Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    AZMİN SONU

    avatar
    1001100063


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 14/12/10

    AZMİN SONU Empty AZMİN SONU

    Mesaj  1001100063 Paz Ara. 19, 2010 4:40 pm

    AZMİN SONU

    Hayatı hüzünleriyle yaşamak gerekir bazen. İşte Esin’in hayatı da böyle başlamıştı. Esin hayatı olaylarla dolu bir kızdı. Karmakarışık bir yaşamı vardı. Yoksul bir ailenin kızıydı. Esin 10 yaşında babasını bir trafik kazasında kaybetmişti. O güne kadar da babası hep Esin’i döverdi, her gece içki içerdi. Huzurlu bir ev yaşamı yoktu. Annesini çok severdi. Birde kız kardeşi vardı. Kendinden 5 yaş küçüktü. Ona çok bağlıydı. Annesi evlere temizliğe gidiyordu. Esin küçük yaşta kardeşine bakıyor ve yemek yapmaya çalışıyordu. Bazen annesi Esin’i de yanında götürüyordu. Henüz 10 yaşındaydı, babası da yoktu. Babası Esin’e hiç babalık yapmamıştı. O yüzden baba sevgisine özlem duyardı. Her gün gizli gizli ağlardı. Annesi temizliğe gittiği için fazla ilgilenemezdi. Esin okula gider, kendi işlerini hep kendisi halletmeye çalışırdı. Okulda toplantı olduğunda annesi gidemezdi. Esin ‘‘keşke babam ölmeseydi belki ilgilenirdi gelirdi okuluma.’’ diye düşünürdü. Her şeye rağmen dersleri iyiydi. Kendi yaşamını düşündükçe daha da hırslanıp derslerine daha çok çalışıyordu. Köyde yaşıyorlardı ve yaşam şartları çok zordu. Okula gitmesi bile büyük bir dertti. Artık kardeşinin de okula gitme zamanı gelmişti. Onu da okutacak durumları yoktu. Esin kardeşi Melek için çok üzülüyordu. Annesi de okuması için elinden geleni yapmaya çalışıyordu ama olmuyordu işte. Çevresindekilerin durumu da kötüydü, yardım edecek kimseleri yoktu. Zaten karınlarını bile doyuramıyorlardı; Melek’i okula asla gönderemezlerdi. Artık Esin kardeşinin okuması için okulu bırakıp çalışmayı düşünmeye başladı. Ama zaten kendisi de küçüktü. Her yerde iş bulamazdı. Annesi de izin vermedi. Yani Melek okula gidemeyecekti. Melek de çok üzgündü. Okullar açılmıştı ve arkadaşları güzel güzel giyinip okula gidiyorlardı. Melek o gün çok ağlamıştı. Ama daha fazla annesini ve ablasını üzmemeyi düşündü ve ağlamamaya karar verdi. İşte bir sene böyle geçti. Melek o sene okula gidemedi. Arkadaşları artık okuma yazma biliyorlardı. Esin de kardeşine birçok şeyi öğretmişti ama Melek’in içinde hala okul özlemi ardı. Melek bir gün okula gidebileceği düşüncesiyle yaşıyordu. Bir gün anneleri Fatma Hanım hasta olduğu için birkaç gün işe gidememişti. O yüzden işten çıkarıldı. Artık ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Durumları gittikçe kötüye gidiyordu. Belki de artık Esin’i bile okutamayacaklardı ama okuması gerekiyordu. Bir süre sonra bir aile bu ailenin durumlarının çok kötü olduğunu, hatta karınlarını bile doyuramadıklarını duymuş. Bu ailenin senelerdir çocukları olmuyormuş, yaşları da ilerlemişti. Melek küçük bir kız değildi ama Melek’i evlatlık almak istediler. Fatma Hanım çok şaşırdı ve asla vermek istemediğini söyledi. Tabi ki hangi anne çocuğunu tanımadığı birine verirdi ki. Melek’i evlatlık almak isteyen Sümeyra Hanım Melek’in annesi Fatma Hanım’a:
    - Durumunuz o kadar kötü ki bu kıza yazık değil mi? Yaşıtları gibi okula gidemiyor.
    Fatma Hanım:
    - Ben anneyim kızımı nasıl vereyim? Bu sene gönderemedim ama mutlaka göndereceğim dedi.
    Sümeyra Hanım ise:
    -Nasıl göndereceksin ki, daha karnınızı bile doyuramıyorsunuz. Haliniz çok perişan ne olacak senin bu halin? Dedi.
    Daha ne söylediyse de Fatma Hanımı ikna edemedi. Fatma Hanım Melek’i vermemekte kararlıydı. Ablası Esin de asla istemiyordu; kardeşi için canını bile verirdi. Bir iki ay çevreden gelen yardımlarla karınlarını doyurdular. Melek küçük olduğu için böyle yaşamaya daha fazla dayanamadı. Sürekli bayılmaya başladı. Bir iki hafta sonra hastaneye götürdüler ve kötü haberle karşı karşıya kaldılar. Melek kanserdi. Fatma Hanım ağlamaya başladı. Başına gelebilecek en kötü şeylerden biri olduğunu düşündü. Artık hiçbir çaresi yoktu, elinden bir şey gelmiyordu. Sanki dünya başına yıkılmıştı. Şimdilik Esin’in bundan haberi yoktu. Ama mutlaka duyacaktı. Zaman aleyhine işliyordu. Bir süre sonra her şey çok geç olabilirdi. Artık Melek’i evlatlık olarak isteyen aileyi aramaktan başka çaresi kalmamıştı. Yoksa Melek’i ölecekti, onu tamamen kaybedecekti. Aradı ve Sümeyra Hanım’a:
    -Size kızımı vermeyi asla düşünmemiştim, hatta yemin etmiştim. Demek ki büyük konuşmuşum. O kadar çaresizim ki başka çarem kalmadı. Lütfen kızıma yardım edin dedi.
    Sümeyra Hanım:
    - Tabi ki hemen geliyoruz. Doktora ameliyatı kabul ettiğinizi söyleyin dedi.
    Fatma Hanım üzüleceğini de sevineceğini de bilemedi. Kızı ameliyat olacaktı ama sonrasında başkalarının kızı olacaktı.
    Melek sonunda ameliyata girmişti. Orada Esin de vardı. Kardeşi ameliyata girdiği için yani iyileşeceği için çok mutluydu. Çünkü kardeşinin o aileye evlatlık verileceğini bilmiyordu. Sonunda doktor çıktı ve meleğin iyi olduğunu söyledi. Derin bir nefes aldılar. Sümeyra Hanım Melek’i evlerine götürmek için iyileşmesini bekliyordu. Fatma Hanım ise gün geçtikçe üzüntüden kahroluyordu. Ama kızı ölseydi daha çok üzülecekti; ölmekten beter olacaktı. Bunu Esin’e de söyledi. İlk duyduğunda annesine o kadar kızdı ki birkaç gün konuşmadı. Ama düşündükten sonra annesine hak verdi. Eğer annesi böyle yapmasaydı Melek belki de şimdi ölmüş olacaktı. Bu düşünce bile çok kötüydü. Esin artık canından çok sevdiği kardeşi olmadan ne yapacaktı. Hayat neden bu kadar zordu. Hep istemediği şeyler başlarına geliyordu. Melek artık iyi olmuştu. Sümeyra Hanım telefon açtı. Artık Melek’e durumun anlatılmasını istedi ve birkaç gün sonra Melek’i götüreceklerini söyledi. Anneleri Fatma Hanım olduğu yere düşmüştü. Bunu kızına nasıl söyleyecekti. Söylemek zorundaydı. Artık Esin’in dersleri de iyice bozulmuştu. Kardeşinin derdine düşmüştü. Çok zor bir sınavdan geçiyorlardı. Fatma Hanım kızını yanına çağırdı ve:
    - Kızım biliyorsun durumumuz çok kötü; karnımızı bile doyuramıyoruz. Seni okula gönderemedim. Arkadaşların gibi olmanı çok istedim. Ama hayat bize gülmedi işte. Seni ameliyat ettirdik ama seni evlatlık için isteyen aile verdi parasını dedi.
    Melek bir şey söyleyemedi. Kelimeler boğazına düğümlenmişti.
    - Eee ne demek istiyorsun? Dedi annesine.
    Annesi ağlamaya başladı. Ne söyleyeceğini bilemedi.
    - Eğer böyle olmasaydı yaşıyor olmayacaktın. Mecburduk kızım. Artık aç kalmayacak, okula da gidebileceksin. Lütfen anla kızım dedi.
    Melek ağlamaya başladı.
    - Keşke ölseydim ama yinede beni başkasına evlatlık vermeseydiniz dedi ve koşarak evden ayrıldı.
    Annesi koştu ama yetişemedi. Fatma Hanım’da Esin’de hem ağlıyorlar hem de Melek’i arıyorlardı. Esin Sümeyra Hanım’ı aradı ve Melek’i bulamadıklarını söyledi. Sümeyra Hanım’da polisle birlikte geldiler. Saatlerce aradılar. Sonunda akşam olduğunda buldular. Boş bir inşaata saklanmıştı ve çok korkmuştu. Sümeyra Hanım:
    -Melek son defa bugünde yanınızda kalsın. Yarın almaya geliriz dedi.
    Hepsi birden perişan olmuşlardı. Fatma Hanım, Esin ve Melek birlikte yattılar. Melek’i yanından hiç ayırmadılar. Fatma Hanım hep son defa kelimesini düşünüyordu. Melek kendi kızıydı ama son defa yanındaydı. Hala anlam veremiyordu; elinden bir şey gelmiyordu işte. Sabaha kadar hiçbiride uyumamışlardı. Sabah olmuştu. Hava güneşli her yer cıvıl cıvıl olmasına rağmen bu aile için bir o kadar da karanlıktı. Hayat yine kötü tarafını göstermişti. Kasvetli havadan bir türlü kurtulamamışlardı. Fatma Hanım bir iş bile bulamamıştı. Yine açlardı, yine perişanlardı işte. Durmadan ağlıyorlardı. Melek ise durmadan gitmek istemediğini söylüyordu. Sümeyra Hanım ve kocası geldi. İşte en kötü an buydu. Bir bağrışma koptu. Belki de birbirlerini son defa görüyorlardı. Ayrılık zamanı gelmişti. Son defa birbirlerine sarıldılar. Sümeyra Hanım Melek’in elinden tuttu ve arabaya bindirdi. Artık gidiyordu. Kızının ilk defa güzelce karnı doyacaktı. Bir odası olacaktı, okula gidecekti. Böyle yaparak içini rahatlatmaya çalışıyordu ama hiç kolay değildi işte. Bütün çabaları boşunaydı. Aylar geçiyordu, üzüntüleri azalmıyordu. İçindeki biraz bile eksilmeyen ayrılık acısıydı. İçindeki biran bile susmayan kızının feryadıydı. Başka çaresi yoktu. Unutamasa da unutmuş gibi yaparak hayatına devam etmek zorundaydı.
    Esin son sınıftaydı artık. Derslerine çok çalışıyordu. Hayat hep zorluklarla karşılaştırsa da asla yenik düşmüyordu. Annesi de yine temizliğe giderek evi geçindiriyordu. Bu sene üniversite sınavı vardı. Dershaneye gidemese de dersleri dershaneye giden arkadaşlarından daha iyiydi. Hedefi büyüktü; doktor olmak istiyordu. İnsanları seviyordu ve yardım etmeyi de çok seviyordu. Doktor olup birçok hayatı kurtarma düşüncesi Esin’i mutlu ediyordu. Doktor olduğunda kendi gibi kötü durumda olanlardan para almayıp onları mutlu etmek istiyordu.
    Yaşamından o kadar sıkılmıştı ki hayatının devamında böyle yaşamak istemiyordu. Artık kurtulmak istiyordu. Zaten kardeşi de parasızlık yüzünden yanlarında değildi. Nerde olduğunu bile bilmiyordu. Tek düşüncesi okuyup meslek sahibi olduktan sonra ilk iş olarak kardeşini yanlarına almaktı. Annesi gün geçtikçe hastalanmaya başlıyordu. Kızının özlemine dayanamıyordu artık. Esin annesini de kaybetmekten çok korkuyordu. Annesiz bir hayatı düşünmek bile istemiyordu. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi okulda bir çocukta rahatsız etmeye başlamış Esin’i.
    Esin gerçekten güzel bir kızdı. Çocuk Esin’e teklif ediyordu fakat Esin kabul etmiyordu. O yüzden Emre adındaki bu çocuk zavallı kızın başına bela olmuştu. Annesine de söyleyemiyordu. Annesi zaten hastaydı. O yüzden çok kötü durumda olsa da annesinin bilmesini istemiyordu. Emre Esin’in yolunu kesmeye başlamıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Artık annesine söylemesi gerektiğini düşündü. Birçok çaba sonucunda Esin’den vazgeçti. Emre zengin bir çocuktu. Baba parasına güvendiği için üniversite okumayı düşünmüyordu. Çok şımarık birisiydi ve yakışıklıydı. Esin’de ondan hoşlanıyordu fakat böyle şımarık bir çocuğa asla evet demezdi. Hem okuyup annesini de kendisini de bu yaşadıkları hayattan kurtarmak istiyordu. Sınava az kalmıştı. Başına ne kadar olumsuz şeyler gelse de asla yıkılmıyordu. Annesi Fatma Hanım’da gücü yetesiye kadar kızı için çalışıyordu, onun kurtulmasını istiyordu. Esin gece gündüz ders çalışıyor, yemiyor, içmiyordu. Zaten doğru düzgün yiyecekleri de yoktu. Annesi hastaydı; aldığı paranın yarısı ilaçlarına gidiyordu. Esin’de, annesi de çok kötü durumda olmalarına rağmen asla isyan etmiyorlardı. Fatma Hanım doğduğundan bu yaşına kadar acı çekmişti. Kızı da doğduğundan beri acı çekiyordu ama artık bundan sonraki yaşamında mutlu olmasını istiyordu. Her gün dua ediyordu Esin’in üniversiteyi kazanıp mutlu olması için. Üniversiteyi kazandığında nasıl okutacağını da düşünüyordu ama bir şekilde Allah yardım eder okuturum diyordu. Kızı Melek’ten de bir haber yoktu. Acaba alışmış mıydı? Ama aylar geçmişti alışmıştır diye düşündü. Sonuç ta kızının gittiği aile çok zengindi. Onun her istediğini yapıyorlardı. Şimdi Esin’i düşünmesi gerekiyordu. Esinin sınav giriş kartı gelmişti ve Esin daha çok heyecanlanmaya başladı. Dershaneye gidemediği için sadece okulun yaptığı deneme sınavlarına giriyordu. Onlarda çok iyiydi. Okulda birinci oluyordu hep. Ama çok heyecanlı bir kızdı. Ya sınavda heyecandan bir şey yapamazsam diye düşünüyordu. Okuldaki rehberlik hocası Esinle daha fazla ilgilenmeye başladı. Heyecanını yenmesi için uğraşıyordu. Herkes Esin’in doktorluğu kazanacağına inanıyordu, kesin gözüyle bakıyorlardı. Esin’in kafası ise çok karışıktı. ‘‘Kazanamazsam yine aynı hayatı yaşamaya devam edeceğiz. Annemde bende yine aç kalacağız ve annemin hastalığı yine devam edecek.’’ Diyordu. Sonra ‘‘Herkes benim kazanacağıma kesin gözüyle bakıyor. Kazanamazsam herkes hayal kırıklığı yaşayacak, bana bir daha güvenmeyecekler’’ diye düşünüyordu. Bunları düşünmenin kendisine büyük zararlar getireceğini de biliyordu. Hocalarının sayesinde heyecanı zamanla azalmaya başlamıştı. Sınava son bir hafta kalmıştı. Çalışmalarına hala büyük bir hızla devam ediyordu. Esin gün geçtikçe zayıflamıştı. Hem başına gelenler hem sınav heyecanı bitirmişti artık Esin’i. Fatma Hanım kızının bu durumuna çok üzülüyordu. Ama elinden gelen bir şey yoktu. Sınavı kazansa üzüntüleri hafifleyecekti, mutlu olacaklardı. Sınava son bir gün kalmıştı. Esin eskisi gibi çok heyecanlı değildi. Hep dua ediyordu. Sonunda sınav günü gelmişti. Annesiyle birlikte sınava gireceği okula gittiler. Esin sınava girdi. Annesi de dışarıda sürekli dua ediyordu. Esin ter dökerek soruları çözüyor, bazen heyecanlanıyordu. Ama hemen heyecanını yeniyordu. Artık sınav bitmişti. Fatma Hanım heyecanla kızının çıkmasını bekliyordu ve kızı çıkmıştı. Fatma Hanım Esin’e:
    - Nasıldı sınavın kızım.
    - Bilmiyorum anne elimden geleni yaptım.
    -Senin için hep dua ettim kızım. İnşallah hayırlısı olur, ben sana güveniyorum.
    Esin:
    - Sınavı kazanamazsam anne ne yaparız biz?
    Dedi ve ağlamaya başladı. Onunla birlikte annesi de ağladı. Esin bütün yükü kendi omuzlarında hissediyordu. Okuyup meslek sahibi olursa annesi de kendiside kurtulacaktı. Kardeşini de yanlarına alabileceklerdi. Kazanamazsa yine böyle yaşamaya devam edeceklerdi. Ama bu kadar imkânsızlıklar içinde elinden gelenin fazlasını yapmıştı. Sabırsızlıkla sonucunu bekliyorlardı. Annesi kızının sınavını kazanmasını çok istiyordu ama okutması çok zordu. Kendisi asla bunun altından kalkamazdı. Ama kazanamaması daha kötüydü. Fatma Hanım bu düşüncesini kızına yansıtmıyordu. Tabiî ki Esin’de biliyordu, o da hep düşünüyordu. Kazansa bile nasıl okuyacaktı? Ama mutlaka kazanıp okuması gerekiyordu. Sonuçların açıklanma zamanı yaklaştıkça daha çok heyecanlanıyor ve geriliyordu. Kazanamama düşüncesi Esin’i çok üzüyordu. Sonuçlar açıklanmıştı. Esinîn rehberlik hocası Esin’i arayarak kaç puan aldığını müjdeledi. Esin’ini puanı çok iyiydi. Puanı doktorluğa yetiyordu. Hemen annesiyle birbirlerine sarıldılar ama her şey kesin değildi. Şimdi sıra tercihlerdeydi. Hocalarının yardımıyla tercihini de yaptılar. Tercihlerine daha çok tıp yazdılar ama başka meslekleri de yazdılar. Şimdi de bunun sonucunu beklemeye başladılar, artık son aşamaydı bu. Fatma Hanım çok hastaydı. Zavallı Esin annesini kaybetmekten çok korkuyordu. Eğer onu da kaybederse tek başına ne yapacaktı. Annesin den başka kimsesi yoktu. Kazanmakla da iş bitmiyordu ki. Daha senelerce okuyup işe başladıktan sonra annesine yardım edebilecekti. Ama elinden gelen bir şey yoktu işte. Annesi hastalığına rağmen her gün hiç durmadan çalışıyordu. Çok yorgun düşüyordu. Esin’in üniversitesi bitinceye kadar çalışmaya mecburdu.
    Tercih sonuçları da açıklanmıştı. İşte istenilen oldu ve Esin çok istediği doktorluğu kazanmıştı. Birçok kişinin hayallerinde olan İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde okuyacaktı. Mutluluktan havalara uçuyordu. Yine annesiyle sarılıp ağlamaya başladılar. Esin annesine:
    - Annecim hayırlısıyla üniversiteyi de bitirip doktor olacağım seni bu sefil hayattan kurtaracağım. Artık iyileşeceksin annecim dedi.
    Fatma Hanım sevinçten hiç durmadan ağlıyordu.
    Esin annesine bakarak:
    - Kardeşimi de yanımıza alacağız annecim mutlu olacağız. Artık üzülme anne dedi. Fatma Hanım şimdide Esin’i nasıl okutacağını düşünüyordu. O kadar yokluk arasında biraz da olsa para biriktirmişti. Yinede çok azdı, ne yapacağını bilmiyordu. Nerden bulacağını kara kara düşünüyordu. Esin’in okuyacak durumunun olmadığını hocaları da biliyordu. Esin tıbbı kazanınca araştırma yaptılar ve Esin’e burs ayarladılar. İki yerden burs bulmuşlardı. Çünkü tıp okuması hiçte kolay değildi. Bunu hemen Esin’in annesi Fatma Hanım’a söylediler. O kadar çok mutlu oldular ki sevinçten uçuyorlardı. Her şey yolundaydı artık. Fatma Hanım kızını nasıl okutacağını o kadar çok düşünmüştü ki daha çok hasta olmuştu. Bu onun için çok güzel bir haberdi. Kayıtlar başlamıştı. Esin kayıt olmaya hocasıyla birlikte gitti. Kayıt oldu ve artık üniversiteliydi. Şimdi gitmek için hazırlanıyordu. Annesini hasta olarak bırakıp gitmek Esin’i çok üzüyordu. Evet, artık gidiyordu. Annesiyle sımsıkı sarıldılar, vedalaştılar. Esin’in aklına annesini bir daha görememe düşüncesi geldi ve çok kötü oldu. Artık ayrıldılar Esin arabaya bindi ve gitti. İkisi de gözü yaşlı olarak kaldılar.
    Esin uzun yolculuktan sonra kalacağı yurda gelmişti. Artık kendi ayakları üzerinde duracaktı. Okul başlamıştı, okula gidip gelerek zaman geçiriyordu. Parası olmadığı için arkadaşlarıyla gezemiyordu. Doğru düzgün kıyafeti bile yoktu. Ama hiç şikâyetçi değildi. Okuyabildiğe şükrediyordu. Aç kalsa bile annesine söylemiyordu. Bazen annesiyle telefonda konuşuyor; çok iyi olduğunu, parası olmasa da parasının daha bitmediğini söylüyordu. Zaten aç kalmak, sefil bir hayat yaşamak Esin’e yabancı değildi. Alışık olduğu bir durumdu. Bu kadar sene sabretmiş, bundan sonra da sabredebilirdi. Esin bir işe girmek istiyordu fakat dersleri çok zordu. Bir işe girerse dersleri düşecekti. Derslerden kalabilirdi. Bu yüzden işe girmedi.
    Günler böyle geçiyordu. Üniversitede bir sürü zengin kızlar Esin’le hep dalga geçiyorlardı. Esin çok güzel bir kızdı. Hep aynı kıyafetleri giydiği için, parasız olduğu için dalga geçiyorlardı. Güzelliğini kıskanıyorlardı. Esin’in çevresindekiler her şeyi para olarak görüyorlardı. Parası olmayanı küçük görüyorlardı böyle. Esin’in hiç arkadaşı yoktu. Bu kocaman şehirde tek başına kalmıştı. Esin’i aralarına almıyorlardı ve Esin çok mutsuzdu. Sadece bir dost istiyordu. Ama dünya öyle bir hale gelmişti ki gerçek dostluklar yalan olmuştu. Bir dost bulup içindeki bütün dertlerini, bütün sıkıntılarını anlatarak birazda olsa rahatlamak istiyordu. Ama çok zordu güvenilir bir dost bulmak. Karşısına annesinden ve kardeşinden başka güveneceği kimse çıkmamıştı. Çevresindeki herkes çıkar peşindeydi. Aşkları bile çıkarlarla doluydu. Hayat nereye gidiyordu, insanlar nereye gidiyordu böyle. İnsanlardan o kadar soğumuştu ki hayattan nefret etmeye başlıyordu. Ama pozitif bir kızdı. Eğer böyle olmasaydı şimdi bulunduğu konuma gelemezdi. Yani en çok istediği doktorluğu olamazdı. Hayata küsseydi hiçbir şey yapamazdı. Hayatının sonuna kadar sefil bir şekilde yaşayabilirdi. Umudunu kaybettiği an her şey bitebilirdi. Üniversitede birinci yılıydı ama çok yorulmuştu. Bütün bunlara inat daha güçlü olmalıydı. Kendisi için olmasa bile annesi ve kardeşi için her şeyi başaracaktı. Kafası karmakarışıktı, hayat neden bu kadar acımasızdı. Geceleri sürekli ağlıyordu, her şeyi içine atıyordu. Artık içine kapanık bir kız olmuştu. Ama zeki bir kızdı, dersleri çok iyiydi. İçine kapanması derslerini etkilememişti ama her an etkileyebilirdi. Kendini çok kötü hissediyordu. Annesinin yanına gitmek istiyordu. Zaten yarıyıl tatili de gelmişti. Memleketine gidecekti çok mutluydu. Hemen yola çıktı ve ertesi gün annesinin yanındaydı. İkisi de birbirini çok özlemişlerdi. Doyasıya kadar sarıldılar. Esin annesine İstanbul’da mutlu olduğunu arkadaşlarının iyi olduğunu söylüyordu. Annesi de mutlu olmuştu. Derdini annesine söyleyemiyordu. Eğer söylerse aklı hep Esin’de olacaktı, her gün onun için üzülecekti. Zaten hastaydı, daha da kötü olabilirdi. Bu yüzden her şeyin içinde kalması daha iyiydi. Tatilini annesinin yanından ayrılmadan geçirmişti. Artık tekrar gitme vaktiydi. Arabaya binmişti. Yine o koskoca şehre yalnız gidiyordu. Sığınacak kimsesi yoktu. Orada bir tane bile arkadaşı olsa severek, isteyerek gidecekti. Ama yinede çok isteksiz değildi. Çünkü orda okuduktan sonra hayatı kurtulacaktı. Okulu bittikten sonraki hayatını hayal etmeye başladı. Mesleğini çok seven iyi bir doktor olacaktı. Hemen kredi çekerekte olsa güzel bir ev alacaktı. Çünkü evleri yaşanacak gibi değildi. Annesiyle rahat bir şekilde yaşamaya başlayacaktı. Hemen kardeşini aramayı düşünüyordu. Onu da yanlarına aldıktan sonra daha mutlu olacaklardı. Annesinin ve kardeşinin her isteğini yapmayı düşünüyordu. Onlara senelerdir yaşayamadıklarını yaşatacaktı. Daha sonrada belki hayatında aşk olacaktı. Hayatındaki olumsuzluklardan dolayı aşkı hiç düşünmemişti. Sadece annesini ve kardeşini mutlu ettikten sonra aşk istiyordu. İşte böyle uzun hayallerle yolculuğu geçmişti. Şimdi İstanbul’daydı. İstanbul aslında çok güzel bir şehirdi. Ama burada sevdiği kimse yoktu. Çevresindekiler onunla dalga geçtikleri için bu şehirden çok soğumuştu. Bu güzel hava Esin’e kasvetli görünüyordu. Kalacağı yurda doğru yürümeye başladı. Uzun süre yürümüştü ve çok yorulmuştu. Yurda gelmesine az kalmıştı. Esin dalgın dalgın yürüyordu. Arkasından bir oğlan hızla yaklaştı ve Esin’in çantasını alarak kaçtı. Esin yere düştü ve ağlamaya başladı. Parasının yarısından çoğu çantasındaydı. Birazı da bavulundaydı. Yani ortada kalmıştı. Annesinin zorluklarla kazanıp kendisine verdiği parayı çaldırmıştı. Hayatında hissettiği en çaresiz anlardan birindeydi. Ağlayarak yurda gitti. Kimse Esin’in ağlamasını takmadı bile. Yine yalnızdı, yine parasız ve sefildi. Hayat neden bu kadar acımasızdı, neden Esin’in yüzüne gülmüyordu? Buda Esin’in kaderiydi işte. Bir dostu, bir sırdaşı, bir yardımcısı olmasını çok istiyordu. Şimdi ne yapacaktı? Sabaha kadar hiç uyumadı, hiç durmadan ağladı. Derdine derman olacak olan yine kendisiydi. Mutlaka bir yol bulması gerekiyordu. Birkaç gün sonra bir iş bulup çalışmaya karar verdi. Hemen iş aramaya başladı. İki hafta sonunda iş buldu. Zaten parası bitmişti. Küçük bir pastanede 3-4 saat çalışacaktı. Garsonluk yapacaktı. Çalışmaya başlamıştı. Hem dersleri çok ağırdı hem de bu işte yoruluyordu. Çalışınca para yönünden rahatlamıştı ama çok yorgun düşmüştü. Giderek zayıflamaya başlamıştı. Bir süre daha çalışmayı düşünüyordu.
    Esin’in yanında çalışan bir kız daha vardı. Esin’le aynı yaştaydılar. Adı Nermin’di. Nermin’de Esin gibi dertli bir kızdı. Onunda bir sürü sorunu vardı. Okumuyordu ve 3 senedir bu işte çalışıyordu. Yani çalışmak zorundaydı. Esin’i ilk defa birisi küçük görmemişti ve dalga geçmemişti. Çok iyi anlaşmışlardı. Esin yorulsa da umurunda bile değildi. Çünkü Nermin’i çok sevmeye başlamıştı. İşe gireli 2 ay olmuştu ve hiç çıkmak istemiyordu. Bu işe 2 ay çalışacağım düşüncesiyle girmişti. Ama burada bir arkadaş bulacağını nerden bilebilirdi ki? Artık dertlerini onunla paylaşıyor, bütün sıkıntılarını ona anlatıyordu. Birazda olsa yüzü gülmeye başlamıştı. Şimdi Esin’in de bir dostu vardı. Daha rahat ve daha mutluydu. İstanbul’da Nermin’i tanıyana kadar her gece ağlamıştı. Çünkü yalnız olmak ve arkasında kimsenin olmadığını düşünmek Esin’i çok korkutuyordu. Okulu bitinceye kadar dayanamayacağını düşünüyordu. Bu yüzden her gece ağlıyordu. Şimdi Nermin vardı ve çok huzurluydu. Ona çok güveniyordu. Çünkü o da kendisi gibi zorluklarla karşılaşmış, yoksul bir hayat yaşamıştı. Bu yüzden birbirlerini çok iyi anlıyorlardı. Nermin’in yanından hiç ayrılmak istemiyordu. Gücü yetesiye kadar çalışacaktı. Ama bir süre sonra yorgunluktan derslerine çalışamamaya başladı. Dersleri kötüye gidiyordu. Zaten çalıştığından annesinin de haberi yoktu. Bu yüzden işten çıkmak zorunda kaldı. Ama Nermin’le asla birbirlerini bırakmayacaklardı. Birbirinin mutluluk kaynağıydılar. İşte bu işin Esin’e kazandırdığı en güzel şey Nermin’di. Belki de çantası çalınmasaydı Esin bu işe girip Nermin’le tanışamayacaktı. Çantası çalındı diye çok ağlamıştı ama şimdi de iyi ki çalınmış bile diyordu. Dost onun için bu kadar önemliydi işte. Onun arkasından vurmayacak, her şeyini anlayan bir dost olsunda Esin onun için canını bile verirdi. İçine kapanıklığı gitmişti. Şimdi ağlamaktan gözleri şiş değil, dudağında bir gülümseme vardı. Esin’in buradaki durumu iyi olmaya başlamıştı. Acaba annesi nasıldı. Hasta hasta çalışmaya ne kadar dayanabilecekti? Anneler bu kadar fedakârdı işte. Sonunda öleceğini bilse yine çocukları için son nefeslerine kadar çalışıyorlardı. Fatma Hanım’da böyleydi ve çok hastaydı. Bazen ilaçlarını bile almıyordu ama kızına para gönderiyordu. Esin bir gün annesinin ölmüş olduğu haberinin gelmesinden çok korkuyordu. Ama elinden bir şey gelmiyordu. Sadece okulun bitmesini dört gözle bekliyordu. Ancak o zaman yardım edebilecekti. Esin parasız kaldığında Nermin ona yardım ediyordu. Kendisinde olmasa bile mutlaka bir yerden buluyordu. Tek başına koskoca bu şehirde parasız kalmak çok zordu. İyi ki Nermin vardı. Nermin’in ailesi de çok iyiydi. Bazen Esin onlara yemeğe giderdi. Nerminlerde fakirdi. Çok küçük bir evleri vardı. Annesi de babası da hastaydı. O yüzden Nermin çalışıp eve para getiriyordu. 3 sene öncesinden çalışmaya başlamıştı ve kim bilir daha ne kadar çalışacaktı. Esin’de Nermin’de bu yaşta hayatı öğrenmişlerdi. Kendi yaşlarındakiler gülüp eğlenirken, onlar ev geçindirme derdindeydiler. Nermin’in ailesi Esin’i çok sevmişlerdi. ‘‘Bizde senin aileniz’’ diyorlardı. Esin bu yüzden çok mutluydu. Tek sorun annesiydi. Annesini çok özlüyordu. Arada telefonla konuşuyorlardı. Sesini duymak bile çok iyi geliyordu.
    İşte seneler böyle geçmişti. Artık son senesine başlayacaktı. Annesinin yanındaydı. Annesi hala ilaçlarla tedavi görüyordu. Ama durumu çok kötü değildi. Kızı için senelerdir çalışıyordu, bir sene daha çalışacaktı. Esin son sınıfa geçtiği için çok mutluydu. Nermin’le dostluğundan hiçbir eksilme olmamıştı. Hala birbirleri için canlarını bile verebilecek çok iyi dostlardı. Tatildeyken Nermin’i çok özlemişti. Sadece telefonda konuşuyorlardı. Annesinden uzak olmaya alışmıştı. Yanından ayrılırken eskisi kadar üzülmüyordu fakat sonuçta annesini hasta olarak tek başına bırakıp gidiyordu. Bu yüzden üzgündü. Tatil bitmişti artık gidiyordu. Vedalaştılar ve Esin yine İstanbul’a gitti. İstanbul’da Esin’i Nermin karşıladı. Birbirini özlemişlerdi ve sarıldılar. Garajdan çıkarken arkadan bir ses ‘‘Esin’’ diye bağırdı. Bir erkek sesiydi. Merakla arkasına baktı. Bu Emre’ydi hemen tanımıştı ve çok şaşırmıştı. Emre, Esin lise son sınıftayken Esin’e teklif etmişti ve Esin kabul etmemişti. Esin’in yollarına çıkıyor ve hep rahatsız ediyordu. Ama Esin’i gerçekten seviyordu. Zengin ve yakışıklı bir çocuktu. Esin hem şaşırmıştı hem de korkmuştu hep rahatsız ettiği için. Ama lise son sınıftaydı bu olanlar. Aradan yıllar geçmişti şimdi üniversite son sınıftaydı. Bir daha yıllardır hiç görmemişlerdi birbirlerini. Emre Esin’in yanına gelmişti. Esin bir süre konuşamadı. Kelimeler boğazına tıkanmıştı. Emre:
    - Merhaba Esin seni gördüğümde çok şaşırdım. İlk önce o değildir dedim ve daha sonra senin olduğunu anlayınca sana seslendim. Nasılsın, ne yapıyorsun buralarda? dedi. Esin ilk önce yine konuşamadı ve:
    İyiyim, seni görünce çok şaşırdım. Burada üniversite okuyorum dedi.
    Konuşmalar böyle devam etti. Emre’de burada özel üniversite okuyordu. Hiç çalışmadan üniversite okuyordu. İkisinin de hayatları çok farklıydı. Esin senelerce gece gündüz çalışarak gelmişti. Emre ise baba parasıyla gelmişti. Emre önceden çok şımarık bir çocuktu. Ama çok değişmişti. Esin’i hala unutamamıştı. Üniversite okumayı düşünmüyordu ama sadece Esin için okumuştu. Esin’le bir gün mutlaka karşılaşacaklarını biliyordu. Ama İstanbul’da karşılaşacağını düşünmemişti. Bu yüzden çok şaşkındı ama çok mutluydu. Esin Emre’yi çok değiştirmişti. Esin seneler önce teklifini kabul etmemişti. Emre, Esin’in haklı olduğunu biliyordu. Çünkü kendisi gerçekten zengin şımarık birisi olarak biliniyordu herkes tarafından. Kabul etmemesi çok normaldi. İşte bu yüzden değişmişti. Esin’i tanıdıktan sonra hayatında hiçbir kız olmamıştı. Üniversitesi de bitiyordu. Mühendis olacaktı. Esin’de Emre’den senelerce önce hoşlanıyordu ama hem Emre’nin güvenilecek biri olmadığından hem de bir sürü sorunun arasında aşkı düşünemeyeceğinden kabul etmemişti. Bu yüzden bir süre sonra Emre’yi unutmuştu. Hiç aklında yokken karşısına çıkınca çok şaşırmıştı. Şimdi Emre’yi düşünüyordu. Emre’nin değiştiğini nerden bilebilirdi ki. Onun gibi birisini düşünmem bile yanlış dedi ve uyumaya başladı. Emre’de çok mutluydu. Hiç durmadan Esin’i düşünüyordu. Senelerdir aklından çıkmayan kızla aynı şehirde okuyorlardı. Esin’in kendinden nefret ettiğini biliyordu. Değiştiğini göstermek için bir yol bulmalıydı. Bu ancak zamanla olurdu.
    Esin, Nermin’e Emre’den bahsetmişti. Seneler önce kendisini rahatsız ettiğini söylemişti. Nermin’de endişelenmeye başlamıştı. Ama Esin’in de Emre’den hoşlandığının farkındaydı. Sadece Emre’nin kişiliği yüzünden istemediğini biliyordu. Emre Esin’le buluşmak istediğini söylüyordu ama Esin kabul etmiyordu. Esin düşünmeye başlamıştı. Emre üniversite okumaya başlamıştı. Yakında bitecekti ve meslek sahibi olacaktı. Acaba adam olmaya başlamış mıydı? Neden karşısına çıkmıştı ki? Yine aklına girmişti. Aklından çıkmıyordu, düşünmemesi gerektiğini de biliyordu. Bir süre böyle geçti. Haftalar sonra Esin’le Nermin gezerken Emre karşılarına çıktı. Esin’le buluşmak için neredeyse yalvarır gibiydi. Bir saatte olsa bir yere oturup konuşmak istediğini söyledi. Nermin’de Esin’e ne söylemek istiyorsa dinle deyince Esin buluşmayı kabul etti. Bir çay bahçesine gitmişlerdi. Emre konuşmaya başladı:
    - Seni ilk gördüğümden beri aklımdan çıkmıyorsun. Biliyorum ilk zamanlarda sen kabul etmediğin için rahatsız ediyordum. Çok düşüncesiz davranıyordum. Şimdi düşünüyorum da çok çocukça, çok düşüncesiz davranmışım. Çok geç fark etsem de ben çok şımarık serseri birisiydim. Senin beni kabul etmemen çok normaldi. Sen ise dünyanın en iyi kızısın. Senin yaşam şeklini, başına gelenleri biliyorum. Buna rağmen hiç pes etmeden bütün olumsuzluklarla savaştın ve şimdi bu konumdasın, olman gereken yerdesin ben kabul ediyorum çok duygusuz birisiydim. Birçok kızla dalga geçtim ama seni tanıdıktan sonra her şey değişti. Çok değiştim. O günden beri hayatımda kimse olmadı. Değişmek için çok kararlıydım. Üniversiteye başladım. Meslek sahibi olup adam olmak için. Bütün bunlar sadece senin içindi dedi.
    Esin hiç konuşamamıştı. Kelimeler boğazına düğümlenmişti. Ağzından sadece şu kelimeler çıktı:
    - Benim şimdiye kadar hayatımda kimse olmadı. Aşk hayatıma hiç girmedi. Zaten aşka ayıracak zamanımda olmadı. Ama sen öyle değilsin. Hayatında birçok kişi oldu. Nasıl güvenebilirim ki? dedi.
    Emre’de:
    -Evet, sonuna kadar haklısın. Ama senin için değiştim. Bunu ancak zamanla görebilirsin. dedi.
    Esin eve gelmişti. Kafası çok karışıktı. Emre’den hoşlanıyordu, değiştiğine inanmak istiyordu. Ama hemen güvenemezdi. Gerçektende zamana çok ihtiyaçları vardı. Gün geçtikçe daha çok düşünmeye başladı. Galiba artık âşık oluyordu. Yaşadığı ilk aşk duygusuydu. Bu durumu Nermin’e de anlattı. Nermin’de Emre’ye bir şans vermesini istedi. Ama Esin hala kararsızdı. Görüyordu ki Emre gerçekten değişmişti. Belki de gerçekten bir şans vermeliydi. Kendine de ona da acı çektiriyordu. Böyle birkaç buluşmadan sonra Emre’ye şans vereceğini söyledi. İşte Emre’nin en mutlu anı buydu. Gerçek aşkı şimdi hissediyordu. Esin’de çok mutluydu. Ama kafasında hala bazı düşünceler vardı. Ya kandırıyorsa, ya benimle de dalga geçiyorsa diye düşünüyordu. Artık bunları düşünmek istemedi. Çünkü görüyordu ki Emre gerçekten değişmişti. Nermin ikisinin de gözündeki aşkı görmüştü. Bu yüzden Emre’nin yalan söylediğini düşünmüyordu. Yani Nermin, Esin’in her zaman arkasındaydı. Esin annesini düşünüyordu. Acaba ne derdi? Annesi kızının sevgilisinin olduğunu bilmediği için içi hiç rahat değildi. Hemen söylemeyi düşündü sonra vazgeçti. Esin bu duruma hiç alışkın olmadığı için çok fazla buluşmuyordu. Emre’de onu anlıyordu. Esin hayatında hiç yaşamadığı duyguları yaşıyordu. Aslında Emre’de öyleydi. Belki hayatında birçok kız olmuştu ama hiçbirini sevmemişti. O zamanlar ciddi düşünemiyordu. Belki de olgunlaşmamıştı. Esin sayesinde değişmişti, ilk defa aşık olmuştu. O kasvetli olarak gördüğü İstanbul şimdi en çok mutlu olduğu yerdi. Karar vermişti. Bu mutluluğunu annesiyle de paylaşacaktı. Annesinin nasıl tepki vereceğini çok merak ediyordu.
    Zaman böyle geçmişti. Okulun son günleriydi. Bu arada Emre’den hala annesinin haberi yoktu. Okul bittikten sonra annesinin yanına gittiğinde söylemeyi düşünüyordu. Son on güne girmişlerdi, artık mezun olacaklardı. Yılsonu için büyük bir parti düzenleniyordu. Tabi Esin’in parası olmadığı için gidemezdi. Zaten gitmekte istemiyordu. Çünkü Esin’le dalga geçen birçok kızda orda olacaklardı. Yine kendisiyle dalga geçilmesini istemiyordu. Ama Emre zengindi. Esin’e para verip bu partiye gitmesini istedi. Esin kabul etmedi, gitmek istemiyordu. Ama Emre ısrar ederek, birlikte gitmek istediğini söyledi. Birlikte gidecekleri için Esin kabul etmişti. Alışveriş yapmışlardı. Hayatında ilk defa bu kadar güzel kıyafet giyecekti, kuaföre de gidecekti. Farklı bir duyguydu. En çokta Emre’yle gideceği için mutluydu.
    O gün gelmişti. Esin elbisesini giyip saçını yaptırmıştı. Esin o kadar güzel olmuştu ki kendisi bile şaşırmıştı. Emre’de hazırlanmıştı. Arabasıyla Esin’i alıp partiye gideceklerdi. Arabasına binmişti ve geliyordu. O da neydi? Karşısına bir kamyon çıkmıştı ve şiddetle çarpışmışlardı. Oradakiler ambulans çağırmışlardı. Emre’yi hemen ameliyata almışlardı. Bu haber hemen Esin’e gelmişti. Esin olduğu yere düştü. Ağlamaya başladı. Ne yapacağını bilemedi. O sırada Nermin yanına geldi. Hemen hastaneye gittiler. Emre ameliyattaydı. Bir süre sonra çıktı ve yoğun bakıma almışlardı. Esin hala o kıyafetler içindeydi. İçinde bulunduğu mutluluk kısa sürmüştü. Yine hayat Esin’e gülmemişti. Hayatında ilk defa aşık olduğu insan ölmek üzereydi. Bir hafta sonra okulu bittiğinde annesine söyleyecekti. Emre’yi annesiyle tanıştıracaktı. Buda yalan olmuştu işte. Hep dua ediyorlardı. Kendini çok yalnız hissediyordu. Çilelerle dolu hayatında ilk defa mutluluğu yakalamıştı. O da kayıp gidiyordu ellerinin arasından. Aradan 3-4 gün geçmişti. Emre hala yoğun bakımdaydı. Esin’in ağlamaktan gözleri şişmişti. Umudunu kaybetmeye başlıyordu. İyi ki yanında Nermin vardı. Onu teselli ediyordu. Birkaç gün daha böyle geçti. Bir haftanın sonunda emre yoğun bakımdan çıkmıştı. Esin’i sayıklıyordu ve böylece uyandı. Esin o kadar mutlu oldu ki bu mutluluğunu hiçbir şeye değişmezdi. Uzunca sarıldılar. Esin:
    - Biliyorsun o kadar sefil bir hayat geçirdim. Hiç baba sevgisi nedir bilmiyorum. Kardeşimi de parasızlık yüzünden kaybettik. Senelerdir onu göremiyoruz. Annem hasta ve benim için senelerdir çalışıyor. Hep parasızlık içinde süründüm. En kötü anlarımdan birinde sen karşıma çıktın. Tam mutlu oluyorum derken senide kaybediyordum dedi. Bunları ağlayarak söylüyordu.
    Esin, Emre’ye şiir yazdığını söyledi. Emre şiiri okumaya başladı.

    Gözümü ağlayarak açtım hayata
    Kimseye gülemedim bir daha
    Yinede pes etmedim asla
    Bırakmadım kendimi uçurumlara.


    Hayatıma girdin mutsuz olduğum anda
    Kalbimi çaldın umudumu kaybettiğim zamanda
    Mutlu oldum hayatımda ilk defa
    Ama kaybediyorum seni bu acımasız savaşta.


    Düşündüm seni yıldızların altında
    Resminle konuştum kasvetli havada
    Sesini duydum esen rüzgârlarda
    Yoksun diye ağladım biranda.


    Bugün uyandım yine hıçkırıklarla
    Seni kaybediyordum rüyamda da
    Hadi gel artık yanıma
    Bırakma beni tek başıma…


    Emre şiiri okuduktan sonra çok duygulanıyor ve ağlamaya başlıyordu. İşte gerçekten aşık olduğu kişi doğru insandı. Yani doğru seçim yapmıştı. Emre çok zengindi ama şimdiye kadar hiçbir şey onu bu kadar mutlu etmemişti.
    Para o kadar önemsizdi ki artık bu şiirin yanında. Emre’yi parası için isteyen birçok kız vardı. Eğer onlardan birini seçseydim bir kere bile gözyaşı dökmezlerdi diye düşündü. Esin’i çok iyi tanımıştı. Eğer hiç parası olmasaydı, hatta bir işi bile olmasaydı Esin yine aynı şeyleri yapardı. Çevresindekilerin hepsi zengindi ve Esin gibi birisine hiç rastlamamıştı. Zaten Emre’yi bu kadar değiştirende Esin’in temiz kalpli olmasıydı. En çok hoşuna giden yönü de zorluklarla hiç yılmadan, usanmadan savaşmasıydı. Asla umudunu kaybetmemesiydi. Belki bu yaptığı şey çok küçük bir şeydi. Sadece şiirdi ama Esin’in gerçek duygularıydı. Bunu da hiçbir şeye değişmezdi. Esin’e yeniden aşık olmuştu. İkisi de birbirini çok seviyordu.
    Birbirlerini bırakmayacaklarına söz verdiler. Artık okul bitmişti. Esin doktor, Emre ise mühendis olmuştu. Şimdi eve gitme vaktiydi. Emre, Esin’in annesinin yanına beraber gitmek istedi. Ama Esin bu durumu ilk önce kendisinin söylemesi gerektiğini, daha sonra tanıştırmasının daha doğru olacağını söyledi. Emre, Esin’i annesinin yanına götürdü. Tabi daha sonra gitti. Fatma Hanım kızını karşısında görünce çok mutlu oldu. Bütün zorluklar artık geride kalacaktı. Karşısında bütün zorluklarla doktor olmuş kızı duruyordu. O gün hiç uyumadılar. Uzun uzun konuştular. Hasret giderdiler. Fatma Hanım artık çalışmayacaktı. Uzun süredir ilaçlarla tedavi görüyordu. Esin hemen annesini ameliyat ettirecekti. Kardeşinden konu açılınca ikisi de ağlamaya başladı, yıllardır görmemişlerdi. Acaba ne yapıyordu? Her şeyden önce onu bulmayı düşünüyorlardı. Esin o gün Emre’yi annesine söyleyememişti. Ancak 2 gün sonra cesaret bulup söylemeye karar verdi. Bütün olanları annesine anlattı. Annesi olumlu olarak karşıladı, çokta sevindi. Ama o da güvenmek istiyordu. Biran önce tanımak istedi. Esin çok mutlu olmuştu. Hemen Emre’ye haber verdi. Ertesi gün annesiyle birlikte istemeye geldiler. Ailesi de çok iyilerdi. Birbirlerinden çok memnun oldular. Bir süre birbirlerini çok iyi tanıdılar. Aralarında söz yüzükleri taktılar. Esin düğününde kardeşinin de olmasını çok istiyordu. Bunu Emre’ye söyledi. Emre’nin çevresi çok genişti. Zengin oldukları için her türlü imkânlarla aramaya başladılar. Ümitlerini hiç kaybetmiyorlardı. Bir süre sonra İstanbul’da bulmuşlardı. Çok şaşkınlardı. Esin kardeşiyle senelerce aynı şehirde yaşamıştı. Garip duygular içindeydiler. Fatma Hanım ve Esin biran önce Melek’i görmek istiyorlardı. Emre, Fatma Hanım’ı ve Esin’i alıp İstanbul’a götürdü. Sümeyra Hanım’ın numarasını bulmuşlardı. Onu aradılar. Sümeyra Hanım kaldıkları yeri söyledi ama Melek’i götürmelerine asla izin veremezdi. Evet gelmişlerdi. Çok heyecanlıydılar. Kapıyı Melek açmıştı. O an hiçbir şeye değişilmezdi. Büyük bir gürültü koptu. Fatma Hanım bağırarak ağlamaya başladı. Melek’e sımsıkı sarıldı. Esin’le Melek’te ağlamaya başladı. Şimdide Esin sarılmıştı kardeşine. Senelerdir ilk defa görmüşlerdi. Biranda eski anılar geçti gözlerinden. İçeri girdiler. Sümeyra Hanım Fatma Hanımla konuşmaya başladı:
    - Melek’e senelerdir biz bakıyoruz. Bu yaşa kadar biz getirdik. Sizi çok iyi anlıyorum ama Melek’i götürmenize izin veremem dedi.
    Fatma Hanım ise:
    - Senelerdir kızımın hasretiyle yanıyorum. Çok zor durumda kalmasaydım asla vermezdim. Biliyorsun size vermeseydim ölecekti. Kızım doktor oldu. Yakında evlenecek. Meleğimizinde yanımızda olmasını istiyoruz. Biz onu yanımızda götürelim. Siz istediğiniz zaman görebilirsiniz. Aranızdaki bağı asla koparamayız dedi.
    Bütün bunları ağlayarak söylüyordu. Uzun uzun konuştular. Bir süre sonra Sümeyra Hanım zorlada olsa izin vermişti. Çok mutlu olmuşlardı. Sevinçten uçuyorlardı. Melek’te öyleydi ama bu aileye de çok alışmıştı. Sonuçta senelerdir bu ailenin yanındaydı. Eşyalarını hazırladılar. Esin kardeşinin eşyalarının arasından bir günlük buldu. Okuyup okumama arasında kararsız kaldı. Okumaya karar verdi ve ilk sayfasını açtı. Günlüğün ilk sayfasında şunlar yazıyordu:

    - Bugünden itibaren günlük tutmaya başlıyorum. Tek arkadaşım sen olacaksın günlüğüm. Kimsem kalmadı hayatımda. O kadar yalnızım ki gözyaşlarımı silecek kimsem yok artık bir daha. Başımı yaslayacağım annem yok artık yanımda. Annem ve ablam olmadan ne yapacağım ben günlüğüm. Bilmediğim insanlar var yanımda. İlk defa gördüğüm insanlarla birlikteyim şu anda. Daha şimdiden özledim seni annecim. Yokluğun o kadar zor ki kan ağlıyor şimdi içim. Ben sizinle olduktan sonra her şeye razıydım. Açlığa da, yokluğa da… Zaten babasız hayatı öğrenmiştim ama sizsiz hayatı nasıl öğreneceğim ben? Okula gideceğim, karnım doyacak, belki her şeyim olacak ama siz olmadan ne önemi var ki? Keşke ölseydim de sizin yokluğunuzu görmeseydim. Okula gidemediğim için çok üzülmüştüm. Şimdi düşünüyorum da ne kadar saçma geliyor. Şimdi ablamla sen yanımda olsaydınız annecim başka bir şey istemezdim. Sadece sizi istiyorum ben anne. Şu anda ablama sarılmak, senin yanında uykuya dalmak istiyorum. İşte akşam oldu. Bir gün sizsiz geçti. Ben sana daha doyamamıştım anne. Sana ihtiyacım var. Ne olur beni sensiz bırakma…

    İşte bunlar yazıyordu günlüğün ilk sayfasında. Esin’in gözünden yaşlar damlıyordu. Melek bunları yazarken daha 8 yaşındaydı. Küçük bir kızın ağzından bu kelimeler dökülmüştü. Esin bu günlüğü annesine göstermeyecekti. Çok üzülürdü, asla unutamazdı. Günlüğü tekrar eşyaların arasına koydu ve yanlarına gitti. Kimseye bir şey söylemedi. Daha sonra birlikte gittiler. Emre çok zengindi. Bir sürü daireleri vardı. Bunlardan birini Fatma Hanım ve Melek için vermişti. Önceden bunları hayal bile edemezlerdi.
    Nermin Esin’in canından çok sevdiği dostuydu. Bunu Emre’de çok iyi biliyordu. Esin kendisi böyle mutluyken ve bir sürü parası olmuşken Nermin’in hala sefil bir hayat sürmesine izin veremezdi. Evin bütün yükü Nermin’in omuzlarındaydı. Annesi de, babası da hastaydı. Nermin hep çalışmak zorundaydı. Esin bunları Emre’ye söyleyerek Nermin’e yardım etmek istediğini söyledi. Zaten Emre’de yardım etmeyi düşünüyordu. Hemen annesiyle babasını tedavi ettirdiler. Emre, Nermin’in babasına bir iş buldu. Tabi Nermin’in babası tedavi olsa da hala tamamen iyileşemediği için kolay bir iş bulmuştu. Evi geçindirebilecek kadardı. Birde her ay bir miktar para verecekti. Yani Nermin’in çalışmasına gerek kalmamıştı. Nermin çok sevinmişti. Böylece bu ailede mutlu olmuştu.
    Düğün tarihini de belirlemişlerdi. Düğünde bütün aile birlikte olacaklardı. Düğün için hazırlıklar başlamıştı. Büyük bir yerde olacaktı. Bütün hazırlıklar tamamdı. İşte düğün günü gelmişti. Hepsi birbirinden güzel olmuşlardı. Hepsinin gözleri parlıyordu. Esin beyaz gelinlik içinde bir melek gibiydi. Emre biran bile gözlerini Esin’den ayırmıyordu. Fatma Hanım’ın gözleri doldu. Kızının saadetini görmüştü. Nermin’de çok mutluydu. Canından çok sevdiği arkadaşı evleniyordu. Melek’te çok mutluydu. Seneler önce gözyaşlarıyla bıraktığı ablası şimdi mutluluktan uçuyordu.
    Ve artık evlenmişlerdi. Esin hayallerinde bile bu kadarını düşünmemişti. Çok sevdiği doktorluğa da başlamıştı. Mesleğini isteyerek yapıyordu. Kendisi çok zorluklar gördüğü için kendisi gibi kötü durumda olanlara da yardım ediyordu. Önceki hayatıyla şimdiki hayatını kıyaslayamıyordu bile. Günlerce aç yattıkları olmuştu. Şimdi ise her şeye sahipti. Annesi iyi olmuştu. Kardeşi de yanlarındaydı. Biricik dostu da yanındaydı. Birde canından çok sevdiği kocası vardı. Başka ne isteyebilirdi ki. Mutlu bir şekilde yaşıyorlardı. İşte Esin gördüğü zorlukların karşılığını almıştı. Senelerce sabretmek bu kadar güzel bir yaşamla sonuçlanmıştı. Böylece bu kadar güzel bir kalbin mükâfatını almış oldu…

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 9:17 pm