Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    UMUDA KARŞI UMUTSUZLUK- Niyazi AKSOY

    avatar
    1001110064


    Mesaj Sayısı : 1
    Kayıt tarihi : 30/11/10

    UMUDA KARŞI UMUTSUZLUK- Niyazi AKSOY Empty UMUDA KARŞI UMUTSUZLUK- Niyazi AKSOY

    Mesaj  1001110064 Cuma Ara. 17, 2010 4:05 pm

    UMUDA KARŞI UMUTSUZLUK
    Mehmet, Anadolu’nun mütevazı bir ilinde dedesinden kalma gecekonduda barınan üç çocuklu bir ailenin çocuğuydu. Babası Hasan Bey, bir sene öncesine kadar kömür ocağında çalışan bir işçiydi. Elinden geçirdiği bir kaza sonucu emekli konumuna geçmişti. Annesi Ayşe Hanım ise, gelir düzeyi iyi olan bir aileden geldiği için babasının sağladığı koşulunu beğenmeyen bir ev hanımıydı. Bir ablası ve bir abisi ile Mehmet, ailenin onlara sağladığı yaşam şartlarında hayatlarını devam ettirmekte ve geleceğe bu şartların öngördüğü kadarıyla umutla bakabilmekteydiler. Ablası Hatice ve abisi Ahmet gerek geçim sıkıntısının yarattığı olumsuzluklardan gerekse yeteneklerinin sınırlılığından öğrenimlerini ilkokul düzeyinde bırakmak zorunda kaldılar. Anneleri kendi ailesinin ona uyguladıklarından da kaynaklanan sebeplerle okulu zorunluluk olarak görmüyordu ve çocuklarının okumaması büyük bir eksiklik değildi onun için. Hasan Bey’in düşünceleri pekte önemli sayılmıyordu ailede. O yüzden bu olaylar karşısında hep sessiz kalmak zorunda kalıyordu aslında. Aile içerisinde bir otorite yoktu. Çünkü dağılma noktasındaydı ailenin temel taşları.
    Mehmet, bütün bu olumsuzlara rağmen ilkokulu düşe kalka bitirmiş, ortaokula başlama arifesindeydi. Onu okula bağlayan belki de ailesinin içinde bulunduğu sıkıntılar ve ablasının kendisinin de okumamaktan pişman olaraktan ona destek çıkmasıydı. Babası annesinin onların bir an önce iş hayatına atılması gerektiği düşünceleri altında ezilse de o da Mehmet’in okumasından yanaydı. Hatice kendisinin bulduğu bir gıda şirketinde iki senedir çalışmaktaydı. Asgari ücret karşılığı çalışan Hatice, aldığı paranın büyük bölümünü ev için kullanıyordu. Diğer kısmıyla ise Mehmet’in okul masraflarına destek olmakta ve kendi geleceği için birikim yapmaktaydı azda olsa. Ahmet gününün büyük bir bölümünü arkadaşlarıyla kahvede geçiriyordu. Bulduğu birkaç işte işverenlerle arasını iyi tutamadığı için kısa sürede işten çıkarılıyordu. Hayattan bir beklentisi kalmamıştı. Aile kavramı onun için kaybolmuştu zaten. Onun için günü geçirmesi en anlamlı durumdu. Ayşe Hanım, hayattan memnun olmadığı için sorumluluklarının bilincinde değildi, ailenin bir bölümünün verdiği yaşam mücadelesinde pasif kalmayı tercih ediyordu. Hasan Bey, elinden sakat olmasının zorluklarına rağmen elinden geldiği kadarıyla sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyordu.
    Mehmet bu aile tablosunda bir yaz tatili geçirmiş ertesi gün altıncı sınıf olarak ortaokula başlayacaktı. O akşam ablasıyla beraber iki gün önce aldıkları okul kıyafetini ütülemesi için annesine götürdü.

    ­ —— Anne kıyafetimi ütüler misin?
    ——Ablana söyle o ütülesin.
    —— Sabah işe gidecek erken yattı ablam.
    —— Püf! Ver tamam başımın belası.


    Bu fütursuz konuşmadan sonra Mehmet, kıyafetini gönülsüz olarak verdi. Annesinin isteksiz tavırları onu belli etmese burktu. Annesi odada ütü yaparken yüksek sesle sitem ediyordu. Mehmet’in annesinden duyduklarına karşı üzülmemesi olanaksızdı. Annesinin bu tavırları onun okulu gereksiz görmesindendi. Mehmet o yaşında buna tam olarak anlam veremese de ablası ve babasının desteği onu güçlü tutuyordu. Mehmet okul kıyafetinin ütülenmesi sırasında salonda dedesinden kalmış eski televizyonlarında kanal değiştirmekte ve ilgisini çeken bir program aramaktaydı. Az sonra kapı çaldı. Gelen abisiydi. Mehmet kapıyı açtı.

    —— Abi hoş geldin. (Hoş bir tebessümle)
    —— Hoş bulduk.(Umursamaz bir tavırla)

    Kapı önünde kısa karşılamadan sonra beraber içeriye girdiler. Abisiyle birlikte Mehmet televizyonun bulunduğu odaya doğru geçti. Mehmet kumandayı aldı ve kanal değiştirmeye devam ediyordu. O sırada abisi seslendi.

    —— Mehmet kumandayı ver.
    —— Buyur abi.

    Mehmet, abisinin hoşnutsuz iletişimine karşılık çok masum bir cevap vermişti. Mehmet, abisine kumandayı uzattıktan sonra babasının sobayı yakmaya çalışması eğilimine yardım etmek istedi. Babasının yanına gitti.

    —— Baba yardım edebilecek bir şey var mı?
    —— Sağ ol oğlum.

    Mehmet, babasının gerek görmediği yardımına aldırmadan dışarıdaki eski eşyaların bulunduğu kulübeden az miktardaki kömür parçalarını poşete koyarak babasına götürdü.

    —— Buyur babacım.
    —— Çok sağ ol oğlum. (Koltukta uzanmış büyük oğluna imalı şekilde bakarak)

    Hasan Bey’i, Mehmet’in bu olumlu davranışları mutlu ediyordu. Büyük oğlunun duyarsız tavırları içler acısıydı. Babasıyla sobayı yakan Mehmet, gerekli temizlenmeyi yaptıktan sonra abisinin bulunduğu odaya geldiler. Babası gelir-gider durumunu hesaplamaya koyuldu bir köşede. Mehmet ise, abisinin izlediği programa bakmaktaydı. Abisi:”Karnım aç” diye mutfakta bulunan annesine bağırarak dikkat çekmeye çalıştı. Ayşe Hanım, bir süre sonra abisinin önüne yiyecek bir şeyler getirdi ve “Zıkkım ye.” diye Ahmet’in nezaketsiz seslenmesine karşı aynı değerde bir cevap vermişti. Ahmet’in dün hoşnut olmadığı yemeği tekrar önünde gördüğünde aslında annesinden gelecek cevabı bilmesine karşın yine söylenmeye ısrar etti.

    —— Yine mi aynı yemek…
    —— Daha iyisini getir de yapalım, serseri.

    Mehmet bu diyaloglara alışmıştı. Şaşırmıyordu ve sessiz kalmayı tercih ediyordu. Psikolojik olarak etkilenmemesi mümkün değildi zaten. Gerçekleşmesini istediği en önemli şey ailenin bu huzursuzluğunun ortadan kalkmasıydı. Bunun en önemli aracı şimdilik para gibi gözüküyordu. Okuma sürecinin nerede noktalanacağı belirsizdi. Zaten ailesi bu durumdayken de ileriye yönelik olumlu bakamıyordu Mehmet. Okul kütüphanesinden yazın okumak için ödünç olarak aldığı kitabını okumak için ablasının uyuduğu odasına geçti. Kendisini soyutlamak istiyordu ama onlar ailesinin birer parçasıydı ne olursa olsun. Ama abisinin ve annesinin ailenin durumunu kabullenmeyip gereksiz konuşmalarda bulunması ve isyankar tavırları Mehmet’in zoruna gitmiyor da değildi. Babası ve ablasının çabaları onu dengede tutuyor gibiydi. Bir süre kitabını okudu ve başının ağrıdığını hissetmişti. Sabah okulu için erken kalkmasının da gereğiyle yatmayı tercih etti. Yarın arkadaşlarıyla uzun bir süreden sonra beraber olacaktı. Sabah olduğunda ablasıyla evden çıkış saatleri aynıydı Mehmet’in. Anlamsız bir karmaşık rüyadan irkilerek uyandı. Biraz erken uyanmıştı. Ablasını rahatsız etmeden odadan dışarıya çıktı ve bahçede biraz gezindi. Evlerine yakın bir çeşmede yüzüne su çarptıktan sonra ablasını uyandırmak için eve geri döndü. Odaya girdi ve ablasını uyanmasını sağlayacak şekilde silkeledi.

    —— Abla saat 7.30.
    —— Tamam, canım.

    Ablasını uyandıran Mehmet, okul kıyafetini giydikten sonra açlığını bastırmak için mutfağa yöneldi. Sabah kahvaltı yapmak onlar için lüks bir giderdi. Olması gereken üç öğün onlarda olabildiğince az olmak zorundaydı. Annesi ve abisi öğlene kadar uyuyorlardı zaten. Ablası iş yerinde arkadaşlarıyla kahvaltı yapıyordu. Babası sabah erkenden çıkıp öğlene kadar kömür vagonlarından düşen kömür parçalarını ve etrafta dağınık odun parçalarını toplamak için merkeze gidiyordu. Mehmet, birkaç zeytinle ve bir ekmek parçasıyla açlığını bastırdı. Ablasının seslenmesini duydu ve ablasının bulunduğu yere yöneldi. Beraber evden çıktılar. Az sonra veresiye olarak alışveriş yaptıkları bakkalın önünden ayrılacaklardı. Okul yürüyerek yirmi dakikalık bir mesafedeydi. Hızlı adımlarla okul yolunu tuttu. Heyecanlıydı. Yaz tatili boyunca görüşmediği arkadaşlarıyla ve kafasında canlandırdığı okulunu görecekti. Arkadaşlarıyla zaman geçirmek evdeki huzursuz ortamdan daha iyiydi ve düşünceleri bir süre olsa da rahatlıyordu. Kestirmeden giden Mehmet, yolu üzerindeki çayı da geçtikten sonra okulunun bulunduğu araziye girdi. Bir süre sonra okulu ufukta gözüktü. Kapıdaki güvenlik görevlisine selam verdi ve sınıf arkadaşlarının bulunduğu sıraya geçti. Arka sıradaki arkadaşlarıyla hasret giderirken okul müdürünün sesiyle konuşmaları bölündü. Müdür klasik açılış konuşmasını yaptıktan sonra içeri girdiler. Sınıfa çıktılarında Mehmet, diğer arkadaşlarıyla da görüştükten sonra sırasına oturdu. Bir anlık bütün sıkıntılarını unutmuştu sanki. Bir süre sonra hocası geldi. Dersi ilk günün gereği olarak tatilde yapılanların üzerinde konuşarak geçirmeyi planlıyordu Mehmet’in en sevdiği matematik hocası olan Filiz Hoca. Arkadaşlarının tatilde yaptıklarını dinleyen Mehmet, kendi tatilini çok sıradan olduğu farkına vardı. Utanma gereği duyduğu için yalan söyleyen birkaç arkadaşı gibi yapmayı tercih etmezdi Mehmet asla. Doğru söylemeyi küçük yaşında prensip yapmıştı adeta. Tatilde mahalle arkadaşlarıyla oyun oynayarak ve kitap okuyarak geçirdiği anlattı Mehmet Filiz hocasına. Gününü sıra arkadaşı Burçin ve diğer arkadaşlarıyla geçiren Mehmet iyi gözüküyordu. Yoğun olmayan ders trafiği bitmişti ve eve dönüş zamanı geldi. Çoğu arkadaşlarıyla ters istikamete gittiği için okulun kapısını önünden ayrıldılar. Mehmet sıra arkadaşı Burçin’i evine giden yolunun yarısında onun evine kadar eşlik ettikten sonra geri kalan yolu koşarak dündü. Çünkü bütün gün ağır bir yükle uğraşan elinden rahatsız babasına yardım edecekti. Evde bütün sorumluluk babasında ve ablasındaydı. Abisine bu yüzden kızmıyor değildi Mehmet. Abisinin yaptıklarını anlamlandıramıyordu. Sorumluluklarını kaybetmiş ve sıradan basit ve kolay bir hayatı tercih ediyordu abisi. Annesi zaten hayatından memnun olmadığı için bütün gününü komşularda dedikodu yaparak geçiriyor ve ailenin önemli ferdi olarak sorumluklarını isteksiz ve yarım yamalak yerine getirmeyi tercih ediyordu. Mehmet bir yandan abisi bir yandan da ablasının desteğiyle okulunu devam ettirmek için uğraşıyor ve ablası ve babasına düşen bütün yükü kendi sorumlulukları bir yana hafifletmek için küçükte olsa yardım etmek için çaba harcıyordu. On dakika koştuktan sonra eve varan Mehmet’in gözleri babasını aradı. Elinde bulunan bütün dersleri için kullandığı tek defterini odasına bıraktı ve arka bahçelerinde odun kırmaya çalışan babasının yanına gitti.

    —— Kolay gelsin Baba.
    —— Sağ ol olum hoş geldin.
    —— Hoş bulduk babacım.

    Mehmet kollarını sıvadı ve babasına kırılacak odunları taşımaya başladı. Kırılan odunları eski kulübeye taşıyordu. Bir süre sonra babası yoruldu.

    —— Tamam, oğlum yeter bugünlük.
    —— Tamam, babacım. Keserle kütüğü ben yerine götürürüm.

    Babası eve doğru yöneldi. Mehmet keser ve kütüğü yerine bıraktıktan sonra bahçede biraz oyalanmayı tercih etti. Bahçelerindeki elma ağacının altında bir süre bekledi. Karşı bahçede oynayan çocuklara bakıyordu. Oturduğu yerde arkadaşlık ilişkileri değişikti biraz. Herhangi bir oyun aracına sahip değilsen oyunların dışında kalıyordun. Mehmet’e saçma geliyordu ama elinden bir şey de gelmiyordu. Hareketsizlikten ve boş gezinmekten sıkılan Mehmet eve girmeyi tercih etti. Babası televizyonun karşısında dinleniyordu. Annesi komşulardaydı herhalde. Mehmet kendini yine kitabını okumaya verdi. Yaklaşık iki saat kitap okudu. Bu sırada annesi yemek hazırlamış ve yemeğini yedikten sonra yatmayı tercih etti. Günlerinin sıradan ve monoton geçtiğinden sıkılıyordu ve çaresizdi. Tek çıkış kaynağı okuldu. Okulda olmasa hayata tutunduğu en sağlam dalı da olmayacaktı. Yatakta hemen uykuya dalamayan Mehmet, bazı geceler olduğu gibi hayallere daldı. Onun hayalleri iki önemli neden üzerineydi. Ablası ve babasının ayakta tutmaya çalıştığı ailenin yaşam standartlarını yükselterek onları mutlu ve rahat ettirmekti. Belki de bu sayede annesinin olumsuz davranışlarının da kaybolacağına inanıyordu. Öncelik verdiği birinci hayali bu gerekçe üzerineydi. Ailesinin hayatını düzene sokmak ve onları yaşama sıkı bir şekilde bağlamak. İkinci hayali ise birinci hayalini gerçekleştirmek için bir araçtı. Okulunu imkanlar ne olursa olsun bitirerek, iyi bir gelirli işe sahip olmaktı. Hayallerini tazeleyen Mehmet az sonra uyudu. Sabah erken kalktığında onu bir sürpriz bekliyordu. Ablası Mehmet’ten erken kalkmış, onlar için lüks sayılan bir ihtiyacı neredeyse mükemmel bir şekilde yerine getirmişti. Kahvaltı… Mehmet okul saatinden seksen dakika erken kalktı. Alışkanlık haline getirdiği evlerine yakın çeşmeden yüzünü yıkadıktan sonra kalkınca yatağında olmadığını fark etmediği ablasını uyandırmak için odasına geri geldi. Ablası mutfakta çay demekle uğraşıyordu. Ablasının mutfakta olduğunu fark etti ve mutfağa yöneldi. Mutfağa girdiğinde ablasının onu düşünerek hazırladığı mütevazı bir kahvaltı sofrasıyla karşılaştığında yüzünde bir tebessüm belirdi.

    —— Günaydın ablacım
    —— Günaydın canım otur hadi.

    Mehmet ablasına yardım etmeyi düşündü ama her şey hazırdı zaten. Ablasıyla beraber alışık olmadıkları güzel bir sabah kahvaltısı yaptılar. Hatice babasını yakalayamamıştı. Çok erken saatte çıkıyordu fedakâr Hasan Bey yakacak bir şeyler bulmak için. Annesi ve abisi uyuyorlardı her zamanki gibi. Mehmet bütün derslerde kullandığı defterini aldı ve ablasıyla evden çıktılar. Bakkal Ziya abinin dükkânının önünden ayrılacaklardı.

    —— Hayırlı işler ablacım.
    —— Sağ ol canım. Sana da iyi dersler.

    Mehmet bir süre yürüdükten sonra sıra arkadaşı Burçin’i evden çıkarken gördü ve yanına gitmek için adımlarını büyüttü. Az sonra yakaladı.

    —— Günaydın Burçin. (Yüzünde bir tebessümle)
    —— Günaydın Mehmet. Nasılsın?
    —— İyiyim sağ ol. Sen nasılsın?
    ——Bende iyiyim. Teşekkür ederim.

    Selamlaşan iki genç okul yolunu tuttu. Mehmet konuşurken heyecanlandığını hissetmişti. Anlam veremedi bu heyecanına. Burçin çok samimi, içten ve güler yüzlü bir kızdı. Belki de böle bir tabloya alışık olmayan Mehmet, nasıl davranacağı konusunda heyecanlıydı. Burçin, Mehmet’i değer verebileceği bir arkadaş olarak görüyordu. Mehmet de kendisine verilen değerden ve yaklaşımdan mutlu gözüküyordu. Bir süre sonra okuldaydılar. Sınıflarına çıktılar ve sıralarına oturdular. Ders zili çaldı. Keyifli bir matematik dersi geçirmişlerdi. Sıradaki dersin beden eğitimi olduğu aklına gelen Mehmet’in keyfi kaçtı. Gerginliğinin sebebi ders için gerekli olan malzemelerini temin edememişti. Ablası iki hafta sonra maaşını alacağını söylerken, babasının aldığı emekli maaşı zaten aybaşında giderlere dağılıyordu. Mehmet dersinde katı olan beden öğretmenine mazeret olarak ne söyleyeceğini düşündü o an. Teneffüste beden eğitimi dersine girmeden önce Mehmet hocasına derse katılamayacağını söylemek için öğretmenler odasına gitti. Etrafına bakındı. Hocası yoktu. Tam o sırada ders zili çaldı ve Mehmet arkadaşlarının yanına geri dönmeyi uygun buldu. Arkadaşları derse hazır halde bahçede hocanın istediği şekilde sırada duruyorlardı. Mehmet az uzaktaki duvara yaslanarak hocasının gelmesini bekledi. Yalan söylemeyecekti. Çünkü onun kişiliği doğru söylemekten yanaydı her zaman. Öğretmeni az önce çıkageldi. Mehmet hocasının yanına yaklaştı.

    —— Öğretmenim benim kıyafetim yok. En kısa zamanda alınacak.
    —— Çocuğum o zaman derse niye geldin sen.

    Mehmet, hocasının durumları hakkında da az çok bilgi sahibi olmasına karşın böyle cevap vermesine şaşırmıştı ve mimiklerine hâkim olamadı. Hocasının, bu özel durumuna biraz daha sağduyulu yanaşacağına inandırmıştı kendini aslında. Hocası kendisinden üç tur okul bahçesini koşup sonra sınıfa çıkmasını istediğinde donuk bir ifadeyle arkadaşlarının önünden koşmaya başladı. Öfkesini bastırmak için çabaladı, başardı da. Kafasında arkadaşlarının önünde aşağılandığını dair bir düşünce gelir gibi oldu ama kendisinin elinden gelen bir şey yoktu. Ve bu durum tamamen hocanın duyarsızlığı tabiri yerindeyse küstahlığıydı. Mehmet koştuktan sonra sınıfa çıktı. Hocanın bu davranışına anlam veremiyordu hala. Bir süre sonra kafasında sildi bu olumsuz durumu. Kendini çok iyi kontrol edebilmekte ve aklına hükmedebilmekteydi o. Pencere kenarında oturan Mehmet, karşıda apartmanın önünde top oynayan çocukları izlerken tam o sırada arkadaşı Burçin çıkageldi. Mehmet’in durumunu merak etmişti herhalde. Mehmet’in yanına oturdu. Mehmet’in kendisini fark ettiğini anladı ama bozmadı ve onun baktığı yere bakarak bir süre oyun oynayan çocukları izlediler. Burçin sessizliğini bozdu.

    —— İyi misin Mehmet.
    —— İyiyim Burçin sen derse dön istersen hocayı biliyorsun.
    —— İyisin değil mi?
    —— İyiyim hadi sen derse dön.

    Burçin Mehmet’in iyi olduğunu söylemlerine ikna olmasa da onu yalnız bırakmayı tercih etti ve voleybol oynayan arkadaşlarının yanına geri döndü. Mehmet, okumakta olduğu kitabını sıranın altından aldı. Okumaya başladı. Kafasını dağıtacaktı belki de. Hikâyelerden hoşlanıyordu. Anlatılan olaylardan bir şeyler öğrendiğinin, kazandığının bilincindeydi. Yaşına nazaran daha çabuk olgunlaşıyor ve hayatını anlamlandırmaya çalışıyordu. Bu belki de hayat şarlarının ve yaşadığı olumsuzlukların ürünüydü ama güçlü kalmasını biliyordu her şeye rağmen. Kalan dört ders saatini durağan şekilde geçiren Mehmet, Zilin çalmasıyla birlikte evin yolunu tuttu. Birkaç arkadaşıyla yola devam ettikten sonra evlerinin aşağısında bulunan terkedilmiş harabe evin önünden arkadaşlarıyla ayrıldı ve hızlı adımlarla yokuşu çıkmaya başladı. Kapının önünde cebinden çıkardığı yedek anahtarla kapıyı açtı ve içeri girdi. Elinde bulunan defter ve kitabını odasına bıraktı. Abisinden televizyonun önünden geçtiği için azar işitti. Bu tür küçük durumlardan bile payını alan Mehmet, abisine özür dilemekten geri kalmamıştı. Annesi mutfakta yemek hazırlıyordu. Annesinin yanına gitti.

    —— Anne yardım edebileceğim bir şey var mı?
    —— Gerek yok. (Somurtmuş bir ifadeyle)
    —— Tamam, anne kolay gelsin.

    Mehmet, yardımını reddettiği annesinin yanından odasına kitap okumaya giderken zilin çalmasıyla abisinin bakmayacağını bildiği için kapıya yöneldi. Kapıyı açtı ve babasını elinde odun parçalarıyla gördü. Hemen birazını elinden aldı. Sobanın kenarına bıraktı. Babasıyla sobayı yakmaya çalışan Mehmet, çekingen bir tavırla beden eğitimi hocasının ders için gerekli kıyafet ve aidatı istediğini söyledi. Hocasının bugün tatsızlık çıkardığından bahsetti biraz. Babasının elinden gelen bir şey yoktu. Mehmet’te biliyordu bunu aslında ama başka çaresi yoktu. Aldığı emekli maaşını temel ihtiyaçlarına kullanıyordu Hasan Bey. Böyle bir ufak bir ihtiyacı karşılayamadığı için utandı oğlundan bir an için. Giyecek ihtiyaçlarını küçük gelen ve yakınlarından aldıkları giyeceklerden karşılıyorlardı zaten. Hocasının bu anlayışsız tavrı yüzünden birkaç dakika zor durumda kaldı babası Mehmet’in. 14 yaşında Mehmet’e yansıtılmasının sakıncalı ve sorun yaratıcı olacağı aile içi sıkıntılardan artık o farkındaydı ister istemez ve akranlarına göre olgun durumdaydı. Mehmet babasına bulunduğu isteğin kendileri için yaşadıkları bu sıkıntılı dönemde bir yük olduğunun farkındaydı. Elinden şu an için gelebilecek bir şey olmadığını düşünüyordu. Ablasının gelmesini beklemeye koyuldu. Ablasına da söyleyecekti durumu. Belki de onun elinden gelebilecek bir şey vardı. Mehmet’in ablasının iş yerinde tanıştığı erkek arkadaşından haberi yoktu. Hatice çok iyi tanımadığı Nazım’la evlenmeyi düşündüğü için bir süredir para biriktiriyordu. Ablası ne olursa olsun dokunmadığı paraya belki de okuması çok istediği biricik kardeşinin ihtiyacı için harcayacaktı. Fazla bir miktar değildi zaten de. Hatice’yi çok iyi tanımadığı bu adamla evlenme kararı almasında annesinin payı büyüktü. Annesine söylemişti sadece özel durumunu. Annesinin “Kendi bari kurtar bu yaşamdan” söylemine sıcak bakmaya başlamıştı. Yıpranmıştı ve bıkmıştı ailesine bakmaktan belki de.
    Ablası eve gelmişti. Annesinin yanına gitti. Sadece annesiyle paylaştığı evlenme düşüncesini şimdilik onunla konuşuyordu. Salonda oturan Mehmet, ablasının yanına gitti ve hocasıyla yaşadığı tatsızlığı anlattı. Ablasının annesiyle göz göze geldiğinde annesini olumsuz mimiğine karşılık Mehmet’in isteğini kestirip atması Mehmet’i incitmişti aslında. Mehmet ablasını bu kadar ilgisiz görmemişti kendisine karşı. Annesinin etkisiydi belki de ama kendisini düşünmesinin de payı vardı. Mehmet kendisine yardımcı olabilecek iki insana durumu paylaşmıştı. Babası samimiydi ve yardım edemeyeceği belliydi ama ablası kendisinin ihtiyacını birinci plana koymuştu ve Mehmet’e yardım etmeyi o an düşünmek istemedi. Mehmet odasına gitti ve yatağına uzanıp bir çözüm yolu düşündü. Arkadaşının ona söylediklerini hatırladı. Arkadaşı hafta sonlarında pazarda su satıyordu. Mehmet’e babasını ve ablasının izin vermeyeceğini düşünmesi o sırada arkadaşının yaptığı bu işe sıcak bakmamıştı aslında. Yarın Cumartesiydi. Mehmet arkadaşını yaptığı işi öğrenebilmek için arkadaşıyla birlikte pazara gitmeye karar verdi. Uykusu yoktu ama sabah erken kalkması gerektiği için sağ sola döne döne uyuya kaldı. İlk kez para kazanacaktı. Kendi ihtiyaçlarını karşılamak istiyordu. Sabah erken kalktı. Eski buzdolaplarında bulunun su dolu şişeyi aldı ve arkadaşını evine gitmek için yola koyuldu. Boş bir şişeyi de daha sonra gelip alması gerekirse diye su doldurdu ve buzdolabına koydu. Arkadaşını Rasim’i evinden çağırdı. Rasim apar topar hazırlandı. Beraber yola koyuldular. Pazarda akşama kadar beraber dörder şişe su satmışlardı. Mehmet ihtiyacını karşılayacak paranın bir kısmını toparlamıştı. Para kazanmak ona anlam veremediği bir haz vermişti. Eve yorgun bir şekilde geri döndü. Bugün yaptığı işten utanılacak bir şey olmamasına karşın kimseye bir şey söyleme gereksinimi duymadı. Kazandığı parayı yastığının altına koydu ve yorgun olduğu için hemen yatmak istedi. Sabah erken kalktı. İş arkadaşı Rasim’le beraber dolaşacaklardı bugün. Açlığını bastıracak bir şeyler yedi ve evden çıktı. Rasim’le okul bahçesinde buluştular. Rasim’in tanıdığı arkadaşlarıyla bir müddet top oynadıktan sonra eve dönmeye karar verdiler yolda Rasim’e şaka yapan Mehmet, ondan gülerek kaçıyordu. Rasim’de hemen arkasından koşuyordu gülerek. Mehmet arkasına bakarak koşarken önündeki taşı görmedi ve taşa takıldı kontrolsüz düşen Mehmet’in ayağı ters döndü. Ayağı kırılmıştı. Rasim’in güler yüzü olayı anlamaya çalışırken değişti. Eve yakın oldukları için Mehmet’lerin evine doğru koştu. Babasını bahçede gören Rasim telaş içinde Mehmet’in düştüğünü ve ayağının kötü durumda olduğunu dili döndüğünce anlattı. Babası Mehmet’in bulunduğu noktaya koşarak gitti. Bakkal Ziya Bey’in arabasının olduğu aklına geldi Mehmet’in ayağının kırıldığını görünce. Mehmet Çok acı hissediyordu. Ağlıyordu. Hastaneye gittiklerinde Mehmet’in ayağının kırılan yerine müdahale etmeleri için babasını Mehmet’in yanından çıkardılar. Hasan Bey Dışarı çıktı ve Mehmet’in acı çeken bağrışını duyduğunda içi cız etmişti. Mehmet her şeyiydi. Onun kılına zarar gelmesini istemezdi her baba gibi. Bir saat’lik bir müdahaleden sonra Mehmet’in ayağı alçılı halde hastanede yatıyordu. Hastane işlemleriyle uğraşan acı çeken Hasan Bey, hiçbir aksilik olmadan işlemleri halletmişti. Sağlık güvenceleri vardı memur olduğu için. Ailenin diğer üyeleri haberi Rasim’den duymuştu. Hatice apar topar hazırlanıp kardeşinin durumunu öğrenmek için hastaneye koştu. Annesi ve abisi evde kalmıştı. Babasıyla birlikte Hatice bir süre Mehmet’in yanında yaklaşık bir saat beklediler. Doktor, Mehmet’in bir gün misafirimiz olacağını söylemesi Mehmet’in canını sıkmıştı.

    —— Bir şeyim yok benim eve gitmek istiyorum.
    —— Ayağınla ilgili sorun yok şimdilik ama kafanı sert vurmuşsun düştüğünde kontrol altında beklemelisin.
    —— Ablacım yarın erkenden gelir alırız biz seni.

    Mehmet’in istemeye istemeye razı olmuştu bir günlük kalmaya. Hatice ve Hasan Bey ziyaret saatinin bitmesi üzerine beraber eve döndüler. Mehmet yalnız sıkıcı bir gece geçireceğini biliyordu. Bir an önce uyumak istiyordu ve erkenden bu rahatsız edici ortamdan evine dönmeyi arzuluyordu. Ama hayatının en kötü haberini alacaktı yarın olduğunda.
    Sıkıntılı bir gün geçiren Mehmet’in ailesi bu gece her gece olduğu gibi aynı şekilde yanan soba eşliğinde uyuyorlardı. Sobanın borusundan sızan zehirli gaz sabaha kadar evdeki masum hayatların sonu oldu. Mehmet sabah erken kalktı. Ablasının veya babasının gelmesini bekliyordu. Öğlen olmuştu. Gelen hiçbir kimse yoktu. Mehmet’in henüz aklına olumsuz bir düşünce gelmemişti. Bundan sonra hiçbir şey iyi olmayacak gibi görünüyordu Mehmet için. Ailenin akrabalarından da Mehmet’e bakacak biri yoktu zaten. Mehmet’e ailesinin zehirlendiğini bile haber veren en iyi arkadaşlarında biri Rasim olacaktı. Rasim hastaneye bir hışımla geldi böyle bir nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Doktor Haldun Bey’le görüştü. Doktor Haldun Bey kişiliği sağlam ve duyarlı bir insandı. Mehmet’e ailesine haber verdiğini bugün de hastanede yatması gerektiğini söyleyerek onu bir müddet oyalayacağını düşündü. Ailesinin cenaze işleriyle ilgilendi. Baba tarafından kimse yoktu. Anne tarafından birkaç tanıdıkla görüştü. Annesinin ve babasının evlenmesine karşı olduklarını ve kızını artık tanımadıklarını söylemişlerdi. Mehmet Çaresiz ortalıkta kalmış görünüyordu. O daha 14 yaşında bir çocuktu her şeye rağmen. Mehmet’i bir yetiştirme yurduna vermekten başka alternatif kalmamış görünüyordu. Ama ilk önce Mehmet’e ailesini kaybettiğini söylemek vardı ilk planda. Haldun Bey Mehmet’i ayağı iyileşinceye kadar hastanede kalmasını sağladı. Mehmet ailesini soruyordu her geçen gün Haldun Bey’e. Anlamıştı artık bir aksilik olduğunu. Huysuzlanıyordu. Hastanede bir ay geçirmişti Mehmet. Alçısını çıkarmıştı Haldun Bey. Hiçbir sorun yoktu ayağıyla ilgili ama sorun Mehmet’in bundan sonra hayatını nasıl devam ettireceğiydi. Haldun Bey Mehmet’i odasına götürdü. Mehmet doğal olarak ailesinin neden gelmediğini merak ediyordu.

    —— Haldun abi neden kimse almaya gelmedi beni. Yaklaşık bir aydır buradayım. Beni merak etmişlerdir evden.
    —— Bak Mehmet. Artık benim seni götüreceğim yerde kalacaksın. Orada eğitim göreceksin.
    —— Niye?
    —— Sizin evde bir kaza olmuş sobadan sızan zehirli gaz yüzünden ailen zehirlenmiş. Biliyorum senin yaşındaki bir çocuğa nasıl söylemem gerektiğini çok düşündüm. Ben senin arkanda olacağım sen toparlanıncaya kadar. Şimdi sakin olmalısın.

    Mehmet, birkaç dakika dona kaldı Haldun Bey’in söylediklerine inanmak istemedi. Gözlerinden akan yaş içinde fırtınaların koptuğunun kanıtıydı. Haldun Bey’e bir süre baktı ve koşarak odayı terk etti. Peşinden koşan Haldun Bey elinden geleni yaptı ama acı çeken Mehmet’i durduramadı. Mehmet nereye koştuğunu bilmeden bir süre koştu. Ne yaptığını bilmiyordu. Onun yaşında ve durumundaki bir çocuk için çok zor bir durumdu bu. Akşama kadar evlerine ulaşmayı başardı. Rasim’i görmüştü. Evlerini içinde bir süre beraber gezindiler. Rasim anlayamıyordu Mehmet’in neler yaşadığını ama yanındaydı Mehmet’in. Sağlıklı düşünemeyen ve çaresiz olan Mehmet’i evlerine götürdü. Rasim’in annesi Mehmet’le bir süre konuştular. Mehmet’in kalabilecek yerinin olmadığını biliyorlardı aslında. Mehmet’e uyuması için Rasim’in yanında bir yatak yaptılar ve Mehmet biraz dinlenecekti. Rasim’in babası aksi bir insandı ve içki tükettiğinden ailesini zor durumda bırakıyordu. Mehmet’in kendilerinde kalmalarını olumlu karşılayacak bir insan değildi açıkçası. Mehmet birçok kez Rasim’den dinlemişti zaten babasının zor bir dönem geçirdiğini. Bu geceyi uyuması iyi gelecekti. Yarın ailesinin bulunduğu mezarlığa gitmeyi planlıyordu. Gururlu bir çocuktu. Rasim’in ve annesini zor durumda bırakmayacağı kafasının bir köşesindeydi. Sabah erkenden kimseye haber vermeden evden çıktı. İki saat mesafedeki mezarlığı sora sora buldu nihayet. Ailesinin mezarları başında akşama kadar bekledi karnı aç Mehmet. Kalacak yeri yoktu. Ailesinin mezarı başında bir gece geçirdi. Sabah olduğunda Mehmet ağacın dibinde karton parçalarının arasında uyandı. Ayağa kalktı. Karmaşık düşüncelere sahipti. Yaşaması için bir neden kalmadığı düşüncesi kafasında dolaşıyordu en çok. Yaşama bağlayan hiçbir neden kalmamıştı onu. Doğrumuydu bu? Mehmet karnını doyurması gerekiyordu çünkü başı dönemeye başladı kalktığından beri. Şehir merkezine kadar yürüdü.
    Haldun Bey’in söylediklerine o anki ruh haliyle aldırmayan Mehmet kendisi için en iyi çözüm yolunun olduğu farkına vardı. Duvar üzerine bırakılan yarım simitleri yiyerek açlığını bastıran Mehmet, acilen barınacak bir yer bulaması gerektiğini anlamıştı akşam olmadan. Haldun Bey’e ulaşması gerekiyordu ve bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Yoğun düşünceler içerisinde Haldun Bey’in bulunduğu hastaneyi aramak durumunda kaldı Mehmet. Dikkatsiz bir şekilde karşı kaldırıma geçmeye çalışırken dönemeci hızlı alan bir arabanın altında kaldı ansızın. Birkaç metre sürüklendi. Etrafına toplanan kalabalığı izledi bir süre ve gözlerini kapadı. Yaşamasıyla yaşamaması arasında ince bir çizgide mücadele veren Mehmet ağır kan kaybetmişti kazayı geçirdiği yerde. Hayatını kaybetti. Ailesiyle mutlu bir şekilde yaşamını devam ettirmek istedi sadece o. Her şeyi yapmayı göze almıştı bu hayali için. Ama hiçbir şey hayal ettiği gibi yürümemişti hayatta. İnsanlar gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmemesine rağmen hayalleriyle yaşama tutunur ve umudunu son ana kadar kaybetmezler.







      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 11:27 am