmaya başladı ama nafileydi, adamlar çoktan dışarı çıkmışlardı.

    Adamlar artık işi ne zaman bitireceklerini karar vermek için konuşmaya başladılar. İri yarı olan adam bizi burada bulmaları imkansız o yüzden biraz bekleyelim, dedi. Diğer adam korkuyordu korkmasının nedeni kulübede bir mektup bırakmıştı ve adanın fotoğrafları orada kalmıştı. İlk mektuplarında Jacob’u hayalinde buluşalım yazıyordu. İri yarı olan dedi ki ;

    - Mektubumuzdan kulübeyi bulurlarsa ne yapacağız fotoğraflar orada kaldı. Ben bir de mektup yazdım. Onları bulurlarsa bizi de bulurlar dedi. Diğer adam;

    - Sen ne yaptın geri zekalı adam ne yaptığını sanıyorsun sen, diyerek bağırmaya başladı. Sen manyak mısın sen ne yaptın bizi şimdi bulursa ne yapacağız dedi ve bir şeyler düşünmeye , hemen acil bir şey bulmaya karar verdi.



    Düşündükçe aklına tek bir şey geliyordu. Yapması gereken tek bir şey vardı. O da işi hemen bitirmekti. Evet bunu yapcaktı başka yapacak bir şey yoktu. İşi halletmek için gerekli eşyaları hazırlamasını için diğerine emir verdi. Çabuk ol geri zekalı her şeyi mahvettin. Senin yaptığın bir aptallığın yüzünden şimdi bu haldeyiz. Bu Jacob’tan bir an önce kurtulmalıyız yoksa biz yakalanacağız, dedi

    Diğeri, işlemler için hazırlık yapmaya başladı. Jacob için kötü son başlıyordu. Evet kötü son yaklaşıyordu.

    Tekneyi kiralayan Jensen tekneye binip yola koyuldu. Bir kere Juliette’ye söz vermişti. Jacob’u ona sağ salim getirecekti. Bu yüzden hiçbir hata yapmamalıydı. Hemen plan yapmaya başladı. Çünkü orada onu neyin beklediğini bilmiyordu. Çok dikkatli olmalıydı. Oraya ulaştığında akşam olacaktı. Çünkü on saatlik bir yoldu. Bu da onun için kötü olacaktı. Aslında akşama kadar bekleyip gece yola çıksa iyi olurdu ama çok vakit yoktu. Zaman aleyhine işliyordu. Jacob ne haldeydi bilmiyordu. Çok uzun bir zaman olmuştu kaçırılalı.

    Adaya varmaya bir saat kalmıştı. Yorucu bir yolculuk olmuştu. Dokuz saattir yoldaydı. Son bir saat içinde tekrar neler yapacağını iyice düşündü ve sonunda ada göründü. Her yer fotoğraftaki gibi ormandı. Adaya ayak bastıktan sonra ne tarafa gideceğini bilmiyordu. Hazırlıklı gelmişti, yanına el feneri su yiyecek ve tabancası vardı. Hislerine güvenerek ormanın içine doğru hareket etmeye başladı, çok sık bir ormandı. Etrafta vahşi hayvan sesleri vardı. Dalın birinde baykuş gördü. Gözleri çok korkunç görünüyordu. Biraz ürküyordu, tek başına ormanda ilerliyordu çünkü. Biraz daha ilerleyince bir ışık gördü. Galiba oradalardı çünkü etrafta barınacak hiçbir ev yoktu. Işığa doğru ilerlemeye başladı. Her adım attıkça ışık daha da belirginleşiyordu. Evet bu bir kulübeydi. O fotoğraftaki kulübeydi. Durmaya kara verdi. Etrafı izlemeye başladı. Kulübenin içine baktı. Adamın birini gördü.telaşlı bir hali vardı. Elinde silahı vardı. Daha sonra elleri bağlı birine doğru silahı dayadı. Jensen gördüklerine inanamadı. Gördükleri karşısında ne yapacağını şaşırdı. Bir şeyler yapmalıydı. Dikkat çekmeliydi. Hemen olduğu yerden kulübeye doğru koştu. Yerden aldığı iri bir taşı pencereden içeri fırlattı. Silahı Jacob’a dayayan adam bi anda ne olduğuna inanamadı. Silahını hemen Jacob’un kafasından çekti. Yanındaki adam da masanın üzerindeki silahı hemen eline aldı. Silahı Jacob’a dayayan adam diğerine;

    -Neydi o?

    -Bilmiyorum sanırsam bizden başka biri var !

    -Sen hemen dışarı bak, ne var orada.

    İçeri taş atıldığını gören Jacob bağırmaya başladı:

    -İmdatttt!! Yardım edin. Lütfen.

    Jensen içerdeki olayları görünce hemen kulübenin arka tarafına doğru koşmaya başladı. Kapıdan dışarı doğru çıkan adam etrafa bakmaya başladı. Hemen kulübenin etrafını dolaştı. Arkasından gelen adamı gören Jensen kapıdan hemen içeri girdi. Silahını içerideki adama doğru yöneltti. Bunun doğru bir plan olmadığını bilmiyordu ama yapmak zorundaydı.çünkü Jacob’u öldürmek üzereydiler. Adam da Jacob’u tutup kafasına silahı dayadı. Jensen adama:

    - Bırak onu!

    Sen kimsin böyle bir şey yapacağımı düşünmüyorsun herhalde hem de bana doğru yöneltilmiş bir silah varken.

    -Seni vurabilirim bırak onu.

    -Benim kaybedecek bir şeyim yok. Onu vururum inan bana. Bu yüzden sen indir silahını.

    Tam bu sözleri duyduktan sonra kafasına bir şey dayandığını hissetti.

    -İndir silahını yoksa seni vururum.



    Tekneyi kiralayan Juliette kaptandan onu adaya götürmesini istedi. Tam tekneye biniyordu ki arkasından ona seslenen Emma’yı gördü.bir anda şaşırdı.

    - Ne oldu? Emma bir şey mi var bir haber mi var Jacob’tan?

    - Hayır Emma hiçbir şey olmadı. Sadece ben de seninle gelmek istiyorum, seni yalnız bırakmak istemedim.

    -Ama bu tehlikeli biliyorsun değil mi Emma ?

    -Evet biliyorum. Gelmek istiyorum Juliette.

    -Peki tamam. Gel o zaman.

    Birlikte tekneye bindiler. Uzun bir süre konuşmadılar. Sessizliği bozan Juliette oldu.

    -Teşekkür ederim Emma. Beni yalnız bırakmadığın için.

    -Önemli değil Juliette .

    Birbirlerine gülümsediler ve yine sessizliğe büründüler. Onları uzun bir yolculuk bekliyordu. Kaptan yolumuz uzun bu yüzden uyusanız iyi olur dedi. Bunun üzerine uyumaya karar verdiler. Uyandıklarında adaya varmışlardı. Kaptan :

    -Geldik bayanlar! İşte ada burası buradan sonra yalnızsınız.

    -Tamam, çok teşekkür ederiz.

    -Evet eminiz. Siz buradan geri dönebilirsiniz. Bizi buraya kadar getirdiğiniz için teşekkür ederiz.

    -Peki bayanlar. Hoşçakalın.

    Kaptan tekneye binerek gecenin karanlığında kayboldu. Yalnız kalan Juliette ve Emma ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

    -Ne yapacağız şimdi juliette?

    -Bilmiyorum ama zamanımız çok az. Bence ormanın içine doğru ilerleyelim çünkü fotoğraftaki kulübe ormanın içinde bir yerdeydi.

    -Bunu yapmak istediğine emin misin bu gece vakti.

    -Eminim başka çaremiz yok. Hadi gidelim.

    -Tamam. Peki, gidelim bakalım.

    Kaptanın onlara verdikleri el feneriyle ormanın içine doğru ilerlemeye başladılar.Çok sıktı orman yürümekte zorluk çekiyorlardı. Emma korkmaya başlamıştı çünkü acayip sesler duyuyordu. Uçuşan vahşi kuşlar onları ürkütüyordu. Hatta bir kuşun aniden önlerine çıkması Emma’nın bağırmasına neden olmuştu. Uzun bir süre ormanın içinde ilerlediler. Birden önlerinde bir ışık demeti gördüler. Juliette emaya:

    -Emma! Bak bir ışık, sanırsam geldik.

    -Evet gerçekten bir ışık görüyorum ben de, Jacob orada olabilir.

    -Hadi gidelim, onun ne olduğuna bakalım.

    Birlikte gördükleri ışığa doğru ilerlemeye başladılar. Gittikçe ışık büyüyordu daha parlak görünüyordu ışık. Biraz daha yürüdükten sonra karşılarında bir kulübeyle karşılaştılar. Orada durup içeride neyin olduğunu görmeye çalıştılar. Emma ona belinden çıkardığı tabancayı ona gösterdi.

    -Bu da ne nereden buldun bunu?

    -Evimde bulunan tabancayı aldım belki lazım olur diye çünkü bizi neyin beklediğini bilmiyoruz. Eminim lazım olacaktır.

    -Tamam peki. Hiç olmazsa kendimizi güvende hissederiz.

    İçeri birlikte izlediler. Gördükleri karşısında dondular. Gördükleri Jacob’tu. Evet Jacob’tu ama bir adamın elinde ve başına bir silah dayanmıştı.Bunu gören Juliette ona doğru koşmaya başlayacaktı ki Emma onu durdurdu.

    -Dur sakin ol öyle hemen içeri giremeyiz bu hem Jacob hem de bizim için tehlikeli olabilir.

    -Ne yapmamı bekliyorsun Emma hemen içeri girmeliyiz onu kurtarmalıyız.

    -Tamam ama al şu silahı. İkimiz birlikte gitmeyelim başka kişilerde olabilir sen içeri gir, ben de kulübenin arka tarafından dolanacağım.

    -Bu silahta nereden çıktı?

    -Ne olur ne olmaz diye almıştım yanıma, karıştırma orasını sen, dedi.

    -Tamam. Ben gidiyorum.

    -Tamam canım. İyi şanslar.

    -Sana da. Dikkatli ol.

    Birbirlerine şans diledikten sonra ikisi de bulundukları yerinden ayrıldılar. Emma hızla kapıya koştu. Sonra bir anda durdu çünkü kapı açıktı. Kapının girişinde bir adam Jense’nin kafasına silah dayamıştı. Emma silahını Jense’nin kafasına silah dayayan adamın kafasına dayadı

    -Bırak onu yoksa beynini uçururum.

    Bir anda neye uğradığını şaşırdılar buda kimdi. Jensen ve Jacob Juliette’yi görünce sevindiler.

    Jacob’un kafasına silah dayayan adam Juliette’ye:

    -Hoş geldiniz Bayan Juliette. Görüşmeyeli uzun zaman oldu.

    Juliette karşısında ona konuşan adamı tanımıştı. Bu onun hastası Carmelo Antony’di. Juliette şaşırmıştı. Neler oluyordu ama bu bu nasıl olabilirdi.

    -Sen nasıl yani.?

    -Evet ben bayan Juliette bir zamanlar sizin hastanız ve sizin aşığınız olan Carmelo Antony.

    -Ama neden neden yapıyorsun bunu?

    -Acı ne demek biliyor musunuz bayan Juliette? Ama artık biliyorsun işte tam da sana bu hissi yaşatmak için bu olayları yaptım.

    Juliette hemen anlamıştı. Her şey gözünün önünden bir film şeridi gibi geçti. Yıllar öncesi aklına gelmişti. Yıllar önce Carmelo onu sevdiğini söylemişti. Juliette ise onu reddetmişti. Uzun bir süre peşinden koşmuştu. Aynı zamanda Carmelo hastaydı. Onu tedavi ediyordu. Kadınlara güvenmeme sorunu vardı Carmelo’nun. Juliette onu reddedince ortalıktan kaybolmuştu. Yıllar sonra onunla böyle karşılaşacağını tahmin etmemişti. Şimdi her şeyi anlıyordu.

    -Ben acı çektim. Şimdi de sen acının ne olduğunu anlayacaksın.

    -Eğer ona zarar verirsen seni öldürürüm.

    -Sen öldürmenin ne demek olduğunu biliyor musun Bayan Juliette.? Biliyor musun, ben biliyorum. Yıllar önce bir eve girip Lambert ailesinin fertlerini öldürmüştüm.

    Bunu duyan Jacob ve Juliette neye uğradıklarını şaşırdılar. Şok üstüne şok yaşıyorlardı ve bu onlar için çok fazla gelmişti. Juliette’nin midesi bulandı. Jacob:

    -Pislik herif. Nasıl böyle bir şey yaparsın. Aşağılıkkkk!!

    Juliette:

    -Nasıl olur annem ve babamın katili ölü bulundu. Sen olamazsın bu.

    -Hayır o benim size sunduğum bir katildi. Onu öldürdüm ve bazı izlerle Lambertlerin katili gibi gösterdim. Aslında onları öldüren bendim. Oraya seni kaçırmak için gelmiştim. Ama bir yanlışlık oldu. Böyle bir şeyi hiç tahmin etmemiştim ve olaylar onları öldürmeme sebep oldu.

    -Yooo, hayır olamaz yalan söylüyorsun.

    -Hayır yalan söylemiyorum, duyduklarının hepsi gerçek.

    -Pislik herif seni öldüreceğim!

    Jensen şaşkınlıkla olanları izliyordu. O da duyduklarına şaşırmıştı. Her şey çok çabuk ilerliyordu onun için. Juliette:

    -Bırak silahını yoksa vururum seni!

    -Sen benim adamımı vurursan ben de senin kardeşini vururum ve inan bana benim kaybedeceğim hiçbir şey yok.

    Adam tam bu sözünü söyledikten sonra kafasına çok ağır bir darbe yiyerek yere yığıldı.

    Bunu gören Jensen diğer adamın kafasına silahla vurarak adamı olduğu yerde bayılttı. Herkes emaya bakıp şaşırdı. Emma’nın gelişi onlar için çok iyi olmuştu. Juliette hemen kardeşi Jacob’a sıkı sıkı sarıldı. Sonunda kardeşine kavuşmuştu. Üzerinden büyük bir gerilim çıkıp gitmişti. Elleri titriyordu. Gözyaşlarını tutamadı.

    -Sonunda Jacob sonunda yanımdasın.

    -Tamam canım sakin ol. Artık birlikteyiz. Jensen:

    -Siz nasıl beni buldunuz?

    -Seni takip ettik, dedi Emma.

    Sarılmayı bırakan Juliette ve Jacob Jensen ve Emma’ya dönüp teşekkür ettiler. Juliette daha sonra Jensen’e sarıldı.

    -Çok teşekkür ederim Bay Jensen her şey için çok teşekkürler.

    -Önemli değil Bayan Juliette bu benim işim.

    Jacob’la birbirine sarılan Emma :

    -Artık bırakın sarılmayı da bunları ne yapacağız onu düşünelim.

    Bunun üzerine ekibine haber veren Jensen :

    -Artık buradan gitmeliyiz birazdan ekibim gelir ve bunları buradan alır .

    Dediği gibi çok beklemeden ekip geldi ve onları oradan götürdüler. Artık her şey bitmişti. Sonunda huzura kavuşmuşlardı. Hep birlikte Jensen’in kiraladığı tekneye bindiler. Artık gidiyorlardı. Hepsi sessiz bir şekilde her şeyin olup bittiği adaya baktılar. Emma ve Jacob birlikte konuşmaya başladılar. Yalnız duran Juliette’nin yanına Jensen geldi.

    -İyi iş çıkardınız bayan Juliette. Şimdi düşünüyorum da iyi ki beni takip ettiniz.

    -Jensen’e gülümseyen Juliette sizden ilham aldım diyerek espri yaptı. İkisi birlikte kahkaha attılar. Kahkaha atan Juliette’ye bakan Jensen onu izledi. Ondan etkilenmişti. Etkileyici bir tarafı vardı Juliette’nin. Ona dönüp:

    -Yarın birlikte kahvaltı yapmaya ne dersiniz?

    -Sizce bu sadece bir yemek teklifi mi?

    Jensen’e manalı bir şekilde bakıp teklifini kabul etti.

    Derin ve soğuk sularının üstünden eve doğru ilerliyorlardı. Artık onları başka hayatlar bekliyordu hem de bambaşka ….


      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 8:27 am