Daha on dört yaşındaydı. Hayatın kendisine neler getireceğini bilemezdi hiç. Her gün okuluna gidip gelirken bunları geçirmiyordu aklından.
Deli dolu, neşeli, hayatın tadını çıkaran, yaşadıklarından zevk almasını bilen bir kızdı Fulya. Okula başladığından beri en sevdiği eğitim yuvasına hep büyük bir zevkle gitmişti. Hademelerden sonra okula giren ilk kişi çoğu zaman o olurdu.
Artık o on dört yaşındaydı. Yaşının arttığı gibi yaşam şartları, sorumlulukları, hayat mücadelesi de artmıştı. Ve tabi girmesi, bunun yanında da başarıyla geçmesi gereken zorunlu sınavları da başlıyordu. Bunun ilkine aylar kalmıştı. Şimdiye kadar ciddiye almamıştı bu sınavları Fulya. Şimdi de aldığı söylenemezdi aslında.
Onun için ailesinden sonra öğretmenleri ve arkadaşları ayrı bir yere sahipti. Gün gelecek onlardan ayrılacaksın ve birçoğuyla bir daha görüşmeyeceksin deseler hayatta inanmazdı.
Günler çabucak geçip gidiyordu. Öğretmenlerinin çabaları ve kendisinin göstermiş olduğu gayretler derken sınav gelip çatmıştı.
Sınava giren tek o değildi tabi ki. Onunla aynı zamanda sınava girecek ve ter dökecek binlerce kişi vardı. Merve ve Şule de bunlar arasındaydı. Onlar altıncı sınıftan beri birliktelerdi. Aynı okulda okumuşlar, aynı sınıfta devam etmişler ve aynı dershaneye gitmişlerdi. Birbirlerini gördükleri kadar ailelerini göremiyorlardı belki de. Şimdi başarıyla geçmeleri gereken bir sınav vardı önlerinde. Sınavın önemini o zamanlar anlayamamış olsalarda ilerde hayatın getirdikleri ve yaşadıkları buna açıklık getirecekti.
Ve sınav bitmişti. Üçünde de aynı tedirginlik vardı. Ya başaramadıysam… Öyle olmadığını aylar sonra anladılar. Heyecan dolu bir yaz geçirmişlerdi. Koca bir yaz tatilinin ardından sınavları açıklanmış, başarıya ilk adımı atmışlardı.
Artık bir Anadolu Lisesi öğrencisiydi Fulya. Geldiği okul zaten başarılı, dereceleri olan bir okuldu. Annesiyle gidip kaydını yaptırdı önce. Gözlerinin içi gülüyordu. Çok mutluydu ve tabi çok da heyecanlanmıştı kimseyi tanımıyordu. Sanki okula yeni başlayacakmış gibi hissediyordu. Dokuz yıl öncesini yani okula ilk başladığı günü hatırladı. O zamanda böyleydi. Mutlu, heyecanlı ve bir de korku dolu… Bu sefer birisi eksikti. Bu sefer korkmuyordu. Cesaretliydi. Kazanıp gelmiş, bunu başarmış ve daha birçok şey başaracağını biliyordu.
Öte yanda Merve’de aynı liseyi kazanmıştı. Fulya’yla aynı duygular içerisindeydi. Korkmuyordu ama çok heyecanlıydı. Merve biraz daha şanslıydı. Şule’de aynı liseyi kazanmıştı. Ortaokulda, dershanede ikisini birbirinden ayırmayan kader lisede de ayırmamıştı onları. Velilerinin istekleri üzerine okul yönetimi onları aynı sınıfa da kaydetmişti. Ve artık sınıfları da aynıydı.
Aslında bu ikili Fulya’yı yeni sınıflarında tanımış olsalar da onlar aynı sınıfın çocuklarıydı. Ve okulları da birbirine çok yakındı. Bu durumu öğrendiklerinde “nasıl olurda hiç görmem” dedi Şule. Aynı soruyu diğerleri de akıllarından geçirmişti
Okula başlayalı bir hafta olmuştu. Merve, Fulya, Şule ve tüm sınıf iyice kaynaşmışlardı. Okul servisleri de aynıydı. Acemilik, yeni tanışma derken sınıflarına ve derslerine en sonunda adapte olmuşlardı. Merve ve Şule Fulya’yı çok sevmişler ve nereye gitseler ne yapsalar onu da aralarına almayı ihmal etmemişlerdi. Okuldayken teneffüslere beraber çıkıyorlar diğer öğrenciler hakkında kendilerince yorumlar yapıyorlardı.
Anadolu Lisesi o yıl yeni açılmıştı. İlk mezunlar kendileri olacaktı. Ağabeyleri ablaları yoktu. Yani onlar hiç çömezlik tadamayacaklardı. Gerçi bu lise başka bir düz liseyle aynı bahçe içerisindeydi. Hatta binaları bile aynıydı ama bu durum iki lise içinde sorun olmuyordu. Çok iyi anlaşmışlar ve birbirlerini seviyorlardı.
Dersler çok eğlenceliydi. Hocaları hiçbir öğrenciyi sıkmadan, tadında, akıcı bir şekilde ders anlatıyordu. Sınıftaki öğrencilerde derse katılarak dersi daha da eğlenceli hale getiriyorlardı. Yine böyle geçen bir edebiyat dersinde Fulya ders arasında Sakarya Şiiri’ni okumak istedi. Fulya’nın sesi çok güzel, yumuşak ve dokunaklıydı. Şiir okumaya da öyle yatkındı ki ortaokuldayken yarışmalara katılıp, ödül aldığı bile olmuştu. Hocasının ve tüm sınıfın da isteği üzerine başladı Sakarya adlı şiiri okumaya.
SAKARYA
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, bir yanda Sakarya .
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ...
Ne ağır imtihandır, başındaki bu Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
. . . .
Tüm sınıf etkilenmişti Fulya’nın şiir okumasından. Şiir zaten çok güzeldi ve Fulya’da buna renk katmıştı.
Zaman çok çabuk akıp gidiyordu. Günlerinin neredeyse tamamı okulda geçiyordu Merve, Fulya ve Şule’nin. Bunun dışında da bir arada olmaya, beraber zaman geçirmeye çalışıyorlardı. O gün günlerden salıydı. Yine okuldaydılar her zaman olduğu gibi ve Fulya’yla Şule teneffüse çıkmışlardı. Bahçede dolaşırlarken Fulya birisini fark etti. Ve o an farklı şeyler hissetti sanki. Kendi kendine inkar etmeye çalışsa da bu konuda başarılı olamamıştı. Bu durumdan Şule’ye bahsetmedi. Belki de korktu. Hiç aşık olmamıştı. Gerçi aşık olup olmadığından daha emin değildi. Şule’ye fark ettirmemeye çalışsa da dalıp gitmişti ve Şule tabiî ki bunu anladı. Fulya’yı kendine gelmesi için salladı.
Şule : Hey Fulyacım nerelere gittin? Hayırdır kimi düşünüyorsun?
Fulya : Hiç, hiç kimseyi düşünmüyorum dalmışım öyle.Hadi zil çaldı geç kalmayalım derse.
Şimdilik Şule’yi ikna etmiş olsa da bu konuya kafası takılmıştı Fulya’nın.Akşam olup eve gittiklerinde hala aklında o bahçede gördüğü çocuk vardı.Yalnız kaldığında düşünür olmuştu:Acaba adı ne, hangi sınıfta, nasıl birisi, kız arkadaşı var mı …? Sorular ardı arkası kesilmeden kafasından geçiyordu. Acaba Şule’yle Merve’ye söylesem mi diye de geçiriyordu aklından. Birçok şeylerini paylaşıyorlardı birlikte. Ama bu konu hakkında, hiç konuşmamışlardı. Konuştuklarında ciddi de değillerdi zaten. Üçü de pek önemsemezdi bu konuları. Onlara söylese ne düşüneceklerdi. Daha tam anlayamıyordu bunları. Şimdilik söylememeyi daha uygun görmüştü kendine göre. Zaten aşık mıydı ondan da emin değildi. Okul başlayalı iki ay olacaktı fakat Fulya bu çocuğu ilk defa görüyordu okulda.
Ertesi gün okula gittiğinde hep teneffüs olsun, hiç bitmesin istedi. Bütün teneffüslere çıktılar Şule, Merve ve Fulya. Hiçbir şey anlatmadı Merve ve Şule’ye. Çocuk teneffüse çıktığında baktığını kızlara belli etmeden izledi onu.
Lisedeki ilk sınavları başlamıştı. Liseye başlamış olmanın verdiği acemilik, hocaların zor sorması ve bir de aklının karışık olması Fulya’nın sınavlarını kötü yönde etkilemişti. Ders çalışırken adapte olamıyordu. Buda başarılı olmasını engelliyordu. Aslında okulun genelinde bir başarısızlık vardı. Anadolu lisesini kazanmış olmalarının verdiği mutluluk, bu mutluluğunda ortaya çıkardığı gevşeklik, rahatlık ve yoğun bir sınav yılı geçirmiş olmalarının ardından yorgun hissetmeleri bu başarısızlığa neden oluyordu. Herkes gibi Fulya, Merve ve Şule’de farkındaydı biraz çalışsalar neler yapabileceklerinden ama o kadar zor geliyordu ki çalışmak. İlk sınavlarını bu şekilde atlatmışlardı. Sınavlar bitmişti ve herkeste tekrar bir gevşeme başlamıştı. Sınav zamanı da kendilerini çok kastıkları söylenemezdi de gerçi sınav stresi mutlaka oluyordu herkeste.
Fulya sürekli düşünür olmuştu bu çocuğu. Adını da öğrenememişti bir türlü. Merve ve Şule bu durumdan hala habersizlerdi. Belki söylese kendisine yardım edebilirlerdi. En azından ismini öğrenmek, hakkında bazı şeyler öğrenmek konusunda… Ama buna cesaret edemiyordu. Emin olamıyordu ne düşüneceklerinden. Okula gitme amacının birazda o çocuk olduğunu anlamaya başlamıştı Fulya. Çok kızıyordu kendine içten içe. Böyle duygular hissetmeyi istemiyordu şimdilik. Ama gönül bu sormuyor ki sana aşık olur musun olmaz mısın diye geçirdi aklından. Kaderci yaklaşmaya çalıştı biraz.
Fulya : Böyle olması gerekiyormuş yapacak bir şey yok.
Bu cümleyi sesli söylemişti. Yatağa uzanıp düşünürken öyle dalıp gitmişti ki farkında bile olamadı. Odada kendinden başkasının olmamasına sevindi o an. O öyle gülerken odaya kardeşi girdi.
Kardeşi : Hayırdır abla neden gülüyorsun kendi kendine ?
Fulya : Yok bir şey okulda bir olay olmuştu o aklıma geldi birden.
Kardeşi : Ne olayı oldu anlat bende güleyim.
Fulya : Sonra hatırlatırsın anlatırım ben sana bir ara çok uykum var uyumak istiyorum.Yarın erken kalkacağım.Gözlerimin şişmesini istemiyorum.
Kardeşi : Tamam o zaman umarım unutmam hatırlatmayı.Haydi iyi geceler.
Fulya : Sanada iyi geceler.
Öyle korkmuştu ki kardeşi odaya girdiğinde bir şeylerden şüphelenecek diye.
Lafı toparlayıp sıyrılmasını becermişti. Tekrar sorarsa nasıl olsa bulabilirdi bir şey. Bunları düşünerek uykuya daldı.
O gece Şule’de bin bir türlü şey geçirmişti aklından. Onun durumu da Fulya’dan farklı sayılmazdı. Oda garip duygular içerisindeydi. Bu duygulardan kaçıp kurtulmak istiyordu ama bunu başaramıyordu. Kararlıydı kimseye söylemeden bir çözüm bulacaktı bu meseleye. Fakat çocuk her gün gözünün önündeydi. Bunu yapabileceğini pek sanmıyordu. Her gece olmasa da arada yaptığı gibi o gece de müzik dinleyerek anı niteliği taşıyan yazısını yazmıştı. Ve ardından müzik dinleyerek uykuya dalmıştı.
Ertesi gün okul nöbetçisi Şule idi. Geldiği okulunda da nöbetçi oluyor ve bunu severek yapıyordu. Lisedeki ilk nöbeti olacaktı bu. Çok basit bir şeyde olsa ilk olmasından dolayı bir heyecan vardı Şule’de. Onunla beraber iki öğrenci daha nöbetçiydi o gün. Tesadüf buya Fulya’nın baktığı çocukta o gün nöbetçiydi. Diğer nöbetçi de zaten öbür lisenin öğrencisiydi. Yan binanın inşaatı bitene kadar çoğu şey ortak yapılacaktı. O bittiğinde ancak ayrılabileceklerdi. Ve üç yıl daha vardı okulun sadece Anadolu Lisesi olmasına. Her ne kadar sorun yaşamıyor olsalar da bu durum bazen rahatsız edebiliyordu her iki tarafı. Şule için bir sorun yoktu. Geçip oturdu nöbetçi masasına. Nöbetçilik hiç geçmezdi. Seviyordu nöbetçiliği ama sıkılıyordu da.
Fulya ve Merve Şule’yi teneffüslerde yalnız bırakmamaya gayret göstermişlerdi. Bu durum Fulya’nın işine de gelmişti. Bu sayede çocuğun adını öğrenmişti. Serkan’dı adı. Fulya bu durumdan çok memnun kalmıştı. Çok mutluydu. En azından adını biliyordu artık. O gün diğer liseden nöbetçi olanda erkekti. Fulya isimleri doğal olarak Şule’den öğrendi.
Şule : Neden merak ettin ki yoksa aklımdan geçenler doğru mu?
Fulya : Aklından acaba neler geçiyor?
Şule : Boşver neler geçtiğini çocuk yakışıklı ama değil mi?
Fulya : Ben anladım senin aklından geçenleri.Hiç geçmesin, sandığın gibi bir şey yok ortada.Merak ettim sadece olamaz mı?Okul açılalı o kadar zaman oldu.Daha kimseyi öğrenemedim.Soruyorum işte merak ettiğimden.
Şule : Tamam canım alınma hemen şaka yaptım sadece.
Fulya : Yok yok alınmadım zaten.Bence de yakışıklı çocuk.Yanlış anlıyorum deme sakın.
Şule : Anlamam merak etme.Şu derste bitse de gitsek artık çok yoruldum ben ya.
Fulya : Derslerde çok sıkıcı bende gitmek istiyorum eve.
Şule : Merve neden gelmedi.
Fulya : Başı ağrıyormuş.Dinleneyim ben biraz dedi.
Şule : hım tamam.
Fulya : neyse bende gideyim.Hoca girer şimdi.Görüşürüz.Kolay gelsin.
Şule : sağ ol haydi iyi dersler.
Şule espri olsun diye öyle söylemişti. Ama bu durum Fulya’yı çok korkuttu.
Biran Şule’nin her şeyi anladığını sandı. Çok şükür sandığı gibi olmamıştı. Birbirlerinin bu tip duyguları hissedemeyeceklerini düşündükleri için ciddi bir şekilde konuşmaları da pek mümkün değildi. Sonunda ders bitmiş, Şule nöbetçilikten kızlarda derslerden kurtulmuşlardı. O gün hepsinde de bir yorgunluk, durgunluk vardı. Gittiklerinde hemen yatıp uyumayı düşünüyorlardı. Düşündükleri gibide oldu. Üçü de yemeklerini yer yemez uyudular.
Hafta sonu gelmişti. Bu cumartesi Şulelerin evinde toplanmayı kararlaştırmışlardı. Fulya ve Merve buluşup Şule’ye gittiler. Hiçbir şey yapmasalar da bir arada oturmak bile yetiyordu onlara. Öyle alışmışlardı ki birbirlerine bir gün ayrı kalmak bile çok uzun geliyordu onlar için. Oturup okuldan, hocalardan, arkadaşlardan, diğer öğrencilerden uzun süre konuştular. Fulya bir ara her ne kadar inanmak istemeyip inkar etse de ilk görüşte aşık olduğu çocuktan bahsetmek istedi. Çok düşünmüştü söyleyip söylememe konusunda. Aslında hala düşünüyordu da düşünmüyor değildi. Bir taraftan da en yakın iki arkadaşından bir şeyler saklıyor olmak içini kemiriyordu. Ne yapacağını kestiremiyordu. Tam yelteniyordu ama cesaret edip söyleyemiyordu. Fulya böyle düşünürken Şule daha hızlı davranıp kendi duygularını açığa vurmuştu sonunda.
Şule : Ya aslında size bir şey söylemek istiyorum ama tepki verirsiniz diye söylemeye cesaret edemiyorum.
Merve : Söyle canım neden tepki verelim.
Şule : Bak şaşırmak ya da kızmak yok ona göre söylüyorum şimdiden.
Fulya : Şule yapma lütfen!Neden kızalım biz sana söyle haydi.
Şule : Ya ben sanırım birinden hoşlanıyorum.Bilmiyorum.Emin değilim ama bir garip hissediyorum.
İkisi de çok şaşırmıştı ve ne diyeceklerini bilememişlerdi. Kim, hangi sınıfta, nerede gördün aşık oldun, o biliyor mu gibi bir sürü soru sormuşlardı. Ve uzun uzun konuştular bu konuyu. Şule üzerinden kocaman bir yük kalkmış gibi hissetti. Fulya ve Merve Şule’nin bu duygularına destek olduklarını göstermişlerdi. Bu durum Şule’yi daha da mutlu etmişti.
Şule’nin duygularını açığa vurması Fulya’yı birazda olsa cesaretlendirmişti sanki. Tekrar düşünmeye başladı bende mi söylesem diye. Ne yazık ki o daha cümlesine başlayamadan Merve konuşmaya başlamıştı bile.
Merve : Benimde söylemek istediğim bir şey var ama cesaret edipte söyleyemedim bir türlü.
Şule : Söyle haydi çok meraklandım ben.
Merve : Aslında çok yeni bir şey.Ne olduğunu bile anlayamadım.
Fulya : Çatladık meraktan söyle haydi.
Merve : Seninle aynı gün nöbetçi olan çocuk var ya adı Serkan sanırım.O çocuğa karşı bir şeyler hissediyorum sanki.
Şule : Dün hiç söylemedin anlayamadım da.
Merve : Ya ne bileyim cesaret edemedim söylemeye.
Fulya o an neye uğradığını şaşırdı. Böyle bir şey olamazdı, mümkün değildi.
Şule ve Merve çocuk hakkında konuşup yorumlar yaparken Fulya dalıp gitmişti. O an oradan kalkıp eve gitmeyi ve yalnız başına oturup ağlamayı istedi. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini, nasıl davranacağını kestiremedi. Neden önce ben söylemedim diye kızdı içinden kendisine. Söylemiş olsa belki de daha kötü olacaktı. Merve’yle arası açılacaktı. Böylesi sanki çok mu iyi olmuştu. Bu duygular içinde iken Merve ile nasıl arasını iyi tutacaktı. Bir an kendine geldi ve konuşmalara katılmaya çalıştı. Merve’nin çocuğunda kendine baktığını söylemesi Fulya’yı daha da kötü yapmıştı. Merve birkaç sefer bakıştıklarını söyledi çocukla. Şule pür dikkat Merve’yi dinliyor birbirlerine soru sorup kendi aralarında konuşuyorlardı. İkisinin de Fulya’yı görecek halleri yoktu.
Fulya konuya girmek bir şeyler söylemek istiyordu ama bunu bir türlü başaramıyordu.”hım, öyle mi, gerçekten mi” gibi kısa kelimelerden başka bir şey söyleyemiyordu. Akşam olup da Merve ile Fulya evlerine gidene kadar Fulya’daki bu değişimi fark edememişlerdi. İstemezdi de zaten Fulya fark edilmeyi. Her ne kadar seviyor da olsa arkadaşıyla aralarının açılmasını istemiyordu. Kalkıp evlerine gittiklerinde Merve çok mutluydu. Mutlu olmaması için bir neden yoktu ki ortada. Aynı durum Şule içinde geçerliydi. Artık içi rahatlamıştı. Huzursuz değildi. Omzundan koca bir yükü kaldırmıştı içindeki duyguları en sevdiği iki arkadaşına söyleyerek. Keşke aynı şey Fulya içinde geçerli olsaydı. Oda içindekileri dökebilseydi ve rahatlayabilseydi. Fulya diğerleri kadar şanslı değildi. Hem içindekileri söyleyip rahatlayamamış hem de daha da mutsuz, huzursuz olmuştu. Keşke diyerek başlayan cümlelerden nefret ediyordu ama şuan bu nefret ettiği cümleleri kuruyordu. Eve gittiğinde yemek bile yemedi. Direkt odasına geçti ve evdekilere uyuyacağını söyledi. Aslında uykusu yoktu, uyumayacaktı ama ev halkına söyleyecek başka bir şey bulamadı. Odasına çekilip yorganın altında kimse görmeden, rahatsız edilmeden içini dökene kadar ağlamak istiyordu. Ve böylede yaptı. Sıkıntıları geçmemiş, acıları hafiflememişti belki. Ama ağlamak iyi gelmişti. Düşüne düşüne uyumuştu en sonunda.
Sabah uyandığında gözlerinde bir ağırlık vardı. Ağlamaktan şiştiğini ve çok acıdığını hissetti. Evdekiler anlamamıştı. Çok uyuduğundan şiştiğini düşündüler. O günü öylece televizyon karşısında geçirmişti. Şule ve Merve ile görüşmemişti.
Pazartesi günü gelmişti ve mecburen okula gitmesi gerekiyordu. Devamsızlık yapmayan bir öğrenciydi Fulya. Sınavları da başlıyordu. Neye, nasıl çalışacağını, nasıl odaklanacağını bilemiyordu hiç. İyiden iyiye kaptırmıştı kendini Serkan’a. Buna bir dur demesi gerekiyordu. En yakın arkadaşı da ona aşıktı ve belki de Serkan’da ona karşı bir şeyler hissediyordu. Bu durumda kendisinin daha fazla uzatmaması gerektiğini düşündü. Çok zor olacaktı biliyordu. Ama olması gereken buydu.”Yapacak bir şey yok. Bir taraftan vazgeçmem gerekiyor. Bu taraf Merve olamayacağına göre Serkan’ı unutmalıyım” diye düşündü. Ne Serkan’a ne de Merve’ye kızmaya hakkı vardı. Kızmıyordu da zaten. Tek suçlu kendisiydi aşık olduğu için.
O hafta ve sonraki hafta sınav haftalarıydı. Okulların kapanmasına da az kalmıştı. En iyi şekilde geçmek istiyorlardı hepside. İlk sınavlardaki başarısızlığı bu son sınavlarla telafi etmeleri gerekiyordu. Nitekim öylede oldu Merve, Fulya ve Şule için. Fulya her ne kadar sıkıntılı ve mutsuzda olsa sınıfını güzel bir şekilde geçmeyi başarmıştı. Gerçi bu ilk dönemdi. Alışma dönemiydi. Yinede kolay ve çabuk uyum sağlayabilmişlerdi. Artık son gün gelmiş, karneleri almışlardı. On beş günlük tatil onları bekliyordu.
Tatil boyunca hem dinlenmişler hem ders çalışmışlar hem de birbirleriyle epey bir zaman geçirmişlerdi. Bir araya geldiklerinde konuştukları bir konuları daha vardı. Merve Serkan’dan bahsediyor, Şule’de adını bilmediği çocuktan bahsediyordu. Fulya içi içini yer bir vaziyette sadece dinlemekle yetiniyordu. Oda çok istiyordu anlatmayı ama mümkün olmadığını biliyordu.
Şule : Fulya gerçekten hiç mi yok yakışıklı bulduğun birisi?
Fulya : Yok vallahi canım.Olsa söylemez miyim ben size?
Şule : Bu konular konuşulurken çok durgunlaşıyorsun sen.Eğer moralin bozuluyorsa hiç açmayalım bu konuları.
Merve : Evet katılıyorum bende Şule’ye.Rahatsız olursan girmeyiz hiç.
Fulya : Yok yok hayır rahatsız olmuyorum.Anlatacak bir şeyim olmuyor o yüzden durgun oluyorum.Ne konuşacağımı bilemiyorum pek.
Şule : Tamam o zaman ama rahatsız olursan biz her zaman anlarız seni.Konuşmayız bu konulardan.
Fulya : Tamam canım benim.Olmam ben siz konuşmaya devam edin.
Fulya bunları söylemiş olsa da aslında hiç sevmiyordu bu konu hakkında konuşulmasını.Sürekli acı çektiğini biliyordu ama onlara bu saatten sonra bir şey söyleyemezdi.
Tatil bitmiş ve okullar tekrar açılmıştı. Fulya’nın hiç hafiflemeyen acıları tekrardan gösterecekti kendini. Şimdi böyle acı çekiyordu ya birde Serkan’la Merve arkadaş olsalar ne yapardı düşünmek bile istemiyordu. Merve ve Şule okulların tekrar başlamasını büyük bir sabırsızlıkla beklemişlerdi ve şimdi ikisi de çok mutluydu. Bu dönem daha çok çalışıp daha iyi notlar almayı, ortalamalarını yüksek tutmayı hedefliyorlardı üçü de. Teneffüslere çıkarken Fulya ve Şule’ye pek katılmayan Merve artık hepsinden önce teneffüslerin gelmesini bekler olmuştu. Merve aşıktı ve duygularının tek taraflı olmadığını düşünüyordu. Serkan’da her teneffüs bahçede oluyordu. Merve Serkan’a bakarken Serkan’da Merve’ye bakıyordu. Fulya’nın gözünün önünde yaşanan bu durum onu çok rahatsız ediyordu. Bu derdini anlatacak kimse yoktu etrafında. Sürekli içine atmak Fulya’da iyice sıkıntı yapar olmuştu. Merve’nin yerinde olmayı o kadar çok isterdi ki. Hep bu şekilde hayal kuruyordu. Merve gibi mutluydu, seviyordu ve sevdiği kişiden bir ışık görebiliyordu. Bu şekilde hayal kurmak mutsuzluğunu daha da çok artırıyordu aslında. Düşünmemeye gayret gösterecekti. Biliyordu başarılı olamayacağını ama deneyecekti, denemesi gerekiyordu.
Bu dönem Fulya’nın sürekli devam eden sıkıntılarıyla Şule’nin uzaktan bakarak sevmesiyle, Merve’nin de bakışarak mutlu olmasıyla geçmişti. Bunun yanında derslerini de ihmal etmemeye çalışmışlardı. Birkaç dersleri dışında genel anlamda notları iyi ve ortalamaları yüksekti. Yaz tatilinin gelmiş olması tabiî ki herkesi mutlu ediyordu. Merve, Şule ve Fulya’da mutlu oluyorlardı olmasına ama Merve ve Şule bir taraftan da üzülmekteydiler. Fulya bunu bir fırsat olarak görüyordu. Koskocaman üç ay vardı. Bu üç ayda bazı şeyleri değiştirebileceğini düşünüyordu. Eylülde, okula başladığında bambaşka bir Fulya olacaktı. İçindeki bütün kötü duygulardan kurtulacak ve mutsuz olmayacaktı. Bütün bunları düşünerek yaz tatiline girmişti.
Bu yaz tatilini üçü de çok güzel geçirmişlerdi. Birbirlerinden çok uzak kalmışlardı ama dolu dolu, eğlenceli, bol bol dinlenerek geçmişti tüm yaz. Üçü de farklı zamanlarda şehir dışına çıkmışlardı. Birlikte oturup konuşup dertleşememişlerse de sürekli telefondan birbirleriyle konuşup o şekilde özlem gidermişlerdi. Fulya tatil boyunca kafasını meşgul eden konulardan uzaklaşmaya çalışmıştı. Kafasını dağıtacak, sıkıntılarını giderecek birçok şey bulabilmişti. Okul hiç açılmasa diyordu. Tekrar aynı duygulara kapılacağını düşünüyor ama bunu hiç istemiyordu. Çok korkuyordu eskisi gibi devam etmekten. Merve ise tam tersine biran önce tatil bitse de okula gitsek tekrar diyordu. Yaz tatili çok güzel geçmişti onun için ama okulda bir başka güzeldi. Serkan’ı çok özlediğini hissediyordu. Şule içinde aynı şeyler söylenebilirdi. Karşılıksız seviyordu belki ama oda çok özlemişti ismini bile bilmediği çocuğu. Tatilin bitmesine az bir zaman kala bir araya gelebildiler. Çok özlemişlerdi birbirlerini. Telefonda konuşmak yetmemişti.
Merve : Sonunda açılıyor okul.Tatil çok güzeldi ama açılsın artık okul ya.
Şule : Öyle gerçekten de.Bende çok istiyorum biran önce okula gitmeyi.
Fulya : Haklısınız.Bende özledim okulu.
Fulya böyle diyordu ama kalbinden geçenler dilinin söylediklerinin tam tersiydi. Onun için kabus dolu günler tekrar başlıyor olabilirdi de. Okullar açılana kadar bir daha bir araya gelememişlerdi. Zaten az zaman kalmıştı okulların açılmasına. Heyecan dolu ve sabırsızlıkla okulların açılmasını beklediler.
Sonunda yeni eğitim-öğretim dönemine başlamışlardı. Anadolu Lisesi olarak bir yılı geride bırakmışlar ve bir yıl daha yaşlanmışlardı. Kısa bir programın ardından İstiklal Marşı okunup bütün öğrenciler sınıflarına gönderildi. Hepsi de birer ağabey abla olmuşlardı. İnşaatı biten yeni okullarında başlayacaklardı eğitim görmeye. Bu yılki birinci sınıflarda eski binada eğitim göreceklerdi. Bölümlerini seçen Fulya, Merve ve Şule bu yıl birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardı. Aslında üçü de aynı bölümü yani eşit ağırlığı seçmişlerdi ama okul yönetimi Fulya’yı diğer sınıfa atmıştı. Bu durum üçünüde üzdü. Hiç istemiyorlardı ve hep dua etmişlerdi ayrılmayız inşallah diye. Maalesef istedikleri olmadı.
Serkan meselesi yüzünden kendini yalnız hisseden Fulya, artık daha da yalnız hissetmeye başlamıştı. Zaten hiçbir şey anlatamıyordu. İyice içine kapanacaktı bu konuda. Şule ve Merve aynı sınıfta olmalarına sevinememişlerdi bile. Bu konu yüzünden mutsuz olmaları yetmiyormuş gibi başka dertleri de vardı. Yeni binanın inşaatının bitmesi ve eğitime orada devam etmek Şule’yi hiç sevindirmemişti. Adını bile öğrenemediği çocuk diğer binadaydı. Artık eskisi gibi göremeyecekti onu. Bir bahane bulup diğer okula da gidemezdi ki. Bahçeye çıkmasını bekleyecekti. Fulya için ise farklı bir şey yoktu. Her şey aynıydı yine. Bütün yaz unutmak için, kafasından silip atmak için hep başka şeylerle uğraşmıştı. Hiç aklına getirmemeye çalışmıştı. Ama okullar açılıp da ilk gün onu bahçede gördüğünde bu konuda hiçbir adım atamadığını anlamıştı. Bu duruma çok üzüldü. Farklı olmasını istemişti. Değişmeyi istemişti. Aralarında en şanslısı ve en mutlusu Merve olmuştu. Serkan’ın bölümü sayısaldı ama Mervelerin sınıfıyla karşı karşıya idi onun sınıfı. Artık daha çok görebilecekti onu.
Günler böyle geçip gidiyordu. Farklı bir şey yoktu. Fulya’nın sınıfı ayrı bile olsa teneffüs zili çalar çalmaz bir araya geliyorlar, beraber teneffüse çıkıyorlardı. Fulya eskisi gibi etkilenmemeye başladı Merve ile Serkan’ın durumundan. Hala çok üzülüyordu, canı sıkılıyordu ama kimseye anlatamıyor içine atıyordu hep. Bu duruma alışmıştı, artık duyarsızlaşmaya başlamıştı. Merve hep Serkan’dan bahsediyordu. Hakkında öğrendiği her şeyi gelip Şule ve Fulya’ya anlatıyordu. Bu durum onu çok mutlu ediyordu. Fulya Merve’nin mutluluğuna seviniyordu ama bu durum kendi mutsuzluğunu azaltmıyordu. Aksine daha çok üzülüyordu. Şule zaten ayrı bir dünyada gibiydi. İçinde bulunduğu durumdan memnun olmaya çalışıyordu. Ama hayat üçü içinde çok monoton geçiyordu. Yaptıkları şeyler hep aynı geliyordu onlara. Bazen bir arada olmak yetmiyordu bile. Mutluydular ama çok çabuk sıkılıyorlardı içinde bulundukları durumdan. İlk sınavlarını atlatmışlardı. Kötü geçen sınavları olmuştu mutlaka ama genel olarak iyiydiler. Konular yabancıydı belki ama derslere aşinaydılar. Fizik korkusu yüzünden sayısalı seçememişlerdi. Üçü de bölümlerinden memnundular. Tek sıkıntı aynı sınıfta olmamalarıydı. Sınıfa da alışmışlardı, bir sıkıntıları kalmamıştı zaten. Son sınavlara az bir zaman kala çalışmaya başladılar. Kötü geçen sınavlarını telafi etmek istiyorlardı. Ve başarılı oldular da. Notları iyiydi. Bu duruma hem kendileri çok sevinmişti hem de ailelerini çok mutlu etmişlerdi. Karnelerini alıp sömestr tatiline başladıklarında yine bir burukluk ve mutluluk vardı. Durumunda hiçbir değişiklik olmayan Fulya’nın aksine Merve’de durumlar gittikçe gelişiyordu. Bu durum Merve’yi daha da sabırsız yapıyordu. Onunda kendisine karşı boş olmadığını, baktığını biliyordu ama yapabileceği bir şey yoktu. İlk adımı Serkan’ın atması gerekiyordu. Şule’de ise her şey aynıydı. Bakıyordu ve baktığının anlaşılmasını istemiyordu. Bu durumda da hiçbir gelişme olmuyordu.
Tatil bitmişti. İkinci döneme başladıklarında Merve’nin içinde hep bir ümit vardı. Ama ümit etmesi bir şey ifade etmedi. Birinci dönem gibi bu dönemde gayet monoton, sıkıcı, bomboş geçmişti. Merve ve Serkan konusu her geçen gün iyiye gidiyor bile olsa bir gelişme olmuyordu. Bu durum Merve’yi çok sinirlendiriyordu. Anlayamıyordu Merve, Serkan hala neyi bekliyordu. O böyle düşünüp kızarken Fulya aslında böyle olmasından memnundu. Daha az acı çektiğini biliyordu. Şule ise artık bir şeylerin olmasını ve çocuktan tepki almayı istiyordu. Bir yolunu bulup adını da öğrenmişti. Sürekli takip ediyordu zaten. Çocuğun nöbetçi olduğu bir günde o orada yokken gidip ismini öğrenmişti. Aslında şansı ona yardım etmişti. Diğer iki nöbetçinin kız olması büyük şanstı. Çocuğun adı Arda idi. Bunu öğrenmek bile Şule’ye inanılmaz bir sevinç yaşatmıştı.
İkinci döneminde sonu gelmiş, karneleri almışlardı. Artık koca bir yaz tatili vardı önlerinde. Bu yıl hepsi içinde o kadar çabuk geçmişti ki ne yaşadıklarını, ne yaptıklarını anlayamamışlardı. Bu yaz daha çok beraber olmuşlardı. Oturuyorlar, konuşuyorlar, dertleşiyorlar ama içlerindeki sıkıntıları atamıyorlardı. Şule’nin dilinden Arda, Merve’nin dilinden Serkan düşmüyordu hiç. Fulya hala içine atıyor, sesini çıkaramıyordu. Bu gidişle de hiç çıkaramayacağını düşünüyordu. Serkan’ı unutup başkasına aşık olamıyordu bir türlü. Vazgeçemiyordu ondan. Merve’nin Serkan’a bu derece aşık olduğunu görmekte acıtıyordu canını. Ya birde arkadaş olurlarsa ihtimal bile vermek istemiyordu. İyi kötü yaz tatilini bitirmişlerdi. Bir yıl daha geçmiş lise üç olmuşlardı. Bir yıl daha büyümüşlerdi. Ama acıları, huzursuzlukları aynıydı hala. Büyük sınava pek bir şey de kalmamıştı. İki yıl sınav stresi yaşamak için yeterli bir süreydi. O yıl dershaneye gitmeye başlamışlardı Şule, Merve ve Fulya. Hedeflerindeki bölümü kazanmak için çalışmaya erkenden başlamak gerektiğini düşünüyorlardı. Bunun içinde kendi çalışmalarının dışında ek kaynaklardan, yardımcı kitaplardan da yararlanmaları gerekiyordu. Dershane bunun için en iyi kaynaklardan biriydi. Artık yoğun bir çalışma gerektiren günler onları bekliyordu. Hafta içi okul, hafta sonu dershane biraz yorucu olacaktı belki ama sonunda hedeflerine ulaşmak vardı işin ucunda. Her türlü zorluğa katlanmaya razıydılar.
Okul başlayalı iki ya da üç hafta olmuştu. Fulya için de Merve için de beklenmedik bir olay olmuştu. Yine bir teneffüs Şule, Merve ve Fulya bahçede gezerlerken Serkan yanlarına geldi. Hiçbir şey söylemeden Merve’ye döndü. Fulya, hayretler içerisinde olanları izliyordu. O an rüya gördüğünü düşündü. Keşke rüya olsa diye geçirdi içinden.
Serkan : Biraz konuşabilir miyiz Merve ?
Merve : Konuşalım da ne hakkında konuşacağız ?
Serkan : Ne hakkında olduğunu söyleyeceğim.Fazla tutmam beş dakika sadece.
Merve : Tamam olur konuşalım.
Bu durum Şule’yi çok mutlu etmişti. Oda en az Merve kadar sevinmişti Merve’nin durumuna. Gerçi ne konuşacaklarını bilmiyordu ama başka bir konunun konuşulacağına ihtimal de vermiyordu. Ne konuşabilirlerdi ki başka. Bakıyordu da zaten hep. Fulya diliyle sevindiğini söylese de bu durum onu çok korkutuyordu. Sürekli gözünün önünde olması onu daha çok rahatsız edecekti. Belli etmemeye çalışsa da çok endişelenmişti.
Merve yanlarına geldiğinde mutluluktan uçacak gibiydi. Serkan’la aralarında geçen konuşmaları anlattı bir solukta kızlara. Sonunda beklediği, istediği olmuştu. Serkan’da Merve’den hoşlandığını, onu daha iyi tanımak, hakkında daha çok şey öğrenebilmek için bu kadar süre beklediğini, gelip konuşmadığını ve sonunda konuşması gerektiğini düşündüğünü anlatmıştı. Artık arkadaştı Merve ile Serkan. Bu cümle Fulya’nın beynine bir ok gibi saplanmıştı. Olmasını istemediği, ya olursa diye sürekli korku duyduğu o durum gerçekleşmişti. Fulya’nın beynindeki bu fırtınaları kimse anlayamadı tabi. Ne Merve ne de Şule. Merve’nin görmesi mümkün değildi de.
Sanki dünyayla tüm bağlantısını kesmişti. Çok mutluydu ama Serkan’la beraber olacağı bir hayatı kestiremiyordu. Heyecandandır diye geçirdi içinden.
Merve : Çok mutluyum ben.Bu mutluluğu kimse bozamaz.
Şule : Tabi bozamaz.Yerinde ben olsam bende böyle düşünürdüm.Fulya ya bize ne zaman nasip olacak acaba böyle şeyler?
Fulya : Seni bilmiyorum da bana böyle şeylerin nasip olacağını hiç sanmıyorum.Senin Arda var belki bir şeyler olabilir.
Şule : Ah ah nerde! Daha bilmiyor bile onu sevdiğimi.
Merve : Bilmiyor ama öğrenebilir.Dur bakalım.
Şule : Bir şey yapmıyorum ki zaten beklemekten başka.
Merve ve Şule böyle konuşurken Fulya kendi dünyasında dalıp gitmişti yine. O kadar yalnız hissediyordu ki kendini. Konuşacak tek bir kişi bile yoktu. Arkadaşına ihanet etmiş gibi hissedeceğinden susuyordu hep. Merve’yi çok seviyordu ve Merve’nin de kendisini sevdiğini biliyordu. Bu arkadaşlığın bozulmasını hiç ama hiç istemiyordu. Çok da korkuyordu. Arkadaşları tabiî ki sadece Şule ve Merve değildi. Sınıftan da arkadaşları vardı. Gidip söylese kendine yakın bulduğu birisine bu, Merve’nin kulağına gidebilirdi. Artık arkadaş da olmuştu zaten Merve ve Serkan. Söylemek, açılmak için çok geçti. Başka çare yoktu. İçinde bir yerlerde kimseye söylemediği, kendi kendini yiyip bitirdiği bir sır olarak saklayacaktı bunu. Son ders zili de çalmış evlerine gidiyorlardı. Merve’nin mutluluktan gözleri parlıyordu. O gün birkaç teneffüste Serkan’la bahçeye çıkıp konuşmuşlardı. Fulya her zaman olduğu gibi yine biran önce eve atmak istiyordu kendini. Kimseyle konuşup derdini paylaşamadığı için içine atıyordu her şeyi ve buda içini daraltıyordu. Gidip yalnız başına kalıp ağlamak istiyordu. Yine öyle yaptı. Eve girer girmez odasına attı kendini. İçi rahatlayana kadar ağladı. Çok acı çekiyordu etrafındaki insanlar bu kadar mutluyken. İsyan ettiği bile oluyordu.”Neden ben çekiyorum, neden benim başıma geliyor? “diye. Pişman oluyordu ama iş işten geçtikten sonra pişman olmak neye yarardı. Kimseyi görmek, kimseyle konuşmak istemiyordu. Tek istediği artık mutlu olmaktı. Bu mümkün olabilir miydi bilmiyordu pek Artık bu acıya duyarsızlaştığını sanıyordu ama görünen o ki öyle olmamıştı.
Merve’yi artık daha seyrek görmeye başlamışlardı. Beraber geçirdikleri zamanı Serkan’la paylaşıyorlardı. Merve’nin hayatında Serkan’ın da çok önemli bir yeri vardı. Merve, onunla vakit geçirirken çok mutluydu. Fulya ve Şule bunu anlamakta güçlük çekmiyorlardı. Bu durumdan Şule, kalbinden gelerek mutlu olurken Fulya için aynı şey söylenemezdi. Arkadaşının mutluluğu onu mutlu ediyordu tabiî ki ama Serkan’ın olması Fulya için hiç de iyi değildi. Bazen aynı ortamda bulunuyorlardı. Bu durumdan kaçamayan Fulya, çok zor anlar yaşıyordu. Biran önce kurtulmak, yanlarından ayrılmak istiyordu ama bunu yapamıyordu. Birkaç sefer bahane bulup ayrılsada bu çok nadirdi. Onu daha yakından görmek Fulya için katlanılamaz bir şeydi. Elinde olmadan heyecanlanıyordu. Ve tabi korkuyordu birde. Ya ondan hoşlandığını anlarsa diye. Hareketlerinin, tavrının, davranışlarının değiştiğini, tuhaflaştığını düşünüyordu. Ama aslında sadece o böyle düşünüyordu. Sandığı gibi dışardan bakan böyle bir şey olduğunu anlayamazdı. Belki aynı ortamda bulunmaya yeni başlamışlardı ama Fulya için bu durum önceden de vardı. Merve o zaman anlamadığı gibi şimdide bir şey anlamıyordu. Ne Merve ne de Şule… Ve tabi birde Serkan… Merve ve Serkan arkadaşlıklarının verdiği o tatlı rüyaya dalıp gitmiyorlardı. Önlerindeki sınavın farkındaydılar ve derslerine de zaman ayırabiliyorlardı. Merve’nin hedefi hukuk, Serkan’ın ki ise Diş Hekimliği idi. Ve başaracaklarına inanıyorlardı. Bunun içinde derslerini ihmal etmemeye çalışıyorlardı. Bu konuda Şule ve Fulya’da yardımcı oluyorlardı Merve’ye. Bazen ders çalışmak için bir araya geliyorlar ve vakitlerini çok güzel değerlendirebiliyorlardı. Zaten dershaneye de gittikleri için çok vakit ayıramıyorlardı birbirlerine. Ayırdıklarında da güzelce ders çalışıyorlardı. Fulya ve Şule’nin hedefi de aynıydı. Onlarda hukuk fakültesini kazanmak istiyorlardı. Aslında onların bir hayali vardı : Aynı şehirde üniversite okumak.Bunun için de gereken çabayı göstereceklerine yemin etmişlerdi kendi aralarında.
Lise üçün ilk dönemi bitmek üzereydi. Şule artık zamanın geçmesini hiç istemiyordu. Bu yıl Arda’nın son yılıydı. Mezun olacaktı. Şule bunu düşündükçe çok üzülüyordu. Şule, Merve ve Fulya’nın Seda diye de bir arkadaşları vardı. Okul servisleri aynıydı. Bazen okulda da görüşüyorlardı ve hatta okul dışında da birkaç sefer görüşmüşlerdi. Bahçeye çıktıkları bir gün oda yanlarına geldi. Zaten Merve Serkan’la geziyordu. Şule ve Fulya da ayrı takılıyorlardı. Birde Seda katılmıştı bu ikiliye. Laf arasında Şule Arda’dan hoşlandığını söyledi Seda’ya ve Arda’yı ona da gösterdi. Şule o zaman anlayamamıştı Seda’nın aklından geçenleri ama Seda’nın bu aklından geçen şeyleri yapması çok da uzun sürmemişti. Aradan bir hafta geçmişti. Şule için değişen hiçbir şey yoktu hala. Serviste oldukları bir gün eve giderlerken Seda Şule’ye bir şey söyleyeceğini ve buna üzülmesini istemediğini söylemişti. Bunları duyan Şule çok korkmuştu ve aklına ilk gelen şey Arda idi. Arda ve Seda… Nitekim de öyle oldu. Seda Arda’nın kendisiyle arkadaş olmak istediğini ve bu teklifi kendisinin reddettiğini söyledi Şule’ye. Şule neye uğradığını şaşırdı. Diyecek bir şey bulamadı. Bu durumda Seda’ya da kızamazdı. Suçu yoktu ki. Neden kızsın? O anda serviste ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Duydukları onu şok etmişti sanki. Bu durum onu o kadar çok üzmüştü ki eve gider gitmez hüngür hüngür ağlamaya başladı. İlk defa birisi için ağlıyordu. Arda’yı, Arda bilmeden sevmesi bile bu kadar acıtmıyordu Şule’nin canını. Ama bu sefer ki farklı bir şeydi. Çok değersiz hissetti kendini. Serviste Seda bunları söylerken Şule ve Seda’nın yanında Fulya da vardı. Fulya, Seda’nın söylediklerine inanmamıştı.
Fulya : O çocuk hayatta gelip de sana arkadaşlık teklifinde bulunmamıştır.Öyle birisine benzemiyor o.
Seda : Ben yalan mı söylüyorum yani?
Fulya : Bilemiyorum orasını.Bana hiç doğruymuş gibi gelmiyor söylediklerin.
Fulya Seda’nın söylediklerine inanmadığını açık açık belirtmişti aslında. Seda diyecek bir şey bulamamıştı ve susup dönmüştü önüne.
Ertesi gün okula gittiklerinde Şule’nin yüzünden düşen bin parçaydı. Olanlardan habersiz olan Merve, durumu öğrendiğinde oda Fulya’ya hak verdi. Ama bunu Şule’ye anlatmak çok zordu.”Neden olmasın, neden arkadaşlık isteğinde bulunmasın ki?” Diye geçiriyordu içinden. Teneffüse çıktıklarında gördükleri karşısında bir kez daha yıkıldı Şule. Arda ve Seda oturmuş konuşuyorlardı bahçede. Şule’nin gözlerinin dolduğunu, ağlamak üzere olduğunu anlayan Fulya, Şule’yi teselli etmeye çalıştı. Oda bir şüpheye kapılmıştı. Yoksa gerçekten arkadaşlık teklifinde bulunmuş muydu Arda diye geçirdi içinden. Yok canım olamazdı. Arda öyle bir çocuk değildi. Gidip de böyle bir şey söylemezdi. O gün Şule ne dersi dinleyebilmiş, ne de arkadaşlarıyla eğlenebilmişti. Tek bir şey istiyordu : Eve gidip uyumak.Hiçbir şey düşünmeden, dertlerinden, sıkıntılarından, stresinden kurtulup uyumak…Son teneffüse girdiklerinde Fulya ve Şule yine bahçedeydiler. Fulya’nın içi içini yiyordu. Seda’nın söyledikleri doğru muydu değil miydi? Bir fırsatını bulabilse gidip konuşacaktı Arda’yla. Bunu Şule’ye söylediğinde Şule “kesinlikle olmaz” deyip kestirip attı. İstemiyordu gidip konuşmasını. Bu çok saçma olurdu. Ne diye, hangi sıfatla gidip konuşacaktı? Şule’nin söylediklerini kaile almayan Fulya, buldu bir fırsatını ve gitti Arda’nın yanına. Merak ettiği tek bir şey vardı. Onu sorup cevabını alsa yetecekti onun için.
Fulya : Arda! Biraz konuşabilir miyiz ?
Arda : Ne konuşacağız ?
Fulya : Sana bir soru soracağım sadece.
Arda : Olur, sor tabi.
Fulya : Seda’ya arkadaşlık teklifinde mi bulundun ?
Arda : Hayır, ben öyle bir teklifte bulunmadım.Gelip kendisi bana bu istekte bulundu.
Fulya : Ben söylemiştim.Biliyordum işte ya.Neyse tamam Arda, sağ ol gidiyorum ben.
Arda : Bir dakika.Ne oldu, neden sordun bu soruyu ?
Fulya : Hoca derse girebilir.Yarın konuşabilirsek konuşalım.Yarın söylerim nedenini.
Arda : Peki tamam, olur.
Fulya, Arda’nın yanına konuşmak için gittiğinde Şule öylece kalakalmıştı. Hemen toparlanıp okulun içerisine girdi. Çok utanmıştı. Ve çok da heyecanlanmıştı.”Ya bir şey söylerse Fulya? Ya açıklarsa onu sevdiğini? Nasıl bakardı onun yüzüne bir daha ?”bunları düşündükçe daha da heyecan basıyordu Şule’yi. Aklına birde ya gerçekten o teklifte bulunduysa sorusu gelmişti. Fulya’ya inanmak istiyordu. Aslına inanıyordu birazda.
Fulya, Şule’nin yanına geldiğinde gayet mutluydu. Sarıldı Şule’ye hemen. Boşuna üzüldüğünü, kendisinin haklı olduğunu söyledi. Gidip Seda böyle bir istekte bulunmuştu. Seda’dan bu kadarını beklemiyordu Şule. Çok şaşırmıştı. Çok sinsice yaklaşmıştı Şule’ye. İnandırmıştı gerçekten iyi bir arkadaş olduğuna. Buna bir tek Fulya inanmamıştı. Ve Fulya’nın dediği olmuştu. Ertesi gün Fulya Arda’yla tekrar konuşacağını söylememişti Şule’ye. Şule’nin, konuşmasını istemeyeceğini biliyordu. Tahmin etmek zor değildi. Şule çok sevinmişti bu olanlara. Hayatında ilk defa bir arkadaşı ona ihanet ediyordu. Çok üzüldü Şule bu duruma. Dersten çıkıp servise bindiklerinde ilk işleri Seda’ya hesap sormak oldu. Hiçbir şey söyleyemeyen Seda, yanlarında bile durmadan ayrıldı hemen. Merve yine olayı sonradan öğrenmişti. Oda Fulya’ya hak vermişti zaten. Çok mutlu oldu oda. Sonraki gün Fulya’nın sınıfının Beden Eğitimi Dersi vardı. Aynı saatlerde Arda’nın sınıfı da Beden Eğitimi Dersi görüyordu. Ders başladığında bir fırsatını bulan Fulya, Arda’yla konuşmaya başladı. Fulya, Arda’ya anlattı her şeyi. Şule’nin onu sevdiğini, Seda’nın gelip Şule’ye Arda’nın kendisine teklif ettiğini, bu duruma Şule’nin ne kadar çok üzüldüğünü, hepsini konuştular. Arda, bu duruma çok şaşırmıştı. Şule’nin böyle birisiyle arkadaşlık etmesine bir anlam verememişti. Kendisinin Şule’ye karşı da yapabileceği bir şey olmadığını söyledi. Önünde girip kazanması gereken bir sınav vardı. Ve çok önemliydi. Riske atamazdı. Fulya, Şule’nin zaten bir beklentisinin olmadığını, sınavın ciddiyetinden onunda farkında olduğunu, o yüzden gelip şimdiye kadar hiçbir şey söylemediğini anlattı uzun uzun Arda’ya. Maalesef Şule’nin kurduğu hayaller hayal olmaktan çıkamayacaktı. Fulya’yla aynı şeyleri yaşamış olmasalar da aynı acıyı çekeceklerdi. Fulya bütün bu konuşmaları, teneffüste Şule’ye de anlattı. Şule, bütün bu olanlar karşısında hiçbir şey yapamazdı olgunlukla karşılamaktan başka. Üzülmesine üzülmüştü ama Arda’nın bu davranışını takdir ediyordu. Ne kadar düzgün bir insan olduğunu burada da gösteriyordu. Artık Arda defteri kapanmalıydı Şule için. Arda sayesinde yakın gördüğü, sevdiği bir arkadaşının iç yüzünü de görmüş oldu. Bir arkadaş kaybetmişti ama zaten böyle şeyler yapan, içinde her türlü kötülüğü yapabilecek kadar çirkin düşünceler besleyen birisinden arkadaş olamazdı. Merve’nin olanlardan geç haberi oluyordu bu aralar. Bu olayı da sonradan öğrenmişti. Oda çok üzüldü Fulya gibi. Şule’de üzülüyordu. Şule’yi teselli etmekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu ikisinin de. Şule’nin bu durumu çabuk atlatabileceğine inanıyorlardı. Atlatmak zorundaydı. Arda’nın bu senenin sonunda gireceği sınava o da bir sonraki sene girecekti. Zaman onun için de daralıyordu. Kendini çabucak toparlayıp derslerine adapte olmalıydı biran önce. Bu durumun Şule de farkındaydı. Arda’nın düzgün bir çocuk olması onu sevindirse de mutlu olmak için böyle bir sevinç yetmiyordu. Sevgisine karşılık alamamıştı Şule. Onu unutması, kalbinden atması gerekiyordu. Nasıl başaracaktı hiç bilmiyordu.”Keşke hiç bunlar olmasaydı, bilmeseydi onu sevdiğimi Arda, Fulya gidip konuşmasaydı Arda’yla, ben yine sevdiğim bilinmeden o şekilde uzaktan seviyor olsaydım” diye geçirdi içinden. Bunları söylemek için artık çok geçti. Olan olmuştu. Neredeyse her istediği gerçekleşen bir tek Merve idi aralarında. Aile bakımından, sosyal hayat bakımından hiçbir sorunları olmasa da Şule ve Fulya’nın acı çekiyorlardı yinede. Şule bilmiyordu Fulya’nın derdini, acı çektiğini. Ama aslında aynı kaderi paylaştıkları söylenebilirdi. Merve, Fulya’nın acısını bilmediğinden Şule’ye üzülüyordu sadece. Her istediğini, gönlünden her geçeni elde ediyordu Merve ama bu arkadaşının durumuna üzülmemesine yetmiyordu. Kaderin kendilerine çizdiği yoldan gitmekten başka çareleri yoktu. Keşke değiştirebilmek ellerinde olsaydı. Bu mümkün olamazdı. Hayat böyleydi. Yüce Allah herkesin kaderini belirlemişti.
Birinci eğitim-öğretim dönemi bitmiş, yarıyıl tatiline girmişlerdi. Bu on beş günlük tatilde Şule, yaşadıklarının etkisini azaltmaya çalışmış, derslerine daha fazla yoğunlaşmaya başlamıştı. Aynı şekilde Fulya’da derslerine daha fazla çalışmaya başlamış, hedefini gerçekleştirme yolunda attığı adımları daha da sağlamlaştırmaya başlamıştı. Fulya, Şule’nin durumuna çok üzülüyordu. Gidip Arda’yla konuştuğu halde elinden bir şey gelmemesine, arkadaşını, dostunu mutlu edememesine çok canı sıkılıyordu. Arda’yla gidip konuştuğu için pişman değildi. Yine öyle bir durumla karşı karşıya kalsa yine aynı şekilde gider konuşurdu. Bu konuda Şule’de çok üstüne gitmemişti Fulya’nın. Bu şekilde olması iyi bile olmuştu Şule açısından. Utanıyordu Arda’dan artık. Onu görürsem diye korkuyordu ama hiç söylemeseydi daha büyük bir pişmanlık olurdu Şule için.
Şule’nin yaşadıklarının acısını atlatması daha kolaydı Fulya’ya göre. Yani Fulya böyle düşünüyordu. Doğru olabilirdi de aslında. Az bir zaman sonra Arda gidecekti. Kim bilir Şule’yle ne zaman karşılaşırlardı bir daha. Belki hiç görmezlerdi birbirlerini. Ama Fulya bu şekilde değildi. Çok isterdi Şule gibi olabilmeyi. Bir daha hiç göremeyeceğini düşünmeyi. Serkan neredeyse hep yanlarındaydı Şule, Fulya ve Merve’nin. İstese de istemese de muhatap oluyordu Serkan’la. Serkan ise her şeyden habersiz bir şekilde arkadaşı olarak görüyordu Fulya’yı. Başta Serkan’la nasıl konuşacağını, ona nasıl davranacağını kestiremeyen Fulya, artık bu duruma iyiden iyiye alışmıştı. Yadırgamıyordu. Merve ise dostunun bu duygularından habersiz Serkan’la çok güzel bir arkadaşlık içerisindeydi. Bilmiyordu kendisini bu kadar mutlu edebilen kişi en sevdiği arkadaşına ne acılar yaşatıyordu devamlı. Nereden bilecekti ki? Hem arkadaşlığı çok güzel hem de dersleri çok güzeldi. Serkan’la eğlenceye kapılıp derslerini aksatma gibi bir hataya düşmüyordu hiç. Bu durum karşısında oda çok takdir ediyordu kendisini. Serkan’la arkadaş olmadan önce hep düşünürdü bunu.”Acaba arkadaş olsak derslerimi olumsuz yönde etkiler mi ki?” diye. Ama görüyordu ki bu konuda çok başarılıydı. İki tarafı da dengeli bir şekilde idare edebiliyordu.
İkinci dönemin başlamasına iki gün kalmıştı. Fulya, Şule ve Merve dershaneden çıkmışlar, evlerine gidiyorlardı. Merve’yi Serkan aradı ve buluşmak istedi. Fulya ve Şule’ye sorduktan sonra Merve dostlarının yanından ayrıldı. Havaların ısınmasını fırsat bilen Fulya ve Şule de evlerine yürüyerek gitmeye karar verdiler. Buna pişman olacaktı Şule ama yapacak bir şey yoktu. Arda’yı görmesi gerekiyormuş demek ki. Fulya ve Şule evlerine giderken, Arda’nın gittiği dershanenin önünden geçmek zorunda kalmışlardı. Ve olacak o ya Arda da tam onlar geçerken dershaneden çıkmış durağa gidiyordu. Oda görmüştü Şule ve Fulya’yı. Yanlarından geçip giderken Şule bayılıp düşecekmiş gibi hissetti.
Şule : İstemezsin ya görmeyi kesin çıkar karşına.
Fulya : Hep böyle olur zaten.
Şule : Fulya elimde olmadan heyecanlanıyorum ben hala ya.
Fulya : Bu çok normal.Sen onu hala seviyorsun.
Şule : İstemiyorum ben onu sevmeyi.Nasıl unutacağım of Allah’ım.
Fulya : Allah hayırlısı neyse onu verir inşallah dostum.Sen sıkmamaya çalış canını yinede.
Şule : Bu çok zor.İster istemez takıyorum kafama.Üzülüyorum.
Fulya : Biliyorum.Anlıyorum seni ama yapabileceğin, bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok.Tek çaren dua edip hayırlısını istemen.
Şule : Haklısın.Neyse daha fazla konuşmayalım bu konuda.Kapatalım.
Fulya : Sen nasıl istersen.Eğer konuşmak, içini dökmek istersen ben her zaman dinlerim seni.
Şule : Sağ ol dostum benim.İyiki varsın.
Fulya : Sende öyle, sende iyiki varsın.
Deli dolu, neşeli, hayatın tadını çıkaran, yaşadıklarından zevk almasını bilen bir kızdı Fulya. Okula başladığından beri en sevdiği eğitim yuvasına hep büyük bir zevkle gitmişti. Hademelerden sonra okula giren ilk kişi çoğu zaman o olurdu.
Artık o on dört yaşındaydı. Yaşının arttığı gibi yaşam şartları, sorumlulukları, hayat mücadelesi de artmıştı. Ve tabi girmesi, bunun yanında da başarıyla geçmesi gereken zorunlu sınavları da başlıyordu. Bunun ilkine aylar kalmıştı. Şimdiye kadar ciddiye almamıştı bu sınavları Fulya. Şimdi de aldığı söylenemezdi aslında.
Onun için ailesinden sonra öğretmenleri ve arkadaşları ayrı bir yere sahipti. Gün gelecek onlardan ayrılacaksın ve birçoğuyla bir daha görüşmeyeceksin deseler hayatta inanmazdı.
Günler çabucak geçip gidiyordu. Öğretmenlerinin çabaları ve kendisinin göstermiş olduğu gayretler derken sınav gelip çatmıştı.
Sınava giren tek o değildi tabi ki. Onunla aynı zamanda sınava girecek ve ter dökecek binlerce kişi vardı. Merve ve Şule de bunlar arasındaydı. Onlar altıncı sınıftan beri birliktelerdi. Aynı okulda okumuşlar, aynı sınıfta devam etmişler ve aynı dershaneye gitmişlerdi. Birbirlerini gördükleri kadar ailelerini göremiyorlardı belki de. Şimdi başarıyla geçmeleri gereken bir sınav vardı önlerinde. Sınavın önemini o zamanlar anlayamamış olsalarda ilerde hayatın getirdikleri ve yaşadıkları buna açıklık getirecekti.
Ve sınav bitmişti. Üçünde de aynı tedirginlik vardı. Ya başaramadıysam… Öyle olmadığını aylar sonra anladılar. Heyecan dolu bir yaz geçirmişlerdi. Koca bir yaz tatilinin ardından sınavları açıklanmış, başarıya ilk adımı atmışlardı.
Artık bir Anadolu Lisesi öğrencisiydi Fulya. Geldiği okul zaten başarılı, dereceleri olan bir okuldu. Annesiyle gidip kaydını yaptırdı önce. Gözlerinin içi gülüyordu. Çok mutluydu ve tabi çok da heyecanlanmıştı kimseyi tanımıyordu. Sanki okula yeni başlayacakmış gibi hissediyordu. Dokuz yıl öncesini yani okula ilk başladığı günü hatırladı. O zamanda böyleydi. Mutlu, heyecanlı ve bir de korku dolu… Bu sefer birisi eksikti. Bu sefer korkmuyordu. Cesaretliydi. Kazanıp gelmiş, bunu başarmış ve daha birçok şey başaracağını biliyordu.
Öte yanda Merve’de aynı liseyi kazanmıştı. Fulya’yla aynı duygular içerisindeydi. Korkmuyordu ama çok heyecanlıydı. Merve biraz daha şanslıydı. Şule’de aynı liseyi kazanmıştı. Ortaokulda, dershanede ikisini birbirinden ayırmayan kader lisede de ayırmamıştı onları. Velilerinin istekleri üzerine okul yönetimi onları aynı sınıfa da kaydetmişti. Ve artık sınıfları da aynıydı.
Aslında bu ikili Fulya’yı yeni sınıflarında tanımış olsalar da onlar aynı sınıfın çocuklarıydı. Ve okulları da birbirine çok yakındı. Bu durumu öğrendiklerinde “nasıl olurda hiç görmem” dedi Şule. Aynı soruyu diğerleri de akıllarından geçirmişti
Okula başlayalı bir hafta olmuştu. Merve, Fulya, Şule ve tüm sınıf iyice kaynaşmışlardı. Okul servisleri de aynıydı. Acemilik, yeni tanışma derken sınıflarına ve derslerine en sonunda adapte olmuşlardı. Merve ve Şule Fulya’yı çok sevmişler ve nereye gitseler ne yapsalar onu da aralarına almayı ihmal etmemişlerdi. Okuldayken teneffüslere beraber çıkıyorlar diğer öğrenciler hakkında kendilerince yorumlar yapıyorlardı.
Anadolu Lisesi o yıl yeni açılmıştı. İlk mezunlar kendileri olacaktı. Ağabeyleri ablaları yoktu. Yani onlar hiç çömezlik tadamayacaklardı. Gerçi bu lise başka bir düz liseyle aynı bahçe içerisindeydi. Hatta binaları bile aynıydı ama bu durum iki lise içinde sorun olmuyordu. Çok iyi anlaşmışlar ve birbirlerini seviyorlardı.
Dersler çok eğlenceliydi. Hocaları hiçbir öğrenciyi sıkmadan, tadında, akıcı bir şekilde ders anlatıyordu. Sınıftaki öğrencilerde derse katılarak dersi daha da eğlenceli hale getiriyorlardı. Yine böyle geçen bir edebiyat dersinde Fulya ders arasında Sakarya Şiiri’ni okumak istedi. Fulya’nın sesi çok güzel, yumuşak ve dokunaklıydı. Şiir okumaya da öyle yatkındı ki ortaokuldayken yarışmalara katılıp, ödül aldığı bile olmuştu. Hocasının ve tüm sınıfın da isteği üzerine başladı Sakarya adlı şiiri okumaya.
SAKARYA
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, bir yanda Sakarya .
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ...
Ne ağır imtihandır, başındaki bu Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
. . . .
Tüm sınıf etkilenmişti Fulya’nın şiir okumasından. Şiir zaten çok güzeldi ve Fulya’da buna renk katmıştı.
Zaman çok çabuk akıp gidiyordu. Günlerinin neredeyse tamamı okulda geçiyordu Merve, Fulya ve Şule’nin. Bunun dışında da bir arada olmaya, beraber zaman geçirmeye çalışıyorlardı. O gün günlerden salıydı. Yine okuldaydılar her zaman olduğu gibi ve Fulya’yla Şule teneffüse çıkmışlardı. Bahçede dolaşırlarken Fulya birisini fark etti. Ve o an farklı şeyler hissetti sanki. Kendi kendine inkar etmeye çalışsa da bu konuda başarılı olamamıştı. Bu durumdan Şule’ye bahsetmedi. Belki de korktu. Hiç aşık olmamıştı. Gerçi aşık olup olmadığından daha emin değildi. Şule’ye fark ettirmemeye çalışsa da dalıp gitmişti ve Şule tabiî ki bunu anladı. Fulya’yı kendine gelmesi için salladı.
Şule : Hey Fulyacım nerelere gittin? Hayırdır kimi düşünüyorsun?
Fulya : Hiç, hiç kimseyi düşünmüyorum dalmışım öyle.Hadi zil çaldı geç kalmayalım derse.
Şimdilik Şule’yi ikna etmiş olsa da bu konuya kafası takılmıştı Fulya’nın.Akşam olup eve gittiklerinde hala aklında o bahçede gördüğü çocuk vardı.Yalnız kaldığında düşünür olmuştu:Acaba adı ne, hangi sınıfta, nasıl birisi, kız arkadaşı var mı …? Sorular ardı arkası kesilmeden kafasından geçiyordu. Acaba Şule’yle Merve’ye söylesem mi diye de geçiriyordu aklından. Birçok şeylerini paylaşıyorlardı birlikte. Ama bu konu hakkında, hiç konuşmamışlardı. Konuştuklarında ciddi de değillerdi zaten. Üçü de pek önemsemezdi bu konuları. Onlara söylese ne düşüneceklerdi. Daha tam anlayamıyordu bunları. Şimdilik söylememeyi daha uygun görmüştü kendine göre. Zaten aşık mıydı ondan da emin değildi. Okul başlayalı iki ay olacaktı fakat Fulya bu çocuğu ilk defa görüyordu okulda.
Ertesi gün okula gittiğinde hep teneffüs olsun, hiç bitmesin istedi. Bütün teneffüslere çıktılar Şule, Merve ve Fulya. Hiçbir şey anlatmadı Merve ve Şule’ye. Çocuk teneffüse çıktığında baktığını kızlara belli etmeden izledi onu.
Lisedeki ilk sınavları başlamıştı. Liseye başlamış olmanın verdiği acemilik, hocaların zor sorması ve bir de aklının karışık olması Fulya’nın sınavlarını kötü yönde etkilemişti. Ders çalışırken adapte olamıyordu. Buda başarılı olmasını engelliyordu. Aslında okulun genelinde bir başarısızlık vardı. Anadolu lisesini kazanmış olmalarının verdiği mutluluk, bu mutluluğunda ortaya çıkardığı gevşeklik, rahatlık ve yoğun bir sınav yılı geçirmiş olmalarının ardından yorgun hissetmeleri bu başarısızlığa neden oluyordu. Herkes gibi Fulya, Merve ve Şule’de farkındaydı biraz çalışsalar neler yapabileceklerinden ama o kadar zor geliyordu ki çalışmak. İlk sınavlarını bu şekilde atlatmışlardı. Sınavlar bitmişti ve herkeste tekrar bir gevşeme başlamıştı. Sınav zamanı da kendilerini çok kastıkları söylenemezdi de gerçi sınav stresi mutlaka oluyordu herkeste.
Fulya sürekli düşünür olmuştu bu çocuğu. Adını da öğrenememişti bir türlü. Merve ve Şule bu durumdan hala habersizlerdi. Belki söylese kendisine yardım edebilirlerdi. En azından ismini öğrenmek, hakkında bazı şeyler öğrenmek konusunda… Ama buna cesaret edemiyordu. Emin olamıyordu ne düşüneceklerinden. Okula gitme amacının birazda o çocuk olduğunu anlamaya başlamıştı Fulya. Çok kızıyordu kendine içten içe. Böyle duygular hissetmeyi istemiyordu şimdilik. Ama gönül bu sormuyor ki sana aşık olur musun olmaz mısın diye geçirdi aklından. Kaderci yaklaşmaya çalıştı biraz.
Fulya : Böyle olması gerekiyormuş yapacak bir şey yok.
Bu cümleyi sesli söylemişti. Yatağa uzanıp düşünürken öyle dalıp gitmişti ki farkında bile olamadı. Odada kendinden başkasının olmamasına sevindi o an. O öyle gülerken odaya kardeşi girdi.
Kardeşi : Hayırdır abla neden gülüyorsun kendi kendine ?
Fulya : Yok bir şey okulda bir olay olmuştu o aklıma geldi birden.
Kardeşi : Ne olayı oldu anlat bende güleyim.
Fulya : Sonra hatırlatırsın anlatırım ben sana bir ara çok uykum var uyumak istiyorum.Yarın erken kalkacağım.Gözlerimin şişmesini istemiyorum.
Kardeşi : Tamam o zaman umarım unutmam hatırlatmayı.Haydi iyi geceler.
Fulya : Sanada iyi geceler.
Öyle korkmuştu ki kardeşi odaya girdiğinde bir şeylerden şüphelenecek diye.
Lafı toparlayıp sıyrılmasını becermişti. Tekrar sorarsa nasıl olsa bulabilirdi bir şey. Bunları düşünerek uykuya daldı.
O gece Şule’de bin bir türlü şey geçirmişti aklından. Onun durumu da Fulya’dan farklı sayılmazdı. Oda garip duygular içerisindeydi. Bu duygulardan kaçıp kurtulmak istiyordu ama bunu başaramıyordu. Kararlıydı kimseye söylemeden bir çözüm bulacaktı bu meseleye. Fakat çocuk her gün gözünün önündeydi. Bunu yapabileceğini pek sanmıyordu. Her gece olmasa da arada yaptığı gibi o gece de müzik dinleyerek anı niteliği taşıyan yazısını yazmıştı. Ve ardından müzik dinleyerek uykuya dalmıştı.
Ertesi gün okul nöbetçisi Şule idi. Geldiği okulunda da nöbetçi oluyor ve bunu severek yapıyordu. Lisedeki ilk nöbeti olacaktı bu. Çok basit bir şeyde olsa ilk olmasından dolayı bir heyecan vardı Şule’de. Onunla beraber iki öğrenci daha nöbetçiydi o gün. Tesadüf buya Fulya’nın baktığı çocukta o gün nöbetçiydi. Diğer nöbetçi de zaten öbür lisenin öğrencisiydi. Yan binanın inşaatı bitene kadar çoğu şey ortak yapılacaktı. O bittiğinde ancak ayrılabileceklerdi. Ve üç yıl daha vardı okulun sadece Anadolu Lisesi olmasına. Her ne kadar sorun yaşamıyor olsalar da bu durum bazen rahatsız edebiliyordu her iki tarafı. Şule için bir sorun yoktu. Geçip oturdu nöbetçi masasına. Nöbetçilik hiç geçmezdi. Seviyordu nöbetçiliği ama sıkılıyordu da.
Fulya ve Merve Şule’yi teneffüslerde yalnız bırakmamaya gayret göstermişlerdi. Bu durum Fulya’nın işine de gelmişti. Bu sayede çocuğun adını öğrenmişti. Serkan’dı adı. Fulya bu durumdan çok memnun kalmıştı. Çok mutluydu. En azından adını biliyordu artık. O gün diğer liseden nöbetçi olanda erkekti. Fulya isimleri doğal olarak Şule’den öğrendi.
Şule : Neden merak ettin ki yoksa aklımdan geçenler doğru mu?
Fulya : Aklından acaba neler geçiyor?
Şule : Boşver neler geçtiğini çocuk yakışıklı ama değil mi?
Fulya : Ben anladım senin aklından geçenleri.Hiç geçmesin, sandığın gibi bir şey yok ortada.Merak ettim sadece olamaz mı?Okul açılalı o kadar zaman oldu.Daha kimseyi öğrenemedim.Soruyorum işte merak ettiğimden.
Şule : Tamam canım alınma hemen şaka yaptım sadece.
Fulya : Yok yok alınmadım zaten.Bence de yakışıklı çocuk.Yanlış anlıyorum deme sakın.
Şule : Anlamam merak etme.Şu derste bitse de gitsek artık çok yoruldum ben ya.
Fulya : Derslerde çok sıkıcı bende gitmek istiyorum eve.
Şule : Merve neden gelmedi.
Fulya : Başı ağrıyormuş.Dinleneyim ben biraz dedi.
Şule : hım tamam.
Fulya : neyse bende gideyim.Hoca girer şimdi.Görüşürüz.Kolay gelsin.
Şule : sağ ol haydi iyi dersler.
Şule espri olsun diye öyle söylemişti. Ama bu durum Fulya’yı çok korkuttu.
Biran Şule’nin her şeyi anladığını sandı. Çok şükür sandığı gibi olmamıştı. Birbirlerinin bu tip duyguları hissedemeyeceklerini düşündükleri için ciddi bir şekilde konuşmaları da pek mümkün değildi. Sonunda ders bitmiş, Şule nöbetçilikten kızlarda derslerden kurtulmuşlardı. O gün hepsinde de bir yorgunluk, durgunluk vardı. Gittiklerinde hemen yatıp uyumayı düşünüyorlardı. Düşündükleri gibide oldu. Üçü de yemeklerini yer yemez uyudular.
Hafta sonu gelmişti. Bu cumartesi Şulelerin evinde toplanmayı kararlaştırmışlardı. Fulya ve Merve buluşup Şule’ye gittiler. Hiçbir şey yapmasalar da bir arada oturmak bile yetiyordu onlara. Öyle alışmışlardı ki birbirlerine bir gün ayrı kalmak bile çok uzun geliyordu onlar için. Oturup okuldan, hocalardan, arkadaşlardan, diğer öğrencilerden uzun süre konuştular. Fulya bir ara her ne kadar inanmak istemeyip inkar etse de ilk görüşte aşık olduğu çocuktan bahsetmek istedi. Çok düşünmüştü söyleyip söylememe konusunda. Aslında hala düşünüyordu da düşünmüyor değildi. Bir taraftan da en yakın iki arkadaşından bir şeyler saklıyor olmak içini kemiriyordu. Ne yapacağını kestiremiyordu. Tam yelteniyordu ama cesaret edip söyleyemiyordu. Fulya böyle düşünürken Şule daha hızlı davranıp kendi duygularını açığa vurmuştu sonunda.
Şule : Ya aslında size bir şey söylemek istiyorum ama tepki verirsiniz diye söylemeye cesaret edemiyorum.
Merve : Söyle canım neden tepki verelim.
Şule : Bak şaşırmak ya da kızmak yok ona göre söylüyorum şimdiden.
Fulya : Şule yapma lütfen!Neden kızalım biz sana söyle haydi.
Şule : Ya ben sanırım birinden hoşlanıyorum.Bilmiyorum.Emin değilim ama bir garip hissediyorum.
İkisi de çok şaşırmıştı ve ne diyeceklerini bilememişlerdi. Kim, hangi sınıfta, nerede gördün aşık oldun, o biliyor mu gibi bir sürü soru sormuşlardı. Ve uzun uzun konuştular bu konuyu. Şule üzerinden kocaman bir yük kalkmış gibi hissetti. Fulya ve Merve Şule’nin bu duygularına destek olduklarını göstermişlerdi. Bu durum Şule’yi daha da mutlu etmişti.
Şule’nin duygularını açığa vurması Fulya’yı birazda olsa cesaretlendirmişti sanki. Tekrar düşünmeye başladı bende mi söylesem diye. Ne yazık ki o daha cümlesine başlayamadan Merve konuşmaya başlamıştı bile.
Merve : Benimde söylemek istediğim bir şey var ama cesaret edipte söyleyemedim bir türlü.
Şule : Söyle haydi çok meraklandım ben.
Merve : Aslında çok yeni bir şey.Ne olduğunu bile anlayamadım.
Fulya : Çatladık meraktan söyle haydi.
Merve : Seninle aynı gün nöbetçi olan çocuk var ya adı Serkan sanırım.O çocuğa karşı bir şeyler hissediyorum sanki.
Şule : Dün hiç söylemedin anlayamadım da.
Merve : Ya ne bileyim cesaret edemedim söylemeye.
Fulya o an neye uğradığını şaşırdı. Böyle bir şey olamazdı, mümkün değildi.
Şule ve Merve çocuk hakkında konuşup yorumlar yaparken Fulya dalıp gitmişti. O an oradan kalkıp eve gitmeyi ve yalnız başına oturup ağlamayı istedi. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini, nasıl davranacağını kestiremedi. Neden önce ben söylemedim diye kızdı içinden kendisine. Söylemiş olsa belki de daha kötü olacaktı. Merve’yle arası açılacaktı. Böylesi sanki çok mu iyi olmuştu. Bu duygular içinde iken Merve ile nasıl arasını iyi tutacaktı. Bir an kendine geldi ve konuşmalara katılmaya çalıştı. Merve’nin çocuğunda kendine baktığını söylemesi Fulya’yı daha da kötü yapmıştı. Merve birkaç sefer bakıştıklarını söyledi çocukla. Şule pür dikkat Merve’yi dinliyor birbirlerine soru sorup kendi aralarında konuşuyorlardı. İkisinin de Fulya’yı görecek halleri yoktu.
Fulya konuya girmek bir şeyler söylemek istiyordu ama bunu bir türlü başaramıyordu.”hım, öyle mi, gerçekten mi” gibi kısa kelimelerden başka bir şey söyleyemiyordu. Akşam olup da Merve ile Fulya evlerine gidene kadar Fulya’daki bu değişimi fark edememişlerdi. İstemezdi de zaten Fulya fark edilmeyi. Her ne kadar seviyor da olsa arkadaşıyla aralarının açılmasını istemiyordu. Kalkıp evlerine gittiklerinde Merve çok mutluydu. Mutlu olmaması için bir neden yoktu ki ortada. Aynı durum Şule içinde geçerliydi. Artık içi rahatlamıştı. Huzursuz değildi. Omzundan koca bir yükü kaldırmıştı içindeki duyguları en sevdiği iki arkadaşına söyleyerek. Keşke aynı şey Fulya içinde geçerli olsaydı. Oda içindekileri dökebilseydi ve rahatlayabilseydi. Fulya diğerleri kadar şanslı değildi. Hem içindekileri söyleyip rahatlayamamış hem de daha da mutsuz, huzursuz olmuştu. Keşke diyerek başlayan cümlelerden nefret ediyordu ama şuan bu nefret ettiği cümleleri kuruyordu. Eve gittiğinde yemek bile yemedi. Direkt odasına geçti ve evdekilere uyuyacağını söyledi. Aslında uykusu yoktu, uyumayacaktı ama ev halkına söyleyecek başka bir şey bulamadı. Odasına çekilip yorganın altında kimse görmeden, rahatsız edilmeden içini dökene kadar ağlamak istiyordu. Ve böylede yaptı. Sıkıntıları geçmemiş, acıları hafiflememişti belki. Ama ağlamak iyi gelmişti. Düşüne düşüne uyumuştu en sonunda.
Sabah uyandığında gözlerinde bir ağırlık vardı. Ağlamaktan şiştiğini ve çok acıdığını hissetti. Evdekiler anlamamıştı. Çok uyuduğundan şiştiğini düşündüler. O günü öylece televizyon karşısında geçirmişti. Şule ve Merve ile görüşmemişti.
Pazartesi günü gelmişti ve mecburen okula gitmesi gerekiyordu. Devamsızlık yapmayan bir öğrenciydi Fulya. Sınavları da başlıyordu. Neye, nasıl çalışacağını, nasıl odaklanacağını bilemiyordu hiç. İyiden iyiye kaptırmıştı kendini Serkan’a. Buna bir dur demesi gerekiyordu. En yakın arkadaşı da ona aşıktı ve belki de Serkan’da ona karşı bir şeyler hissediyordu. Bu durumda kendisinin daha fazla uzatmaması gerektiğini düşündü. Çok zor olacaktı biliyordu. Ama olması gereken buydu.”Yapacak bir şey yok. Bir taraftan vazgeçmem gerekiyor. Bu taraf Merve olamayacağına göre Serkan’ı unutmalıyım” diye düşündü. Ne Serkan’a ne de Merve’ye kızmaya hakkı vardı. Kızmıyordu da zaten. Tek suçlu kendisiydi aşık olduğu için.
O hafta ve sonraki hafta sınav haftalarıydı. Okulların kapanmasına da az kalmıştı. En iyi şekilde geçmek istiyorlardı hepside. İlk sınavlardaki başarısızlığı bu son sınavlarla telafi etmeleri gerekiyordu. Nitekim öylede oldu Merve, Fulya ve Şule için. Fulya her ne kadar sıkıntılı ve mutsuzda olsa sınıfını güzel bir şekilde geçmeyi başarmıştı. Gerçi bu ilk dönemdi. Alışma dönemiydi. Yinede kolay ve çabuk uyum sağlayabilmişlerdi. Artık son gün gelmiş, karneleri almışlardı. On beş günlük tatil onları bekliyordu.
Tatil boyunca hem dinlenmişler hem ders çalışmışlar hem de birbirleriyle epey bir zaman geçirmişlerdi. Bir araya geldiklerinde konuştukları bir konuları daha vardı. Merve Serkan’dan bahsediyor, Şule’de adını bilmediği çocuktan bahsediyordu. Fulya içi içini yer bir vaziyette sadece dinlemekle yetiniyordu. Oda çok istiyordu anlatmayı ama mümkün olmadığını biliyordu.
Şule : Fulya gerçekten hiç mi yok yakışıklı bulduğun birisi?
Fulya : Yok vallahi canım.Olsa söylemez miyim ben size?
Şule : Bu konular konuşulurken çok durgunlaşıyorsun sen.Eğer moralin bozuluyorsa hiç açmayalım bu konuları.
Merve : Evet katılıyorum bende Şule’ye.Rahatsız olursan girmeyiz hiç.
Fulya : Yok yok hayır rahatsız olmuyorum.Anlatacak bir şeyim olmuyor o yüzden durgun oluyorum.Ne konuşacağımı bilemiyorum pek.
Şule : Tamam o zaman ama rahatsız olursan biz her zaman anlarız seni.Konuşmayız bu konulardan.
Fulya : Tamam canım benim.Olmam ben siz konuşmaya devam edin.
Fulya bunları söylemiş olsa da aslında hiç sevmiyordu bu konu hakkında konuşulmasını.Sürekli acı çektiğini biliyordu ama onlara bu saatten sonra bir şey söyleyemezdi.
Tatil bitmiş ve okullar tekrar açılmıştı. Fulya’nın hiç hafiflemeyen acıları tekrardan gösterecekti kendini. Şimdi böyle acı çekiyordu ya birde Serkan’la Merve arkadaş olsalar ne yapardı düşünmek bile istemiyordu. Merve ve Şule okulların tekrar başlamasını büyük bir sabırsızlıkla beklemişlerdi ve şimdi ikisi de çok mutluydu. Bu dönem daha çok çalışıp daha iyi notlar almayı, ortalamalarını yüksek tutmayı hedefliyorlardı üçü de. Teneffüslere çıkarken Fulya ve Şule’ye pek katılmayan Merve artık hepsinden önce teneffüslerin gelmesini bekler olmuştu. Merve aşıktı ve duygularının tek taraflı olmadığını düşünüyordu. Serkan’da her teneffüs bahçede oluyordu. Merve Serkan’a bakarken Serkan’da Merve’ye bakıyordu. Fulya’nın gözünün önünde yaşanan bu durum onu çok rahatsız ediyordu. Bu derdini anlatacak kimse yoktu etrafında. Sürekli içine atmak Fulya’da iyice sıkıntı yapar olmuştu. Merve’nin yerinde olmayı o kadar çok isterdi ki. Hep bu şekilde hayal kuruyordu. Merve gibi mutluydu, seviyordu ve sevdiği kişiden bir ışık görebiliyordu. Bu şekilde hayal kurmak mutsuzluğunu daha da çok artırıyordu aslında. Düşünmemeye gayret gösterecekti. Biliyordu başarılı olamayacağını ama deneyecekti, denemesi gerekiyordu.
Bu dönem Fulya’nın sürekli devam eden sıkıntılarıyla Şule’nin uzaktan bakarak sevmesiyle, Merve’nin de bakışarak mutlu olmasıyla geçmişti. Bunun yanında derslerini de ihmal etmemeye çalışmışlardı. Birkaç dersleri dışında genel anlamda notları iyi ve ortalamaları yüksekti. Yaz tatilinin gelmiş olması tabiî ki herkesi mutlu ediyordu. Merve, Şule ve Fulya’da mutlu oluyorlardı olmasına ama Merve ve Şule bir taraftan da üzülmekteydiler. Fulya bunu bir fırsat olarak görüyordu. Koskocaman üç ay vardı. Bu üç ayda bazı şeyleri değiştirebileceğini düşünüyordu. Eylülde, okula başladığında bambaşka bir Fulya olacaktı. İçindeki bütün kötü duygulardan kurtulacak ve mutsuz olmayacaktı. Bütün bunları düşünerek yaz tatiline girmişti.
Bu yaz tatilini üçü de çok güzel geçirmişlerdi. Birbirlerinden çok uzak kalmışlardı ama dolu dolu, eğlenceli, bol bol dinlenerek geçmişti tüm yaz. Üçü de farklı zamanlarda şehir dışına çıkmışlardı. Birlikte oturup konuşup dertleşememişlerse de sürekli telefondan birbirleriyle konuşup o şekilde özlem gidermişlerdi. Fulya tatil boyunca kafasını meşgul eden konulardan uzaklaşmaya çalışmıştı. Kafasını dağıtacak, sıkıntılarını giderecek birçok şey bulabilmişti. Okul hiç açılmasa diyordu. Tekrar aynı duygulara kapılacağını düşünüyor ama bunu hiç istemiyordu. Çok korkuyordu eskisi gibi devam etmekten. Merve ise tam tersine biran önce tatil bitse de okula gitsek tekrar diyordu. Yaz tatili çok güzel geçmişti onun için ama okulda bir başka güzeldi. Serkan’ı çok özlediğini hissediyordu. Şule içinde aynı şeyler söylenebilirdi. Karşılıksız seviyordu belki ama oda çok özlemişti ismini bile bilmediği çocuğu. Tatilin bitmesine az bir zaman kala bir araya gelebildiler. Çok özlemişlerdi birbirlerini. Telefonda konuşmak yetmemişti.
Merve : Sonunda açılıyor okul.Tatil çok güzeldi ama açılsın artık okul ya.
Şule : Öyle gerçekten de.Bende çok istiyorum biran önce okula gitmeyi.
Fulya : Haklısınız.Bende özledim okulu.
Fulya böyle diyordu ama kalbinden geçenler dilinin söylediklerinin tam tersiydi. Onun için kabus dolu günler tekrar başlıyor olabilirdi de. Okullar açılana kadar bir daha bir araya gelememişlerdi. Zaten az zaman kalmıştı okulların açılmasına. Heyecan dolu ve sabırsızlıkla okulların açılmasını beklediler.
Sonunda yeni eğitim-öğretim dönemine başlamışlardı. Anadolu Lisesi olarak bir yılı geride bırakmışlar ve bir yıl daha yaşlanmışlardı. Kısa bir programın ardından İstiklal Marşı okunup bütün öğrenciler sınıflarına gönderildi. Hepsi de birer ağabey abla olmuşlardı. İnşaatı biten yeni okullarında başlayacaklardı eğitim görmeye. Bu yılki birinci sınıflarda eski binada eğitim göreceklerdi. Bölümlerini seçen Fulya, Merve ve Şule bu yıl birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardı. Aslında üçü de aynı bölümü yani eşit ağırlığı seçmişlerdi ama okul yönetimi Fulya’yı diğer sınıfa atmıştı. Bu durum üçünüde üzdü. Hiç istemiyorlardı ve hep dua etmişlerdi ayrılmayız inşallah diye. Maalesef istedikleri olmadı.
Serkan meselesi yüzünden kendini yalnız hisseden Fulya, artık daha da yalnız hissetmeye başlamıştı. Zaten hiçbir şey anlatamıyordu. İyice içine kapanacaktı bu konuda. Şule ve Merve aynı sınıfta olmalarına sevinememişlerdi bile. Bu konu yüzünden mutsuz olmaları yetmiyormuş gibi başka dertleri de vardı. Yeni binanın inşaatının bitmesi ve eğitime orada devam etmek Şule’yi hiç sevindirmemişti. Adını bile öğrenemediği çocuk diğer binadaydı. Artık eskisi gibi göremeyecekti onu. Bir bahane bulup diğer okula da gidemezdi ki. Bahçeye çıkmasını bekleyecekti. Fulya için ise farklı bir şey yoktu. Her şey aynıydı yine. Bütün yaz unutmak için, kafasından silip atmak için hep başka şeylerle uğraşmıştı. Hiç aklına getirmemeye çalışmıştı. Ama okullar açılıp da ilk gün onu bahçede gördüğünde bu konuda hiçbir adım atamadığını anlamıştı. Bu duruma çok üzüldü. Farklı olmasını istemişti. Değişmeyi istemişti. Aralarında en şanslısı ve en mutlusu Merve olmuştu. Serkan’ın bölümü sayısaldı ama Mervelerin sınıfıyla karşı karşıya idi onun sınıfı. Artık daha çok görebilecekti onu.
Günler böyle geçip gidiyordu. Farklı bir şey yoktu. Fulya’nın sınıfı ayrı bile olsa teneffüs zili çalar çalmaz bir araya geliyorlar, beraber teneffüse çıkıyorlardı. Fulya eskisi gibi etkilenmemeye başladı Merve ile Serkan’ın durumundan. Hala çok üzülüyordu, canı sıkılıyordu ama kimseye anlatamıyor içine atıyordu hep. Bu duruma alışmıştı, artık duyarsızlaşmaya başlamıştı. Merve hep Serkan’dan bahsediyordu. Hakkında öğrendiği her şeyi gelip Şule ve Fulya’ya anlatıyordu. Bu durum onu çok mutlu ediyordu. Fulya Merve’nin mutluluğuna seviniyordu ama bu durum kendi mutsuzluğunu azaltmıyordu. Aksine daha çok üzülüyordu. Şule zaten ayrı bir dünyada gibiydi. İçinde bulunduğu durumdan memnun olmaya çalışıyordu. Ama hayat üçü içinde çok monoton geçiyordu. Yaptıkları şeyler hep aynı geliyordu onlara. Bazen bir arada olmak yetmiyordu bile. Mutluydular ama çok çabuk sıkılıyorlardı içinde bulundukları durumdan. İlk sınavlarını atlatmışlardı. Kötü geçen sınavları olmuştu mutlaka ama genel olarak iyiydiler. Konular yabancıydı belki ama derslere aşinaydılar. Fizik korkusu yüzünden sayısalı seçememişlerdi. Üçü de bölümlerinden memnundular. Tek sıkıntı aynı sınıfta olmamalarıydı. Sınıfa da alışmışlardı, bir sıkıntıları kalmamıştı zaten. Son sınavlara az bir zaman kala çalışmaya başladılar. Kötü geçen sınavlarını telafi etmek istiyorlardı. Ve başarılı oldular da. Notları iyiydi. Bu duruma hem kendileri çok sevinmişti hem de ailelerini çok mutlu etmişlerdi. Karnelerini alıp sömestr tatiline başladıklarında yine bir burukluk ve mutluluk vardı. Durumunda hiçbir değişiklik olmayan Fulya’nın aksine Merve’de durumlar gittikçe gelişiyordu. Bu durum Merve’yi daha da sabırsız yapıyordu. Onunda kendisine karşı boş olmadığını, baktığını biliyordu ama yapabileceği bir şey yoktu. İlk adımı Serkan’ın atması gerekiyordu. Şule’de ise her şey aynıydı. Bakıyordu ve baktığının anlaşılmasını istemiyordu. Bu durumda da hiçbir gelişme olmuyordu.
Tatil bitmişti. İkinci döneme başladıklarında Merve’nin içinde hep bir ümit vardı. Ama ümit etmesi bir şey ifade etmedi. Birinci dönem gibi bu dönemde gayet monoton, sıkıcı, bomboş geçmişti. Merve ve Serkan konusu her geçen gün iyiye gidiyor bile olsa bir gelişme olmuyordu. Bu durum Merve’yi çok sinirlendiriyordu. Anlayamıyordu Merve, Serkan hala neyi bekliyordu. O böyle düşünüp kızarken Fulya aslında böyle olmasından memnundu. Daha az acı çektiğini biliyordu. Şule ise artık bir şeylerin olmasını ve çocuktan tepki almayı istiyordu. Bir yolunu bulup adını da öğrenmişti. Sürekli takip ediyordu zaten. Çocuğun nöbetçi olduğu bir günde o orada yokken gidip ismini öğrenmişti. Aslında şansı ona yardım etmişti. Diğer iki nöbetçinin kız olması büyük şanstı. Çocuğun adı Arda idi. Bunu öğrenmek bile Şule’ye inanılmaz bir sevinç yaşatmıştı.
İkinci döneminde sonu gelmiş, karneleri almışlardı. Artık koca bir yaz tatili vardı önlerinde. Bu yıl hepsi içinde o kadar çabuk geçmişti ki ne yaşadıklarını, ne yaptıklarını anlayamamışlardı. Bu yaz daha çok beraber olmuşlardı. Oturuyorlar, konuşuyorlar, dertleşiyorlar ama içlerindeki sıkıntıları atamıyorlardı. Şule’nin dilinden Arda, Merve’nin dilinden Serkan düşmüyordu hiç. Fulya hala içine atıyor, sesini çıkaramıyordu. Bu gidişle de hiç çıkaramayacağını düşünüyordu. Serkan’ı unutup başkasına aşık olamıyordu bir türlü. Vazgeçemiyordu ondan. Merve’nin Serkan’a bu derece aşık olduğunu görmekte acıtıyordu canını. Ya birde arkadaş olurlarsa ihtimal bile vermek istemiyordu. İyi kötü yaz tatilini bitirmişlerdi. Bir yıl daha geçmiş lise üç olmuşlardı. Bir yıl daha büyümüşlerdi. Ama acıları, huzursuzlukları aynıydı hala. Büyük sınava pek bir şey de kalmamıştı. İki yıl sınav stresi yaşamak için yeterli bir süreydi. O yıl dershaneye gitmeye başlamışlardı Şule, Merve ve Fulya. Hedeflerindeki bölümü kazanmak için çalışmaya erkenden başlamak gerektiğini düşünüyorlardı. Bunun içinde kendi çalışmalarının dışında ek kaynaklardan, yardımcı kitaplardan da yararlanmaları gerekiyordu. Dershane bunun için en iyi kaynaklardan biriydi. Artık yoğun bir çalışma gerektiren günler onları bekliyordu. Hafta içi okul, hafta sonu dershane biraz yorucu olacaktı belki ama sonunda hedeflerine ulaşmak vardı işin ucunda. Her türlü zorluğa katlanmaya razıydılar.
Okul başlayalı iki ya da üç hafta olmuştu. Fulya için de Merve için de beklenmedik bir olay olmuştu. Yine bir teneffüs Şule, Merve ve Fulya bahçede gezerlerken Serkan yanlarına geldi. Hiçbir şey söylemeden Merve’ye döndü. Fulya, hayretler içerisinde olanları izliyordu. O an rüya gördüğünü düşündü. Keşke rüya olsa diye geçirdi içinden.
Serkan : Biraz konuşabilir miyiz Merve ?
Merve : Konuşalım da ne hakkında konuşacağız ?
Serkan : Ne hakkında olduğunu söyleyeceğim.Fazla tutmam beş dakika sadece.
Merve : Tamam olur konuşalım.
Bu durum Şule’yi çok mutlu etmişti. Oda en az Merve kadar sevinmişti Merve’nin durumuna. Gerçi ne konuşacaklarını bilmiyordu ama başka bir konunun konuşulacağına ihtimal de vermiyordu. Ne konuşabilirlerdi ki başka. Bakıyordu da zaten hep. Fulya diliyle sevindiğini söylese de bu durum onu çok korkutuyordu. Sürekli gözünün önünde olması onu daha çok rahatsız edecekti. Belli etmemeye çalışsa da çok endişelenmişti.
Merve yanlarına geldiğinde mutluluktan uçacak gibiydi. Serkan’la aralarında geçen konuşmaları anlattı bir solukta kızlara. Sonunda beklediği, istediği olmuştu. Serkan’da Merve’den hoşlandığını, onu daha iyi tanımak, hakkında daha çok şey öğrenebilmek için bu kadar süre beklediğini, gelip konuşmadığını ve sonunda konuşması gerektiğini düşündüğünü anlatmıştı. Artık arkadaştı Merve ile Serkan. Bu cümle Fulya’nın beynine bir ok gibi saplanmıştı. Olmasını istemediği, ya olursa diye sürekli korku duyduğu o durum gerçekleşmişti. Fulya’nın beynindeki bu fırtınaları kimse anlayamadı tabi. Ne Merve ne de Şule. Merve’nin görmesi mümkün değildi de.
Sanki dünyayla tüm bağlantısını kesmişti. Çok mutluydu ama Serkan’la beraber olacağı bir hayatı kestiremiyordu. Heyecandandır diye geçirdi içinden.
Merve : Çok mutluyum ben.Bu mutluluğu kimse bozamaz.
Şule : Tabi bozamaz.Yerinde ben olsam bende böyle düşünürdüm.Fulya ya bize ne zaman nasip olacak acaba böyle şeyler?
Fulya : Seni bilmiyorum da bana böyle şeylerin nasip olacağını hiç sanmıyorum.Senin Arda var belki bir şeyler olabilir.
Şule : Ah ah nerde! Daha bilmiyor bile onu sevdiğimi.
Merve : Bilmiyor ama öğrenebilir.Dur bakalım.
Şule : Bir şey yapmıyorum ki zaten beklemekten başka.
Merve ve Şule böyle konuşurken Fulya kendi dünyasında dalıp gitmişti yine. O kadar yalnız hissediyordu ki kendini. Konuşacak tek bir kişi bile yoktu. Arkadaşına ihanet etmiş gibi hissedeceğinden susuyordu hep. Merve’yi çok seviyordu ve Merve’nin de kendisini sevdiğini biliyordu. Bu arkadaşlığın bozulmasını hiç ama hiç istemiyordu. Çok da korkuyordu. Arkadaşları tabiî ki sadece Şule ve Merve değildi. Sınıftan da arkadaşları vardı. Gidip söylese kendine yakın bulduğu birisine bu, Merve’nin kulağına gidebilirdi. Artık arkadaş da olmuştu zaten Merve ve Serkan. Söylemek, açılmak için çok geçti. Başka çare yoktu. İçinde bir yerlerde kimseye söylemediği, kendi kendini yiyip bitirdiği bir sır olarak saklayacaktı bunu. Son ders zili de çalmış evlerine gidiyorlardı. Merve’nin mutluluktan gözleri parlıyordu. O gün birkaç teneffüste Serkan’la bahçeye çıkıp konuşmuşlardı. Fulya her zaman olduğu gibi yine biran önce eve atmak istiyordu kendini. Kimseyle konuşup derdini paylaşamadığı için içine atıyordu her şeyi ve buda içini daraltıyordu. Gidip yalnız başına kalıp ağlamak istiyordu. Yine öyle yaptı. Eve girer girmez odasına attı kendini. İçi rahatlayana kadar ağladı. Çok acı çekiyordu etrafındaki insanlar bu kadar mutluyken. İsyan ettiği bile oluyordu.”Neden ben çekiyorum, neden benim başıma geliyor? “diye. Pişman oluyordu ama iş işten geçtikten sonra pişman olmak neye yarardı. Kimseyi görmek, kimseyle konuşmak istemiyordu. Tek istediği artık mutlu olmaktı. Bu mümkün olabilir miydi bilmiyordu pek Artık bu acıya duyarsızlaştığını sanıyordu ama görünen o ki öyle olmamıştı.
Merve’yi artık daha seyrek görmeye başlamışlardı. Beraber geçirdikleri zamanı Serkan’la paylaşıyorlardı. Merve’nin hayatında Serkan’ın da çok önemli bir yeri vardı. Merve, onunla vakit geçirirken çok mutluydu. Fulya ve Şule bunu anlamakta güçlük çekmiyorlardı. Bu durumdan Şule, kalbinden gelerek mutlu olurken Fulya için aynı şey söylenemezdi. Arkadaşının mutluluğu onu mutlu ediyordu tabiî ki ama Serkan’ın olması Fulya için hiç de iyi değildi. Bazen aynı ortamda bulunuyorlardı. Bu durumdan kaçamayan Fulya, çok zor anlar yaşıyordu. Biran önce kurtulmak, yanlarından ayrılmak istiyordu ama bunu yapamıyordu. Birkaç sefer bahane bulup ayrılsada bu çok nadirdi. Onu daha yakından görmek Fulya için katlanılamaz bir şeydi. Elinde olmadan heyecanlanıyordu. Ve tabi korkuyordu birde. Ya ondan hoşlandığını anlarsa diye. Hareketlerinin, tavrının, davranışlarının değiştiğini, tuhaflaştığını düşünüyordu. Ama aslında sadece o böyle düşünüyordu. Sandığı gibi dışardan bakan böyle bir şey olduğunu anlayamazdı. Belki aynı ortamda bulunmaya yeni başlamışlardı ama Fulya için bu durum önceden de vardı. Merve o zaman anlamadığı gibi şimdide bir şey anlamıyordu. Ne Merve ne de Şule… Ve tabi birde Serkan… Merve ve Serkan arkadaşlıklarının verdiği o tatlı rüyaya dalıp gitmiyorlardı. Önlerindeki sınavın farkındaydılar ve derslerine de zaman ayırabiliyorlardı. Merve’nin hedefi hukuk, Serkan’ın ki ise Diş Hekimliği idi. Ve başaracaklarına inanıyorlardı. Bunun içinde derslerini ihmal etmemeye çalışıyorlardı. Bu konuda Şule ve Fulya’da yardımcı oluyorlardı Merve’ye. Bazen ders çalışmak için bir araya geliyorlar ve vakitlerini çok güzel değerlendirebiliyorlardı. Zaten dershaneye de gittikleri için çok vakit ayıramıyorlardı birbirlerine. Ayırdıklarında da güzelce ders çalışıyorlardı. Fulya ve Şule’nin hedefi de aynıydı. Onlarda hukuk fakültesini kazanmak istiyorlardı. Aslında onların bir hayali vardı : Aynı şehirde üniversite okumak.Bunun için de gereken çabayı göstereceklerine yemin etmişlerdi kendi aralarında.
Lise üçün ilk dönemi bitmek üzereydi. Şule artık zamanın geçmesini hiç istemiyordu. Bu yıl Arda’nın son yılıydı. Mezun olacaktı. Şule bunu düşündükçe çok üzülüyordu. Şule, Merve ve Fulya’nın Seda diye de bir arkadaşları vardı. Okul servisleri aynıydı. Bazen okulda da görüşüyorlardı ve hatta okul dışında da birkaç sefer görüşmüşlerdi. Bahçeye çıktıkları bir gün oda yanlarına geldi. Zaten Merve Serkan’la geziyordu. Şule ve Fulya da ayrı takılıyorlardı. Birde Seda katılmıştı bu ikiliye. Laf arasında Şule Arda’dan hoşlandığını söyledi Seda’ya ve Arda’yı ona da gösterdi. Şule o zaman anlayamamıştı Seda’nın aklından geçenleri ama Seda’nın bu aklından geçen şeyleri yapması çok da uzun sürmemişti. Aradan bir hafta geçmişti. Şule için değişen hiçbir şey yoktu hala. Serviste oldukları bir gün eve giderlerken Seda Şule’ye bir şey söyleyeceğini ve buna üzülmesini istemediğini söylemişti. Bunları duyan Şule çok korkmuştu ve aklına ilk gelen şey Arda idi. Arda ve Seda… Nitekim de öyle oldu. Seda Arda’nın kendisiyle arkadaş olmak istediğini ve bu teklifi kendisinin reddettiğini söyledi Şule’ye. Şule neye uğradığını şaşırdı. Diyecek bir şey bulamadı. Bu durumda Seda’ya da kızamazdı. Suçu yoktu ki. Neden kızsın? O anda serviste ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Duydukları onu şok etmişti sanki. Bu durum onu o kadar çok üzmüştü ki eve gider gitmez hüngür hüngür ağlamaya başladı. İlk defa birisi için ağlıyordu. Arda’yı, Arda bilmeden sevmesi bile bu kadar acıtmıyordu Şule’nin canını. Ama bu sefer ki farklı bir şeydi. Çok değersiz hissetti kendini. Serviste Seda bunları söylerken Şule ve Seda’nın yanında Fulya da vardı. Fulya, Seda’nın söylediklerine inanmamıştı.
Fulya : O çocuk hayatta gelip de sana arkadaşlık teklifinde bulunmamıştır.Öyle birisine benzemiyor o.
Seda : Ben yalan mı söylüyorum yani?
Fulya : Bilemiyorum orasını.Bana hiç doğruymuş gibi gelmiyor söylediklerin.
Fulya Seda’nın söylediklerine inanmadığını açık açık belirtmişti aslında. Seda diyecek bir şey bulamamıştı ve susup dönmüştü önüne.
Ertesi gün okula gittiklerinde Şule’nin yüzünden düşen bin parçaydı. Olanlardan habersiz olan Merve, durumu öğrendiğinde oda Fulya’ya hak verdi. Ama bunu Şule’ye anlatmak çok zordu.”Neden olmasın, neden arkadaşlık isteğinde bulunmasın ki?” Diye geçiriyordu içinden. Teneffüse çıktıklarında gördükleri karşısında bir kez daha yıkıldı Şule. Arda ve Seda oturmuş konuşuyorlardı bahçede. Şule’nin gözlerinin dolduğunu, ağlamak üzere olduğunu anlayan Fulya, Şule’yi teselli etmeye çalıştı. Oda bir şüpheye kapılmıştı. Yoksa gerçekten arkadaşlık teklifinde bulunmuş muydu Arda diye geçirdi içinden. Yok canım olamazdı. Arda öyle bir çocuk değildi. Gidip de böyle bir şey söylemezdi. O gün Şule ne dersi dinleyebilmiş, ne de arkadaşlarıyla eğlenebilmişti. Tek bir şey istiyordu : Eve gidip uyumak.Hiçbir şey düşünmeden, dertlerinden, sıkıntılarından, stresinden kurtulup uyumak…Son teneffüse girdiklerinde Fulya ve Şule yine bahçedeydiler. Fulya’nın içi içini yiyordu. Seda’nın söyledikleri doğru muydu değil miydi? Bir fırsatını bulabilse gidip konuşacaktı Arda’yla. Bunu Şule’ye söylediğinde Şule “kesinlikle olmaz” deyip kestirip attı. İstemiyordu gidip konuşmasını. Bu çok saçma olurdu. Ne diye, hangi sıfatla gidip konuşacaktı? Şule’nin söylediklerini kaile almayan Fulya, buldu bir fırsatını ve gitti Arda’nın yanına. Merak ettiği tek bir şey vardı. Onu sorup cevabını alsa yetecekti onun için.
Fulya : Arda! Biraz konuşabilir miyiz ?
Arda : Ne konuşacağız ?
Fulya : Sana bir soru soracağım sadece.
Arda : Olur, sor tabi.
Fulya : Seda’ya arkadaşlık teklifinde mi bulundun ?
Arda : Hayır, ben öyle bir teklifte bulunmadım.Gelip kendisi bana bu istekte bulundu.
Fulya : Ben söylemiştim.Biliyordum işte ya.Neyse tamam Arda, sağ ol gidiyorum ben.
Arda : Bir dakika.Ne oldu, neden sordun bu soruyu ?
Fulya : Hoca derse girebilir.Yarın konuşabilirsek konuşalım.Yarın söylerim nedenini.
Arda : Peki tamam, olur.
Fulya, Arda’nın yanına konuşmak için gittiğinde Şule öylece kalakalmıştı. Hemen toparlanıp okulun içerisine girdi. Çok utanmıştı. Ve çok da heyecanlanmıştı.”Ya bir şey söylerse Fulya? Ya açıklarsa onu sevdiğini? Nasıl bakardı onun yüzüne bir daha ?”bunları düşündükçe daha da heyecan basıyordu Şule’yi. Aklına birde ya gerçekten o teklifte bulunduysa sorusu gelmişti. Fulya’ya inanmak istiyordu. Aslına inanıyordu birazda.
Fulya, Şule’nin yanına geldiğinde gayet mutluydu. Sarıldı Şule’ye hemen. Boşuna üzüldüğünü, kendisinin haklı olduğunu söyledi. Gidip Seda böyle bir istekte bulunmuştu. Seda’dan bu kadarını beklemiyordu Şule. Çok şaşırmıştı. Çok sinsice yaklaşmıştı Şule’ye. İnandırmıştı gerçekten iyi bir arkadaş olduğuna. Buna bir tek Fulya inanmamıştı. Ve Fulya’nın dediği olmuştu. Ertesi gün Fulya Arda’yla tekrar konuşacağını söylememişti Şule’ye. Şule’nin, konuşmasını istemeyeceğini biliyordu. Tahmin etmek zor değildi. Şule çok sevinmişti bu olanlara. Hayatında ilk defa bir arkadaşı ona ihanet ediyordu. Çok üzüldü Şule bu duruma. Dersten çıkıp servise bindiklerinde ilk işleri Seda’ya hesap sormak oldu. Hiçbir şey söyleyemeyen Seda, yanlarında bile durmadan ayrıldı hemen. Merve yine olayı sonradan öğrenmişti. Oda Fulya’ya hak vermişti zaten. Çok mutlu oldu oda. Sonraki gün Fulya’nın sınıfının Beden Eğitimi Dersi vardı. Aynı saatlerde Arda’nın sınıfı da Beden Eğitimi Dersi görüyordu. Ders başladığında bir fırsatını bulan Fulya, Arda’yla konuşmaya başladı. Fulya, Arda’ya anlattı her şeyi. Şule’nin onu sevdiğini, Seda’nın gelip Şule’ye Arda’nın kendisine teklif ettiğini, bu duruma Şule’nin ne kadar çok üzüldüğünü, hepsini konuştular. Arda, bu duruma çok şaşırmıştı. Şule’nin böyle birisiyle arkadaşlık etmesine bir anlam verememişti. Kendisinin Şule’ye karşı da yapabileceği bir şey olmadığını söyledi. Önünde girip kazanması gereken bir sınav vardı. Ve çok önemliydi. Riske atamazdı. Fulya, Şule’nin zaten bir beklentisinin olmadığını, sınavın ciddiyetinden onunda farkında olduğunu, o yüzden gelip şimdiye kadar hiçbir şey söylemediğini anlattı uzun uzun Arda’ya. Maalesef Şule’nin kurduğu hayaller hayal olmaktan çıkamayacaktı. Fulya’yla aynı şeyleri yaşamış olmasalar da aynı acıyı çekeceklerdi. Fulya bütün bu konuşmaları, teneffüste Şule’ye de anlattı. Şule, bütün bu olanlar karşısında hiçbir şey yapamazdı olgunlukla karşılamaktan başka. Üzülmesine üzülmüştü ama Arda’nın bu davranışını takdir ediyordu. Ne kadar düzgün bir insan olduğunu burada da gösteriyordu. Artık Arda defteri kapanmalıydı Şule için. Arda sayesinde yakın gördüğü, sevdiği bir arkadaşının iç yüzünü de görmüş oldu. Bir arkadaş kaybetmişti ama zaten böyle şeyler yapan, içinde her türlü kötülüğü yapabilecek kadar çirkin düşünceler besleyen birisinden arkadaş olamazdı. Merve’nin olanlardan geç haberi oluyordu bu aralar. Bu olayı da sonradan öğrenmişti. Oda çok üzüldü Fulya gibi. Şule’de üzülüyordu. Şule’yi teselli etmekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu ikisinin de. Şule’nin bu durumu çabuk atlatabileceğine inanıyorlardı. Atlatmak zorundaydı. Arda’nın bu senenin sonunda gireceği sınava o da bir sonraki sene girecekti. Zaman onun için de daralıyordu. Kendini çabucak toparlayıp derslerine adapte olmalıydı biran önce. Bu durumun Şule de farkındaydı. Arda’nın düzgün bir çocuk olması onu sevindirse de mutlu olmak için böyle bir sevinç yetmiyordu. Sevgisine karşılık alamamıştı Şule. Onu unutması, kalbinden atması gerekiyordu. Nasıl başaracaktı hiç bilmiyordu.”Keşke hiç bunlar olmasaydı, bilmeseydi onu sevdiğimi Arda, Fulya gidip konuşmasaydı Arda’yla, ben yine sevdiğim bilinmeden o şekilde uzaktan seviyor olsaydım” diye geçirdi içinden. Bunları söylemek için artık çok geçti. Olan olmuştu. Neredeyse her istediği gerçekleşen bir tek Merve idi aralarında. Aile bakımından, sosyal hayat bakımından hiçbir sorunları olmasa da Şule ve Fulya’nın acı çekiyorlardı yinede. Şule bilmiyordu Fulya’nın derdini, acı çektiğini. Ama aslında aynı kaderi paylaştıkları söylenebilirdi. Merve, Fulya’nın acısını bilmediğinden Şule’ye üzülüyordu sadece. Her istediğini, gönlünden her geçeni elde ediyordu Merve ama bu arkadaşının durumuna üzülmemesine yetmiyordu. Kaderin kendilerine çizdiği yoldan gitmekten başka çareleri yoktu. Keşke değiştirebilmek ellerinde olsaydı. Bu mümkün olamazdı. Hayat böyleydi. Yüce Allah herkesin kaderini belirlemişti.
Birinci eğitim-öğretim dönemi bitmiş, yarıyıl tatiline girmişlerdi. Bu on beş günlük tatilde Şule, yaşadıklarının etkisini azaltmaya çalışmış, derslerine daha fazla yoğunlaşmaya başlamıştı. Aynı şekilde Fulya’da derslerine daha fazla çalışmaya başlamış, hedefini gerçekleştirme yolunda attığı adımları daha da sağlamlaştırmaya başlamıştı. Fulya, Şule’nin durumuna çok üzülüyordu. Gidip Arda’yla konuştuğu halde elinden bir şey gelmemesine, arkadaşını, dostunu mutlu edememesine çok canı sıkılıyordu. Arda’yla gidip konuştuğu için pişman değildi. Yine öyle bir durumla karşı karşıya kalsa yine aynı şekilde gider konuşurdu. Bu konuda Şule’de çok üstüne gitmemişti Fulya’nın. Bu şekilde olması iyi bile olmuştu Şule açısından. Utanıyordu Arda’dan artık. Onu görürsem diye korkuyordu ama hiç söylemeseydi daha büyük bir pişmanlık olurdu Şule için.
Şule’nin yaşadıklarının acısını atlatması daha kolaydı Fulya’ya göre. Yani Fulya böyle düşünüyordu. Doğru olabilirdi de aslında. Az bir zaman sonra Arda gidecekti. Kim bilir Şule’yle ne zaman karşılaşırlardı bir daha. Belki hiç görmezlerdi birbirlerini. Ama Fulya bu şekilde değildi. Çok isterdi Şule gibi olabilmeyi. Bir daha hiç göremeyeceğini düşünmeyi. Serkan neredeyse hep yanlarındaydı Şule, Fulya ve Merve’nin. İstese de istemese de muhatap oluyordu Serkan’la. Serkan ise her şeyden habersiz bir şekilde arkadaşı olarak görüyordu Fulya’yı. Başta Serkan’la nasıl konuşacağını, ona nasıl davranacağını kestiremeyen Fulya, artık bu duruma iyiden iyiye alışmıştı. Yadırgamıyordu. Merve ise dostunun bu duygularından habersiz Serkan’la çok güzel bir arkadaşlık içerisindeydi. Bilmiyordu kendisini bu kadar mutlu edebilen kişi en sevdiği arkadaşına ne acılar yaşatıyordu devamlı. Nereden bilecekti ki? Hem arkadaşlığı çok güzel hem de dersleri çok güzeldi. Serkan’la eğlenceye kapılıp derslerini aksatma gibi bir hataya düşmüyordu hiç. Bu durum karşısında oda çok takdir ediyordu kendisini. Serkan’la arkadaş olmadan önce hep düşünürdü bunu.”Acaba arkadaş olsak derslerimi olumsuz yönde etkiler mi ki?” diye. Ama görüyordu ki bu konuda çok başarılıydı. İki tarafı da dengeli bir şekilde idare edebiliyordu.
İkinci dönemin başlamasına iki gün kalmıştı. Fulya, Şule ve Merve dershaneden çıkmışlar, evlerine gidiyorlardı. Merve’yi Serkan aradı ve buluşmak istedi. Fulya ve Şule’ye sorduktan sonra Merve dostlarının yanından ayrıldı. Havaların ısınmasını fırsat bilen Fulya ve Şule de evlerine yürüyerek gitmeye karar verdiler. Buna pişman olacaktı Şule ama yapacak bir şey yoktu. Arda’yı görmesi gerekiyormuş demek ki. Fulya ve Şule evlerine giderken, Arda’nın gittiği dershanenin önünden geçmek zorunda kalmışlardı. Ve olacak o ya Arda da tam onlar geçerken dershaneden çıkmış durağa gidiyordu. Oda görmüştü Şule ve Fulya’yı. Yanlarından geçip giderken Şule bayılıp düşecekmiş gibi hissetti.
Şule : İstemezsin ya görmeyi kesin çıkar karşına.
Fulya : Hep böyle olur zaten.
Şule : Fulya elimde olmadan heyecanlanıyorum ben hala ya.
Fulya : Bu çok normal.Sen onu hala seviyorsun.
Şule : İstemiyorum ben onu sevmeyi.Nasıl unutacağım of Allah’ım.
Fulya : Allah hayırlısı neyse onu verir inşallah dostum.Sen sıkmamaya çalış canını yinede.
Şule : Bu çok zor.İster istemez takıyorum kafama.Üzülüyorum.
Fulya : Biliyorum.Anlıyorum seni ama yapabileceğin, bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok.Tek çaren dua edip hayırlısını istemen.
Şule : Haklısın.Neyse daha fazla konuşmayalım bu konuda.Kapatalım.
Fulya : Sen nasıl istersen.Eğer konuşmak, içini dökmek istersen ben her zaman dinlerim seni.
Şule : Sağ ol dostum benim.İyiki varsın.
Fulya : Sende öyle, sende iyiki varsın.