Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    DÜŞ DÜŞÜMDEN - Başak YILDIRIM

    avatar
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 61
    Kayıt tarihi : 20/03/09

    DÜŞ DÜŞÜMDEN - Başak YILDIRIM Empty DÜŞ DÜŞÜMDEN - Başak YILDIRIM

    Mesaj  Admin Ptsi Ara. 13, 2010 7:25 pm

    Perdeler kapatılmış akşam olmakta. Dışarıda araba kornası, fren sesi, satıcıların bağırtıları, kadın seslerinin çocuk zırıltısına karıştığı cehennem sıcağı bir günün bitimi var; bir de perdenin açık kalmış aralığından küçük bir kadrajda anca başını kaldırdığında görebileceğin güzelim deniz. Rıfat’ın ise başını kaldırmaya hali yok. Eski bir sandalye üzerinde, kucağında yeni evin kedisi Abbas var. Başı önüne düşmüş, sürekli düşünüyor. Acaba Selma kendisine evet diyecek miydi? Selma kendisine evet derse, kim bilir hayatında neler değişirdi neler? Yeni taşındığı evde kendisiyle beraber yaşar mıydı? “Birde memlekettekiler duysalar.” dedi fısıltıdan az yüksek bir sesle. İrkiliverdi hemen. Rıfat’ın korkusuna Abbas da irkildi, atlayıverdi kucağından. Annesi sonra ne derdi? Selma’dan ötürü annesinin korkusuna düştü. “Nerden buldun bu zilliyi de evimize, barkımıza musallat ettin?” der miydi? Belli mi olur der de der vallahi billahi de der. Daha neler demezdi ki? Ooooo... Vay sen o zaman Rıfat’ın başına gelenlere bak. “Ama ben bir yolunu bulur, annemi ikna ederim.” dedi. Güveni yerine geldi, farkında olmadan sırıttı da üstelik. Abbas da bu güvenin farkında, Rıfat’ın ayaklarına dolandı, bacaklarına sürtündü. Tüm bunları düşünürken vakit gece yarısını bulmuştu. Başını rahmetli babasından kalma bavula dayadı, üstünde de çocukluktan kalma annesinin ördüğü battaniyesi. Selmalı düşlere dalmaya hazırdı.
    Ertesi sabah üç liraya fazladan kazıklanarak aldığı domates, ekmek, peynir, Abası da unutmadı tabi, bir paket sütle kahvaltıya başladı. Planı şuydu: Evi akşam yemeği yenecek hale getirecek, sonrada Selma’ya akşam yemeğinde ona karşı olan duygularını itiraf edecekti. Ama kafasında bir soru işareti vardı ki bu da Selma’nın kedilerden hoşlanmamasıydı. Bunun için Abbas’ı birkaç gün için evden uzaklaştırmaya karar verdi. Artık Selma bu evde kalır mıydı ki? Zaten annesini memlekete postalaması, oturdukları dedikoducu mahalleden apar topar taşınması da onun için değil miydi? Hepsi onun içindi, başkası için olacak değildi ya. Rıfat oldu olalı İsmail’i kıskanırdı. Rıfat, onun gibi yakışıklı olmasa da hoş bir adamdı. Esmer, orta boylu, kara gözlü, karakaşlı; duygusal ama belli etmeyen, sessiz, sakin, bin düşünüp bir konuşan, ama biraz da sinirli, kendi halinde bir adamdı. İsmail gibi bir yuvaya sahip olmak da tek arzusuydu. Böyle düşüne düşüne yapacağı işleri de sıraya koymuşken yakıvereyim bir sigara dedi. Yaktı da, dumanı seyreyledi denize karşı, güneşe küfrederek. Çattığı keyif bitince ağır ağır İsmail’in babasının beyaz eşya mağazasına girdi. Hacı amca, Rıfat’ı ayakta karşıladı. Bir bardak çayın üstüne Rıfat başladı alacaklarını saymaya; İsmail’in evindeki gibi büyük bir buzdolabı, Fatma’nın aldığı yemek takımına benzer turuncu çiçekli bir yemek takımı, beyaz bir yemek masası, iki tencere, üç-beş bardak ve daha fazlası… İş hesap çıkarmaya gelince de annesinin ardından sattığı eski eşyaların parasına, kendi maaşından ay sonuna kalanını da ekleyerek aldıklarının yarısını ödedi. Kalanını da ayın on beşinde maaşını alınca verecekti. Ardından doğru kasaba… Bir kilo kuşbaşı, bir kilo da kıymalık alıverdi. Birde manava uğradı mı bu iş tamamdı. Halledince tüm işlerini Selma’yı aradı. Kalp atışlarını kontrol etmeye çalıştı ama fayda etmedi. Telefonda konuşurken bile dizlerinin titremesine engel olamıyordu. Önce Selma’ya nasıl olduğunu sordu, sonra da cevabı beklemeden akşam yemeğine davet etti. Selma’nın verdiği cevap olumlu olmalıydı ki Rıfat’ın keyfi yerine geldi, yüzü güldü. Telefonu kapatır kapatmaz Selma:“Of, evet dedim ama bu akşam nasıl geçecek, iş gittikçe çıkmaz bir hal alıyor bu durumdan kurtulmalıyım!” dedi. Elinde telefon ahizesiyle öylece kalıverdi. Babası yüksek askeri yargıçtı, annesi de civarın en varlıklı ailelerindendi. Ne yani kala kala sümüklü köy çocuğu Rıfat’a mı kalmıştı. Tüm bunları düşünürken gözü duvarda ki aile fotoğrafına takıldı. Babası uzun zaman önce bankaya olan borçları yüzünden intihar etmişti; annesi de babasının ölümünden sonra akıl hastanesine yatmıştı. Ortada öylesine parasız pulsuz kalmıştı, ta ki Rıfat’la yolları kesişinceye kadar.
    Selma akşam için hazırlandı. Uzun siyah saçlarından bukleler yaptı, üzerine kırmızı askılı bir bluz giydi, hafif bronzlaşmış bacaklarına da siyah mini etek pek yakıştı. Kapıyı kilitledi. Çıkarken de sabır diledi. Zili çaldı Rıfat kapıyı heyecanla açtı. İçeriden yemek kokuları geliyordu. Kısa süreli bir hoşbeşten sonra yemeğe geçildi. Rıfat, gözlerini Selma’dan ayırmıyordu. Ne kadar da güzeldi. “Şimdi…” dedi. Kendi kendine artık onu sevdiğimi söylemeliyim ama birden: “Hayır olmaz dur Rıfat, biraz daha bekle” dedi. Selma yemeğin bir an önce bitmesini ve hemen evden gitmeyi istiyordu. Ev küçük ve sadeydi, beklentisi de zaten büyük değildi. Rıfat yemekleri servis etmeye başladı. Yemeğe önce çorbadan başladılar. Rıfat servisi yaptıktan sonra ekmekleri Selma’ya uzattı. Selma ise çoktan çorbadan bir kaşık almıştı. Sofrada daha neler yoktu ki; pilav, kuşbaşı sote, közlenmiş biber ve domatesin yanında köfteler ve içecekler. Yemek yerken bir yandan da Selma’yı izlemeyi de bırakmadı. Rıfat’ın yüzündeki o utangaç, çocuksu ifade Selma’ya hayran bakışlar bir süre devam etti. Yanan mumun eriyişleri zamanın daraldığını Rıfat’a hatırlatmış olmalı ki birden Selma’ya:”Tanıştığımız o güzel günü hatırlıyor musun?” diye sordu. Selma bu sorunun yersizliğini yüzündeki ifadeyle istemeden de olsa belli ederek, Rıfat’a şaşkın bir şekilde :”Evet!” dedi. Rıfat:”Tanıştığımız o günü dün gibi hatırlıyorum. Ben her zamanki gibi işe geç kalmıştım. İstanbul trafiğinin bitmek bilmez çilesi, inanların bir yerlere varma mücadeleleri, korna sesleri, bağırışlar… Arabalar bir türlü ilerlemek bilmemişti. Dakikalar geçtikçe işe geç kalmanın korkusu beni tedirginleştirmiş, patronun beni kovabileceğini düşünmüştüm. Yavaş ilerleyen trafik sabırlarımızı tüketmişti ve en sonunda beklenen olmuştu. Kavga çıkmıştı. Otobüste çıkan kargaşa birden büyümüştü. İki adamın birbirine girmeleri ile birlikte ayaktakiler kavgadan zarar görmemek için sağa sola kaçışmıştı. Şoföre kapıları açması gerektiğini söylemiştik. Bir yandan da kavgayı ayırmaya çalışmıştık. O sırada senin çığlık sesin kulağıma gelmişti. ” Lütfen, yardım edin!” diye bağırmıştın. Kargaşa arasında kalmanın vermiş olduğu korkuyu sesinde hissetmiştim. Yanına gelmek istemiştim ama sesin kimden geldiğini anlayamamıştım. Sese doğru ilerlemeye başlamıştım ve seni en sonunda görmüştüm. Sımsıkı bir şekilde koltuğun yanındaki demirlere tutunmuştun. Şoförün kapıları açması üzerine elinden tutmuş seni dışarı çıkarmıştım. Arkadan diğer yolcular panikle hızlı bir şekilde arabadan inmeye başlamışlardı. Kavga ve kargaşa dışarıda da devam etmişti. Zaten ilerlemeyen trafiğin üstüne bu kavga tuz biber olmuştu. Dışarıdan insanların yardımıyla kavgayı yatıştırabilmiştik. Yanına döndüğümde yere çökmüştün.” Hanım efendi iyi misiniz?” dediğim an hıçkırarak ağlamaya başlamıştın. Otobüste çıkan bir kavganın bu denli insanı yıpratacağını düşünmemiştim. Başka bir şeylerinde olabileceği aklıma gelmişti. Bu sözden sonra Selma’nın yüzü değişti. Yaşadığı o kötü günleri tekrar hatırladı. Yutkunamadı. Rıfat hiçbir şeyin farkında olmadan anlatmaya devam etti. Ne yapacağımı da bilememiştim. Sakinleşmeni beklemiştim. Bir süre sonra ağlamayı bırakmıştın. Sonra yüzüme bakıp seni oradan götürmemi istemiştin. Trafik ilerlemeye başlamıştı. Baksa bir araca binip sana şimdi nereye gideceğini sormuştum. Sen: “Bilmiyorum artık istesem de gidemem.” demiştin. Konuşmaya ihtiyacın olduğunu anlamıştım ve şoföre Beyazıt’ta indirmesini söylemiştim. İş yerime en yakın yer orasıydı. Yol boyunca tek kelime etmemiştin. İneceğimiz yere geldikten sonra sana:” İstersen burada bir çay içelim. Hem konuşuruz hem de daha sonra nereye gideceğini düşünmüş olursun.” demiştim. Sen tamam der gibi kafanı sallamıştın. Seni Beyazıt’ta ki her zaman uğradığım Zübeyde Çay Bahçesi’ne götürmüştüm. Biraz oturduktan sonra ne içersin diye sormuştum. Sen çay dedikten sonra sessizce etrafı izlemeye başlamıştın. Garson çayları getirene kadar konuşmanı beklemiştim. Konuşmayacağını anlayınca ben de konuşman için sana sorular sormaya başlamıştım:
    ___ Adınız ne?
    ___Selma.
    ___Benim adım da Rıfat. Tanıştığımıza memnun oldum.
    ___Nereye gidiyordunuz?
    ___Şey… Ben annemi ziyaret etmeye gidecektim.
    ___Anneniz nerde ki?
    ___Benim annemin ruh sağlığı yerinde değil. Bugün onu görmeye gidecektim. Ama artık gidemem.
    ___Neden gidemem dediniz ki?
    ___Sebebini sormayın. Gidemem işte.
    ___Tamam. Sizi üzmek için sormamıştım. Yardımcı olabilirim belki size.
    ___Bana kimse yardımcı olamaz. Kimsenin bana acımasını da istemiyorum.
    ___Yanlış anladınız beni. Ben size acımıyorum. Sadece yardım etmeye çalışıyorum.
    ___Kusura bakmayın. Şu sıralar zor zamanlardan geçiyorum. Ama ben bunu bir şekilde atlatacağım. Atlatmak zorundayım.
    ___Anladım. Bende Beyazıt’ta bir şirkette çalışıyorum. Siz çalışıyor musunuz?
    ___Ben üniversiteyi yeni bitirdim. Muhasebe bölümünü mezunuyum. Ama Türkiye’ de çoğu üniversitelinin başına gelen şeyi yaşıyorum. İşsizim.
    ___Evet. Doğru söylüyorsunuz. Bu zamanda üniversiteliler bile iş bulamıyorlar. Pekiyi babanız nerde?
    ___Babam benim kısa bir süre önce vefat etti. Bu konularda konuşmazsak olur mu?
    ___Çok özür dilerim. Hata benim. Sormamam gereken bir soruyu sordum bilmeden.
    ___Önemli değil.
    Tam o sırada garson çayları getirmişti. Bir yandan çaylarımızı içerken bir yandan da sorularımı sormaya devam etmiştim.
    ___İş arıyor musunuz?
    ___Aslında evet. Ama şu sıralar iş bulabileceğimi sanmıyorum.
    ___Yanlış anlamazsanız benim artık gitmem gerekecek Selma Hanım. İşe çok geç kaldım. Yoksa bende işsiz bir vatandaş olacağım.
    ___Tabi Rıfat Bey her şey için teşekkür ederim. Zahmet verdim.
    ___Hiç önemli değil. Ben buraya numaramı, iş adresimi yazdım. İstediğiniz zaman görüşebiliriz.
    ___Tamam. İyi günler size.
    ___Pekiyi. İyi günler.
    Bu konuşmalardan sonra ben direk iş yerime gitmiştim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra seni iş yerimde görmüştüm ve çok şaşırmıştım. İş bulmak zorunda olduğunu ve aklına benim geldiğimi söylemiştin. Ben de elimden geldiğince sana yardımcı olmaya çalışacağımı söylemiştim. Bir gün patronumla bir konuşma yaparken sen odaya gelmiştin. Patronum :” B u da kim Rıfat” demişti. Ben sadece arkadaşım demekle yetinmiştim. Patronum tanıştırmayacak mısın beni bu güzel bayanla deyince sizi tanıştırmak zorunda kalmıştım. Kısa bir tanışmadan sonra patronum odasına gitmişti. Sen o günden sonra iş yerime sıkça gelmeye başlamıştın. İşte biz böylece çoğu günü beraber geçirir olmuştuk. Rıfat’ın bu kadar saf, temiz olması aslında Selma’yı etkiledi. Hiçbir erkek ona tanışmalarını bu kadar heyecanlı bu kadar detaylı anlatmamıştı. Selma’nın tek sorunu kaybettiklerini geri kazanabilmekti. Bunun içinde elinden gelen ne varsa onu yapacaktı. Bu uğurda Rıfat’ı bile kullanmaya hazırdı. Yemek boyunca Rıfat anlatmaya devam etti. Bir gün patronum bana seni sormuştu ve aramızda şöyle bir muhabbet geçmişti:
    ___Senin arkadaşını sürekli buralarda görüyorum çalışmıyor mu o?
    ___İş aradık ama bulamadık. Maalesef işsiz efendim.
    ___Sen onu yarın bir çağır buraya onunla bir görüşeyim.
    ___Tamam. Nasıl isterseniz.
    Daha sonra patronum gülümsemiş ve gitmişti. Ben hemen seni aramıştım durumu anlatmıştım. Sabah seni odamda patronumla sohbet ederken görmüştüm. Patronum:” Selma da bundan sonra bu iş yerinde çalışacak. Şirketin muhasebe işlerini kendisi üstlenecek. Bu odada bir süre seninle kalsın. İşleri öğrenince kendi odasına geçer. Birlikte uyumlu bir çalışma sürdüreceğinize eminim. Sen Selma Hanım’a yardımcı olursun. Ben şimdi çıkıyorum. Bir toplantıya yetişmem gerekiyor. Size yeni iş yeriniz de başarılar dilerim Selma Hanım. İyi günler.” Demişti ve odadan çıkmıştı. Ben çok şaşırmıştım. Masama oturur oturmaz dosyaları çıkarmıştım. O an için yapabileceğim en iyi şeyin o olduğunu düşünmüşüm. Aslında bu duruma çok sevinmiştim. Artık yanımdaydın. Hep yanımda olmanı istiyorum. Selma ben seni… Dediği an zil çaldı. Rıfat aslında hislerini açıklamak üzereydi. Çalan zile içinden sitemde bulundu. Ulan bu saatte zili çalan münasebetsizde kim? Tam da Selma’ya açılacakken olacak şey mi bu? Bende de şans yok ki! Ayağa kalktı ve kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açınca karşısında annesini gördü. Rıfat şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemedi. Ana senin ne işin var burada? Niye geldin? Geleceğini neden haber vermedin? Nasıl geldin? Evi nasıl çıkardın? Haber verseydin seni gelip alırdım. Arka arkaya sorduğu bu sorularla annesini sinirlendirdi. Gâvurun oğlu sana mı soracaktım gelirken? Seni buralarda çok başıboş koydum. Ana sözü dinlemez oldun. Ah oğlum ah! Diye yakındı. Kapıda süren bu kısa muhabbetten sonra Rıfat’ın annesi:” Beni içeri almayacak mısın? Böle kapıda kaldık güzel oğlum.” Dedi. Rıfat aslında annesinin Selma’yı görünce vereceği tepkiden korkuyordu. Annesini içeri buyur ettikten sonra misafir odasına geçtiler. Annesi Selma’yı karşısında görünce oğluna:” Bu kız da kim?” diye sordu. Rıfat ne diyeceğini bilemedi, panikledi. Arkadaşım ana dedi. Selma ayağa kalktı. Hoş geldiniz efendim. Ben Rıfat’ın da dediği gibi arkadaşıyım. Rıfat’ın annesi Selma’yı baştan aşağıya süzdü. İçinden:”Giydiği eteğin boyu bir karış var yok. Giymeseydi daha iyi. Tövbe Yarabbi! Benim oğlumun bu kızla ne işi var. Bu kız bir gitsin sorarım bunun hesabını sana Rıfat.” Diye söylendi. Annesinin sert bakışları Selma’yı rahatsız etti. Rıfat’a:’’ Artık gitsem iyi olacak. Saatte geç oldu zaten. Teyzecim bu arada tanıştığımıza memnun oldum. İyi geceler.” Dedi. Rıfat Selma’ya kapıya kadar eşlik etti. Kapıda kısa bir muhabbet gerçekleşti:
    ___Selma gerçektende çok özür dilerim. Annemin geleceğinden haberim yoktu. Gecenin böyle sonlanmasını istemezdim.
    ___Önemli değil Rıfat. Her şey çok güzeldi, emin ol.
    ___Beni üzmemek için böle konuşuyorsun değil mi?
    ___Hayır. Büyütülecek bir durum yok ortada.
    ___Dediğin gibi olsun o zaman. Yarın görüşürüz.
    ___Görüşürüz. İyi geceler.
    ___İyi geceler.
    Kapıyı kapattıktan sonra Rıfat annesine nasıl bir açıklama yapacağını düşünmeye başladı. Annem başımın etini yiyecek kesin. Of ben ne yapacağım şimdi? Bir işimde yolunda gitse şaşardım zaten. Bu sırada annesi nerde kaldın diye seslendi. Hemen annesinin yanına gitti. Annesinin durumdan memnun olmadığı her halinden belliydi. Direk annesine sarıldı ve öptü. Konuşmaya başladılar:
    ___ Nasılsın ana?
    ___İyiyim sağ olasın. Sen nasılsın diyeceğim ama iyi olduğun hallinden belli.
    ___Yine laf vuracak bir şey buldun. Hayırdır niye böle habersiz geldin? Söyleseydin gelir seni alırdım.
    ___Seni böle yakalayacağımı bilseydim inan oğlum haber verir de gelirdim.
    ___Ana kötü bir şey yapmıyorduk ki. Niye böle diyorsun?
    ___Bir kızın bekâr bir adamın evinde ne işi var?
    ___Arkadaşım ile güzel bir yemek yemek istedim o kadar. Zaman değişti artık. Bunlar normal şeyler. Niye hemen kötü şeyler düşünüyorsun?
    ___Ben anlamam. Nasıl bir kıyafetti o öyle. Yakışmaz oğlum bizim gibi bir aileye. Rahmetli baban görseydi bu durumu kalbine inerdi. Nerden tanıyorsun bu kızı? Neyin nesi? Anlat hemen.
    ___ Adı Selma. İş arkadaşım. Akıllı, eğitimli aynı zaman da güzel bir kız ve ben bu kızı seviyorum. Bu akşamda kendisine onu sevdiğimi söyleyecektim. Ama sen gelince söyleyemedim.
    ___ Oğlum sen beni öldürecek misin? O kızı bizim aileye mi layık görüyorsun? Kabul etmiyorum bu söylediklerini.
    ___Ana sana kabul edip etmeyeceğini sormadım. Sana sadece olanları anlatıyorum. Sen babama kaçmamış mıydın?
    ___Kaçmıştım da bu konuyla ne ilgisi var oğlum?
    ___Babam seni sevmiş, sende babamı sevmişsin. Sonra babam istemiş seni. Dedem de seni vermemiş. Sonra da sevdanızı bırakmamış, babama kaçmışsın. Bu anlattıklarım doğru değil mi?
    ___Evet. Doğru.
    ___Sen sevmekten, sevdadan anlarsın. Bende bu kızı seviyorum ana. Gönül bu dur diyemiyorsun ki. Gönlünü ferah tut sen. Yanımda ol benim. Başka bir şey senden istemem.
    ___Tamam oğlum. Dediğin gibi olsun. Ben ne desem de boş artık. Umarım bu kız üzmez seni, pişman olmazsın.
    ___ Sen sıkma canını her şey olacağına varır. Yoldan geldin aç mısın?
    ___Yok değilim. Yorgunum. Sen yatağımı yap, ben uyuyacağım.
    ___Pekiyi ana ben şimdi yatağını sererim, uyursun.
    Rıfat hemen odadan temiz çarşaf ile yastık almaya gitti. Misafir odasındaki kanepelerden birini açtı. Çarşafı serdi, yastığı koydu. Annesini çağırdı. Biraz hasret giderdikten sonra annesi yatağa girdi. Rıfat güzelce annesinin üstünü örttü. Sonra direk sofrayı kaldırmaya gitti. Masayı topladıktan sonra sıra onları yıkamaya geldi. Ama yorgundu. Bulaşıkları makineye koydu ve direk odasına uyumaya gitti. Bugünü biraz hayal ettikten sonra rüyalar âlemine daldı.
    Sabah tüm cömertliğiyle ile güneş güne merhaba dedi. Çok parlak ve göz alıcıydı. Perdenin açık kalan kısmından usulca içeriye süzülen ışık Rıfat’ı uyandırmaya hazırdı. Pencereye konan kuşlar sanki aşk şarkıları cıvıldıyordu. Hafiften esen rüzgâr ağaçların dallarıyla dans eder gibiydi. Rıfat uyandı. Hemen banyoya elini yüzünü yıkamaya gitti. Sonra annesine güzel bir kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçti. Peynir, zeytin, yumurta, reçel, bal, yağ sofrada yerlerini aldı. Çay kaynamaya başladı. Sofrada bir eksik dışında her şey hazırdı. Ekmek yoktu. Fırından ekmek almak için dışarı çıktı. Ekmeğin yanında simitte aldıktan sonra eve döndü. Fırından yeni çıkan ekmek mis gibi koktu. Annesini uyandırmak için odaya gitti. Annesi yatakta değildi. Ana nerdesin? diye seslendi. Annesi mutfakta çayı demlemekle meşguldü. Mutfaktayım oğlum gel. Ekmekleri de alıp hemen mutfağa geçti. İnce belli bardaklara güzelce demlenen çay dolduruldu. Sıcacık ekmeğe sürülen reçelin üstüne bir de yağ sürülünce ortaya tadından yenilmez bir kahvaltı çıktı. Keyifler yerindeydi. Güzel bir kahvaltıdan sonra Rıfat işe gitmek için hazırlanmaya başladı. Evden çıkmak üzere iken arkadaşı İsmail aradı:
    ___Nasılsın dostum? Bu akşam gel bizim oradaki meyhaneye iki tek atalım.
    ___İyiyim. Ama gelemem.
    ___Neden?
    ___Annem dün akşam köyden geldi. Onu tek bırakamam.
    ___Demek annen geldi. O zaman annene söyle bu akşam yemek yapmasın. Bize davetlisiniz. Anneni de al, bize gel.
    ___ Bak bu olur. Akşama doğru sizdeyiz. Hadi görüşürüz
    Rıfat annesine akşam için bir arkadaşına davetli olduklarını söyledi. Annesi bu davete sevindi. Annesine :” Akşama hazırlan gelip seni alacağım evden. Ben simdi işe gidiyorum.” Dedi. Annesi dua ile oğlunu işe uğurladı. Rıfat’ın keyfi iyice yerine geldi. İsmail hemen hanımına akşama misafirleri olacaklarını söyledi. Hanımı Fatma hemen hazırlıklara başladı. İsmail biraz çapkın bir adamdı. Zamanında eşine çok sefer çapkınlık yaparken yakalandı. Ama eşi her defasında affetti. En son yakalandığı çapkınlıktan sonra bir daha kendisini affetmeyeceğini İsmail’e eşi söylemişti. İsmail Fatma’nın bu konudaki ciddiyetini anlamış olmalı ki uzun zamandan beri çapkınlık yapmıyordu. Dışarıdan mutlu bir aile tablosu gözüküyor olsa bile kopan fırtınalardan kimselerin haberi yoktu. Fatma’nın sayesin yuva hala dimdik bir şekilde ayaktaydı. Belki de ayakta tutmaya mecburdu. Zaten iki çocukla kadın başına ne yapabilirdi ki? Gideceği kimsesi de yoktu. Annesi ile babasını kaybedeli uzun zaman olmuştu. Önce babasını küçük yaşta kaybetmiş, sonra aradan çok zaman geçmeden annesini kaybetmişti. Sığınacağı bir limanı yoktu. İsmail bunun farkındaydı. Biraz da bunun verdiği rahatlıkla istediğini yapabilme gücüne sahipti. Birisinin çaresizliği bir başkasının gücü olabiliyordu.
    Selma iş yerinde patronunu beklemekteydi. Patronu sonunda odasına geldi. Hemen patronunun yanına gitti. Dertlerinin bitmediğinin, teselliye, bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu söyledi. Bir yandan da gözlerinden akan yaşları siliyordu. Patronu elinden geldiğince kendisine yardımcı olacağını anlattı. Selma teşekkür etti. Patronu Selma’ya akşama doğru işinin olmadığını ve kendine akşam yemeğinde eşlik edip edemeyeceğini sordu. Bu fırsatı kaçırmamak için yanıtının olumlu olduğunu söyledi. Bu görüşmeden sonra Selma odasına döndü. Patronu hem genç hem de yakışıklıydı. Ayrıca içli, çok duygulu bir adamdı. Selma gibi güzel bir bayanın bu hali onu etkiledi. Selma yavaş da olsa planının ilerlediğini gördü. Yüzü gülmeye başladı. Rıfat’ta iş yerine geldi. Odasına doğru ilerledi, içeri girdi. Odaları çok geniş değildi. Hemen odanın girişine konulmuş olan saksıda ki çiçek, kapı arkasında ki askılık, tik tak sesiyle duvardaki yerini alan saat, masaların üzerine yığılmış olan dosyalar her zaman ki gibi Rıfat’ı beklemekteydi. Selma masanın başındaydı. Rıfat’ı görünce:
    ___Hoş geldin. Bugün baya bir işimiz var. İşlere hemen başlasak iyi olacak.
    ___Hoş bulduk. Hallederiz merak etme. Bu arada dünden beri nasılsın?
    ___İyiyim bir sorun yok.
    ___ Pekiyi. Öyleyse işe başlayalım.
    Bu yoğun çalışma isteği, bitirilmesi gereken işlerin fazla olmasından çok Rıfat’ın dün geceye dair yarım kalan cümlesini tamamlamasına fırsat vermemek içindi. Dosyaları karıştırmaya başlayan Rıfat arada kaçamak gözlerle Selma’yı süzmekte, yakalanacağı korkusuyla kafasını önüne eğmekteydi. Bu durum bir süre devam etti. Birkaç saat çalıştıktan sonra mola arasında çaycıdan çay istediler. Selma Rıfat’ın yüzüne bakmamak için elinden gelen çabayı gösterdi. Artık eskisi gibi sıcak, güler yüzlü değildi. Rıfat da bunun farkındaydı. Selma’ya bir şey diyemedi çayın gelmesini bekledi. Çaylar geldi. Kısa bir muhabbetten ve çayları içtikten sonra çalışmaya devam ettiler. Zaman çabuk geçmiş olmalı ki patron kapıda gözüktü. Rıfat patronu gördü ve konuşmaya başladılar.
    ___Buyurun Kemal Bey. Bir şey mi istediniz?
    ___Bir şey istemeyeceğim. Sadece Selma’yı almaya geldim. Selma hazırsan çıkalım artık.
    Selma hazır olduğunu söyledi ve çantasını alıp çıktılar. Rıfat bir şey diyemedi, soramadı. Meraklı bakışlarla sadece arkalarına bakmakla yetindi. Bunlar şimdi beraber nereye gidiyorlar ki? Sorusunu kendisine sordu. Bir cevap bulamadı. Kafasında bu soru işareti varken çalışması, kendisini işe vermesi mümkün değildi. Biraz durduktan sonra iş yerinden çıktı. Beyazıt’ta Sahaflar Çarşısı’nda ara sıra uğradığı bir mekân vardı. Oraya gitti. Beyazıt Camii’nin olduğu taraftaki kapıdan girince solda Elif Kitapevi’ni gördü. Kitap evinin önünde bir süre bekledi. Yakın arkadaşlarından Mehmet dükkândan çıktı. Rıfat’ı görünce gülümsedi. Rıfat’a:” Hadi gel camiinin önündeki kahvede bir çay içelim.” Dedi. Rıfat arkadan İsmail önden birlikte dediği yere gittiler. Bir masaya oturduktan sonra garson geldi; garsonun halinden onları tanıdıkları belliydi. Birer çay söyledikten sonra konuşmaya başladılar:
    ___Rıfat pekiyi gözükmüyorsun. Hayırdır, bir şey mi oldu?
    ___Selma’ya biraz kafam bozuldu. Bizim patronla daha yeni birlikte dışarı çıktılar. Niye beraber çıkıyorlar? Ben o kadar zamandır çalışıyorum, bir gün patronumla bir yere gitmişliğim yok.
    ___Bunun için mi bu kadar kötüsün. Ya kardeşim bir işleri çıkmıştır. Niye bu kadar büyütüyorsun bunu?
    ___Selma son zamanlarda bana pekiyi davranmıyor. Aramızda sanki bir duvar var artık. Patronumla bu kadar samimi olması beni korkutuyor.
    ___Sen içini ferah tut. Senin sandığın gibi bir şey olmaz. Koskoca patron çalışanı ile mi birlikte olacak. Güldürme beni Rıfat.
    ___Neyse ya doğru söylüyorsun, sanırım ben biraz abarttım. Bu arada senin işler nasıl gidiyor?
    ___Artık eskisi gibi kitap alan pek olmuyor. İnternet çıktı çıkalı bizim işler durakladı. Kendi yağımızda kavruluyoruz. Anlayacağın ne uzuyoruz ne kısalıyoruz.
    Sohbete devam ederken garson çayları getirdi. Çaylarını içerken sohbete de kaldıkları yerden devam ettiler.
    ___Dün akşam köyden annem geldi. İsmail bugün aradı. Meyhanede iki tek atalım dedi. Annemin geldiğini söyleyince akşam yemeğine davet etti. Anlayacağın birazdan kalmam gerekecek.
    ___ İsmail’e selamımı söyle. Bir ara uğrasın yanıma.
    ___Başım üstüne söylerim.
    İkisi birlikte “Hesap!” diye bağırdı. Bu duruma gülmeye başladılar. Mehmet, Rıfat’a:” Bu sefer hesaplar benden olsun. Başka sefere sen ödersin.” dedi. Rıfat da :“Tamam.” dedi. Hesap ödendikten sonra mekândan ayrıldılar. Rıfat iş yerine gitmek yerine evinin yolunu tuttu. Eve giderken yol üstündeki pastaneden kuru pasta ve kola aldı. İsmaillere eli boş gitmek istemedi. Eve gider gitmez annesine hazırlanmasını söyledi. Bunun üzerine annesi hazırlanmak için odasına geçti. O sırada telefon çaldı. Arayan Selma idi. Rıfat birden heyecanlandı. Konuşmaya başladılar:
    ___ Niye iş yerinde değilsin? Patron olmayınca direk işten kaytarmışsın bakıyorum. Bir daha böle bir şey yapma.
    ___ Şey… Ben kendimi pekiyi hissetmiyordum. Çıkmam gerekti.
    ___Neyse kapatıyorum ben. Dediğimi unutma. Görüşürüz.
    ___ Görüşürüz Selma.
    Bu kısa telefon görüşmesinden sonra Rıfat’ın yüzü asıldı. Bir an karşısında patronunun olduğunu sandı. Telefonun ardından Rıfat2ın bir süre sesi soluğu çıkmadı. Balkona çıktı. Sabah, tüm güzelliğiyle etrafı aydınlatan güneş yerini gözü yaşlı bulutlara bırakmıştı. Hafiften çiselemeye başlayan yağmur, rüzgârın kıvraklığıyla canlılık kazandı. Bitmek bilmeyen bir duygunun Rıfat’a kesmiş olduğu fatura bu sefer ağırdı. Gözleri dolu dolu oldu, dişlerini sıktı. Gözyaşlarını içine akıttı. Etrafı izlemeye başladı. Yağmurun hızlanmasıyla etraftaki insanlar bulundukları kapalı alanlarda yağmurun dinmesini beklediler. Bazıları ise hızlı adımlarla gidecekleri yerlere doğru ilerlediler. Bir süre sonra sokak boşaldı. Yalnızlaşan sokak yağmurun sesine boyun eğdi. Rıfat biraz daha dışarıyı izledikten sonra içeri girdi. Salonda ki krem rengi büyük koltuğa oturdu. Kafasını iki elinin arasına koydu ve düşünmeye başladı. Selma’nın ne yapmaya çalıştığına dair en ufak bir fikri yoktu. Daha sonra annesi yanına geldi:
    ___Neyin var oğlum? Arayan kimdi?
    ___Bir şeyim yok ana. Arayan İsmail’di. Nerde kaldınız diye sordu. Bende birazdan çıkıyoruz dedim.
    ___ Tamam, ben hazırım. Artık çıkabiliriz. İnsanları daha fazla bekletmeyelim. Ayıp olmasın oğlum.
    ___Hadi o zaman çıkalım.
    Rıfat ayağa kalktı, annesine sarıldı. Aslında buna ihtiyacı vardı. Küçükken dizi kanadığında yaralarını sarması için de annesinin kucağına giderdi. Belki artık çocuk değildi, dizi kanamıyordu ama yüreği yaralıydı. Yine sığınacak liman olarak annesinin sıcak kollarını seçmişti. Evden çıkmadan önce şemsiyeleri almayı unutmadılar. Zaten gidecekleri yer 10 dakika bile sürmedi. Zili çaldılar. Kapıyı İsmail’in büyük oğlu Ahmet açtı ve:
    ___ Hoş geldiniz. Bizde sizi bekliyorduk. Anne Rıfat amcalar geldi.
    ___ Hoş bulduk Ahmet.
    İçeri girdikten sonra Fatma ve İsmail hemen gelen misafirlerini karşılamak için ayağa kalktılar. Sıcak bir karşılamada sonra koyu bir sohbet başladı. Fatma Rıfat’ın annesine yaptığı el işlemelerini gösteriyordu. Rıfat ile İsmail ise bir kenarda güncel olayları tartışıyorlardı. Bir süre sonra İsmail sigara içmek için balkona çıktı. Rıfat İsmail’in peşinden balkona çıktı. Dertleşmek için iyi bir fırsat yakaladığını biliyordu. İsmail’e tüm olanları anlattı. Karmakarışık duygular içerisinde olduğu her halinden belliydi. İsmail Selma’yı hiç görmemişti, tanımıyordu. Bu yüzden Rıfat’tan Selma’yı tanıtmasını istedi. Rıfat için bu çok kolaydı. Zaten sürekli aklında Selma vardı. Uzun uzun anlatmaya başladı. Kömür karası o uzun dalgalı saçlarını eliyle arkaya attığında ince, o zarif boynu tüm güzelliğiyle ortaya çıkıyor. Mavi gözlerinde ki o hırçın deniz dalgalarının izleri, gülüşünde ki gamzelerle masumlaşıyor. Ona bakınca kendimi bir başka dünyanın içerisinde buluyorum. Çehresi o kadar güzel ki. Boyu uzun. O incecik, kusursuz bedenine ne giyse yakışıyor. Bir yandan da beni korkutan bir gizemi var. Anlam veremediğim bir şey bu. Kolay memnun olmayan, sinirli bir yapısı var. Hırslı ve mükemmeliyetçi bir kız. Pahalı hediyelerden, lüks yerlerden hoşlanıyor. İlerisini düşündüğümde onun isteklerini karşılayamamaktan korkuyorum. Bunu düşündükçe kahroluyorum. Bana yardım et İsmail. Ne yapmam gerek? Bu yardım isteği, Rıfat’ın anlattıkları İsmail’i etkiledi. Selma’yı da merak etti. “Gerçektende bu kız anlattığı kadar var mı?” sorusunu aklından geçirdi ve:
    ___Sen Selma’yı yarın bizim lokantaya getir. Sizin için şık, güzel bir masa hazırlatırım. Sen güzel bir şekilde artık hislerini açarsın. Bu arada bende hem yengeyle tanışmış olurum.
    ___ Daha yengen değil oğlum. Yakında inşallah olacak. Tamam, ben yarın Selma’yı getiririm.
    Bu konuşmadan sonra İsmail son bir nefeslik sigara dumanını içine çektikten sonra içeri girdiler. Sofra hazırdı. Rıfat’ın annesi Fatma’yı çok beğendi. Hem hamarat, hem de ağır başlı bir kadındı. İsmail yanına gelince sessizce oğluna:” Bana getireceksen böle gelin getir.” dedi. Aslında Rıfat’ın hayalide İsmail gibi bir yuvaya, eşe sahip olmaktı. Selma ile Fatma’yı karşılaştırdığında annesine istediği gibi bir gelin getiremeyeceğini de biliyordu. Sadece sustu. Yemeğe oturduklarında sofranın güzelliğine denilecek tek bir kelime bulamadılar. Herkes yemekleri çok beğendi. Güzelce yenen yemeklerden sonra sıra tatlılara geldi. Rıfat’ın pastaneden aldığı pastalar sunuldu. Tabi yanında kolayı da unutmamak gerek. Zaman çok çabuk geçti. Yarın işe gidilecekti. Hem Rıfat’ın halletmesi gereken bazı işleri vardı. Rıfat:”Her şey çok güzel olmuştu. Yenge Hanım ellerine sağlık. Biz artık yavaştan gidelim. Yarın sabah halletmem gereken bazı işlerim var.“ dedi. Fatma teşekkür etti. İyi akşamlar muhabbetinden sonra evlerine döndüler. Bir günü daha böle geçirdiler.
    Sabah, kara bulutlar dağılmış, yerdeki sular çekilmişti. Yaşam kaldığı yerden devam ediyordu. Sabah erkenden kalkan Rıfat hemen üstünü giydi ve dışarı çıktı. İlk önce her zaman gittiği kuaför Recep’te saç sakal tıraşı oldu. İşi bittikten sonra bir kuyumcuya girdi. İçeriden hem fiyatı uygun olan hem de hoş bir yüzük seçti. Haftaya bu yüzüğü almaya geleceğini söyledi ve kimselere satmamalarını rica etti. Oradan da iş yerine geçti. Yolda, yanından geçen simitçiden taze simitler almayı da unutmadı. Odasına girdiğinde Selma’nın henüz gelmediğini gördü. O gelene kadar ben de karnımı doyurayım. Zaten bu saatte bir ben bir de çaycı burada olur diye söylendi. Hemen çaycıya seslendi. Bir çay istedi. Hemen sıcak, yeni demlenmiş çay önüne geldi. Poşetten simitleri çıkardı ve yemeye başladı. Bir yandan da duvarda asılı olan saate bakıp durdu. Selma’yı beklediği belliydi. Karnını doyurduktan sonra ufaktan çalışmaya başladı. O sırada Selma geldi. Rıfat’a yarım ağızla merhaba dedikten sonra masasına geçti. Sevdiği kızın ona böle davranması onu her ne kadar üzse de bir şey demedi. Selma’yı akşam yemeğine davet etmesi gerekiyordu. En sonunda konuşmaya karar verdi:
    ___Akşama bir planın var mı?
    ___Yok. Niye sordun?
    ___Eğer senin için sorun olmazsa akşam yemeğe çıkalım mı? Hem de geçen gece yarım kalan yemeği telafi etmiş oluruz.
    ___ Tamam, olur. Çıkarız.
    Bu yanıt Rıfat’ı çok sevindirdi. İstemeden de olsa bunu yüz ifadeleri ile Selma’ya belli etti. İşlerin çabuk bitmesi için hemen harıl harıl çalışmaya başladı. Selma akşama hazırlanmak için işten daha erken ayrıldı. Rıfat ise işlerle ilgilenmeye devam etti. Saat geldi, çattı. Rıfat Selma’yı evinden almaya gitti. Evin önünde bir süre bekledi. Selma kapıda gözüktü. Çok güzel olmuştu. Gözlerini bir süre Selma’dan alamadı. Yanına geldiğinde:
    ___ Çok güzel gözüküyorsun.
    ___Teşekkür ederim Rıfat.
    ___Hazır olduğumuza göre artık gidebiliriz.
    ___Evet.
    Aralarında geçen bu kısa muhabbetten sonra gidecekleri yere doğru harekete geçtiler. Yol boyunca tüm erkeklerin gözü Selma’nın üzerindeydi. Bakılmayacak bir kız da değildi. Rıfat bu duruma bozulsa da belli etmemeye çalıştı. En sonunda yemeklerini yiyecekleri yere geldiler. En güzel yer onlar için ayırtılmıştı. Garsonlar Rıfat’ı görür görmez hemen karşılamaya çıktılar:
    ___Hoş geldiniz Rıfat Bey. Hoş geldiniz Hanım Efendi.
    ___Hoş bulduk.
    ___Hoş bulduk.
    ___ Buyurun. Size masanıza kadar eşlik edeyim.
    ___Pekiyi.
    Masaya kadar gelen garson menüleri de sunduktan sonra gitti. Biraz düşündükten sonra ne yiyeceklerine karar verdiler. Rıfat elini kaldırdı ve garson yanına geldi. Siparişleri aldıktan sonra gitti. O sırada İsmail kapıdan içeri girdi. Selma’nın sırtı dönüktü. Rıfat’ı görünce doğru yanlarına doğru ilerlemeye başladı. Masaya geldi ve meşhur Selma’yı gördü. Gördüğü an içinden dediği ilk şey:”Aman Allah’ım! Bu ne güzellik böyle.” Rıfat hemen tanıştırmak için:
    ___Selma bu benim yakın arkadaşım İsmail. Aynı zamanda buranın da sahibi olur.
    ___ Öyle mi? Tanıştığıma memnun oldum.
    ___ Bende memnun oldum. Bir isteğiniz olursa söylemeniz yeterli olacaktır. Garsonlarımız sizinle ilgilenecektir. Ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim. Sonra yine görüşürüz. Şimdiden afiyet olsun.
    ___Teşekkür ederiz kardeşim.
    ___Teşekkürler.
    İsmail masadan ayrıldı. Onları net görebileceği bir yere geçti. Rıfat hararetli bir şekilde konuşmaya başladı. Garson sipariş edilen yemekleri getirdi. Kısa süreliğine muhabbete ara verdiler. İsmail meraklı gözlerle onları takip ediyordu. Selma’dan etkilendiği belliydi. Kafasının içinde bin türlü şey geçirdi. Böyle hoş, güzel bir bayanla olmak vardı. İstediğim gibi bu hayatı yaşayamıyorum. Acaba Rıfat teklifte bulunacak mı? Selma kabul eder mi ki? Of sana ne oluyor ki İsmail? Boş ver ne yapıyorlarsa yapsınlar. Ama çok güzel bir kadındı ya. Harbiden de Rıfat’ın dediği kadar varmış. Bu düşüncelerle onları izlemeye devam etti. Rıfat artık sevdiğini söylemek istiyordu ama konuya bir türlü giremiyordu. Selma ise Rıfat’ın kendisine açılmasını istemiyordu. Onun hayalleri başkaydı. Rıfat sadece bu hayallere ulaşmasında ona yardımcı oldu. Rıfat’ı üzmekte istemiyordu. Her şey bu dünyada dengi dengine idi. Selma gibi zamanında şaşalı bir hayat yaşamamıştı. Belki şimdi eski hayatı gibi bir yaşam sürmüyordu ama ilerde tekrardan sürebilirdi. Bunun içindir ki patronunu gözüne kestirmişti. Belki patronunu sevmiyordu ama parası onun için güçtü. Eğer Rıfat’a biraz yaklaşsa, onu sevmeyi denese belki her şey daha farklı olacak. Rıfat, bir kızın âşık olabileceği özelliklerde bir erkekti. Ama Selma kaybettiklerini almayı kafasına koymuştu. Bu uğurda gerekirse Rıfat’ı bile harcayabilirdi. Rıfat yemek yerken kısık bir ses tonu ile üzgünüm sözcüğünü fısıldadı. Zaman ilerledikçe Rıfat’ın sabrı iyice tükendi ve:
    ___Selma sana söylemem gereken çok önemli bir konu var. Lütfen sadece dinle ve konuşmamı bitirdikten sonra konuş. Ben seni ilk gördüğüm andan beri seviyorum. Uzun zamandan beri bunu sana söylemeye çalışıyordum ama her defasında bir sorun çıktı. Artık biliyorsun.
    ___ Rıfat ben ne diyeceğimi bilemiyorum.
    ___ Bir şey söyleme. Ben zamanı gelince senden bir cevap alacam ama şimdi değil.
    ___Anladım ama benim sana söylemem gereken çok önemli bir şey var.
    ___Söyleyeceğin şey her neyse unutma. Ben senden bir yanıt beklemiyorum. Zaten bir soruda sormadım. Sana olan hislerimi bilmeni istedim o kadar.
    ___Tamam Rıfat. Dediğin gibi olsun.
    ___ Anlayışın için teşekkür ederim.
    Rıfat bu konuşmadan sonra çok rahatladı. Üzerinden ağır bir yük kalmış gibi oldu. Yemekler yendikten sonra ayrılma zamanı geldi. Rıfat İsmail’e gideceklerini söyledi. İsmail hemen yanlarına geldi. Vedalaştıktan sonra lokantadan ayrıldılar. Selma ayrılmadan önce İsmail’e dikkatlice baktı. İçinden: “ Hoş adammış.” dedi. Eve dönerken de Rıfat’a İsmail hakkında bir şeyler sordu. İsmail’in zengin biri olduğunu artık biliyordu. Rıfat Selma’yı eve bıraktıktan sonra eve döndü. Yolda giderken kavga eden iki kedi gördü. Güçlü olanı diğer kediyi baya hırpalıyordu. En sonunda kedi dayanamadı, Rıfat’ın bacaklarının arasından geçerek kaçtı. Aniden :” Allah kahretsin. Karı kız derdine düştük kediyi unuttuk iyi mi? En iyisi Abbas’ı almaya gideyim ben simdi.” dedi. Doğru arkadaşına Abbas’ı almaya gitti. Arkadaşı kucağında Abbas ile kapıyı açtı. Arkadaşı biraz sitemde bulundu:
    ___Nerdesin Rıfat ya? İki gündür seni bekliyoruz. Abbas’ın gözü hep kapıdaydı.
    ___ Biliyorum. Kusura bakma ya o kadar şeyin arasında Abbas’ı unuttum.
    ___Benim için Abbas ile vakit geçirmek zevkti ama Abbas pek durumundan memnun değildi. Evini özledi sanırım.
    ___Özlemiştir tabi. Çok teşekkür ederim. Bu iyiliğini unutmayacağım. Abbas gel oğlum bakalım.
    Abbas’ın Rıfat’ın kucağına gitmeye niyeti yoktu. Yere atladı, kuyruğunu salladı. Sanki Rıfat’a:” Sen zamanında gelip buradan almadın beni şimdide ben gelmiyorum.” der gibiydi. Rıfat çağırdıkça o inat ediyordu. En sonun da Rıfat Abbas’ı yakaladığı gibi kucağına aldı. Arkadaşına iyi akşamlar dedikten sonra evin yolunu tuttu. Yolda Abbas’a yaşadıklarını anlattı. Eve gidince en kralından sana mama ile süt vereceğim. Barıştık mı? Abbas bu güzel teklife hayır demem der gibi kafa salladı. Eve vardıklarında annesi çoktan uyumuştu. Hemen marketten aldığı sütü ve mamayı yemek kabına boşaltıp Abbas’ın önüne koydu. Bu gece onun hayatının en önemli gecesiydi. Artık içinde tuttuğu sırrı haykırmıştı. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Sevdiğini söylediğime göre artık yüzüğü alabilirim. Haftaya kuyumcudan gidip ayırttığım yüzüğü alayım. Ne olacak ise olsun. Hadi uyu Rıfat dedi. Yatağında sağa sola döndü, durdu. Ay bulutların arasında sessizce ilerlerken, yıldızlar küsmüştü geceye. Alabildiğince bükük kalmış sevdaların birer yıldızı olurmuş. Her sona eren sevda için bir yıldız kendisini o gece feda edermiş. Bu gecede bir yıldız kaydı. Kim bilir hangi sevda sancılarıyla sona ermişti.
    Sabah Selma işe gitmek için hazırlanırken birden telefonu çaldı. Arayan İsmail’di. Selma şaşırdı. Birbirlerini sorduktan sonra neden aradığını sordu. İsmail görüşmek istediğini söyledi. Bir adres verdi ve oraya gelmesini istedi. Selma tamam dedikten sonra telefonu kapadı. İşe gitmeden önce İsmail’in dediği yere uğradı. Gittiği yer İsmaillerin evlerinin az ilerisinde ki çay bahçesiydi. Selma gittiğinde İsmail orda oturmuş onu bekliyordu. Kimseler henüz ortalarda yoktu. Bu kadar erken bir saatte buluşmak istemesi de bunun içindi. Selma oturdu ve sohbete başladılar:
    ___Merhabalar İsmail Bey.
    ___ Merhaba Selma Hanım. İlk önce geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizi neden çağırdığımı merak ediyorsunuzdur. Hemen konuya gireyim. Bizim işler malumunuz hep hesap işleri. Siz duyduğum kadarıyla muhasebe işlerinde çalışıyormuşsunuz. Eğer sizin içinde sakıncası yoksa size bir iş teklifinde bulunacaktım.
    ___Sakıncası yok ama ben zaten çalışıyorum.
    ___Biliyorum çalıştığınızı ama bu iş öle sürekli bir yerde olmanızı gerekli kılacak bir iş değil. Bir hafta filan sürecek. Eski muhasebecimiz bizi baya kandırmış. Arkamızdan işler çevirmiş. Bunu öğrenince de kendisini kovdum. En azından yerine sürekli çalışacak birini bulana kadar siz bizimle beraber çalışsanız.
    ___İsmail Bey size yardım etmek isterdim ama nasıl olacak ki bilemedim şimdi.
    ___Siz uygun olduğunuz vakitlerde beni arayın ben sizi gelip alırım. İş yerime götürürüm. Lütfen kabul edin. Beni zor bir durumdan kurtarmış olursunuz.
    ___Pekiyi. Size yardım edeceğim.
    İsmail heyecandan olsa gerek birden Selma’nın elini tuttu ve o an hemen çekti. Özür diledi. Selma’nın yüzü kızardı, önemli değil dedi. Biraz daha sohbet ettikten sonra Selma ile İsmail masadan kalktı. Kalbi ilk defa böyle hızlı çarptı Selma’nın. Anlayamadığı bir utanma hissi tüm bedenini kaplamıştı. İsmail’in yüzüne bile bakamadı. İş yerine geçmek için durağa gidecekti. İsmail izin vermedi. Arabasıyla kendisini bırakabileceğini söyledi. Selma ilk binemeyeceğini söylese de İsmail’in ısrarına dayanamadı. Arabaya bindi ve Beyazıt’ ta bırakmasını rica etti. Arada küçük bakışmaların dışında arabada ikisinden de ses çıkmadı. Selma sürekli saçıyla oynuyor, İstanbul’un büyülü güzelliğine dalıyordu. Kısa süren bir yolculuktan sonra sıra veda ya geldi. İsmail elini uzattı, iyi günler dedi. Selma İsmail’in elini tutarken avuçlarının terlediğini, parmak uçlarının titremeye başladığını fark etti. Sonra elini arkasına koydu İsmail fark etmesin diye. İş yerinden içeri girmek istemedi ama gitmek zorundaydı. Odasına girdi Rıfat henüz gelmemişti. İyi bari henüz gelmemiş dedi kendi kendine. Oturur oturmazda İsmail’i düşünmeye başladı. Sonra kendisine kızdı.” Kızım o adam evli barklı biri. Ne işin olur senin? Sakın böle bir şey yapma Selma. Rıfat’ın da arkadaşı hem de. Unut gitsin. Çalışsam iyi olur hem de kafam dağılır.“dedi. Hemen çalışmaya başladı. Bir şeylerden kaçmak içindi. Sevmekten, âşık olmaktan… Kendisini bir türlü işlere tam olarak veremiyordu. Aklına istemese de İsmail geliyordu. Kafasının içinde ki düşüncelerden kurtulması gerektiğini biliyor ama başaramıyordu. Rıfat bir an aklına geldi. Gözleri dolar gibi oldu. Daralmaya başladı. Rıfat ona bu kadar iyi iken bu kadar onu severken böyle şeyler düşünmesi onun rahatsız etti. Yüreği suçlu, beyni suçlu… O sırada Rıfat girdi odaya. Selma’nın pekiyi olmadığını anlayınca:
    ___Neyin var? Pekiyi gözükmüyorsun.
    ___Bir şeyim yok. Sadece biraz daraldım. Bir hava alsam iyi olacak.
    ___Tamam. Yardıma ihtiyacın olursa söyle. Sana bir şey olursa ben…
    Dediği an Selma yere düştü, bayıldı. Rıfat hemen yanına koştu. Panikledi. Yardım edin diye de bir yandan bağırıyordu. Kimsenin yardıma geleceği yoktu. Selma’yı kucağına aldığı gibi hastaneye götürdü. Doktor Selma’nın üzüntü ve stresten dolayı bayıldığını, korkulacak bir durumun olmadığını söyledi. Rıfat bu konuşmadan sonra rahatladı. Selma’nın kendisine gelmesini bekledi. Gözlerini açtığında karşısında Rıfat’ı gördü ve ağlamaya başladı. Yaptığı hataların vermiş olduğu utanma duygusu onu mahvediyor, ama kimselere içinde kopan fırtınalardan söz edemiyordu. Hayatın insanlara kestiği bedel bazen bedenlerinin taşıyamayacağı ağırlıkta olabiliyordu. Aslında Rıfat’a değil, kendisine acıyordu. Kendi acizliğineydi döktüğü gözyaşları. Rıfat sakinleşmesini istedi. Sarıldı Selma’ya. Sımsıkı, hiç bırakmak istemezcesine... Selma gözyaşlarını Rıfat’ın omuzlarına damlatıyor, her şeyi anlatmamak için kendisini zor tutuyordu. Ama cesaret edemedi. Nasıl derdi ki hem. Ben seni sevmiyorum, aslında patrona yakın olabilmek için ilk sana yakın davrandım, şimdi de arkadaşına karşı bir şeyler hissetmeye başladım hem de evli bir erkeğe. Hiç kimse bunu söylemeye cesaret edemezdi zaten. Belki konuşamadı ama her döktüğü damlada aslında kendisini anlattı. Var olmak ile yok olmak arasında bir şeydi bu. Selma:” Eve götür beni. “dedi. Rıfat Selma’nın isteğini yerine getirdi onu eve götürdü. İçeri girdiler. Selma’yı odasına götürdü, uzandırdı. Dolaptan üzerini örtmek için bir çarşaf çıkardı. Güzelce üzerini örttü sonra da sessizce odadan çıktı Selma’nın dinlenmesi için. Artık yapabileceği bir şey kalmamıştı. Kapıyı çekip gitti evden. Selma ise derin düşüncelerdeydi. Kısa bir süre sonra uykuya yenik düştü.
    İsmail ise arkadaşının sevdiği kıza rahatlıkla göz dikilebilmişti. Bu durumdan rahatsızlık da duymuyordu. Evli olması da önemli değildi. Hevesini aldıktan sonra nasılsa bırakacaktı. Selma da koklanılacak güzel bir çiçekti. Bunun kimseye bir zararı olmaz diye düşünüyordu. Akşama doğru Selma’yı aradı. İş bahanesi ile görüşmek istediğini söyledi. Selma iyi olmadığını ve gelemeyeceğini belirtti ve telefonu kapadı. Aradan çok zaman geçmeden zil çaldı. Selma kapıyı açtı ve karşısında İsmail’i gördü. Bir an afalladı, ne diyeceğini bilemedi. Ve:
    ___Sizin burada ne işiniz var İsmail Bey?
    ___Sen iyi değilim diyince seni kendi gözlerimle görmem gerektiğini düşündüm.
    ___Buna hiç gerek yoktu. Boşuna geldiniz ben iyiyim.
    ___Gördüm artık rahatım iyi olduğunuza sevindim. Bu arada bu çiçekler sizin için geçmiş olsun.
    ___Çok teşekkür ederim. Zahmet etmişsiniz. Bu arada kusuruma bakmayın içeri davet etmeyi akıl edemedim.
    ___Yok, zaten oturmaya gelmedim. Sizin iyi olduğunuzu gördüm. Zaten bunun için gelmiştim.
    ___Çok düşüncelisiniz.
    ___Ben artık gitsem iyi olacak sizi de ayakta tutmayayım daha fazla. İyi akşamlar. Görüşmek üzere.
    ___Sağ olun. Size de iyi akşamlar.
    Selma kapıyı kapattığı an içinden bir şeyler koptu. Onu gördükçe hissettikleri yoğunlaşıyor, farklı bir anın içinde olduğunu düşünüyordu. Yüzünde istem dışı bir tebessüm vardı. Ayakları yerden kesilmişti sanki. Getirdiği çiçekleri kokladıktan sonra vazoya koydu. Rıfat bir an aklına geldi yüzü düştü ama sonra tekrar İsmail’’ i düşününce keyfi yerine geldi. Rıfat ise evde son hazırlıklarını yapıyordu. Selma’ya bir şiir yazmıştı. Evlenme teklifi etmeden önce ilk yazdığı şiiri okuyacaktı sonra kuyumcudan alacağı yüzüğü Selma’ya uzatacaktı. Odanın içinde heyecandan dolanıp duruyordu. Abbas gözleriyle takip etmekten yoruldu olacak ki kafasını yere koydu. Şiirde son ayarlamaları yaptıktan sonra başladı okumaya:

    Seni yüreğim öylesine sarmış ki
    Kim dokunsa bana bir sen çıkıyor içimden
    Yapma desem de dinlemiyor
    Sevdasına yenik bir benden
    Boynu bükük iki kelime
    Sen ve ben
    Böylesine uzak ki bizden
    Düş düşlerime sevgili
    İzi kalmış ayrı sevdalardan
    Kopar, at beni
    Duysunlar, bilsinler seni sevdiğimi
    Olmaz deseler de
    Ben yine derim ki
    Seni sevmek uzaktan da olsa
    Aşkların en güzeli

    Seven bir adamın yüreğinden kopan satırlardı bu. Kendine olan güveni tekrar yerine geldi. Vay be Rıfat şairde olacağın varmış ha. Selma bu şiiri duyduktan sonra kesin teklifimi kabul eder. Az kaldı Abbas yakında yengen olacak dedi. Rıfat kendi dünyasında daldığı bu düşüncelerle olacaklardan habersiz teklif edeceği günü bekliyordu. Annesine de anlattı. Bu durumu annesi içine sindiremese de oğlunu üzmemek için bir şey diyemedi. Sadece sustu ve mutfağa geçti. Yemeğin hazır olduğunu söyledi. Rıfat ellerini yıkadıktan sonra sofraya oturdu. Yemeklerini yerken sessizlik hâkimdi. Abbas bile bu ortamdan etkilendi, hiç sesini çıkarmadan bir köşede öylece duruyordu. Yemekten sonra Rıfat bir sigara yakayım dedi ve balkona çıktı. Dışarıda biraz serindi, üşüdü. Kafasında birçok düşünce ile dumanı içine çekiyor, sonra dertli dertli dışarı salıyordu. Annesinin duruma böyle sessiz kalması canını sıkıyordu. Selma’nın doğru insan olduğuna kendisini o kadar inandırmıştı ki birisinin bu durumu kabul etmemesi ya da sessiz kalması onun için büyük bir sorundu. Ama annesi yanındaydı. Selma’yı nasıl olsa kabul eder, alışır bu duruma diye düşündü. Öyle çok şey vardı ki içinde. Sigarasından çıkan duman kadar özgür olmak sonra da kaybolmak istercesine bir hali vardı. Gökyüzüne baktı, gözüne bir yıldız takıldı. Kocaman, parlak, tek başına olan bir yıldızdı. O yıldızı kendisine seçti. Bir dilek tuttuktan sonra içeri girdi. Saatin gece yarısı olmasına az bir vakit kalmıştı. Selma İsmail’i, Rıfat ise Selma’yı düşünüyordu. Sevmek duygusu aynıydı da ya sevilenler. Terk edilemeyen bir duygunun küçük oyunlarındandı bu.
    Aradan iki gün geçmişti. Takvim Rıfat’ın teklif edeceği güne yaklaşıyordu. Bu süre içerisinde Selma ile İsmail iş bahanesiyle sık sık görüştüler. Bu buluşmalarda küçük dokunuşlar, temaslar kaçınılmaz oldu. İsmail zehirli bir atık gibi Selma’nın kanına bulaşmıştı artık. Selma duygularına yenik düşmüş, teslim olmuştu İsmail’e. Hayat Rıfat’a en kötü oyununu oynamıştı. O hiçbir şeyden habersiz son hazırlıklarını yapıyordu. Kuyumcudan yüzüğü almıştı. Biraz zora girse de Selma için değer diye düşünüyordu. Yarın akşam İsmail’in mekânında sevdiğini itiraf ettiği yerde bu sefer evlilik teklifinde bulunacaktı. Akşam heyecandan uyuyamadı. Bir an önce sabah olmasını, artık evlenmek istediği kadına o önemli soruyu sormak istiyordu. Kalp atışları o kadar hızlıydı ki kontrol edemiyordu. Karnına ağrılar girmişti. Günün ilk ışıkları etrafı aydınlatmaya başlamıştı. Rıfat ise pencereden dışarı izliyordu. Bütün geceyi böle geçirmişti. Halletmesi gereken işleri vardı. Daha İsmail’e uğrayacak güzel bir yer ayırttırıp sürpriz bir şeyler hazırlatmasını isteyecekti. Sonra çiçekçiden çiçek alınacaktı. İşten de izin alması gerekiyordu. İlk güzel bir kahvaltı etti sonra bir çiçekçiğe uğrayıp şık bir çiçek sipariş etti. Üzerine güzel bir not yazdırdı ve dönüşte alacağını söyledi. Oradan iş yerine uğradı. Patronundan izin aldı. Sonra tekrar eve döndü. Dönüş yolunda çiçekçiden çiçeğini de almayı unutmadı tabi. Güzel bir takım elbise giydi, yüzüğünü de kaybolmasın diye cebine koydu. Çıkarken çiçeği eline aldı evin içine son kez bir göz gezdirdi bir şey unutup unutmadığına dair. Her şey tamam gibi gözüküyordu. Sıra İsmail ile konuşmaya gelmişti. İş yerine gitti ama İsmail orada değildi. Cebini aradı ama kapalıydı. Sonra evine gitti. Fatma’ya nerde olduğunu sordu. Fatma dünden beri eve gelmedi bende merak ediyorum. Kendisine ulaşamıyoruz dedi. Rıfat merak etme ben bulurum onu dedi ve İsmail’in bazen kaçamak yapmak için uğradığı otele gidebileceğini düşündü. Otele bakmaya karar verdi. Beyazıt’ta bir ara sokakta olan bu otele pek insan uğramazdı. İsmail eğer ordaysa ona kızacaktı. Fatma gibi bir kadının böyle bir şeyi hak etmediğini düşünüyordu. Otele girdi ve otel sahibiyle konuşmaya başladı:
    ___ İsmail burada mı?
    ___İsmail Bey burada ama rahatsız edilmek istemediğini söyledi.
    ___Kaç numaralı oda da?
    ___Söyleyemem, isterseniz telefon edip haber vereyim.
    ___ Size kaç numaralı oda da diye sordum. Haber verin demedim.
    ___ Efendim söyleyemem, doğru olmaz. Yanında bir bayan vardı.
    ___ Size son kez soruyorum kaç numaralı oda? Söylüyor musunuz yoksa ben zorla mı söyleteyim.
    ___ 305 numaralı oda.
    ___Sakın ardımdan haber vermeye kalkışmayın.
    ___Peki efendim.
    Rıfat merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladı. Otel sahibi sözünde durmadı ve İsmail’i aradı. Telefon çalıyor ama açan olmuyordu. En sonunda telefonu bir bayan açtı ve ne olduğunu söyledi. Rıfat’ın birazdan odadan içeri gireceğini söyledi ve bu konuşmadan sonra telefon ahizesi yere düştü. Otel sahibi alo alo dedi ama cevap yoktu. İsmail o sıra duştan çıktı ve ne olduğunu sordu. Tam o an odanın kapısı açıldı. Karşısında İsmail’i yarı çıplak bir şekilde yanında Selma ile gördü. İsmail, Selma ve Rıfat… Dünya sanki durmuştu. Rıfat yutkunamadı, düğümlendi sanki bir şeyler boğazına. Elinde ki çiçek avuçlarından kayıp yere düştü. Gördüğü tablo karşısında beyninden vurulmuşa döndü. Selma birden:
    ___Rıfat! Biz şey…
    ___Sus tek kelime bile etme bana Selma. Ne kadar adi, aşağılık bir varlıkmışsın sen. Ya sen İsmail benim kardeşim, arkadaşımdın. Hiç utanmadınız mı bunu yaparken. Yazıklar olsun size. Allah belanızı versin!
    ___Rıfat sakin ol! Bir anlık bir şeydi bu. Selma’yı sevmiyorum. Bu kızın gerçek yüzünü sana göstermek için bunu yaptım.
    ___Sus yalanlarını kendine sakla. Senin de gerçek yüzünü gördüm. Adımı ağzınıza alıp daha fazla kirletmeyin. Ben seni çok sevmiştim be Selma. Yazık çok yazık…
    Bu konuşmadan sonra cebinden aldığı yüzüğü çıkardı ve Selma’nın suratına fırlattı. Al bunu artık bunun benim için hiçbir anlamı kalmadı dedi ve çekip gitti. Selma dur Rıfat gitme dese de fayda etmedi. Bu yaşananlardan sonra Selma yere çöktü ve çiçekten çıkan notu okumaya başladı. Notta yazanlar şuydu: “ Hayatıma girdin gireli ben sevmeyi, olmadık şeylerden mutlu olmayı öğrendim. Kalbimin atış şekli bile değişti. Hayatım seninle anlam kazandı. Şimdi senden beni dünyanın en mutlu erkeği yapmanı isteyeceğim. Benimle evlenir misin?” bu yazılanları okuduktan sonra gözyaşlarını tutamadı, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İsmail ise hiçbir şey olmamış gibi üstünü giymekle meşguldü. Sonra Selma’ya:” Zamanla geçecek her şey, üzülme. Bir daha görüşmememiz ikimiz içinde en iyisi. Hoşça kal. “dedi ve gitti. Bu sözler üzerine Selma yaşadığı şokun üzerine bir şok daha yaşamış oldu. Bir otel odasın da öylece kalakaldı. Rıfat ise eve dönmüştü, odasına geçti. Yaşadığı bu ağır olayı vücudunun en küçük hücresine kadar yaşıyor, kendisine yediremiyordu. Rıfat yüreğinden öyle bir yara almıştı ki hiçbir şey bu sancıyı dindirmeye yetmeyecek gibiydi. Eliyle yüzünü kapayıp ağlamaya başladı bir çocuk gibi. Saatlerce odadan çıkmadı. Annesi endişeli bir şekilde oğlunun odadan çıkmasını bekliyordu. Rıfat yatağında uzanmış, gözlerini tavana dikmişti. Hiç kıpırdamıyordu. Vakit geç olmuştu artık ve Rıfat ayağa kalktı, pencereye doğru ilerledi. Perdeyi araladıktan sonra gökyüzünü izlemeye başladı. Bir süre sonra gökyüzünden bir yıldız kaydı. Kayan o yıldız Rıfat’ın yıldızıydı. Her ayrı düşen sevda için bir yıldız kayardı efsaneye göre. Sancılı bir süreç Rıfat için başlamıştı. Artık dayanamayacağını anladı ve: “Hayır!” diye haykırdı. O haykırış Rıfat’ın yeni bir güne başlamasıyla son buldu. Uyandığında ter içinde kalmıştı. Bağırışına annesi de korkmuş, hemen yanına koşmuştu. Sonra oğluna:
    ___ Ne oldu oğlum? Niye bağırdın?
    ___Bir şeyim yok ana. Sadece kötü bir rüya gördüm.
    ___ Hayrola. Ne gördün de böle korktun? Su getireyim mi?
    ___Yok istemem. Öle bir rüya işte boş ver ne olduğunu. İyiyim ben.
    ___Pekiyi oğlum. Bende kahvaltıyı hazırladım. Elini yüzünü yıka da ana oğul güzel bir kahvaltı yapalım.
    ___Tamam. Sen git ben birazdan geliyorum.
    Annesi odadan çıktı. Aslında Rıfat sadece gördüğü bir rüyayı yaşamıştı. Karşı komşunun kızı Selma’yı o kadar çok seviyordu ki her gece onu rüyasında görüyordu. Pencereye doğru ilerledi, perdeyi araladı ve Selma’yı kardeşini okula yolcularken gördü. Sadece şu cümleler ağzından döküldü: “Komşu kızı düş düşlerimden. Bu sevda artık bana ağır geliyor. Bir söyleyebilsem seni sevdiğimi ama yapamam, cesaretim yok.” O sırada Selma camda Rıfat’ı gördü. Yüzünde masum bir gülümse ile kendisine selam verdi. Rıfat sadece elini kaldırdı. Selma içinden:” Keşke konuşabilsek… Sadece böle uzaktan birbirimize bakmakla kalıyoruz. Aşka çok yakınken uzak olmak böle bir şey demek. Bir bilse ona karşı olan hislerimi” dedi. Sonra içeri girdi, kapıyı kapadı.
    Belki birbirlerine olan aşklarını bilmeyecekler ama Selma, Rıfat’ın rüyaların da onunla birlikte her gece beraber olmaya devam edecekti. Düşler kimselerin dokunamayacağı yerlerdedir. Rıfat en güzel yere saklamıştı sevdiğini.







    [justify]

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 8:43 am