Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giresun Üniversitesi Türkçe Topluluğu

Türkiye'den erişim engeli nedeniyle yeni adresimiz: turkcetoplulugu.weebly.com

Nar Ağacı
Nazan Bekiroğlu
(%25 İndirimle)
Beyaz Türkler K.
Alev Alatlı
(%25 İndirimle)
turkcetoplulugu.weebly.com Topluluğumuzun yeni adresi
Kendini Açma
B. Çetinkaya

    NASIL GEÇTİ ZAMAN?(DEVAMI)

    avatar
    1001060039


    Mesaj Sayısı : 2
    Kayıt tarihi : 18/10/10

    NASIL GEÇTİ ZAMAN?(DEVAMI) Empty NASIL GEÇTİ ZAMAN?(DEVAMI)

    Mesaj  1001060039 Cuma Ara. 24, 2010 8:54 pm

    olacaktım. Arkadaşım okumuyordu. Çalıştığı yerden izin alması okulların kapanmasından bir hafta kadar sonra oldu. Normalde kimsenin evinde kalırken içim rahat etmezdi çünkü içimde insanların kurulmuş düzenini bozuyormuşum gibi bir his uyanıyordu. Ancak arkadaşımın çok ısrar etmesi onu geri çevirmeme izin vermedi. Bartının Ulus ilçesine bağlı bir köye gidecektik köydeki evlerinde sadece babaannesi kalıyordu. Bu nedenle fazla çekinmeme gerek yoktu. Yaklaşık dokuz saat süren İstanbul-Bartın yolculuğunun ardından terminalden Ulusa doğru kısa bir yolculuğa daha çıktık. Ben gidiceğimiz köyü bizim memleketteki köylerle kıyasladığım için,aklıma farklı bir yer canlandırmıştım ancak ulusa gittiğimizde asıl yolculuk şimdi başlıyor diyen arkadaşım, bana köylerinin bizim köylerden çok farklı olduğunu göstermiş oldu. Ulusta güçlükle bulduğumuz bir taksiye atlayarak yaklaşık bir saatlik bir tırmanış yaptık. Köy dağın tepesindeydi ve yollar dönemeçliydi. Dağı s harfi çizerek hızlı bir şekilde tırmanıyorduk. Tırmandıkça hava soğuyordu, haziran ayının sonunda gündüz vakti üşümeye başlıyorduk. Köye vardığımızda tam bir yayla havası bizi bekliyordu. Bu mevsimde Malatya da sıcaktan dışarı çıkılmazken burada serin ve güzel bir hava vardı. Taksi bizi kapının önüne götürdüğünde arkadaşımın yaşlı babaannesi bekliyordu. Bizi sıcak bir şekilde karşılayarak içeri aldı. Karnınız aç mı tok mu diye sormadan hemen sofrayı kurdu. Arkadaşımın teklifini kabul etmemdeki önemli etkenlerden biri de ailesinin ne kadar misafir perver olduğunu bilmemdi. Ve bunu daha ilk dakikalardan hissetmeye başladım. Yemeğimizi yedikten sonra kalacağımız odaya çıktık. Önümüzde iki haftalık bir süre vardı. Odada dinlendikten sonra dışarıda yürümeye karar verdik. Köyde yaklaşık onbeş hane vardı. Ufak ve şirin, dağın eteklerine kurulmuş bir köydü. Meydanında küçük bir camii,camiinin hemen yanında eski bir çeşme vardı. Arkadaşım küçüklüğünden bu yana köye gidip geldiği için herkes tarafından tanınıyordu. Köyde kimi gördüysek benle tanıştırdı ve bana gelen soru hep aynıydı “köyümüzü beğendinmi” benim verdiğim cevap da “evet efendim, beğenilmiycek gibi değil, çok şanslısınız.” Köydeki yürüyüşümüze devam ederken bizden başka gençlerin de olduğunu fark ettik ve arkadaşım hemen yanlarına götürdü beni. Okulun tatil dönemi olduğu için çoğu aile köyü ziyarete gelmişti ve o sene benim şansıma köy epey kalabalıktı. Canımız sıkılmayacak gibiydi. Sayıca fazla olmamız hemen aklıma futbolu getirdi. Köydeki diğer arkadaşlarında futboldan hoşlanması beni bayağı sevindirdi. Gezilecek yerleri bitirdikden sonra bu terletmeyen havada bir maç yapmak güzel olurdu. İlk gün üstümüzde yol yorgunluğu olduğu için tanışmayla sınırlı kaldı. İkinci günün sabahında tanıştığımız arkadaşlarıda alıp hep beraber geziye çıktık. Arkadaşım kahvaltıda bu gün çok yorulacaksın dediğinde sadece gülmüştüm. Bir saatten fazla durmadan yürümeye devam edince gülme sırası suratımdaki o acı ifadeyi gören arkadaşımdaydı. İki saat süren yürümenin ardından Bartın’dan Kastamonu’ya geçiş yaptık. Arkadaşım bana Kastamonu’ya geldik diyince inanmayıp dalga geçtim ancak ilerdeki bir camiinin tabelasında Kastamonu ..... Camii yazdığını görünce çok şaşırdım. Hemen bunun nasıl olduğunu sordum çünkü hayatımda ilk defa yürüyerek il değiştirmiştim. Arkadaşım bunun aslında çok da şaşırılacak bir durum olmadığını söyledi. Ulusa bağlı kaldığımız köy Kastamonu’ya neredeyse sınırmış ve ordan yürüyerek Kastamonu’ya geçmek şuanki insanların olmasa bile eskilerin sıkça yaptığı bir şeymiş. Buraya kadar boşuna gelmemiştik. Kastamonunun küçük bir köyündeydik. Beraber geldiğimiz arkadaşlardan birisinin geldiğimiz bu köyde akrabaları vardı. Onları ziyaret edip güzel bir yemek yedikten sonra eve döndük. O gece yatarken ayaklarımın ayrısı;daha önce hiç hissetmediğim bir ağrıydı ama işin garip yanı sabah kalktığımda ağrıdan eser yoktu. Karadeniz havasının mucizelerine inanmaya başladım. Ertesi gün bu kadar yorucu olmayacaktı. Köyün yakınlarında görülecek yerlere gidip oralarda fotoğraf çekecektik. Heryer yemyeşildi ve miss gibi kokuyordu. Aramızda fotoğraf çekmeye çok meraklı bir arkadaş vardı. Yağmurun hafif çiselemiş olması onun için bulunmaz bir fırsattı. Yağmur yağdıktan sonra dağlarda ömrümde ilk defa gördüğüm enteresan bir görüntü oluşuyordu. Ağaçların ortasından aralıklarla bacaya benzer buharlar yükseliyor sanki her ağaç bir evmişte sobasını yakıp bacasını tüttürüyormüş gibi bir görüntü oluşuyordu.Fotoğrafa meraklı bu arkadaş buranın yerlisi olduğu için ona ilginç gelmiyordu bu görüntüler. O daha çok yağmur damlalarının üzerine özenle koyulmuş gibi durduğu rengarenk dağ çiçeklerini çekmekle meşgul oluyordu. Günler dolu dolu geçiyordu. Arkadaşım av tüfeklerinden iyi anlıyordu. Benim daha önce tüfekle hiç atış yapmadığımı öğrenince hemen birkaç mermi alıp beni dağda atış yapmaya götürdü. Ben ilk defa atış yapacağım için heyecanlıydım ve daha tüfek nasıl tutulur onu bile bilmiyordum. Bana sakin olmamı ve söylediklerini yapmamı söyledi. Tüfeği omzuma sağlamca oturtup,karşıma doğru,hafif gökyüzüne eğimli bir atış yaptım. Hafif sarsıldım ama güzel bir duyguydu. O günde hayatımda bir ilki yaşamış oldum. Bartında kaldığım süre boyunca bir çok ilk yaşadım. Artık dönme vaktiydi. Arkadaşımın iş yerinden aldığı izin süresi dolmak üzereydi. Orada kaldığım süre boyunca emeği geçen herkese özellikle babaanneye çok teşekkür ederek ellerinden öptüm ve hazırlıklarımızı yapıp yola çıktık. İstanbula döndüğümüzde şehrin bunaltıcı havası yine bizi bekliyordu. Arkadaşıma bana bu güzel günleri yaşattığı için çok teşekkür ettim.
    Artık lise son sınıftaydım. Bir yandan dershane bir yandan okul, haftanın yedi günü doluydum. Sene sonunda öss vardı ama pek de umursamıyordum. Çünkü bu öss ye ilk girişim olacaktı ve bilinçli bir öğrenci sayılmazdım henüz.
    Normalde okul ve dershaneyi başarılı bir şekilde yürütmek zor bir iştir ancak ikisini birbirine bahane derek başarız olmak rahat ve kolaydır.bende öyle yaptım. Ne okuldaki derslere bakıyordum ne de dershanede ders dinliyordum. Sadece yoklamalarda “burda” diyip devamsızlık yapmıyordum. İşime geliyordu böylesi ne de olsa çalışmak ve çalışmamak arasında fark yoktu benim için.
    Lise son sınıfların genelinde rahat bir tavır vardı. Arkadaş ortamında öss den pek söz edilmezdi. Zaten öss den söz edilen arkadaş ortamında eğlence olmazdı. Amaçsız, sorgusuz, kaygısız bir şekilde devam ediyordu hayat. Gelecekte ne olacak ne zamana kadar bu rahatlık devam edecek vb sorular aklımın en kuytu köşelerinden bile geçmiyordu. Müdür yardımcısıyla aramız pek iyi değildi. O bana geç kaldığım için kızmaktan usanmıştı ama ben ona derse kabul kağıdı almak için gitmekten hiç bıkmadım.
    Okuldan döner dönmez öğle yemeğini yiyip bir kaç saat uyurdum. Akşam olunca arkadaşlarla kahvehaneye giderdik. Hafta içi hemen hemen her günüm böyle geçerdi. Okul, ev, kahvehane üçü arasında gider gelirdim. İstanbul gibi bir şehirde gezilecek o kadar yer varken zamanı neden böyle yerlerde öldürdüğümüz ne kadar mantıklıydı acaba. Genelde dört arkadaş zaman geçirirdik. İki arkadaşım çalışıyordu ,ben ve diğer arkadaşım liseye gidiyorduk. Liseye giden arkadaşımda son sınıftaydı ve sene sonunda o da öss ye girecekti. Ama sınava karşı tavrı benle aynıydı. Çalışan arkadaşların geç akşam işten dönmesi ve okuyan arkadaşımın ders konusunda benim gibi vurdumduymaz olması kahvehaneye gidişimizin açıklaması gibiydi.
    Hafta sonunun gelmesini hiç istemezdim. Çünkü dershaneye gitmem gerekiyordu. Hafta içi erken kalkmam yetmiyormuş gibi hafta sonu da aynı eziyeti çekmek beni deli ediyordu. Ayrıca her dershaneye gidişimde aklıma öss geliyor, ne kadar vurdumduymaz olsamda moralim bozuluyordu. Dershanede çalışmıyordum, dinlemiyordum ve denemelerden yüksek puan alan öğrencilerin mutlu olduğu gibi mutlu olamıyordum, nasıl moralim düzgün olabilirdi ki böyle bir ortamda. Dershane sınıfımda da beni tetikleyecek kimse yoktu. Bütün arkadaşlarım benim gibi işin dalgasındaydı. Dershaneden çıktığımızda onlarla da kahvehaneye giderdik.
    . Monoton geçen günlerin ardından belki de hayatımın dönüm noktası sayılabilicek bir olay yaşadım. Babam malatya da bir ev almıştı. Sene sonunda taşınacaktık. Doğup büyüdüğüm yerden ayrılmam için sadece bir kaç ay kalmıştı. Önceki senelerde şakayla karışık taşınma konuları açılırdı fakat gerçek olabiliceğine ihtimal bile vermiyorduk. Kolay değildi çünkü bir hayatı burda bırakıp orda başka bir hayata başlamak. Annem ve babam bizden üç ay önce malatyaya gittiler. Hem evi oturulcak şekle soktular hem de burdaki dertlerden kurtuldular. Öss nedeniyle benim gitmem mümkün değildi. Ablam da benle ilgilenmek için yanımda kaldı. Annem ve babamdan uzun süreli ilk ayrılığımı o zamanlar yaşadım.
    Taşınma durumu olunca benim derslerle alakam iyice kesildi. Banada tam böyle bir bahane lazımdı zaten. Ailemde artık istanbulda değildi. İyice rahatlamıştım ders çalışıp çalışmadığımı soran kimse yoktu nasıl olsa. Boş boş gezip tozunca zamanın akışını hiç fark edemiyor insan. Öss günü gelip çattı. O günün gecesinde rahatlık,umursamazlık gibi duygulardan çok uzaktaydım. Gözüme bir damla uyku girmedi. Korkuyordum, yaptığım hataların farkındaydım. Bir sene boyunca dershaneye boş gidip boş gelmenin bedelini ödeyecektim ve aileme büyük bir üzüntü yaşatacaktım. Bu duygularla sınava girdim. Sınavdan bir gün sonra malatya ya yolculuk vardı. Herkesle helalleşip vedalaştım. Yolculuk taşkalası berbat geçen sınavın stresini az da olsa üstümden atmamı sağladı. On altı saat süren yolculuğun ardından nihayet malatyaya vardık. Daha önce yaz aylarında akrabaları ziyaret için geldiğimiz bu şehir artık benim için çok daha fazla şey ifade ediyordu. Hayatımın belki de geri kalan kısmını burada geçirek acı tatlı anıların devamını burada yaşayacaktım. Otogardan yeni evimize giderken bu düşünceler aklımda dönüp dolaşıyordu. Evi sadece anne ve babamın telefonda anlattığı kadarıyla biliyordum. Aklımda canlandırdığım iyi kötü bir portre vardı. Eve yaklaştıkça heyecanım artıyor, taşınmanın nasıl bir duygu olduğunu yeni yeni anlıyordum. Kapının önüne geldiğimizde annemi gördüm. Heyecanlı bir şekilde bizi bekliyordu. Evin en küçüğü olduğum için beni bir başka seviyor, özlüyordu. Anneme sıkıca sarıldım ve eşyaları eve taşımaya koyuldum hemen. Babam evde yoktu. Gelir gelmez kurduğu terzi dükkanında çalışıyordu. Eşyaları yukarı çıkardıkdan sonra biraz soluklanıp odaları gezmeye başladım hemen. İçimde garip bir heyecan vardı. Benim için arkada bir oda ayırmışlardı. Odaya girer girmez çalışma masasını nereye koyacağımı düşündüm. Önümüzdeki öss ye çalışmalıydım. Beni derslerden alıkoyacak hiç bir şey kalmamıştı artık. Burada ne lise ne de arkadaş ortamı vardı. Odanın içindeyken sürekli bunları düşündüm ve salona döndüm. Eski evimizden biraz küçük olsada buraya alışmak kolay olacaktı benim için.
    Haziran ayının ortalarıydı ve öss sonuçlarının açıklanmasına yaklaşık bir ay vardı. yaz aylarında bir işe girip çalışmak gibi bi durumum olmadı hiç. Kendi işimiz olduğu için babama yardıma giderdim sürekli. Bir aylık süreyide dükkana gidip gelmekle geçirdim. Babamın beklentisi büyüktü benden okuyup bir meslek sahibi olmamı çok istiyordu bu nedenle kendi işini öğrenmemi istemiyordu. Ben sadece herkesin yapabileceği küçük işleri yapıyordum, ustalık gerektiren konularla babam ilgileniyordu. Çalışma esnasında ara sıra açılan öss konusunda karamsar cevaplar vererek kötü gelecek sonuç için onu hazırlamaya çalışıyordum. Bu tavırlarımdan babam da anlamıştı sınavın kötü geçtiğini. İçinden üzülüyordu ama beni teselli etmek için hayırlısı olsun diyordu. Ben tesell edilmeye değer bir şey yapmamıştım çünkü teselliyi almak için bir hazırlık yapmış olmak gerekir. Bile bile kendini boşlayan insana teselli değil azar gerekir. Babam beni her teselli ettiğinde bunları düşünüyordum. Onun bana karşı hoşgürülü tavrı hiç bitmek tükenmek bilmedi. Bu da bendeki ders çalışma isteğini kat kat artırıyordu. Bir aylık süre bu şekilde tükendi. Sonuçlar açıklandı, beklediğim gibi hiç bir şey yapamadım. Aileme sölemek ne kadar zor olsada gerçek ortadaydı. Aileme bunları yaşattığım için çok üzüldüm. Neden onlarda yüksek puan alan öğrencilerin ailelei gibi sevinmesinlerdi ki. Benden hiç bir şey esirgememiş bütün imkanları önüme sermişlerdi. Her güzelliği hak ediyorlardı. Kendime çeki düzen verip önümüzdeki öss için sıkı bir çalışma yapmam gerekiyordu. Tercih ve yerleştirme dönemi beni ilgilendirmiyordu bu sene. Yeni dershane dönemi başlayana kadar epey vaktim vardı. Bu zamanı iyi kullanıp herşeye alışmam gerekiyordu.
    Akrabalarımızın büyük kısmı Malatya da yaşıyordu. Onları ziyaret etmek bana ayrı bir zevk veriyordu. Özellikle en ufak halamla aramızda çok tatlı muhabbetler oluyordu. Bana arkadaş gibi davranıp her derdimi dinlerdi. Belki yaşca küçük olması belki de hayattan edindiği güzel tecrübeler onun insanlara yaklaşımını çok olumlu etkilemişti. Malatya ya yerleştikten hemen sonra ilk onun evine gittim. Taşınmanın üstümdeki etkilerini iyi anlamış olacakki bana bu şehrin güzelliklerini anlatıp canımı sıkmanın bir anlamı olmadığını söylüyordu. Malatya nın benim için daha güzel şeylere vesile olacağından bahsediyordu. Akrabalar arasında çalışkan bir öğrenci olarak biliniyordum. Öss sınavında aldığım kötü sonuç herkes gibi onu da şaşırtmıştı. Ders çalışmak için tam sana uygun bir ortam gibi beni çalışmaya teşvik eden güzel sözler söyledi. Zaten içimde var olan çalışma isteğine sevdiğim insanlarlan da aldığım bu tarz tepkiler eklenince yeni hazırlık dönemi için sabırsızlanmaya başlıyordum.
    Zaman geldi. Yeni hazırlık dönemi için kayıtlar başladı. Dershane seçmek gibi bir durumum yoktu. Geçen yıl gidip de değerlendiremediğim dershanin bir kolu da Malatya da vardı. Hiç zaman kaybetmeden kayıt yaptırdım. Babama büyük bir söz verdim. Bu sene başarmalıydım. Hedefim hukuk fakültesiydi. Bundan babamın büyük payı vardı.Geçen sene vasat geçen dershane hayatının ardından bu sene hukuk fakültesini kazanmak bayağı zor olacaktı. Çünkü temel bilgilerimde bile problem vardı, her şeye sıfırdan başlamam gerekiyordu. Kendime güvenim tamdı her şeyin üstesinden gelebileceğime inanmıştım. Artık haftada dört gün dershaneye gidecektim. Zamanım boldu. Bu da zorlukları atlatmam için bana destek veriyordu. Malatya da ders çalışmak benim için tek uğraştı. Geçen yılın yerleştirme sonuçlarından sonra iyi bilinçlenmiştim. Yaşıtlarım üniversiteyi kazanmıştı bense oturmuş bunları düşünüyordum. Hak edenin hakkını alması kadar doğal bir şey yoktur. Ben hak etmediğim için düşünüyordum. Artık kendi çalışmalarıma başlamam, hak etmem ve hakkımı almam gerekiyordu.
    Dershane başladı ve ilk dersimize girdik. Rehberlik hocamız bizi uyardı. İşe nasıl başlarsan öyle gider işinizi baştan sıkı tutun dedi. Hafta içi öğrencileri olarak hepimiz bu sözün sonuçlarını yaşamıştık ikinci senemizdi sonuçta. İlk günden güzelce tekrar yapıp, dersleri dershaneyle beraber işlemem, geride kalmamam gerekiyordu. İlk bi kaç gün böyle yaptıktan sonra alışkanlık edinip bu durumu devam ettirebileceğime inanıyordum. Sınıfımızda hemen hemen herkesin seviyesi aynıydı ,hedefleride. Hukuk fakültesi eşit ağırlık öğrencilerinin genelinin hayalindedir. Bu hayal için bazıları çok çalışır, bazıları az; bazıları gerçekten ister, bazıları laf olsun diye. Sınıfta herkesle az çok muhabbetim oluşmuştu. Okan isminda bir arkadaşım vardı. O da benim gibi hukuk fakültesini gerçekten isteyenler arasındaydı. Deneme sınavlarında tatlı bir rekabete girer, birbirimizle fikir alışverişi yapardık. Sınav sisteminin bu sene değişmiş olması kafamızı bir hayli karıştırmış, bizi kaygılandırmıştı. Dershanede ara sıra yapılan konferanslarda bu konu hakkında bilgi alıyorduk. Hayalimiz için üç sınava girip üç ayrı heyecan yaşamamız gerekiyordu. İlk sınavımız nisan ayında olacaktı.
    Çalışmalarıma büyük bir özenle devam ediyordum. Ara sıra ailece annemin çocukluğunun geçtiği köye gidip piknik yapıyorduk. İyi geliyordu bana sürekli ders çalışmak üstümde stres yapmıştı. Sürekli deneme sınavları oluyorduk. Çok ders çalıştığım için hızlı bir yükselme bekliyordum. Hiç temelim olmadığı için doğal olarak bu mümkün değildi. Ama kabullenmek zor geliyordu bana. Gece gündüz ders çalışıyorum ve yükselme olmuyor bu nasıl iş diyip bırakasım geliyordu bazen. Her defansında babama ve kendime verdiğim söz aklıma geliyordu. Pes etmeden çalışmalıydım. Dershane başladıkdan iki üç ay sonra yavaş yavaş yükselme göstermeye başladım. Hocalarımla görüştüğüm zaman olması gerekinin bu olduğunu söylediler. Birden yükselme göstermeyi beklemek mantıksızlık olurdu dediler. Deneme sınavlarımdaki ufak ama emin yükselişim beni daha da iştahlandırıyordu. Sınava son üç ay kalmıştı. Hedeflediğim puanı almam için daha sıkı çalışmam gerekiyordu. Malatyadan önce alışkın olmadığım bir durumda ders çalışmak. Birden bu kadar yüklenince bende sıkıntıya giriyordum. Gözüm soru bankalarından başka şeyler de görmek istiyordu ara sıra. Sıkıntı iyice çekilmez hale gelince okanla balık tutmaya gidiyor, sabahtan akşama kadar keyiflice vakit geçiriyorduk. Zaman iyice azaldı artık ilk sınav için sayılı gün vardı. ilk sınavın gecesinde aklıma geçen yıl öss ye girmeden önce geçirdiğim gece geldi. Ama bu yıl herşey farklıydı. Rahattım, kendime güvenim ve hayellerim vardı. Annemin dualarıyla girdim sınava. Sınav sırasında ne kadar da rahat olsa insanın içini değişik bir heyecan kaplıyor. Sınavdan çıktığımda içim çok rahattı, ne yapabileceğimi az çok tahmin edebiliyordum ve güzel geçmişti.
    Önümüzde iki sınav daha vardı ve çalışmak için iki ay süre kaldı. Bu sınavlar diğerlerine göre daha kapsamlı ve zor sınavlardı. Eğitim sistemindeki bir mantıksızlık da burada kendini gösteriyordu. Daha çok bilgiye dayanan, daha çok çalışma süresi gerektiren sınava daha az zaman verilmişti. Hayalim için çabalıyacağım sadece iki ayım vardı. Dershanedekilerde ilk sınavın uafk bir değerlendirmesini yapıp diğer sınavlar için çalışmaya koyulduk. Geceleri geç saatte yatmam gerekiyordu. dolu dolu geçen iki ayın ardından bir hafta aralıkla iki sınavada girdim. Son sınavım beni çok kuşgulandırdı. İyi yapamadım gibi bir düşünce vardı içimde. Ama artık elden bir şey gelmezdi. Tek yapmam gereken düşündüğüm gibi olmamasını dilemek ve sonuçları beklemekti.
    Koskoca bir sene ne de çabuk gelip geçti. İçimde elimden geleni yapmış olmanın verdiği bir mutluluk ve rahatlık vardı. Artık sınav konusunu aklımdan çıkarıp normal yaşantıma dönmem, gezip eğlenmem gerekiyordu ama bu benim için gereksiz geliyordu gerekiyordu. Bir sene boyunca ders çalışmaktan başka bir şey yapmamıştım. Değişik şeylerle uğraşmak zor geldi ama yapcak başka bir şey yoktu. Sınava hazırlık süreci beni çok değiştirdi. Sonuçları çok merak ediyordum. Bir senelik emeğin karşılığını ya alamazsam şeklimde karamsar düşünceler beynimi sarmaya başladı. Sonuçlar açıklanana kadar bu gibi düşüncelerle kendi kendime kuruntu yapmaya devam ettim. Bunda sürekli başıma talihsiz olayların gelmesinin büyük etkisi oldu. İster istemez yine mi bi şanssızlık yaşayacağım demekten kendimi alamıyordum. Sonuçların açıklanmasıyla bu düşünceler yerini rahatlığa bıraktı. Kendimce iyi puan almıştım ama önemli olan bu puanın hayalim için yetip yetmeyeceğiydi. Hemen dershaneye gittim ve rehberlik hocamla puanımla ilgili konuşmaya başladık. Hocam, hukuk fakültesini kazanman biraz zor diyince inanmak istemedim. Geçen seneye oranla sıralamam hukuk fakültesine girmek için yeterliydi. Yeni sistem her şeyi alt üst etmişti. bir senelik emeğin boşa gittiğini düşündüm bir an, belki bir umut diyerek kendimi teselli ettim ve tercih dönemine kadar bir hayli araştırma yaptım. Bir iki hocamın daha benim gibi “belki” demesi içimdeki umudu artırmıştı. Tercihlerimi yaptıktan sonra beklemeye geçtim. Tercih sonrası dönem hayatımın en heyecanlı dönemiydi. Sanki zaman hiç geçmiyor, günler hafta gibi geliyordu. Çalışacak bir işde bulmadım. Ara sıra dışarı çıkıyor zamanın çabucak geçmesini istiyordum. Tercihler listesi oluştururken çok zorluk çektim. Hukuk fakültesinin yanında pdr bölümünü de yazdım. Hukuk fakültesi hayalim olduğu için hakkında çok araştırmam olmuştu ancak pdr bölümü tamamen hocalarımın tavsiyesiydi. Sadece iş imkanı olduğunu biliyordum. Araştırmayle geçen zamanın ardından tercihlerin açıklanmasına bir gün kaldı. Heyecandan uyuyamadım. O gece uykum sürekli bölünüyordu, aralıklarla dört beş defa uyanıp uyudum. Gözümü son açtığımda tercihlerin açıklanmasına bir kaç dakka kalmıştı. Heyecandan elim ayağım titriyordu zaman geçsin diye evin içerisinde geziniyor odaların içine girip çıkıyordum. Ellerim titreyerek internet sayfasını açtım. Hızlı ve heyecanlı bir şekilde bilgilerimi girerek sonuçları gördüm. Karşıma çıkan sonuç benim için tam anlamıyla bir yıkım oldu. Boğazım düğümlendi, gözlerim yaşardı, sanki o an biri mideme sert bir yumruk attı. Uykuluyum belki yanlış görmüşümdür diyerek tercih sayfasını kapattım, tekrar açtığımda sanki bir şey değişecekmiş gibi. Hukuk fakültesini kazanamamıştım aklıma ilk babam geldi. Kendimden geçmiştim zaten onlar mutlu olsun diyeydi bütün emeklerim. Beni iki sene dershaneye yollayıp cebimden harçlığımı eksik etmiyen birine nasıl olur a ben başaramadım derdim. Evin içindeki heyecanlı hareketlerim, sürekli odalara girip çıkmam uyandırmıştı onları. Hemen salona gittim ve babamın gelmesini bekledim. Ne gibi cümleler kuracaktım nasıl anlatacaktım hiç bir fikrim yoktu. Babam salona doğru yaklaştı, rengim iyice soldu, gözlerim yaşardı. Bu halimi görünce o da hissetmiş olacakki, kazanamadığımı anlarcasına ne oldu diye sordu. Ben kısık ve ürkek bir sesle hukuk fakültesini kazanamadığımı söyledim. Belki hayatımda kurmakta en çok zorlandığım cümle buydu. Giresun üniversitesi pdr bölümünü kazanmıştım. Babamın bu bölüm hakkında hiç bilgisi yoktu. Pdr bölümünü kazandım diyince ardından bölümün açıklamasını yaptım. hukuk fakültesi olmadığı sürece diğer hiç bir bölümün onu mutlu etmiyeceğini biliyordum. Yine de beni üzmemek için mutlu görünüyordu. Annem babamdan sonra salona girdi onunla da tercih sonucunu paylaştım ve beni tebrik etti. Bir kaç dakika sonra kurulan kahvaltı sofrasında annem ve babam beni teselli etmek için sanki yarışa girmişlerdi. Bölüm hakkından bilgileri olmadığı halde hayırlısı olsun o bölümde güzel gibi şeyler söylüyorlar moralimi yüksek tutmamı istiyorlardı. Bu sene teselli edilmeyi hak etdim. Çok çalışıp elimden geleni yapdım.bir sene boyunca bir hedef için uğraşıp elde edememek zor olsada artık geçmişi düşünmenin bir anlamı yoktu.
    Giresuna gidecek orada okuyacaktım. İnternetten şehrin ve üniversitenin fotoğraflarına baktım. Karadeniz kıyısında, küçük, şirin bir şehre benziyordu. Üniversite dört yıl önce kurulmuştu imkanları kısıtlı gibiydi. Oraya okumak için gidecektim şehrin güzelliği pek önemli gibi görünmesede sonuta dört yılım orada geçecekti beni cezbeden bir yanının olması gerekiyordu. zaten tercihleri yaparken samsun, trabzon ve giresun şehirlerini yazmamın bir nedeni vardı. karadenizin doğasını çok merak ediyordum. Sürekli televizyonda izlediğim bu yemyeşil yerlere gelmek her zaman aklımda olmuştu. Ben tatil amacıyla gelmek istiyordum ancak okul için gelmeninde fena olmayacağını düşündüm. Samsun veya trabzon olsaydı daha çok sevirdim ama elimden gelen bir şey yoktu.
    Evdeki heyecanlı bekleyiş sonuçların açıklanmasıyla sona ermişti. Malatyadan sonra yine bir gidiş olacaktı. Bir sene içinde iki şehir değiştirmek illaki güzel tecrübeler edinmemi sağlayacaktı. Üniversite kayıtlarına üç haftalık süre vardı. bu sürede bölümüm hakkında daha kapsamlı araştırmalar yaptım. Bu araştırmalar tercih öncesi dönemkilerden çok farklıydı. Artık eğitim açısından yolum belliydi amacıma ulaşamasamda bu bölümü okuyacak bir meslek sahibi olmaya çalışıcaktım.
    Hayatımda üniversiteden başka kafamı kurcalayan durumlar da vardı. Üniversite netlik kazanınca doğal olarak diğer durumlara bakmam için bir engel kalmamıştı. Üniversite başlayana kadar her olaya çözüm bulup kafama tamamen rahatlatmak geride soru işarati bırakmamak istiyordum. Sorunum bazı gereksiz şeyleri kafaya takmamdı. Yaşadığım en ufak olumsuzluğu içimde büyüterek isyan derecesine getiriyordum kendimi. Her olayı kafama takmayıp hayatla dalga geçmeyi öğrenmem gerekiyordu. malatyaya gelmeden önce derslerle dalga geçtiğim gibi. Sorun da burda başlıyordu aslında bana faydalı olacak her şeyi görmemezlikten geliyor, zarar verecek şeylerden kopmuyordum. Kendi kendime zarar vermeyi bırakmam gerekiyordu. şimdiye kadar bana yanlış yapan herkesi yüceltmiş iyilik yapanları küçültmüştüm. Gözümü açmanın vakti gelmişti artık. Bunları düşünmemdeki en önemli etken taşınmamız oldu. Uzakta olunca kimlerin bana değer verip kimlerin beni unuttuğunu anladım. Taşınmanın bana iki faydası oldu. Biri insaları tanımak diğeri üniversitede kazanmak. Kafamı kurcalayan bu sorunlara da çözüm bulduktan sonra üniversiteye kayıt vakti iyice yaklaştı. Giresuna gidip üç gün kalacak o süre içinde kaydımı yaptırıp dönecektim. Ramazan ayıydı. Razaman aynın yaz dönemine gelmesi oruç tuttuğum için yolculuğu biraz zorlaştıracaktı. Kısa sürede işimi halledip döneceğim için fazla hazırlık yapmadan yola çıktım. Yol boyunca değişdeğişik iller gördüm. Uzun yolculuğu seven birisi olarak çok keyifli bir yolculuk geçirdim. Giresuna vardığımda çok yorgundum, hemen kalıcağım yere gidip dinlenmek istedim. Kayıt yaptırmama iki gün vardı. bir kaç saat uyudukdan sonra şehri gezmeye başladım. Fotoğraflardan farklı gibiydi. Havanın çok sıcak olması beni iyice bunaltmıştı. Bu ruh halindeyken dünyanın en güzel şehrine gitsem bile olumsuz bir şeyler düşüneceğim kesindi. Merkezde zaman geçirdikden sonra iftarı yapmak için kaldığımyere döndüm. Ziyafet havasında geçen iftar yemeğinden sonra orda tanıştığım arkadaşlarla sahilde yürüyüşe çıktık. O yürüyüş sırasında aklımdan neler geçmiyordu ki. Kolay değildi bir sene uğraştıktan sonra istediğini elde edememeyi hazmetmek. Her seferinde hayırlısı buymuş desemde içimde bir yerlerde kırgınlık vardı. benim burda ne işim var sorusunu sormadan edemiyordum kendime. Ama yürüyüşü böyle dalgın ve düşünceli bir şekilde yaparak arkadaşların muhabeetinden kopmak olmazdı. Kafamı toparlayıp muhabbete geri döndüm. Birbirimize bizi ne gibi olayların bekleyebileceğini anlatıyorduk. Muhabbetin devamında anladımki istediğim yeri kazanamamyan sadece ben değildim, sınav sistemindeki değişiklik herkesi etkilemişti. Saat bir hayli ilerledi artık dönmemiz gerekiyordu. keyifli ve yorucu bir günün ardından herkes uyumak için odalarına çekildi. Kaldığım yerde dört kişilik odalar vardı. yeni gelmiş olmanın heyecanıyla oda arkadaşlarımla beraber muhabbete odamızda devam ettik. Odadaki herkes farklı bölümler okuycaktı ve farklı hayalleri vardı. bu hayaller belki de konuşma sırasında şekilleniyordu. Bir maziye sahip hayallere benzemiyorlardı. Çünkü kimse istediği bölüme yerleşememişti.sahur vaktine kadar çok zamanımız vardı. fıkralar, anılar derken sahur vakti geldi. Bu şekilde geçen iki günün ardından kayıt yaptırma vakti geldi. Hiç uğraş vermeden kısa sğrede kayıt işlemini hallettim. Dönüş biletimi kayıt gününün akşamına aldım. İşimi hemen bitirip dönmek istiyordum. giderken bir şeyler götürmek gerekiyordu. Karadenizden gelebilecek en güzel hediyenin fındık olabiliceğini düşünerek merkezden biraz fındık alıp alışverişi tamamladıktan sonra yola çıktım. Döndüğümde kaydımı yaptırmış olmanın vermiş olduğu bir mutluluk vardı. artık üniversiteliydim resmi olarak. Herkesin mutlaka görmek lazım dediği şu üniversite ortamını çok merak ediyordum. Neydi acaba bu kadar ilgi çekici olan şey? Bu sorunun cevabını almak için daha zaman vardı.
    Kalıcak yer için devlet yurduna başvurmuştum. Kayıt döneminde başvuru sonuçları açıklanmıştı. Üstümde yeteri kadar para olmadığı için yurda kaydımı o zaman yaptıramadım. Dersler başlamadan bir kaç gün önce orda omalıydım. Yurdun son kayıt tarihi ile derslerin başlama tarihi arasında dört günlük bir fark vardı. devlet yurduna karşı çevreden aldığım nedeniyle biraz ön yargım oluşmuştu. Kayıt yaptırıp yaptırmamak arasında tereddütte kalmıştım. Ancak ailemin gidip orada biraz kaldıktan sonra duruma göre devam edip etmememin gerektiğini söylemesi tereddüt edilcek bir nokta bırakmamıştı. Kalacağım yerde belirlenmişti artık. Üniversiteyi kazanmadan önce sıkıntı ettiğim bu konular kazandıktan sonra nasıl da kolay halloluyordu. Hayatı akışına bırakıp her şeyi sorun etmemenin gereketiği rahat çözülen bu sorunlar bana ne de güzel öğretiyordu. Kısa sürede kaydımı yaptırıp gelmiştim ve kalacak yer sorununu çözmüştüm. Mutluydum artık yek yapmam gereken bir başlangıçtı.
    Uzun süreli ayrılığın vakti geldi. Hazırlıklarımı tamamladıktan sonra yurda kayıt olup okula başlamak için giresuna gittim. İlk işim yurda kayıt yaptırmaktı. Gitmeden önce kayıt için gerekli evraklar hakkında bilgi edinmiştim. Bu evraklar yeterli olmamış olacakki kayıt sırasında tavırlarından hiç hoşlanmadığım bir memur beni bir hayli uğraştırdı. Adam sanki kölesiymişim gibi bana emirler veriyordu. Daha önce çekmiş olduğum fotoğrafları fotoğrafın basıldığı kağıt kalitesiz gerekçesiyle beğenmedi. Gidip bir daha fotoğraf çektirmem gerekiyordu. sabahın erken saati ben hızlı bir şekilde yurda gidip kaydımı yaptırmak isterken birde fotoğraf meselesi çıktı başıma. İşin kötü yanı giresuna yabancıydım nerden fotoğraf çekileceğini bilmiyordum. Memura fotoğrafcının adresini sorduğumda beni hiç takmayan bir tavırla merkeze git orda birine sor dedi. Kayıt için geldiğimde etrafa göz ucuyla bakmıştım ama ayrıntılı bir şekilde bilmiyordum. Biraz aradıktan sonra fotoğraf işini halledip yurda döndüm. Ama yine bir şeyler eksikti. Memur kan grubumu sordu. Burada hata benimdi aslında bu yaşıma kadar kan grubumu öğrenmiş olmam gerekiyordu. Çok yorgundum yolculuğum yeni bitmişti ve uyumak istiyordum.Daha sonra öğrenip bildirebileceğimi söylesemde kabul etttiremedim hemen gidip kan grubumu öğrenmem gerekiyordu. Bu defa yorgunluğumu anlamış olacakki biraz insaflı davranıp sağlık ocağının yerini tarif etti. Sağlık ocağının dik ve uzun bir yokuşun ardında olması yorgunluğumu ve sinirimi kat kat artırıyor, beni çileden çıkarıyordu. Hava sıcak olduğu için iyice terlemiştim. Sağlık ocağının bulduktan sonra kan grubumu ölçtürüp yurda dönerken başka bir şeyin eksik çıkmaması için dua ediyordum. Neyse ki başka bir engel kalmadı. Kaydımı yaptırdıkdan sonra uzun bir süre uyanmamak üzere uyumak istiyordum.
    Odam üçüncü kattaydı ve koridorun sonundaydı. O kadar yorgunluğun üstüne elimde valizlerle odaya gidene kadar bütün enerjimi harcadım. Kapıyı açtığımda içerde dolabıyla meşgul olan birisi vardı. benim girdiğimi görünce işini yarım keserek hoşgeldin dedi. Sıcak kanlı bir tavrı vardı. hemen tanışarak ayak üstü muhabbet ettik. O da benden biraz önce gelmişti. Erken geldiğim için yurtta kimse olmayacağı konusunda yanıltmıştı beni. Eşyalarımı dolaba dizdikten sonra dinlenmem için bir engel kalmadı. Yatağıma geçerek uzun süren yolculuğun ve çile çektiren yurda kayıt işleminin ardından güzel bir uyku çekmem gerekiyordu. yatağıma alışmamış olacağımdan beklediğim kadar uzun uyuyamadım. Gözümü açtığımda az bir zaman geçmişti. Yorgunluğumu tam almasada bu kısa uyku da yeterliydi. Karnım acıkmıştı oda arkadaşımla beraber aşağıya, yemek için bir şeyler bulmaya indik. Yurdun yemekhanesi vardı ama ilk iki hafta yemek çıkmayacağını söylediler. bu süre içinde dışardan yemek zorundaydım. Güzel yemek yapan bir yer bulmak gerekliydi. Neyse ki yurdun biraz ilersinde güzel ev yemekleri yapan bir lokanta vardı. Lokantada yemek yerken aklıma annemin yemekleri geldi. Evdeyken kıymetini bilmediğim o güzel yemekler o an gözümde canlanıyordu. Uzakta olmanın kazandıracağı tecrübeler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyordu.
    Derslerin başlamasına birkaç gün vardı. Denizi ve yüzmeyi seven birisi olarak zamanı değerlendirip denize girmek istiyordum. hava oldukça güzeldi. Yurtla deniz arasında çok kısa mesafe vardı. Kumsal olmasada kayalıklardan denize girilebiliyordu. Kumsala gitmek için bir hayli yol gitmek gerekiyordu. ikinci günün sabahında oda arkadaşımla beraber kahvaltılık yiyecek alıp kayalıklara gittik. Amacımız denize karşı güzel bir kahvaltı yapıp sahilde turladıktan sonra yurda dönmekti. Bendeki deniz aşkı iyice kabarmıştı kendimi tutamayıp kahvaltıdan sonra denize girdim. Tuzlu suya girmeyeli bir seneden fazla olmuştu. Malatyada fırat nehrinde yüzüyorduk. Yüzerken istanbuldaki anılarım canlanıyordu. Denizin ılık suyu içimdeki sıkıntıyı aldı, kafama taktığım herşeyi unutturdu bana. yaklaşık bir saat yüzdükden sonra arkadaşımla yurda döndük. Günün en güzel olayı bu oldu benim için uzun zaman sonra denizle buluştum. Derslerin başlama vakti yaklaştıkça odamız dolmaya başladı. İkinci günün akşamında beş kişi olmuştuk. Beşimizde birinci sınıftık ve iki arkadaş hariç hepimiz farklı bölümler okuyacaktık. Herkesin içindeki heyecan gözlerine yansıyordu. Herkesin memleketi farklıydı. Her ne kadar aynı ülkede yaşasakta yöresel kültür farklılıkları olacaktı tabikide. Yapılan muhabbetlerde bu açıkca kendini gösteriyordu. Bazı arkadaşlar çekingen bazıları atılgan oluyordu. Bazıları biraz belaltı espiriler yaparken bazıları daha seviyeli espiriler yapıyordu. Üniversitenin güzelliklerinden biri de bu olmalıydı. Her yöreden gelen insanlar sayesinde farklı düşünceler bir araya toplanıyordu. İlk gün geç saattlere kadar süren güzel bir muhabetin ardından uyuma vakti geldi. Odadaki dört kişi fen edebiyat fakültesinde okuyacaktı. Fen edebiyat fakültesi yurda yürüme mesafesiyle 10 dk uzaklıktaydı. Ben eğitim fakültesinde okuyacaktım. Bir kaç dk yürüdükten sonra durağa gidip ordan minibüse binmem gerekiyordu. eğitim fakültesinin yanındaki yurda yerleşememiş olmam yol nedeniyle biraz canımı sıktı ancak merkezde yapılabilicek aktivitelerin daha fazla olması nedeniyle sıkıntı yapmama gerek yoktu.
    İlerde güzel olaylar yaşamak dileğiyle üniversitede ilk dersime girdim. Hayat bana geçen son senemde öğretti ki emek vermeden hiçbir şeye sahip olunmuyor. Bunu herkesin ağzından duymuş olsam da, yaşayarak öğrenmenin ve dersini almanın daha faydalı olduğunu gördüm. Zaman bana daha birçok şey öğretti. Kimseye zarar vermediğin sürece hayatta aklına gelen her şeyi yapmalısın. İçinde kalan duygular günü gelince, en büyük zararı yine kendine yaşatıyor insanın. Şuana kadar kendimi kısıtladığım her konuda yanlış yapmış olduğumu anladım. Ve insan küçük şeylerden mutlu olmayı bilmeliydi. Güzel bir bölümde okuyordum, derslerde de bir sorunum yoktu ve benim için en önemlisi ailemle aram çok iyiydi. Daha ne isteyebilirdim ki. Bu durumun ömür boyu sürmesi dışında. İlerleyen zamanlarda hayattan daha ne gibi şeyler öğrenecektim acaba. Bu sorunun cevabını bulmak ümidiyle artık bir başka bakıyorum çevreme.





      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 7:45 am