Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    ZİRVEYE DOĞRU İLERLEYEN ADIMLAR

    avatar
    1001060046


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 18/12/10

    ZİRVEYE DOĞRU İLERLEYEN ADIMLAR Empty ZİRVEYE DOĞRU İLERLEYEN ADIMLAR

    Mesaj  1001060046 Paz Ara. 19, 2010 12:31 pm

    ZİRVEYE DOĞRU İLERLEYEN ADIMLAR

    Gecenin koyu karanlığında bastıran sancılar Aydan hanımın pamuk yüzünü kırıştırmış,kara gözbebeklerinin etrafını kıpkırmızı hale getirmişti. Ama herşeye rağmen bir tebessüm belirdi tombul yanaklarında. Bu mutluluğu daha önce beş kez yaşamıştı. Kocası Halil alalacele ebe Arife'nin evinin yolunu tutmuştu. Kocaman kahverengi gözleri gecenin koyu karanlığında küçülüyordu.
    İşten yorgun dönmüş ve ayakları kocaman zayıf bedenini taşıyamıyordu. Araban ilçesine bağlı Y.Karavaiz köyünün karanlık ver dar sokaklar gittikçe uzuyor sonu gelmez bi hal alıyordu.
    Ebeyi uyku tutmamış mum ışığında pencereden dışarıyı gözlüyordu. Ebe yaşlanmış bembeyaz yüzü kırış kırış olmuştu. Gelen adamı pencereden görmüş ve telaşlanmıştı. Ama adam yaklaşınca tanımış ve koşarak kapıyı açtı.
    Halil, kendisine durumu anlatmış ve ebeyi yanına alarak eve doğru yola koyuldular. Eve geldiklerinde komşularının ve beş tane çocuğunun eşinin başına üşüştüğünü gördü. Adamın heyecandan eli ayağı biribirine dolanıyordu. Kadının keskin çığlıkları gecenin karanlığında yayılıyor ve köyün öbür ucundan duyulabiliyordu. Nihayet beklenen olmuş, bebek doğmuştu ve cinsiyeti erkekti. Bebeğin kalçasına vurulan şamarlar bebeği ağlatmıştı. Aydan hanım rahatlamış ve derin bi nefes almıştı. Çünkü çocuğu sapasağlam doğmuştu. Bebeğin pamuk gibi bir yüzü ipincecik ayakları küçücük kolları temizlendi. Bebek, kundak denilen bir bezle sarıldı ve yatağına koydular. Etraftaki herkes bebeğin güzelliğine bakıp dalmıştı. Ebe ise artık yorulmuş, gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Halil ebeye hediye olarak battaniye ve ek olarak bir tane hhavlu vermişti. Halil ebeyi bırakıp geldiğinde evde çocuklarından, karısından ve yanında yatan bebeğinden başka kimse kalmamıştı. Vakit epey geçmiş çocukların uykusu gelmişti. Herkes kendi yatağına çekilip uyumaya başlamıştı. Fakat içlerinden sadece birisi uyumamıştı. Çocuğun 11 yaşındaki en büyük ablası Serpil... O çocuğun doğmasından hoslanmamıştı. Çünkü annesi hasta olduğu için yeni doğan çocuğa bakacak olan sadece kendisiydi. Diğer kardeşleriyle de kendisi ilgileniyordu. Gece aklına kötü kötü fikirler gelmiş bebeği boğmak istemiş fakat çocuğun pamuk gibi yüzünü görünce vazgeçmiş, kendisinden da uyku basmış ve kendi yatağına çekilip uyumaya başladı.
    Sabah erken uyanan, Aydan hanım olmuştu. Aydan hanım doğum sonrası sancılarından dolayı erken kalkmıştı. Aydan hanımdan sonra kocası da kalkmıştı. Kocası ahırdaki hayvanlara yemini verip, tavukları beslemeye gitti. Evin büyük kızı Serpil de kalktı ve çay suyunu ocağa koydu. Erkek kardeşi ve 9 yaşında olan Cemil'i kaldırmış , ondan fırından ekmek almasını istedi. Ondan sonra diğer kardeşleri Elif , Meral ve Sevgi'yi kaldırmıştı. Elir, Meral'den iki yaş büyüktü. Sarı saçlı, mavli gözlü ve tombul bir şeydi. Meral ise kumral, kahverengi gözlü zayıftı. En küçleri Sevgi'di. Sevgi ise zayıf ve minyon tipliydi . Halil bey işini bitirdi ve kızı Serpil ile kahvaltıyı hazırladılar . Uzun siyah saçlı
    ve mavi gözlü Cemil elinde sıcak ekmekle eve döndü. Kahvaltıdan sonra Halil Bey çocuğa isim düşündü. Fakat onun kafasında tek bir isim vardı Sezgin. O televizyonda Sezercik adlı karakterden etkilenmiş, o ismi çok sevmişti. Ondan da esinlenerek çocuğa Sezgin ismini koymuştu. Adam ezanla birlikte çocuğunun ismini kulağına 3 kez fısıldamıştı. Bundan sonra
    Halil Beyin babası Mehmet Bey ziyarete gelmişti. Mehmet Bey altmışbeş yaşlarındaydı. Yüzü yumuk yumuk olmuş, göz bebeğini mavi çizgiler sarmış, artık ayakları kendisini taşımaz hale gelmişti.
    Mehmet Beyin ardından eşi Hatice Nine geldi. Hatice nine kocasından daha dinç bir durumdaydı. İçeride otururlarken Mehmet Bey cebinden büyük bir Cumhuriyet altını cıkarıp Sezgin'in yakasına koydu. Fakat Mehmet Bey biraz kırgındı, çünkü
    yeni doğan çocuk erkek olduğu için kendi ismini konmasını istemişti. Bunu her defasında dile getiriyor, fakat Halil bey en çok istediği Sezgin ismini koymustu. Eşi Hatice Hanım ise hediye olarak torununa bir bebk elbisesi ve yarım Cumhuriyet altını getirmişti. Günler geçtikçe Sezgin büyüyor ve ailesinin gözünde daha da şirinleşiyordu. Babası Halil Bey sahibi olduğu, Araban -Gaziantep otobüs hattını çalıştırıyordu. Eve her gelişinde çocuklarına çeşitli yiyecekler ve hediyeler getiriyordu. En küçük çocuğu Sezgin'e daha da güzel hediyeler getiriyordu. Birgün eve gelişinde oğlu Sezgin'in hasta olduğunu gördü ve direk G.Antep'teki çocuk hastahanesine götürdü. Doktor Ali çocuğu muayene ettikten sonra çocuğun drumunu kötü olduğunu Halil beye söyledi. Sezgin Su Eksikliği hastalığına yakalanmıştı. Doktor
    genç ve deneyimsizdi. Halil Bey doktora güveniyordu fakat doktor , bir şey yapamıyordu. Halil Bey, doktorun her istedğini yapıyor, o ne derse onu getiriyordu. Sezgin ise gittikçe zayıflıyor ve bir şey yemiyordu. Yediği her şey de ishal yapıyordu. Epey halsizleşmişti.
    Artık annesine ve babasına gülmüyordu. Halil Bey ve Aydan Hanım çocuğun bu durmundan epey korkuyorlardı. Halil Bey her seferinde doktorun odasına gidiyor ve çocuğunun durmunu soruyordu. Anne ve baba çaresizdi ve her şeyi yapacak durumdaydılar.
    Bir gün doctor, kendisinin çocuğu iyileştiremeyeceğini söyledi ve onları başka bir doktora yönlendirmişti. Bu doktor,
    G.Antep Devlet Hastahanesinde görev yapıyordu. Doktor orta yaşlarda, yakışıklı ve G.Antep'te epey tanınıyordu. Doktor tahlillerden sonra çocuğa ilaç yazdırmış ve babası Halil beyden bu ilaçları almasını istemiş. Halil Bey ilaçları alıp geldi ve çocuğuna içirmeye başladı. Hastahanedeki bir haftadan sonra Sezgin eski sağlığına dönmüştü. Doktor Sezgin'i taburcu etti ve ailesiyle beraber onları köyüne gönderdi. Sezgin evine dönmüştü. Artık eskisi gibi hareketli ve annesine ve babasına gülüyordu. Ev eski neşesine kavuşmuştu. Aylar ve yıllar hızlı bir şekilde geçiyordu. Ve Sezgin
    beş yaşındaydı. Artık rahat rahat konuşuyor , rahat rahat koşup oynuyordu.
    Dedesi Mehmet Bey, artık çökmüştü. Hastalığı epeyce ilerlemişti. Dedesinin hastalığı Siroz hastalığıydı.
    Bir gün, öğlen sıcağında babasının telaşlı bir şekilde eve geldiğini gördü. Sezgin korkmuştu ve ne olduğunu anlayamamıştı.
    Dedesi Halil Bey, hastalığı bastırmış ve acile kaldırılmıştı. Dedesi oğlu Halil beyden son kez Sezgin'i getirmesini ve onu son kez öpmek istediğini söylemişti.

    Halil Bey, oğlu Sezgin'i alıp babasının yanına götürmüştü. Sezgin dedesini görünce ağlamaya başlamış ve koşarak dedesinin yanına vardı. Mehmet Bey torununu öpmüştü ve son kez ona doyasıya sarılmıştı. Babası Sezgin'i alıp köye göndermiş sonra tekrar babasının yanına gelmek üzere yola koyuldu. Geldiğinde babasının gözlerinin kapalı oldunu ve onun uyuduğunu zannetti. Babasının üzerini örtmek istedi. Babasının yanağnına dudağını dayadı ve öptü. Babasının tombul tombul yanaklarının buz gibi olduklarını farketti. Kalbi hızlı hızlı atıyor ve yutkunamıyordu. Dili tututlmuş konuşamıyordu. Doktor çağırdı ve ne olduğunu sordu. Fakat doktor bu durumu nasıl anatacağını düşünüyordu . Doktor sonunda söylemişti. Halil beyin gözleri doldu ve ağlamaya başladı. Ondan sonra Halil beyin kardeşleri geldi.
    Üç kız ve dört erkek kardeşi vardı Halil Beyin. Kendisi evin ikinci büyük evladıydı. O annesinin yalnız kalmaması için en küçük kardeşi Ali'yi evlendirmiş ve annesini kardeşinin yanına bırakmıştı. Mehmet beyin ölümü tüm aileyi derinden etkilemiş ve uzun süre yas bağlamışardı. Halil Bey babasını çok seviyordu. Bu yüzden babasını çok özlüyorlardı. Diğer kardeşler ise babalarının ölümünden sonra hemen miras tartışmalarına girmişlerdi. Bu miras yüzünden kardeşler birbirine küsmüş, birbirlerine düşman olmuşlardı. Halil bey bu duruma çok sinirleniyor, kardeşlerinin bu durumuna üzülüyordu. Sezgin ise bu durumdan habersiz gezip, eğleniyordu.
    Sezgin'in okula gitme zamanı gelmişti. Okula kayıt yaptırmış
    birinci sınıftan okula başlamıştı. Sezgin okula alışamamış ve her gün okuldan kaçıyordu. Babası Sezgin'in bu haline dayanamamıştı. Yine bir gün okuldan kaçıp gelen Sezgin'i görünce çocuğunun yanağına bir tokat indiriverdi. Sezgin ağlayarak okula döndü ve tekrar dersine girdi. Artık babasının korkusundan okuldan kaçmıyor, okul giriiş saatlerine dikkatlice uyuyordu.
    Sezgin, okulda gördüğü hiçbir şeyi anlayamıyordu. Bir türlü okumaya başlayamamış ve arkadaşlarından geri kalmıştı. Arkadaşları ona tembel diyorlardı. Kendisi buna dayanamıyordu ve psikolojik bunalıma girmişti. Kendisi artık tembel olduğunu kabullenmiş, kendisine tembel deinilince üzülmüyordu.
    Babası Halil Bey, okula uğradı ve çocuğunun durumunu sordu. Sezgin'in öğretmeni Oktay Bey, Halil beye durumu anlatmıştı. Oktay Bey beyaz tenli, tombul yanaklı,kilolu biriydi. Halil Bey çocuğunu durumunu öğrenmiş ve üzülmüştü. Çünkü Elif , Meral ve Sevgi kendi sınıflarında en çalışkan öğrencilerdi. Abisi Cemil de dersine çalışmıyor, o da babasını üzüyordu.
    Halil Bey, akşam eve döndüğünde Sezgin'e derslerinde yardımcı oluyor. Oğlunun daha kolay okumasına yardımcı oluyordu. Sezgin, artık babasının yardımıyla okuyordu. Öğretmeninin gözüne girmiş ve artık öğretmeni Sezgin ile daha fazla ilgileniyordu. Sezgin gün geçtikçe daha da iyi öğreniyor , arakadaşları tarafından kıskanılıyordu. Artık tembel karakterinden kurtulmuş ve çalışkan rolüne bürünmüştü. Birinci sıınıfı birincilikle bitirmiş ve ikinci sınıfa hazırlık başlamıştı.
    Yazın babasının yanında muavinlik yapıyordu. Babasının yanında çok mutluydu. Annesinin yanına her gelişinde annesiyle şakalaşıp,
    ona doyasıya sarılıyordu.
    Sezgin, ikinci sınıfa geçmişti. Bakmıştı ki eski öğretmeninin yerine başka birisi gelmişti. Merak etmişti eski öğretmenini ve direk müdürün yanına gidip eski öğretmenini sormuştu. Müdür eski öğretmeninin bir trafik kazasında öldüğü haberini Sezgin'e söylemişti. Sezgin üzülmüş ve kendisine okuma yazmayı öğreten öğretmeni için epey üzülmüştü.
    Gün geçtükçe daha da olgunlaşıyor ve ailesi tarafından daha çok ilgi gördü. İkinci sınıfta daha da başarılı olmuş , öğretmeni tarafından çok sevilen biri olmuştu. O öğretmenlerini çok seviyor ve onlardan ayrılmak istemiyordu. İkinci sınıfta, sınıf birincisi olmuştu. 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda şiir verilmiş, şiiri coşkulu bir şekilde okumuştu. Şiiri okuduktan sonra okulun bahçesindeki köy halkına dönerek babasının Galatasaraylı olduğunu haykırmış ve kendisinin de Galatasaraylı olduğunu haykırmıştı. O günden sonra Sezgin'i köyde herkes tanıyor, nerede görürlerse Galatasaraylı diyorlardı. İkinci yıl bitmiş , üçüncü sınıfa
    geçmişti. O yine babasına yardım ediyordu. Üçüncü sınıfa geçmiş
    ve çok güzel bir şey olmuştu. İkiz kardeşleri doğmuştu. Biri erkek, diğeri ise kızdı. Erkek olan Vehbi, kız olan Behiye idi. Erkek, sarı saçlı ve yeşil gözlüydü. Kız ise esmer kahverengi gözlüydü. Sezgin, kardeşlerini çok sevmişti, onların yanından bir an olsun ayrılmıyordu.
    Sezgin'in, babası çocularının süt ve yoğurt ihtiyaçlarını karşılamak için bir inek almıştı. Sezgin okuldan sonra ineği alıp otlatmaya götürüyordu. Okul dışındaki zamanını böyle geçiriyordu artık. O ineğine Sarı Kız ismini vermişti. O ineğini diğer ineklerin arasına koymuyor, onu diğer inekerden ayrı tutuyordu. Zaman çok hızlı geçiyor Sezgin çok hızlı büyüyordu. Dördüncü ve beşinci sınıfı başarılıkla geçmiş artık ortaokuldaydı.
    Beşinci sınıfın sonlarında Sezgin'i farklı bir duygu sarmıştı. Bunu ilk defa yaşıyordu. Buna bir türlü bir anlam veremiyordu. Kimseye de anlatamıyordu, kimse de kendisini anlayanaz sanıyordu. Çünkü bu çok farklı bir duyguydu. Sezgin, bir köylü kızına aşık olmuştu. O, kızı çok beğenmiş , her zaman kızın etrafında dolaşıyordu. Artık eve az gidip geliyordu. Kızın ismi Meryem'di. Kız beyaz tenli, hilal kaşlı ve yeşil gözlüydü. Kızı her gördüğünde kalbi kıpır kıpır oluyordu. Kıza bir türlü açılamıyordu. Fakat dayanamıyordu , anlatmalıydı her şeyi. Nihayet tüm cesaretini toplayıp kızın yanına vardı ve anlatmaya başladı. Kız, Sezgin'in inci gibi gözlerine dikkatlice bakıyordu. Kendiside anlayamamıştı bu durumu . İlk defa böyle bir durumla karşılaşıyordu. Meryem, böyle bir durum karşısında korkmuş ve hemen kaçmıştı. Sezgin de korkmuş o da eve doğru kaçmıştı. Ya eve gidip babasına söylerse . Çok kormuştu ve hemen babasının yanına varmıştı Sezgin. Babası ne olduğunu anlayamamıştı. Babası ne olduğu nu sordu ama herhangi bir cevap alamamıştı. Sezgin'i çok tuhaf bir hal halmış ve hep Meryem'i düşünüyordu. Dayanamamıştı, direk kızın evine doğru yol aldı. Baktı ki kız arkadaşlarıyla beraber saklambaç oynuyordu. Kız, Sezgin'i oyuna davet etti. Sezgin çok şaşırdı ve kızın yüzüne anlamsız anlamsız baktı. Kız Sezgin'e bir türlü yaklaşmıyor , onu kırmak istemiyordu. Sezgin kızı yakaldı ve sordu. “ Niye benden kaçıyor ve niye beni anlamıyorsun?” Kız yine cevap vermemiş, yine çekip gitmişti. Sezgin, oyunu bırakıp, oradan çekip gitti. Sezgin'i artık bir umutsuzluk sarmıştı. Çünkü hayalleri yıkılmıştı. Kızın kendisine cevap vereceğini sanıyordu. Beklediği olmamıştı. Okuldaki dersleri kötüydü. En iyi bildiği Matematik dersinden zayıf almıştı ama umurunda değildi. İlk dönem zar zor Teşekkür belgesi almıştı ve babasından azar işitmişti. Ama Sezgin, babasını hiç tınlamıyordu. Meryem bir tülü beyninden çıkmamıştı. Ama yine de babasını kırmak istemiyordu, biraz da olsa derslerine çalıştı.
    O yılı öyle böyle atlatmıştı. Elif ablası üniversiteyi kazanmış, abisi liseyi bırakmıştı. Diğer ablaları ise lisede öğrenim görüyorlardı. Aradan iki yıl geçmiş ve Sezgin yedinci sınıfı bitirmşti.
    Sezgin hala Meryem'in peşini bırakmıyordu. Her seferinde kızın yanına koşuyor, kız her seferinde Sezgin'den kaçıyordu. Kız artık dayanamamıştı ve Sezgin ile konuşmaya karar verdi. Sezgin heyecanlı bir şekilde kızı dinlemeye başladı. Fakat her şey istedği gibi değildi. Meryem, Sezgin'i terslemiş ve kendisinden nefret ettiğini söylemişti. Gözbebekleri küçülen Sezgin kızın yüzüne artık bakamıyor ve utanıyordu. Nasıl böyle olabilir diye düşünüyordu.
    Hayalleri yıkılmıştı. Buruk buruk bakan gözleri kıpkırmızı bir hal almıştı. Gözbebeklerinin etrafında krımızı kırmızı kan damarcıkları belirmişti. Ağlamaklı bir hal aldı. Meryem'i çok seviyordu. Şimdi nasıl yapabilirdi, nasıl onun yanına gidebilirdi ki. Geceyarılarına kadar kızın evinin önünde bekliyordu. Ama kız bir türlü dışarı çıkıp kendisine bakmıuordu. Hem neden kendisine baksın ki diye düşünüyordu. Çünkü kendisini yakışıklı bulmuyordu. Bir başka arkadaşının da Meryem'e aşık olduğunu duydu ve çok sinirlenmişti. O arkadaşı kendisinden daha yakışıklıydı. Sarşındı ve mavi gözlüydü. Ama o arkadaşı kız ile fazla ilgilenmiyor yakışıklılığına güveniyordu. Kız o çocuğunu kendisini sevdiğini biliyordu. Bunu bir koz olarak kullanmış, Sezgin'i kendisinden uzaklaştırmak için o çocuğu sevdiğini söylemişti. Sezgin sinirinden deliye dönmüş bir şekilde arkadaşını aramaya başladı . Arkadaşını bir köşede yakalamış ve gırtlağına sarıldı. Çocuk, Sezgin'in elinden kurtulmuş ve kaçmaya başlamıştı. Sezgin kaçan arkadaşına bir taş fırlatmış ve arkadaşının kafasını yarmıştı. Meryem'i kendisi hake diyordu. Meryem'in arkkadaşı bu olayı öğrenmiş ve hemen Sezgin'i buldu ve her şeyi ona anlatmıştı. Meğer ki Meryem'in kendisini uzaklaştırmak için böyle bir oyun oynadğını öğrendi. Sezgin bu duruma çok sevinmiş, direk kızın yanına varmış, her şeyi bilidiğini söylemişti. Sonra kızı dinlemeyip hızla oradan kaçmış, ineğini alıp otlatmaya çıktı. İneği otlatırken kendisine doğru yaklaşan birilerini gördü. Sonradan görünce o gelenlerin Meryem ve arkadaşlarıydı. Onun yanına yaklaştılar, Sezgin bu duruma çok sevinmişti. Meryem ineğin yanından geçerken ineğin boynuz darbesine maruz kalmıştı. Boynuz kızın sağ diz kapağını sıyırmıştı. Sezgin çok korkmuş ve hemem kızın yanına koşmuştu.
    Kızın kanayan bacağını sarmış ve korkan kıza biraz su vermişti. Kız Sezgin'in bu davranışı beğenmiş ve o karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı.
    Kızın babası mesleğinden dolayı kızın babası, İstanbul'a taşınmaya karar vermişti. Kızın babası uzman çavuştu. Kız bunu duyar duymaz üzülmüş ve oraya nasıl alışacağını düşünüyordu. Ama aasıl üzüldüğü şey hoşlandığı Sezgin'den nasıl ayrı kalacaktı.
    Bunu bir türlü kabullenemiyordu.
    Sezgin, her zaman ki gibi kızı düşünüyordu. Her zaman onun yanında olmak istiyordu. Kızın evlerinin taşınacağını duyunca hayalleri yıkılmıştı. Çok üzgündü. Kızı görmek istiyordu. Koşa koşa kızın evinin oraya vardı. Kız çoktsn gitmişti. Sezgin şaşkın şaşkın kızın evine doğru bakıyordu. Sonra yanına Meryem'in bir arkadası geldi ve Meryem'in artık gelmeyeceğini söylemişti. Bunu duyan Sezgin yere çökmüş bayılacak bir hal almıştı. Kız sonra Meryem'in de ona karşı boş olmadığını söyldi. Sezgin artık ne yapacağını şaşırmış, ne diyeceğini bir türlü bilmiyordu. Sonra kız kendisine bembeyaz bir kağıt uzattı. Kız herşeyi bu kağıtın içine yazmıştı. Sezgin kağıtı alıp eve doğru yol aldı. Kafasında tek bir şey vardı .. Meryem...
    Sezgin eve varmış, kendi köşesine çekilmişti. Akşam yemeğinde bir şey yiyememişti. Diğer odaya geçti ve gömleğinin içne koyduğu mektubu okumaya başladı. Mektupta şunlar yazılıydı;
    İlk ve tek sevdiğim Sezgin'e
    İlk zamanlarda seni tanımıyordum bile. Bu yüzden sana karşı Hiçbir şey hissetmiyordum. Seni her yanımda gördüğümde ne zaman gideceksin diye beklerdim. Daha küçüktüm ve korkuyordum . Daha yeni böyle bir şey ile karşılaşıyordum. Sonra senin bir arkadaşının beni sevdiğini duydum. Bunu bir fırsat olarak gördüm ve seni kendimden uzaklaştırmak için onu bir koz olarak kullandım. Ona karşı herhangi bir ilgim yoktu. Biliyorsun ben evin tek kzıyım ve böyle bir şeye ailem kesinlikle izin vermezdi. Ailem hep beni tembihlemişti böyle bir duruma karşı. Bende onlara hıyanet etmek istemiyordum ve bu yüzden seni tanımak ve sana cevap vermek istemiyordum. O gün sen inek otlatırken senin yanına gelişimde benim isteğim dışında olan birşeydi. Arkadaşlar beni zorla oraya getirmişti. O gün benim zor dururumumda bana davaranışın beni çok etkiledi ve senden hoşlanmaya başlamıştım. Artık senin yanından ayrılmak istemiyordum. Her zaman seni düşünüyordum . Fakat bunu sana söyleyemedim.
    Şimdi ben buradan gidiyorum. Ama seni unutmayacağım. Sen, çok iyi birisin. Kendini ne olur üzme . Daha önümüze neler çıkar. Kendine iyi bak
    SENİ SEVİYORUM Meryem..







    Sezgin artık sevdiği kızı kaybetmiş, onsuz nasıl yapabileceğini düşünüyordu.
    Sezgin, günlerce dağınık bir durumdaydı. Her zaman Meryem'i düşünüyordu. Onu bir türü unutamıyordu. Kızın babasından nefret etmişti. Kızı unutmak için elinden geleln her şeyi yapıyordu. Aradan günler ve aylar geçmiş, kızı az da olsa kafasından çıkarmıştı. Önünde hayatnı etkileyecek bir sınav vardı.
    LGS sınavı.. Sınava geç de olsa hazırlanmaya başlamış, arkadaşlarından geç başlamasına rağmen onlardan daha iyi puanlar alıyordu denemelerden. Annesinin babasının desteğini almış, onlar sayesinde sınva motive olmuştu. Öğretmenleri onu çok seviyordu. Fakat bazı arkadaşları onu çekemiyordu. Çünkü kendilerinden daha çalışkandı. Fakat o arkadaşalrını çok seviyordu. Onlara derslerinde yardımcı oluyordu. O hiçbir arkadaşının derslerinin kötü olmasını istemiyordu. O öğretmen mesleğini çok sevdiği için öğretmen liselerinde okumak istemiyordu. Sınav günü yaklaşmış Sezgin'in çalışmaları da hız kazanmıştı. Sınav günü gelmiş ve sınava girdi. Sınavdan sonra kapıda bekleyen ablası Serpil'in yanınna koştu. Ablası sınavın nasıl geçtiğini soruğunda ii geçtiğini söyledi fakat sınav onun istediği gibi değildi. Daha iyi yapacağını sanıyordu ama istediği gibi olmadı. Sınavdan eve dönüşte bütün arkadaşlarının sınavının ii geçtiğini duymuş ve sevinmişti. Ama kendisi de iyi yapabilirdi.
    Aradan bir ay geçmiş ve sınav sonuçları açıklanmıştı. Tüm arkadaşları 280 civarı alırken kendisi 346 almıştı. En yüksek notu kendisi almıştı. Fakat fazla sevinmemişti. Çünkü o, arkadaşlarıyla aynı yerde okumak istiyordu.
    Tercihlerini bir dershanede yapmış ve tercih sonucunda kendisine G.Antep'in bir ilçesinde Anadolu Lisesi gelmiş ve üzülmüştü. Çünkü kendi ilçesine çok uzak ve bir öğretmen lisesi okumak istiyordu. Okula kayıt hazırlıkları yapmış ve ablası ile birlikte kayıt yaptırmaya gitmişlerdi. Sezgin okulu ve ilçeyi sevmemişti. Bu yüzden burada okumak istemiyordu. Kaydını yaptırmış ve kalacak yer olarak bir tane cemaat yurdu bulmuştu. Eve geldiğinde babasını kapının öününde buldu. Babası gözü yaşlı bir şekilde bekliyodu. Oğlunun gurbette okumasını istemiyor, kendisine yakın bir yerde okumasını istiyordu. Akşam yemeğinde kızına oğlunun kaydını alıp G.Antep mekezde bir okula almasını istiyordu. Serpil, kaydı alıp Sezgin'in kaydını H.Sani Konukoğlu lisesine kayıt yaptırdı.
    Sezgin, artık liseli olmuş, kendisine çok yabancı bir yerde okumaya başladı. Sezgin, okulun günlerin çok suskundu. Çünkü sınıftaki kimseyi tanımıyodu. Sınıftaki öğrencilerin hepsi seçilmiş zeki öğrencilerden oluşuyordu. Kendisi sınıfın en küçüğüydü. Diğer arkadaşlarının hepsi kendisinden yaş ve bedence büyüktü. Zaman geçtikçe arkadaşlarına alışıyor ve onları sevmeye başlıyordu. Ama arkadaşları onu fazla sevmiyordu. Çünkü kendisi köyden gelmeydi. Kendisine Gundi diyorlardı. Sezgin lise deslerine ayak uyduramamış, bir türlü derslere motive olamıyordu. Köyünü çok özlüyor, tatilleri iple çekiyordu. Sezgin, sınıfta sadece bir kız arkadaşıyla samimiydi. Kızın ismi Sinem'di.
    Sinem, Sezgin ile aynı boyda, esmer tenliydi. İnci gibi parlayan siyah gözleri vardı. Kızın tek yumurta ikizi birde kardeşi vardı. Bu kız, Sezgin'in kardeşiyle yakınlaşmasından hoşnut olmamış, bu ikisi arasındaki arkadaşlık bağını yanlış anlamış, bu arkadaşlığı bozmak istemişti. Kendisi de Sezgin'e ilgi duyuyordu. Kardeşinin Sezgin ile yakınlaşmasını istemiyordu.
    Sezgin, giderek Sinem'den hoşlanmaya başlamıştı. Duygularının karşılıklı olduğunu bilmiyordu. Kıza bir türlü açılamıyor, yanına bir türlü sokulamıyordu. Sezgin, çıkışta bir arakadaşını beklerken Sinem'in geldiğini gördü. Sinem, onun yanına geldi ve kendisine o gün işledikleri konuyu anlayamamış, kendisinden bu konuyu anlatmasını istemişti. Kızın asıl maksadı Sezgin'den bir şeyler duymak istiyordu. Birlikte bir parkta oturdular. Sezgin'in eli ayağı birbirine dolanıyordu. Bir türlü derse başlayamamış, elleri titriyordu. Kız, Sezgin'in durumunu anlamıştı. Sezgin, kızın gözlerine takılı kaldı. Sonra utanmış gözlerini başka tarafa doğru çevirdi. Kız Sezgin'e dönüp artık konuşması gerektiğini söyledi. Ama Sezgin heyecandan bir türlü konuşamıyordu. Sezgin artık dayanamamış ağzında kaçırmıştı. “Sensiz olmuyor Sinem! Seni günde bir defa düşünüyorum o da benim yirmi dört saatime denk geliyor.” Bu sözlerden sonra kızın yüzünde bir tebessüm beliriverdi. Kız onun yüzüne dein derin baktı. Sonra ona dönerek onu sevdiğini söyledi. Sonra ona dönüp gitmesi gerektiğinisöyledi.
    Kız eve vardı ve yaşadığı şeyi direk kardeşine anlattı. Kardeşi bu durumu duyduğunda çılgına döndü. O da annesine anlattı bu olayı. Kardeşini çekemiyor ve onları ayırmak istiyordu. Annesi kızının yanına gitmiş ve bir daha Sezgin ile konuşmamasını söylemişti.
    Sezgin ile Sinem gizli gizli konuşuyor, kızın kardeşinden habersiz buluşuyorlardı. Kendi sınıflarında kimse bu durumu bilmiyordu. Kızın kardeşi gizliden gizliye Sezgin'e aşık olmuş, onunla kadeşinin ayılması için her şeyi yapmaya hazırdı. Artık her şeyi gözüne almış ve abisinin yanına gidip kız kardeşini şikayet etti. Çılgına dönen abisi iki arkadaşıyla birlikte okul çıkışında Sezgin'i çıkışta bulup sıkıştırmışlardı. Onu, kuytu bir yere götürdüler. Tek başına kalan Sezgin, bir şey yapamıyordu. Üç kişinin dayağına masur kalmıştı. Yüzü , gözü morarmıştı. Diğer gün okula gitmeye utanmıştı. Okula gelmediğini gören kız merak etmişti. Sezgin'i arkadaşlarına soruyor , arkadaşarının da haberi yoktu. Diğer gün okula geldiğinde Sinem kendisini kapının önünde bekliyordu. Kız onun bu haline inanamamış. Çok merak etmişti ne olduğunu. Fakat kıza hiçbir şey anlatmıyordu. O kendisini dövenlerin kızın abisinin olduğunu da bilmiyodu. Kıza söylememişti olan biteni.Sınıftaki herkes şaşkın bir biçimde onun yüzüne bakıyodu. Onlarda bir türlü anlamamıştı ne olduğunu. Aralarındaki ilişki hala devam ediyordu. Kızın kardeşi yine rahat durmuyor ve gidip yine abisine söylemişti. Abisi kız eve geldiğinde almış kız ve onların bir daha birbirleriyle konuşmamalarını söylemişti. Sonra da Sezgin'i o hale getirenlerin kendisi oldukalrını söyledi. Kız tek çare olarak ayrılmayı düşünüyodu. Yoksa sevdiği kişi zarar görcekti.
    Sezgin'e karşı soğuk davranıyor, artık onunla ilgilenmiyordu. Sezgin'in kendisinden vazgeçmesi için diğer erkek arkadaşlarıyla samimi oluyor ve Sezgin'in kendisinden nefret etmesini isitordu. Beden Eğitimi dersinde Sezgin'in eli kırılmış ve Sezgin'i ziyaret etmemişti. Kendisine bir geçmiş olsun bile diyemiyordu. Sezgin yirmi günlük bir rapor almış, bu raporunu kırk güne çıkarmıştı devamsızlıkla birlikte. Bu süre zarfında Sinem ne kendisini aramış ne de sormuştu. Okula geri gelmiş okulda yapılan ikinci sınavların hiçbirine girmemişti. Ama artık Sinem kendisini tınlamıyordu. Kendisiyle ilgilenen tek bir kişi vardı. O da Sinem'in kardeşiydi. Fırsattan istifade her seferinde yakınlaşmak isteyen kız bir türlü karşılık bulamıyordu. Çünkü Sezgin kardeşini seviyordu, bunu da iyi biliyordu. İmkansız olduğunu bilsede yine de bunu ona söyleyecekti. Onun karşısına geçti ve anlatmaya başladı. Sezgin bunları duyduktan sonra kıza bir şey söylemeden oradan çekip gitti. Onun kafasında önemli olan tek bir şey vardı . O da Sinem'di. Sinem kendisiyle oynamıştı. O da ondan intikam almak istemişti.
    Dönem sonuna gelinmiş atık birinci sınıf bitiyordu. Karneler verildikten sonra Sezgin kimseye görünmeden kaçıp gitmişti. O kendi ailesinin yanına döndü ve ikinci yıl hazırlıklarına başladı. Ailesiyle birlikte yazın sıcağında pamuk toplamaya gittiler . O arakadaşlarını düşünüyor ve onları çok özlemişti. Ayıca Sinem'den nasıl intikam alacağını düşünüyordu. Bir yaz boyunca bu düşünceler kafasını meşgul etmişti.
    Nihayet istediği olmuş, yaz tatili sona ermiş, artık okulla başlamıştı. Okula gittiğinde tüm arkadaşlarını sınıfta görmüş ve çok sevinmişti. En arka sırada inci gibi siyah gözleriyle gözleyen Sinem oturuyordu. Ona hiç selam vermeden onun yanındaki sıraya tek başına oturdu. Sinem'in kardeşi de eşyalırını alıp Sezgin'in yanında oturdu. Sonra Sezgin ile soohbete koyuldular. Bunu gören Sinem çılgına döndü ve ağlayarak sınıfatn çıktı. Sezgin kıza beslediği intikam duygusundan dolayı artık Sinem'i sevmiyordu. Onun kız kardeşini de koz olarak kullanıyordu. Fakat Sinem'in kız kardeşinin hiçbirşeyden haberi yoktu. O da ikisinin arasını bozmanın günahını çekiyordu. Yine de olan Sinem'e oluyordu. Bir gün Sinem'in kız kardeşi ağzından kaçırıvermiş o kendisin dövenlerin abisi ve arkadaşları olduğunu söylemişti. Bunu duyunca direk Sinem'in yanına giden Sezgin inanmamış bir kere de ona sormuştu. Sinem her şeyi kendisine anlattı . Kızın anlattıklarından utanan Sezgin artık Sinem'in yüzüne bakamıyor, onunla bir daha konuşamamıştı. Çok büyük bir utanç duygusu vardı içinde . Nasıl olurda bu kadar kör olabilirdi. Sevdiği kızı iyi tanıyamamıştı. Kendisine hıyanet etmeyeceğini bilmemişti. Ön yargılı davranmıştı. Bir gün en arka sırada Sinem'in tek başına oturduğunu gördü ve onun yanına gitti . Kız artık eskisi gözlerine bakıp konuşamıyordu. Bunu kendisi de görmüştü. Kızdan özür diledi. Kızın inci gibi gözlerine son kez derin derin baktı. Ondan sonra arkasını dönüp kendi sırasına döndü. O artık hiçbir kıza aşık olamayacağına dair kendisine söz vermişti. Kendi dersleriyle ilgilenecekti. Çok istediği şeyi, öğretmen olmayuı istiyordu.
    O yıl Sezgin derslerinde çok başarılı olmuş ssınıf birincisi olmuştu. Tüm öğretmenlerin dikkatini çekmişti. Örnek öğrenci olmuştu o yıl. İkinci sınıfı başarıyla bitirmiş, tekrar ailesinin yanına dönmüştü. Diğer yılın hazırlıklarına koyulmuştu. Bu sefer bir pide fıınında iş bulmuş orada çalışmaya başlamıştı. Yine yaz tatili bitmiş tekrar okul başlamıştı. Arkadaşlarını görme sevinciyle okula istekli bir şekilde gitti ve arkadaşlarını görmek istediği mutlu bir şekilde gördü. Arkadaşlarıyla uzun uzun hasret giderdi.
    Okulda derslerine gerekli gayreti göstermiş , yine sınıfın en başarılısı olmuştu. O yıl teyzesinin oğlunun müdür olduğu dershaneye yazıldı. Bir yandan dershane bir yandan da okul ikisini de idare etmeye çalışıyordu.
    Abisinin evlenme çağı gelmiş , annesi ve babası gelin olarak Sezgin'in ilköğretimden bir arkadışını bulmuşlardı. Bu kız kendilerinin akrabasıydı. Abisi kızı sevmiş ve kabul etmişti. Kız isteme mersiminden sonra yüzük takıldı ve hemem bir ay sonra düğünlei yapıldı. Sezgin çok mutluydu. Kendi sınıftan arkadaşı yengesi olmuştu. Yengesiyle iyi anlaşıyordu. Herhangi bir sıkıntısı olduğunda yengesine daınışıyor , ondan yardım istiyodu.
    Tüm sırlarını onunla paylaşıyordu.

    Üçüncü sınıfı geçtikten sonra ,dördüncü sınıfa başladı . Artık kendisini üniversite telaşı başlamıştı. Çünkü tek isteği öğretmen olmaktı. Hazırlık için kitap aldı ve hazırlıklara başladı. Dershane değiştirmiş ve belediyenin dershanesine kayıt yaptırmıştı arakadalrıyla birlikte. Dershanede arkadaş çevresi yapmış çıkışlarda kahvehaneye gidip okey oynuyorlardı. Sınıfta ve dershanede seçkin ve çalışkan öğrenci olmasına rağmen kendisinin fazla bi umudu yoktu kazanmaya dair. Tüm arkadaşları harıl harıl çalışırken kendisi başka işlerle uğraşıyordu. Arkadaşları kendisini uyarmasına rağmen kendisi fazla kulak asmıyodu. Her gün pkuldan kaçıp tembel arkadaşlarıyla okey oynamaya gidiyolardı. O öğretmen olmayı çok istiyordu fakat bu yıl olmayacağını düşünüyordu. Sınav yaklamış fakat kendisinin umuunda değildi. Şimdilik tek isteği sınavın çekip gitmesiydi.
    Sınava iki ay kalmış ve ders çalışma bahanesiyle arkadaşlarıyla birlikte bir bekar evi tutmuşlardı. Akşamları eve gitmiyor, o bekar evinde yatıyordu. Geceleri o evde alem yapıyorlardı. Atık arkadaşlarından ayrılamıyorlardı. Okul bitiminde onlardan nasıl ayrılacağını düşünüyordu. Arakadaşlarıyla son günlerini mutlu bir şekilde geçirmek istiyordu
    Ailesi onu dersini çaılışıyor biliyordu fakat o arkadaşlarıyla alem yapıyordu. Nitekim ayrılık günü geldi ve son kez karneler dağıtılmaya başlandı. Onun notları fazla iyi değildi . Bu yüzden fazla merak etmiyordu. Tek düşündüğü şey arkadaşlarıyla nasıl ayrılacaktı. Arkadaşlarıda onu çok seviyordu. Karneler dağıtıldıkan sonra arkadaşlarıyla vedalaştı. Sonra diğer arkadaşalrıyla son kez parka oturup konuştular. Birlikte içecek ve yiyecek alıp son kez birlikte eğlendiler. Orada eskiden sevdiği kız , Sinem de vardı . Herkesle vedalaştıktan sonra sıra ona gelmişti. Onunla vedalaşmak zor olacaktı. Yanına bir türlü yaklaşamıyor , utanıyordu. Sonun da cesaretini topladı ve kızı alıp birlikte yürümeye başladı. Kızdan yine özür diledi ve kendisini affetmesini söyledi. Kız ona dönerek, “ Tekrar olabilir mi” diye sorduğunda Sezgin'e ,Sezgin ise bir daha kızı üzmemek için hayır demişti. İlk başlarda üzülmüştü ama sonradan iyi bir şey yaptığının farkına vardı.
    Şimdi önün büyük bir sınav vardı fakat onun umrunda değildi. Sınav gününde arkadaşının evinde kaldı . Sonra da arkadaşıyla birlikte sınava gireceği okula doğru yola koyuldular. Sınavda bir şey yapamamış ,süreyi ayarlayamamış ve soruları yetiştirememişti. Sınavdan sona arkadaşıyla birlikte tekrar arkadaşın evine döndüler. Sonra kendi evine geldi. Ailesi sınavın nasıl geçtiğini sorunca ailesine kötü geçtiğini söyledi.
    Babası Halil bey oğlunun bu durumuna üzülmüş , onun akıllanması için ona hamallık yaptırmıştı. Sezgin de aklı başına gelmiş ve gelecek yıl dershaneye gitmeye karar verdi. Babasının sözleri onu çok etkilemişti. Babasının tek amacı oğlunu mutlu olmasıydı. Her şey oğlu içindi. Kendisi için bir şey yoktu. O da babasının ve ailesini üzmek istemiyordu. Onunda içinde yıllardır süregelen bir öğretmen olma isteği vardı. Teyzesinin müdür olduğu dershaneye yine yazılmıştı ve bu yıl epey kararlıydı. Artık okul yoktu. Tek dershane vardı ve bu yıl başarmalıydı . O artık kendisini bir üniversiteli olarak görmeliydi.
    Dershane başlamış ,yeni arkadaşlar yeni öğretmenler ve yeni yüzler görecekti. O artık liseyi unutmalıydı. Başarmak için bazı şeylerden vazgeçmek gerekiyordu . Tüm arkadaşları kendisi gibiydi. Akadaşlarıyla tanışmıştı. Sınıf mevcudu fazla değildi. Sınıfta sadece on üç kişi vardı. Sınıftaki kızlarla tanışırken bir kız gözüne takılmıştı. Bu kızı bir yerden tanıyordu. Ama bir türlü çıkaramıyordu. Hatılayamıyordu bir türlü. Kızın ismini öğrenmiş ve kızın ismi Hatice'ydi. Hatice çok güzel bir kızdı. Kızın yanağında güzel gamzeleri vardı. Sezgin her gülüşünde kızı gözlüyor , gamzelerine dikkatli dakkatli bakıyordu. Kız beyaz tenli ve her utandığında yanak al al oluyordu. Sezgin kıza hayranlık duymuş fakat kıza bir türlü yaklaşamıyordu. Çünkü yaklaşsa bundan hem kız etkilenecek hem de kendisi etkilenecek. Kendisin bir hedefi vardı, biliyordu kızın da bir hedefi vardı . Bu yüzden kıza bir türlü yaklaşamıyor , ona daha da bağlanmak istemiyordu. Ama kendisi ne kadar istemese de hep aynı yerdeydiler ve aynı anı yaşıyorlardı. Kızdan her ne kadar uzaklaşmaya çalışsa da bir türlü kendisin den uzaklaşamıyordu.
    Kız çok iyi biriydi. Arkadaşlarından tiksinmez onlardan midesi bulanmazdı. Aynı bardaktan çay bile içerdi arkadaşıyla.
    Her çıkışta arkadaşlaıyla birlikte parkta otururlardı. Arkadaşlarıyla çok samimi olmuşlardı. Sezgin arkadaşlarıyla birlikte güzel vakit geçiriyordu. Hem ders çalışıyor hem de eğleniyorlardı. İkisini bir arada götürebiliyodu. Geçen seneki Sezgin ve bu yıl ki Sezgin arasında çok fark vardı. Hem düşünceleri de değişmişti. Geceleri artık ders çalışıyordu. Umutsuz değildi. Sabahları heyecanlı bir şekilde dershaneye gidiyordu. Her sabah Hatice'yi görünce mutlu oluyordu. Bir gün Hatice'nin başka biriyle çıktığını duydu. Üzülmüştü , fakat bu durumun kendisini etkilememesini düşünüyordu. Yine de kızın her gülüşünde o da mutlu oluyordu.
    Sezgin dershanede iyice tanınmış ve dershanede sevilirdi. Kendisi dershanenin derece yapan öğrencilerinden biriydi. Arkadaşlını kazanma konusunda motive etmiş , onların da daha çok çalışmasını sağlamıştı. Dershanede herkes onu örnek alıyordu.
    Öğretmenler bağındaki yoğunluklardan dolayı bazı öğrencileri Sezgin'e yönlendiriyorlardı. Arkadaşlarıyla beraber soru çözüyor, onlara yardımcı oluyordu. Sezgin hedefini yükseltmiş Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik okumayı istiyodu. Sezgin bu düşünceyle daha da gaza gelmiş ve daha da çok çalışmaya başlamıştı.
    Hatice ise o çıktığından ayrılmıştı. Üzgün durumda idi ve Sezgin hiçbir şey yapamıyordu. Çünkü kıza yaklaşırsa fırsattan istifade kıza yanaştı diyeceklerdi. Kızın bu durumdan başka daha büyük bir sorunu vardı . Kızın ailevi sorunları vardı. Ailesiyle bir türlü anlaşamıyordu. Sezgin kızın bu durumundan dolayı kıza daha bağlanmış, ona aşık olmuştu. Fakat buna bir türlü inanmak istemiyodu. Çünkü kendisine söz vermişti, bir daha aşık olamayacaktı. Ama aşktır bu hiçbir şey dinlemiyor. Yıl sonu yine gelmiş yine ayrılık zamanı gelmişti. Yine arkadaşalrından ayrı kalacaktı. Başka üzüldüğü şey de bir türlü açılamadığı Hatice'ydi. O kızı üzmek istemiyor , onu sırtından vurmak istemiyodu.
    Sınav günleri yaklaşmış , daha da heyecanlanmıştı Sezgin. Uzun zamandır bu anı bekliyordu.
    Sınavlar bittikten sonra arkadaşlarının yanına dönmüş ve arkadaşlarının sınavda ne yaptıklaarını sormuştu. Arkadaşlarıda kendisi gibi iyi yapmıştı. Sınavları iyi geçmiş , mutlu görünüyorlardı. Çok sevinmişti arkadaşlarının bu durumuna. Fakat Hatice'nin sınavı o kadar da iyi geçmemişti. Onun bu durumudan haberi yoktu. Çünkü Hatice ile konuşmamıştı. Sonra Hatice ile konuşmuş , sınavnın kötü geçtiğini söylemişti. Ailesi ile arasındaki bozuklıktan dolayı sınava moralsiz bir bir şekilde girmişti. Ondan sonra kendisine onu sevdiğine dair Hiçbir şey söyleyememişti. Kızın derdi yetmezmiş gibi kendisi de dert eklemek istemiyordu. Kızı çok seviyor fakat bir türlü kelimeler ağzından çıkmıyor, dili tutuluyordu.
    Ondan sonra Sezgin kendisine abisinin çalıştığı iş yerinde bir iş bulmuş , sınavının açılanmasını bekliyordu. Arada sırada ilköğretim öğrencilerine ders veriyor onlarında lise sınavlarına hazırlanmasını sağlıyordu. Ders anlattığı ööğrenciler kendisinden memnundu. Kendisini çok seviyorlardı.
    Sınavalrın açıklandığı haberini almış ve çok heyecananmıştı.sınavlar açıklanmış ve Sezgin istediği puanı almıştı. Arakadaşlarını çok merak etmişti. Onlar da istedikleri puanı almışlardı.
    Tercihler yapılmış ve tercihlerin açıklanması bekleniyordu. Kendisi istediği bölümü tercihlerinde yazmış, ve o bölümün kendisine çıkması için Allah'a dua ediyordu. Nihayet tercih sonuçları açıklanmış, Giresun'da Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünü kazanmıştı. Kendisi çok mutluydu. Haber almış arkadaşlarının hiçbiri boşta kalmamıştı. Hatice ise Ankara'da Çocuk Gelişimi bölümünü kazanmış ve Hatice'nin bu durumuna çok sevinmişti.
    Sezgin üniversite hazırlıklarına başlamış, kayıt için gerekli belgeleri tamamlamıştı. Ablası Serpil ile Giresun'a gitmiş, kaydı tamamlamışlardı. Kalacak yer olarak da devlet yurduna kayıt yaptırmışlardı. Sonra da ablası ile birlikte G.Antep'in yolunu tutmuşlardı.
    O hemen çok sevdiği arkadaşlarının yanına gitmiş mutluluğunu onlarla paylaşmak istiyorlardı. Arkadaşlarının hepsi mutlu görünüyordu. Fakat onun içindeki burukluk onun tüm bu mutluluğnu alt üst ediyordu. O arkadaşalrından ve Hatice'den ayrılmak istemiyordu. Son kez Hatice ile konuşmak istemişti. O bu duruma son vermek istiyordu. O bu acıyla yapamazdı. Bir an önce onunla buluşup , her şeyi anlatmalıydı. Bir yandan da herşeyi kendisine nasıl anlatacağını düşünüyordu. Diğer taraftan da onun incinmesini istemiyordu. Arkadaşlarından ayrıldıktan sonra büyük bir üzüntüyle kendi evine geri döndü.
    Günler boyunca arkadaşlarını düşünmekten geç saatlerde uyuyor , sabahları erken kalkıyordu. Diğer taraftan da kendisini yakıp kavuran bir aşk acısı vardı.
    Üniversite hazırlıkları tamamlanmış, bayramdan sonra Giresun'a yolculuk vardı. Son günleri dolu dolu yaşamak istemiş fakat bir türlü bunu yapamamıştır.
    Kendisine yeni bir sayfa açılıyordu. Kendisini bekleyen ok güzel üniversite günleri vardı. Yeni arkadaşlar , yeni yüzler tanıyacaktı. Yeni ortamlar görecek , yeni bir kültüre ayak basacaktı. O gidip eğitimini bitirdikten sonra öğrencilere rehber olacaktı. Öğrencilerin sorunlarıyla ilgilenecekti. Öğretmen olmasa da onlara rehber olacaktı.
    Artık ayrılık günü yaklaşıyordu. Fakat Hatice'yi aklından bir türlü çıkaramıyordu. Onun la konuşmalıydı. Her şeyi dökmeliydi. İçinde saklamamalıydı. Onu çok seviyor , her an onu düşünüyordu. Kızın o güzel yüzü gözlerinin önünde canlanıveriyordu. Her an onun yanında olmak istiyor, gözlerine dalıp onun acsını yaşamak istiyordu. Onun düşüncelerine dalmak, onu yaşamak istiyordu. Hatice'nin her gülüşü gözlerinde canlandığında buruk bir tebessüm oluşuyordu yüzünde.
    Sonunda kalbine söz geçirememiş ,kızla bulıuşmak için kendisine haber salmış ve dershanenin önünde buluşacaklardı. Çok heyecanlıydı , eli ayağı birbirine dolanıyordu. Tek düşündüğü şey oydu.
    Diğer gün öğleden sonra dershanenin önünde buluşmuşlardı. Kız güzel gözleriyle onu baştan ayağı süzmüştü. Bir türlü anlam veremiyordu. Acaba kendisini neden çağırmıştı. Sonra ikisi oradan ayrılarak dershanenin az ilerisindeki çay bahçesinde oturdular. Kızın gözlerine derin derin baktı. Hiç konuşmadan biraz oturdular . Sonra kız kendisine artık konuşmalrı gerektiğini söyledi. Söze nasıl başlayacağını düşünüyordu. Bayılacak gibi oluyordu. Bunu kıza söylemeliydi.
    Aradan dakikalar geçmiş konuşmaya başladı. İlk önce kıza hal hatır sordu. Sonra da kız ailesiyle tartıştığını , geçinemediklerini söylemişti. Kız ağlayacak durumdaydı, gözbebekleri üzüntüden dolayı küçülmüştü. Sezgin artık daha da çaresizleşmişti. Artık imkansız bir olayın peşinde olduğunu düşünmüştü.
    Dakikalarca süren suskunluktan sonra kız kendisini neden çağırdığını sordu. Mantıklı düşünmeye çalışıyordu. Her şeyi anlattıkyan sonra ya kız bir daha kendisiyle konuşmayacak, bir daha yüzüne bakmayacak ya da kendisinin boynuna atılacak , ona sarılacaktı. Ama o ikici ihtimali hiç düşünemiyordu ve hep umutsuz düşünüyordu.
    Kızın gözlerine bakmaktan vazgeçmiş, gözlerini başka yöne çevirmişti. Korkuyordu , ürkek ürkek bakıyordu. Kızı üzemezdi. Artık hiçbir şey kızın üzülmemesinden önemli değildi. Her şey onun üzülmemesi içindi.
    Artık sona yaklaşmış fakat o hiçbir şey söylememişti. Artık bu işe son vermeliydi. Sonra ne olduysa kıza dönerek artık kendisiyle konuşmayacağını , bir daha kendisiyle görüşmeyeceğini söyledi. Kendisine artık üzülmemesini, küçük şeyler için incinmemesini söylemişti. Konuşurken bir yandan titriyordu. Kıza bir daha onu görmek istemediğini söyledi. Onun çok iyi biri olduğunu söylemiş , son kez kızın gözlerine derin derin bakmıştı. Kızdan bu söylediği sözlerinin nedeninin ne olduğu hakkında soru sormamasını istemişti. Kız ise bir türlü anlam veremiyordu. Neden böyle olmuştu. Acaba niye böyle konuşmuştu. Acaba Sezgin'i kıracak bir şey mi yapmıştı. Ama Sezgin ne olduğunu bir türlü söylememişti. Her şey söylendikten sonra kalktılar . Son kez vedalaştılar. O başka bir tarafa gidiyor , kız ise başka bir tarafa gidiyordu. Kızın arkasından baktı . Acaba geri dönüp , seni seviyorum diyebilir miydi? Ama niye desin ki . Kız köşeyi dönüp , gözden kaybolmuştu.
    Sezgin eve döndü , hiçbir şey demeden odasına çekilmişti. Akşam yemekte hiçbir şey yiyememişti. Sonra odasına uyumaya çekildi. Fakat bir türlü gözleri kapanamıyordu. Hatice'yi düşünürdu. Kızın ailesi ile olan durumunu düşünüyordu. Çok düşünceliydi. Kıza bir türlü açılamamıştı. Gözlerinde bir gariplik vardı. Göz kapaklarında bir ıslaklık vardı. Bu durumla ilk defa karşılaşıyordu. Bir türlü anlayamamıştı. Çünkü kendisi ilk defa bir kız için ağlıyordu. İlk defa bu kadar sevmişti. İlk defa bir kız için gözyaşı döküyordu. Sabah yolculuk vardı, fakat o bunu hiç düşünmek istemiyordu. Böyle bir olaydan sonra ayrılık kendisine zor geliyordu.
    Sabaha kadar uyuyamamış , her an Hatice'yi düşünmüştü. Sabah olmuş artık gitmeye odaklanmıştı. Arık yapacak bir şey yoktu. O , Hatçem dediği yariyle konuşmuş son noktayı koymuştu.
    Dönüp de bir daha kendisiyle konuşamazdı.
    Otobüsün yola koyulma zamanı gelmişti. Otobüse binmiş, derin düşüncelere dalmış . Bir yandan Hatice'yi bir yandan da yeni hayatını...
    Bir an olsun Hatice'yi unutmuş , başka düşünceler dalmıştı. Kendi mesleğini öğrenmeye gidiyordu. Öğrencilere rehber oılacaktı. Yeni arkadaşlarını merak etmişti. Yeni okulunu , yeni sınıfını merak ediyordu. Fakat Hatice yoktu artık. Onu görmeden yapabilecek miydi, onu aklından silebilcek miydi ?..
    Akşam uyuyamadığı için gözlerini kapanıyordu. Sonra da uyumaya başalamıştı. Derin bir uykuya dalmıştı.
    Otobüs yılan süzülen yollardan sessiz sessiz yol alıyordu. Yeni bir kapı açılmıştı onun için . O her şeyi geride bırakmalıydı. Her şeyden önce kendi mesleğini düşünmliydi. Devletine , milletine , dinine sahip çıkacak ve onları koruyacak olan yeni nesillere rehber olacaktı. Büyük ideallerinin peşinde olmalıydı.
    Mesleğini iyi öğrenmeli, bunu en iyi şekilde uygulamalıydı. Tek düşüncesi devleti, milleti, mesleği olmalıydı. Mantıklı düşünmeliydi, tarafsız olmalıydı. Her şeyi bırakıp mesleğine dört kolla sarılmalıydı.
    Onun önünde uzun bir hayat var ve bunu iyi değerlendirmeliydi. Zaten artık istediği olmuştu. Her şey onun elindeydi. Artık kendi başınaydı ve ailesinden uzak kendi yolunu çizmeliydi.

    Nihayet varmıştı Giresun’a . Sabahın sekizinde kendisini burada buldu. Artık yeni diyarı burasıydı. Buraya alışacak ve her şeye silbaştan diyecekti. Bir şehir içi dolmuşuyla kalacağı yere , devlet yurduna vardı. Bu yurt şehir merkezinde Giresun Limanının yanı başındaydı. Yurt denize sıfır bir yerdeydi. Önünde ucu bucağı olmayan masmavi bir denizin insanın ruhunu derinden derine yakan bir görüntüsü vardı. Yurdun giriş işlemlerini tamamladıktan sonra kendi odasına çekildi. Sezgin kendisine ait olan dolaba eşyalarını yerleştirmeye koyulduy. Kendisinden yarım saat sonra başka bir oda arkadaşı da geldi. Gelen bu arkadaş Erzurumluydu. Fakat kendisi İzmir de ikamet ediyordu. Bu arkadaşının ağlamaklı bir hali vardı. O da kendisi gibi i,lk defa gurbete çıkmıştı. Her ikisi de eşyalarını dolaba yerleştirdikten sonra şehri gezmeye, etrafı tanımaya çıktılar. Sezgin gezerken görüğü insanlara ısınamamıştı. Bir yandan da yavaş yavaş ailesini , köyünü ve çoık sevdiği Hatice’sini özlemeye başlamıştı. Her iki lafının birinde Gaziantep vardı. Her seferinde G.Antep’in buradan daha güzel olduğunu söylüyordu. Kendisinin yüzünde de ağlamaklı bir durum oluşmaya başladı. Ama kendisi her seferinde ağlamayacağını söylese de içinde fırtınalar kopuyordu. Kendisi de bunu belli etmek istemiyordu. Arkadaşı ile aynı durumdaydı. Kisinin içinde de fırtınalar kopuytordu. Ama ağlamıyorlardı. Önceden kestirememişti böyle bir durumun olacağını. Yurda geri döndüler ve odalarına yeni biri gelmişti. O da Kayseri’liydi fakat bu genç çok soğuk kanlı biriydi. Kendisiyle konuşmamışlardı, sadece tanışmışlardı o kadar. Gece odada üç kişiydiler . sabah Erzurumlu arkadaşı ile okula gittiler. Panoda dersler ve ders programı asılıydı. Kendi sınıfını da öğrendi. Sonra kendi sınıd-fına vardı fakat sınıfta dört kişiden başka kimse yoktu. O arkadaşlarla da tanıştı. Hocaların derse girmeyeceklerini öğrendi ve tekrar yurda döndü.
    Oda tamamen dolmuştu. Odadaki arkadaşlarıyla tanıştılar ve kaynaştılar. Kayserili hariç diğer arkadaşlarıyla arası iyiydi. Yatağına uzandı ve derin düşüncelere daldı. Gurbetin nasıl zor olduğunu ve bununla nasıl baş edeceğini düşündü. Öte yandan Hatice’si aklına gelmişti. Acaba şimdi ne yapıyordu? O da kendisini düşünüyor muydu? Acaba beni özlüyuor muydu? Sonra birden bire bunların imkansız olduğunu düşündü. Bir ürpetiyle döndü bu düşüncelerinden. Günün yorgunluğuyla birlikte uyku bastırmış ve bu düşüncelerle yabancı bir yerde derin bir uykuya dalmıştı. Rüyasında Hatice’yi görmüştü. Bu yaşta onu , yani sevdiği hatice’sini başka biriyle evlendiriyorlardı. Kendisi buna karşı çıkıyor fakat Hatice de bunu aldırış etmeyerek evleneceğini söylüyordu. Sezgin rüyasında adeta ağlıyordu. Sanki her şey gerçek gibiydi. Birden uykusundan uyanmış ve çok kötü bir hal almıştı. İçine ince bir sızı düşmüştü. Hemen lavaboya gitmiş ve kendisini kırık aynada görmüştü. Gözleri kıpkırızı kesilmişti. Gerçekten de ağlamıştı. Bundan sonra gözüne uyku girmemiş bir şiir yazmaya karar vermişti.
    Ne garip bir şeydir bu, bir türlü anlam veremediğim
    Çünkü ilk defa ağlıyorum , bir kız için ağlıyorum
    Ne oluyor da ağlıyorsun dediler
    Seviyorum ve paramparçayım
    Peki değer mi, değer mi ağladığıma
    Ona değmeyecek de kime değecek
    Kimin için ağaracak bu saçlar
    Başkası olmaz mı dediler
    Olmaz, ondan başkası olmaz , olamaz
    İmkansız olsa da , dönüp bir kere bakmasa da
    Bir kez olsun yüzüme gülmese de
    Fırtınalar kopsa da , dünya paramparça olsa da
    Ondan başkası olmayacak
    Yine bir daha anlıyorum
    Ben , sensiz olamam !
    Seni kalbimden koparıp atamam !

    Şiiri yazdıktan sonra pencere kenarına geçti kapkaranlık denize doğru baktı. Denizi kendisine benzetmişti. Gün batmadan önce masmavi olan deniz günün batımıyla karanlığa gömülmüştü. Kendisi de gurbete gelince tıpkı deniz gibi karanlığa gömülmüştü. Keşke Hatice yanımda olsa diyordu. Çaresiz bir biçimde , sabaha kadar gözüne uyku girmedi.
    Sabah olmuş arkadaşları da uyanmıştı. Arkadaşları onu pencere kenarında dalgın düşünceler içinde gördüler. Onlar da bir şey anlayamamıştı Sezgin’in bu halinden. Kendisi de anlatamıyordu zaten bu halini , anlatsa bile onlar anlayabilecek miydi? Arkadaşları okula gitmek için hazırlandı. Kendisinde okula gitme isteği yoktu. Çok üzgündü ve bir türlü mutlu olamıyordu. Artık üniversiteliydi fakat hiç üniversiteli gibi görünmüyordu. Ya da bu yaşa kadar düşündüğü üniversiteli tip yoktu. Hatice’nin yanında olmasını istiyordu sadece. Aklına yine şiir yazmak geldi . bir şiir yazıyor sonra da bunun mantıksız olduğunu düşünüp yırtıp çöpe atıyordu. Bu böyle devam etmişti. Artık bıkmıştı bu halinden. O kendisine söz vermişti. Mesleğini öğrenecek ve öğrencilerine rehber olacaktı. Yavaş yavaş bu halinde değişmeler olmuş , kendisini üzmeyeceğine karar vermişti. Okulda ki arkadaşlarıyla çabuk kaynaşmıştı. Devamlı onlarla vakit geçirmek istiyordu. Arkadaşlarıyla beraber geçen vakit onu düşüncelerinden uzaklaştırıyor , gurbette olduğunu unutuyordu. Artık bıkmıştı bu halinden , kendisini bu psikolojiden uzaklaştırmalıydı. Sadece mesleğine odaklanmayı düşünüyordu. Buraya neden geldiğini gelmek için neler yaptığını unutmamalıydı. Aşkın artık bir değerinin olamdığını düşünüyordu. Aşkın aretık ikinci planda olduğunu düşünüyor. Bunları düşünse de henüz kabullenmiş fikirler değildi. Kalbi hala Hatice diye atıyordu.
    Günler geçiyordu. İlk sınav tarihleri bile belli olmuştu. Notlarını yüksek tutup,Gaziantep’e yakın bir üniversiteye geçiş yapmak istiyordu. Biraz zordu fakat kendisi bu zorlukla baş edebileceğini düşünüyordu. Sınavlardan sonra bayram vardı. Memleketine gideceği günü iple çekiyordu. Sınavlar bir hafta içinde olup bitecekti. Sınavlara hazırdı fakat hala tam olarak çalışamadığını düşünüyordu. Sınavlar bitmişti ve eşyalarını valize yerleştirdi. Eşyalarını yerleştirdikten sonra bir sınıf arkadaşının evine gitti. Orada otobüsün hareket saatine kadar kaldı. Sonra otogara gitti ,genelde olduğu gibi otobüs kalkış saatinden daha geç gelmişti. Sezgin düşüncelere dalmış her şeye rağmen burada zamanın çabuk geçtiğini düşünmüştü. Otobüse bindi ve hemen uyuklamaya başladı. Kendisi otobüste sabaha kadar uyumuştu. Otobüs öğlen saat birde Gaziantep’e varmıştı. Sez<gin içindeki mutlulukla direk abisinin merkezdeki evine gitti. Ablaları da oradaydı. Onlarla biraz oturup sohbet etti. Onlarla doya doya hasret giderdi. Sonra liseden eski bir arkadaşı onu sinemaya çağırmıştı. Arkadaşının yanına gitti. Güzelce bir hasret giderdi. Sonra film başlamıştı. Sezgin yol yorgunluğuyla filmin büyük bir kısmında uyumuştıu. Arkadaşı Sezgin’in bu haline epeyce gülmüştü ve çağırdığına da biraz pişman olmuştu. Sezgin ancak filmin sonuna doğru gözlerini açabilmişti. Filmden sonra tekrar eve döndü. Çok özlediği ailesi ile oturdu ve sevdiği yemeklerden yedi. Yemekten sonra yine uyumuştu. Yol yorgunluğu ve yorucu bir sınav haftasının uykusuzluğu vardı. Sabah erkenden uyandı ve çarşıya alışverişe çıktı. Kendisine biraz üst baş almıştı. Alışverişten sonra eve döndü. Eşyalarını topladı ve ablalarıyla birlikte köyün yolunu tuttu. Köyüne vardığında hasretle ve sevinçle annesinin ve babasının elini öptü ve onları çok özlediğini dile getirdi. Sonra kardeşleriyle kucaklaştı.
    Biraz dinlendikten sonra köy de gezintiye çıktı. Etraf gördüğü kişilerle selamlaştı, onların hal hatırlarını sordu. Köy de herkes onu sevdiği için her yanına oturduğu kişi kendisini bırakmak istemiyorlardı. Kendisini akşam yemeklerine davet ediyorlardı. Fakat o, o gün kendi annesinin yemeklerini daha çok sevdiği için annesinin yemeğinden başka kimsenin yemeğini yemedi. Akşam yemeği yendikten sonra arkadaşlarının yanına gitti. Kendisi gibi yeni kazanmış arkadaşlarıda tatile gelmişti. Çok sevinçliydi ve bunu her seferinde dile getiriyordu.
    Gece, zifiri karanlıkta arkadaşlarıyla birlikte gezintiye çıkıp bir dağ yoluna girmişlerdi. Karanlık olduğu için hiçbir şey görülemiyordu ve her hangi bir durumda zor ulaşılabilecek bir yerdeydi. Arkadaşları ayarladıkları kızlardan bahsediyorlardı ve bu onun hoşuna gitmiyordu. Çünkü o bu tür şeylerin bu kadar basit olmadığını düşünüyordu. O çok güzel bir duyguydu onun için. Tarifi edilmez bir şeydi.
    “AŞK SÖYELEMEYE ÇALIŞIP DA ANLATAMADIĞINDIR. ANLATMAYA ÇALIŞTIĞIN FAKAT YUTKUNAMADIĞINDIR. HER ZAMAN YANINDA OLUP DA SAHİP OLAMADIĞINDIR.”
    Bir ara bir suskunluk oluştu ve kimse bir şey dememişti. Sonra bir arkadaşları bir şey söylemişti. Sonra herkes birbirine bakıp gülmeye başladı. Kendisine hakim olamayan bir arkadaşı ayağını keskin bir kayalığın arasına sıkıştırmıştı. Kayalık ayağını kesmişti , bu yüzden acı çekiyordu. Arkadaşları ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Sezgin de arkadaşına teselli vermeye çalışıyordu. Sonunda bir fikir bulmuşlar ve taşı kırmaya karar vermişlerdi. O karanlıkta bunu nasıl yapacaklardı. Ayrıca neyle keseceklerdi. Sonra taş aramaya çalıştılar. Onu kıracak taş da bulmak zordu. Sonunda zor olsa da bulmuşlardı. Arkadaşlarını bu durumdan kurtarmışlardı. Arkadaşını çok kan kaybetmiş olmalı ki şuuru yerinde değildi. Bayılacak gibi oluyordu. Sezgin onlar da onu ayık tutmaya çalışıyorlardı. Sonra hep beraber kucaklayarak arkadaşlarını köye götürdüler. Çocuğun ailesine haber verdiler. Sonra da bir arabayla çocuğu ilçe hastanesine götürdüler. Bu kendileri için büyük bir anı olmuştu. Ama bir daha o kadar uzak ve tehlikeli yerlere gitmemeye karar verdiler. Bu olaydan sonra yorulan Sezgin ve arkadaşları köyün meydanlığında oturup dinlenmeye başladılar. Saat de epey ilerlemişti ve Sezgin bunun farkında bile değildi. Eve geldiğinde tüm ailesi uyuyordu. Onları rahatsız etmeden kendi köşesine çekilmişti. Arkadaşını düşünüyordu. Acaba şimdi ne haldeydi. Ona çok üzülmüştü. Diğer gün Arefe günüydü ve erkenden kalkıp dinç kalmalıydı. Sonra da uykuya daldı.
    Sabah olmuş ve herkesten önce uyanmıştı. Sonra sabahın güneşinde bir gezintiye çıkmaya karar verdi. Her taraf mis gibi kokuyordu. O bu temiz havayı çok özlemişti. Bu havayı doya doya solumaya, içine çekmeye çalışıyordu. Her yer çok güzel görünüyordu ve çok mutluydu. Sonra ailesinin kalktığını düşünerek eve tekrar döndü. Baktı ki kahvaltı hazırdı. Annesinin kendi eliyle yaptığı köy peyniri de vardı. Tüm aile hep beraber sofranın etrafında toplanıp kahvaltı etmeye başladılar. Onun yüzünde tebessümler eksilmez olmuştu. Bu güzel ortamın bozulmamasını istiyordu. Köy bayramdan önce cıvıl cıvıl olmuştu.çok güzel bir ortam vardı. Herkes birbirleriyle hasret gideriyordu. Fakat bu günler de sona erecekti. O bunun farkındaydı. İçinde bir burukluk olsa da o eğlenmeye çalışıyordu.
    Bayram sabahı, namaz için abdest aldı ve caminin yolunu tuttu. Cami tıka basa dolmuştu. Bu nasıl güzel bir şeydi. Herkes çok huzur doluydu. İlk önce babası Halil bey ile bayramlaştı. Sonra babası ile birlikte mezralığa gittiler. Orada tüm ölmüşler için sureler ve dualar okudu. Yolda gördüğü herkesle bayramlaştı. Eve döndü annesi ve kardeşleriyle bayramlaştı.
    Günler hızlı bir şekilde geçiyor. Fakat o bunun farkında bile değildi. Ayrılık günü tekrar gelip çatmıştı. Biraz zor olacaktı ama çaresi yoktu. Eğer bir şeyler istiyorsa bir şeylerden vazgeçmek zorundaydı. Otobüsün kalkışından bir gün önce Gaziantep merkeze gitti ve son kez arkadaşlarıyla dolaşmak istedi. Arkadaşıyla tekrar sinemaya gitmeye karar verdi. Bu sefer bir aşk filmine gideceklerdi. Çok acıklı bir aşk hikayesiydi. Filmden sonra Hatice’nin oturduğu semte gitmeye karar verdi. Film bitti ve arkadaşıyla beraber kızın oturduğu semte geldiler. Fakat kızın evinin hangi tarafta olduğunu bilmiyordu. Sarhoş serseriler gibi semtin sokaklarında dolaşmaya başladılar. İkisi de ne yaptıklarının farkında bile değildiler, bir sarhoş misali… Ama Hatice’yi görememişti. Artık umudu da tükenmişti artık…
    Eve döndü ve yorgun olduğu için hemen yatmaya koyuldu. Sabah geç bir saatte uyandı. Bugün yolculuk vardı. Fakat o yolculuk için daha hazırlık yapamamıştı. Biraz geç olsa da hazırlıklarını tamamlamış ve yolculuk saatini beklemeye başladı. Bu yolculuk ilk gidişi gibi değildi. İlk gidişindeki gibi karamsar olacak bir durum da yoktu zaten. Artık Hatice’nin imkansız olduğunu biliyordu. Her şeye mantıklı bakıp, mantıklı davranmayı düşünüyordu. Artık yolculuk saati gelmişti. Otogar dolmuşuna binerek otogarın yolunu tuttu. Bu sefer otobüs tam zamanında gelmişti. Otobüse bindi ve kendi biletinde numaralanmış koltuğa oturdu. Hemen yanında oturan ve kendi hemşerisi olan bir üniversite hazırlık genci vardı. Bu gençle yol boyunca sohbet etti ve onun dertlerini dinledi. Çocuğun babası küçük yaşta vefat etmiş, iki kardeşi ve annesiyle yalnız kalmışlardı. Kendisine nasihat verecek bir babası yoktu gencin. Epey de fukara birine benziyordu. Trabzon’da bir hocasının da bulunduğu bir cemaat yurdunda üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Tüm masraflarını karşılıyordu bu hocası. Çocuk tek çaresi okumaktı. Çocuğa başka kimse yardım etmiyordu. Dayıları kendisini sevmiyordu bile. Kendisi de hırs yaparak okumaya çalışıyor. Çocuğun bu hali onu çok üzmüştü. Bir yandan da azmine de hayran kalıyordu. Yolu çocukla sohbet ederek geçirdi.
    Sabah erkenden Giresun’a varmıştı. Hava çok soğuktu. Bir an önce yurda dönmek istiyordu. Yurda geldi ve hemen oradan da derse gitti. Oradan arkadaşlarıyla hasret giderdi. Az bir arkadaşlık geçmişi olmalarına rağmen onları çok seviyordu. Ders bittikten sonra tekrar yurda döndü. Yol yorgunu olduğu için hemen yatıverdi.
    Uykudan kalktı ve yurdun kantinine indi. Sıcak bir şeyler içmek istedi. Baktı ki kendi sınıfında olan bir kız arkadaşı tek başına oturuyordu. Hemen kızın yanına gidip sohbet etmeye başladılar. Kızın inci gibi parlayan çok güzel gözleri vardı. İnci gibi parlayan gözlerinin üstünde hilal gibi kaşları vardı. İsmi de Özge’ydi. Kızın çok güzel bir gülümsemesi vardı. O gülünce gözleri daha da bir parlıyor, elmacık kemiklerinin altına gizlenmiş gamzeleri gizlendikleri yerden çıkıveriyorlardı. Kız Sezgin’e çok tatlı geliyordu. Kızı beğenmişti ama bunu pek de fazla umursamamıştı. Çünkü o başına gelecekleri önceden tahmin edebiliyordu. Bunu kesinlikle yapamazdı. Kendisi çok yanmıştı. Başkalarının da yanmasını istemiyordu.
    Sohbetten sonra kız kendi odasına çekilmişti. Kendisi de odaya tekrar döndü. Bir hafta geç geldiği için hocaların tutturduğu notları kendi defterine geçirmeye başladı. O artık kafasından her şeyi silmeye çalışıyordu. Sadece kendisine odaklanmaya karar verdi. Günler geçtikçe Sezgin buraya daha da alışıyordu. Her şeyi unutmaya başlamıştı. Arkadaşlarıyla çok iyi anlaşıyordu. Bir gün Özge kendi bulunduğu sıranın bir ön sırasında oturmuştu. Kendisi çok heyecanlandı fakat artık daha mantıklı düşünüyordu. Heyecanına hakim olabiliyordu.
    Kızın hareketleri onun dikkatini çekiyor ve daima kıza bakıyordu. Kızın sorulara verdiği cevaplar kendisine daha da mantıklı geliyordu. Kendisi ne kadar istemese de her zaman kendisini kızın yanında buluyordu. Kız ile epey bir samimileştiler. Ya o kızın yanına gidiyor ya da kendisini birden kızın yanında buluyordu. Nasıl oluyor da böyle bir durum olabiliyordu. Bir türlü anlam veremiyordu. Diğer taraftan duygularının farklı duygular olduğunu düşünüyordu. Duygularına bir türlü bi isim verememişti. Acaba çok içten bir arkadaşlık mı , yoksa sevgi mi? Kendisi arkadaşlık diyordu; fakat kendisi de bilmiyordu. Ama tek çaresi kızdan uzaklaşmaktı. Başlamadan bitmeliydi. Ve öyle de oldu. Artık kızla konuşmuyordu. Onun bulunduğu ortama girmiyordu artık. Gözlerini ondan kaçırmaya çalışıyordu. Bir iki gün böyle devam ettikten sonra kız artık farkına varmıştı. Acaba kendisiyle neden konuşmuyordu. Acaba kendisini kırmış mıydı? Sonra dayanamayıp direk kendisinin yanına geldi. Neden olduğunu sordu fakat cevabını alamamıştı. Sonra da kız buruk bir halde geri dönüp gitti. Çok soğukkanlı görünmeye çalıştı Sezgi
    avatar
    1001060046


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 18/12/10

    ZİRVEYE DOĞRU İLERLEYEN ADIMLAR Empty Geri: ZİRVEYE DOĞRU İLERLEYEN ADIMLAR

    Mesaj  1001060046 Ptsi Ara. 20, 2010 2:52 pm

    Çok soğukkanlı görünmeye çalıştı Sezgin. İlk defa bunu yapabilmişti. Kendi durumunu hiç belli etmemişti. Kendisinde bir düzelme vardı. Artık mantıklı işler yaptığını düşünüyordu; fakat buna kendisi bile inanmıyordu.
    Aradan bir hayli zaman geçmiş ve bir şehir içi dolmuşunda karşılaşmışlardı. Kemdisi önce fark edememişti. Sonra yanına oturduğu kızın güzelliğini merak edip kafasını kıza taraf çevirdiğinde onu görmüştü. Kız ile konuşmayı istemese de bir merhaba demişti kendisine. Ondan sonra kız konuşmaya başladı. Kızın her sorusunda cevap vermek istemiyor ve her soruyu başka bir şey bularak geçiştiriyordu. Kız bu sohbetten bıktığını söyledikten sonra sustu ve bir daha konuşmadı. Kendisi suçunu biliyordu ;fakat bu böyle olmalıydı diyordu. Kendisinden bir an önce soğumalıydı. Artık kız kendisine yüz vermiyor , kendisinden gıcık kapmıştı. Kendisi bu durumdan hoşnut değildi , ama bu böyle olmalıydı. Durum böyle oldukça daha da üzgün oluyordu Sezgin. Kız kendisinden ne kadar uzaklaşsa da kendisi her fırsatta kızın yanına gitmek için can atıyordu.
    Aradan hayli bir zaman geçmiş fakat kendisi ile kız arasında hala bir soğukluk vardı. Ne yapmalıydı da kendisine derdini anlatmalıydı. Hatice'ye açılamamış , bunun da öyle olmasını istemiyordu. Giderek kıza daha da bağlanıyodu. Fakat kız artık kendisini bile fark etmiyordu. Her ne olduysa kız bir gün kendisinin yanına geldi ve hal hatırını sordu. Kendisi bu duruma çok şaşırmıştı. Ne oldu da kendisiyle konuşmuştu. Ama o nasıl olduğunu hiç sormamıştı kendisine . O kız ile konuşmanın heyecanını doyasıya yaşıyordu. Hem yurta hem de sınıfta her zaman ona yakın duruyordu. Kız giderek kendisine daha da hoş geliyordu. Her zaman yanyanalardı. Ve o bu durumdan çok memnundu. Fakat yine başına gelmişti bu durum. Kıza bir türlü açılamıyordu. Kızın duygularının arkadaşlık mı yok sa sevgiliye karşı hissedilen duygular mıydı ,bir türlü buna anlam veremiyordu. Kız kendisine hangi gözle bakıyordu. Acaba sadece kendisine mi güveniyordu?
    Günler geçiyor daha da büyüyordu içindeki sevgi. Acaba kızın sevdiği var mıydı , onu dahi bilmiyordu. Ama sonunda karar vermiş her şeyi kıza anlatacaktı. Özge'yi kantine çağırdı. Başladı herşeyi kendisine anlatmaya . Kız kendisini dikkatlice dinliyordu. O kızın gözlerine derin derin bakarak anlatıyordu. Kız da şaşırdı kendisinin bu anlattıklarına. Konuşması bittikten sonra kız kendisine böyle bir durumun olayamacağını söyledi. Yüzü kaskatı kesildi Sezgin'in. Yüreği paramparça oldu. Tüm umutları tükenmişti. Kız kalkıp gittikten sonra direk arkadaşının yanına gitti Sezgin. Her şeyi anlattı arkadaşına. O Sezin'i çok seviyordu. Kızın böyle bir fırsatı nasıl kaçırdığını düşünüyordu. Sabah olmuş ve ders saat dokuzda başlıyordu. Geçmiş sınıfın en arka köşesine suskun suskun oturmuştu. Hiç konuşmuyordu. Kız onun bu üzgün halini görünce onun yanına gitmiş ve kendisinin üzülmemesini istiyordu. Sezgin sensiz yapamam diyordu kendisine . Her zaman seni düşünüyorum dediğinde kız biraz duraksadı ve kendisine çok mu seviyorsun diye sordu. O da kıza dönerek şu şiiri okudu:
    Gecemi aydınlatan gözlerin
    Bana hayat veren bedenin
    Ve kocaman seven yüreğim
    Şimdi bu yüreğimin açtığı yolda yürümek
    Mahsun gözlerine bakmak istiyorum
    Ve ben güzelim senin yüreğindeki o temiz sevgiyi bekliyorum.....
    Kız onun söylediği bu şiirden çok etkilenmişti. Ona döndü ve kalbin olabilirim diye cevap verdi. Önce şaşırdı, sonra kızın gözlerine baktı. Çok mutluydu. Yerinde bir türlü duramıyordu. Hakırıyordu , seni seviyorum....
    Okul artık kendisine bir cennet gibi görünüyordu. Zaman hızlı bir şekilde ilerliyordu. Hayatının anlamıyla birlikte zaman nasıl geçiyordu farkında bile değildi. Okulda da çok başarılıydı.
    Aylar ve yıllar çok hızlı geçiyordu. Okul bitmek üzereydi ve ayrılık zamanı yaklaşıyordu. O, Özge ile aynı yerde görev yapmak istiyordu. Nitekim öyle olmuş okul bitmişti. İlk yıl ikiside özel bir rehabilitasyon merkezinde birlikte çalımaya başladılar. Diğer ikisi birlite bir rehabilitasyon merkezi açtılar. İşler yolunda gidiyor . İkisi de çok mutlu görünüyordu.
    Sıra evlenmeye gelmişti. Önce ailesiyle tanıştırmalıydı onu. Kendi ailesiyle tanıştırdıktan sonra kızın ailesiyle tanışmalıydı. Kızın ailesiyle tanıştıktan sonra sıra isteme faslına geldi. Kızı ailesinden istedi ve kızın ailesi izin vermişti Sezgin'le evlenmelerine. Düğün hazırlıkları yapıldı ve düğün tarihi alındı. Düğün oldu. Balayı olarak Antalya'da bir tatil köyüne gittiler. Sezgin istediğine kavuşmuştu. Yanında gül gibi karısı ve çok sevdiği mesleği. O her zaman Allah'a şükrediyordu. O böyle bir alın yazının herkese nasip etmesini istiyordu Allah'tan .
    Bir insan eğer bir şeyi istiyorsa onu gönülden istemeli. Her insanın büyük bir hedefi olmalı. İmkansız olduğunu bilse de en azından o hedefinin peşinde koşmalı, sonuna kadar onu düşünmeli. Onun için her şeyi yapmalı. Düşünülmeli ki bu hayatta hiçbir şey değildir. Onu imkansız yapan , onu ulaşılmaz yapan bizleriz. Her zaman olumlu düşünülmeli. Pes edilmemeli

    ---SON---

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 9:51 am