Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    SEVDALAR ALDI BENİ - Cemre ÜSTÜN

    avatar
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 61
    Kayıt tarihi : 20/03/09

    SEVDALAR ALDI BENİ  - Cemre ÜSTÜN Empty SEVDALAR ALDI BENİ - Cemre ÜSTÜN

    Mesaj  Admin Ptsi Ara. 27, 2010 6:55 pm

    17 yaşında bir genç kızdı… Sevgi dolu, içi kıpır kıpır, geleceğe dair çok büyük hayalleri olan bir genç kız. Evet, öyleydi ama kendisini neler bekliyordu acaba? Gerçekleştirebilecek miydi hayallerini, her şey onun istediği gibi gidecek miydi? Bu soruların cevabını o bile bilmiyordu.
    Akşam olmuş, bütün aile sofrada yemek yiyordu. Sessizlik hakimdi evin içinde. Sadece kaşık, çatalların sesi vardı. Ahmet Bey:
    —Zeliha kızım!
    — ‘’Buyur Baba’’demişti ürkerek Zeliha.
    —Kızım, muhtar dedi ki’’ Aşağı köyde Celal diye temiz, doğru, dürüst bir delikanlı var sizin kıza talip olduğunu söyledi’’dedi. Ben de gelsinler bir oturup konuşalım kısmet dedim.
    Ne diyordu babası evlenmek mi? Hem de hiç tanımadığı birisiyle. Ama o öyle istemiyordu ki. Sevmek, aşık olmak onu seven ve onun sevdiği birisiyle evlenmek istiyordu. Ne diyecekti ki babasına ‘’Hayır’’ diyemezdi. Elbette ‘’Evet’’demek de hiç mi hiç gelmiyordu içinden. Sadece başını salladı Zeliha. Annesine baktı o da susuyordu. Annesinin suskunluğuyla daha çok korkuyordu. Ya istemekle kalmayıp verirse babası o zaman ne olacaktı? Ne yapardı? Geç olmuştu yatmak için odasına girdi. Sessizce yatağına uzandı. Düşünüyordu…
    Sabah olmuştu annesinin ‘’ Kızım Zeliha hadi kalk çok işimiz var, daha hazırlık yapacağız’’ sözleriyle uyandı. Uyanmıştı ama gördüklerinin kötü bir kâbus olmasını istiyordu. Günler çok çabuk ilerliyordu. İşte o gün gelmişti. Güneş batmak üzereydi babası Ahmet Bey tarladan dönmüştü. Bir iki saate kadar görücülerde gelirdi. Ama o buna hazır değildi, hazır olmayacak gibiydi de… Cesaretini toplasa ‘’ baba ben istemiyorum’’ dese ne olurdu kim bilir? Ama diyemiyordu diyemezi ki. Kendisini ‘’belki babam uygun görmez de bu iş olmaz’’ diyerek avutmaya çalışıyordu. Vakit sanki ona inat o kadar hızlı ilerliyordu ki evin kapı zili çaldı. Birden irkildi. Annesi kapıyı açtı, Zeliha ise hem korkarak hem de utangaç bir edayla ‘’HOŞGELDİNİZ! ‘’ dedi misafirlere. Demişti ama onların değil hoş gelmesini gelmesini bile istemiyordu aslında.
    Muhabbet çok güzel ilerliyordu büyükler arasında. Zeliha elinde tepsiyle kahveleri getirdi. Kahveler afiyetle içildi, fincanlar götürüldü. Evet, şimdi o an gelmişti. Zeliha mutfaktan içeriyi dinliyordu. İçerden ses geldi...
    --‘’Allah’ın emri peygamberin kavliyle kızınız Zeliha’yı oğlumuz Celal’e istiyoruz’’ dedi Celal’in büyük amcası.
    --‘’Hayırlısı efendi Allah’ın izniyle olur inşallah’’ dedi Zeliha’nın babası Ahmet Bey.

    Ne demekti bu cümle? Verdim mi demekti? Bu kadar acele mi, hemen mi? Biraz düşünelim demesi gerekmez miydi? Kızımıza soralım da dememişti. Hem sorsa bir şey değişmezdi ki zaten hiçbir şey söyleyemezdi. Sadece susup, boynunu bükerdi. Misafirler gidiyorlardı Ahmet Bey ‘’ yine gelin’’ diyerek yolculadı onları. Evet, yine geldiler hep geldiler. Zeliha’ya da her geldiklerinde neler neler getirmiyorlardı ki… Ama onun hiçbirinde gözü yoktu. Madem bu evlilik olacaktı istediği gibi bir hayatının olmasını arzu ediyordu. Belki de hayırlısı böyledir diye düşünmesi gerekiyordu. Kim bilir Celal ona istediği hayatı verebilirdi belki. Düğününe bir hafta vardı. Arkadaşları geliyor, hazırlıklar yapılıyor, evden misafir hiç eksik olmuyordu. Bu güzel bir şeydi onu mutlu gününe hazırlıyorlardı. Mutlu olacaktı Zeliha… İnanmak istiyordu buna, inandırmak istiyordu kendisini.
    Gün geldi. Bugün onların düğün günüydü. Biraz endişeliydi, heyecanlı ama mutlu olduğunu hissediyordu. Çünkü Celal’i sevmeye başlamıştı. Hem sevmesi gerekiyordu onunla hayatı paylaşacaktı. Celal de kötü davranmıyordu ki ona zaten gayet iyi anlaşıyorlardı. Gelinliğini giymişti, saçları yapılmıştı. Görenler çok beğeniyor ‘’ Maşallah.. Allah mutlu etsin’’ diyordu. Evet, mutlu olacaktı inanıyordu Zeliha buna.
    Günler hızla ilerliyordu. Zeliha hamileydi, çocukları olacaktı. Bu güzel bir haberdi, korktuğu başına gelmişti, mutlulukları gün geçtikçe azalıyordu, mutlu değillerdi artık. Celal çok değişmişti. Kaba, bencil, kötü huylu ve çok sinirliydi, sadece ama sadece kendini düşünüyordu. Zeliha’yı eşi gibi değil de hizmetçi gibi görüyordu. Sürekli koşturuyordu Zeliha. ‘’ Aman Celal kızmasın gerisi önemli değil’’ diyordu. İçinde birazda olsa hissettiği bu acı duygu oturmuştu hayatının tam ortasına. Bu saatten sonra yapabileceği bir şey yoktu baba evine de dönemezdi ki. Hem çocukları olacaktı belki o zaman biraz değişir, yumuşardı, iyi davranırdı Zeliha’ya.
    Böyle düşüne düşüne geçmişti aylar. Nur topu gibi bir erkek evladı olmuştu. Adını Yiğit koymuştu. Yiğit’e baktıkça sanki her şeyi unutuyordu. Yiğit annesini tekrar hayata bağlamıştı. Evet, Yiğit doğmuştu ama Celal hiç değişmemişti. Hatta gün geçtikçe daha çok sinirleniyor, sürekli bağırıyor, kızıyordu.
    Zeliha çok hastaydı, yataktan kalkamıyordu. Yiğit’e bile bakmakta güçlük çekiyordu. Ama anne sevgisi işte ölüm döşeğinde de olsa yavrusunu ihmal etmezdi. Celal ise Zeliha’nın o halini hiç düşünmeden ona yataktan kalkıp kahvaltı hazırlamasını emrediyordu. Zeliha gücünü toplayıp da kalkamıyordu yatağından. Celal büyük bir hışımla Zeliha’yı olduğu gibi yataktan kaldırdı. Zeliha yere düşmüştü. Celal ise onun haline bakmadan sürüklüye sürüklüye mutfağa götürdü. Zeliha acı ile kıvranıyordu. Yardım edebilecek kimsesi yoktu yanında, çaresizdi. Ağlamaktan yüzü gözü şişmişti, yerde sürüklenmekten her yanı morarmıştı. Nasıl öyle olmasın hiç acımadan vurdukça vurmuştu. İnsafsızca hiç acımadan…
    Zeliha, Celal işe gittikten sonra eşyalarını toplayıp babasının evine gidecekti. Gidecekti çünkü tahammülü kalmamıştı artık yaşadıklarına Zeliha bunları hak etmiyordu., böyle olmamalıydı. Yiğit’ i de alıp düştü baba evinin yoluna. Kapının ziline bastı, annesi açtı kapıyı Zeliha’nın halini gören annesi başladı ağlamaya .’’ Kızım, güzel gözlüm ne oldu sana’’ diye feryat ediyordu. Torununu kucağına alıp içeri girdiler. Annesine olup biten her şeyi anlattı. Celal’in çekilmez tavırları, yanlış davranışları, sevgisizliği… Her şeyi anlattı. Anlatmalıydı da çünkü annesiydi karşısındaki. Kızı anlattıkça annesi daha çok kahroluyordu Ahmet Bey ile ikisinin payı da büyüktü kızlarının yaşadıklarında. Zamanında acele edip verdikleri karar kızlarının hayatını mahvetmişti.
    Celal, işten eve dönmüştü. Seslendi Zeliha’ya ‘’ Ben geldim şişşt nerdesin’’ diye. Baktı tek tek odalara kendisinden başka kimse yoktu evde Zeliha gitmişti. Çok sinirlendi Celal. Hemen evden çıkıp Zeliha’yı getirmeye gitti. Gideceği yerde belliydi baba evinden başka sığınacak kapısı yoktu. Zile bastı. Bu kez kapıyı Ahmet Bey açmıştı.
    —Zeliha’yı çağırın gideceğiz.
    Ahmet Bey:
    Hemen git buradan Zeliha seninle gelmeyecek. Yarından da tezi yok boşanma davası açacağız dedi ve kapıyı Celal’in yüzüne kapattı.

    Zeliha düşünceliydi onca eziyeti çekmesine rağmen ’’bir umut olabilir mi?’’ diye düşünüyordu. Evine dönmelimiydi acaba? Celal ‘e son bir şans verebilirim diye düşünüyordu. Hem Yiğit babasız mı büyüyecekti? Bunu çocuğuna yapmaya hakkı var mıydı? Annesiyle konuştu ve gitmek istediğini söyledi. Anne ve babası kızlarını göndermeye razı değillerdi. Zeliha gitmekte kararlı ve ısrarcıydı bu gece burada kalıp sabah eve döneceğim dedi. Annesi ve babası kızlarının ısrarına karşı ‘’ sen bilirsin kızım, sonuçta o sesin kocan’’ diyebildiler. Evet, Celal Zeliha’nın iyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta hep yanında olacak olan kocasıydı. Ama ne kadar doğru ki cümle!..
    Sabah oldu Zeliha evine dönmek için vedalaştı anne ve babasıyla. Eve geldi, vurdu kapıya, Celal güler yüzle‘’ hoş geldin karıcığım’’ diyerek kapıyı açtı. Zeliha şaşkındı bu evden son çıkışında çok kötüydü her şey ama şimdi Celal onu nasıl karşılamıştı! Düşünüyordu Zeliha, belki de pişman olmuştu Celal yaptıklarından,
    Anlamıştı karısının değerini… Zeliha eve girdi Celal bir an olsun ayrılmıyordu yanından, sanırım bu defa mutlu olacağız düzeldi diyordu. Üç ay geçmişti tam üç ay. MUTLULUĞU ancak bu kadar sürmüştü. Celal yine eski haline dönmüştü. Değiştiğini sanmıştı ama Celal yine aynı Celal olmuştu. Artık ip inceldiği yerden kopacaktı Zeliha bu sefer bitirmekte çok kararlıydı. Celal’in yanından gidecekti ama bu sefer gideceği yer baba ocağı değildi. Ne yapacaktı peki?

    Zeliha okumaya karar verdi. Okuyup hayatını değiştirecekti. Zamanında çok istemişti okumayı ama okutmamıştı babası, bıraktığı yerden devam edecekti. Geç kalmışta değildi yapacaktı bunu başaracaktı. Celal’in yaptıklarını da sineye çekiyor hiçbir şey demiyordu. Celal evdeyken evle ilgileniyor işe gidince de ders çalışıyordu. Bu böyle devam etti. Gidip gizliden gizliye sınava kayıtta olmuştu. Zaman gelmişti Zeliha kendisini çok iyi geliştirmişti ve sınava hazırdı. Bu hafta sonu sınava girecekti, çok heyecanlıydı. Kendi kendisine sorular soruyordu: Ne olacaktı? Onca emek verdi ziyan olmazdı herhalde?

    Sınav günü geldi. Yüreği bir kuşun kanat çırpışı gibi çarpıyordu. Korkuyordu. Celal işe gittikten sonra sınava girmek için yola çıkmıştı. Tüm dertlerinden kurtulmak umuduna yelken açmak için. Rabbine dua dua yalvarıyordu. Sınav yerine geldiği zaman içindeki korku yerini daha çok düşüncelere bırakmıştı. NE OLACAK? Sınavı kazanırsa ne olacaktı. Ve tüm adayların yavaş yavaş sınıflara alındığı an gelmişti. Elleri titreyerek içeri girdi. Duaları cevap bulmuştu. Zeliha rakiplerini birer birer eliyordu. Sınav bittiğinde mutluydu. Yepyeni bir hayat bekliyordu onu. Yiğitle birlikte çok güzel bir başlangıç yapacaktı. Günler hızla geçtikçe Zeliha’nın heyecanı artıyordu. Büyük gün gelmişti, sınav sonuçları açıklanacaktı. Zeliha Celal’i işe gönderdikten sonra ürkek yüreğiyle ağır ağır bilgisayarın tuşlarına dokundu. Korkuyordu çok korkuyordu. ZELİHA ŞEN… Artık bir üniversiteli olmuştu. İşte Zeliha’nın hayata korkusuzca atacağı ilk adımı buydu. Zeliha kararlıydı okuyacaktı. Kayıt günü için hazırlandı, evden kaçacaktı. Ama yüreğini evde bırakıp. Yiğit’i yanında götüremezdi. Babası Yiğit’e bakabilirdi. Çünkü okuyup oğlunu geri alacaktı. OKUYUCAKTI.

    Zeliha Yiğit’e sarıldı. Sıcaklığını Yiğit’e bırakıp gidecekti. Bu sarılma belki de ‘’Beni affet, sana yapacaklarım için, seni yalnız bırakacağım için affet’’ demekti. SARILDI! Kopamamacasına sarıldı. Ve evden ayrıldı. Hayatının en hüzünlü yolculuğu başlamıştı. Durdu bir an beyni sanki hiçbir şey hissetmiyordu. Bir yandan oğlundan, biricik evladından ayrılmanın acısı bir yandan da sonunda oğluna kavuşacağı düşüncesi… Gidiyordu Zeliha, uzaklaşıyordu memleketinden. Yüreğini eline almış gidiyordu. Aklında tek şey vardı artık ‘’ oğluna kavuşmak’’. Ağlaya ağlaya gitti.

    Zeliha gözlerini yumdu geçmişine. Gelmişti işte umudunun yeşereceği kurtuluş toprağına. İşte hayatını kurtaracak okulun önündeydi. Herkes birbiriyle tanışıyordu. O da tanıştı. Zeliha üniversitenin misafirhanesinde kalıyordu. Artık oğlunu özlemek dışında hiçbir derdi yoktu. Derslerine çalışıyordu. Hayat onun için ders demekti. Günler geçiyor Zeliha’nın hırsı artıyordu. Derslerine daha çok çalışıyordu. Madem bir yola çıkmıştı sonuna kadar devam edecekti, oğlu için çalışıyordu.

    Gözyaşlarını içine akıta akıta tükenmişti. Bu yürek nelere katlanmamıştı ki katlanıyordu. Yıllar geçiyordu… Zeliha öğretmenlerinin gözde öğrencisi olmuştu. İlk yıl başarıyla bitmişti. Hasret canına tak etmişti Zeliha’nın. Oğlunu görmeye gidecekti. Yola çıktı… Ama bu sefer mutluydu. Bu yollar bu defa mutluluk kokuyordu. Zaman daha hızlı akmalıydı. Gelmişti… Oğluna kavuşacaktı. Köyüne geldi, tüm gözler Zeliha’nın üzerindeydi. Rahatsız edici bakışlar onu süzüyordu. Evinin önündeydi. Uzun uzun baktı evine… Celal’in iş saatiydi. Kapının ziline bastı, içeriden gelen bayan sesiyle irkildi. Kapı açıldı kadına oğlunu sordu acımasız kadın oğlunu göstermiyordu annesine. Yiğit koşarak geldi annesine sarılacaktı Zeliha oğluna kollarını açtı. Onu kollarına aldı, kokusunu içine çekti. Kadın ayırmak istedi Yiğit’i kollarından ama alamadı. Öylesine sıkı sarılmıştı ki oğluna engel olamadı buna. Kadın içeri girip Celal’e telefon açtı, olanları anlattı. Celal çok geçmeden gelmişti. Gördüğü tabloyla daha çok sinirlenmişti. Yiğit’i bir hışımla Zeliha’nın kollarından çekip aldı. Zeliha ile Celal uzun yıllar sonra karşı karşıya kalmıştı. İkisi de yılların da biriktirdiği nefretle birbirlerine bakıyorlardı. Derin bir sessizlik olmuştu. Öfkelerini birbirlerine susarak anlatıyorlardı. Zeliha’nın dudaklarından ‘’OĞLUM’’ kelimesi dökülmüştü. Fakat Celal daha başka bir şey söylemesine izin vermeden onu kovdu. Zeliha gözyaşları içerisinde uzaklaştı oradan. Talihsiz Zeliha gidecek başka bir yeri olmadığı için annesinin yanına gitti. Ağlıyordu Zeliha kapıya vurdu annesi açtı kapıyı annesi kızını gördüğü için mutlu olmuştu ama bu mutluluk kızının gözlerine bakınca yarıda kalmıştı. Zeliha annesini görünce ağlayışlarına birde hıçkırıkları eklendi. Çok özlemişti oğlunu ama Celal özlemini birazcık olsa gidermesine müsaade etmemişti. Annesi kızının o halini görünce dayanamadı o da başladı ağlamaya. Annesi kızını içeri aldı Zeliha ayakta durmakta zorlanıyordu. Anne kız ağlamaya devam ettiler. İnci taneleri birbiri ardına dökülmeye devam ediyordu. Ağladıkça sakinleştiğini hissediyordu Zeliha. Celal’in onu konuşturmayarak bastırdığı duygularını, hislerini ağlayarak haykırıyordu sanki. Çok zordu bir annenin evladından bu kadar ayrı kalması, ona doya doya sarılıp öpüp koklayamaması. Zeliha ağlamaktan yorgun düşmüş uyuya kalmıştı koltukta. Dayanamadı Zeliha’nın annesi kızını böyle görmeye daha fazla dayandı Celal’in kapısına. Haykırıyordu ‘’Nasıl babasın sen? Hiç mi vicdanın yok?’’ diye. Kapıyı yumrukluyordu, ama içeriden hiç karşılık gelmiyordu. Babası Yiğit’i sıkıca tutmuştu kaçıp kapıyı açmasın diye. Ne yazık ki bağırmasıyla kalmıştı Zeliha’nın annesi… Eve döndüğünde uyanmıştı Zeliha. Nereye gittiğini sordu annesine yalan söyleyerek geçiştirdi annesi soruyu. Ertesi gün olmuştu Zeliha gitmeden son bir kez daha şansını denemek istiyordu. Annesiyle vedalaştı ve gitti tekrar yavrusunu görmek için bastı zile. Ağlayarak ‘’Bir kerecik ne olur dedi bir kerecik… Kapıdan göreyim oda yeter diyordu. Celal kapıyı açtı ve “Git yoksa olacaklardan sorumlu değilim” dedi. Yalvarıyordu Zeliha Celal’e ama Celal izin vermiyordu oğlunu görmesine vermeyecekti de. Kapıyı yüzüne kapattı Zeliha’nın. Kapıya dayanarak o ağlamaktan güçsüz kalmış sesiyle “Bir kerecik lütfen!” dedi.
    Dönüyordu Zeliha yaşadıkları onu daha da çok hırslandırmıştı. Gidiyordu şimdi oğlu için gitmek zorundaydı. Bir daha ki dönüşünde oğlunun yanında olacağını hayal ederek çıkmıştı yola ve döndü okuluna. Az bir zaman kalmıştı mezuniyetine günler ilerledikçe heyecanı kat kat artıyordu Zeliha’nın. Her şey oğlu içindi mezuniyetine tam bir hafta kalmıştı.
    Evet, mezuniyet günü gelmiş, artık okulu bitmişti. İçi oğluna vuslat anı için çarpıyordu. Çok özlemişti onu. Hayatına hiç kimse girmemişti, tek erkek çocuğu oldu onun için, fazlasını da istemiyordu ki zaten. Aslında o çok bir şey istememişti ki sadece mutlu olmak, mutlu etmek, mutluluğu yaşamak ve yaşatmaktı tüm dileği…

    Ve mezuniyet akşamı… Çok güzel olmuştu adeta büyülüyordu kendine bakanları Çünkü onun gözlerinde hayat vardı. Yaşayamadığı ama içinde hala onun için ölmemiş bir hayat arzusu vardı. Bu arzuydu onu yaşatan bu arzuydu sımsıkı onu hayata bağlayan. Yılmadan, pes etmeden, dimdik durmuştu Zeliha. Artık ödülünü alacaktı. Evet, okulunu bölüm birinciliğiyle bitirmişti. Bunu hak etmişti. O akşam Zeliha’nın yakın bir arkadaşının hocasıyla tanıştı. Daha doğrusu arkadaşının hocası istemişti Zeliha ile tanışmayı. Çünkü Zeliha da kendisi için bir başlangıç olacağını düşünüyordu. Zeliha’nın o hayat dolu ışıldayan gözleri ona umut meşalesi olmuştu. Arkadaşı:
    —Zeliha, bu benim okuldan hocam HALİT.
    —Hocam bu da ZELİHA benim arkadaşım diyerek tanıştırdı ikisini. O anda ikisininde de heyecanlı bir duygu olmuştu. O günden sonra Halit her gün her saat Zeliha’yı arıyor, onu çok sevdiğini, her anını onunla yaşamak istediğini, onu düşünmeden bir an bile geçiremeyeceğini anlatıyordu. Zeliha’nın duyguları da böyleydi aslında. Ona hiç böyle şeyler söylememişti kocası Celal, duydukları hoşuna gidiyordu. Halit de evliydi ama eşini sevmiyordu. Çünkü
    ona hayatı zehir etmişti. Eşi mutluluk pastasını birlikte yemelerine müsaade etmemişti. Halit eşiyle birlikte mutlu bir hayat geçirmek istiyordu ama mutlu bir evlilik yaşayamamışlardı. Sabah uykusundan tebessümle uyandıran, ona ‘’hadi hayatım kahvaltı hazır’’diye ona masayı hazırlayan bir eşi olsun istemişti. İyi günde de kötü günde de her zaman onu seven onun yanında olan bir eş, mutluluklara beraber gülüp üzüntülere beraber ağlayacağı bir eş… Eşiyle bunların hiçbirini yaşayamamıştı. Ama Zeliha’yla bunların hepsini yaşayabileceğine inanıyordu. Çok mutluydu Halit duygularını anlatacak kelime bulmakta zorlanıyordu. Zeliha Halit’in gün görmemiş mutluluğunun adı olmuştu. Zeliha’nın da o kadar çok hoşuna gidiyordu ki Halit’in ifadeleri ikisi de aradığı aşkı bulmuştu.

    Halit Zeliha’nın sesini duymadan bir an bile duramıyordu. Zeliha’ya ulaşamayınca hemen öğrencisini arıyor ve endişeyle ‘’nerede olduğunu? Nasıl olduğunu?’’ soruyordu. Zeliha ona aşkın ne olduğunu, aşkın var olduğunu göstermişti. Aşkı Zeliha’nın o güzel gözlerinde buldu. Zeliha ise düşünceliydi biraz, doğru mu yapıyordu acaba? Daha çok kısa bir sürede tanıdığı birisi için hissettiği bu duygular doğru muydu? Halit, Celal’in verdiği sıkıntıyı korkuyu alıp götürecek miydi? Güvenmeli miydi ona, elinden tutup kaldırır mıydı tekrardan? Yaşayamadığı hayatın güzelliklerini sunar mıydı önüne?

    Halit sözler veriyordu Zeliha’ya ‘’evleneceğiz, çok mutlu olacağız’’ diyordu. Mutlu olmak aslında Zeliha için hayal gibiydi. Halit, gerçekleştirebilirdi belki bu hayatı… ‘’ çok seviyorum seni sevgimi herkes bilsin’’ diyordu. İnanmak istiyordu Halit’e çünkü çok ihtiyacı vardı buna. O hep yalnızdı şimdiye kadar. EVLİYKEN BİLE… Halit onun tek dayanak noktası olmuştu. Evlenip Yiğit’i de almasına destek olacağını söylüyordu Halit. Bunu söylemesi daha çok bağlıyordu Zeliha’yı Halit’e.

    Günler böyle geçip gidiyordu. Ama bir gerçek vardı ki Halit daha resmen eşinden ayrılmamıştı ve 3 çocuğu vardı. Üstelik Zeliha da daha boşanmamıştı Celal’den ve onunda bir çocuğu vardı. Ayrılacaklardı eşlerinden ama ya çocuklar onlar ne olacaktı?
    Halit, Zeliha’yı ailesiyle tanıştırmak istiyordu. Birlikte Halit’in evine gittiler. Zeliha heyecanlıydı. Ne diyecekti oraya gidince acaba? Zeliha’yı yadırgarlar mıydı? Sonuçta Zeliha da daha eşinden ayrılmamış ve çocuğu olan bir kadındı. Bu düşüncelerle Halit’in ailesinin evine geldiler. Kapı zilini çaldıkların da kapıyı Halit’in annesi açmıştı. Zeliha ürkek bir sesle “merhaba” dedi. Halit’in annesinin yüzü asıktı. Kız kardeşi ise yanlarına bile gelmemişti. Babası da Zeliha’yı istemediği için konuşmuyordu Halit ile. Babası oğlunun eşine geri dönüp çocuklarının yanında olmasını istiyordu. Halit bu durum karşısında Zeliha’ya karşı mahcup olmuştu. Ailesi Zeliha’yı sanki Halit ile eşinin arasını bozmuş olan kötü bir kadın olarak görüyorlardı. Halit, Zeliha’ya ne diyeceğini bilemiyordu. Zeliha ise durumu anlamıştı ama Halit’in üzülmemesi için hiçbir şey söylemiyordu. Biraz durduktan sonra ayrıldılar evden. Halit, Zeliha’ya üzülmemesini her şeyi yola koyağını söylüyordu.

    Hayat yaşadıkları tatsız olaylara rağmen güzeldi yinede. Kuş misalin mutluluktan uçuyorlardı. İkisinin de dünyaları aydınlanmıştı sanki. Bu kadar sene birlikte olmadan nasıl geçebilmişti? Güneş gibi doğmuşlardı birbirlerinin üzerlerine. Hayat onların yüzüne de gülmüştü onlara da tattırmıştı mutluluğu. Zeliha kendini hiç olmadığı kadar mutlu hissediyor bu mutluluk bozulur mu diye çok korkuyordu. Ya bu bir rüya ise ve bu rüyadan bir gün uyanırsa ne olacaktı o zaman? Zeliha, hayata karşı dimdik ayakta duran kadın yıkılırdı. Halit’in sevgisine inanıyordu ama KORKUYORDU işte… Çok uzun süre bulamadığı aşkı, sevgiyi Halit de bulmuştu. Kaybetmeyi hiç ama hiç istemiyordu.

    Günler sevgiyle mutlulukla ilerliyordu, aradan birkaç ay geçmişti. Halit o gün boyunca hiç aramamıştı Zeliha’yı. Gün bitmek üzereydi hiç böyle yapmazı Halit. Sabahtan arardı hemen sesini duymayınca kalkmazdı yatağından, Allah korusun başına bir şey mi gelmişti! Bu düşünceler içinde aradı Halit’i ama cevap alamadı tekrar aradı bu sefer açtı Halit telefonu. Zeliha:
    —Nasılsın, bu gün hiç aramayınca merak ettim, bir şeyin yok dimi?
    —İlla her gün aramam mı gerekiyor diyerek tersledi Zeliha’yı

    Zeliha ne olduğunu anlayamamıştı. Bu Halit miydi? Zeliha’ya mı bağırıyordu? Şaşırıp kalmış, ne diyeceğini bilememişti. Bir derdi var herhalde diye düşünmüştü. Hazırlanıp hemen Halit’in yanına gitti. Halit Zeliha’yı görünce tedirgin bir sesle ‘’ Neden geldin buraya ?’’ diye sordu. Anlamıyordu Zeliha bu Halit olamazdı.
    Zeliha:
    —‘’Neyin var iyi misin sen? Neden böyle davranıyorsun?’’ diye sordu Halit’e
    Halit:
    —Yok bir şey diyerek tersledi Zeliha

    Zeliha’nın sorularını geçiştirmeye çalışıyordu. Zeliha düşüncelere dalmıştı. Neler diyordu böyle Halit? Hani hem mutluluğu paylaşacak hem de acılarına ortak olacaklardı? Halit şimdi ne yapıyordu? Mutlu olacağız diye söz vermişti, sözünden dönmüş müydü Halit? Sözünde vefasız mı davranıyordu? Vefa olmadan aşk olur muydu?

    Halit’in babası oğlunun Zeliha’yı bırakıp eşine geri dönmesini istiyordu. Eğer böyle olmazsa Halit’i evlatlıktan sileceğini söylüyordu. Başta diretmeye çalışmıştı ama babası KESİNLİKLE istemediğini söylüyordu. Halit babasını çok seviyordu, babasının şimdiye kadar hiçbir sözünü ikiletmemişti. Babası onun için çok ama çok değerliydi. Haklıydı belki babası… Babası sonuçta ama ya Zeliha! Zeliha’nın duyguları ne olacaktı şimdi? Nerde verdiği sözler? Böyle mi yapmalıydı? Sevgisi aşkı bu kadar çabuk bitecek kadar basit miydi? Hani nerdeydi çaba, gayret, mücadele etmek. Zeliha, Halit’i o kadar çok seviyordu ki onun için bu kadar zaman biricik yavrusundan bile ayrı kalmıştı. Zeliha onun için neler yaparken Halit mücadele etmekten korkmuştu.

    Halit. Zeliha’ya onu çok sevdiğini ama bu işin olmayacağından bahsediyordu. Daha iki gün önce mutlulukları için sözler veren Halit şimdi olmayacağını söylüyordu! Nasıl sevgiydi ki bu? Halit’in sevgisi de mi yalandı? Zeliha onun için bir anlık heves miydi? Bu kadar mıymış sevgisi? Yazık değil miydi Zeliha’ya, Zeliha’nın hislerine, en önemlisi tertemiz, masum aşkına?

    Ne yapacaktı şimdi Zeliha? Halit de terk etmişti onu. Sevmemeliydi, bağlanmamalıydı… DELİCESİNE seviyordu. Hak ediyor muydu bunları? Ağlamak yoktu, haykırmak yoktu. Ne acılar yaşamıştı. Ama hiçbiri bu kadar ağır olmamıştı. Celal’in yaptıklarının bin katı gibiydi. Celal vuruyordu, dövüyordu ama Halit kadar yakmamıştı canını. Halit, Zeliha’yı kalbinden yaralamıştı. Tam da gidecekti buralardan, okulu bitmişti, neden çıkmıştı ki karşısına?


    Bu kalp bir kere daha yaralanmıştı. Bu yara için için kanıyordu. Zeliha yüreğini kilitleyecekti artık. Kapacaktı kapılarını. Yürek yorulmuştu, yürek acı çekmişti. Bundan gayrı gözyaşlarının aktığı yerdi orası.

    Madem bırakacaktı neden sevmişti sanki neden sevdirmişti kendini? Yüreğindeki yarayı kapatmaya çalışırken bir kere deha deşilmiş, bir kere daha kanatılmıştı. Şimdi elinde kalan bir avuç hayal kırıklığı, bir tutam gözyaşıydı. Ne kadar da kırılmıştı. Dünyanın bütün derdi onun omuzlarına çökmüştü sanki. Taşıyamıyor, altında eziliyordu bu yükün.


    Halit’i çok sevmesine rağmen bir o kadar da ondan nefret ediyordu. Aslında nefrette sayılamazdı. Ondan intikam almak istiyordu. Onu mahvetmek acının ne demek olduğunu göstermek istiyordu. Evet seviyordu ama seven insan bunları yapar mıydı hiç? Yapmak isterdi belki ama yapamazdı. Yüreğindeki sevgi buna izin vermiyordu…

    Gidiyordu buralardan Zeliha… Zaten gidecekti de ama Halit çıkmıştı karşısına. Yani geciken bir yolcuğu vardı. Şimdi hiçbir şey engelleyemeyecekti gitmesini. Aslında bu kez gerçekten gitmek istemiyordu. Halit’i bırakıp gitmek ona çok dokunuyordu. Gidecekti ama yüreği Halit’le kalacaktı. Ne çare ki Halit’in bu durumdan haberi bile yoktu. Olsa da bir şey yapmazdı. Belki de yapamıyordu… BU KADAR ÇOK SEVEN BİR İNSAN NASIL BÖYLE OLMUŞTU? Nasıl görmezlikten gelirdi Zeliha’yı?

    Zeliha annesinin evine gelmişti yine. Sınava hazırlanıyordu ataması için. Bu sınavı kazanıp artık oğlunu yanına alacaktı. Oğluna olan hasreti bitecekti.









































    BİR SENE SONRA!..



































    Küçük bir köyde öğretmenliğe başlamıştı Zeliha. Bir tanecik yavrusuna kavuşmuştu. Bitmişti hasreti. Artık onu oğluyla mutlu bir hayat bekliyordu. Yiğit bırakmayacaktı annesini Zeliha’yı bırakmayan tek erkek Yiğit olacaktı. Yiğit de annesine kavuşma arzusuyla yaşamıştı babasının yanında. Sevmiyordu ki babasını. Nasıl sevsin ki annesine onca acıyı yaşatan adamı? Zeliha da her şeyi arkasında bırakmıştı. Artık onun oğlu YİĞİT’İ vardı. Gerisi yoktu.

    Zeliha her şeye rağmen sevmeyi, sevilmeyi bırakmamıştı. Celal’i de Halit’i de ALLAH’A HAVALE ETMİŞTİ. Mutluluk Zeliha ile Yiğit’i bekliyordu.



    --SON--

      Forum Saati Ptsi Mayıs 20, 2024 12:14 am