Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    KAÇ KERE DOĞAR İNSAN

    avatar
    01001110020


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 16/12/10
    Yaş : 33
    Nerden : çorum

    KAÇ KERE DOĞAR İNSAN Empty KAÇ KERE DOĞAR İNSAN

    Mesaj  01001110020 Çarş. Ara. 22, 2010 8:13 pm

    Gecenin sessizliğini , az sonra kötü bir haber verecekmişçesine uzun uzun çalan telefonun sesi bozuyordu.Bütün ev halkı telefonun sesiyle uyanmış, hep birlikte gecenin bir yarısı gelen bu gizemli telefona anlam vermeye çalışıyorlardı.Bütün ahali “Acaba bu saatte arayan kim olabilir?”sorusuna cevap ararlarken aynı anda “ İnşallah düşündüğümüz şeyle alakalı değildir.” şeklinde endişelerini dile getiriyorlardı..Herkesin yüzünde aynı korkunun ve endişenin izleri vardı.Şaşkın şaşkın birbirlerinin yüzüne bakıyorlar,birinin telefona bakmasını bekliyorlardı.Sonunda içlerinden birisi dayanamayarak seslendi:

    -Birisi şu telefona baksın.
    -Anne açsana telefonu.
    -Anne.

    Zeynep Hanım , sanki birazdan telefonun diğer ucundaki meçhul şahsın ,kötü bir haber vereceğini anlamış da bu yüzden telefona cevap vermek istemiyormuş gibi yavaş yavaş uzandı ahizeye.Elleri titriyor,kalbi kafesinden çıkmak istercesine çarpıyor,oldukça soğuk bir sonbahar gecesi olmasına rağmen boncuk boncuk terliyordu.Ürkek bir ses tonuyla ;

    -Alo! diyebildi sadece.
    Telefondaki şahıs:
    -İyi geceler. diyerek söze başladı.
    -Size de iyi geceler.
    -Hakan Yıldırım’ın evi mi?
    -Evet

    Zeynep Hanım bir taraftan konuşurken bir taraftan telefondaki sesin kime ait olabileceğini düşündü.Karşıdan gelen sesi tanıdık birilerinin sesleri ile eşleştirmeye çalıştı.Fakat benliğinde var olan seslerle, duyduğu ses örtüşmüyordu .Böylece korkusu ve endişesi giderek arttı. Konuşma uzadıkça sesi kısılmaya başladı.Her verdiği yeni cevapta sesi daha da titriyor,bir an önce konuşmayı sonlandırmak istercesine kısa cevaplar veriyordu.Telefondaki şahıs, Zeynep Hanım’ın içinde bulunduğu ruhsal durumun farkına varmış olacak ki lafı dolandırıyor,arama nedenini söylemek için en uygun anı kolluyordu.

    -Siz Hakan Bey’in nesi oluyorsunuz?
    -Eşiyim.


    Zeynep Hanım ,Hakan Bey’in yirmi yıllık eşiydi.Evet dile kolay aynı yastıkta 20 yıl.Tam yirmi yıl boyunca beraber gülmüşler,beraber üzülmüşler,hayatın bütün zorluklarına birlikte göğüs germişlerdi.İyi günlerinin yanında elbette kötü sayılabilecek günleri de olmuştu .İyi geçen günlerine şükretmişler,kötü zamanlarında birbirlerine sonuna kadar destek olmuşlar,birbirlerini teselli etmişler,hiçbir zaman şikayetçi olmamışlar.Kısacası sevgi ve saygı içerisinde geçen tam yirmi yıl işte.
    Zeynep Hanım kırk yaşlarında,yeşil gözlü,uzun sayılabilecek ölçüde bir boya sahip,zayıfça bir Anadolu kadınıydı.Az da olsa kıvırcık olan saçları çocukluğunda – özellikle ilkokul yıllarında- arkadaşları arasında alay konusu olmuştu.Hatta arkadaşları kendisine kıvırcık Zeynep lakabını takmışlardı.Bu duruma o kadar çok kızıyordu ki zaman zaman okula bile gitmemeyi düşünüyordu.Bu fikre kapıldığı anlarda okul sevgisi her zaman ağır basıyor,her şeye rağmen okuluna hiç aksatmadan devam ediyordu.Bu denli okul sevgisine rağmen çeşitli sebeplerden dolayı ilkokul bitince okuluna devam edememiş,bu duruma çok üzülmüştü.Günlerce belki de aylarca her sabah erken uyanır,pencereden okula giden öğrencileri seyreder,gizliden gizliye ağlardı.Sırf bu yüzden olacak çocuklarının aynı duyguları yaşamaması için elinden gelen her şeyi yapıyor,onların eğitimleri ile ilgili bizzat ilgileniyor,her konuda sonuna kadar bıkmadan yardımcı olmaya çalışıyordu.Bir bakıma 16 yaşındaki Zeynep’in yapamadığı her şeyi çocuklarında görmeye çalışıyordu.
    Güzeldi Zeynep Hanım.On sekiz yaşına geldiğinde mahalledeki delikanlıların en çok evlenmek istedikleri ,bunun için her şeyi yaptıkları alımlı bir genç kız olmuştu.Evlenmek için bir çok talibi vardı.Bu taliplerinin içinde okumuş olanları , iyi sayılacak iş güç sahibi olmuş olanları olduğu gibi kimine göre çok yakışıklı olanları bile vardı.O ise bütün taliplerini geri çeviriyor,henüz evlenmek istemediğini söylüyordu.Bu isteksizliğinin gerçek sebebinin ne olduğu sonradan anlaşıldı.Onun aslında Hakan’ı sevdiği,Hakan ile evlenmek istediği, sonradan ikisi evlendiğinde gün yüzüne çıktı.
    Geçen onca yıl güzelliğinden çok fazla bir şey götürememişti.Ancak, çektiği sıkıntılar yüzündeki yeni yeni belirmeye başlayan çizgilerden ve saçlarına yer yer düşmüş aklardan çok iyi anlaşılıyordu.Aslında çoğuna göre basit gelen olaylardan bile kendisine fazlasıyla mutluluk çıkartabilen bir insandı .Aza kanaat eder;fazlasını eş ,dost ,komşu ve akrabalarıyla paylaşmayı çok severdi.Yerine göre eli açık,yerine göre tutumlu ama asla savurgan biri değildi.Gözü hiçbir zaman yükseklerde olmamıştı.


    Telefondaki şahıs konuşmaya devam etti.

    -Şimdi söyleyeceklerim karşısında öncelikle sakin olmanızı istiyorum.
    -Ne oldu çabuk söyleyin?
    -Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
    -Beyefendi korkutuyorsunuz beni.

    Söylemek kolay değildi. Birine hayat arkadaşı olarak seçip bir ömür birlikte yaşlanmak için söz verdiği kişinin şimdi ölümle yaşam arasındaki ince bir çizgide gidip geldiği,hayatta kalabilmek için Azrail’e nasıl direndiği bir çırpıda nasıl söylenirdi ki? Telefondaki şahıs da bir anda söyleyemedi.Kısa bir süre sessiz kalmayı tercih etti. Gizemli konuşmaların ardından gelen bu manasız suskunluk Zeynep Hanım’ın yüzündeki korku ve endişenin katlanarak artmasına neden oldu.Hayal dünyasında gelgitler yaşamaya, ne olmuş olabileceğini tahmin etmeye çalıştı.Aklına bin bir türlü kötü senaryo gelmeye başlamıştı …

    Kısa süren sessizliği bozan kişi Zeynep Hanım oldu.

    -Beyefendi ne söyleyecekseniz söyleyin artık.
    -Eşiniz.
    -Ne olmuş eşime?Söyleyin başına bir şey mi geldi yoksa?

    Telefondaki şahıs kadıncağızın yalvarırcasına konuşmaları karşısında duygulandı.”Şu anda kim bilir ne kadar acı çekiyordur.” diye düşündü.Bu düşünceler içerisinde bir kez daha yutkundu ve sessiz kalmayı tercih etti.Konuşsaydı ,belki de dayanamayacak, gözlerinden yaş gelecekti.Adamcağızın bir kez daha sessiz kalarak olayı iyice esrarengiz bir hale getirmesine kızan Zeynep kendine göre daha sert bir ifadeyle konuşmasını sürdürdü.
    -Beyefendi neden konuşmuyorsunuz? Kimsiniz ve kocamla ilgili ne biliyorsunuz?
    Zeynep Hanım bir taraftan adamın ağzından laf almaya çalışırken bir taraftan sabahleyin kahvaltıda yaşadıklarını düşündü.Bu sabah olanlarla, gelen telefon arasında bağ kurmaya çalıştı.Acaba Yıldırım ailesi güne nasıl bir başlangıç yapmışlardı ?


    O gün de Yıldırım ailesi için daha önceki günlerden farksız, sıradan bir şekilde başlamıştı. Zeynep Hanım her zaman olduğu gibi herkesten önce kalkmış,güzel bir kahvaltı hazırlamıştı.Teker teker herkese seslendi:

    -Hakan ,Volkan,Serdar ! Kahvaltı hazır!
    -Anne ne olur ,beş dakika daha.
    -Kime söylüyorum,az daha yatarsanız geç kalacaksınız.

    Zeynep Hanımın ısrarlı seslenişleri karşısında dayanamayan Volkan, gözlerini ovalaya ovalaya ilk kalkan kişi oldu.

    -Anne, bırakmadın ki beş dakika daha yatalım.
    -Her gün aynı.Senin bu beş dakikaların hiç bitmiyor ki.Ondan sonra okula geç kaldım diyorsun, doğru düzgün kahvaltı etmeden ,doğru okula...
    -Hakan!

    Arkasından Hakan Bey, derken kayınvalide ve Serdar kalktı.Artık kimilerinde okula ,kimilerinde işe yetişebilme telaşı vardı.

    -Anne okul kıyafetlerimi gördün mü?
    -Anne bende çoraplarımı bulamıyorum.
    -Kaç kez söyledim size!Okuldan geldiğinizde kıyafetlerinizi çıkarıp gelişi güzel atmasanız,hepsini katlayıp dolabına koysanız, her sabah bana aynı soruyu sormak zorunda kalmazsınız.
    -Hayatım, mavi çizgili gömleğimi ütüle demiştim.Unuttun mu yoksa?
    -Ütüledim.Şimdi geliyorum.Ben bakayım.

    İşte böyle, Zeynep Hanım her sabah doğal olarak kendini bu koşuşturmanın içinde buluyordu.Fakat o,bu koşuşturmadan ,ev halkına her sabah aynı hizmeti sunmaktan şikayetçi olmadığı gibi bu şekilde onları güzelce evden göndermek hoşuna bile gidiyordu.Zeynep Hanım’ın bu mutluluğu evde yaşayan herkese yansıyor,her sabah güne huzurlu bir başlangıç yapıyorlardı.
    Az önceki koşuşturma bitmiş, güzel bir kahvaltı yapmak adına şimdi herkes masanın etrafında toplanmışlardı.

    -Üfff! Anne harikasın
    -Yine döktürmüşsün hanım
    -Herkese afiyet olsun.
    -Abiciğim şekeri uzatır mısın?
    -Hakan ,akşama Selma çağırdı.Onlara gideceğiz.İşten çıkınca hemen eve gelirsin artık.

    Hakan Bey gezmeyi fazla seven bir kişi değildi.Misafirlik denildiğinde hep bir bahanesi olurdu.Sıkılgan bir kişiliğe sahip olduğundan misafirliklere çok fazla gitmek istemez,gittiği vakitlerde ise çabucak kalkmak isterdi.

    -Hayatım,içimde bir sıkıntı var.Hiç canım istemiyor.Telefon etsen de başka bir zaman geliriz desen olmaz mı?
    -Bu kızcağızın kaçıncı çağırışı.Bu kez de atlatırsak küser vallahi.O yüzden sen erken gelmeye bak!

    Zeynep Hanımın kurduğu bu cümleler olacaklardan habersiz ,nasılda masumane kurulmuş cümleler idi. Eşinin içindeki var olan sıkıntının ne anlama geldiğini bilmediği için “Yine her zamanki gibi bir bahane uyduruyor.” diye düşünmüştü.Olacakları bilseydi eğer,erken gelmesi için bu kadar ısrar eder miydi?
    Aralarında geçen bu ilginç diyalogu kayınvalide kesti.

    -Gelin çay döker misin bana?
    -Anneciğim kusura bakma,lafa dalmışız.

    Bir taraftan kayınvalidenin çayını dökerken bir taraftan Hakan Bey’e laf yetiştiriyordu.

    -Sakın unutma !

    Aslında erken gelmesi hususunda bu kadar hatırlatıcı olmaması gerekirdi.Çünkü Hakan Bey, işten yorgun olarak ayrıldığından iş çıkışı çoğu zaman hiçbir yere uğramaz,doğruca eve gelirdi.Geldiğinde genellikle sofra hazır olurdu.Yemek yenildikten sonra çocuklar okul ödevlerini yapmak üzere odalarına çekilirken Hakan Bey akşam haberlerini kaçırmamak için televizyonun karşısına geçerdi .Aslında haberleri izlerken memleket meseleleri ile ilgili duydukları karşısında çok sinirlenir,durmadan “Yahu arkadaş!Allah rızası için bir günde kötü bir olay olmasın.” “Hiç kötü olayın olmadığı bir gün olursa dişimi kıracağım.” gibi cümleler kurardı.Güzel bir haber karşısında “Nihayet o kadar iç karartan haberden sonra şöyle bir haber duymak ne kadar keyifli.” gibi cümlelerle sevincini dile getirirdi.Çok fazla film seyretmeyi sevmezdi.Haberler bittikten sonra çocuklarla kısa bir süre ilgilenir,okulla ilgili sohbet ederlerdi.Babalarının kendileri ile ilgilenmesi,onlarla konuşması çocukların çok hoşuna giderdi.Çocuklarla ilgilenmesi bittiğinde kumandayı tekrar eline alır,bütün kanalları gezerdi.Eğer bir kanalda maç varsa ,mutlaka o maçı seyrederdi.Hatta bu konuda Zeynep Hanımla tartıştıkları bile olurdu.Maçın olmadığı zamanlarda ise Zeynep Hanımın istediği film seyredilirdi.
    Hakan Bey televizyon izlerken çoğu zaman oturduğu koltukta uyuya kalırdı.Böylece sıradan geçen bir günün daha sonuna gelinmiş olurdu.Kimilerine göre çok monoton görünen bu yaşantı Hakan Bey için oldukça keyifli geçen zamanlar anlamına geliyordu.Çünkü ailesini kendisine verilmiş en büyük armağan olarak görüyor,onlarla birlikte olmaktan,işten arta kalan zamanlarda onlarla vakit geçirmekten zevk alıyor,bu durumdan mutlu oluyordu.

    Volkan kahvaltı yaparken kardeşinin yavaş tavırları karşısında geç kalacağız endişesiyle seslendi:

    -Hadi Serdar biraz çabuk ol,geç kalıyoruz.

    Serdar ağabeyinin uyarısıyla son bir lokma daha aldıktan sonra birlikte masadan kalktılar.Bir taraftan ayakkabılarını giyerlerken bir taraftan annelerine seslendiler.

    -Anne biz çıkıyoruz.
    -Çocuklar bir şey unutmadınız mı?

    Bu soru karşısında ne unuttuklarını sorgulayan Volkan, unuttukları şeyin ne olduğunu hatırladığı anda “Haaaa! Özür dileriz.”diyerek geri döndüler.Önce annelerinin ,sonra babalarının yanaklarından öperek evden ayrıldılar.Çok geçmeden Hakan Bey de işe gitmek üzere hareketlendi.

    -Akşama bir şey istiyor musunuz ?

    Soru karşısında evde eksik ne olabileceğini kısa bir süre düşündü Zeynep Hanım.Aklına bir şey gelmedi.

    -Bir ihtiyacımız yok Allah’a şükür.Haaaa, erken gel!
    -Oğlum tansiyon ilacım bitiyor.Gelirken bana ilaç al.

    Hakan Bey “ Alırım” diyerek kapıya doğru yöneldi.Zeynep Hanım eşiyle birlikte kapının ağzına kadar geldi.Hayırlı işler derken içinden ilk defa” Bugün işe gitmesen olmaz mı?” diye geçirdi.Sanki o gün hiç ayrılmak istemiyordu.Sonrasında böyle düşündüğü için birazcık utanmış,sesli düşünmüşçesine yüzü kızarmıştı.Hakan sokak kapısından dışarı çıkıp köşeyi dönünceye kadar arkasından uzun uzun baktı.O an bu davranışlarına bir anlam verememişti.Gece yarısından sonra gelen o talihsiz telefondan sonra anladı olup bitenlerin sebebini.O telefondan sonra” Keşke dedi.Keşke sabahleyin içimden geçen duyguları haykırırcasına söyleseydim, yalvarıp işe göndermeseydim.” .Nereden bilirdi ki arkasından uzun uzun bakarak işe gönderdiği eşinin belki de bir daha dönmeyecek olduğunu.

    Hakan’ın da evden ayrılmasıyla evin erkekleri evden ayrılmış ,kayınvalide gelin baş başa kalmışlardı.Zaten yıllardır günün büyük bir bölümünü böyle birlikte geçirirlerdi.Zeynep Hanımın en iyi sohbet arkadaşı,sıkıntısını paylaştığı sırdaşı yıllardır kayınvalidesi olmuştu.
    Kayınvalidesinin adı Safiye Teyze’dir.Safiye Teyze yetmiş yaşındadır.Yaşına göre kendi deyimiyle” tansiyon illeti ve zaman zaman artan baş belası diz ağrılarından” başka sağlık problemi olmayan ,yaşlı fakat hala yapmayı planladığı hayalleri olan bir kadındı.Çocukluğundan bu yaşına gelinceye kadar yaşadığı her mutluluğun ve çektiği her sıkıntının izleri yüzündeki kırışıklarda saklıydı. Eşini otuz beş gibi oldukça genç denecek bir yaşta kaybetmişti.Hakan o tarihte henüz on yaşında bir çocuktu.Kocasını kaybettiğinde yeniden evlenmek üzere çok talibi olsa da o,hepsini reddetmiş,sadece oğlu için yaşamaya, kendisini oğluna adamaya karar vermişti.Bu noktadan bakıldığında aslında safiye Teyzenin ne denli fedakar bir kadın olduğu apaçık gözüküyordu.Zaten bu fedakarlığının yanında yalnız bir kadın olmasına rağmen namusuna hiçbir laf getirmemesi köyde yaşayan herkesin dilinde idi.Bunu bilen veya başkasından duyan herkes “Helal olsun ,Osmanlı kadınmış.”demekten kendilerini alamıyorlardı.Anne ile oğul çok sıkıntılı günler geçirmişler,bazı zamanlarda aç yatmak zorunda kalmışlar ama hiçbir zaman boyun bükmemişler,durumu çevresindekilere belli etmemek için elinden geleni yapmışlar ve hepsinden önemlisi asla isyan etmemişler,daima şükretmeye çalışmışlardı.
    Safiye Teyze bir taraftan oğluna analık yaparken bir taraftan yaptığı oyaları,işlemeleri,dantelleri satarak evin ihtiyaçlarını karşılama noktasında babalık yapmıştı.O yüzden olacak ki ,Hakan annesini ayrı bir sever,yanından ayırmayı hiç düşünmezdi.Sık sık herkese “Ben annemin hakkını nasıl öderim? Bana hem analık hem babalık yaptı.Sırf benim için gençliğini harcadı, bir daha evlenmedi.” derdi.
    Aslında Safiye Teyze Zeynep’i ilk yıllarda hiç sevmemiş ,oğlunun Zeynep ile evlenmesini hiç istememişti.Hatta bu evliliği engellemek adına her hamleyi yapmış,fakat oğluna söz geçirememiş,oğlunun Zeynep’e olan sevgisini yok edememişti.Zeynep bunu bildiği halde hiçbir zaman kayınvalidesi için kötü düşünceler beslememiş,ona karşı hep şefkatli olmuş,hiçbir zaman hizmette,saygı ve sevgide kusur etmemişti.Safiye Teyze bu gün düşündüğünde Zeynep’in ne kadar temiz bir kişi olduğunu ,oğluna ne denli bir sevgiyle bağlı olduğunu gördüğünde , zamanında ne denli hatalı davrandığını çok iyi görüyordu.Hatta çoğu zaman Allah’a dua ediyor,”İyi ki Hakan’ım beni dinlememiş,Zeynep ile evlenebilmek için bu derece çaba göstermiş.”diyordu.Hakan’a “Hayatta yaptığın en iyi şey beni dinlemeyip Zeynep’i bu eve gelin olarak getirmiş olmandır.” derdi.Arkasından hemen Zeynep’e döner “Gelin sen de hemen şımarma ha! “ diyerek latife yapardı.Her fırsatta Zeynep için düşündüklerinden dolayı özür diler,yemin şart ederek kızı olmadığı için kendisini kızı gibi gördüğünden bahsederdi.Zeynep Hanımsa söylemesine gerek olmadığını,sevgisini davranışlarıyla zaten gösterdiğini dile getirirdi.

    Kayınvalidesinin bardağının boş olduğunu gören Zeynep seslendi:

    -Anne çay içer misin?
    -Doldur bakalım bir çay daha içerim.Yalnız odamdan ilaçlarımı getir de unutmadan içeyim.

    Son çaylarını da keyifle yudumladıktan sonra Yıldırım ailesi için güzel başlayan bir kahvaltı aynı güzellikte bitmiş oldu.Sonrasında Safiye Teyze televizyonun karşısına geçerken Zeynep Hanım sofrayı kaldırmış,çoktan gündelik ev işlerine başlamıştı.



    Güneş ,koskoca şehrin insanları gibi mesaisini tamamlamışçasına yavaş yavaş kaybolurken yerini karanlığa bırakıyordu.Doğal olarak şehirde akşam işten çıkan insanların eve ulaşabilme telaşı vardı.Zaten sokakların ve caddelerin en kalabalık anları işe gidiş ve işten dönüş saatleri olurdu.Bu saatlerde otobüslerde,metroda ,dolmuşlarda oturacak bir yer bulmak neredeyse mümkün değildi. Bu yüzdendir ki insanlar ,iş çıkışlarında hummalı bir koşuşturmanın ve bu koşuşturma neticesinde ortaya çıkan telaşın içinde buluyorlardı kendilerini.Zaman zaman çıkan kavgaların sebebi ise bu telaşın yarattığı stresten başkası değildi.
    Hakan’ın çalıştığı fabrikada da mesai bitmiş,bütün işçiler birer birer fabrikayı terk ediyorlardı.

    -Hakan hadi çıkalım bizde.

    Seslenen kişi Hakan’ın en yakın arkadaşlarından biri olan Mustafa idi.Mustafa ile Hakan birlikte ayakkabı imal eden bir atölyede asgari ücretten çalışan iki işçi idi.Ellerine ay sonunda üç kuruş para geçiyordu .İkisi de azda olsa ,evlerine alın teri ile kazanılmış helal parayı götürdükleri için kendileri ile gurur duyuyorlardı.Maaşlarını aldıkları günün ertesinde ceplerinde para kalmıyordu ama ,tomar tomar paranın,lüks arabaların ve lüks evlerin içerisinde yüzüp de bu mutluluğa hasret olan insanlara inat onlar mutluydular.İşe birlikte gider,işten eve birlikte dönerlerdi.Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi.Bir ekmekleri varsa birlikte bölüşür yerlerdi.Hani günümüz tabiri ile kanka idiler.İkisinin çok ortak noktası vardı.Belki de ikisini birbirine bu derece kardeşten bile öte yaklaştıran bu ortak noktalardı.İkisi de aynı yaştaydı,ikisinin de iki erkek çocuğu vardı.İkisi aynı zamanda hemşeri idi. Aynı şeylerden hoşlanır,aynı şeylerden nefret ederlerdi.İkisi de Beşiktaş hayranıydı.İkisinin de partisi aynı parti idi.Hatta bu ortak noktalar öyle abartılı bir hal almıştı ki, aynı yer ve aynı saatte Azrail’le beraber, arkadaşlık bile yapmışlardı.

    -Elimi yıkayayım hemen geliyorum.
    -Giderken kahveye uğrar mıyız?
    -Zeynep sabah evden çıkarken ”İlle erken gel,misafirliğe gideceğiz.” dedi.Şimdi gitmezsem kalbi kırılır.
    -Ben de gitmem o zaman.Evde televizyon seyrederim.

    Bu arada Hakan ellerini yıkamış çıkmak için hazırdı.Birlikte yola koyuldular.Durağa kadar biraz yürümek zorunda idiler.Yalnız durağa varmadan önce, “Eşek Çatlatan” yokuşunu çıkmaları gerekiyordu.Bu oldukça dik bir yokuştu.

    -Arkadaş ,bu yokuş bir gün inan beni de çatlatacak.
    -Öyleyse sen de sigarayı bırak yahu.
    -Yakında bırakacağım inşallah.

    Hakan Mustafa’nın sigara içmesine kızar,bırakması için çaba harcardı.Yokuşu çıktıklarında ikisi de nefes nefese kalmıştılar.Yokuş kısa olmasına rağmen ikisinin de ayağında dermen bırakmamıştı.

    -Hakan sanırım yaşlanıyoruz.Dün koşarak çıktığımız yokuşu ,bugün çıkarken nefes sırtımızdan çıkıyor.
    -Vallahi doğru söylüyorsun.Şurada bir iki dakika dinlenelim.

    Kısa süreli molanın ardından tekrar yürümeye başladılar.Adımları şimdi daha hızlıydı.Bir an önce durağa ulaşmaya çalışıyorlardı.18:00 otobüsü gelmek üzereydi.O otobüsü kaçırırlarsa fazladan yarım saat daha beklemek zorunda kalacaklardı.Hakan bir taraftan yürüyor,bir taraftan saatine bakıyor,otobüsü kaçıracağını düşündüğünde, anlam veremediği bir şekilde endişeleniyordu.İçinden garip bir ses, o otobüse mutlaka yetişmesi gerektiğini söylüyordu.Bu duygular içerisinde az önce yürüyen iki kafadar şimdi neredeyse koşuyordu.

    -Arkadaş yengem seni sabah iyi korkutmuş.Bu ne be arkamızdan atlı geliyormuş gibi ne koşturuyoruz?
    -Hadi daha hızlı otobüsü kaçıracağız .
    -Allah Allah ! Başka otobüs mü yok arkadaş? Onunla gideriz.

    Evet,doğru bir cümleydi.Onların semte yarım saatte hadi bilemedin kırkbeş dakikada bir otobüs kalkardı.Ha yarım saat önce ,ha yarım saat sonra, fark eder miydi? Aslına bakacak olursa etmezdi ama Hakan bugün o otobüse binmeliydi.İçindeki garip ses ona öyle söylüyordu.
    Nihayet uzaktan durak gözükmüştü.O da ne ? Otobüs onlardan önce durağa gelmiş ,yolcularını almış , hareket etmek üzereydi.Koşmaya başladılar.Hakan koşarken bir taraftan da “Şükürler olsun Allah’ım nihayet yetiştik.” diyordu.Gerçekten yetişmişler miydi acaba? Otobüsle aralarında fazla bir mesafe kalmamıştı ki,otobüs birden hareket etti.Arkasından avazı çıktığı kadar bağırıyorlardı.

    -Hey ,kaptan dursana!Biri otobüsü durdursun.
    -Duymuyor musun be adam?

    İkisi de kan ter içerisinde kalmışlardı.İkisi de oldukça yorulmuştu.Her ikisi de kaldırımda dizlerinin üzerine çöküp,hızlı hızlı nefes almaya başladılar.Olanlar olmuş,otobüse yetişebilmek için verdikleri bütün çaba boşa çıkmış,her şeye rağmen otobüsü kaçırmışlardı.

    -Gördün mü ne yaptıysak yine de yetişemedik.Yorulduğumuz yanımıza kar kaldı.Neyse artık ,şöyle geçip sonraki otobüsü bekleyelim.
    -Arkadaş o kadar bağırdık da sesimizi duyuramadık.Şoför sağır mıdır nedir?

    İki arkadaş çaresiz duraktaki oturağa oturarak yarım saat sonra gelecek olan otobüsü beklemeye koyuldular.Bu arada havadan sudan konuşuyorlardı.


    Duvarda asılı duran baba yadigarı saate gözü takıldı.Saat sekize geliyordu.Zeynep Hanım oldukça endişelenmeye başlamıştı.Evin salonunda bir sağa bir sola yürüyüp duruyordu.Kendi kendine “Hiç böyle yapmazdı.Nerde kaldı acaba ? İnşallah başına bir şey gelmemiştir.” gibi cümleler kuruyordu.Yüreğine engelleyemediği bir sızı düşmüştü.Akşamdan bu tarafa kim bilir kaç kez telefon etmişlerdi.Her defasında o kadın çıkıyor “Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamamaktadır.”diyordu.Oysa Hakan telefonunu hiç kapatmazdı.

    -Yok yok ,kesin bir şey oldu.Yoksa bu saate kalmazdı.Allah’ım sen aklıma mukayyet ol.Vallahi çıldıracağım.

    Zeynep Hanımın bu halini gören ev halkı Zeynep’e kızarken bir taraftan da endişelenmekten kendilerini alamıyorlardı.

    - Anne başımız döndü ,şöyle otur lütfen.
    -Gelin dur hele bir şey olmamıştır.Birazdan gelir.
    Bir türlü sakinleşemiyordu Zeynep Hanım.Hani derler ya içine bir kere kurt düşmüştü.

    -Volkan bir daha arasana.
    -Beş dakika önce aradımya.Ulaşılamıyor işte.Şimdi ne değişmiş olacak ki.

    Tam o sırada evin telefonu çaldı. Telefonun sesiyle herkesin iç dünyasında heyecan fırtınası kopmuştu.Kendilerine “Acaba Hakan olabilir mi? sorusunu soruyorlardı.Telefonun diğer ucundaki kişinin Hakan olması ihtimali onların daha da heyecan duymasına sebep oluyordu.Zeynep bir hamlede telefonu kaldırdığı gibi konuşmaya başladı.

    -Alo! Hakan.
    -Ne Hakan’ı be! Benim ben Selma.

    Arayan kişinin Hakan olduğunu sanıp öyle umutlanmışlardı ki.Arayanın Selma olduğunu anladıklarında umudun yerini yine endişeli bekleyiş almıştı.İçlerine düşen kurt yine beyinlerini kemirmeye başlamıştı.Zeynep isteksiz bir şekilde konuşmaya devam etti.

    -Sen miydin Selma?
    -Benim ya !Hani bize gelecektiniz ? Saat kaç oldu? Hani nerdesiniz ?
    -Henüz Hakan eve gelmedi.Oysa sabah çıkarken size geleceğimizi söyleyip erken gelmesi hususunda epeyce tembihlemiştim.Saat kaç oldu hala gelmedi.Hiç böyle yapmazdı.Başına bir şey gelmiş olmasından endişeleniyoruz.
    -Telefon etmiyor musunuz?
    -Etmez olur muyuz.Sabahtan beridir kaç kez aradık.Telefonu kapalı sanırım.
    -Şarjı falan bitmiştir.Fabrikadadır canım.Belki mesaiye kalmıştır.Aklınıza hemen kötü şeyler getirmeyin.
    -Öyle olsa mesaiye kalacağını bana söylerdi.Neyse canım siz de kusura bakmayın.Böyle olsun istemezdim.İnşallah başka bir gün bunu telafi ederiz.
    -Tamam tamam önemi yok.Haber aldığınızda beni de bilgilendirin.

    Telefonu kapattıktan sonra Zeynep Hanım, yürek burkan hareketlerine kaldığı yerden devam etti.Umutların yıkıldığı her defasında karamsarlığı daha da artıyordu.
    Bir ara gözleri bir kez daha duvardaki saate takıldı.Saat şu an 21:15’i gösteriyordu.Aradan bir saatten biraz fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen Zeynep için sanki saatler geçmişti.Ara sıra pencereden dışarı bakıyor,bir ayak sesi duyabilmek için bütün dikkatini dışarıdan gelen seslere veriyordu.Bazen bahçe kapısından dışarı çıkıyor,sabahleyin sokağın köşesini dönünceye kadar arkasından bakarak uğurladığı eşinin ,şimdi köşeden tekrar görünmesi için dua ediyor,gözünü köşe başından bir an bile olsun ayırmıyordu.Çocukların “Hava soğuk.Üşütüp hasta olacaksın anne.” gibi seslenişlerine aldırmıyor,titreye titreye “Şükürler olsun.İşte gözüktü.” Diyeceği anı bekliyordu.Hava gerçekten çok soğuktu.Bu nedenle bir zaman sonra iyice üşüdüğünü hissediyor,ancak o zaman eve girmek zorunda kalıyordu.Eve girdiğinde ise her zaman ki gibi söylene söylene aşağı yukarı odayı adımlıyordu.Bu saatlerce böyle devam etti.Öyle ki aslında yorulduğunu hissediyor;lakin, bir dürtü onun oturmasına mani oluyordu.Bu arada akşam için pişirilen yemekler de iyice soğumuştu artık.İlginçtir Yıldırım ailesinde ilk defa akşam yemeği bu saate kalmıştı.
    Zaman iyice ilerledikten sonra Zeynep’in bu endişeli hali evin diğer bireylerinde de oluşmaya başladı.Safiye Teyze sakin görünmeye çalışsa da gelininin içine düşen kurt onun da içine düşmüş ,adeta beynini kemiriyordu.

    -Acaba polise mi telefon etsek ha?
    -Bilmiyorum ki anne ,ne yapacağımı şaşırmış vaziyetteyim.
    -Anne hastaneyi de arayabiliriz.

    Serdar boş gözlerle ailesine bakıyor ,olup biteni anlamaya çalışıyordu.Gözünü ailesinden ayırdığında ise yine oyuncaklarla oynamaya devam ediyordu.Aslında vakit epeyce geç olmuştu.Normal bir zaman olsa,Volkanla birlikte çoktan yatmışlardı.Kendilerinin uyanık olması sebebiyle ,çocukların da uykusuz kalmasına Safiye Teyze‘nin gönlü daha fazla el vermedi.

    -Gelin biz bekliyoruz işte.Çocuklar uykusuz kalmasın.Bak yarın okulları var.Kalk sen onları yatır.
    -Ama babaanne ben de beklemek istiyorum.
    -Babaanneniz doğru söylüyor çocuklar.Haydi bakalım doğru yatağa.Bir şey olursa söz,ben size haber veririm.

    Annesinin ve babaannesinin ısrarları karşısında istemeye istemeye de olsa odalarına yatmaya gittiler.Şimdi her zaman ki gibi gelin kayınvalide yine baş başa kalmışlardı. Hakan’ı birlikte bekleyecekler,bu sıkıntılı duruma yine birlikte katlanacaklardı.Zaten yıllardır her sıkıntıya birlikte göğüs germemişler miydi?

    -Anne ne olmuş olabilir?
    -Aklıma kötü kötü şeyler geliyor.Allah korusun.
    -Arkadaşı Mustafa’yı mı arasak bir?
    -Olabilir bak.En azından o nerede olduğunu bilir.İlahi gelin bu daha önce neden aklına gelmedi.
    -Ne bileyim,kafam o kadar karışık ki olumlu hiçbir şey düşünemiyorum.

    Zeynep hanım hemen kalkıp telefon rehberini karıştırmaya başladı.

    -İşte telefon numarasını buldum.

    Hemen numarayı çevirdi.Karşı tarafın telefonu çalmaya başladığında birden heyecanlandı.Umutluydu,pozitif düşünüyordu.”Şimdi” diyordu,”Şimdi telefonu Mustafa açacak ve Hakan’ın yerini bir çırpıda söyleyecek.Biz de bu derece panik yaptığımız için kendimize kızacağız.” Fakat öyle olmadı.Telefonu açan Mustafa’nın eşi oldu.

    -Alo !
    -İyi akşamlar Ayşe ben Zeynep
    -Buyur Zeynep abla.
    - Mustafa evde mi acaba?
    -Maalesef evde değil.
    -Kahvede falan mı yoksa?

    Telefondan gelen seste de kendi içinde bulunduğu endişe ve korkuyu sezinledi Zeynep.Onun da konuşurken sesinin titrediğini fark etti.

    -Hayır,işten henüz dönmedi.Bizde onu bekliyoruz.Niçin aramıştın Mustafa’yı?
    - Hakan da eve gelmedi de “Mustafa yerini biliyor mudur acaba.” diye aramıştım.Mustafa’ya telefon eder misin? Hakan’ın yerini biliyorsa öğrenip bize haber versen.
    -Mahmut telefonunu evde unutmuş.

    Telefonun her iki ucundaki insanın yaşadıkları korku, şimdi duyduklarından sonra daha da artmıştı.Zeynep ”Eğer Mustafa’dan bir haber alırsan, ne olur bana da bir haber ver” diyerek telefonu kapattı.

    -Gelin ne oldu,ne dedi.
    -Sorma anne ! Mustafa da yokmuş evde.Sabah işe diye çıkmış ama hala dönmemiş.Telefonunu evde unutmuş olduğundan telefonla da ulaşamıyorlarmış.

    Bu konuşmalar yaşanırken gelin ve kayınvalidenin dikkatini dışarıdan gelen bir çıtırtı çekti. Zeynep ”Aha geldi.” diyerek hemen pencereye koştu.Sağa sola doğru baktı fakat ortalık karanlıktı,
    bir şey gözükmüyordu.Dayanamadı.Hemen dışarı çıktı.Hava daha da soğumuştu.Soğuk adeta insanın içine işliyor,kanını donduruyordu.Üşüdüğü için ellerini göğüs hizasında birleştirdi.Sokak kapısına
    doğru dikkatlice baktı.Kimsecikler yoktu.Bahçe kapısından dışarı çıkarak sokağın her iki ucuna doğru baktı.Yine kimseyi göremedi.Az önceki ,geldi umuduyla oluşan sevincin yerini yine insanı kahreden karamsarlık almıştı.Boynunu büktü ve eve tekrar girdi.

    -Ne oldu kızım,neymiş o tıkırtı?
    -Kimseler yok anne.Herhalde kediydi.
    -İyice baktın mı?
    -Ta sokağa bile baktım.Hiç kimse yok.

    Bu konuşmalar gelin kayınvalide arasında geçen son konuşmalar olmuştu.Bu saatten sonra ikisi de derin bir sessizliğe gömülmüştü.Ağızlarını bıçak açmaz olmuştu.Gözleri kapıda,kulakları dışarıdan gelebilecek herhangi bir sesteydi.Öylece dakikalarca beklediler.Kayınvalide dakikalar sonra içerisinden ” Yatsı namazı geçiyor, kalkıp namazımı kılayım bari.” diyerek lavaboya doğru yöneldi.Önce abdest aldı.Arkasından nazmını kılarak oğlu için uzun uzun dualar etti.Namazını bitirip ayağa kalktığında gelininin oturduğu yerde uyuya kaldığını gördü.Üşüyeceğini düşünmüş olacak ki odadan bir battaniye getirerek üzerine yavaşça örttü.Kendisi de karşı koltuğa geçerek beklemeye devam etti.Bir müddet sonra oda dayanamadı.Yorgunluktan göz kapaklarına söz geçiremiyor,ne kadar dirense de kapanıyorlardı.Sonunda iyice ağırlaşan göz kapakları tamamen kapandı.
    Böylece ne kadar zaman geçti kimse bilmiyordu.Saat sabaha karşı 03:00 ile 04:00 arasında bir zamanı gösterdiğinde Zeynep bir rüya gördü.Rüyasında eşi, iş yerinde çalışma esnasında giydiği kıyafetlerle eve geliyor,Zeynep’ten Selma’yı arayarak bugün gelemeyeceklerini söylemesini istiyordu.Neden sorusuna bugün eve gelemeyeceğini söyleyerek cevap verdikten sonra geri geri giderek gözden kayboluyordu ki Zeynep sıçrayarak uyandı.Uykudayken gözlerinden bir iki damla yaş geldiğini hissetti.Hafifçe doğrularak “Hayırdır İnşallah!” diyerek gördüğü rüyayı anlamlandırmaya ,anlamlandırırken de hayra yormaya çalışıyordu.Bu sırada telefonun uzun çalışları ile irkildi.bütün ev halkı bu ses ile uyanmışlardı.Sonrasında ise o Zeynep’i azar azar yıkan malum konuşma başladı.


    Telefondaki şahıs Zeynep Hanım’ın ısrarlı soruları karşısında olup biteni artık söylemeye karar verdi.Ancak bu konu tabiri caizse “pat” diye söylenilebilecek bir konu değildi.Konunun hassasiyetini göz önünde bulundurarak konuşmaya ve olanları tane tane anlatmaya karar verdi.Kararını aynen uygulamaya başladı.

    -Eşiniz Hakan Bey akşam üzeri trafik kazası geçirmiş.İlk yardım ekipleri olay yerine ulaştığında kendinde değilmiş.İlk müdahalenin ardından hastanemize getirdiler.Gereken her türlü müdahale yapıldı.

    Duydukları karşısında şok olan Zeynep Hanım’ın eli ayağına dolandı.Önce ne yapacağını şaşırdı.Telefon ahizesini omuz başına koydu.Elini ağzına götürdü.Bağırmamak için kendini zor tutuyordu.Baştan itibaren kurduğu kötü senaryolar içerisinde az önce duydukları yoktu.Sanki kafasından kaynar sular boşaltılmıştı.Tüm bedenini ateşler basmıştı.Öyle ki ta ciğerinin yandığını hissetti.Sendeledi ,bir ara düşecek oldu.Adeta dizlerinin bağı çözülmüştü.Bundan sonrasını duymak istemiyordu Zeynep Hanım.Telefondaki kişinin bundan sonrası için daha da kötü şeyler söyleyeceğinden çekiniyordu. Bir müddet hareketsiz bir şekilde öylece kala kaldı.Bütün vücudu kaskatı kesilmişti.Öylece heykel gibi bekledi bekledi.Aslında haykırarak ağlamak istiyordu; ama ,ne gariptir ki gözlerinden yaş gelmiyordu. Bütün bunların iğrenç bir şaka olduğunun söylenmesi için neler vermezdi.
    Her şeye rağmen az zaman sonra toparlanmaya çalıştı.Bütün gücünü toplayarak:

    -“Şimdi durumu nasıl?” diyebildi sadece.
    -Hastanemize geldiğinde iç kanaması vardı.Şu an kanaması durmuş durumda ama durumu hala ciddiyetini koruyor.İç kanama tekrar başlayabilir.Anlayacağınız hayati tehlikeyi henüz atlatabilmiş değil.Ancak kuvvetli bir bünyesi varmış.Allah’tan umut kesilmez.Hastane personeli olarak ne gerekiyorsa elimizden geleni yapıyoruz.

    Zeynep Hanım bir an eşini bir daha göremeyecekmiş hissine kapıldı.Evin tavanı üstüne üstüne gelmeye başlamıştı.Nefes almakta zorlanıyordu.Olduğu yere çökerek sırtını duvara yaslayıp kafasını ellerinin arasına aldı.İleri geri yavaş yavaş sallanıyor,kimsenin anlayamayacağı şekilde bir şeyler mırıldanıyordu.
    Bu şekilde bir hayli zaman geçtikten sonra Volkan seslendi.

    -Anne ne olmuş?
    -Anneee!
    -Gelin Konuşsana!
    -Babama bir şey mi olmuş?

    Zeynep Hanım kendinde değildi.Çevresinde olup bitenle ilgilenmiyordu.Sanki sağır olmuştu da çevresindekilerin çaresiz gözlerle yalvarırcasına seslenişlerini duymuyordu. Çevresindekilerin yüzlerine manasız manasız bakıyor, ses çıkarmamasına rağmen çok şey anlatıyor,iç dünyasında adeta ortalığı yıkarcasına feryat ediyordu.
    Çocuklar daha ne olup bittiği hakkında herhangi bir bilgi sahibi olamadan şimdi annelerinin içinde bulunduğu ruh hali için endişelenmeye başlamışlardı.Volkan,annesinin omuz başlarından tutarak
    hafifçe salladı.

    -Anne kendine gel!
    -Gelin, Hakan’ıma bir şey mi olmuş?

    Hafifçe doğruldu Zeynep Hanım.Sakin görünüyordu.Herkesin yüzüne teker teker baktı.Kısık ve titrek bir sesle:

    -“Allah’ım sen yardım et.”dedi.
    -Kime ,niçin yardım edecekmiş?
    -Anne çıldırmak üzereyiz,Allah aşkına söyle artık olanları.Telefon eden kimdi? Niçin aramış bu saatte?
    -Baban.
    -Ne olmuş babama?

    Zeynep Hanım duymaya bile tahammül edemediği bu gerçeği çocukları ve kayınvalidesi ile nasıl paylaşabilirdi.”Babanız trafik kazası geçirmiş,şimdi hastanede ölüm kalım savaşı veriyormuş,durumu oldukça kritikmiş.” diye söyleyebilir miydi ?Arka arkaya bu cümleleri kurabilir miydi? Tabi ki hayır.Fakat her şeye rağmen en azından olayı bilmeleri noktasında haklarının olduğunu düşündü.Eninde sonunda duyacakları bu acı gerçeği ne kadar saklayabilirdi ki?Bu saatten sonra aralarında kısa soru cevaplardan oluşan bir diyalog başladı.

    -Kaza geçirmiş.
    -Ne kazası?
    -Trafik kazası diyorlar.
    -Ne zaman?
    -İş çıkışı
    -Nasılmış?
    -Hastaneye götürmüşler…

    Odayı derin bir sessizlik kaplamıştı.Artık sönmeye yüz tutmuş sobanın içinde kalan son kömür parçalarının yanış seslerinden başka bir ses yoktu.Evde bulunanlar duyduklarına inanmıyorlardı.Kim bilir bekli de inanmak istemiyorlardı. Duyduklarının yalan veya da şaka olması için her şeyi yapabilirlerdi. Serdar’ın dışındakiler bir an önce çıkıp hastaneye gitmek istiyor ;lakin , gerçeklerle yüzleşme korkusuyla bir adım bile atamıyorlardı.Adeta birer heykel olmuşlardı.Nefes almalarının dışında canlı belirtileri yoktu. Belki de kendi kendilerini kandırabilmek ya da azda olsa teselli edebilmek için “Ya hastanede yatan kişi babam değilse.Ya isim benzerliği oldu da yanlışlıkla bizi aradılarsa.” gibi düşünceler geçiriyorlardı kafalarından. Zeynep Hanım çok sevdiği eşini sabahleyin işe uğurlarken böyle bir haberle karşı karşıya kalacağını aklına hiç getirmiş miydi acaba? Getirmiş olsaydı eğer ,sabahleyin erken gelmesi için sık sık uyarır mıydı?
    Odada ki ölüm sessizliğini bozan mahalle camisinin imamı Akif Hoca’nın okuduğu ezan sesi oldu.Evet , artık sabah olmuş,gökyüzü Yıldırım ailesinin yüzleşmekten korktukları acı gerçekleri yüzlerine vurmak ister gibi aydınlanmaya başlamıştı .Aslına bakılırsa hiçbiri buna hazır değildi.Ortalığı Yıldırım ailesinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumlarına inat edercesine ,yeni bir güne daha başlayan kuşların neşeli cıvıltıları sarmıştı.Sokaktan geçen ekmek arabalarının tekerlek sesleri geliyordu.Dışarıda hafifçe esen rüzgar, pencere pervazları ile duvar arasındaki küçük boşluklardan içeri doğru süzülürken, garip bir şekilde ıslık çalıyormuş gibi ses çıkartıyordu.Perdeler ise bu sese eşlik edip dans ediyormuşçasına ağır ağır sallanıyordu.Soba ,artık tamamen söndüğü için ayaz iyiden iyiye odada hissedilmeye başlamıştı.
    Kafasından “Şimdi kim bilir kaç kişi huzur içerisinde uyanmış,işe gidebilme telaşı içerisindedir.Aynen Hakan’ın bir gün önce yaşadıkları gibi.” diye geçirdi Zeynep Hanım.Kafasını yavaş yavaş sırtını yasladığı duvara vuruyor,anlaşılmayacak şekilde bir şeyler mırıldanıyordu.Daha fazla dayanamadı.Elinden en sevdiği oyuncağı alınmış çocuk gibi , iç parçalayıcı hıçkırıklara boğuldu.Aslında saçarlını yola yola ,avazı çıktığı kadar ağlamak istiyordu.O an çocuklarını düşünüyor,onları da kendi düştüğü üzüntü ve keder uçurumuna çekmekten korkuyordu.Safiye Teyze de şaşkındı,o da hayretler içerisindeydi,O da en az gelini kadar yıkılmış,gelini kadar üzgündü.Lakin gelininin içinde bulunduğu ruhsal çöküntü onu şu an daha çok endişelendiriyordu.Gelinini az da olsa rahatlatabilmek için bir şeyler yapması gerektiğini hissediyordu.

    -Yapma gelin! Daha bir şey bilmiyoruz.Belki de şimdi kendine gelmiştir.

    Bu cümle karşısında Zeynep kayıtsız kalamadı.Gözleri parladı.Kayınvalidesine dönerek:

    -“İnşallah “ dedi .Zaten birazdan çıkacağım.Hastaneye gideceğim.İnşallah dediğin gibi olur.Vardığımda Hakan “ Üzülme bak hiçbir şeyim yok.Turp gibiyim turp.” der.

    Hava iyice aydınlanmıştı,artık bir an önce hastaneye gitme zamanı gelmişti.Aslında çok daha önce hastaneye gitmek istemişlerdi.İstemişlerdi istemeye de neyle gidecekler,gece gece kimin kapısını çalacaklardı? Otobüs,dolmuş desen o saatte servise daha başlamamıştı .Yürüyerek gitmek de imkansız olduğuna göre mecburiyetten bu saate kadar beklediler. Çaresizliğin adı bu olsa gerekti.
    Artık dolmuşlar çalışmaya başlamış olduğundan Zeynep evden çıkmak üzere hareketlendi.Üzerine paltosunu aldı ve Volkan’a seslendi.

    -Volkan hazırlan da beraber çıkalım.
    -Gelin biz de gelelim mi?
    -Anne onca yolu nasıl geleceksin? Havada soğuk ,hastalanırsın Vallahi.Sen Serdarla kal.Ben her şeyi telefon eder,söylerim.
    -Hadi bakalım hayırlı haberlerinizi bekliyorum.

    Volkan babasının doğum gününde aldığı kabanı üzerine giymiş olduğu halde odadan çıktı.

    -Anne hadi ben hazırım.
    -Kabanın altına kalın bir şeyler giyeydin.

    Annelik böyle bir şey olsa gerekti.İçinde bulunduğu zor durumda bile çocuklarını düşünüyor,onlara bir şey olmaması için üzerlerine titriyordu.

    -Bu kış ördüğün kazağı giydim.
    -Hadi o zaman çıkalım.

    Anne oğul kapıdan çıkarken Safiye Teyze arkalarından sıkı sıkı tembih ediyordu.

    -Gelin merakta bırakmayın insanı! Mutlaka haber verin !

    Anne oğul evden çıkmışlardı artık. Ya acı gerçekle ilk olarak anne ile oğul birlikte yüzleşecekler ,yada duyacakları veya görecekleri müspet bir olay karşısında birlikte sevince boğulacaklardı.Yani önlerinde gerçekten iki ihtimal vardı.Ya hep ya hiç.Onlar yolda yürürken daima olumlu düşünüyor,bunun için dua ediyor,ikinci ihtimali akıllarına bile getirmek istemiyorlardı.Sokağı yarılamışlardı ki,köşeden Hayriye göründü.Elinde poşet,poşetin içerisinde fırından yeni çıkmış ekmekler vardı.Belli ki sabah kahvaltısı için fırından ekmek almış,dönüyordu.Hayriye yanlarına yaklaştıkça sıcak ekmeklerin o nefis kokusu iyice hissedilir olmuştu.

      Forum Saati Cuma Nis. 26, 2024 7:07 pm