Gerçek düşüncenin varlığını sürdürmesi gerekirken, bazı engellemeler bu düşünceye köstek olmakla yetinmektedir. Amaçlar saptırılmış gerçek dışı kurumlar ve kurgular boy göstermektedir. Gereken geride olmuşta çıkıp gereksiz takıntılarla özdeşleştirilmiş, bu yapılırken başka düşünce oluşumunun eziyetle varoluşuna sebebiyet vermiştir. Kısıtlanmış zihinsel açıklamalar, yaptırımlar, bireysel sıkıntılar, farkındalıklar değişimle ortaya çıkmıştır. Her açıdan yanlış bir etkilenime yol açan bu karanlık yaptırımlar her bireyde gelişime kapalı zihinsel süreçleri ifade edemeyen, sosyal alanlarda asosyal bir yapı haline gelen karakterler oluşturmuştur. Her açıdan bakıldığında bu durum gelişime engel olmuş, toplumsal kalkındırmalarda iktidarsızlık yaratmıştır.
Engel teşkil eden bireysel açıklamalar, hukuki açıdan da büyük bir sorun olarak karşımıza çıkarılmıştır. Asıl önemli olan, zihinlerde tasarlanan düşünce değil, bu düşüncenin eyleme aktarılmış olmasıdır. İşte o zaman tehlike kaçınılmaz olacaktır. Eğer bu eylem etkin bir biçimde toplumsal zarara dönüşmeye başlarsa, hukuksal açıdan da gerekli tamamlamalar yapılmalıdır.
Yapılması gereken, hiçbir zaman fikir ifadesine engel olma, bunları ikna etmede yanlış hükümlere varma olmamalı. Bu bilinç her durumda etkin hale getirilmekten kurtarılmalı. Zayıf bir devletin oluşumunda var olan bu götürüler, negatif eğimli bir dünya görüşü, hayat anlayışını da beraberinde getirecektir.
Gereken her şeyden önce fikirleri yok etmek, devletin içini de bir açıda yok ederek azaltacaktır. Hiçbir fikir katliamın ta kendisi olarak gösterilemez. Ancak bu fikirlerden doğan akımlar ve uygulamalar, kaosa neden olmuştur. Burada devreye girecek olansa, devlet ve yargı sistemidir.
Bir bakıma, devletin olmak istediğine karşı gelmek ölümü getirmemeli, düşüncelerden dolayı sürgün edilmemelidir.
Alkış almam geren fikirlerde, fikirlerim daha açılımlarda bulunmadan karartılmamalıdır.
Neticede, denilmek istenen şu yargıdan kurtulunmalı :
‘Bir kuş kadar özgür olabilirsin ama, onun gibi uçamazsın…’
Engel teşkil eden bireysel açıklamalar, hukuki açıdan da büyük bir sorun olarak karşımıza çıkarılmıştır. Asıl önemli olan, zihinlerde tasarlanan düşünce değil, bu düşüncenin eyleme aktarılmış olmasıdır. İşte o zaman tehlike kaçınılmaz olacaktır. Eğer bu eylem etkin bir biçimde toplumsal zarara dönüşmeye başlarsa, hukuksal açıdan da gerekli tamamlamalar yapılmalıdır.
Yapılması gereken, hiçbir zaman fikir ifadesine engel olma, bunları ikna etmede yanlış hükümlere varma olmamalı. Bu bilinç her durumda etkin hale getirilmekten kurtarılmalı. Zayıf bir devletin oluşumunda var olan bu götürüler, negatif eğimli bir dünya görüşü, hayat anlayışını da beraberinde getirecektir.
Gereken her şeyden önce fikirleri yok etmek, devletin içini de bir açıda yok ederek azaltacaktır. Hiçbir fikir katliamın ta kendisi olarak gösterilemez. Ancak bu fikirlerden doğan akımlar ve uygulamalar, kaosa neden olmuştur. Burada devreye girecek olansa, devlet ve yargı sistemidir.
Bir bakıma, devletin olmak istediğine karşı gelmek ölümü getirmemeli, düşüncelerden dolayı sürgün edilmemelidir.
Alkış almam geren fikirlerde, fikirlerim daha açılımlarda bulunmadan karartılmamalıdır.
Neticede, denilmek istenen şu yargıdan kurtulunmalı :
‘Bir kuş kadar özgür olabilirsin ama, onun gibi uçamazsın…’